21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 MART 1988 RYAŞAM CUMHURİYET/j ISMAÎL GÜLKEÇ MÜZtK FİIİZ AIİ HAYVANLAR Coşkulu bir Saygutı günü İSlkemizin evrensel müzik serüveninin baş mimarlarmdan Adnan Saygun'la birlikte, pek çok bakımdan müzik tarihimize geçeceğini sandığım duygulandma, düşündürücü ve coşkulu bir öğleden sonra geçirdik. Prof. Hikmet Şimşek, Saygun'u besteci, eğitici, savaşçı ve araştırmacı yönleriyle tanıttı ve bir dinleti sundu. Istanbul'dalci müzik etkinlikleri baharla birlikte gitgide hareketleniyor. öyle ki, baa haftalar hepsine yeüşememenin vkdan azabıyla kıvranıyor, yorgunluktan bitik de olsak özellikle genç sanatçılann konserlerini kaçırmamaya çalışıyomz. 22 man salı akşamı kemancı Ülkü Koper'le viyolacı Çimen Karaömeroglullan'nm Atatürk Kültür Merkezi'nde verdikleri resitale de son dakikada yetişebildik. MSU tstanbul Devlet Konservatuvan'nı 1986 yılında Gttlden Tnrah'mn sınıfından bitiren Ülkü ile 1987'de Özer Sezgin'in sınıfından mezun olan Çimen'e, balen aynı okulun öğrencisi olan N3giin Keİeş pıyanoyla eşlik edıyordu. Resitalin ilk yansında önce Ülkü ve Nilgün, Haendel'in No: 14 Re Majör KemanPiyano Sonatı'nı, sonra Mozart'ın No: 10 Si Bemol Majör KemanPiyano Sonatı'nı çaldılar. İlk yarı Ülkü ve Çimen'in birlikte yorumladıkları Stamitz Do Majör ViyolaKeraan Düetiyle sona erdi. Konserin ikinci yarısına yine Ülkü ve Çimen, Mozart'ın Sol majör üç bölümlü viyolakeman düetiyle başladılar ve konser Ülkü ile Nilgün'ün çaldıklan Vitali, Chaconne ve Haendel, Passacaglıa ile sona erdi. Her iki genç sanatçının da çalgılannın teknik zorluklannı yendiklerini, temiz entonasyon ve güzel ton elde etmeye önem verdiklerin.i, yorumladıklan eserlerin stiline özen gösterdiklerini görmek, daha doğrusu duymak kıvanç vericiydi. Solo çal Hikmet Şimşek, Adnan Saygun'u anlattı ve bir dinleti sundu KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ; fioOlÜNÜ MJftŞTl Besteci Ahmet Adnan Saygun (sağda) 1984te Kültür ve Turizm Bakankğt BCıyuk Ûdulu'ne değer gorulmüştü. Ûdul törentnden sonra Şef Hikmet Şimşek'ın (solda) yönettiği istanbul Devlet Senfonı Orkestrası, Saygun'un yapıtlanndan oluşan bir program sunmustu. gı olarak kemana oranla daha az ortaya çıkan bir çalgıdır viyola. Sesi kemana göre boğuk, hatta nezleli gibidir. Oysa Çimen'in elindeki enstrtimanın sesi gayet açık ve parlaktı. Böyle olunca düetlerde iki çalgının rengi birbiriyle mükemmel uyuşuyordu. ba diye bir soru takılıyor insanın aklına... Çağlar ve Uluğ'un sunduklan programın ilk yarısı Schnmann, Çaykovski ve Brahms'ın "Çingene Şarkıl»n"na ayrılmıştı. Belirli bir konunun işlendiği, belirli bir duyarlığın üstünün çizildiği, farklı bestecilerin bu belirli konu ve duyarlığa kendilerine özgü yaklaşımlannın sergilendiği bu ilk bölümden sonra sanatçı Faare, Granados ve Joseph Cantdoube (MarieJoseph Cantelonbe Malaret 18^91957) gibi yüzyılımızın ilk yıllannda urün vermiş bestecilerüı şarkılannı yonımladı. Judith Uluğ, yine üstün piyanistik ve müzikal nitelikleriyle atbaşı giden alçakgönüllü, ama hiçbir zaman sılik olmayan, kişilikli esliğiyle dinleyenlerin beğenisini kazandı bu konserde. dan müzik tarihimize geçeceğini sandığım duygulandma, düşündvirttcü ve coşkulu bir öğleden sonra geçirdik. Saat 16.30'da Keban'dan enerji taşıyan enterkonekte sistemin devreden çıkması sonuctı bütün Türkiye gibi MSÜ Oditoryumu da karanlıklara gömülünce. Prof. Hikmet Şimşek'in A.Adnan Saygun hakkında yapacağı konuşma ve banttan dinlenecek müzik tehlikeye girdi önce. Ancak Saygun'un karanlıklardan korkusu yoktu. Zifiri karanlığa meydan okuyarak sahneye çıktı ve salonu dolduranlara yüzyılımızın basından beri yaşadıklanru, ülkeye evrensel müziği yerleştirmek için verdiği mücadeleyi, Atatürk'Un ileri görüşleri sayesinde müzik alanında gerçekleştirdiği çalışmalan, Atatürk'le anılarını, bir sanatçı ve yaratıcı olarak kendi kendiyle sürekli yaptığı hesaplaşmalan, yaratma sürecinin bcraberinde getirdiği iç çekişmeleri öyle candan, etkileyici ve duygulandıncı bir sadelikle anlattı ki, salon tekrar ışığa kavuştuğunda dinleyicilerin gözknnm yaşlarla parladığı görülüyordu. MSÜ tsıanbul Devlet Konservatuvan öğretim Üyderinden Gülper Rerıg'in program sorumlusu olarak yaptığı açış konuşmasından sonra Prof. Hikmet Şimşek, hocasını besteci, eğitici, savaşçı ve araştırmacı yönleriyle tanıtan ve eserlerini kronolojik bir gelışim içinde sıralayan, aydınlatıcı, aynı zamanda anekdotlarla renklendirilmiş çok etkileyici bir konuşma ve dinleti sundu. Ttirk bestecilerinin yaratılanm dünyaya tanıtma görevini neredeyse tek başına üstlenen Hikmet Şimşek , ulkemizde henüz geçerli bir plak sanayü kurulmamış olmasından yakvnırken, Saygun'un, ilk seslendirilişi 1946 yılında yapılan "Yuaus Emrt" oratoryosunun ne yazık ki olanaksızlıklar nedeniyle Türkiye'de plağa abnamadığını, bu dunım karşısında "YUBUS Emre"nin ilk plağınrn Macaristan'da ve Almanca olarak plağa kaydedilmesinin bizler için hem üzucü hem de sevindirici oldugunu vurguladı. Dinleyicilerin coşkulu alkışlanyla sona eren bu beraberlik Adnan Saygun'u insan olarak, müzisyen ve fıkir adamı olarak daha yakından tarumamızj sağlamasıyla belleklerimize yerleşecek kuşkusuz. Şan konseri 24 mart perşembe günü yine aynı salonda mezzosoprano Lynn TrepetÇağlar'ın şan konseri vardı. Sanatçıya piyanoda Judilh Uluğ eşlik ediyordu. Lynn, ABD'de Wisconsin'de doğmuş. Eğitimini ABD'de tamamladıktan sonra 1978 yümda Batı Berlin'e giden sanatçı, orada dört yıl "Kammeroper Beriiıı"de (Berlin Oda Operası) çalışmış, çeşitli konser etkinlikleri olmuş, 1982'den bu yana Istanbu! Devlet Operası solisti. Lynn Çağlar, gerçek bir mezzosoprano. Sesinin genişligi, rengi, bütünluğü, rahatlığı, salona projeksiyonu ve yorum anlayışıyla tam bir profesyonel. Bunca niteliği benliğinde toplayan bir sanatçıdan operamız neden bu kadar az yararlamyor aca P İ K N İ K PİYALE MADRA NEILGINÇ BİR Ö J Ş . . . Adnan Saygun programı 25 mart cuma günü Mımar Sinan Üniversitesi Oditoryumu'nda ülkemizin evrenset müzik serüveninin başmimarlanndan Ahıhtt Adaan Saygun'la birlikte, pek çok bakım HIZLI GAZETECİ SECDET ŞEV K DÜNYA GÖRÜSÖNÜN ÇATİŞM&SI O KeNOlUNl 4<?AWTdl?W\ M£Xki OLAÇAK &ÖRÜYO/3BNSE ^ 6EMİ ÛPAMlARfM O YıJZPZN. &ENİ ?£K Te<İH BULMUYO ÇÎZGİLÎK KÂMİL M4SARAU 7 nisanda müzik şöleni İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nca düzenlenen iki konser, 7 m' san güniı Islanbullu müzıksevertere gercek t>ir şöler yaşatacak Ankara Sanat Festıvali için ufkemıze getecek olan VTadımır Spivakov yönetımındekı Moskova Virtuozlan Devlet Oda Orkestrası, 7 nisan gunu saat 18.00'de Atatürk Kültür Merkezi'nde bir konser verecek Konsere solıst olarak soprano Tamara Smyavskaya ve pıyantst Stanıslav Bunın katılacak Aynı gün saat 21.30da ytne Ataturk Kültür Merkezı nde ünlü şef Zubin Mehta (üstte) yönetımındekı Maggıo Musıcale Fiorentıno Senionı Orkestrası bir konser verecek Konsere solıst olarak katılacak olan Uto Ugrtı, Beettıoven'ın Re Ma|ör Keman Konçertosu'nu yorumlayacak. Programda ayrıca Wagner'in "Nümbergin Usta Çalgıcıları Uvertüru" ve Çaykovski'nın 4 Sentonı'si yer alıyor Italyan orkestra şefı Antonio PirollL' Operada özgün dil şart GÜNSELİ ÖNAL da bu pozisyona gdebilmek için yıllarca çalışmak ve beklemek gerekir. Avrupa'da orkestra şeflerinin kariyeT yapabilmeleri için yalnızca çok iyi olmalan yetmiyor, Bir şefin onlara destek olması gerekiyor. Operalann Türkçe söylenmesini nasıl buluyorspnuz? PİROLLt Çok kötü, çirkirv. Çünkü besteci, operayı yazarken metin üstünde çok düşünmuştür. Şarkıa için vokalleri çok iyi yerleştirmiştir. Açık vokalin ne zaman, kapalı vokalin ne zaman, nerede geldiğini çok iyi bilerek yazmıştır. Türkçe söylendiğinde her cümleyi halk da tam anlayamaz. Bu, yalnızca TüYkçeyle ilğili bir şey değil. halyanca yazılmış bir operayı Almanca söyleyince de çok kötü oluyor. Operayı özgün dilinde söylemek gerekir. ttalya'da operalar hep özgün dilinde söylenir. Türkçe söylemek ne kaybettiriyor operaya? PtROLLİ Her şey değişiyor. Çünkü Türkçe müzik cümlelerini yapabilmek için çok zorbir dil. Sözgelimi, Puccini "La Boheme"i yazarken sözlerle müzigin nefesini bile düşünmuştür. Türkçe söylendiğinde bütün nefesler değişiyor. Elbette müzik de değişiyor. Besteci, şarktcımn nefes alabilmesi için tempoyu yavaşlatır ve orada nefes ahnır. Nefesin yeri değiştiği zaman, bestecinin istediği yerde ağırlaşma yapılamaz, dolayısıyla müzik de değişir. Aynca, dışardan gelen bir maestro Türkçe bilmiyorsa, bu çok buyük bir sorun olur. Onun için, operalann Türkçe söylenmesi yerine, Kültür ve Turizm BakanlıgYnın operaya seyirci yetiştirmesi daha iyidir. Gazetelerde eleştiri yazılanna yer verilmeli, TV'de opera için daha çok şey yapılmalı. "D^vatore'yi sakın kaçırmayın Eğer operaya meraklıysaruz, ama son yıllarda İstanbul Devlet Operası temsiUeri sizi yeterince tatmin etmiyorduysa, hatta düş kınklığına uğramal *an korktuğunuz için çekımser davTanıyorduysanız şeytanın bacağmı kvnn ve "n Troyatore"ye gidın... Ben şeytanın bacağıra kırarak, yıllardır ilk kez gala temsilinde bulunduğum bir operayı ikinci kez yeniden dinlemek ve izlemek istedim, böylece ilk temsilde göztlmden ya da kulağımdan kaçan ayrıntılan bu kez yakalayarak ve daha büyuk bir zevkle izledim "II Trovatore"yi. Eğer Atatürk Kültür Merkezi'nin 1. Balkonunda oturursanız, Aydm Gün'ün "biiyiık usta" rejisinin sahnede nasıl elkileyici tablolar yarattığını daha belirgin biçimde görebilirsiniz. Osmaa Şengezer'in sahne tasanmı ve kostümleri de bu perspektiften daha bir derinlik ve anlam kazanıyor kammca. 18. ve 19. yüzyıllarda opera meraklılanmn neden partere değil de localara rağbet ettiklerini şimdi daha iyi anlayabiliyoruz. "II Trovatore"yle ilgiü ilk yazımda ihmal ettiğim noktalardaa biri de Azucena roluydu. Oysa Azucena bu operanın kilit kişilerinden biriydi. Gala temsilinde Azucena'yı canlandıran işın Güyer, bu içi acı ve ıntikam duygulanyla dolu çingene kadımn trajiğini lam dozunda, asil bir yaklasımla veriyor ve şimdiye kadar üstlendiği roller arasından Azucena ile sivriliyordu. 22 mart salı akşamı ise Azucena'yı ilk kez sahneye çıkan bir genç sanatçımız, Jakiin Çarkçı canlandırdı. Artık aramızda olmayan Şehir Operası sanatçılarından bas Jirayir Çarkçı'nın kızı Jakiin. Kulislerde büyümuş besbelli; ilk kez solist olarak çıktığı sahneye yabancı değil. Genç yaşına ragmen rahat ve inandırıcı bir Azucena tipi yaratan Jaklin'in volümlü, geniş. renkli ve etkiliyeci bir mezzosoprano sesi var. Aynı akşam Leonora'yı soprano Meral Manizade canlandırıyordu. Sahnede gerçek bir kraliçe vardı sanki. Sonuç olarak rejisi, oyuncuları, orkestrası, korosu, dekor ve kostümleri ile bütünlüğe ulaşmış bir opera temsili görmek istiyorsanız "II Trovatore"yi sakın kaçırmayın bu mevsim... AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL GOKHA* Ankara Devlet Opera ve Balesi'nin orkestra şeflerinden Antonio PirolH, operalann Türkçe söylenmesinin doğju olmadığını, bunun müziğin kendisini de değiştırdiğini ileri sürdü. Ankara Devlet Operası'nın sahnelediği Bellini'nin "L'ykuda Gezen Kız" adh yapıtında orkestrayı yöneten ttalyan şef, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın opera seyircisi yetiştirmesi gerektiğini belirtti. Saper prodüksiyonlar gttirilecegi soyleniyor. Ankara Devlet Operast'nm kapasitesi böyle bir şey için yeterti mi? PtROLLİ Bir ömekk açıklayayım. 20 yıldır garajda bekleyen bir Ferrari var. 1yi bir sürücü lazım bu araba için. Aslında araba da iyi, ama biraz yıpranma olmuş. Sanıyorum, bu çürükleri onarmak için elinizde guçlü bir malzetne var. Ama bu malzemeyle bu Ferrari'yi çok kısa zamanda büyük bir yanşa hazırlayamayız. Bu opera 20 yıl önce çok büyük maestrolarla çalışmış. Tabii bunlar iyi bir ücretle çalışmışlar. Yalnızca amatörce ve müziği çok severek çalışılmıyor. Büyük maestrolann artık Türkiye'ye gelmek istememelerinin nedeni, ucretlerin düşüklüğü. Benim burada aldığım maaşı ttalya'da çöpçüler, kapıcılar alıyor. Verdiginiz örnekte, Ferrari'dc binakım çiirakler oldugunu söylediniz. Neler bu çürükler? PtROLLİ Operada çalışma da var, disiplin de. Ama bunlar arasında koordinasyon yok. Oysa opera bir ekip işidir. Bu araba için de tamirciler lazım. Bazıları kaportayı düzeitecek, bazıları motoru onaracak, bazıları da lastikleri değiştirecek, boyasını yapacak. BütUn bunlardan sonra bir de iyi sürücü lazjm tabii. Burada bu işleri yapacak çok iyi bir malzeme var. Ferrari için tamirciler gerekli dediklen sonra onanlacak o kadar çok şey saydınız ki. Operanın dunımu gerçekten bu kadar kotu mü? PtROLLt Değil tabii, ama tamir etmek çok zor. Yine bir örnekle yanıtlayayım sorunuzu. örnegin, gözümden ameliyat olmak zorundayım. İlk önce, ltalya'da bu ameliyatı yapabilecek göz doktonı var mı diye bakanm. Yoksa, göz ameliyatı en iyi ncrede yapılıyorsa oraya giderim. Param varsa, göz ameliyatım gidip Sovyet Birliği'nde yaptırırım. Param yoksa, büyük bîr riski göze alıp ttalya'da ameliyat olurum. Ameliyat kötü giderse, bütOn hayatım boyunca sakat bir gözle ttalya'da kalırım. Upera'nın verdlgı paranın yetersız oldugunu soylüyoraunuz. Öyleyse siz neden geldiniz Türkiye'ye? PİROLÜ Benim hocam Brnno Aprea buraya "Olhello"yu yönetmeye gelmişti. Genel Müzik Yönetmeni Rengira Gökmen ona Ankara Devlet Operası'nda çalısacak iyi bir şef tanıyıp tanımadığını sormuş. Hocam da beni önermiş. Benim yaşımda Avrupa'da çok iyi bir pozisyonda orkestra şefliği yapmak çok zordur Avrupa' TARİHTE BUGÜN MVMTM AMKAS 30 Mart ÇAR. ALASKA'Yl SATIYOR! 186?'D€ , ' Yf, MlfTf f. AMeg.iK/H.1 BAKAAJ seu/Aftf>'<u BU LlHAtfŞTl O SfRALAIS. fÇ£ yA gıR. 7OPerftC OLAfSAK g't . , SÖZ. KOAJUŞU ÇOK ÇSLMŞ/ ' , ALASKA'DA ALTfA] 8ULUNMASl, #£A/Çy SSUA4ED '/ HAKU ÇfiŞ DA, ÇAIS. ITALEşAHDEIS., rMPA&4rot£LUGUMUN BALJCAN TOPRAICLAIZfHDAN GâZÖA/Ü AYieMtYOItOUl. 50 YIL ÖNCE Cumhuriyel Cumhurreisliğimiz için ahnan yata bayrak çeküdi Londra (Hususi) Almanyamn Hamburg limanında bulunan Savarona isimli Amerikan yatı, Cumhurreisliğimiz için salın alınmışiır. Yatın bültin muameleleri ikmal edilmiş olduğundan, 18 mart günü 30 Mart 1938 Müsteşarı Sadullah Gıiney, Iş Bankası Umumi Müdurü Sadullah Eriş, Etibank Umumi Mudürü tlhami Nafız Pamir, Türk ve İngiliz birçok muteber zevat hazır bulunmuştur. Dünyanın en büyük ve en güzel yatı olan bu getniye al sancağımız çok yaraşmış, merasimde hazır bu'unanlar, şanlı bayrağımızın çekilişini şiddetle alkışlamışlardır. 19381988 Merasimde hazır bulunanlar . yatta izaz ve ikraın edilmişlerdir. Yatın kumandanhğına Ege vapuru süvarisi Said Özege tayin < edilmiş olup, yatın murettabaıile beraber Savthemptın 'da bulunmakıadır. Bir ınüddet sonra İngilteredet\ iıarekeı ederek tstanbula gelecektır. İDİl BİBET'U IİHÜKTE Italyan orkestra setı Antonio Pirollı Istanbui'da yönettiği bir konserde Idıl Bıret le birlikte. Hamburg limanından hareket ederek 20 mart günü sabahı Ingilterenin Savtheptın limamna vasıl olmuş ve burada, yata merasimle bayrağımız çekilmiştir. Merasimde Londra Büyükelçimiz Fethi Okyar, Riyaseticumhur Umumi Kâtibi Hasan Rıza Soyak, Londra se/areti erkânı, Londra Ataşenavalimiz. Iktisat Vekaleti Deniz ve Hava
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle