18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 KASIM 1989 KULTURSANAT SİNEMA ATILLA DORSAY CUMHURİYET/5 • Kültür Servisi Haldun Taner'in "Zilli Zarife"si yaruı başlıyor. Taner Barlas tarafından sahneye konulan oyunun müziklerini Arif Erkin, dekor ve kostümlerini ise Zepur hazırlamış. Bakırköy Belediye Tiyatrosu'nda sergilenecek olan oyunda, Tüluğ Çizgen, Suna Selen, Erdoğan Akduman, Taner Barlas, Ali Sanoğlu, Ayşe Demirel'in de aralarında bulunduğu 18 kişilik kalabahk bir kadro rol alıyor. İlk kez 1966'dasergilenen modern ortaoyunu anlayışındaki oyunda, esprilerin güncelleştiı ilmesi yolunda birçok değişiklik yapılmış. SHP; 'Gürün hukuk dışı' • Kiiltür Servisi İstanbul Büyukşehir Belediye Meclisi üyesi 52 SHP'Ii Gencay Gürün'iın Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği'nin "hukuk dışı" olduğunu öne sürdü. KultUr komisyonu başkanı Baki Nedim Baltaca tarafından SHP Meclis Grubu toplantısında verilen ve konunun Meclis gündemine alınmasını isteyen önergede şöyle denildi: "Gencay Gürün'e genel sanat yönetmenliği yetkileri, Devlet Tiyatrosu dramaturg kadrosunda görevli olmasına rağmen, idareten ve belediye başkanının şifahi emriyle verilmiştir. Bu durum gayri hukukidir. Hukuki olmayan konumuna rağmen sanatçı olmayan kişileri sanatkar kadrosunda gostererek yüksek ücretler verdirmekten oyun seçimine, çeşitli harcamalara kadar her konuda keyfî uygulamalar yapabumektedirT Önergede "Evita" müzikalinden Gencay Gürün'e 152 milyon lira çeviri ücretinin hangi olçülerle verildiği de soruldu. Önergeyle ilgili göruşlerine başvurduğumuz Gencay Gürün ise "Ben devlet memuruyum, konuşamam. Bir müessese gönderir, birisi alır. Bu sorun tamamiyle belediye başkanını ve meclis üyelerini ilgilendirir. Tabii eğer bir sorun varsa" dedi. 'yarolmanınDayanılmazHafifliğV'dayandığıromanın özelliklerini içeriyor: Izlenimci, varoluşçu, erotik... Varolmanın Unbearable Lightness of Being) / Yönetmen: Philip Kaufman / Senaryo: JeanClaude Carriere, Philip Kaufman / Görüntü: Sven Nykvist / Müzik: Leos Janacek / Oyuncular: Daniel Day Lewis, Juliette Binoche, Lena Olin, Derek de Lint, Erland Josephson, Pavel Landovsky, Daniel Olbrychski, Donald Moffat / Bir Orion Pictures yapımı / 2 saat 50 dakika (Site, Sinepop, Moda, Renk). Milan Kundera, doğrusu tam olarak "benim yazarım" değil. öykülerini çok seviyorum gerçi... Ama öykülerini oluşturan öğeler (benzersiz bir mizah kimileri bunun için nedense yabancı bir sözcüğü kullanmayı yeğliyor, 'humor' diyorlar baskıcı düzenlerde yaşanmış yıllann getirdiği bir acilık, yıllarca özlenmiş, öykünülmüş "özgür Ban"nın, içinde yasanmaya başlandıktan sonra ne menem bir şey olduğunun anlaşılmasından da gelen bir umutsuzluk), evet tüm bu öğeleri aJıp romana dönüşturdünüz mü, bence ortaya biraz yapay, sentetik, "mâmul" bir şey çıkıyor. Hayat üzerine bügeliğin roman yapısına çok iyi yedirilememiş kınntılanyla dolu, aşın "düşünsel" bir yapı, sanki sozgelimi Roland Barthes roman yazsaydı herhalde böyle olurdu diye düşündüren bir anlatı biçimi... "Varolmanın Dayandmaz Hafiftiği"nde Amerikalı Philip Kaufman, Knadera'nın romanının, üslubunun temel özelliklerini kavramış, bu kesin. Romanı, olaylan, kişilikleri kaçınılmaz biçimde özetler, yahnlaştınr, daha basite indirgerken romanın temel özelliklerini gözden kaçırmamış, daha iyisi, perdede (yeniden) kurmayı denemiş olması filme peşin bir başarı sağlıyor. Sorun, bu başannın sınırlanm, boyutlannı saptamakta. Yoksa sanınm "tümden başansız" diye bir yargı, bu film için geçerli değil. Film, ister romanla kıyaslana Hafifliği (The Dorsay yeni ldtabım imzalıyor • Kültiir Servisi Sinema yazarımız Atillâ Dorsay'ın yeni kitabı "Sinemamızda Umut Yılları" çıktı. Dorsay bu kitabında Türk sinemasının 197080 arası serüvenine eğiliyor. Iki ana bölüme, kendi içinde aynca yönetmenlere, akımlara göre çeşitli bölümlere aynlan kitapta, 10 yıla damgasını vurmuş tüm fılmler ele alınıyor. Dorsay, kitabmı bugün TÜYAP Fuan'ndaki Inkılap Kitabevi standında saat 16.0018.00 arasında imzalayacak. Karikatürle felsefe • Kültür ServisiTürk Felsefe Kurumu "lnsan ve Geleceği" konulu bir karikatür yanşması düzenliyor. Yanşmanın tüm karikatüristlere açık olarak düzenlendiği bildirildi. Hıfn Topuz, Erdoğan Bozok, Orhan Doğu, Arslan Kaynardağ, Tüten Anğ, Ismail Damirdöven ve Sıtkı Erinç'ten oluşan jürinin vereceği karar sonucu ilk üç dereceyi alan karikatürcü ödüllendirilecek, aynca kendisine birde sergi açma olanağı sağlanacak. Son başvuru tarihi 10 aralık olarak belirlenen yarışma, bugüne dek dünya çapında düzenlenen ilk felsefe konulu yarışma. Dört genç sanatçı • Kültür Servisi Haluk Gedîk, Senay önal, Bahar Kocaman ve Tanju Demirci'nin yapıtlannı sergilediği "Çağdaş Uzamda Dört Genç" resim sergisi 13 kasım tarihinde Mine Sanat Galerisi'nde açüıyor. Birbirine yalun dönemlerde Devlet GUzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü Adnan Çoker Atölyesi'nde eğitimlerini tamamlayan sanatçılar birçok kişisel sergi açmış, 1986 yüında 7. Günümüz Şanatçıları Sergisi'nde bir araya gelmişler. Haluk Gedik'in 1985 Yeni Eğjlimler Sergisi ve 1986 Şeref Akdik Yanşmalı Resim Sergisi ödülleri, Senay Önal'ın Viking Baskı Resim Sergisi ödülü, 1989 10. Günümüz Şanatçıları İstanbul Sergisi Özel Juri ödülü, Tanju Demirci'nin ise Tiglat Genç Ressamlar Yarışması ödülü, Esbank Yunus Emre Resim Yanşması ve 6. Turgut Pura Vakfı Resim ve HeyJcel Yanşması Başarı ödülleri bulunuyor. Genç sanatçüann karma sergisi 15 aralık tarihine kadar görülebilir. Resimve Gravür uam 'Bu Gece Pera'da' • Kültiir Servisi Jale Sancak, ilk kitabı "Bu Gece Pera'da"yı yayımladı. Can Yayınlan arasında çıkan kitapta Jale Sancak ın 9 öyküsü yer abyor. Jale Sancak, sözcük seçimi ve öykülerine konu olan malzemeyi şiirsel bir biçimde kullanmasıyla dikkat çekiyor. "Saint Teofüos'un Güvercinleri" adlı öyküsünde, sinema dünyasından alıp düş dttnyasına yerleştirdiği Vahi ö z , Necdet Tosun, Mürüvet Sim, Suphi Kaner vb. bir dönemin ünlü isimleriyle, 50*11, 6O'lı yüların atmosferini yansıtan Sancak, "Eski Sesler"le yine o dönemin bir kentini ve yaşayanlarını; kitaba adını veren "Bu Gece Pera'da" ile bir semti ve oradan hareketle Istanbul'u anlatıyor. Jale Sancak'ın kısa, ama oldukça yoğun öyküleri "nostalji" yüklü olmasına karşın, bugünun yaşanuyla başanyla birleşip okurda bir bellek yoklamasına neden oluyor. Kapak resmini Gülsün Karamustafa'run yaptığı kitapta yer alan diğer öyküler şunlar: Norma Jean Baker ve Hıfsiye, Sonsuz Bir Dans, Düş, Yanmada, AJp'in Krallığı, Ressam. "Varolmaaııı dayamlmaz erotizmr Kundera'nın sanki Moravia'yı anımsatan ("erotızm, yaşamın sıkıntısına başlıca çaredır") erotizm görüşü filme de < l a s ı n ı vuran öğelerden bırı. Rlmın iki kadın oyuncusunun, Lena Olin ve Juliette Bınoche'un görmedı(jımiz yen kalmıyor. alabildiğine kederli bir ülke bu!.. Ama bu yalnızca "sosyalist Orta Avrupa"ya özgü bir sey mi? Kanfman, yalnızca birkaç görüntüyle (örneğın köpeğiyle aynı davranışlan gösteren arabadaki kadın gibi), sozgelimi Isviçre gibi bir "refah ülkesj"nin bile ardında yatan sıkıntıyı, tekdüzeliği fılminde çok iyi somutlaştınyor. Romanın/fılmin başkişisi doktor Thomas için bu anlatılamaz sıkıntıyı giderebilmenin tek yolu, yaşamı "hafife almakbr". Bu "dayamlmaz hafiflik", doktorumuzun "baş metresi" boh.emressam Sabina'ya denk düşse de Çek taşrasından Prag'a gelip birden aşkı (ve de Rus işgalini) karşısında bulan ürkek, saf Tereza için anlasılır gibi değildir. Tereza için tam tersine, "varoimanın dayamlmaz aguugı" söz konusudur. "Ağırhk / hafiflik" ikilemi üzerine farklı görüşleri olsa da, bu uçlu yine de yaşamlanna belli bir denge sağlamayı başaracaklardır. Ama, ah o "kader"!.. Buradan fılmin (romandan gelen) ikinci temel özelliği (ve başansı) ortaya çıkıyor. Kaufman, Knndera'nın yapıtının, bireysel öyküleri toplumsal / tarihsel bir temele oturtmak, giderek bu iki alanı büyük bir ustalıkla çakıştırmak niteliğini filminde görkemli biçimde konımus. Filmin bize kişilikleri tanıttığı ilk bölümünde o denli değil. Ama diğer iki bölümde bireysel / toplumsal diyalektiği, anlatının kanına canına sinmiş sanki... Thomas'la Tereza'nın (ilk) kopmalannda Sovyet tanklanmn Prag1 a girişiyle başlayıp Thomas'ın, yine Tereza için, yaşamını anlamlı kılan diğer her şeyden (özgurlükten, onurdan, mesleğinden) neler yitireceğini bile bile, işgal altındaki ülkesine / kentine geri dönüşüne dek, bireysel yazgılar toplumsal / tarihsel gelişmelerle organik bir bağda buluşuyor. Görsel planda bu, film çekimlerinin, dönem belgesellerinin ve o belgeseller havasında çekilmiş "sahte belgesel"lerin olağanüstü biçimde kaynaşmasıyla somutlaşmış. Bu 3 farklı malzemenin ulaştığı bütünlük, (kuşkusuz büytik görüntü ustası Sven Nykvist'in de katkısıyla) filmin en önemli kozlanndan biri. "Varolmanın Dayamlmaz Hafiflifti", kuşkusuz alışılmış türde bir sinema örneği değil. Hele Amerikan sinemasının şaha kalktığı ve "Batman"den "Indiana Jones"a en görkemli örnekleriyle ülkemizde de büyük kitleleri (yeniden) salonlara çektiği şu günlerde!.. Bu "serbest vezin", başına buyruk film, dayandığı romanın temel özelliklerini içeriyor: lzlenimci, varoluşçu, epizodik (bölümlerden oluşan), yine romandan kaynaklanan biçimde erotik... Evet, Kundera'nın sanki Moravia'yı anımsatan ("Erotizm, yaşamın sıkıntısına başlıca çaredir") erotizm görüşü, filme de damgasını vuran öğelerden biri. Filmin (birbirinden guzel) iki kadın oyuncusunun, Lena Olin ve Juliette Binoche'un görmediğimiz \erı kalmıyor. (Filmin röntgenci erotik tavrının müthis "kadına" olduğuna dikkati çekelım: Erkek o>ııncu, neredeyse "ornağım bile gostermiyor", hatta "epik" tavırh bir sahnede, poposunu (seyirciye karşı) kapatıveriyor!). "Varolmamn Dayandmaz Hafifligi", gen'ş kitlelere donük bir film değil. Tam bir sinemasal başarı da değil bu: özellikle üçüncü bölümde ve tüm finalde, romanın etki gücünün biraz gerisinde kalıyor. Yine de gerek çağımızın bu ünlü romarunı okumuşlara gerekse sinemada "Amerikan sosn"ndan farklı bir tat arayanlara rahatlıkla öğütlenebilir. Jale Sancak BUGECE PERADA rak, ister bağunsız biçimde ele alınsın, oldukça özgun ve serbest tavırh bir yapıt. Kaufman'ın en büyük başanlanndan biri, romandaki Avrupalılığı, giderek daha da sınırlı biçimde, "Orta Avrupaulığı" filmine iyice sindirebilmiş olması. 1960 sonlarının Çekoslovakyası'nda yaşamak, kuşkusuz ki bir büyük eğlence değildi. Prag olmayıp Lion da olsa karanhk yüzlü, kederli sokaklan, hep "resmi" birilerinin gelip eğlenceyi bozacağı duygusu taştnan bar ve diskotekleri, Çekçe söylenen Beatles şarkılan, ancak üstlerindeki kaba saba giysüeri atüklannda gerçek güzellikleri, dişilikleri meydana çıkan kadınlanyla, • Kültür Servisi Yeşilköy'de ki Merhaba Resim ve El Sanatlan Galerisi'nde 11 kasımda "Resim ve Gravür Sergisi" açılıyor. 24 kasıma kadar açık kalacak olan sergide Mine Arasan, Balaban, Nevin Çokay, Metin Güngör'ün yapıtları yer alıyor. Küıçoğlu sergisi • Kültür Servisi Maria Kıhçoğlu'nun heykel ve resim sergisi 11 kasım cumartesi günü Hobi Sanat Galerisi'nde açıhyor. tstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nden mezun olan sanatçı, heykel çalışmalarını UNESCO Heykeltıraşlar Birliği Başkan Yardımcısı Stavri Kalinov'un yanında sUrdürmüş. 5 yıl boyunca Salih Acar'dan resim dersleri alan sanatçının sergisi 26 kasım tarihine kadar görülebilir. 'Jacknife'bir 'Vietnamsonrası'fılmi ş gazfleri'nin öyküsü 1991 'Yumıs Emre Yılı' • NEW YORK (Cumhuriyet) Paris'te cahşmalannı sürdüren UNESCO 25. Genel Kunılu 1991 yıhnın "Uluslararası Yunus Emre Yıh" ilan edilmesine karar verdi. 1991 yüı, Yunus Emre'nin doğumunun 750. yıldönumü olarak kabul ediliyor. Yıl boyunca UNESCO, Kiiltür Bakanlığı ve çeşitli kuruluşlar tarafından konferanslar, sempozyumlar, konserler düzenlenecek ve çeşitli yayınlar sunulacak. UNESCO'nun toplantısında Kültür Bakanlığı'ru, eski Kültür Bakanı ve Kültür Işleri Büyilkelçisi Prof. Talat Halman temsü etti. UNESCO Kültür Komisyonu Moğolistan'da harap bir durumda bulunan "Orhun Anıtlan"mn onarımı ve restorasyonu için Türkiye Cumhuriyeti ile Moğolistan Halk Cumhuriyeti'nin verdiği ortak öneriyi de kabul etti. Komisyon tartışmalarında Türkiye'nin "kültür farklılığY' ileri sürülerek AT'ye alınmaması da konu edildi. Halman yaptığı konuşmada bu tutumu kınadı. Yönetmen: Davit Jones / Oyuncular: Robert de Niro, Ed Harris, Kathy Baker / Bir King Road International yapımı (Harbiye As, Kadıköy Ocak) Günümüzün en büyük aktörlerinden biri sayılan Robert de Niro, artık son derece zor "film seçen", bir filmde oynamak için kıh kırk yaran bir oyuncu olarak biliniyor. Ne var ki bu "titizUk", onu yanhş seçimlerden pek korumuyor. Yoksa de Niro gibi bir oyuncunun "Jacknife" gibi sıradan bir filmde işi ne? Bir "Vietnamsoorası" fılmi "Jacknife". Vietnam'da savaşmış, biri diğerlerini kurtarmak için ölmüş üç arkadaşın öyküf.ünü anlatıyor. Savaştan yülar sonra, bu "savaş gazileri" topluma uymakta, korkunç anüannı unutmakta zorlanan, biri çılgınlığa, öbürii ise tam bir pasifliğe kendilerini yargılamış kişilerdir. Yıllar sonra bir araya gelmeleri, Meggs'le Dave'nin savaşla ilgili hesaplaşmalanru, ama aynca Meggs'in arkadaşırun "kukurusu" kardeşiyle bir gönül serüvenine dalmasını getirecektir. "Jacknife", ne savas üzerine Jaehnife / Tuncel Doğru sergisi • Kültür Servisi Tuncel Doğru 18. kişisel resim sergisini Opera Sanat Galerisi'nde açtı. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resîm Bölümü Ali Çelebi Atölyesi'nden 1962 yılında mezun olan sanatçı, özel sektörde reklam ve grafik konularında çahşmalar yaptı. Doğru'nun yapıtlan 25 kasıma kadar görülebilir. Atatürk'ü anma konseri Seul'de Mimar Sinan Sergisi • ANKARA (AA)* Mimar Sinan Fotoğraf Sergisi, Seul'deki Milli Müze'de törenle açıldı. Dışişleri Bakanlığı'ndan edinilen bilgiye göre, sergi 14 kasıma kadar açık kalacak. Mimar Sinan Fotoğraf Sergisi'nin Güney Kore'nin en büyük müzesinde düzenlenmiş olmasının sergiye ilgiyi arttıracağinı ifade eden Dışişleri Bakanlığı yetkiüleri, serginin açüış törenine, müze başkanı ve Sunkyong fırmasırun başkanının da katıldığını bildirdiler. Serginin açıhşında, Mimar Sinan'ın hayatı ile ilgili bilgilerin de verildiğini belirten yetkililer, Korece ve Ingilizce hazırlanan kataloglar ile Korece alt yazılı posterlerin müze ve civannda teşhir edildiğini ve Seul Milli Müze Idareşi'nce de Seul'deki bütün gazetelere Mimar Sinan'ı tamtıcı bir basm bildirisi dağıtıldığuu kaydettiler. *S«aş gazisi' de Niro "Jacknife" iyi bir oyuncunun bile kötü bir filmi kurtaramayacağının yeni bir kanıtı oluyor. Kathy Baker'ia başrolü payiaşan Robert de Niro, "titiz bir oyuncu olarak tanınmasına karşın bu filmde ne aradıöı" sorusunu akla getiriyor. şiddet ve hareket dolu bir tür "Platoon" ne de düşünsel bir derinliği olan bir tür "Eve Donüş". Her şeyiyle, sözcüğün tam anlamıyla sıradan olan bu film, gerçek bir iç ykıntısı ve ortalama beş dakikada bir saate bakarak seyredüiyor ve iyi bir oyuncunun bile kötü bir filnri kurtaramayacağının yeni bir kanıtı oluyor De Niro'ya fıuıüerini bundan böyle daha iyi seçmesini öğütleyelim. • İSTANBUL (AA) İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu, 12 ve 19 kasım günlerinde "Atatürk'ü Anma Konserleri" verecek. Atatürk Kültür Merkezi'ndeki konserlerde, Atatürk'ün sevdiği eserler seslendirilecek. Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Nevzad Atlığ'm yöneteceği her iki konserin solistleri Cahit Peksayar ve Çetin Körukçüoğlu. Buket Uzuner'in kitapları • Kültür Servisi Köln Radyosu'nun Türkçe yayınında Buket Uzuner'in yeni çıkan iki eserinden söz edildi. Yüksel Pazarkaya tarafından hazırlanan geçen hafta sonunda yayınlanan programda, TÜYAP Kitap Fuarı konusunda konuşan Hikmet Altuıkaynak, Buket Uzuner'in yeni öykü kitabı "Güneş Yiyen Çingene" ile 15 ülkeden gezi notlannı aktaran "Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notlan"nı tarutırken, "Fuara katılan yaymevlerinden çıkan yeni kitaplan değerlendirdiğimizde, beni en çok etkileyen, son yülarda edebiyatımızı oldukça dalgalandıran Buket Uzuner'in kitaplan oldu" dedi. Altınkaynak, "bugüne kadarki Türk öykücülerinden çok farkb, olaya ve kişilere çok yanlı, zengin sahip çıkan bir öykücü" olarak nitelediği Uzuner'in fuarda iki kitapla birden atağa kalktığını vurguladı. Buket Uzuner, yeni kitaplanm cumartesi ve pazar günü 14.0018.00 arasında TÜYAP Fuarı'nda 11. Sokak'taki Gür Yayınlan standında imzalayacak. 12 EylüTe 'dışardarf bir bakış Yönetim, Senaryo: Muammer özer / Görüntü yönetmeni: Muammer özer / Müzik: Ahmet Güvenç / Oyuncular: Zuhal Olcay, Haluk Bilginer, Şahika Tekand, Bülent Oran, Gökhan Mete, Sonat Bilgin / Kinomozaik yapımı / 100 dakika (Ortaköy) "Kara Sevdaiı Buluf'un başına gelenler pişraiş tavuğun başına gelmedi. Film, sinema tarihimizde görülmemiş biçimde, daha laboratuvar işlemleri siirerken, laboratuvar sahiplerinin ihbarı Üzerine polisçe "tutuklandı", uzun sure polisin elinde kaldı. Hiçbir yasal dayanağı olmayan bu girişim, neden sonra durduruldu, film sahiplerine geri verildi. Sonra sansürce yasaklandı, gösterimi ve çeşitli senliklere (bu arada Nisan 1989'daki Eczacıbaşı yarışmasına) katılması engellendi. Danış.tay'dan çıkan "yüriitmeyi durdunna karan"na dayanarak bu yılki Antalya şenliğine katılan fıhn, ön jüri tarafından elenerek büyük jü 'Kara Sevdalı Buluf tek bir sinemada göstehme girdi UGUN • Atatürk'ü anma konseri İDSO'nunsaat 19.00'da Atatürk Kültur Merkezi'nde vereceği konser "Ataturk'ü Anma Konseri" adını taşıyor. Gilbert Varga'mn yönteceği konserde solist olarak flütçü Marc Grauwels yer alacak. • Tanzimat basını Alpay Kabacalı saat 17.30'da Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'nda "Tanzimat Basını ve Yayıncılığı" konulu bir konferans verecek. • İki fllmAT Film Haftası kapsamında saat 18.00'de Hollanda yapımı "Abel" adlı film ile saat 20.30'da tspanyol yapımı "Gece Kızı Lulu" Italyan Kültür Merkezi'nde gosterilecek. • Atatürk fotoğrafları MSÜ Atatürk llkeleri ve lnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi koleksiyonunda yer alan fotoğraflardan oluşan "Atatürk'ü Tanıyalım" fotoğraf sergisi saat 10.00'da Caddebostan Kadıköy Kultür Sanat Merkezi'nde açılıyor. Kara Sevdalı Bulut / rinin önüne gelemedi. Şimdiyse, yine ay kaos ve kargasa vasanıvordu. Darbenin nı yürütmeyi durdurma kararı sayesinde gerçek yüzü, ülkeye gerçekten getirip göturdüğü (en azından sade vatandaş açısın(tek bir sinemada) gösterilebüiyor. dan) çok daha sonra meydana çıkacaktı. Böyle bir durumda, sempatimiz ve yü Demek ki filmin anlattığı 12 Eylül, olasıreğimiz, elbette bu filmin yanında!.. Ay hkla dışarıdan görtilmüş bir 12 Eylül. Ülnca onu savunmayı, övmeyi ne denli ister kenin içinden değil. dik!.. tlke olarajc yanlışlarla dolu olan bu Sonra (filme göre hemen ertesi gun) kaserüven, filmin aynca değerli, başarılı bir dın tutuklanıyor, işkenc'e görüyor. Çıktıyapıt olmasıyla daha da üzücü bir nitelik ğında, dengesini yitirmiş, kişiliği alabildialır, yanlı^lar daha iyi ortaya çıkardı. Ne ğine hırpalanmış bir kadındır. Saçı kesilvar ki "Kara Sevdalı Bulut"u tüm bu miştir (oysa aynı akıbete uğradığı anlaşıolumlu önyargılara karşın sevmemiz, belan Esma (Şahika Tekand) sırma gibi saçğenmemiz, övmemiz mümkün olmadı, ollanyla dolanıp durur); doktor, Sibel'in sırmayacak. tına bakıp "iskence gönnıiş" der (oysa bir 12 Eylül'ün hemen ertesinde baskıya uğ sonraki sahnede Sibel'in sırtını görürüz: rayan bir aılenin serüvenıni anlatmaya sı Bembeyazdır). Sibel yalnızdır, çöküş içinvanıyor film... Yönetmeni istediği kadar, dedir, yardıma gereksinmesi vardır. Bu "Bu 12 Eyliil değil, 12 Eylullerin yardım da elbette ona en yakın olan insantoplamıdır" desin, oyku her şeyiyle açık dan, kocasından gelecektir. .Ama koca orasecik biçimde 12 Eylul'ü çağnştmyor. Da lı değildir, kadına en sıradan bir evlilikte ha olay olur olmaz, radyodan gelen haber bile hoşgörulemeyecek biçimde kaba davle söz konusu çift "Eyvah" diye üzulüyor ranır, ona yardım etmek şöyle dursun, işlar. Oysa 12 Eylül sayısız "sıradan kenceyi sanki eve, özel yaşamlanna taşır. vatandaş" tarafından önce sevinçle karşı Niye?.. "Egemenerkek tavn"nın eleştirilanmış, hemen yalnızca "sokakta vuruşan si, niye temel olarak 12 Eylul'ü ve baskıyı lar"a "eyvah" dedirtmisti. övlesine bir elestirmevi hedef alan bir filmin içine yer leştirilmiştir? Koca acaba 12 Eylül'le mi özdeşleştirilmek istenmiştir? Siyasal bir film olmak, 12 Eylül'ün kişiliğinde tüm işkence, baskı, özgurlük kısıtlaması dönemlerini ve olaylarını eleştirmek isteyen bir yapıtta, böylesine cazgır, patolojik bir " k o c a " tipi ne diye konmuştur? Onun finaldeki çökuşü neyi, kimlerin, nelerin çöküşunü simgelemektedir? Sorular, sorular... Biz fılmi gördüğümüzde bunlara yanıtlar bulamadık. Ola ki seyirci bulabilir!.. "Kara Sevdalı Buluf, bizlere kendisini aşan şeyleri anlatmak isteyen, fazla yüksekleri hedef alan bir yönetmenin tökezlemesi gibi geldi. "Bir Avuc Cennef'ini içtenlikle alkışladığımız Muammer Özer, bu filnıle amaçladığı şeyleri verememiş seyirciye... Başlıca handikapı. böylesine yoğun ve incelikli bir öykuyü kendisinin yazmaya sıvanması olmuş. Alabildiğine basmakalıp, klişe sözler, sloganlar, konuşmalarla dolu böyle bir senaryoyla, Özer oyunu daha baştan yitirmiş. Böylesine zor koşullarda oluşmuş, böylesine üzücü bir seruvenden çıkıp gelen bir film için gerçekten yazık!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle