24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 AĞUSTOS 1987 KÜLTÜRYAŞAM KUM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK CUMHURİYET/5 2. ALTIN GÜVERCÎN MÜZtK YARIŞMASrMN ARDEVDAN PtYALE MADRA Testival mi, şov mu? BURAK ELDEM Yazlık yaşantımızm neredeyse vazgeçümez parçası oldu festivaller. Öyle ki güney kıyılarına doğru otomobille bir yolculuk yapacak olsanız, rastlcdığınız ilçelerin hiç değilse dörtte birinde "falan kültiır ve sanai festivafi" adı aitında düzenlenen bir etkinlikle karşılaşmanız işten bile değil; mola verip, nasıl bir kültürel patlama içinde olduğumuzu, ilçenin önde gelenlerinin 'biiyiidük, geliştik' türü söylevlerine kulak vererek ve birkaç halk oyunu ekibi ile üç beş türkücü, arabeskçiyi izleyerek, yerinde tespit edebilirsiniz. Yok eğer o hengâmeden hoşlanmıyorsanız, yola çıkmadan önce haritayı önünüze koyar, "Aman falanca yerden geçmeyelim, festival mestival vardır" diye dikkatle güzergâhınızı belirlersiniz. Ne yapahm, "Festivalli yaşam" yaz aylarına ağırlığını koydu artık. Birçoğu, TRT'nin ve bizzat yazılı basının da yardımlarıyla ANAP'lı bclediyelerin 'promotion show'una dönüşen festivaller içinde son iki yılın gözdeleri, Çeşme ve Kuşadası'nda yapılanlar. Çeşme'deki 'uluslararası' şarkı yarışması, Batının amatör (hatta 'müziğe hevesli' de diyebiliriz) şarkıcı ve topluluklannı, biri yabancı ve deneyimsiz, diğeri yerli ve yeteneksiz iki sunucunun yönetiminde bir araya getirirken, 'bubble gum' türü parçalarla ticari müzik piyasasında isim yapmış konuk sanatçılar bile kurtaramamıştı vaziyeti. Kuşadası'ndaki durum ise biraz daha başka. Her şeyden önce yerli besteci ve sanatçılann katıhmı ile Türk pop müziğini hareketlendirme iddiasında olan bir festival söz konusu. "Aman" diyorsunuz. "Yeni besteciler çıkar, genç lopluluklara fırsat tanınır, eh, özendirici bir ödül ile de işin mali tarafı da halledilmiş olur. Biz de TV denetimini aşmaya yönelik abuk sabuk sözlü şarkılaıia 'resmi ideoloji'nin tamamen dışında bir seyir izleyen arabesk nagmeler arasındaki zorunlu ikilemden kurtulmuş oluruz." Tabii fena halde yanılıyorsunuz. Bu ülkede 'hafif müzik' ve ille de 'şarkı yarışması' dendiğinde yalnızca üç beş ismin tanındığı ve ön plana çıktığım, hep aynı isimlerin yanşmadan yarışmaya bir araya gelip 'topluluk' oluşturduklarını ve kimi zaman aynı yarışmada bile aynı isimlerin değişik kombinezonlarla 'farklı' topluluklar yarattığını; gerek parçaların gerekse yarışmanın tamamının TV denetimi gözetilerek düzenlendiğini ve olayın göstermelik bir televizyon progyor zaten< hatta aşıyor bile. Demek ki jüri üyeleri başvuruda bulunan bestecilerin yapıtlarını yalnızca birer kez dinlemiş! Hem de arka arkaya, ara vermeden! Bu büyük değerlendirme işleminin sonlanna doğru (mesela 179'uncu parça dinlenirken) jüri üyelerinin kafalarının ne vaziyete geleceğini de göz önüne aldıktart sonra bu seçimin sağlıklılığı konusunda kuşkuya düşmemek elde değil. GRUPMFÖ Izleyiciyi henten havaya sokabüen MazharFuatÖzkan üçlüsü bile, Kuşadası'nda ortalığı canlandırmayı basaramadı. ( SAKIA Bl'R [ SOBU: SİL Seçici kurulun "uzman" üyeleri Bir diğer espri de jüri üyelerinin tanıtılması sırasında patlayıverdi. Söz konusu jüri bir şarkı Bu tür festivallerde ön sıralar protokole aittir . ve protokol kohukiannda oturan 'önemli kişiler' her ne hikmetse, alkış ceplehnden çıkarmış gibi cimri davranırlar, bunu biliyoruz. Ama ya arka sıralarda oturanlar? Kuşadası sakinlerimn de yarışma boyunca birkaç "star" isim dışında kimseye ilgi göstermediklerini görüyoruz. ramından, biraz da söz konusu belediyenin reklamından başka bir şey olmadığını unutuyorsunuz herhalde. 'Allın Güvercin' şarkı yanşmasının ikincisi de bu tablonun pek dışında değildi. Yarışmanın daha hemen başında sunuculardan ilginç bilgiler aldık: Altın Güvercin için ön elemeye 200'ün üstünde beste katılmış ve (dikkat, en çarpıcı nokta burası) jüri tarafından 'aralıksız 14 saat süren yorucu bir degerlendirme'ye tabi tutulduktan sonra, finale kalan 15 beste belirlenmiş. Tabii ister istemez birtakım basit matematiksel işlemlere girişiyorsunuz kafanızda ve bir türlü işin içinden çıkamıyorsunuz. Parçalann teypte çalınma süreleri, kaba bir hesapla sözü edilen 14 saati dolduruyanşmasının jürisi ve tabii Timur Selçuk, Melih Kibar, Garo Mafyan gibi isimlerin yer alması gayet uygun bir seçim. Ama o da ne? Jüri üyeleri arasında HüJya Koçjiğir'i de görüveriyoruz birden. "Dam üstünde saksağan' mantığına gülmeye başlarken, bu kez 'Kuşadası halkını' temsil eden üyeler tanıtıhyor: Otel yöneticisi, müteahhit ve bir bando şefi. "Neyse" diyoruz, "hiç değilse adam bandocu. müzikten uzak değil. Peki ya otelci ile müteahhit?" Onlar da Hülya Koçyiğit ne kadar ilgiliyse bu işle, o kadar ilgilidirler herhalde. 'Kuşadası halkını' temsil yetkisini kim veriyor peki? Geçiniz. Bu tür festivallerde ön sıralar protokole aittir ve protokol koltuklarına oturan 'önemli kişiler' her ne hikmetse, alkış ceplerinden çıkarmış gibi cimri davranırlar, bunu biliyoruz. Ama ya arka sıralarda oturanlar? Kuşadası sakinlerinin de yanşma boyunca, birkaç 'star' isim dışında kimseye ilgi göstermediğini ve alkışlamaktan kaçındığını görüyoruz. Izleyiciyi hemen havaya sokabilen özelliğe sahip Mazhar Fuat Özkan üçiüsü bile ortalığı canlandırmayı başaramıyor. (işin doğrusu, onlar da hiç havalarında değil zaten). Hınzır bakışlarıyla John Lennon geliyor aklımıza; soylulara "Siz miicevherierinizi şakırdatsanız da olur, arka sıralardakiler alkışlar" deyişi ile. Kuşadası'nda ise arka sıralardakiler 'kabak çekirdeği çaürdatmakla' yetiniyorlar. Bu tip örnekler çoğaldıkça "Acaba sanatçıya saygı denilen şeyden haberi olmayan yeni bir kitle mi gelişti?" diye soruyoruz kendi kendimize. Alkışlamak bu kadar zor ve yorucu bir iş mi? HIZU GAZETEÖ NECDET SAÇHtllK OLSUK.? HEM 5MA İLGiNÇ ŞtİLERİ AKTARnMl 'STJİD5UN, PE MI'C Şl/ KAUIN MİILETİ ÇOK SAFVAL'A.. "KB9İ BALTM PB5EN, 5AUİ ZAUUEPJP, Güvercin yahnisi 2. Altın Güvercin Yarışması ile ilgili olarak, eleştiri getirilemeyecek tek şey, birinci olan parçamn seçimi galiba. Uğur Başar'ın bestesi 'Yeniden', tüm finalistler içinde kazanmaya en yatkın olan parçaydı. Ancak bu 'yakınlık', parçanın kulakta kahcı bir yapıya sahip olmasından ötürüydü, yoksa özgünlüğünden değil. Batı Almanya 'bubble gum' piyasasının ve özellikle Dieler Bohlen'in C.C. Catch prodüksiyonlarının izlerini taşıyan 'Yeniden', Aşkım Harun ikilisinin başarılı vokali ile de sivrildi. Bunun dışında da Altın Güvercin yanşmasında kayda değer hiçbir şey yok. Pop müzik adına bazı beklentilere sahip olmak için, işin içinde turizm, reklam, propaganda türü hesaplarla TRT kıstaslan gibi etkenlerin olmaması gerek. Yoksa güvercinin kısa sürede yahni olması işten bile değil. ÇtZGtLÎK KÂMtL MASARACI AĞAÇ YAŞKEN EĞİIİR KEMAL GÖKHAN Uzun metrajh ilkfilm "Bez Bebek"i çeken Engin Ayça: Tîlmin mesajını seyirci oluşturacak' Engin Ayça, "Bez Bebek"in öyküsünün, söylemek, anlatmak istediği birçok şeyin bir taşıyıcısı, bir aracı olduğunu söylüyor. Kültur Servisi Engin Ayça ilk uzun metrajh filmi "Bez Bebek"in cekimlerini tamamladı. Yapuncılığmı Varlık Film'in üstlendiği, senaryosu• nu Macit Koper ve Engin Ayça'mn birlikte kolardığı filmde Hülya Koçyigit, Hakan Balamir. Mehmet Akaa, çocuk oyuncu Begüm Örnek, Kemal Torman ve Kenan Bal rol alıyor. Filmin görüntü yönetmenliğini ise Erdoğan Engin yaptı. "Bez Bebek"!e Yeşilçam'ın "genç" yönetmenleri arasma katılan Engin Ayça aslında sinemanın gençlerinden değil. Galaıasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra İtalya'ya giderek Roma'da iki ayn okulda sinema eğitimi yaptı. ttalya'dan döndükten sonra 1973'te Atilla Dorsay ve Nezih Coş'la birlikte "7. Sanaf'ı çıkardı. 1%8'de Roma'dan göndermeye başladığı sinema yazıları, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan Ayça, Einsenstein'ın "Ders N'otlan"m dilimize ka/andırdı. Engin Ayça, kameranın da yabancısı değil. 197073 yıllan arasında Istanbul Üniversitesi Film Merkezi'ndeçalışan, Yılmaz Giiney'in "Arkadaş" adlı filminin yönetmen yardımcılanndan biri olan Ayça, 197486 yılları arasında da TRT'de yapımcı olarak görev yapmıştı. Sinemayla uzun yıllar süren bu yakın illşki geçen günler çekimleri tamamlanan "Bez Bebek"le ilk uzun metrajlı ürününü verdi. Film en kaba hatlanyla erkeklerle çevrelenmiş bir kadının öyküsü. Engin Ayça "Bu çok sıradan bir oykiı ama" dıyor: "Söylemek. anlalmak isledigim birçok şeyin laşıyıcısı, bir aracı. Bastan sona alegorik bir anlatım var filmde. Olay tamamen benim biıiakım seyleri anlatmak için yaptığım bir kurgu ve fılmdeki ber şeyi bir simge olarak ele almak mümkün. FUmde belli bir ınuğlaklık olsun istedim. Bu adam nıye hapiste? Böyle ilişki olur mu? gibi sonılann kesin ce>abı yok. Amaç seyircinin kablımını saglamak. Çiinkii zalen butiin usanlarda yaşanraıslık ya da özlem olarak benim filmde anlalmak istediklerim var. Seyircinin, filmdeki boşluklan kendi yaşamlanyla doldurmalannı istiyorum. Doldurduklan anda filme katılacak ve filmin mesajını oluşturacaklar." Filmde sıradan bir olay örgüsünün ardına gizlenmiş, her insana göre değişebilecek, belki her seyredişte başka bir öykünün arkasına takılabilinecek, her izleyenin kendince tamamlayabileceği, kadayıp çoğaltabileceği İjirden çok tema var. Engin Ayça, filmdeki belli başlı temalan seyircinin özgürlüğünü kısıtlama tedirginliği içinde şöyle anlatıyor: "Her loplum kendi içindeki yaşaraıtı nasıl olacağı konusunda belirli kuraHar oluşlurur. Bu kurallann korıınması o yapının korunnıasıdır. Toplumdaki gelenekler, görenekler ve yasalar. Bunlar belirli bir lulııculuğu da getirir beraberinde. Oysa insanın yapısı her şeye açıktır. Birçok zaman bu sınıriarın ölesinde «aşamak ister. Bu sınırlar da yaşanılan çevreye göre değisir. Örneğin bu film kiiçiik bir kasabada geçiyor. İstanbul'da, New York'ta, Paris'te geçseydi sonuçlar bambaşka olurdu. Böylesi büyük kentlerde yasanınca normal, legal olabilecek bir ilişki daha kapalı loplumlar olan köylerde, kasabalarda illegal olmaya mahkum olabiliyor. Filmde legal ve illegal yaşantıtann karşüaştınlması var bir tür. İnsanlar resmi ilişkilerini mi sürdürmeli yoksa isledikleri, zevk aldıklan gibi mi yaşamalı? Ole yandan bu sözünü ettiğimiz katı loplum kuralları kadını evine ve çocuğuna tulssk etmişlir. Bu tutsaklığı da vermek istedik. Bir başka tema: İnsan yaşamının her zaman için beklenmedik olaylara açık oldugu. Aynca bir insanın kim olduğu, o insanın tam kişiliğinin ne olduğu ancak yaşamı biliiği an anlasılabilir. Ve daha birçok şey... Dediğim gibi her seyirci, kendi yaşantısıyla boşluklan doldurarak filmi istediği gibi okuyabilir ve bütünleyebilir. Ben kaba inşaatı yaptım, içinin döşemesi seyirciden." Peki bu ilk filminde Engin Ayça neden Yeşilçam'ın yeni yüzlerini değil de bugüne kadar çektikleri filmlerle seyircinin kafasında belli bir imaj edinmiş sanatçıları seçmişti? "Film aslında oyunculann gerek fizik gerek oyun güçlerine çok dayanmak zorundaydı. Oyunculann da öyküyü geliştirmesi gerekiyordu. Hülya Koçyiğit ve Hakan Balamir de buna uygundu. Filmin iş kopyalan da bunu basardıgımızı gösterdi." Engin Ayça şu günlerde filmin montajını yapıyor ve sonuçtan memnun. Fîlmi çekerken karşıla^tığı güçlüklerin çoğunu da unutmuş ama görüntü yönetmeni hakkında bir şey söylemek istiyor: "Kameraman Erdoğan Kngin'in profesyonel iş ahlakına yakışmayan davranırlar] se! huzuruna sekte \urdu ama soğukkanlılıkla bunların üstesinden geldik." jeni p mı»Ç"biR. L k o i ı l R n vakte. hısım o[.. his edeb'ıLmcktiR . 1 Ağustos dibR sabah be«iheRŞey aymv apaoak tie ?er\ce ? TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN YAZMRf BÜVÜTMEK İÇİN.. 19SO'OE BU6ÜU, ASD 'DE YAPILAAI BÎ& PtZO'DE YAPILAAI JEICSİYOU ALETi SOAJUÇ PHILADeiPfJ/A 'P>Atc:i Ş e/ysrı'rusü 'A/PE <SELI£T/RİLEN PG.O ' , GÖJS.ME YETeMEĞi S/Uf&LI KİŞ'LERE, K/TAP, GAZBTE, D££Gi Gigİ YAYINLA£.I KOLAYLIKLA OKUMA OLANAĞI £ASLAMAKTAYPf. ALETrM ALT KfSM/A/A yS/2LEÇrie.fLEN VAZILAZ, DÜGME ÇEVRE M f ~ £ i V£ BtOSAA/ gELİIZiYOe.PU GÖR.ÜNTTJ 6EŞ İC£ZBÜYÜTÜLEgiLİYöfîPU. SÖZ Kn/UUSU ALEHM ÖZELLif^LE^ TÜPHAUELE&PE YARARLI OLACAGl Ü ü Ü £ 50 YIL ÖNCE 41er makinasınm mucidi öldiı Cumhuriyet 1 Ağustos 1937 I9.17.İ9Â7 girdikleri bu mahallere hayvanların sokulmasımn menedilmesini alakadarlara tebliğ etmiştir. Plajlarda karasinek mücadelesi yapılacaktır. Her mıntıkadaki belediye başhekimleri kendi mıntıkasmda karasinek mücadelesi yapacaklardır. Evvela satıcılar, dükkanlarında sinekleri imha edecek bazı maddeleri bulundurmağa mecbur edileceklerdir. Alınacak tertibaı dükkan sahiblerine aynca bildirilecektir. K R E M Macaristan, esrarengiz bir ölüm hadisesinin heyecanı içindedir. Ölen, harbi umumi de ilk defa olarak kullamlan alev saçıcı makinenin mucidi Macar miihendisi Gabriel Skatsdır. Bu mühendis, birkaç gün evvel hazım cihazında bir rahatsızlıktan şikâyeı ederek hastaneye müracaatta bulunmuştur. Doktorlar, muayene neticesinde, delinme suretiyle tesemmüm teşhisi koymuşlar ve hastayı derhal ameliyat etmişlerdir. Skats, bir ittilat neticesinde vefat etmişür. Bu hadise hattı zatında alalade bir ölüm vakasından ibaretse de mühendisin hastaneye yatmasına takaddüm eden bazı garip noktalar nazarı dikkati celbetmiş ve bu ölüm etrafta büyük bir dedikodu ve SİNEMANIN YABANCISI DEĞİL "Bez Bebek" ilk uzun metrajh filmi, ama Engin Ayça yıllardır sinemanın içinde. (Fotoğraf: MEHMET AKİF) heyecan uyandırmıştır. Gabriel Skats, hastaneye geldiği zaman, elinde, ihtira ettiği alev saçan makineye ait vesaikle dolu bir çanta bulunuyordu. Bu çantayı katiyen yanmdan ayırmamıştı. Mühendisin vefatmı müteakip defın için gün tayin edildikıen sonra, müteveffanın bir arkadaşı zabıtaya müracaat ederek mühendisin zehirlenmek suretiyle öldürüldüğünü iddia etmiştir. Bu zatın ifadesine göre Gabriel Skats, bir kaç seneden beri, yabancı devletlere mensub casuslar tarafından takip edilmekteydi. Zabıtanın ise müdahalesi üzerine ceset defnedilmemiş ve adliye işe el koymuştur. Bu münasebetle, Gabriel Skatsm Harbi Umumiden sonra, itilaf devletleri tarafından, kendilerine teslimi taleb edilen yegâne Macar olduğu da hatırlatılmaktadır. Define nıerakı salgın halini aldı Bursa (HususiJ Birkaç kişi vilayete müracaat ederek işgal esnasında fidan hanmda gömülmüş olduğunu haber aldıkları defineyi meydana çıkarmak üzere müsade istemişlerdir. Son günlerde Bursa ve havalisinde define aramak için vaki müracaatlerin tevale ettiği ve bunun işsizler için salgın haline gelmeye başladığı görülmektedir. Güzel bir karar Ev köpekleri plajlara sokulmıyacak. İstanbul Belediyesi plajlar için çok yerinde kararlar almtştır. Bu tertibatın başlıcası şudur: Bazı kimseler ev köpeklerini insanların yıkandığı bu mahaltere getirerek denize sokmaktadırlar. Belediye, buna mani olunmasını ve insanların sıhhi maksatlarla .. VENÜS
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle