Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER değil midir ve böyle bir gerekçe, namuslu insanların yaşam hakkını ve boylece toplum düzenini tehlikeye koymak sonucunu doğurmaz mı? Kaldı ki özgürluk de kişinin doğal haklanndandır. Hapis veya sürgün cezası bu doğal haklara tecavüz niteliği taşımıyor mu? O halde yaşam hakkına tecavuz edememek konusundaki düşunce, ozgürluğu sınırlayan bütun cezalar için de geçerlidir. İdam kaldırılınca onun yerine muebbet (süresiz) hapis cezası konulacak ve bunun ilk yedi veya on yılı eski İtalyan Ceza Yasası'nda olduğu gibi hükumlunun tek başına bir hücreye kapatılması yoluyla infaz edilecektir dıyelim. Yıllarca yapayalnız kalan bir iıısanın akli dengesini yitirmesi doğal sayılmalıdır. Muebbet hapse hüküm giyenlerden bir kısmının hucrelerinde kendi yaşamlarına son vermesi olayları eksik değildir. İdam cezası hiç değilse hukurnlünün yaşamına çok kısa bir zamanda son veriyor. Muebbet hapis cezası ise kişinin daha yaşarken dimağını öldurüyor ki bu, daha feci ve daha adaletsizdir. Gerçi yaşam hakkı, bütün öteki haklardan üstundur ve bunun dokunulmazlığı vardır; ama toplumda bireylere tanınan bütun haklar, başkasının haklanyla sınırlanmıştır. Başkasınm yaşamını korumak için caniler yok edilemezse, insanların yaşam hakkının güvencede olduğundan söz edilebilir mi? Caninin yaşam hakkı, devletin butün bireyleri koruma konusundaki yetkisinden üstün olamaz. b) Mahkemeler en küçük bir kuşku bulunması durumunda idam cezası vermekten her zaman kaçınırlar. Bu nedenle bir kimsenin "adli hata" sonucunda idama mahkum edilmesi, yok denecek kertede seyrektir. Böyle milyonda bir düşülecek adli hata kuşkusuyla idam cezasını kanunlardan kaldırmak ve kan davalannda öteki birçok vatandaşın cinayetlere kurban gitmesine olanak tanımak demektir. c) İdam cezası gereklidir, çünku cezanın baş amaçlarından biri olan suçluyu iyi insan yapmak, "ıslah" etmektir, bu doğrudur. Ama cezanın tek amacı bu değildir. Kangren olmuş bir organın veya bir kanser urunun bedenden kesilip atılması gerektiği gibi insanın yaşamına kasteden bir caninin de yaşamına son verip toplumu ondan temizlemek gerekir. ç) idam cezası yararlıdır; çünkü yasada idam cezasınıri bulunduğunu bilen birçok insan ağır suç ışlemekten kaçımr. Böylece adam oldürme eylemleri azalır. • ** Ölum cezasına karşı olup bunun ceza yasalarından kaldırılmasını isıeyenler bu cezanın bir yandan adaletsiz, ote yandan gereksiz olduğunu ileri sürerler. Onlara göre: a) Olum cezası adaletli değildir, çünkü yaşam insanlara tanrı tarafından armağan edilmiştir, kulun onu yok etme yetkisi yoktur. b) Yaşam hakkı kişinin doğal haklanndandır, toplum unu bundan yoksun bırakamaz. c) Ölüm cezası bir adli hata sonı.cunda verilmiş ve yerine getirilmişse. hata meydana çıkınca artık bunun onarılması olanağı yoktur; bu duruma gore ölüm cezasının yasalarda bulunması, birtakım suçsuz insanların idamını da olanaklı kılabilecektir ki bunun bireysel ve kamusal duyunçla (vicdanla) bağdaştırılacak bir yanı yoktur. Bu nedenle idam, adaletsiz bir cezadır. ç) idam cezası gerekli de değildir; zira cezanın başlıca amacı suçluyu ıslah etmek, onu topluma yararlı bir kişi durumuna getirmektir. Ölum cezasının infazı bireyi yok ettiğine göre, bu amacı gerçekleştirmeye olanak kalmaz. d) Ölüm cezası oteki bireyleri korkutmaz ve suç işlemekten alıkoyma amacını da sağlayamamaktadır. Bir idamın infazını seyredenlerden bazılannın bile sonradan ölum cezasını gerektiren suç işledikleri saptanmıştır. Demek ki idam sahnesini seyretmek, seyTedenlerden bazılanru korkutmamış ve idamı gerektiren ağır suç işlemekten alıkoymamıştır. Ölum cezasına karşı olanlara göre butun bu nedenlerle ölum cezası yalnız adaletsiz değil, aynı zamanda gereksiz ve yararsızdır, ceza yasalanndan çıkarılması gerekmektedir. • •* Ortalama fıkirde olanlar ise, siyasal suçlar için ölüm cezasının gereksiz ve adaletsiz olduğunu ve yasalardan çıkanlması gerektiğini ileri sürerken adi suçlarda, suçun ağırlığına göre, idam cezasının alıkonulmasından yana gorünüyorlar. Gelecek hafta ve öbür hafta rahmetli Îsmet İnönü ile 1961 yılında idam cezası konusunda yapmış olduğum gorüşmeyi anlatacağım. Idaııı Cezası Tartışnıası HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in Almanya ziyareti dönuşunde uçakta yaplığı konuşma ve söyleşi sırasında idam cezasının kaldınlması gerektiğini belirtmesi, ulkemizde idam cezası konusunu yeniden güncel durumagetirdi. "Yeniden" diyorum, çunkü 12 Mart 1971 faşizminden sonra 2000 imzalı bir dilekçe ile idam cezasının kaldınlması istenmiş ve bu istek sonuçsuz kalmıştı. Ondan sonra zaman zaman gerek köşe yazılarında, gerek Batı ulkelerinden kimisınde idam cezasının kaldınldığına ilişkin haberlerde bu konu hep güncelliğini korudu. Biz ilk kez 1945 yılında, Server İskit'in çıkardığı Aylık Ansiklopedi Dergisi'nde (s. 121 v.d.) bu konuda bilgi vermiş, daha sonra Cumhuıiyet sütunlarında birkaç kez yine aynı konuya dokunmuştuk. 1971/72 yılında gazetenin yonetiminde el değişikliği olup Başyazar Nadir Nadi gazete yönetiminden ve başyazarlıktan çekilince, öteki birkaç yazarın yanı sıra ben de bir yıl kadar Cumhuriyet'ten ayrılmıştım. Daha önce 1961 yılında rahmetli îsmet Inonü ile onun evinde geçen özel bir göruşme ve söyleşi sırasında söz, o tarihte çok güncel olan "siyasal idamlar"a gelmiş, bu konudaki duşüncelerimizi karşılıkh olarak belirtmiştik. 1972 yılında siyasal idamlar kamuoyunda yeniden çok güncel duruma gelince ve ben bu eskı konuşmayı Cumhuriyei'te yayımlama olanağı bulamayınca, Milliyet Gazetesi'nin 26 ve 27 Ocak 1972 tarihli sayılannda yayımladım. O tarihte İnonu hayattaydı, tarihsel olan bu gorüşmeyi o yaşarken yayımlamanın doğru olacağını duşunmüştum. Şimdi ieamlar yeniden güncel duruma geldi. Bu nedenle idam cezası konusundaki yasal duzenlemeleri, bu cezadan yana olanlarla olmayanlann düşüncelerini ve en son olarak da tsmet İnönu ile yaklaşık 18 yıl önce yapımş olduğum görüşmenin metnini üç yazı içinde vermeyi uyguıı buldum. • ** Bizim tarihimizde idam cezası her zaman var olmuştur. Devlette hukümdarın, bütün uyruklarının yaşamı üzerinde kesin hakkı vardı. Osmanlı devletinde "nizamı âlem" için yapılan şehzade ve vezir katilleri, bu hakkın aşırı ölçude kullanıldığını gosterir. Bu gibi idamlara, "siyaseten katil" denilirdi. İslam hukukundaki ceza sistemi toplumu değil, daha çok bireysel hakları koruma ilkesine dayandığı için kısası (yani öldurenin oldurülmesini) gerektiren durumlarda bile öldürülenin mirasçılan katili bağışlayarak kısas cezasını ortadan kaldırabilirdi. Ancak "insan katlini itiyat eden kimsenin reyi ülulemr ile siyaseten katli caiz ve meşru" idi; yani devlet başkanı boyle adam oldiirmeyi alışkanlık durumuna getirmiş olan kimsenin mirasçıları kısas ıstemese bile idamını emredebilirdi. Tanzimat'tan sonra Osmanlı devletinin, gerek Fransız Ceza Kanunu model alınarak hazırlanan 1274 (1858) tarihli eski ve gerek cumhuriyet döneminde 1889 tarihli İtalyan Ceza Yasası örnek alınarak hazırlanan 1926 tarihli yeni Ceza Kanunu'nda idam cezası yer almıştır. Bu son yasanın, vatana karşı işlenen suçlardan bir bölümü devlet kuvvetlerine karşı işlenen bazı suçlan ve sonunda şu ünlü 450. maddesi oldürme suçunu ölüm cezasıyla cezalandırmıştı. Italya'nın 1930 tarihli faşist ceza yasasından alınan maddelerle ceza yasamızda yapılan değişiklikler sırasında da idam cezası alıkonulmuştur. Bundan başka Askeri Ceza Yasası'nda da ölüm cezası vardır. • •• Ceza Yasası'nda ölüm cezasının alıkonulması düşüncesinde olanlar durumu şu noktalardan ele alıyorlar: a) Ölüm cezası adaletlidir, mutlak ve tannsal adalete uygundur. Bir insanı soğukkanlılıkla kasten öldüren bir caninin ayru yazgıya uğratılmasından daha adaletli bir şey olamaz. Yaşam hakkı insanın doğal haklanndan ise de bunu hiçe sayarak adam öldüren bir katilin yaşam hakkını kutsal tutmak, öldürülenin yaşam hakkını unutmak demek PENCERE Promete?.. 4 ARALIK 1988 Çocukluğumda eski Yunan mitolojisine bir türlü aklım ermezdi;. okudukça öfkelenirdim: Saçma sapan bir sürü tanrı, tanrıça, hısım, akrabadan bana ne!. Kim kımin kaynı, görümcesı, eniştesi? Zeus, Afrodit, Promete, Pandora, daha bilmem ne!.. Aşkları, kinleri, oyunları, hileleri ne yazar? Koskoca profesörler, hocalar, yazarlar bu ıvır ZH . vır masallara neden önem verıyorlar? Karlofça'nın tarihinı aklında tutmaya çalışan öğrenci, bir de ustüne Atlas'ın emmıoğlunu ezberiemeye çabalarsa tırlatmaz mı? Ne var kı mitoloji bir ömür boyu yakamı bırakmadı. Sözgelımi Promete (ya da Prometheus) dedin mi Beethoven,' Serge Lifar, Tızıano, Shelley ve de başkaları işin içine gıriyor. Bu adları bilgiçlik olsun diye sıralamıyorum; mitoloji öyle birsöy' lence ki her bir masalı Batı'nın büyük sanatçılarına esin kaynağı olmuş. İster istemez ilgilenmek zorundasın; kurtuluş yok; Hıristıyan Grek üzerine kurulu Batı uygarhğının sanatı ve felsefe ^ sı, kışıyi zorluyor, ille de mitoloji her yanda karşına çıkıyor. Peki, nedir bu mitoloji? ı Düşün düşün yoktur işin.. İlk gençliğimde, biraz utangaç, biraz meraki, çevremdeki bil:. gıçleri yoklamaya başladım: r Mitoloji nedir? Böyle sorular karşısında bir araba laf söylenir; ama elle tutu', lur bir şey ortaya çıkmaz. Çünku çoğu kışı bu gibi konuları bilir görünür de bilmez. Şu işin bir bıt yeniği var; ama nereden öğrensek? Derken şimdi adını unuttuğum bir kitabı okurken hamamdan > fırlayan Arşımet gibi bağırmaya başladım: Buldum, buldum... Neydi bulduğum? Mitoloji, insanın insanlaşmasında bir aşama, evrensel bir açık; lama, bir din, bir ideoloji... Nasıl oluyor bu? ilkel insan her şey. den korkuyor; gökgürültüsünden, rüzgârdan,ftrtınadan,yağmur" dan, karanlıktan, selden, depremden ürküyor. Doğa olayları, itjj kel insan için tam bir "kaos", bir kargaşa, bir keşmekeş, ürkü « kaynağı. İnsan aklının bir açıklamaya gereksinımi var. O çağlar j da bilım yok ki olayların yasalarını keşfetsın sergilesin, bellet jj sin, öğretsin. Mitoloji, yalan da olsa, sezgilerin bulup buluştur • duğu bir düzen kuruyor; insan düşüncesinde herşeyin nedeni 5 ve niçini o çağda mitolojiyle açıklanıyor '* Hırıstiyanlık da bunun üzerine eklendi mi, al sana bir umman; '* kıyıya varmak için çek küreklerini ömür boyu, hiç bir yere ula î şamazsın > Yine de mitoloji insanoğlundaki yaratıcılığın güzel ve sanat £ sal bir ürünüdür; düşünceye yelken açtırır. * Sözgelimi Promete'yi ele alalım; çok arabesk bir öyküsü var » Promete'nin.. J O dönemde ateşten yalnız tanrılar yararlanırmış; insanoğlu so jj! ğuktan kıvransın dursun, üşüyüp donsun... ?' Promete ateşi tanrılar katından çalmış, içi oyuk bir bastona £ doldurmuş, ınsanlara göndermiş. Vay sen misin bunu yapan!.. Tanrılar, Promete'yi Kafkas dağlarının tepesinde zincire vurmuşlar. Bir kartal gündüz Promete'nin cığerinı yermiş; gece ciğer yeniden oluşurmuş; kartal gundüzün yeniden ciğeri dıdiklemeye başlarmış. Bitmez tükenmez bu işkence tanrıların cezasıymış. Peki, Promete'nin suçu ne? Ayrıcalıklı tanrılara özgü bir değerı, insanların tümüyle paylaşmak istemesi. Promete bu işi neden yapmış? Çıkarı ne? Hiç.. Mitolojıde bu sorunun yanıtı yok; ama düşunüyorum: Acaba günümüz aydınını mı sımgeliyor Promete? Her şeyi insanlarla paylaşmak için çabalarken egemenlerın gazabını üstüne çekip zincire vurulan her aydın bir Promete değil mi? EVET/HAYIR OKTaYAKBAL OKURLARDAN görünümunde. Son hayati çırpınıslar da tükenmek üzere. Ülkemizin bütün bölgelerine objektif açıdan aynı Bir yanda geçen yıllann pislik hizmetlerin götürülmesi sosyal yuvası bataklık Haliçi bir devlet ilkelerinin bir yanda geçen yıllann pırıl pınl özelliğiyken Haliç'i temizleyip olan İzmit Körfezi. İzmit Körfezi'nin çöplüğe Günümüzde ise bu durum çevrilmesi karşısında belii bir tamamen tersine dönmü'ş bir çalışma yapmamak hiçbir teze vaziyette. Haliç başta sığmaz. hükümetin, tstanbul CÖKHAN GÜVEN V'aliliği'nin ve Belediye Hereke Başkanlığı'nın başanlı çauşmalarıyla pislikten anndınlmış ve çevrecilik tlgi bekliyvruz bakımından da en mükemmel Avcılar Gümüşpala Mahallesi Bir şekile getirilmiş olarak evlerimizde mahzur durumda. Oysa İzmit Körfezi kalmaktayız. Sokaklar çamur seneler önce ansiklopedi ve deryası. Bizler işimize, kitaplarda turistik merkezler çocuklanmız okullarına ve içersine alınır ve körfez günlük ihtiyaçlanmız için kıyüanndan sayfiye yerleri bakkala dahi gidememekteyiz. diye söz edilirdu Şimdi ise Yıllardır bekliyoruz. Bizi bu hızlı sanayilesmenin negatif çamur deryasından kim etkileriyle ve mahalli kurtaracak? Yetkililerin idarelerin etkisiz ilgisini bekliyoruz, çalışmalarıyla İzmit Körfezi NURETTİN ÖNDER doğal bir çöplük Avalar/İstanbul Namık Kemal İçin "Millet dedi millet dedi millet dedi gitti". Namık Kemal'in ölürnünden sonra Süleyman Nazif'in babası Sait Paşa böyle demiş. Millet, Vatan, Hürriyet... Kırk sekiz yıllık yaşamında dilinden, kaleminden düşürmediği üç sözcük, üç anlam, üç simge. Türk halkının yaşamına kazandırmak istediği, daha doğrusu anlatmak, öğretmek, benımsetmek istediği üç ana düşünce... 1908'de hürriyet ilan edildiğinde, sokaklarda yaşasın hürriyet diye bağırarak gösteri yapanları gören küçük bir kız babasına şöyle sormuş: "Baba nedir bu hürriyet?" Baba, ki Osmanlı valilerinden biridir kızını azarlamış "Sen eşek misin, hürriyetin ne olduğunu nasıl bilmiyorsun?" Kız susmuş.. Ama baba yine de anlatamamış hürriyetin ne olduğunu, o günlerde kavuşulan, çılgıncasına kutlanan bir anlamın ne olduğunu ne olmadığını... Namık Kemal 1888'deöldü. Yıllardır uzaklardaydı. Midilli, Rodos. Sakız, mutasarrıf olarak dolaşıp durdu. Dönem Abdülhamitdönemidir 23 Aralık 1876'da Kanunı Esasi ilan edilmiştir. Bu ilk anayasanın hazırlanmasında büyük emeğı geçenlerden bıridi. Namık Kemal, Mithat ve Ziya paşalarla birlikte Türk halkına 'hürriyet' getiren bir dönemı başlatanlardandır. Ne çare ki bu ilk 'hürriyet' dönemi çok kısa sürdü. Çok geçmeden, Kanunı Esasi'yi hazırlayan Mithat, Ziya paşalar ve Namık Kemal sürgüne gönderildiler. Mithat Paşa Taif'e sürüldü. orada öldürüldü. Ziya Paşa ve Namık Kemal de yönetim görevlerıyle başkentten uzaklaştırıldı. Hürriyet öncüleri her şeyi düşünmüşlerdi, ama 113. maddenin birgün kendilerine karşı kullanılacağını akıllarına getirmemişlerdi! 113. maddede şöyle deniliyordu: "Hükümetin emniyetini ihlal ettikleri idarei zabıtanın tahkikatı mevsukası üzerine sabit olanları memaliki mahrusai şahhaneden ihraç ve teb'id etmek münhasıran zatı padişahınm yedı iktıdarındadır" Yani Padişah 'güvenliği bozdukları' gerekçesiyle istediği kişiyi sürgüne gönderebilecektır. Bu maddeyi gözü kapalı kabul edenler 113. maddenin ilk kurbanları olmuşlardır. Şimdi Namık Kemal'in şiirlerinin anlamını daha iyi duyuyorum. Okulda Namık Kemal'in şiırlerini ezberlemiştik, taşıdığı derin anlamın pek de farkında olmadan... Onun umutsuzluğu, çağa meydan okuyuşu. yenilmişliği bize yalnızca geçmişte yaşamış bir şey gibi gelirdi. Bizim için böyle bir durum yoktu. Osmanlıyı yıkmış, cumhuriyeti kurmuş birülkede yaşıyorduk. Atatürk kuşağının öncüleriydik. Ama yıllar sonra nice acılar, üzüntüler, hayal kırıklıkları tattıktan sonra Namık Kemal'in ince hüznünü, umutsuzçığlıklarını daha derinden yaşıyoruz. "Felek gülsün sevinsin, şimdi sen mahzun ben mahzun Ölürsem görmeden millette ümit ettiğım feyzi Yazılsın sengi kabrime vatan mahzun ben mahzun." Kendi kendimize bir düşunsek; vatan, hürriyet, millet uğruna girişilen savaşımlarda boyuna yenık düşen, halk egemenliğini, yani demokrasiyi kurup yaşatmak için verilen özverili çalışmaların hep bir çıkmaza, bir karanlığa saplandığını gören bizler, sözcüğü sözcüğüne aynı sözleri söyleyemez miyiz: "Ölürsem görmeden millette umut ettiğim feyzi Yazılsın sengi kabrime vatan mahzun ben mahzun" diye... Namık Kemal oyun yazarı, roman yazarı olmaktan güçlü bir şairdi. İlk kez onun dizelerinde yürekli bir sesleniş girdi yazınımıza. Osmanlılık birliğini savundu, dar milliyetçı düşüncelerden uzaktı, halkımızı Batı uygarhğının düzeyine çıkarmak ıstiyordu. Bugünün deyişiyle hak ve özgürlükleri topluma yaygınlaştırmak isteyen bir özgürlükçü; bir liberal... Sanatı, halkı eğitmek için bir araç sayıyordu. Gazete yazılarının bu alanda büyük yarar sağladığına... Yüz yıl sonra kişiliğiyle, topluma, yazınımıza getirdik(Arkası 17. Sayfada) Haliç ve İzmit Körfezi de vermeniz mümkün değildir. Çünku kartelleşmiş fiyatlar orda da karşımza çıkacağı gibi, 'huzursuzluk yaratan bir veli' olarak da çocuğunuz kabul edilmeyecektir. Bu servis İstanbulun trafik sorununun sahiplerinin istekleri adeta böylesine keşmekeş içinde kanun hükmü gibidir. olduğu ve her gün birçok trafik Bir minibüsün servis rutuna kazasının mevcudiyeti, biz bakıldığmda, günde iki veya üç velilerin çocuklannı okulları okul veya kurumun servisini yakın dahi olsa servis adı yaptığını görursünüz. Acaba altmda birtakım minibuslere yetkililer bu araçları durdurup teslim etmemizi da, kaç yerin servisini gerektirmek tedir. yaptığını, vergi mükelleftyetleri Dikkatli bir arastırmaya bile olup olmadığını, kaç çocuğa gerek duymadan şöyle bir fatura kestiğini ve yılda bu bakılırsa, dune kadar kırık işlerine ait ne kadar vergi dökük minibüslerle bu işi beyan ettiğini soramazlar mı? yürüten araç sahiplerinin, Yahut okul müdürlükleri bugün bir çok arabaya sahip aracılığıyla sen'is fiyatının olduklarmı ve velilere adeta semtlere göre tespiti bu kadar kartelleşmiş flyatlarla çıkarak, zor mudur? Günde sabah "böyle karar verdik, akşam 12 saat içine ödeyeceksiniz" demekte olduğu sığdırılabilmek için cankurtaran görulmektedir. ttirau olan gibi servis yapan bu çoğu velilerin çocuklannı derhal korsan kazanç sahiplerine bir servisten, çıkardıkları bir dur toparlan diyen yok mudur? vaktadır. Sizin, çocuğunuzu ERDOĞAN A YTOLU servisten alıp başka bir servise lstanbul. Öğrenci servis araçlannı kim deneltiyvr? A 1 GOZALTIEMANETCISINE AQT (Bılgesu Erenus. Erenus B 1 KIŞAÛVGU'MERHABA GELECEK (Brlgesu Ererus ' RJS Halk Şarkısı 2 D'JYMALMZ iBı'gesu Eterus 3 BOMBAI KIMYA'HALEPÇE ıBılgesu Erefius/Kurt Ha'k Ezgısı) 4 ArRILIKıAzeıHal" Şarkısı) 5 ZEPUF lErnerı H a * Şar<s) i YER A p N İNSANA > Bılgesj Erenus) ? GELECEK BIZLERIZ IBılgesu Ereajsı AlıErenuS' 2 H M A N A S L A 'Ibrartı Halk Sarkısıj 3 3EYRUT GUNLERI (A ı Eremfi ' Bılgesu Ererusı 4 ŞILIU KADINLARIN DANSHStıng) MATRAŞ DERİ MAMULLERİ SAN. TÎC. A.Ş. MERKEZFABRİKA: Numunebağı Cad. Rıhtım Sok. 6 BavTampaşalstanbul Tel: 567 06 232425 Tlx: 30 353 marr tr. 23 795 mtsd tr. Fax: 567 48 13 ŞUBE: General Yazgan Sok. 24 Tunelİstanbul Tel: 149 01 75 149 99 15 Tlx: 30 353 matr tr23 795 mtsd tr. SATIŞ MAĞAZASI: Ataköy Gallerıa İstanbul Tel: 559 45 7273 5 6 3UANTANAMERA ıi<jSa Halk Şar«sı) WE SHALL 9VEHC0ME Zefic Halk Şarkısı K \\JJ çfi / jTpTs Xryj YAPIM YENİ DUNlAPUK ve (ArtJLAR BaşmjsaHıp So» Ta Apt 10/6 CağaıoğHj 19 Tel 5223756 DAGlTIM AD* M U » lly 530064 • ANK 1324272) ^escçkın mağazalarda.