19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER örnek gösterecektir. b) En masum ve en fazla düşük gelirlilerden yana sanılan düzenlemeler gelir vergisi tarifesiyle ilgili olanlar. 19811985 tarifelerini bir yana bırakahm; ANAP'ın 1985 tarifesine 1986 ve 1988'de getirdiği yeniliklere bakahm: 5 milyon TL geür düzeyinde olan bir yükümlünün ortalama vergi oranı 1985'te •?• 32,2 iken, 1986'da ^27'ye, 1988'de %25'e düşürülüyor. Gerileme 7.2 puan. Yüzde olarak ise (7,2/32,2 = ) ^22,4'lük bir yük hafiflemesi sağlanıyor. 10 milyon TL geür düzeyinde ise ortalama oran sırasıyla "040,1; V»36,6 ve 9b27,5 oluyor; hafifleme yüzdesi de »?o31,4'ü buluyor. En yüksek vergi yükü azaüşı 25 milyon geür düzeyinde elde ediliyor: "7037,5. Birbirini izleyen iki ANAP tarifesiyle 50 milyon düzeyindekiler için •7*34,4 ve 100 milyon duzeyindekilere de ^»22,3 vergi hafiflemesi getiriüyor. Oysa 5 milyon için ^«22,4 ve*3 milyon için de yalnızca %11,7. Ashnda 1988 tarifesiyle vdlık 3 milyon gelir düzeyinde kalacaklara hiçbir hafifleme getirilmiyor; Voll,7Tik azahşı sağlayan 1986 tarifesi! Son bir örnek: 1981'de tarifenin ilk basamağında yani 1 nıilyona kadar geür düzeyinde ortalama vergi oranı %40 ve Mali Denge Vergisi ile birlikte %43 iken, bugünkü tarifenin son basamak eşiği olan 80 milyon TL düzeyinde sadece %40,3 oluyor! c) Ücretlilerin yararlanabildiği özel ve genel indirim toplamı, Uç çocuklu bir yükümlü için, 1981'de 72 bin TL iken bu tutar 1987 sonuna kadar değiştirilmiyor. 1988'de ise iki katına çıkarıhyor, başka deyişle, ücretliler için yüda 144 bin (ayda 12 bin) TL'lik kazanç gelir vergisi dışında bırakıhyor. Oysa fiyat artışlanna endekse edilseydi, 1981'in 72 bini 1988'de 720 bin olur ve ücretüler ayda (12x«7*25=) 3 bin TL yerine 15 bin TL daha az vergi öderlerdi. Vergi iadesinin neyi telafi ettiği açık değil mi? Aynca, sermaye gelirleri için vergi dışı bırakılan tutarlar, bağışıkhk (muafiyet) ve istisnalar, karşüaştınlamayacak kadar yüksek miktarlara ulaşabiüyor. Üstelik, faiz ve kâr türü sermaye geürlerinin vergisi ya sıfırlanıyor (devlet tahvüleri, Hazine bonolan, geür ortaküğı senetleri, özel finans kunımlannın döviz katılma hesaplanna ödenen kâr paylan), ya sadece 1*\0 vergiye tabi tutuluyor (mevduat faizleri), ya da V»25'i aşmayacak şekilde düzenleniyor. Dahası var. Beyannameü kesimlerin giderlerini geürlerinden indirme ve vergilerini bir yıl sonra enflasyonla yıpranmış olarak ödeyebihne haklan ücretülere tanınmıyor. giyi odeyenin bunu fiyatlar aracdığıyla üçüncü kişilere (tüketicilere) yanatmaması. Türkiye'de bu iki önkoşul da büyük ölçüde geçersizdir. Bir keı, tek artan oranh dolaysız vergimiz olan geür vergisinin başlangıç oranımn üzerine çıkan yükümlülerin yüzdesi 1986'da sadece V«14 idi ve bunlann önemü bir bölümünü de bordrohılar oluşturmaktaydı. Beyannameülerin aynı yüda başlangıç oranının ötesine gecenlerinin oranı sadece ^»2,5 idi! Vanamaya geünce, bunda beürleyici olan kaynakta kesüme oranının yükseküğidir; çünkü stopajla alınan vergilerin bir maliyet faktörü kabul edilerek yansıtümaya daha yakın olduğu bilinir. Oysa Türkiye'de geür vergisinin 1986'da %75,5'e varan bir bölümü kpynakta kesintiyle tahsil edilmiştir. Kaldı ki, işverenler sadece kendilerinden kesilen gelir ve kurumlar vergisi stopajlanrun büyük bölümünü yansıtmakla kaünazlar; çaüştırdıklan ücretlilerin geür vergisini, SSK primlerini, konut edindirme yardunlannı ve öbür fon kesintilerini hem derhal fıyatlanna yansıtırlar, hem de gelir ya da kurumlar vergisi matrahlanndan düşerler. KDV türü dolayh vergiler gibi, KDV üzerinden hesaplanan darıili tevkifat (geür vergisi ön ödemesi) türü stopajla alınan dolaysız vergilerin tümü de genelde aynı yansuna mekanizmasına sokulurlar. Böylece, dolaysız vergilere atfedilen kurumsal (teorik) "adalet" Ustünluğü ortadan kalktığı gibi, zıd• dına dönüşmüş olur. Bu yuzden de dolaysız/dolaylı vergi aynmırun ve farklı ağırlıklar kazanmış olmalannın pek anlamı kalmaz. (Bilgi için, Türkiye'de dolaysız vergilerin payının 1984'te %58'den 1985'te <fr47,Tye düştüğünü; 1986 ve 1987'de ise V»51 civannda gerçekleştiğini beürteüm. Son iki yüda dolayh vergilerdeki artışın nedeni, bazı dolayh vergilerin fon kesintisi adı altında toplanmaya başlamasına bağlanabilir). 23 ŞUBAT 1988 Vergi Yükünü Kimler Taşıyor Hanği Canlar Yanacak? Gelir dağılımını dikkate almayan bir vergi yükü dağılımı, anlamlı değildir. 1973 yılında ücretlilerin (maaşlılar dahil) milli gelirdeki payları %28,3 iken, gelir vergisi toplam tahsilatına katkı payları %63,9 idi. Aynı kesimin 1986 da milli gelir payı %17,7'ye düşerken, gelir vergisindeki payı da %49,5'e düşmekte. İlk bakışta ücretlilerin gelir vergisi yükü ciddi şekilde azalıyor gibi. Iktidarın benimsetmek istediği yorum da böyle. Ancak ücretlilerin gelir payları daha hızlı düştüğü için gerçekte gelir vergisi yükleri artmakta. PENCERE İnsan İnsana Yakındır. Bizim çocukluğumuzda vapura gizlice binerek Amerika'ya kaçmak modası yaygındı. Okuduğumuz saçma sapan serüven romanlarının etkisinde kalmıştık. Gerçi Galata rıhtımından New York limanına gemi kalkmazdı; ama nice okul arkadaşım böyle hayaller kurmuş, uzak ülkelerde heyecanlı serüvsnlere atılmak için istanbul'dan palamarları çözmek istemiştir. O yıllarda hayat bir "kızıl e/ma"ydı sanki; varılması olanaksız birdüş ülkesiydi; "ulaşıldıkça ulaşılamayacak olan" bir "hasref'ti. Hele Anadolu'ya çıkmaya gör; istanbul, gaz lambalarının titrek alevinde her akşam tüterdi. Tramvayın çan çanı, İstiklâl caddesinin aydınlık vitrinleri, pastanelerin vanilya kokusu, Beyoğlu'nun kalabalığı arasında yürüyen ipek çoraplı kadın bacakları hayatın ta kendisi olurdu. Hayat; Anadolu kasabasındayken istanbul'du, İstanbui'dayken Paris'ti; hep uzaklardaydı. Kızlarla yaşanan ilişkiler, gelecekte yaşanacak aşkların yerine şimdilik "ikame" edilen enti püften duygulardı. Mahalledeki güzel kız pencereden bakarken ne düşünürse düşünsün, Dostoyevski'nm Nastasya's\ olamazdı. "Romans" çevremizden çok ötelerde, belki filmlerde, ancak ona layık güzelliktekilerin tekelindeydi. Yaşama hırsının yoğunluğu, güncel hayatı kuşatan çevreyi aşan bir tutku gücüyle, geleceğın bilinmeyen ufuklarım o günkü katı gerçeğin yerine koyardı. • Sonra içimde bir kuşku sürgün verdi: Yaşadığımız hayat, sakın gerçek hayatın bütün olanaklannı yapısında saklamasın? Yaşamak için Amerika'ya kaçmak, lejyona yazılmak, Paris'e kapağı atmak mı gerekiyor? Şimdiye değin tanıdıklarımın dışında insanlarla tanışmak şart mı? Film ya da roman, yakın ilişkilerimizin örgülerinde dokulaşmasın? Sınır, haritada bir kısa çizgi bir nokta, bir çizgi bir nokta, bir çizgi bir nokta olarak gösterilir. Sınır ötesine geçmek insanın yüreğini donduracak bir duygu muydu? Yıllar sonra hapishaneye ilk girişimde duyumsadım: Demek, şimdi ben cezaevindeyim... Ne demek bu? Şu duvarın ötesine geçemem... Ama insan durduğu yerde devinebilen tek yaratiKtır; mutluluğu da buradan kaynaklanır. Düşüncenin devingenliği olmasa, kimse yerinden bir adım kıpırdayamaz; nereye giderse gitsin yerinde sayar. Bugün yeryüzüne serpilmiştir insanlarımız; Almanya'ya giden kimi köylümüz, bulgurunu, kavurmasını ve kafasını birlikte götürüyor ki bu yüzden köyünden dışarı çıkması çok güçleşiyor. İnsan yaşamını çeviren dört duvarın kapısını açabilecek gizemli anahtar nedir? Uzak ufukların boyutlarıyla yakın çevrenin çemberlerini teğetleştiren anahtarı ancak kitapta bulabilirsiniz. Kitap, bizden önce hayatı her boyutuyla yaşamışların bize sunduğu paha biçilmez gezilerin seyahat acentesidir. Ne yazık ki çoğu kişi bugün bile okumayı gereksiz bir "hobi" sayabiliyor. Oysa okumak, doğrudan hayatımızı ve mutluluğumuzu saptayabilecek bir eylemdir. Yoksa insan "okuyacağım" diye neden her gün kendisini zora koşsun?.. Ya düşünmek? Bernard Shaw: ' Ben" demiş, "günde üç saat düşünerek dâhi oldum." Çoğu insan düşünmez... Dehe^ kuşkusuz herkeae nan sip olacak bir erdem değil; ama düşünmek için dâhi olmak gerekmez, insan olmak yeter. Eğer gerçekten cağdaş mantıkla düşünmesini öğrenebilirsen, bütün evreni yaşadığın çevrenin içine sığdırabilirsin; elini uzatsan insanı tutabilirsin. İnsan insana o kadar yakındır ki... OĞUZ OYAN Gazi Üni. Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Bugünlerde hükümet kanadından "Vergi kaçıranın canı yanaeak" türünde tehditkâr imalar sıkça duyuluyor. Basının bir bölümü de "Vetgi kaçıra•a aman yok" başlıklan atıvenyor. Konunun arada bir ısıtıhp öne çıkarıldığını bilenler ciddi önlemler geleceğine Lnanmıyorlar. Bu sonuncu görüşü daha gerçekçi bulmakla birlikte, kamu finansmanındaki sıkıntıyı göz önüne aldığırruzda vergi alanında yeni zorlamalann gündeme gelebileceğini düşünüyoruz. Burada kritik soru, getirilen ve getirüecek ek vergi yükünün nasıl paylaştırılacağı. Başbakan, sermaye kesiminin temsücileriyle yaptığı görüşmelerde adresi açıkça tanımlar gözüküyor: Kendi beyanlanyla gelir vergisi ödeyenlerin, başta sermaye çevresinin, orta düzey ücretlilerden daha az vergi ödemelerinden yakıruyor. "Bu kadar yiiksek oranda vergi kaçınnava devam edcrseniz üzerinize geüriz" demeye getiriyor. Aynı şekilde, KDV kaçakçılığının büvümesine ve zincirin Uk halkalardan kopmasına dikkat çekiliyor. Bu arada, ücretlilerin gelir vergisi yükünün önemli ölçüde azaltıldığından övünerek soz edilmesi de ihmal edilmiyor. Bu ne derece doğru? Aynca neyin işareti? lir vergisi tarifesinin 1983'ten itibaren ücretlileri kollayacak şekilde sürekli değiştirildiğini, c) Ücretülere tanınan özel indirimin yükseltüdiğini ve özellikle bu kesime yönelik bir vergi iadesi sisteminin başlauldığını, ç) Daha adil olduğu kabul edilen dolaysız vergilerin 1977 sonrasında kazandıgı ağırhğın l'&O'lerde daha sağlıkh bir gelir vergisi tarifesiyle sürdürüldügunü soyleyecekterdir. Ancak madalyonun öteki yüzü bu savlan desteklememektedir. Biraz açmaya çalışalun: a) Gelir H^gıhmıni dikkate almayan bir vergi yükü dağılımı, anlamlı değildir. 1973 yılında ücretlilerin (maaşlılar dahil) milli gelirdeki paylan %28,3 iken, gelir vergisi toplam tahsilatına katkı paylan •7*63,9 idi. Aynı kesimin 1986'da milli gelir payı °7»17,7'ye düşerken, gelir vergisindeki payı da rç>49,5'e düşmekte. tlk bakışta ücretlilerin gelir vergisi yükü ciddi şekilde azahyor gibi. Iktidann benimsetmek istediği yorum da boyle. Ancak ücretUlerin gelir paylan daha hızlı düştüğü için gerçekte gelir vergisi yükleri artmakta. Hesabı basit: Vergi payı.bölü gelir payı (63,9/28,3) bize 1973 için 2,26 katsayısını verirken, 1986'da 2,80 katsayısını (49,5/17,7) veriyor. Başka deyişle, ödeme gücü bakırrundan gelir vergisi yükünün dağıhmındaki dengesizlik büyüyor. Ucretliler, geür paylannm 3 katına yakın bir vergi payına sahip oluyorlar; buna karşıhk bunun dışındaki kesimin (kâr, faiz ve rant geliri elde edenlerin) vergi paylan, gelir paylannın yansı civannda kabyor: 1973'te 0,50 ve 1986'da 0.61. önemli bir yanılgı da, bordrolular ile beyannamelilerin vergi yüklerindeki şiddetli eşitsizliğin, salt vergi kaçakçıhğının ürünü olduğunun sanılması olabilir. Vergilemedeki adaletsizliğin oluşumunda siyasal yönetimlerin sermayeden yana taraf tutan bilinçli politikalannın etkisini gözardı eden bu tür kasıth yorumlann yetersizliğini asağıdaki birkaç Sonuç Sonuç olarak, "canı yanacaklann" büyük sermaye kesiminden oünayacaklan söylenebiür. Bu kesim vergi yükünün esasen küçük ve orta boy ticaret erbabından daha fazla olduğundan yakınmakla ve yarattığı istihdam ve üretimle vergi mültezimi rolünü yeterince oynadıgjna inanmaktadır. Küçük ve orta boy sermayedarlara geünce, bunlara bir miklar vergi zorlaması yapJabiIeceği, ancak bunun "makul" ölçülerin ötesine götürülmeyeceği en gerçekçi olasüıktır. Geriye kalan geniş kesimlerin taşıdığı vergi yükünün artış eğiümini sürdüreceğı ise herhalde açıkça anlaşılmıştır. Nitekim, 1988 vergi paketiyle getirüenler bu eğiümin uzantısındadır.(*) (*) 1988 vergi paketi konusunda daha geoi^ bilgi içjn I Saaat dergisinın şubat sayuındaki makalemizc gönderiyonız. Vergi paketi ANAP icraatı... ANAP hükümetinin hangi kesimlerin canını yatacağını sorgulayabilmek için elimizde iki ölçüt öulunuyon 1 ANAP'ın (daha iyisi özal'rn) bugüne kadarki icraatı, 21988 yüı düzenlemeleri ile ikinci ANAP hükümetinin bundan sonra alacağı önlemlerin niteliği ve hangi yaygınlıkta uygulanacağı. Burada kısmen 1988 vergi paketini de içerecek şekilie ANAP icraatı üzerinde duracağız. önce, vergi sistemimizin 1980 sonrasında daha adil bir yapı kazandığuu iddia edenlere kulak verelim. Bunlar a) Ücretlilerin gelir vergisi tahsilatı icindeki payının önemli ölçüde azaldığını, b) Ge Geçersiz iki önkoşul Dolaysız vergilerin daha adil kabul edilebilmesi iki önemü önkoşula dayanır: 1 Gelire göre artan oranlı bir vergilemenin yapılabümesi, 2 Ver HESAPLAŞMA BURHANARPAD Toplumların yonetim biçimleri ne olursa olsun, bir 'baş kişi' hep gerekmıştir. Çevresinde 'adamlan'yla! Baş kişi 'padişah' olabilir, 'kral' olabilir, 'imparator' olabilir, 'cumhurbaşkanı' olabilir! Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında 'baş kişi' yine padişahtı amma, yönetimin çoğu yetkileri Başbakanın, (Sadrazamın) elindeydi. Cumhuriyet Türkiyesi'nde yetkiler Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında tartışma konusu olagelmiştir kimi zaman! 1988 T.ürkiye Cumhuriyeti'nde başyöneticinin Başbakan Ûzal olduğunu söylemek durumundayız. Olaylar ve Sayın özal'ın tutumu bunu gösteriyor. Üstelik Sayın Özal 'dediğim dedik' bir politikacı görünümünde. ANAP'lı yönetimin bakanları görünüm olarak var kişiler. Yönetici ve bakan olarak sadece bakıyorlar. Bakan değil, sıradan bir seyirci durumundalar. Arada bir basında ve televızyonda görünüyorlar. Cumhuriyet'in 1 şubat günlü sayısında Bayındırlık Bakanı Safa Giray'la yapılmış bir söyleşi var. Genç meslekiaş Hawa Can^ ın sorulannı pek kavramış görünen Sayın Giray şaşırtıcı laflar ediyor. Birkaç alıntıyla durumu açıklamak istiyorum. Bir ara dünyanın ferdiyetçiliğe geçtiğini ileri süren Sayın Giray, Türkiye^ de değil de Türkiye dışında bir yerlerde Türkiye olaylarına, Türkiye sorunlanna bakarmış gibi. Evet, bir bakan bakıyor. Yirmi birinci yüzyılın dünyada ferdiyetçiliğe (bireycilığe) geçiş olduğunu söyleyiveriyor: "Batı'da eşler ayn evierde yaşarna biçimini seçiyorlar!" diyebiliyor. Konuşmasının bir başka yerinde, dünya taşımf.cılığının toplu taşımacılıktan bireyciliğe kaydığını kanıtlamak için, uçak taşımacılığının gittikçe ağır bastığını ileri sürüyor. Bayındırlık Bakanı'nın bütün söyledıklen Türkiye açısından gegersiz ve yanlış. Türkiye'de eşlerin ayn evierde yaşamak değil, tek odada sekiz on kişi yatrnak durumunda olduklarmı Imar ve Iskân Bakanı bilemezse kim bilecek? Ya uçak önerisine ne demeli! Bu konuda Bakanın söyledikleri her bakımdan yanlış ve Türkiye gerçekleriyle ters. Önce teknik bilgisizlik. Günümüzde çalışan jetler 150350 (hatta 450) yolcu taşıyor. DC'ler, Boeingler, Jumbolar EuroJetler gibi. Şehirlerarası otobüslerin ortalama yolcu taşıma kapasitesi 40 kişi olduğuna göre en az yolcu alan bir jet bile 34 otobüslük taşımacılık yapabiliyor. Bu sayıyı daha büyük uçaklarda on otobüse arttırabilir. ANAP'ın bakanı. hem de Bayındırlık Bakanı (İmar ve iskân Bakanı) böylesine konuşabiliyorsa bakan değil, seyircidir: ' Merkezi ısıtma sistemi ekonomik midir sizce? Değildir. Bu görüş uydurmadır. Merkezi ısıtma yapıtan yerteri dikkate alırsak, münferit ısıtmaya dönülse enerjı kazancı yüzde 2030 olur. Havaya savuruyoruz paramızı. Merkezi ısıtma, toplu taşıma iyidir, öyle zannediyoruz. Öğleyin bakanhktan çıktım, en az 60 tane otobüs saydım. 60 otobüsün içinde ise bir otobüslük adam yoktu. Eğer ciddi bir etüt yapılsın, bir de otobüslerin tahribatını sayarsak, düşünceleriniz değişir. Bunlar slogandır. Çok başkadır olay aslında. Size göre toplu ulaşım da mı ekonomik değildir? Görduğüm 60 otobüsün 6O'ı da dolu olsaydı, o zaman toplu taşıma ekonomik olurdu. Metro ekonomik mi sizce? Bir metroyu kârlı isletmek, dünyada kimseye nasip olmamıştır. Boyle bir şey yok. Tren dolu giderken otobüse göre kârlıdır. Dünya uçağa gidiyor. Dünya, 21. yüzyılda ferdiyetçiliğe gidiyor. 21. yüzyılın ortalarında dünya nüfusunda azalmalar olacak, dünya robot kullanacak. Karı koca dahi aynı evde oturmayacak. Eğer şartlanmaksa, 'demir ağlarla ördük yurdu baştan başa' şarkıstnı ben söylüyordum. Ben şartlanmalıydım. Bugünün son teknoloiisi neyi getirdi, ona bakın. Avrupa trene yatırım yapmıyor. Bir memleketin bütün ulaşımı demiryolu ile olabilir mi sanıyorsunuz?" Giray daha başka konularda da inciler saçıyor. Toplu taşımacılıkta kara yolunun, daha doğrusu demiryolu taşımacılığının hiç de verimli olmadığını söylüyor. İnsanlarının yüzde doksanı yoksul Türkiye Cumhuriyeti'nin 'bakan'ı gibi değil, otomotiv endüstrisi holdinglerinin koruyucusu gibi konuşuyor. Bakmak ve görmek ayn şey. Ne var ki, 1988 Türkiyesi'nde bakan olmak için sadece bakmak yetıyor. Değerli hocamız Prof. Dr. Bakan Bakıyor... Yapı Kredi Mali Tablolarından Bazı Önemli Göstergeler Milyar TL Toplam Aktifler m Mevduat Joplam Nakit Krediler bplam Gelirleı bplam ÖzkaynaKTar 1987 3.043,0 2.334,1 1.018,8 1986 1.955,3' 1.558,5 723,3 415,5 Artış 55,6 49,8 40,9 37,8 etKâr Menkul Değer Cirosu Dış İşlemler Cirosu 30,6 606,0 3,4 349,0 2,5 99,4 73,6 36,0 BROŞUR ISTEYIN Ku's Î' m<: 61 ; i CCJOC I tarai i o a i oianır ştıf Areis F»*CD yesnl • 6TA tur§em "Türk Bankacılık Sistemi'nin En Büyük4Bankası" arasında, mali tablolannı uluslararası bir müşavirlik kuruluşuna denetletme uygulamasını geçen yil Yapı Kredi başlatmıştır. Arthur Young firması, Yapı Kredi'nin 1987 mali tablolannı da denetlemektedir. İNGİÜZÜSANOKULLARI DANIŞMA MERKEZİ CunhunvetCad 173/1B Elmadağ 80230 İstanbul Hılton Oîe't Karşıs Tel (1)148 3 9 7 7 158 79 4313296 84 Tlx 27498 TUSMTR c ax (1)132 97 29 1727 yaşlannda bayanlar, İngiUere'de çocuğa bak, karşılığında tngilizce öğren. 158 53 42 KIRMIZI BALIK ÇOCUK EVt Seeks for Turkish or foreigner English teachers for preschool education Phone: 372 67 96 BOSTANCI Ingiltere'de Aupairlik organizasyonu bizim işimizdir. Derin Lımited Şirkçti tslanbul 158 53 42 MUALLA ÖZTÜRK'ü kaybettik. Tüm sevenlerine başsağlığı dileriz. DR. EFSER KERİMOĞLU Psk. Dr. AYŞE YALIN Psk. Dr. MELDA AKÇAKIN Psk. Dr. NEŞE EROL YAPI KREDİ "hizmette sınır yoktur"
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle