18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sal hükümler yeterli sayılamaz. Sosyal güvenliğin asıl garantisi iseasendika hakkı, sendikalann gücii ve grev hakkıdır" (*). Kişi güvenliğine ilişkin bu çoğaltılmış ders notlarımızın son cümlesi şöyledir: "Yukarıda ana çizgileriyle değindiğimiz güvenlik kurum ve kurallan (**) Turkiye'de ne ölçüde uygulanabilmekte ise, gerçek anlamıyla demokrasi ve. gerçek anlamıyla çağdaş bir devlet de ancak o oranda var demektir." Bu sözlerin üstünden 20 yıl geçtikten sonra hukuk devletinin ve sosyal devletin çeşitli kurum ve kurallarının toplumumuzda ne olçüde uygulanma aianına girdiğini duşünürsek, karamsarlığa düşmemek gerçekten çok zordur. Söz gelimi, savaştan yenik çıkan ve talan edilmiş durumda olan Almanya'nın, barışın daha ilk yıllarında (anayasasını kabul eder etmez) gerçekleştirdiği işsizlik sigortasının, bizde daha sözünii etme cesareti bile gösterilemiyor. Yalnız işsiz olan milyonlar mı perişan durumda? İşi olan ve sabahtan akşama kadar çalışan milyonlarca kamu görevlisi ve işçi de yaşam asgarisinin altındaki maaş ya da ücret ile çalışmaya mahkum dunımdadır. Büyük kitlelerin (hele dar gelirlilerin) ücretleri ve maaşları ile alabildikleri ekmeğin, her gün birkaç dilimi, enflasyon denilen ve yalnız varlıklmın dostu olan haydut tarafından (iktidann açik ya da kapalı izni ile) calınıp varlıklıya verilmekte. Korkunç bir hızla toplumun kaderine her gün biraz daha etkin biçimde egemen olan o enflasyonun, yan aç yan tok yasama durumunda bıraktığı memurların büyük çoğunluğu veişçiler, (hatta küçuk esnaf) "iki kötüden birini seçme" durumunda bırakılmıştır: Ya "yarı aç, yan çıplak yasama (en kötüsü çocuklarını böyle yaşatma) yoluna katlanacaklar" ya da "yasadışı yollarla suyun ustünde kalma madrabazlığını göstermeye razı olacak"lardır. Kısacası dar gelirli milyonlarca kişi, tam anlamıyla bir "manevi işkence içinde" yaşamaktadır. Oysa sosyal devlet ilkesi birazcık olsun ciddiye alınsa, bugünkü koşullarda, hiç değilse dar gelirlileri dilenme durumundan kurtarmak için, hem ücretlerde hem de maaşlarda "oynak merdiven" denilen sistem benimsenirdi. Enflasyon (hayat pahalıhğı) oranında ücretlerin ve maaşların otomatik olarak artması kuralı kabul edilir ve sağlık hizmetlerinden tüm varlıksız (azgelirli) vatandaşların anında yararlanmasını sağlayan bir sistem gerçekleştirilirdi. Oysa sosyal devlet ilkesinin benimsenmesi (titizlikle uygulanması), yalnız dar gelirli ve varlıksız vatandaşların değil, hatta daha çok varlıklı çevrelerin ve kişilerin yararınadır, giderek bunların can kurtaranıdır. Gerçekten zamanımızda sosyal devlet ilkesinin tüm kural ve çözümlerinin eksiksiz uygulanması, hem aklın, hem de kalbin gereğidir ve bir toplumda istisnasız herkesin huzur içinde yaşamasının vazgeçilmez yoludur. Çünkü geniş halk kitleleri için insan onuruna ters düşmeyen bir düzeyde yaşamayı garanti eden (yaşamı çekilmez hale gelmekten kurtaran) bu ilke, varlıklı çevreler için sigorta primidir. Bir toplumun çalkantılardan, terörden ve yaygııüaşan kanunsuzluklardan mümkün olduğu kadar uzak kalmasının güvencesidir. Onu benimsemeyen "mutlu azınlık", diken üstünde, zaman zaman da süngii üstünde oturma akılsıdıgını yeğliyor demektir. 21 EYLÜL 1988 Sosyal Devlet İlkesi "Boş Kir Söz» mtklİMr? Dar gelirli milyonlarca kişi, tam anlamıyla bir "manevi işkence içinde" yaşamaktadır. Oysa sosyal devlet ilkesi birazcık olsun ciddiye alınsa, bugünkü koşullarda, hiç değilse dar gelirüleıi dilenme durumundan kurtarmak için hem ücretlerde hem de maaşlarda "oynak merdiven" denilen sistem benimsenirdi. Enflasyon (hayat pahalılığı) oranında ücretlerin ve maaşların otomatik olarak artması kuralı kabul edilir ve sağlık hizmetlerinden tüm varlıksız (azgelirli) vatandaşların anında yararlanmasını sağlayan bir sistem gerçeklestirilirdi. Yürekten benimsemek gerek... Sadece aklın değil, kalbin de emridir sosyal devlet ilkesinin gönülden benimsenmesi ve eksiksiz uygulanması!.. Evet, bir toplumda herkese insan onuruna yaraşır yaşam koşullarının hiç değilse asgarisini sağlamak, herkesin yalnız maddi bakımdan değil, manevi bakımdan da huzur içinde yaşamasının vazgeçilmez öğesidir. Çünku yüreği tümden nasırlanmamış hiçbir kişi, gazetelerimizin sık sık yazdığı "maaşının ya da ücretinin çocuklarını geçindirmeye yetmemesi yüzünden intihar eden memur, ya da işçiye", "karısının yaşaması için zorunlu olan kan parasını derhal odeyemediği için onun ölüme terk edilmesine dayanamayan kocaya", "gecekondusunun buldozerle yıkılmasını önlemek için kendisini buldozerin altına atmaya kalkışan kadına", "üniversite harcını ödeyebilmek için inşaat işçiliği yapma zorunluiuğunda kalan ve bunu beceremeyip yüksekten düşerek ölen öğıenci annesinin çırpıruşına" ilişkin (ve benzeri) haberler karşısında acı bir kalp sıkıntısı ve huzursuzluk duymaktan kendisini kurtaramaz! Başkalannın bu gibi acılanndan tedirgin olmayanlann cirit attığı bir toplum ise gerçekten hastadır ve zaman zaman çeşitli bunalımlara ve onların acı sonuçlarına katlanmaya mahkumdur. Sosyal hukuk devleti ilkesini benimsemeyen bir toplum, süreğen (kronik) hastadır; bu süreğen hastalık, her an akııt (anij hastalık haline dönüşebilir. Beceri, toplumları patlama durumuna getirmeden iyileştirmektir, asker müdahalesine çanak açmadan yönetmektir. Sosyal hukuk devleti ilkesinde halkı aldatanlar (onu kâğıt üzerinde bırakanlar) aynı zamanda kendilerini aldatırlar; yalnız halka aa çektirmekle kalmazlar, önünde sonunda kendilerini de cezalandırırlar. PENCERE Özal, Ne Olur Gitme!.. Prof. Dr. MUAMMER AKSOY öyle ilkeler ve kurallar vardır ki, günümüzde bunları reddetme yıirekliliğini göstermek çok zordur. Demokrasinin, hatta uygarlığın artık vazgeçilmez öğeleri haline gelen bu ilkelere ve çözümlere gönülden karşı olan çevreler, partiler ve kişiler bile onlara açıkça karşı çıkamamaktadırlar. örneğin, "laiklik" ilkesi böyledir. Bu ilkelere şaşı bakanlar dahi onlardan yana görünmekte; ama o ilkelerin temelini oymak ve onları sadece kâğıt üstünde bırakmak için hiçbir çabayı esirgememektedirler. "Hukuk devleti" ve "sosyal devlet" ilkeleri, aslında aynı araaca hizmet eden ikiz kardeşlerdir: Bunlar, çağdaş toplumda, kişi güvenliginin, üzerinde durduğu bacaklardır. "Hukuk devleti" ilkesi, hukuksal ve siyasal alanda, "sosyal devlet" ilkesi de ekonomik ve sosyal alanda, kişinin güvenlik ve huzur içinde yasayabilmesinin kaçınılmaz garantilerini oluştururlar. Her iki üke, "birbiriyle kaynaşmış" olarak, 1961 Anayasası'nda "sosyal hukuk devleti" deyimi ile ilan edilmişlerdir. Bu ilkelerin kabul ettirilmesi için büyük savaşım verilmişti. Şimdi ise onlara "cepheden saldırma" akılsızlığım, a*tık kimse göstermiyor; onların sırtından bıçaklanmalan yeğleniyor. Büyük ozan Tevfik Fikrei'ın "Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi" deyişini, bu konuda da anımsamamak olanaksız: Yıllardır "sosyal hukuk devleti, sosyal hukuk devleti diye diye sosyal hukuk devleti tepelenmekte!" Bu ilkelerin, gerçekten Türk toplumunun benimsediği ilkeler sayılabilmesi için onların anayasada ilan edilmesi elbette yetemez: önce, yasalann on' lara göre düzenlenmesi, sonra da hukuk devletinin ve sosyal devletin gerçekleştirilmesi doğrultusundaki bu hükümlerin, toplum yaşamında (özellikle iktidarlarca) ciddiye almarak uygulanması gerekir. "Hukuk devleti" ilkesinin kapsadığı çeşitli kurallann, ciddi olarak uygulanmaması yolundaki a a gerçek bir yana, bunlardan bazıları, yasalanmızdaki hükürnlerle bile hâlâ açıkça çiğnenmekledir. Ama bu yazımızda, sadece "sosyal devlet" ilkesinin hiçe sayılması üzerinde durmak istiyoruz. Sosyal devlet ilkesinin ne denli ciddiye alınmadığını göstermek için, yıllardır bu konuda yayımladığımız çeşitli yazılann bir tanesinden aktaracağımız birkaç cümleyi bugünkü durumla karşılaştırmak yetecektir. Kâğıt üstünde kaldıkça... Yirmi yıl önce aynen şöyle demiştik: "Kişilerin, maddi varhklanru sürdürebilmeleri için gerekli ekonomik ve sosyal giivenceye sahip bulunmadıkları toplumlarda, kişinin yasama olanağı da (yani maddi ve hatta manevi varlığını sürdürebilmesi de) dolaylı bile olsa ortadan kaldırıldığına göre; çalışma hakkının, eğitim hakkımn sadece kâğıt üstünde kaldığı toplumlarda, varlıksız vatandaşlar için kişi güvenli|i yoktur. Bugün ya da yann aç kalma durumunda olan bir kişinin, huzura (güvenlik duygusuna) sahip olduğunu ve gece eğer varsa yatağında rahat uyuyabileceğini düşünebilmek olanaksızdır. Kişi çalışmaya hazır olduğu halde iş bulamıyorsa, devlet ya da başka kamu tüzel kişileri, kişiye iş sağlamakla yükümlü değilse, kişinin ve çocuklannın yasaması için zorunlu asgari bir geliri de garanti etmiyorsa, buna karşı kişilerin güvenlik duygusuna ve iç huzuruna sahip olacağı düşünülebiliyorsa, işte bu gibilerin ruh durumlarıdır ki, 'tok açın halinden ne anlar?' özdeyişini yaratmıştır. Ve kuşkusuz Roosevelt'e 'Ekmek ile özgürlük arasında seçme durumunda kalırlarsa, kıtleler birincisini yeğleyeceklerdir' dedirten ve dört ana hürriyet içerisine 'korkudan kurtulrna özgürlüğü' yanında bir de 'yoksulluktan kurtulma özgürlüğü'nü saydırtan, 'Aç olan kişinin, gOvenlik içinde bulunmayacağı ve hür sayılamayacağı' gerçeğinin anlaşılmasıdır. Şu halde 'çahşma hakkı'nın, 'konut sahibi olma hakkı'nın, 'sağlık bakımı hakkı'nın, 'işsizlik, hastalık, sakatlık, analık ve ihtiyarlık sigortalan'nın ve 'bütün çocuklann beslenme ve okuma hakkı'nın, sözde değil, gerçek hayatta tam olarak sağlanmadığı toplumlarda, 'kişi güvenliği' sadece bir öziemi ifade eder, yoksa gerçek durumu değil!.. (...) Aslında işsizlik sigortası gerçekleştirilmeden; sosyal güvenlik konusundaki çeşitli ya Sonuç Bir yandan işçinin, memurun ve tüm dar gelirlilerin elinden ekmeği insafsızca alınacak, öte yandan da 12 Eylül Anayasası (ilk kez 12 Mart Anayasası) memurlann sendika hakkını kaldıracak, işçilerin sendika özgürlüğünü kuşa benzetecek, grev hakkını genellikle işlemez hale getirecek, sonra da halkla ve dünya ile "alay edercesine "bizde sosyal hukuk devleti var" denilecek! Değerli başyazar Nadir Nadi'nin, bir yandan Atatürk ilkeleri katledilirken, öte yandan da Ataturkçülükten söz edilmesi karşısında, "Ben Atatürkçü Değilim" diye kitap yazışı gibi, insanın içinden, "uygulanmayan ve halkla alay etmekten başka bir anlama gelmeyen sosyal devlet ilkesi, anayasadan çıkanlsın.'" diye kitap yazası geliyor. (*) SBF'nde yıllarca verdijim kamu hurriyrtleri dCTSinin •'yaşam hakkı" kısmının, I969'da fakültece öğrencıler için çoğaltılmış noılarının, "Butün Vatandaslara Yaşamalan İçin Vazgeçilmez Asgari Ekonomik ve Mali Olanaklar Saglanmalıdır" başlıgını taşıyan bölümü, s. 4849, 5253. (**) Yanı hukuk devletinin ve sosyal devletin çeşitli kurum ve kurallan ne Olçüde uygulanabilmekte ise... EVET/HAYIR OKT4YAKBAL OKURLARDAN olarak kamuoyunun tartışmasına açık tutulmuştur. Önceki ay ve yıllarda gün geçmiyordu ki bir eğitim ve Bizler tdari Bilimler Fakültesi öğretim sorunu basında 19861987 öğrencileri olarak yansıtılmamış olsun. 19881989 öğretim yüına yine yaşam boyu anı olarak birçok yönden sorunlu girerken saklayacağımız, bizler için çok 15 eylülde bütün öğretmenlere değerli olan mezuniyet verÛen "eğitimkırtasiyeücreti" yıllıklannm yıllık basımı için iktisat, ifletme, ntaliye bölümü ikilik yaratmıştır. Özellikle bu ikilik meslek, teknik ve olarak öğrencilerden 2000 Anadouı teknik okuUarında TL 'sı toplandı. Aynca yıllık daha çok görülmüştür. Aynı komitesi olarak da iki çay partisi, 1 balo, 1 gezi ve aynca okullarda sanayi ve iş kollartnda öğrenci kurslannı eğlencelerde gelir elde etmek tdenetleyen öğretmenler 666 bin için satılan eşantiyonlardan 666 lira alırken, okullarda yıllık için para toplanmasma kalan meslek öğretmenleri 500 rağmen bizlerin yıllığı şu ana bin lira almış, diğer tüm kültür kadar basılmamıştır. Idareye dersi öğretmenleri 50 bin birçok kez baş vurmamıza lirayla sımrlandınlmıştır. rağmen herhangi olumlu bir Eğitimi, kıdemi ne olursa olsun yamt aluıamadığı gibi paralar aynı meslek okulunun hakkında da herhangi bir bilgi öğretmenlerini bu ücret verilmemektedir. Bizler için farklılığından dolayı bölmek, çok gerekli olan bu konunun bir kez daha eğitim ordusunda açıkhğa kavuşturulması ve yara açmış, yeniden bizlerin mezuniyet yılhğının bir küskünlükler yaratmıştır. an önce basılarak tarafımıza Özellikle aynı okulıuı verilmesini bekliyoruzöğretmenlerine "Sen meslek IİBF 19861987 MEZUNLARI dersi öğretmenisin daha kıymetlisin, sen kültür dersi öğretmenisin daha az kıymetlisin" demek yakışıksızdır. Mezuniyet yıUtğı neden basıbnıyvr? "Gitmek mi Zor, Kalmak mı Zori" Özal giderse?.. Günün konusu budur! Özal giderse ne olur? Bir şey söyleyeyim mi? Özal giderse, ANAP iktidardan düşerse hiçbir şey olmaz! Her şey eskisınden daha iyi yürür, her şey eskisinden daha güzel, esKısinden daha halk yararına olur. Burası kesin mi kesin... Belki ülke bir anda cennete dönmez Sıkıntılar yine sürer. Yakınmalar, üzüntüler yine yaşanır. Ama bir umut belirmiştir, halkı düşünen, halkın iyiliğini isteyen bir iktidar oluşmuştur, bu kadarı da şimdilik yeter! Özal gıderse?.. Ne diyor Özal: "Haltoytamasından beklediğim sonuç çıkmazsa görevi bırakırım, politikadan da ayrılırım." Ama ANAP grubu olduğu gibi kalacak! . Yeni hükümet nasıl oluşturulacak? Yine ANAP'lılarla!.. Hiç değilse erken bir genel seçime kadar... Özal giderse, yerini alabilecek bir ANAP'lı bulunmaz mı? Bulunur, hem de kaç tane! Özal gökten inmemışti ki, Özal Tann'nın bir armağanı, bulunmaz Hint kumaşı değildı ki! Herhangi biriydi, bir mühendis. MSP'den aday olup seçılememiş bir takunyah kardeş!.. Özal'ın yerıni kolaylıkla dolduracak bir başka ANAP'lı gelir, bir iki yıllığına başbakan koltuğuna oturur. Ya da!.. Ya da ANAP grubu dağılır, milletvekillerinin bir bölümü Doğru Yol'a geçer, bir bölümü yeni bir partide toplanır, bir bölümü Erbakan'ın, Türkeş'in kollarına sığınır. Belki bir kaçı da, CHP kökenliler de SHP'ye döner. O zaman ortaya bir ortaklık hükümetı olgusu çıkar. Belirli bir tarihte genel seçimleri yapmak koşuluyla SHPDYP arasında bir ortak hükümet kurulur. İnanın bu hükümet bile, ülkeyi Özai'dan daha başarıyla yönetir. Özal giderse?.. Bugüne dek bütün hesapfar Özal'ın 92'ye kadar görevinden ayrılmayacağı üstüne yapıldı. Kendisi de bunu sık sık söylüyordu: "Biz 92'ye kadar, hatta daha sonrasına kadar iktidarda olacağız." Şimdi neden birden kararını değiştirdi dersiniz? Geleceğini karanlık gördüğü için mi? Bu ülkenin sorunlarına yenilerini eklediğini, hiçbirinin içinden çıkamadığını anladığı için mi? Yoksa seçmen önünde bir oyun mu oynuyor? "Ben gidersem haliniz ne olur, bu adamlar (onun deyimiyle 'eski kurtlar') sizi 80 öncesinin karmakarışık havasına döndürür. İyisi mi halkoylamasında benim yanımda yer alın, 'Evet' oyu kullanın, yoksa şimdikinden daha kötü duruma düşersiniz' gözdağını mı vermek istiyor? Özalne yaparsa yapsın, ne derse desin yolun sonuna gelmiştir. Ülkeyi ve halkı beş yılda perişan etmiştir. Oış borçları katlamış, ortadireği yerle bir etmiş, yoksul halkı daha da yoksulluk batagına çekmiş, kendisini destekleyen sanayicileri, tüccarları. esnafı bile karşısına almıştır. Dikkat ederseniz. söyleyecek sözü de kalmamıştır. Her yerde, radyoda, TV'de, meydanda söyledikleri hiç değişmiyor; yok sigara karaborsasını kaldırmış, yok 80 öncesınde insanlar ölüyormuş, yok dış ticaret artmış, yok dünyada saygınlığımız yükselmiş!.. Bilınçli halkımız kendı öz yaşantısından biliyor gerçekleri... Özal, 12 Eylül yönetiminin ardından gelerek, hemen aynı yolu yontemi izleyerek. meydanı alabildiğine boş bularak, 12 Eylül1 ün sıkı baskılarından, sıkı önlemlerinden yararlanarak beş yıl ülkeyi yönetmiştir. Daha doğrusu 12 Eylülcüler tarafından dikensiz gül bahçesi haline sokulmuş bir ülkede istediği gibi hüküm sürmüştür. Beş yıldır hangi koşullardaydı Türk toplumu? Oernekler, sendıkalar siyaset yapamaz, öğrenciler dernek kuramaz, grevter gereği gibi yapılamaz, düşünen kafalar gerçekleri özgürce belirtemez, hapishaneler adam almaz!.. 83'te meydan tam anlamıyla boştu. Özal'ın karşısında ne doğru dürüst bir siyasal örgüt ne de güven uyandıran bir siyasal kadro vardı. 87'de ise devletin bütün olanakları elindeydi. Yine de 83'teki oyunu elde edemedi, yüzde 36 ile seçim yasasını kendi keyfine göre ayarlamak suretiyle Meclis'te kesin çoğunluğu sağladı. Yüzde 36 oranda oyla bugüne dek hiçbir parti, hiçbir lider 'iktidar' olamamıştı. Olunamazdt da ondan!.. Şimdi 'evet'ler çoğunlukta olmazsa, hiç değilse yüzde 36'yı bulmazsa görevimden aynlırım. politikayı da bırakırım' diyor. Geç kalan bir uyanış!.. Yine de gerçekleri görmesi halkımızın yararınadır. Özal azınlıkta olduğunu görmüştür. Bunu ona halk gösterdi. Muhalefet toplantılarının akıl almaz kalabalığını, coşkusunu görmemek için gözlerin kör olması gerekirdi. Özal'ın, ANAP'ın mitinglerinin ise ne gibi baskılarta adam toplatılarak yapıldığını ise bilmeyen yok... Özal giderse?.. Gıder mi dersiniz? Ben pek sanmıyorum! Özal bir yere gıtmez, gidemez! Bu sözlerini içtenlikli bulmak zordur. Hem nereye, nasıl gider? Vermesi ge'reken hesaplar yok mu? Bu hesapları yüz aklığıyia temizlemeden Ben bıktım, gidiyorum' demek bir çeşit 'kaçış' olmayacak mıdır? ücreti ayncahğı yaratılmıştı da uyanlar sonucunda bu yanlışhktan hemen dönülmüştü. M.NECDET DURSUH Edebiyat Öğreımeni Meslek okuUarında ücret ayncahğı Eğitim ve öğretim sorunlarına bütün basın sahip çıkmış, geniş 7 Haziran 1988 tarih ve 19835 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren kanunda "Bu kanunun yayımı Bizler modern matematik tarihinden önce doçentlik dersinin azizüğine uğrayan bir unvanmı kazanmış olanlar grup Bucalı öğrenci velileriyiz. Buca Lisesi'nde (orta kısım) bir 7.6.1988 tarihinden itibaren; sınıftan güz dönemi kanunun yayonınaan sonraki 1 sınavlannda iki yuz elli kişi yıl içinde, smavlar sonucu matematik sınavına girdi. Fakat doçentlik unvanmı kazanacak sonuçta başanlı olanlar bir elin olanlar ise doçentlik unvanmı parmaklarını geçmedi. Alınan kazandıklan tarihten itibaren notlar da çok düşüktür. Bir hangi kadroda bulunurlarsa okulda başan oranımn bu bulunsunlar doçent unvanmın kadar düşük olması bütün hak ve yetkilerinden düşündürücüdür. Bu sınavın yararlanırlar" denilmektedir. sağltksız yapıldığı olasılığı Bu maddenin son derece açık ortaya çıkmaktadır. Modern olmasına karşılık özlük matematik ucubesini aldığımız haklanmızla ilgili olarak Batı ülkeleri bu dersi çoktan Maliye Bakanlığı'ntn yonunu bırakmışlardır. Modern istenmiştir. Bundan önce de matematik okutan ülkeler bu Maliye Bakanlığt 'nm kendince gün yok denecek kadar azdır. olumsuz gördüğü bazı özlük Çocuklarımızın başarısızlığa haklanmızı Danıştay karanyla uğradıklan böyle bir dersin almış bulunuyoruz. öğretimini sürdürmek bizce Mahkemeleri gereksiz yere işgal saçmalıktır. Sayın bakanımız etmemek için, kanunun son nasıl yabancı dil reformuna derece açık olan bu maddesi yönelmiş ise, aynı şekilde bu dersi de ele almaalar. Yoksa bu hakkında Maliye Bakanhğı 'ntn olumlu karar vermesini mağduriyet, bu kısır döngü Daha önceki yıllarda, eski M.E. daha yıllarca sürecektir. bekliyoruz. Bakanı Ali Naili Erdem AHMET DENtZ Buca KADROSUZ DOÇENTLER zamantnda da farklı bir ders Modern matematik Doçentlik unvanı ve özlük hakları özal televizyona çıktı, Metro Goldvvyn Mayer aslanı gibi sağa sola baktı... Sonra kükredi: Giderim ha!.. Panik başladı. Feryatlar, hıçkınklar, koşuşmalar, ağlamalar arasında önce kara zeytin tanesi yerlerde yuvarlana yuvarlana Ûzal'a yetişti; paçasına takıldı: Beni bırakıp nereye gidiyorsun? özal paçasını kurtarmaya çalıştı. Kara zeytin: Baba, dedi, sen olmadan ben ne yaparım? Eskiden hor görülürdüm, kimse yüzüme bakmazdı, fakir fukara sofrasında katıktım; senin saltanatınla birlikte ben de sultan oldum; siyah pırtantaya benzedim; değerim öylesıne arttı ki şişim şişim şişiniyorum... Peynir yetişti: Patron, diye yalvardı, ne olur bırakıp gitme bizi, ne olur... Fasulye: Sen gelmiş geçmiş en büyük başbakansın; en büyük Özal, başka büyük yok. Senin sayende gerçekten nimet oldum çıktım, eskiden bana da tepeden bakarlardı, artık kıymetimi anladılar, önüne gelen yiyemiyor beni... Başbakan tedirgindi: Bırakın beni... Kara zeytin, peynir, fasulye, başbakanın önüne dikildiler, yerlere yattılar: Bizi çiğnemeden gidemezsin, seni bırakmayız, sen gıdersen bu halk bizi yer... • Paçavra, kıtık, moloz, çöp, artık, kullanılmış naylon parçalan ayaklandılar: Özal'ı bırakmayın.. Ellerinde dövizler yollara döküldüler; kentlerin meydanlan doldu taştı: özal bırakma bizi... Sayende Avrupa gördük.. Yaşasın hayali ihracat.. 82 Anayasası isterik hıçkınklarta sarsılıyordu. Yatıştırmaya çalıştılar: Kendine gel!.. Sen anayasasın, kanunların anasısın... 82 Anayasası inledi: Beni bırakıp giderse ne yaparım?.. Canım, seni seven bir başkası gelir. Kimse onun yerini dolduramaz. Benim bir tanem o, sebebi hayatım... Hem oylesine hoşgörülü, öylesine geniş mezhepli, öylesine uygar birini bir daha nereden bulurum? O kadar rioşgcrülüydü ki "canım" derdi "Anayasa bir kere ihlal edilirse, bir şey cikler olmaz..." İşçiler sokaklara döküldüler, marşlar söyiüyorlar, durmadan yürüyortardı: "özal bizim canımız Feda olsun kanımız." Polis barikat kurdu, panzerter geldi, coplar çalışmaya başladı. Bir komiser öfkelendi: N Size ne oluyor ulan!.. İşçiler: Amanın, diye bağırdılar. Özal gitmesin. Bizi "ucuz emek cenneti"nöe yaşatıyordu. Huriler, gılmanlar, baldan ırmaklar, sütten göller, havyardan tepeler, yığın yığın çikita muzları... Komiser yanındaki polise döndü: Anlaşıldı, dedi, bunlar açlıktan tırlatmışlar, ideolojik bir eylem değil bu, bırakalım yürüsünler... Ülkenin altı üstüne^gelmişti; herkes ağlayıp inliyor, bağırıp dövünüyordu: özal, ne olur gitme, bırakma bizi... ^Holding patronu: Oldu mu ya? diye homurdandı, şimdi ben daha iyisini nereden bulacağım? Sekreterine döndü: Bana VVashington'u bağla!.. Amerikan Doları haberi Tahtakale'ye giderken duydu, çamurlu ayaklarını borsanın kapısında Türk Lirası'na silerken yüreğine inecekti; yeşil yeşil gözyaşı dökmeye başladı: En büyük dostumdu, dedi, beni sonuna kadar destekleyen, yücelten, değerimi 30 kat yükselten odur. Dolar zenginlerinin ağzını bıçak açmıyordu; enflasyon canavarı hüngürdüyordu, Çankaya düşünüyordu: Ben şimdi ne yapacağım? Papatyalar ise daha soğukkanlıydılar, durmadan fal açryorlardı: Gidecek, gitmeyecek, gidecek, gitmeyecek, gidecek, gitmeyecek.. Ankara Ata Sanayi 5. Cadde No: 3 adresinde Erdoğan Makine Sanayi adı altında makine imalat işi ile iştigal eden borçlu Mehmet Erdogan'ın konkordato talebi, Ankara 2. lcra Hâkimüğj'nin 1988/1003 esas, 1988/902 sayılı karan ile 13.9.1988 tarihinde kabul edilmiştir. ttK.'nun 288'inci maddesi gereğince, her alacakhnın ilan tarihinden itibaren (7) gun içerisinde mehil kararına itiraz edebilecekieri ilan olunur. 13.9.1988 ANKARA İKİNCİ İCRA HÂKİMLİĞİ'NDEN DERBYden büyük yenilik... tıraşta kaygan\\K sağlayan yumuşatıcı özel yüzey Derby teknolojide de önder... Dünyadaki gelişmeleri günü gününe takip eden Derby, hep öndedir. Tıraş bıçağında en son yenilikleri ülkemize, önce Derby sunar! r ıe
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle