18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 ARALIK 1988 KÜLTÜRYAŞAM HAYVANLAR İSMAIL (,LU.KÇ CUMHURİYET/5 Sahnede 'şeytanf gösteri Lyubimov, yülar önce, Bulgakov'un çok sevdiği romanını, Moskova'daki Taganka Tiyatrosu'nda sahnelemek istemiş. hin ve para için Kültür Bakanhğı yetkililerine başvurunca, bu üyatronun "giz/i gizli muhalefet kokan" repertuarına ve başarısına "gıcık olan" makamlardan her zamanki yamtı almış: Halkımızın böyle bir oyuna gereksinimi yok. Dolayısıyla, para da yok! YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM Ingraar Bergman'ın sevgili kentinde yaz sonundan beri durgunluk içinde geçen tiyatro sezonu, Yuri Lyubimov'la aniden bir hayli irtifa kazandı. Adı Mosko\a'nın dunyaca ünlü Taganka Tiyatrosu ile birlikte anılan, son çeyrek yüzyılın en önemli kuramcı ve yönetmenlerinden biri olarak gösterilen 70 yaşındaki buyük usta ya da daha iyi bilinen lakabıyla "maestro", konuk olarak geldiği Kraliyet Dram Tiyatrosu'nun Isveçli kadrosuyla, Mihail Bulgakov'un tanınmış yâpıtı "Usla ile Margarita"yı bir ay gibi kısa bir sure içinde kotararak, sonucu ilgi ile bekleyen Stockholmlü tiyaroseverlere perdeleri açtı. Bilindiği gibi, Sovyet kültür yetkililerinin Taganka'nın repertuanna sürekli olarak 'burnunu sokması" üzerine sabn taşarak bürokrasi ve yönetimle "kanlı bıçaklı" olan, bu yüzden de yurttaşlığını yitiren Lyubimov, çalışmalannı İsrail yurttajı olarak yaklaşık beş yıldır Batıda sürdürüyor. Yuri Lyubimov "Usta ileMargarita"yı Stockholm'de sahneledi KİM KİME DtM DUMA nnm J* Verleşik düzeni tedlrgin etmek Mihail Bulgakov'un "Usta ile Margarita"smı Moskova Taganka Tiyatrosu'ndan sonra Stockholm'de Isveç Kraliyet Dram Tiyatrosu'nda da sahneledi. Lyubimov, yorum olanakları geniş bir başkaldırı tiyatrosu yapıyor. Amacı. adı ne olursa olsun, yerteşik düzeni tedırgin etmek. Gorbaeov'un ozel izniyle geçen bahar .Moskova'ya iki haftalık bir ziyaret yapan yönetmen, burada Taganka ekibiyle yeniden bir araya geldi ve Puşkin'in "Boris Godunov'unu hazırlayarak açılışında bulundu. Taganka'nın yülar once hazırladığı bu oyun, "Brejnev yöneliminin keskin bir alegorisi olduğu" kuşkusuyla söz konusu yönetim tarafından yasaklanmıştı. "Usta ile Margarila"nın galası önçesinde Stockholm, özel bir çağn ile kenti ziyaret eden Taganka Tiyatrosu'ndan bu oyunu da izleme olanağı buldu. Burada yönetmenleri ile de buluşma fırsatı eldeeden Taganka'nın usla oyunculan, nefes kesen 5 gösteriden sonra, arkalarında büyülenmiş tiyatroseverler bırakarak yeniden Moskova'ya donduler. Gelelim, "Usla ile Margarila" ya. Salondayız. Işıklar sönmek üzere. Sahneyi altın renkli ahşap bir perde örtüyor. Perdenin önünde, tavandan aşağı sarkan dev bir sarkaç var, sarkacın ucunda Roma rakamlı bir saat. Kolun tavanla birleştiği yerde iri bir V harfi görülüyor. Hempalarıyla 1930'lar Moskovası'nı altust edecek olan VVoland'ın, yani şeytanın simgesi bu. Birden İsa beliriyor perdenin dibinde açılan bir kapıda. Romanın başındaki Fausl ahntısını duyuyoruz ve tsa'nın el hareketiyle gidip gelmeye başlıyor zaman sarkacı. Perde açılıyor, onun ardında bir başka perde: Kahverengi, kaba örgülü. Ardında ışıklar seçiliyor. Kornişi bir eksen çevresinde tam dönüş yapabilcn perde gerileyerek salonu tüm derinliğiyle açıyor. Lyubimov'un çok sevdiği bir derinlik bu. Diptekı çıplak duvarda haç biçiminde kalaslar. Önde, sağda, altın bir çerçeve. Burası, Isa'yı ölume mahkum etmek zorunda kalacak olan migrenli Pontius Pilatus'un aynı zamanda otoritenin, belki de Stalin'inmekânı. Çerçevenin üst katında, üzerine sürekli ayışığı vuran bir PİKNİK PİYALE \LADRA pencere. Usta'nın sevgilisi Margarita'nın penceresi. Solda bir kürsu. Bu, oyunu yorumcu/sunucu olarak seyirciyle diyalog haline donuşturen modern giysili konuşmacırun kürsüsü. Kürsünün arkasında iki katlı bir ev. Burası, Usta ile "mıitereddit şair" Bezdomni'nin kapatıldığı akıl hastanesi. Lyubimov, bir anı bile boş geçmeyen, şaşırtmacalarla dolu, nefes kesen bir yorumla anlatıyor "Usta ile Margarita"yı. Bulgakov'un ince zekâsıyla örülü bu zengin roman, groteski, toplu oyunu her zaman ön plana çıkaran yönetmen için biçilmiş kaftan. Şeytanın. Stalin yönetimi altında konut s;kıntısı, kılı kırk yaran bir burokrasi ve yoğun bir paranoya yaşayan Moskova'yı istilasını ve tersyüz etmesini anlatmak kolay mı? Gücünü Meyerhold'dan, Vaktangov'dan alan, sahneyi salon içine "taşıran" bir ciyatro bu. Lyubimov, Stanislavski gibi sahneyi dörl duvar olarak görmüyor. Oyuncular, birbirlerine karşı değiL seyircilere dönük bir oyun sergiliyorlar. Oyunun sizi de kapsadığını bir an bile unutmuyorsunuz. Tumüyle antipsikolojik olan bu gösteride daha neler yok ki? Seyircilerin üstüne su sıkılıyor, tavandan eski biletler yağıyor, sert votka içen yazarın ağzından ateşler fışkırıyor, ışıklar kesilince ortaya el lambaları çıkıyor... Akrobasi, gözbağcılık, mim, abartma jestler, hepsi bir arada. Lyubimov, yaşarru "taklit eden" alegori ve simgelerle yüklu, yorum olanakları geniş bir başkaldırı tiyatrosu yapıyor. .Amacı, adı ne olursa olsun, yerleşik düzeni "tedirgin etmek." Üç saatlik oyunun sonlarına doğru sunucu. seyircilere donerek, "Neden oturup kaldınız? Neden bir şey yapmıyorsunuz?" diye soruyor. Oyunun son sahnesi de, insana hüzün veren bir simge: Zaman sarkacı, "iyi" İsa ile "kötü" \Voland (şeytan) arasında bir gidiyor, bir geliyor. 40yılhk oyuncu Reha Yurdakulfılm setinde öldü Sinemaya 1948'de "jönprömiye" olarak başlayan Rehc Yurdakul, uzun süre "en yakışıklı karakter oyuncusu" olarak anılmıştı. Yurdakul, 1965'te yaptığımız bir söyleşide, "Sinemada kaç yıl kalacaksınız?" sorusunu, "Sonuna kadar" diye yanıtlamıştı. Sözünü tuttu. TURHAN GÜRKAN ~ Yeşilçam'dan bir yaprak daha duştu. Tutkuyla bağlandığı sinema uğraşım hiç ödun vermeden aralıksız 40 yıl sürdüren emektar karakter oyuncusu Reha Yurdakul, bir fılm çalışması sırasında geçirdiği be>in kanaması yüzünden yaşama veda etti. Sinernamiz olgun, kişilikli bir yetenekten yoksun kalmanın yasını tutuyor. Sinemaya 1948'de o zamanın deyişiyle "jönprömiye" olarak başlayan Reha Yurdakul, uzun süre "en yakışıklı karakter oyuncusu" olarak anıldı. Aranılan adam oldu. Uzun boyu, atletik vıicudu, kusursuz fiziği ile fîlm setlerinde "jön"lerden daha çok ilgi toplayan sanatçı. gençlik yıllarında çevresini alan genç kızlardan olabildiğince kaçtığı için uzun süre "müzmin bekâr" olarak kaldı. Başarısını filmlerde canlandırdığı karakterlere, bir de özel yaşamında adını dedikodulara karıştırmamasına borçluydu. 1 Nisan 1926'da Balıkesir'in Burhaniye ılçesinde doğan Reha Yurdakul, oğrenimini Istanbul Pertevniyal Lisesi'nde yaptı. Sinemaya 1948'de bir rastlantı sonucu Mümtaz Ener'in yönettiği "Kanatlardan Tiirbe" filminde Hümaşah Hiçan'la başrol oynayarak başlayan Yurdakul. baaları başrol, çoğu karakter olarak 40 yıl boyunca 400'ün uzerinde filmle erişilmesi guç bir rekor kırdı. 1950'lerde Pars Filrn'i kurarak yapımcıhğı da deneyen Yurdakul, iki işin bir arada yürümediğini anlayınca oyunculuk yönü ağır basıp yeniden kamera onune geçti. Kısa, ama anlamlı rollerde olgun, babacan ki Somına kadar sinemada HIZLI GAZETECt v ( ÖtieMli &EHİM İÇi'N.. SENİ SAUİfLENMEK SAPECE ?U AN Müzmiıı bekâr Kusursuz fızığıyle film setiennde "jön"lerden daha fazla ilgi toplayan Reha Yurdakul, gençlik yıllarında çevresini alan genç kızlardan olabildiğince kaçmış, uzun süre "müzmin bekâr" olarak kalmıştı. şilikleri hakkını \ererek başarıyla canlandıran Yurdakul "kötü adam" çizgisinden elverdiğince uzak kalmaya çalışarak filmlerin hep "ikinci adamı" olarak kalmayı yeğledi. Sinemamızda sayıları parmakla gösterilecek denli az birkaç saygın ve onurlu "karakter oyuncusu"ndan biri olan Yurdakul, sanatçı yeteneği dışında alçakgönüllü; reklamdan, sükseden alabildiğince kaçınan; az konuşan. aç:k sözlü, yumuşak, olgun, kültürlü, kişilikJi bir yapıya sahip eşi ender bulunur bir sinema emekçisiydi. Düş perdesinde onurlu bir ad bırakarak göçüp gitti. 1965 yıhnda yaptığımız bir söyleşide "Sinemada kaç yıl kalacaksınız?" sorusuna "Sonuna kadar" yanıtını \ermişti. Reha Yurdakul sözunu tuttu. AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL GÖKHAS GÜRSES TARIHTE BUGUN MIMTAZ ARIKAS > 31 Aralık DEMİRYOLUANKARAYA ULASTL 1892'D£8U6ÜN, İSTANBUlAHKARA ARASINO4 DEMİgyOLU ULAŞtUI BAÇLAOI. 13. YÜZYIL OKTAL4RINM D£MİRYOLU y/İP/MI BAT1 ÜLKELERİH. DE ÇOK ÎLEgLEMİŞTİ. OSMANLI İMPAgATÜRtMĞa İSE BUAIANOA ÇOK GERJYDİ. 1888'OE,NAFIA Vf. /cAL£Tİ,HAYDAgPAŞAİZMİr UATTMt İŞLETEN YABAMCIŞİRKETE, PADİŞAHtN PA MASRAf* KATKISIYLA, D£Mİ/IYOLUUU ANKABA'YA 0£ĞM UZATMASl ÖhlEHİLOİANCAH ONLAR BU İŞİ KABUL ETMEY/NCE, DEUFSCUE BANK ÜDERLİĞİUDEKİ GRUBA VERİLDİ BÖYLECE OSMAHU OeUİK. YOLUMNPA AIMAAJ ESF/HENUĞ! BAÇLAOi.KISA SÜREDE 4SS KİLOMETf£ BA Y OÖ$EMDİ VE 7TSEM ANkABA'YA ULAŞTIOkuı/arıma yejıiyılefa sağtık ve. muHuluk dilerim.. Müze mi, TV seti mi, virane mi? Cilalan dökülmüş merdivenlerden loş salona giriyoruz. Mavi leğenlere damlayan suyun sesinden başka hiçbir ses yok. Ey, "Kırık Saz"ın şairi, seni 1961'de Eyüp'teki mezanndan kaldırıp bunları görüp yaşayasın diye mi Asiyan'ına getirdiler? REFİK DURBAŞ paravana, ince resimli küpler, volkanlar ve pagdodalar adalarına mensuptur." Aşiyan'ın 1905 yılından günumüze geçirdiği değişim, yakın kültürümuzü nasıl acımasızca yok ettiğimizin canlı bir belgesi aslında. Her şeyi ile Fikret'in duşünup gerçekleştırdiği "Yuva"yı, once onun elinden alıp 1945'te Edebiyatı Cedide Müzesi'ni eklemişiz. Ardından ne ilgisi var, orta katı Abdülhak Hâmife bağışlamışız. Ve şimdi de "Uğuriugiller" adlı televizyon dizisinin platosu olarak kullanıyoruz. Iş bununla da bitmiyor. Aşiyan'ın alt yamacında, denız kenarında, tepesinde garip bir kuşla Orhan Veli'nin hevkeli. Zaten ortada Aşiyan da kalmamış. Çevresindeki de\ villaların "Bir i'tinâyı aşk ile, bir zevki şı'r ile / Yaptımdı kendi kendime bir lânei huzur" (1). Tevfik Fikret, bu dizelerle başlamış "Âşiyânı Dü" (Gönıil YuVÎSI) başlıklı şiirine. Aşiyan, kuş yuası. Bir şairin yuvası, sığınağı asında. Gel gör imdi ne halde ol * *£zhârı hâtırat ile pürşemmei vfcâl" (2). Fikret, Aşiyan'ı 1905 yılında Aisaray'daki babadan kalma kon;ğı satarak >aptırmış. Olumüne kıdar, yani 10 yıl bizzat kendisi ourmuş. Aşiyan'ın planını kendii çizmiş, odalannı kendisi düznlemiş. Duvarlardaki tabloları kndısi yapmış, bütun eşyalarını yne kendisi seçmiş. Bahçe de yin onun düşundüğü biçimde düinlenmiş. Özetle Aşiyan, her şey l e Fikret'in duşünüp tasarladıg. gerçekleştirdiği bir yapı. Sözu burada Ruşen Eşref'e bııJcalım da bizi Fikret'in Aşiyan'tı yaşadığı günlere götürsün ve alatsın o zamanki durumunu: "Rengârenk camlan, gotik maîfctleri hatırlatır. Sade, çiçek gırIntlı duvarlan, hafif inhinalı lainı kadim Yunan evlerini andır. Sedef kakmalı, kadife döşeli «diri, kanepeleri bundan yirmi « n evvelki tstanbul zevkini •e randınr. Cilalı tahtalara serilmiş ırif seccadeler hayalinizi Buhaı>a, İran'a kaçınr. Şu yıiksek rşe lamba, şu fağfur kâseler ih Artık Rkrefln "Aşlyan"ı değil "Aşiyan"ım önce Tevfik Fikret'in elinden larÇin'in melaıdır: siyah zemin altp 1945'te Edebıyatı Cedide Müzesi'ni eklemişiz. Ardından orta katı Abdüllerine sarı sırma kartal işlemeli hak Hamit'e bağlamışız. ortasında kaybolmuş bir garip yapı. O villa azmanlan arasında kim yolunu bulup da Aşiyan'a çıkacak? Şu sıralar Aşiyan yalnızca "Uğuriugiller" ailesine açık. Abdülhak Hâmit'in özel eşyaları ortadan kaldırılarak orta kat film platosu yapılmış. Girişte sağdaki küçuk oda, sanatçıların dinlenme yeri. Üst kat Fikret'in. Merdivenler süpürülmekten neredeyse incelmiş. Çiçek gırlantlı duvarlardan bir toz bulutu ağıyor sanki. Bir adam, sormaya utanıyorum, bekçi mi, bakıcı mı, sorumlu mu anlatıyor: "Bugün çekim yok. Yarın gelseydiniz. Bugün iş >ok diye borulan temizlivordum aşağı bodnımda." Fikret'i soruyoıum. Onun eşyalarını... "Yok" diyor, "sadece Hâmit'in eşyalarını kaldırdık. İşle burada, çekim var da..." Ziyaret saatlerini gösteren tabela Boğaz'ın sisinden kararmış. O ubelanın bulunduğu kapı da kapalı. Yan taraf açık. 35 basamaklı, Hâmit'in eşyalarının bulunduğu salona açık olan kapı. "Uğurlugiller"e kolaylık olsun diye herhalde... "Zaten" diyor adam, "şu sıralar müzeye kimsenin geldiği yok. Bir yıl açık olduğuna bakma sen. Nisan, mayıs aylannda öğrenciler şöyle bir uğrar..." Inip bodrumdan üst katın anahtarını getiriyor. Fikret'e ayrılan bölumun. Cilalan dökülmüş merdivenlerden loş salona giriyoruz. Hiçbir ses yok mavi leğenlere damlayan suyun sesinden başka. Boğaz'ın rüzgârı camlara, dalgalan taıana vuruyor ve >ağmur damlası olarak yerlere serpriştirilmiş leğenlerin içine duşüyor. Ev "Kınk Saz"ın şairi, seni 1961'de Eyüp'teki mezanndan kaldırıp bunları görüp yaşayasın diye mi Asiyan'ına getirdiler? Orhan Veli'nin heykelini dikecek yer mi yoktu İstanbul'da? Abdülhak Hâmit'e muze olacak bir başka bina mı? "Uğurlugiller"c plato olacak bir başka konak eskisi mi? Sözum ne Orhan Veli'ye, ne Hâmit'e, ne de Uğurlugillcr'e. Onların bir diyeceği olamaz ki... Sozüm bizi böylesine vurdunıduymazlığa iten anlayışa... Kültur erozyonuna... Çok mu onemli, yarın bir gün Aşiyan'ı da ortadan kaldınr, yerine çevresindekiler gibi bir vilia azmanı dikiveririz. Pek hazindir, ama kim farkına varabilirki... Belki de havırlı ve uğurlusu budur... 1I) Bif *:vg! o/ınıyk, bır rr hcğı:nısı>lc. vjp >ı mı^ım kcrıdı kcndıınc bır hu/ur >uvası (2) AniUnn vÂ^'^'cri, kavu>mdnm gu/cl kokıı 1905'ten buyana TevfikFikret'in "Aşiyan"ının serüvenleri 60 YIL ONCE 31 Aralık 1928 hukuku hükumranisinin yeniden tasdik edilerek mezkur kilisenin yahut Papalık hukumetinin tekrar Avrupa lıariıasmda göntneceği rivayet olunuyor. Buna daır Papalık makamile M. Musolini arasında Sinyor Pacelli ve Sinyor Barona vasııasile muzakerat cereyan eylediği beyan olunuyor. edeceğini taahhut ettiği iakdirde Emaniı imliyazr tekmdide muvafakaı edecektir. vakit "senin enayi olup o/madığını anlamak için bunu aşırdım, fakat enayi değilmişsin" demış ve karakola götürülmıîştur. Heyeti hakıme maznunun eski sabıkalarını da nazarı itibara alarak bu cıiretkar yankesiciyi kırk gun hapse mahkum etııııştır. Rasputinin kızı Çarlık Rusyası tarafından öldurulen meşhur Rus papazı Rasputinin kızı Maria Rasputin, sirk arıistliğine başlamışlır. Maria, Avrupamn en buyuk sirk kumpanyası olan "Buş" sirki ile bir mukavele aktetmış ve taahhütunü ifa ıçın Berhne gitmıştir. Papaz Raspulinin katli butün Avrupada dedikodu tevlit eden tarihi bir vaka hukmüne geçmiştir. Son zamanlarda Parisıe yerleşen Maria Rasputin pederinin katili olan prens İnsupof aleyhine dava ederek iki milyon frank tazmınat lalep etnüştır. Prens Insupof'un bundan birçok sene evvel neşrettiği bir eserde Rasputinı ne sebeble oldürdüğünü izah etmişti. Maria davasında bu esere istinat etmiş ise de Purıs mahkemesı bu davanın ruyetinı selahiyeti haricinde addetınıştır. Muhtacı muaveneı bır halde bulunan ve tazminat almaktan umudunu kesen Maria nihayeı sirk artistliğme karar verınışıir. Beyvğlu tramvaylan Şehremaneti Beyoğlu caddesindeki izdıhaını tahfif etmek için tramvayların bir kısmmı Tarlabaşı caddesinden geçirmek ıstemekıedir. Bunun için ırannay şirkeıi ile müzakerata başlanmışlır. Gerek Emanet ve gerekse şirketin fen heyelleri tramvayların manevra yapacağı yeri tetkik ile meşgul bulunmaktadır. Taksinı meydanına konacak otomatik tramvay makaslan Londradan yola çıkanlmıştır. Kanunisanide meydanın tevsiine başlanacak ve bir ayda bilirilecektır. Karilerimize Balıkçılık Bandırma 30 Bahkesir Mııddei L'mumısinin karan ve Maarif lekili Secatı Beyin müzahareti ile tesis edilecek olan fennı balıkçılık ıneslek mektebinın Marmara adasında açılması takarrür etmiştir. Millet mekıeblen yarın açılıyor. Gazetemız karılerıne bir kolaylık olıııak için yeni harflerin biitün kaidelerini cemeden bir "Cep Alfabesı" hazırladı. L\ gun müddeüe bunu meccanen tevzi edeceğız. Yarın, Çarşamba ve perşembe günleri Cumhuriyetı alırken nunezziierden meccanen verdığimiz Cep Alfabesini isteyinız. Terkos mukavelesi Pajmhk hükümeti! Terkos şırketi Isıanbulun su ıhtiyacmı teının edeınedtğinden Şehremaneti nnıkaveleyı feshetmek için teşebhüsatta bulıınmuslu. Şirket, mukavele leındil edildığı lakdırde su ihliyacını teıııin edeceğıni bildirdığinden Londra 29 (axı.J Londradaki Eınanelle Şırkel tırasında Roman Katolik mahajilı muzakerat haşlunııştır. Terkos mühimmesinde Papuıun firkeli MI ihlıyaam ıcınin Bir ynnkesicinin mahkıuniyeti Bundan bir müddet evvel kopru uzerinde Celal Bey namında birinin eldivenini aşırmakla maznıın marııf sabıkalılardan Ahnıedın ııuıhakeıııesine başlanmış \c intaç edilmiştir. Evrakı davaya göre maznıın Celal Beyin eldivenini cebindeıı aşırdıktan sonra yakalandığı DUNLO*»
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle