19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER yor. Sultan Beyazıt Camisi şadırvanmın resimlerini izlerken yakalanıyorsunuz bu duyarlığa. Mustafa Kemal, Amasya'daydı. Az ötedeydi. Şimdi de şirin ve küçücük gövdesiyle belediyenin yükünü taşıyan san boyah yapının balkonunda. Anadolu'da halka karşı ilk konuşmasını yapıyor... Onun çağnsına ilk ses veren toprağın insanlan, ayaklan dibinde akan şu su gibi dalgalı, çırpınıyorlar. Mustafa Kemal'in belediye balkonundaki konuşmasından, Yeşilırmak'ın kıyısından Anadolu teknesine çaldığı, bir gün mutlaka tutacak kurtuluş mayasından sonra, Sultan Beyazıt Camisi'ne, bu bahçeye, bu topraklara gelecekti halk... Amasyalı ünlü din adamı Abdurrahman Kanıil Efendi az önce belediye binasının balkonunda yapılan konuşmayı coşkuyla dinleyen halk kitlesine burada, iki yüz yıllık çınarlann göğsünde kök tuttuğu bu bahçede sesleniyordu. Irmağın, duvarı dibinden geçtiği bu avlu, 1919'un bir haziran akşamı, O'nun söylediklerini berkiten, sıcak, içten bir söyleve konut oluyordu.. **• Gecenin koynunda şafak kımıldıyordu.. Sayısız uygarlıkların kesiştiği bu topraklar, tarihimizin en önemli buluşmalanndan birine sahne olduğu gün, Yeşihrmak'ı düşlerken yakalanan gerçek daha da boyutlamyordu. Söylencebilimin (mitolojinin) kahramam Ferhat, suyu kente getiriyor, külüngüyle dağlan yanyordu. Mustafa Kemal'se, bu halkla birb'kte, suyun yanında başı yanarak, bağımsızlık ateşini yurda nasıl yayacağını kuruyordu.. Çağlann yüküyle ağır başı, konut una çekildiği saatlerde başlayan gece, bir ulu tan vaktiyle ışılayacaktı.. Tüm zamanlan yaşamış şu eski toprağın bağnnda barınan insanlar, bu halk kalmak ya da kalmaraak direncinin çaprazında bir destan başlatıyordu burada. Her şey, binlerce yüın yelinde uyumuş, yağmurunda yıkanmış kaya mezarlan, ayağımızın altında yorgun akan su, dağ doruğuna değil, suyun dizi dibine kurulu Osmanlı mimarisinin göz alıcı ululuğu, tarih, doğa, insan, bir oluş, akış halinde "kapitalist emperyalizmi"nin saldırganlığına direniyorlardı.. Bu direnmeyi başlatıyorlardı. tnsandaki doğal yok oluşa karşı koyma evrensel güdüsü, şimdi doğal olmayan bir yok oluşa var olmak için bağımsızlık kavgasına donüşüyordu. tan o Amasya akşamını... 1919'lu ve sabahı gecikmiş bir akşam yine... Ardı gümüşlü bir aydınlıkta ışıyan dağlar tutukluyor akşamı önce. İkindiyle dağlann tepesine ağan ışığın sildigi, erittiği kayalar akşamın morunu arkalanna alınca, koyu, kara bir lacivert dev gölgeye donüştüler. Kentin daracık cevrenine dikildiler. Kenti ortalayan dağ yamacında Selçuklu burçlar çizgilendiler boşluğa.. *•• Sabah... "Atatürk'ün burada birtakım anılan geçmiş ya, biz de bilmiyoruz. Ben on üç yıldır buradayım. Şu heykelin altında bir odada kalmış diyorlar." Kapısı, pecesi yok bir "karanhk oda"da... "Şu taşın altında olmalı kapısı." Hep bir "karanlık oda"dır gidiyor kentte. Kime sorsanız "karanlık oda"dan başlıyor.. 12 haziranda Havza'dan Amasya'ya geçen bağımsızlık ateşçisinin o günJerde düşüncelerini, eylemlerini ve varhklannı "ulusal bir sır" gibi saklamak zorunda oluşunun yarattığı hava, bugüne böyle yansımış. Bugünün insanları, o günlerden ve o insanlardan mistik bir havada, evliyaiardan soz eder gibi konuşuyorlar. O "oda"nın bulunduğu söylenen Saraydüzü Kışlası'mn üstündeyiz. Köhnemiş göğüs hastal'klan hastanesinin bahçesinde. Eskiler o "oda"nın burada bulunduğunu söylüyorlar. Büyük Söylev'de bir "karanbk oda" tablosu var.. 1919'lu günlerin gerçeğinin yarattığı.. Adı var, kendi yok bir oda.. Ararken buluyorsunuz, o oda Amasya'dır. Amasya olmalıdır.. Hitit'ten Frig'e, Lidyalıdan Bizans'a, sonra Selçuklu, Osmanlıya yurt olmuş Amasya o "oda"dır. Mustafa Kemal'in "Bu karann 21/22 haziran gecesi, karanbk bir odada alınmış, korkunç ve esrarengiz yeni bir karar olmadığı, 18 Haziran 1919 günü Trakya'ya bildirmiş olduğum bir karann Anadolu'ya genelge ile bildirilmesinden başka bir şey değildir" dediği Amasya kararlannı anlatırken kullandığı bir nitelemedir "karanlık oda" yalnızca.. Ama bir şey vardır ki; bugün de, yann da karanlığı aydın kılmarun, ışıklı ve insanca kıbnanın anahtan gjbidir: O da, o "oda"dan yükselen sestir. Anadolu direnmesirün parolası ve hareket kılavuzudur.. Bir ulus için en yüce erdemın bağunsızbk olduğu, onun kuıtanlıp, korunmasımn ise yine ve yalnızca o ulusun "azim ve karanyla" gerçekleseceğidir. • •* Üç yanı dağlarla çevrili kentin Sıvas'a, Erzurum'a, Samsun ve Ankara'ya çıkan yollannın kesiştiği yerde durdum.. (*) 12.6.1919 Mustafa Kemal'in Amasya'ya geliş günü. Samsun'dan Havza'ya, sonra Amasya'ya. 2 TEMMUZ 1988 Haziran Amasyası 1 9 1 9 haziran akşammı duymak... Belediye balkonundan, Beyazıt Camisi avlusundan sonra, suyu değil ateşi, bağımsızlık ateşini getirmeye çalışan Mustafa Kemal'in ağır adımlarla çıktığı Saraydüzü'ne çöken akşamı duymak... Dağları, koyakları pırıl pırıl umut ışıkları, binlerce soru imi serperek kuşaîan o Amasya akşamını... PENCERE Yalnızlık Mektupları Yalnızlık, çağımızın en büyük sorunlanndan biri. İnsan, kimi zaman kalabalıkta, kimi zaman tenhada yalnız. İnsan, elini uzatsa bir insana değecek kadar yakınken yalnız. İnsan, ailesinin içinde yalnız. İnsan, kimi zaman uğuldayan bir kentte, kimi zaman sessiz bir kasabada yalnız. Çoktan beri "yalnızlık mektuplan"ndan söz açmak istiyordum. Anadolu'nun uzak yakın kasabalarına serpilmiş okurlarımdan mektuplar alıyorum. Bilgide, sezgide, duyaıiıkta olgunlaşmış çcğu okurum, yalnızlıktan yakınıyor. Çünkü belli bir erişkinliğe ulaşmış insan da çevresinde yalnızlaşabilir; çok doğaldır bu, dostluk kolay mı? Sevgi emek ister, dostluk çabasız gerçekleşmez, ama ya toplumun kişiler arasında ördüğu bağnazlık duvarları? Onlar nasıl aşılacak? İnsan insana önyargısız, çıkarsız, sevecenlikle nası! yaklaşacak? Adını saklı tuttuğum bir okurumun bu soruna parmak basan mektubunu olduğu gibi yayımlıyorum: "İlhan Selçuk, Mektuplarda en zoriandığım bölüm sesleniş bölümüdür. Işte yine aynı zorluk içindeyim. 'Sevgili' diye başlasam çok mu laubali olur? 'Değehi' diye başlasam, fazla resmi kaçacak. 'Sayın' kelimesini de ben sevmiyorum. (Çok sık kullanıldığından hertıalde) Va benim Türkçem çok zayıf ya da Türkçede sizi tanımlayacağım bir sözcük yok. Yazıma sanki büyük bir adam gibi başlasam da henüz yirmi yaşmda bir üniversite öğrencisiyim. Ama Türkiye gibi bir ülkede çocuklar çabuk büyümek zorunda. Büyümek ve düşünmek zorunda. Ne yazık, o kadar az düşünen var ki... Biraz önce sizin 'Düşünüyorum Öyleyse Vurun' adlı kitabmızm 'Paylasım' adlı bölümünü okuyordum. Yazının içehğini tam olarak bilmiyorum, çünkü sadece başını okudum ama beni etkiledi. Paylasmak, paylaşabilmek, paylasacak birilerine sahip olabilmek, bu çok güzel bir şey... Benim sorunum paylaşamamak... Daha doğrusu paylasacak birini bulamamak. Bazen bir kitap okuduğunuzda ya da bir sarkı dinlediğinizde ya da buna benzer bir şeyde, o kadar etkilenirsiniz ki, o kadar coşarsınız ki hemen yanınızdakileri de konuya katlmaya zorlarsınız. Ama ya yanınızda paylasacak kimse yoksa? Işte o zaman yapabileceğiniz tek şey kendi kendinizle konuşmak ya da hissettiklerinizi bir yerlere yazmak. Ben ikind yolun ruh sağhğı açısmdan daha güvenli olduğunu düşünerek bir defter tuttum ve kitaplarda beni çok etkileyen yerleri yazmaya başladım. Ama maalesef defterier cevap veremezler. Oysa ben canlı bir şeyierte, bir şeyleh paylasmak istiyorum ve Uk defa bir yazara mektup yazmak cesaretini gösteriyorum. Evet, ilk defa yaztyorum. Çünkü bende de çoğu genç insanda olduğu gibi yazarlan erişilmez, olağanüstü, iletişim kurulmaz yaratıklar olarak görme hastalığı var. Tabii bir de yanıt alamama, hiçe sayılma korkusu... Yirmiyaşındayım. (...) Üniversitesi İngilizce Bölümü öğrencisiyim, sözüm ona kendi kültünimden başka, yabancı bir ulusun kültürünü tanımaya çahşıyorum ve korktuğum şeye bakın!.. Böylesine boş, korkak olmak kendi suçumuz mu, yoksa bizi böyle mi yetiştirdiler? Bir soru daha: Çevremde paylasacak kisi mi yok, yoksa ben mipaylaşmaktan çekiniyorum? \bksa aslında cevaplannı kendimiz vermemiz gereken soruları daha güvendiğimiz birilerine sormak, cevap vermekten kaçınmak anlamına mı geliyor? Cevabı ne olursa olsun, şu anda sizinle 'paylaşamamazlığımı' paylaştığım için mutluyum." * İstedim ki okurumun mektubunu bütün okurlarımla da paylaşayım. Paylasım yalnızlığr yok eder. Yalnız dostlukta, duyguda, sevgide değil; her alanda paylasım, çağımızın yaşam biçimidir; uretimde, yönetimde, gelirde, tu.ketimde, paylasım çağımız toplumlarının mutluluğa yönelişi olmuyor mu?.. ÜMİT SARIASLAN EğitimciGrafıkçi Dinamo'nun Amasyası ile beslenmiş bir duyarhkla, kente "Ateş Yıllan"ıun sokaklanndan giriyorum. Kaldınmlanndan geçiyorum. Üç yanı dağlarla çevrili, bir büyük çanağın derin gökyüzünün altında eski bir resim gibi kent. Yeşüınnak'ın ortasından ikiye böldüğü eski, naif bir resim... Olağanüstü görkemiyle bir tuvalin çerçevesine kolayına girmeyecek kent, yer yer düşlediğira kentle ortaklıklar kuruyor burada. Roman kentinin bir sokağından dalıyorum. Ama her kent, anlatıldıktan sonra yeni bir kentmiş.. Yeni bir öykü ya da roman kenti. Olsun. Bir de ben anlatırım.. Yeşihrmak... Kentin en büyük "caddesi:1 Orada yürüyorsunuz önce. Tüm sokaklaı, birbiri sıra, kayalann eteğine sıvalı, üst üste ahşap evciklerin baktıkları daracık taş sokaklar.. Çoban çığırlan, dağ yolları.. Hepsi Yeşüırmak'ta bitiyor. Su, yeşili hiç tanıraamış, bir koyu toprak renginde ağır, koygun akarak tüm sokakları, yollan, evieri Karadeniz'e uluyor.. Bu eski ve toprak rengi akışı, düşlerin ve düşüncelerin kanatlanışı izliyor. Kaya mezarlanmn görkemi, kaynağını dağlann görkeminden almış. Dipsiz maviliğe savrulan vahşi görkeme, kayalar oyulup, kesilerek ttrkütücü bir boşluk, yalnızlık içinde yüzen, insan elinin yarattığı görkem eklenmiş. Binlerce yıl öncesınin suskun suskun söyleyen bu dev anıtlan öyle sessiz, kuşatan, karanbk bakıyorlar.. Eteklerinde donsuz, tumansız gecekondu çocuklan.. Aynı sessiz, derin, kuşatan gözJerle bakıyorlar.. Aşağıda, dafdan koparabildiği yatağında Yeşilırmak, ılık ve kirlenmiş bir ikindi ışığında yıkanıyor. Ayağınızı yerden kesen bir yeğnilik... Duyuyorsunuz bunu. Zaman akan su mu, duran kaya mı.. Düşünüp, düşlerken boşluğa düşüyorsunuz. Yuvarlandığınız boşlukta, az önce, tüm görünen ve duyulanın, duyumsamaıun kendisine direndiği zamanlasımz. Akbal'ın dediği gibi, zaman siz oluyorsunuz hatta. Soluk kesen bir ibşkiye giriyorsunuz zamanla. Akan zaman, duran zaman kayaya, suya dönüşmüş, eriyip, eritip şu görkemli ıanusu kurmuş. Anıtlar, dev kaya mezarlan, insan, taş, toprak. Su ve tarih... Tümü birleşmiş, insanı esrikleştiren bir büyüyü oluşturuyorlar.. Kaya mezarlan bir düş mü, düş ürünü mü? Yeniden yaşama dönüleceği sanılan noktada, teni elde tutma güdüsünden mi doğmuş yalnızca... Belki egemen yaşadı bu düşü. Ama su kaç zamanı eritmiş, bilge bir sessizlikte akan suyun insanlan... Onlar da yaşadılar mı bu düşü? Elleri kayalan biçimlendirirken, düşleri nerdeydi onlann? Ola ki, doğalın vahşi büyüklüğüne tanrıkralın adında insan soyunun zamana direnme, doğal yok olusa karşı koyma ortak isteğinin ürettiği bir simgesonuçtu kaya mezarlan... Kaya mezarlan dağa yaslanadursun, aşağıda, suyun yaşam yaratan canlılığı yamna kurulu, bir toprak uygarhğının dengeli güzelliği, ezmeyen büyüklüğü: Osmanlı mimarisi.. Iki uygarlığın elbirliğiyle kurduklan yeni doğa, şimdi daha sarsıcı bir duyguya, duyarlığa kapı açı Zamana direnmek... Her şey, birden, zamana karşı direnme ortak paydasında birleşiveriyor. Nereye, neye bakılırsa bakılsın, taşa, toprağa, kayalara ve suya.. tnsan elinin, insan yaratıcıbğının bunlara kattıklarına... Tüm görünen, zamanla yanşmanın, zamana direnmenin görkemine yaslanıveriyor birden.. Her yan kaya, kayalîk. Yeşilırmak, göğün raavisine dikilivermiş, dağın bozkır yanığı yüzünü yalayarak çavlıyor. Tüm köprüler kayalara, dağlara aülı sanki. Yürüdükçe, yükseidikçe daglar üzerinize geliyor. Kent aşağıda, ırraağın kıyısında, bir nakış sevimliliği alıp, sesi soluğu yittikçe dağ egemen oluyor. Kentin uğultulu soluğu, dağın soluksuz katılığına bırakıyor sizd. Bağımsızlık ateşi 1919 haziran akşamını duymak... Belediye balkonundan, Beyazıt Camisi avlusundan sonra, suyu değil ateşi, bağımsızlık ateşini getirmeye çalışan Mustafa Kemal'in ağır adımlarla çıktığı Saraydüzü'ne çöken akşamı duymak... Dağlan, koyaklan pınl pınl umut ışıkları, binlerce soru imi serperek kuşa ARADABIR TURHAN ÖZGÜNER Mersin Barosu Av. OKURLARDAN denizcilerimizin yetistirilmesi, mevcutlann tazeleme eğitimini yaparak niteüklerinin arttınlması başiıca sorunlarvnızdır. Yeterlik belgesine (gemide mevzuatuun uygulanabümesi Her yıl 1 temmuzda toplarur, çalışma belgesi) sahip olunması için yasalaştırmusı tarihsel gelifmeyi anlatır ve için belgenin kısıta bir sınav gerekmektedir. Yapılan Ata'mızın armağanı olan sonucu verilmesine, günün uiuslararası toplantılarda, ülke "Denizctöği Türkün milü menfaatlerini de dikkate alarak, koşullanna göre modern eğitim ülküsü olarak alıp, onu az denizcilikteki güvenliği sağlayan ve öğretimle bağdasmayan bir zamanda başarmaüyn" yönetmelik uygulamasma, ve bunlann kanunlaşmasını vecizesini tekrar ederiz. mesleki yeterlikten yoksun, zaman aşımına meydan DenizcUik konulannda kurada çıkacak sorunun btrakmadan sağlayan güçlü bir yaptığvruz toplantılarda ve cevabının verilmesine son verip; teşkilatın varlığı gereği makalelerde de ülkedeki gemi en kısa bir sürede "Gemi tartışmasız ortaya çıkmaktadır. saytsı ve tonajıru, bu gemilerle Adamlarmın Eğitim ve Gemi isletecek, yapacak ve yüklerm yüzde kaçını taştdığtmızı söyler, kaybettiğimiz yaptvacak kişitere, teknolojinin Belgelendirilmesi Hakkında Uiuslararası Konferans, 1978" en son yenilik ve kurallanna navhınlardan yakmınz. Bunlar kararlanna göre gemide birbbine benzer aynı ifadelerdir. göre uygulama yapılması gerekir. Bu uygulamalar, yetersiz çahşacak adamlarm öğretim ve Hep aynı sorunu dile getiririz. eğitilmeleri usullerine sahip kaldıklan konularda gerekli Acaba altmış yıl boyunca, biigi ve damsmanlığı sağlanmak olmamız, denizcüik alanında toplantılarda, gazete, radyo ve yapacaklanmızın öncesidir. suretiyle, denizcUigimh.de TVde birkaç satırla veya ktsa Bugüne kadar uiuslararası umduğumuz seviyeye sürede ifade ettiğimiz birçok sözleşmeye kaülmamış gelmemiz.de yararlt olacaktır. denizcttiğimiz ne olmalıdır? olmamıza rağmen: Bunun yanında genç Kanımca: Boşanmayı Kolaylaştıran Yasa Düzeltilmeli Bu yazımla, yürürlüğe girmesinin üzerinden henüz iki ay bile geçmemiş olmasına karşın, kamuoyunda "boşanmayı kolaylaştıran yasa" biçiminde nitetenen 4.5.1988 tarih, 3444 sayılı yasanın "toplumsal sakıncalar" doğurabiteceği endişesin<je oJduğum bazı maddelerinin yeni bir yasal düzenleme ile öncelik ve ivedilikle yürüriükten kaldırılmasının gereği üzerinde duracağım. Resmi Gazete'de 12 Mayıs 1988 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren söz konusu yasa; Türk Medeni Yasası'nın (Yurttaşlık Yasası) yedi maddesini degiştirerek yeni düzenlemeler getirmiş, iki maddesini yürürlükten kaldırmış, Borçlar Yasası'nın da bir maddesini değiştirmiştir. Yeni duzenlemeler getiren madde değişikliklerinin bir bölümünü olumlu karşılıyor, gerekçelerine katılıyoruz. Örneğin, boşanma nedeniyie yoksulluğa düşecek eş için "süresiz nafaka" ilkesini getiren yeni düzenleneyi, eşlerin anlasarak boşanabilmelerine olanak sağlayan düzenlemeyi ve nüfus kayıtlarında "cinsiyet değişikliği"ne olanak veren yeni yasal düzenlemeyi olumlu karşılıyoruz. Bu yeni kurumların (müessese) toplum yararına olduğu tartışmasızdır. Ancak yıllarca süren, bir türlü sonuçlanamayan pek çok boşanma davasının toplumda yankılanan haklı sızlanmalarını bir ölçüde dindirebilmek için Medeni Yasa'nın 134. maddesinde yapılan değişiklikle adeta (eski bir deyimi kullanmak zorunda kaldığım için bağışlayınız) ifrattan tefrite gidilmiştir. Böylece, boşanma davalannı kolaylaştırmak ve hızlandırmak amacı aşılarak, evlitik birliği içinde yanlardan kötü nıyetli olan eşe, sanki yeşil ışık yakılmıştır. Medeni Yasa'da boşanma nedenleri arasında yer alan ve şimdi değişikliğe uğrayan 134. maddenin başlığı "İmtizaçsızbk" yani aşırı geçimsizlik, uyumsuzluktur. Ancak önemli olan, bu maddede söz konusu olan geçimsizlik nedeniyle dava açma hakkının (ancak) kusursuz olan eşe verilmiş olmasıdır. Oysa, yeni düzenlemede geçimsizlik (imtizaçsızlık) kurumu yasadan çıkarılmış, bunun yerine evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması ilkesi kurumlaştırılmış, ancak bu kez, evlilik birliğinin temelinden sersılmasına neden olan kusurtu, yani haksız eş için bile, hem dava açma hakkı hem de kolaylıkla boşanabilme olanağı getitilmıştir. Böylece, yapılan değişiklikle, maddeden kaldınlan "Dava açma hakkının, ancak kusursuz eşe ait olduğu" yetkisi, bu kez kusurlu olan eşe de aynı ölçüde verilmiş olması nedeniyle dava açma hakkı, önemini tamamen yitirdiği halde, aynı yasanın, bu maddeden sonra gelen 135. maddesinde ise açıkça "Boşanma davasını açmaya hakkı olan taraf..." deyimi yürürtükte bulunmaktadır Yasa koyucunun dikkatinden kaçan bu iki madde arasındaki çelişki nedeniyle, İsviçre kaynaklı bu yasanın dengesi ve var olan sistematiği de zedelenmiştir kanısındayım. Bütün bunlara karşın, 134. maddede yapılan değişiklikle getirilen yeni düzenlemelerden en önemli olan olumsuzluk; kuşkusuz, bu maddenin son fıkrası olarak yasaya konulan ve Türk toplumunun temeli olan aile kurumunu ters yönde etkileyebilecek ve toplumda sosyal, derin ve onarılmaz yaralar açabilecek boyutlardaki şu düzenlemedir (değişik 134. maddenin son fıkrasını aşağıya aynen alıyorum): "Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle acılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu karann kesinleştiği tarihten itibaren üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun müşterek hayat yeniden kurulamamıssa, eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verilir." Görüldüğü üzere, haksız olduğu için davayı kaybeden eşlerin bundan böyle üzülmesine gerek kalmamıştır. Zira, kusurlu olduğu halde, kaybedeceğini bilerek dava açacak olan eş; davasının tezelden reddini isteyecek ve yalnızca üç yıl bekledikten sonra, aynı mahkemeden boşanma karannı tartışmasız alıp çıkabilecektir. Boşanmayı kolaylaştırmak savıyla bu değişikliklere yönelen yasa koyucu, daha da ileri gederek, geçici 1. madde ile getirdiği bir düzenleme ile; bu güne kadar hiç dava açmamış olanlara da yeni olanaklar tanımış ve "beş yıl fiilen ayrı kalmış" eşlerin, bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içerisinde başvurmaları halinde boşanmalarına karar verileceğini belirlemiştir. Bu geçici maddeden yararlanarak 12 Kasım 1988 akşamına değin açılacak binlerce dava ile, kuşkusuz binlerce yuva kolayca yıkılacaktır. Bu yıkıntının altında kalacak olanların çoğunluğunu ise eşlerden kadın bireyler ile, onlarla birlikte, yarınlarımızın umudu olan çocuklar olusturacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 41. maddesinde Türk toplumunun temeli sayılan ailede (... özellikle ananın ve çocuklann korunması...), devlet güvencesine bağlanmış olmasına karşın, boşanmaları kolaylaştırmak amacı ve savıyla "kötü niyef'e istemeyerek de olsa bir tür prim verilmektedir. Türk toplumunun temeli olan aileyi büyük bir tehlike ile karşı karşıya bırakan bu gerçeğin göz ardı edilmesi bağışlanamaz. Yasa koyucunun bu gerçeği önemsemediğini ve toplumsal yaralann onanlmeız boyuttara ulaşmasını beklemeksizin tezelden, öncelik ve ivedilikle yeni bir yasal düzenlemeye girişmesini, bu nedenlerle, umutla ve saygıyla beklemekteyiz. DenizcUik Kabotaj Denizde can, mal ve çevrenin korunması sorumluluğunu üstlenen devletimiz, ö'nceUkle Baynunt'nı uiuslararası alanda bugüne kutlarken kadar yapılmış denizciUk a) Gemüer ülkemiz haricinde iken, liman devleti olarak ügililerin bu sözleşme kurallanna göre işlem yapması, b) Gemi inşa ve isletilmelerinde, klas kuruhıslannın uiuslararası sözlesmelere göre kurailannı düzenleyip bunlan tatbik etmeleri, c) Gemilerin navlun mukaveleleri yapılırken ve sigortalannda uiuslararası sözleşme hükümlerinin yerine getirümesi şart olduğuna göre, uiuslararası sözleşmeleri yerine getirmediğimizde; deniz ticaret Jüomuz gemilerini, kabotaj hattı içinde sefer yapmaya mahkum bıraktığimızı beUrtmek isterim. DenizcUik Bayramı'nı kutlarken, bütün devlet adamlanndan sorunlann çözüme kavuşturulması hususunda ilgilerini önemle arz ederim. NEJAT ODMAN Kadıköy/tstanbul T.C. BAŞBAKANLIK HAZİNE VE DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI BANKALAR YEMİNLI MURAKIP YARDIMCILIĞI GtRİŞ SINAVI T.C. Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı Bankalar Yeminli Murakıplan Kurulu Başkanlığı'nca 12, 13 ve 14 Eylül 1988 tarihlerinde Ankara ve lstanbul'da Bankalar Yeminli Murakıp Yardımcılıgı giriş sınavı yapılacaktır. SINAVA KATILABİLMEK İÇtN: 1) Devlet Memurlan Kanunu'nun 48. maddesinde yazılı nitelikleri taşımak, 2) 1.1.1988 tarihinde 30 yaşını doldurmanuş olmak, 3) Üniversitelerin Siyasal Bilgiler, Hukuk, tktisat, tşletme ve Iktisadi ve tdari Bilimler Fakültelerinden veya bunlara eşitliği YOksek öğretim Kurulu'nca kabul edilen yerli ve yabancı fakülte veya yüksek okullardan birini bitirnm olmak gerekmektedir. Isteklilerin sınav için gerekli beigelerle sınav konularını beürten broşürü Ankara'da Mithatpaşa Cad. 18/6'daki Bankalar Yeminli Murakıplan Kurulu Başkanlığı'ndan, lstanbul'da da Halaskârgazi Cad. 220/2 Osmanbey adresindeki lstanbul Gnıp Başkanlıgı'ndan bizzat veya mektupla sağlayarak başvurma ve kayıt işlemi için 22 Ağustos 1988 günü akşamına kadar Bankalar Yeminli Murakıplan Kurulu Başkanlığı'na başvurmaları rica olunur. Basın: 21514 ZAFER DIRENEN FILISTIN1N Emperyalizmi ve siyonizmi lanetlemek, Filistin Devrimiyle dayanışmamızı bir kere daha göstermek için beraber olalım. • 2 Temmuz'da yapılacağı duyurulan toplantımız BÜYÜKELÇÎ, FKÖ TEMStLCİSİ ABU FtRAS'IN KATILIMI tLE 8 Temmuz C u m a • 20.00/23.00 • Beşiktaş Tarihi Çay Bahçe sinde Yapılacaktır. Üyemiz, babamız, değerli insan, Onurlu yaşam ı cezaevi duvarları dışında sahiplenen yüreklerden biri daha durdu. Ama Onur mücadelemizde hep yaşayacak. Ailesine, tutuklu ve hükümlülere, üyelerimize başsağlığı dileriz. MİTHAT ALTINAY TAYAD EMEK YAYINCILIK ip >>ok. L't'uk A p t . S/'S I .ılcliUı İNSANLK ONURU İŞKENCEYİ YENECEKTIR! tşkence sözleşmesine rağmen emniyetteki şüpbeli ölümlerin olması, eski kadrolann, emniyet görevlilerinin halen görev lerinin başında olmasından değil midir? Tüm işkenceciler görevden abnmahdır. MUSTAFA GÜLMEZLER ÖLÜMSÜZDÜR... TUTUKLU VE HÜKÜMLÜ AtLELERİ T A V A F l YARPIMLAŞMA DERNEĞ1 1 A JL A.13 İLAN SİVRİCE KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Davacı Bekir oğlu Fethi Karatay tarafından davab kendisine asaleten, çocuklanna velayeten ölü Zekeriya eşi Nafia Özdemir aleyhine mahkememizin 1988/41 esas sayılı dosyasında açüan Sivrice ilçesi, Günbalı köyüne ait 262 parsel sayılı taşınmazın kadastro tahdit ve tespitine itiraz davasının yapılan yargılaması sırasında davacımn en son bilinen Sivrice ilçesi, Günbalı köyü adresine duruşma günü tebliğ çıkanlmış, ancak bila tebliğ iade edildiği, yapılan zabıta araştırması sonunda da davacımn tebliğe salih adresi tespit edilememiş bu nedenle 7201 sayılı kanunun 28'inci ve müteakip maddeleri uyarınca ilanen tebliğ yapılmasına karar verilmiştir. Davacının dava dilekçesinde dava sebep ve delillerini bildirmediği görülmüştür. Bu nedenle davacımn duruşmanın talik edildiği 19.7.1988 salı günü saat 09.00'da duruşmaya gelerek veya bir dilekçe ile dava sebep ve delillerini bildirmesi ya da bir vekil göndermesi gerekmektedir. Aksi halde yokluğunda yargılama yapılıp, yokluğunda 3402 sayılı yasanın 28/2 maddesi uyannca davamn açılmamış sayılmasına ve tespit gibi tescile karar veriieceği davetiye tebliğ yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. (3402 S.K. 28/2 1086 S.K. 509510 maddeleri) Basın: 22828 MALİYE VE GÜMRÜK BAKANLIĞI'NDAN GÜMRÜK MÜFETTtŞ YARDIMCILIĞI GİRİŞ SINAVI Maliye ve Gümrük Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı'nca 26.9.1988 Pazanesi günü başlamak Uzere Ankara ve tstanbul'da Gümrük Müfettiş Yardımcıbgı giriş sınavı yapılacaktır. Sınava katılabilmek için; 1. Devlet Memurlan Kanunu'nun 48'inci maddesinde yazılı genel nitelikleri taşımak, 2. Hukuk, iktisat, siyasal bilgiler, işletme ve idari bilimler fakülteleri ile iktisadi ve ticari ilimler fakülteleri ya da aynı konularda öğrenim yapıp yukanda belirtilenlere denkliği Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı'nca kabul olunan yabancı öğretim kurumlanndan birini bitirmiş olmak, 3. 1.1.1988 gününde otuz yaşını doldurmamış olmak, 4. Sağlık durumu Türkiye'nin her yerinde görev yapmaya, her türlü iklım ve yolculuk koşullanna ve her turlü taşıl araçlarıyla yolculuk yapmaya elverişli olmak, 5. Yapılacak inceleme ve araşlırmada gerek sicil gerekse tutum ve davranış yönünden Gümı ak Müfettişliği ozyapı ve niteüklerini taşıdığı saptanmış bulunmak; gerekir. Sınav, maliye, ekonomi, kamu ve özel hukuk, muhasebe ve ticari hesap ile yabancı dil gruplarından yapılacaktır. Istekliler ayrıntılı bilgileri kapsar sınav broşürünü Ankara'da Teftiş Kurulu, Istanbu! ve lzmir'de gümrük müfettişleri grup başkanlıklarından lemin edebilirler. Sınav için başvuruların en geç 6.9.1988 günü çalışma saati bitimine kadar Teftiş Kurulu Başkanlığı'nda olacak şekilde şahsen ya da postayla iletilmesinin gerek lığı ve gecikmelerin değerlendirilmeyeceği duyurulur. Gelenek Mirası Nasıl Devrahyor Türkiye Sorunlanmn Çözümü Popüu'zmdemi Geçmişin Mücadeleci Ruhu, TDY ve Gelecek Kadın Sosyal Sınıfımız Proletarya ve Demokratik Kadın Hareketi Ortadoğu 'da Güçler Dengesi ve Emperyalizmin Yeni Politika Arayışlan Öğrenci Hareketinde Son Durum Oblomov ve Oblomovluğumuz İLAN ALTINDAG 1. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Mahkememizin 1988/384 esas sayılı dava dosyasında, davacı Şemsettin Aydın ile davalı Ali Kaya aralannda devam etmekte bulunan ipoteğin fekki davasının 19.6.1988 tarihli oturumunda verüen ara karan gereğince, davalı Ali Kaya'nın adresi meçhul olduğundan adına ilanen tebliğine karar verilmiştir. Verilen karar gereğince, davalı Ali Kaya'nın 19.7.1988 günü mahkememizde hazır bulunması, ne gibi delil ve vesikası varsa ibraz etmesi, veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde HUMK'nun 509 ve 510. maddeleri gereğince gıyabında duruşmaya devam olunacağı ve karar veriieceği, iş bu ilanın dava dilekçesı tebligatı yerine kâin olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 24.6.1988 Basın: 22895 PERŞEMBE BAYİLERDE ODTÜ REKTÖRLÜĞÜ'NDEN ESKİ MEZUNLARINA DUYURU 1. 8 Temmuz 1988 Cuma günü, saat 10.00'da, üniversitemizden bu yıl mezun olacak öğrencilerimizin diploma ve ödül töreni yapılacaktır. Bu törende eski mezunlanmızı aramızda görmekten büyük mutluluk ve gurur duyacağız. 2. Mezunlanmızla sosyal, kültürel ve teknik alanlarda ilişkileri güçlendirmek, üniversitemizin yaym ve haberlerini iletebilmek için aşağıdaki bilgilerin mezunlarımızca hazırlanıp üniversitemize gönderilmesi, aynca bu bilgilerin istendiğini yurtiçinde ve dışında tanıdıkları diğer mezunlarımıza da iletmeleri önemle rica olunur. a. lsim, soyadı, mezuniyet yılı, bölümü b. Iş adresi, (kuruluş adı, pozısyonu, adresi, telefon n o ) , ev adresi, telefon no. Basın: 23003 RIFATILGAZI yarenlik TÜRKİYE DEMİR VE ÇELİK İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 14 kalem konveyör yedekJeri ithal edilecektir. 1) Bu işle ilgili şartnamemiz Ankara'da Ziya Gökalp Cad. No: 80 Kurtuluş/ANKARA adresindeki Genel Müdürlüğümüz Tedarik ve lkmal Müdürlüğü'nden (Dış Alımlar) ücretsiz olarak temin olunabilir. 2) Teklifler en geç 2.8.1988 günü saat 14.00'e kadar Türkiye Demir ve Çelik Işletmeleri Genel Müdürlüğü'ne elden verilmiş veya gelmiş olacaktır. 3) Postadaki vaki gecikmeler dikkate alınmayacaktır. 4) Telgrafla ve teleksle verilen teklifler dikkate alınmayacaktır. 5) Genel Müdürlüğümüz 2886 sayılı İhale Kanunu'na tabi değildir. Basın: 23005 Toplu Şiirleri Dizisi 1 Halkın şaırı. Behıce Boran 'Yarenlık' insanı duşündürüyor Özdemir Asaf Yen> ufuklar açan şaıre teşekkurler. Sabahattın Ali Turk şnrıne gelen taze hava Hüsamettın Bozok EVLATLIK Almanya'da Türk öğretmen ailesi, 67 yaşlannda bir kız çocuğu evlatlık edinecektir. 10 temmuza kadar başvuru adresi: SalihVVİetschorke C/0 Famille Spott Wegscheide 19 D6100 DARMSTADT/WIXHAUSEN CINAR YAYINLARI Hamam Sok No 2(22 CağaloğljIstanbul ödemet' kıtap çonjerthr Katalcg ısteyınız
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle