21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
UMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sağlıklı bir kalkınmanın sağlanamayacağı, hükümet ve işveren kesiminde bir türlü anlaşılamıyor. ÜLUSLARARASI ÖRGÜTE ŞIKÂYET HAKKı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin olağanüstü mahkeme niteliklerini taşıması ve Olağanüstü Hal Yasası'run birçok ilde yürürlükte bulunması ve uygulamalan demokraük haklann ve özgürlüklerin işlerliğini son derece ağulaştırmaktadır. Bu durumun en yakın örneği, Türktş'in bir mektupdilekçe verme girişimi sırasındaki ve sonrasındaki gelişmelerdir. Töplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na aykın olduğu ileri sürulerek, emek güçlerini satarak ya da kiralayarak geçimlerini sağlayan insanların durumlarını açıklayan çok masum bir dilekçenin soruşturma konusu yapılması, siyasal rejimin demokrasi olmaktan ne kadar uzaklarda bulunduğunun sayısız kanıtlanndan biridir. Bu durumda Türklş de, Üluslararasi Çalışma Örgütü nezdinde şikâyet hakkını isterse kullanabilir. Bu hak daha önceden doğmuş bulunuyor Bilindiği üzere UÇÖ'nün gözünde sendika özgürlüğünün temel bir insan hakkı olarak ayrı ve özel bir yeri vardu. Çünkü bu özgürlük sosyal adaleti gerçekleştirmenin ve emek ile sermaye arasında güç dengesi kurmanın başta gelen koşuludur. Bu nedenle, sendikal özgürlüklerin özel bir konınmaya alınması zorunluğu duyulmuştur. Bunu sağlamak için de 1950 yüından başlayarak özel kurul ve yan kurullar oluşturulmuştur. Şimdi Türklş, Türkiye'nin de üyesi bulunduğu ve yakın zamanlara kadar hep iyi ilişkiler içinde kaldığı UÇÖ'ye başvurarak sendikal özgürlükleri çok sınırb düzeylerde tutmak eğiliminde olan hükümet hakkında şikâyetlerde bulunabilir. Aslında, aynı nedenlere dayanan şikâyetler, çeşitli üluslararasi sendika federasyonlan ve konfederasyonlan tarafından UÇö'ya yapılmıştır. Konuya ilişkin inceleme ve arastırmalar son aşamalara gelmiş bulunmaktadır. Son sözün söylenmesi, Türk hükümetine ve dünya kamuoyuna iletilmesi ise, geçen yılın nisan ayında UÇÖ'nün Genel Müdürü'ne hükümet tarafından verilen bir mektup üzerine ertelenmiştir. Bu mektupta deniliyor ki: "Turkiye, tasdik etmiş olmakla, 98 sayüı sözleşme ile üstlendiği vecibelere ve ELO Ana>asası'nda yer alan sendika özgıirlüğü prensiplerinc ve konuya ilişkin ILO normlarına tam olarak uymayı temin edecek her ceşit adımı atrnayı ve her çeşit tedbirieri, iilkede cari siyasal ekonomik ve sosyal gerçekler ışığında gerekebüecek zaman sınırlan içinde almayı... (1)" kabul ediyor. Aynca, "Türk hükümetinin sendikal haklara ILO tarafından anlaşıldığı biçimi ile tüm olarak saygı gösterildiği bir ortama sahip olmanın öneminin tam idraki içinde bulunduğu..." da mektupta yer alıyor. Bu mektubun verildiği tarihten bu yana bir yıl geçti. Fakat, UÇÖ'nün Ölçüleri ile uyum sağlayacak yasal önlemlerin alınması gerçekleşmedi. UÇÖ'nün denetim organlarının raporlarında yer alan yasal değişiklîklerin zaman yitirilmeden yapılması isteği ile uyanlannın dikkate alınacağı umudu boşa çıktı. Geçen şubat ayında tstanbul'da yapüan bir toplantıda, Avrupa'nın tüm işçi örgütlerinin, Türkiye'deki sendikal haklann ve özgürlüklerin durumunu çok acı ve ağır bir dille eleştirmelerine hep birliktetanık olduk. BAŞ MtMAR! Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu ise, her fırsatta sendikal özgürlüklerin yetersizliğini acı eleştirüerle dile getiriyorlar, vurguluyorlar. Houston'dan gelip vakit yitirmeden Türklş'in, Millet Meclisi'ne bir şikâyet dilekçesi verme girişimine çatmayı da ihmal etmeyen Sayın Başbakan Özal, kuşkusuz ülkemizdeki güdük demokrasinin ve bundan kaynaklanan kolu kanadı kınk sendikacıhk hareketinin başta gelen mimarıdır. Demokrasi ve insan haklan konularında yürüttüğü sağlıksız politikalarda direnirken, Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na katılma isteğinde de içtenlikli olup olmadığı, kuşkusuz zihinlerde doğabilecektir. Çünkü, herkes biliyor ki, Batî Avrupa'nın ortak varlığımn başında demokrasi, insan haklan ve laik kültür yer alır. Bu değerlerle uyum sağlamak topluluk içinde bir yere ulasmanm ilk temel koşuludur. Bunu Sayın Başbakan da biliyor. Bu durumda ister istemez kuşkucu olmak gerekiyor ve akla şu geliyor: Başbakan, büyük bir maneyranm içindedir. Katılabümenin gerekli ilk temel koşullarını yerine getirmeyerek ashnda Türkiye'yi İslam âlemine ve daha çok Arap dünyasına yerleştirmeyi yeğlemektedir. Şeriat devletine bu yoldan daha hızla ve daha almasıksız olarak ulaşabilecektir. SONUÇ Bu oiuşum, Sayın Başbakanın büyük bir sırn ve özlemi olabilir. Bu sır ve özlem bekleyedursun, bu arada ülkemiz önumüzdeki haziran ayında UÇÖ tarafından sendika özgürlüğünü ihlal etme suçlaması ile karşı karşıya gelebilecektir. Yasalar ve uygulamalar ile bu duruma vardmıştır. Erep Demir Çelik Fabrikası'nda toplu iş sözleşmesi yapabilecek yetkili sendikanm beUrlenmesi ve sendika seçme Özgürlüğü konularında hükümetin ve işverenin yıllardan beri sürdürdükleri politikalar Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkına İlişkin 98 Sayılı l luslararası Çalışma Sözleşmesi açısından Türkiye'yi ihlalci ülke durumuna getirmeye yeter de artar bile (2). Yükümlülüklere uyma durumu UÇÖ'nün Anayasası ve sendika özgürlüğüne ilişkin 87 sayıh sözleşme bakımmdan da önümüze gelmiştir. Eğer Türkiye, 30 Nisan 1986 tarihli mektubunda açıkladığı göruşler doğrultusunda ve makul bir süre içinde tlgili yasalannı iyileştirmeye dönük içtenlikli adımları atmazsa, acı ve saygınhğına gölge düşürebilecek gelişmelerle yüz yüze gelmesi kaçınılmaz olacaktır. UV Bu konuda daha aynmıh bilgı ıcın Tuık1} dergısiııin Hazsran 1986 sayuına buunız. {2) TUrkıye, bu sözkîmeyı 1951 yüında onaylamısuı. Bu durumda sAdesmaio bokumkrinc uymakla yukumludar. U'.'jslararası Çalışma Oıgılxü, bu yukünüulügün ycriıv gctırihnodtgı sörüşttndcdit. 5 MAYIS 1987 Sendikal Özgürlukler ve üluslararasi Çalışma Örgtitü Türktş, Türkiye'nin de üyesi bulunduğu ve yakın zamanlara kadar hep iyi lişkiler içinde kaldığı UÇÖ'ye başvurarak sendikal özgürlükleri çok sınırlı iüzeylerde tutmak eğiliminde olan hükümet hakkında şikâyetlerde bulunabiiir. Aslında, aynı nedenlere dayanan şikâyetler, çeşitli üluslararasi îendikafederasyonları ve konfederasyonları tarafından UÇÖ'ye yapılmıştır. PENCERE Görüş dergisinin "27 Mayıs ile diğer askeri darbeler arasında fark görüyor musunuz?" sorusuna verdiğim yanıtı köşeme alıyorunr. "İnsanlık tarihinde biçimsel mantıktan kurtulmak için çok acı çekildi. önyargılan bırakmak, her o/aya somut koşuHann değişkenliği içinde eğilebilm&k kolay olmadı. Tümdengelimden tümevanm yöntemine ulaşmak bilirn tarihinde uzun bir süreci oluşturur.'Askerimüdahaleler kötüdür/27 Mayıs bir askeri müdahaledir/27 Mayıs'a da karşıyım' formülü bilimsel bir yaklaşım değü; biçimsel basmakalıplığm ürünüdür. Bu tür medrese kafasıyia tarihe bakılamaz. Askeri müdahale/darbe, Şili'de, Portekiz'de, Yunanistan'da, Türkiye'de, Afganistan'da, çeşitli zaman ve mekânda hep aynı mtdır? Eğer aynıysa, toplumbilime gerek yoktur. Medrese kafasım kullanır, hepsini eşittersin. Hareket Ordusu'nu da işin içine katarsın, tüm tarihe tek tümceyle bakarsın. 27 Mayıs, yalnız bir askeri darbe/müdahale/ayaklanma değil, Türkiye'yi sosyal devlet asamasına getiren bir toplumsal patiamadır; gençliğin ve halkın katkılan ve katılımı yadsınamaz. Bir kişinin/bir partinin askeri darbeya/müdahaleye karşı olması başka şey; tarihe, geçmişe, yaşanmış olaylara, devrimlere bakışı başka şey... İkisini ayıramayan. pusulasını şaşırmış demektir." (Aylık Görüş dergisi, mayıs 1987) • 27 Mayıs nasıl bir ortamda, hangi koşullar altında gundeme girdi? Yıl 1960... Seçimle gelmiş DP iktidarı Meclisteki çoğunluğuna dayanarak bir baskı rejimi kuruyor; yurt gezisine çıkan anamuhalefet lideri İsmet İnönü'nün üstüne askeri bırlikleri yolluyor; taşlı ve sopalı kalabalıklan harekete geçirerek CHP'nin üstüne saldırtıyor; basın özgürlüğünü tam askıya alıyor, gazetelere sansür konuyor; doğal yargı örgütleri dışında "Tahkikat Komisyonu" kurarak anayasamn en temel ilkesini çiğniyor; meydanlara dökülen gençliği ezmek için Silahlı Kuvvetleri siyasal arenaya sürüyor. Orduyu kışlasından çıkararak baskı politikasının askeri mekanizmasına dönüştürmek isteyen DP iktidandır; gazeteciler cezaevlerindedir; 2829 Nisan 1960 günleri İstanbul ve Ankara'da üniversite gençliği direnişinin doruğundadır; halkın tepkisi elle tutulacak kadar yoğundur. Tam bu noktada ordu içindeki bir gizli örgütün başını çektiği hareket başlıyor; genç subaylar yönetime el koyuyoriar. Zamanın Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, yıkıldıktan sonra uzun süren ömründe 27 Mayıs'ın komünistlerin işi olduğunu sık sık söyleyecektir. Neden? Kimbilir, belki de Nazım Hikmet'in 27 Mayıs için yazdığı "Seyazıt Meydanı'ndaki Ölü" adlı şiirini okuyup Celâl Beyin aklını çelmişlerdır. • 27 Mayıs ile 12 Eylül birbirine ters düşen iki askeri ve siya(Arkast IX Sayfoda) 27 Mayıs... Prof. Dr. CAHİT TALAS Muhafazakârtutucu iktidarlann geleneğinde etneğe nadiren saygı vardır. Bu durum, sendikalara karşı aldıklan tavırlar içinde simgeleşlr. Bu olgunun pek çok örneklerine kamuoyumuz sık sık tanık oluyor. Bunlardan en son ve en önemli ikisi, Türktş'in polis tarafından engellenmiş olan mektupdilekçe sunma girişimi ile Ereğli DemirÇeük işyerinde iktidann ve işverenin izledikleri demokrasi ilke ve kurallarına, sendikal haklara ve özgürlüklere ters düşen davranışlardır. Bu oiuşum, düşünüyoruz ki, 1982 Anayasası'nın sendikal haklara ve özgürlüklere bakış açısı olan bir yanılgıdan kayrtaklanıyor. O da şu: Smıfsal bir örgüt olan sendikanm bu niteliği ileri sürülerek, sendikacüık hareketi içinde üretim mallarını ellerinde tutan katmanlara egemen olma amacı görülmektedır. Bu bir yarıhş ve bir saptırma olarak kabul edilebilir. Sendikalara ve onlann oluşturdukları sendikacıhk hareketine sırafsal egemenliğin bir aracı olarak bakmak, aslında sosyal ve ekonomik adaletsizliğin sürüp gitmeşini istemek anlamına geldiği gibi son bir •tahlilde de bizi demokrasiye yabancı sistemlerin sendikacıük anlayışına, yani sendikalann yararsızhğı ve devlet denetinvi altında çalışmalan gerektiği zihniyetine kadar götürur. TÜRKtŞ'tN MEKTUR DtLEKÇE GİRİŞİMİ Herkes biliyor ki sendikal haklar ve özgürlükler, Türkiyede demokrasici bir siyasal düzenin kabul edemeyeceği ölçülerde anayasa ve yasalar tarafından sınırlanmış ve yasaklarla çevrilmiştir. Hükümet tarafından her zaman, sıkı denetimler altında tutulabilecek sendikalar, işlevlerini tam olarak ve özgürce yerine getirmekten ahkonulmaktadırlar. Sıkıyöneüm düzenini izleyen olağanüstü hal düzeni ve DGM'leri rejimi, hem demokrasi>i hem de onun aynlmaz bir yanı olan sendikal haklan ve özgürlükleri ağır bir gözetim altında tutmaktadır. lşçiler ve sendikalar hem bugünkü iktidar hem de işverenler tarafından sıkıştırümaktadır. Durum tepki smırıru aşarak patlama noktasına hızla ulaşıyor. Işçilere ve sendikalara karşı süregelen bunca haksızhklar ve olumsuzluklara karşı Türktş yöneticilerinin sonu gelmez demeçleri de bir sağırlar diyaloğuna dönüşmüştür. Bu arada Türklş bir şey yapma gereğini duyarak hiçbir olumlu etkisi olmayacağı önceden bilinmesi gereken bir mektupdilekçe ile Millet Meclisi'ne başvurma girişiminde bulunmuş ve boyunun ölçüsünü de ahnışür. Türk sendikacıhk hareketinin lider kadroları, yaşanılan ağır koşulların dayanışma bilinci ve beceri birikimi içinde görürunüyorlar. Siyasal rejimin, demokrasinin özüne bir türhi ulaşamarruş olmasının yarattığı olumsuzluklar sendikaalık hareketine de bütün boyutları ile yansımıştır. Bu durumların doğal bir sonucu olarak sendikalann geleneksel işlevlerinde bile etkinlikleri gerilemiştir. Buna koşut olarak da işçi sınıfının yaşam düzeyleri gerilemiş ve yıpranmıştır. Emek ve servnaye güç dengeleri bozulmuştur. Hükümetten umudunu kesmiş olan Türklş'in bu kez bir mektupdilekçe iie Millet Meclisi'ne ulaşmaya çalışma girişimi, Houston'dan gelen bir talimat sonunda polis tarafından Önlenmiştir. Böylece, Başbakan Sayın Turgut özal'ın işçi sınıfmdan ne derece uzaklarda bulunduğu ve bu sınıfın sıkıntılanna ve haklanna ne denli yabancüaşmış olduğu bir kez daha gün ışığına çıkmıştır. îşverenlerin bilinen yanlış politikalan ise, TlSK'in açıklamaları ile kamuoyuna her fırsatta yansımaktadır. Biliyoruz ki anayasamn sendikal haklara ve özgürlüklere ilişkin düzenlemelerin tamarru TİSK kaynakhdır. DERİN ADALETSlZLtKLER Sendikalar Yasası ileToplu tş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası da 12 Eylül döneminin çalışma bakaıu ile onun tstanbul üniversitelerindeki yakın arkadaşlannın ve TİSK ile işbirliğinin bir ürünüdür. Sakıncalan ve sendikal haklara ve özgürlüklere aykın birçok yanının derin adaletsizlikler yarattığı bilinen bu yasalann değiştirilmesine de işverenler karşı çıkmaktadırlar. TİSK Genel Sekreteri Sayın Kubilay Atasayar, "Çalışma yaşamında sık sık mevzuat değişikliğine gidilmemesi, bizim samimi göruşumuzdür. Son günlerde 12 Eylül sonrası oluşan kuruluş ve müesseselere karşı programlı bir saldın uygulanmaktadır. tş yasalan da kendilerini bu saJdınlardan kurtaramamıştır" diyor. Emeğin sömürüldüğü, ücretlerin maliyetler içindeki paylarının yüzde 910'lara düştüğü yerlerde HESAPLAŞMA BUBHAN ARPAD Beşiktaşta Durum: I ilçe belediyelerinde yolsuzluk iddialan basında sık sık yer alıyor. Kadıköy, Sarıyer, Eminönü, Beşiktaş, Şişli, Beyoğlu ilçe belediyeleri ilk akla gelenler. Sosyal Demokrat Halkçı Partisi Beşiktaş İlçe Başkanı yüksek mühendismimar Mehmet Yıldız'dan bu konuda bir mektup aldım; bir de, olup bitenleri gozler önüne seren inandırıcı ek yazı. Kamuoyunu aydınlatması açısından her iki yazıyı biraz kısaltarak Hesaplaşma'da yayımlamakta yarar var: "inanın, muhalefet partisi yöneticisi olarak elestiri getirme yerine insan olmanın, kentli olmanın, teknik eleman olmanın verdiği sorumlulukla olaylara bakmak istiyorum. Yerel yönetimlerde politika adına, planlama adına, iş yapma adına alınan kararları görüp de insan olmaktan utanmamanın olanağı yoktur. Normal bir dönemde bugünkü karariann binde birini alanlar 'tükürük yağmuruna' tutulurlar. Bugüne bakıyorsunuz, kent adına alınan bir karar 'cinayet, katliam' ama normal sayılıyor. Kimse umursamıyor, kamuoyu tepki göstermiyor. Yasalar, çıkar uygulanır. Başka bir iktidar begenmez değiştirir. Bu yasanın toplum ve kişiler üzerinde tahribatı varsa geçmişte kalır, yeni yasa ile olumsuzluklar ortadan kalkmış olur. Yerel yönetimlerde birçok karann bu şekilde düzeltilme olanağı yoktur. Yanlış bir plan kararı ileride degiştirilse bile, plan uygulamasından doğacak çarpık oluşumu değiştirmek, düzettmek büyük maddi kaynaklara gereksinim gösterecektir. Ote yandan demokrasinin okulu olması gereken yerel yonetimlerin yozlaştınlması, demokrasi için bir tehlikedir. Bu meclislerde ve yönetimlerde istediği kararları aidırarak, milyarlarca liralık rantın sahibi olabilen çevreier, bu kurumlara sürekli baskı yapacaklar, hatta çıkariarı için oluşumlannı önceden etkileyeceklerdir. Son günlerde 'Tahir Aktaş' olayi ile belediyeler tekrar gündeme geldi. Bu ve benzeri binlerce olayı yaratan, hükümetin belediyelere yönelik politikasıdır Anavatan Partisi yerel yönetimler aracılığı ile devlet olanaklannı belli kesimlere aktararak, kendisine kadro ve taban yaratma politikası izlemiştir. Binlerce yolsuzluk iddiasının üzerine gidilmemiştir. 'Tahir Aktaş' olayının parti içi hesaplaşma sonucu gündeme getirildiği inancındaytz. Daha önce birçok Belediye Başkanı hakkında yapılan iddialar, sunulan belgeler zaman içinde unutulmaya terk edildi. Beled'ıyelerde sağlanan çıkarlar, sadece rüşvet almak olarak değerlendirilmemelidir. Yüzlerce arsa üzerinde kat ve emsal arttınmı, yeşil saha ve okul alanlarını iskâna açma gibi yollardan eşe, dosta, yandaşa milyarlar kazandırılıyor. Başbakanın özel talimati, Sayın Dalan'ın gayretleri ile tarım alanları, istanbul'un içme suyu havzaları en yüksek emsalle imara açılıyor, 150.000 kişilik şehirter haline getirilip, Belediye Meclisinin bir kararı ile trilyonluk kazançlar sağlayabiliyorsa niçin belediye başkanlan riskli yollan seçsinler. Bir imar planı tadili ile milyarlar kazanma yolu açıksa bunu engelleyen genel bilimsel ilkeler ve kentsel veriler belli değilse ne gerek var rüşvet istemeye! Sadece Beşiktaş Meydanı'nda ANAP'lı yöneticiye ait inşaatın, Anakenl Meclisinde bir kararla 8.250 m 2 birden arttırıldığı ve 25 milyarlık bir rantın birilerinin cebine girdiği bir ortamda bazı başkanlar için rüşvet iddiası, bize gülünç geliyor. Çünkü bu yağmanın boyutları o kadar geniş, o kadar yaygın ve mesrulastınlmış ki, 'Aktaş' olayı ancak bunlan gizlemek için toplumun önüne atılan bir yern olabilir." 2üL^ Odak Tatil Köyü'nde devremülk edîriin... tatilinizi Bodrum'da kendi evinizde geçirin Bodrum Turgutreis'te, o güzelim Bodrum evlerinden oluşan, benzersiz bir tatil beldesi doğuyor: Odak Tatil Kö\nii! Bir an önce, bu beldede siz de güneş kollektöründen buzdolabına kadar. dayalı, döşeli bir devremülk edinin. iHeryaz! ÖDEME KOŞUIJARI ÇOK HES,\PU ! Odak Tatil Kö\ü'nde mevsime ve dönemlere göre değişen çok çeşitli ve uygun fıyat seçenekleri * var... Taksitli satışlar 18 ay vadeyle yapıhyor. Aylık taksitler 50.000 lira ile 130.000 lira arasında değişiyor. Dilerseniz, buyurun Tatil köyümüzü gezin... dilerseniz büromuza uğrayın,videoda izleyin... Evinizi seçin. Kendi evinizde, seçkin komşular arasında, günlerin en güzelini geçirin Bodrum'da... Bu vaz ve her vaz! NEDIR DEVREMULK? DevTemülk satın almak ; mülk satın almak demektir. Bir yazhk konutun, yılın belirli dönemleri için (15'er günlük dönemler halinde) mülkiyetine tapuyla ve süresiz olarak sahip olmak demektir. Bir başka deyişle, bir mevsimlik tatil parasıyla, bir daha hiç para ödemeden, kendi evinde her yıl tatil yapmak imkânına kavoışmak demektir. Devremülk satm almak, akılcı bir vatınmdır. Oktay Akbal Susmak mı Konusmak mı? iNSAATveTURİZMYATIRlMLARITICARETA^ CEM YAYINEVİ KDV dahıl 1050 lıra Buyukdere Caddesi 26. Gun Apt.Kat 4 Mecıdiyeköyİstanbul Tel: 172 18 37 172 08 T 585 X) 30 (3 hat) Teleks: 23660 tr Tatil Kov\ı, Tel (96142) 1310 Bodrum 3 | |
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle