21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER yor. AK organlannın, topluluğun genel ilkelerinden ayrılarak, Türkiye'ye özgü ölçüler içinde çalışmasi isteniyor. 1982 Anayasası'nı özgürlüklerin değişmez sınırı gören yöneticiler, Avrupa Hukuk Birliği'ne uyum göstermeme kararlıhğını daha ilk adımı atarken yinelemiş oluyorlar. Uluslararası boyutlarda ilk kez ortaya çıkan bu sorunu, Türkiye'den gelecek yakınmaları incelerken komisyon çözecektir. Avrupa İnsan Haklan Mahkemesinin daha önceki kararlarında, yakınılan devletlerin çok sık başvurdukları "...uygulamanın ülke yasalanna uygun olduğu..!' yolundaki savunmalar geçerli bulunmamıştır. Mahkemenin bir kararında değinildiği gibi, "...devletlerin kendi koydukları yasa ve tanımların, ancak göreceli bir değeri vardırî' Avrupa Hukuk Birliği'ne varmak için, yerel yasalara uygun düşse bile, topluluk ilkeleriyle çelişen uygulamalar, AİHS'nin ihlali olarak saptanmaktadır (2). Doğrusu da budur. Ülkeler yönetim alışkanlıklarını değiştirip yasalarını yenilemeyecek olduktan sonra, insan haklarını korumak için uluslararası organlar kurmanın anlamı yoktur. Bu koşullarda, yetki mektubundaki sınırlann komisyonu bağlamayacağı şimdiden görünmektedir. Otuz üç yıl bekledikten sonra karmaşa içinde gündeme getirilen eksik girişim, Türkiye'yi uluslararası forumlarda yeni tartışmalar içine çekecektir. Ulusal saygınhk insan haklan ihlallerine son vermekle korunur. Komisyonun anayasaya dayandınlan işlemleri İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykın bulması durumunda, bu kararların uygulanmayacağıa daha başlangıçta belirtiliyor. İnsan Haklan Mahkemesi'nin yetkisi benimsenmeyince komisyon raporlan üzerine son söz, siyasal bir kuruluş olan Bakanlar Komitesi'ne bırakılıyor. Anlaşıhyor ki, ANAP iktidarı uygun görmeyeceği komisyon raporlanm zamamn akışına bırakarak, karşıhkh ödünlerin sergilendiği Avrupa diplomasisi içinde yumuşatmayı tasarlıyor. tasarlıyor. SONUÇ Bu yaklaşım, ülkemizi yıpratacak sakıncalar taşıyor. İktidar, yargısal çözüm yerine, siyasal tartışma yolunu seçmiştir. Birkaç yıl sonra, uygulanmayan komisyon raporlan nedeniyle Avrupa Konseyi organlannın gündemine yerleşmek, kaçınılmaz olacaktır. Avrupalı sayılmak için, şimdiye kadar yapıldığı gibi Batılı bürokratlarla dostça ilişkiler kurmak, artık yeterli gelmiyor. Politikacıları yönlendiren Avrupa kamuoyunun, Türkiye'nin gerçekten demokratik, insan haklanna saygılı bir ülke olduğunu, uygulama içinde görüp anlaması gerekiyor. İnsan hakları, uluslararası politika kulislerinde yandaş kazanmak için değil, ulusumuzun, insanca, özgürce yaşaması için zorunludur. İnsanlarımızın yeterince tanımadığı, siyasal partilerin önemsemediği, üniversitelerin, hukuk kuruluşlanrun bile ilgilenmediği bir ortamda, dış dürtülerin etkisiyle de olsa, bireysel başvuru yolunun aralanması, son derece olumlu bir adımdır. (1) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinın 35. yılı, Cumhuriyeı, 4 Kasım 1985 İnsan Hakları K'in Lluslararası Yargı Bırlığı. Cumhunyet, 4 Kasım 1986 (2) Guney Dinç, İnsan Haklanna Uianmak, Say Yajınları, Isı. 1986, s. 38 9 MART 1987 Resmi Gazete'de bir an önce yayımlanmalıdır. Yazık, hâlâ yayımlanmadı. sıtlayan kurallarının insan haklarına aykırı duştüğü yolunda bir karar verilmeyeceği önkoşul olarak ileri sürülüyordu. Aynı durum, örgütlenme, dernek kurma, sendikal haklar ve kamu kururau niteliğindeki meslek kuruluşlaBireysel başvuru yolunun açılması, komisyonun "yöntem kurallan"nı ilgili anayasanın 33, 52. ve ülkemiz için de geçerli hukuksal belge düzeyine çıkarmıştır. Bu anlamda, rıyla maddeleri için geçerli ola135. başvuruların nasıl yapılacağını, incelenme koşullarını içeren düzenlemeler,caktı. ÇEKİNCE KONAMIYOR Daha önce de, bu köşedeki yazılanmızda belirttiğimiz gibi, bireysel başvuru hakkına çekince konamıyor (1). AİHS'nin 25. maddesine gore, komisyonun yetkisini tanıyan devletler, bireysel başvuruların "... etkili bir biçimde kullanılmasına hiçbir engel koyamayacaklan..!' güvencesini veriyorlar. Buna karşın, sözleşmenin 64. maddesine göre, devletler, ancak AİHS'ni ve ek protokolleri onaylarken, uluslararası kuralların, "...o sırada ülkesinde yürürlükte olan herhangi bir yasaya aykın düştüğünü..!' belirtebiliyorlar. Türkiye 1954 yılında öğrenim özgürlüğünü koruyan 1 numaralı ek protokolü onaylarken, "Tevhidi Tedrisat Kanunu"nu saklı tuttuğunu bildirmiş, bunun dışında, katıldığı sözleşme ve protokollere hiçbir çekince koymamıştır. Laik eğitimle çelişen istemlerin, 1 numaralı protokoldeki çekince nedeniyle. komisyonca insan hakları ihlali olarak değerlendirilmesi olanaksızdır. Sözleşme, "...genel nitelikte cekinceler konamayacağını..!' belirtirken, yetki mektubundaki koşullar ne anlama geliyor? Bireysel başvuru hakkının etkinliğini gerileten önerileri, AİHK'yi, kendi kuruluş gerekçeleriyle çelişen bir düzleme çeki Gazete'de Yayımlanmalıdır... OKURLARA... OKAY GÖNENSİN Birkaç Güçlük... K GÜNEY DİNÇ îzmir Barosu Avukatlarından Bakanlar Kurulu'nun, Avmpa Insan Hakları Komisyonu'na iilkemizden gidecek bireysel başvuruları inceleme yetkisini tanıdığı, çelişkili demeçlerle kamuoyuna duyuruldu. Devlet Bakanı Hasan Celal Güzel'in Ankara'da yaptığı açıklamaya göre, kişisel başvurular, "...anayasada yer alan hak ve hürriyeıleri aşacak biçimde ve ulusal bütünluğu zedeleyici..!" boyutlarda olmayacak ve "...Türkiye'nin anayasa nizamına paralel sırurlar içinde..!' yürütülecek. Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu ise, Strasbourg'daki konuşmasında, bireysel başvuru hakkına, "...hiçbir çekince kovmadıklanru..." büdirdi. Ustelik yıllar yılı anımsanmayan bir gerçeği dile getirdi. "Bundan sonra, Avrupa Konseyi ile tam bir uyum içinde olabilmemiz için, belki kendi iç hukukumuzda bazı yeni düzenlemelere gitmemiz gerekecek..!' dedi. AÇIKLAMALARIN HANGtSİ DOCRU? Bu açıklamaların hangisi doğruydu? De\let Bakanı'nın sözünü ettiği smırlar, yurttaşlan mı kapsıyordu, yoksa Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na yönelik yetki koşulu muydu? Eğer birisi kalkar da, içine düştüğü uyuşmazlıkla bağlantılı olarak 1982 Anayasası'nın insan haklanna aykın olduğunu savlayan dilekçe yazarsa, bu yüzden kınanıp "... anayasa nizamına.." karşı çıkmakla suçlanacak mıydı? Bu sorulann tez elden ve en doğru kaynaktan yanıtlanması gerekiyor. Hukuk, ceza ve idari yargılama yasalannda olduğu gibi, yöntem kurallan açıkhğa dayanır. Bireysel başvuru olanağı, savunma hakkının, hak arama özgürluğunün uluslararası düzeyde gelişen özgün bir türüdür. Yurttaşlar, yöneticilerin demeçlerini, basına yansıyan haberleri izleyerek, haklann özü kadar önem taşıyan biçimsel koşulları öğrenemezler. Yol yöntem bilmeden, haklannı kullanamazlar. Bu konuda yeni bir yasa çıkarılmasına gerek bulunmuyor. Ancak Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na ülkemizden gidecek başvurular ı inceleme yetkisini benimseyen Bakanlar Kurulu Karan'nın ve Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği'ne iletilen yetki mektubunun süre yitirilmeksizin Resmi Gazete'de yayımlanması gerekivor. AÎHS'nin 36. maddesine göre, komisyon, çalışma yöntemlerini kendisi belirliyor. Bireysel başvuru yolunun açılması, komisyonun "yöntem kuralları"nı ülkemiz için de geçerli hukuksal belge düzeyine çıkarmıştır. Bu anlamda, başvuruların nasıl yapılacağını, incelenme koşullarını içeren düzenlemeler, Resmi Gazete'de bir an önce yayımlanmalıdır. Yazık, hâlâ yayımlanmadı. Yöneticilerin çelişkili biMirimlerine karşın, Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği, Türkiye'nin bireysel başvuru hakkını kabul eden mektubunu gazetecilere açıkladı. Öne sürülen koşullar, yalnız bizim için değil, Avrupalı uzmanlar yönünden de oldukça şaşırtıcıydı. Şimdiye kadar, komisyonun yetkisini benimseyen hiçbir hükümet, bu tür yorumlar yapmamıştı. Türkiye'nin bildiriminde, "Komisyona tanınan yetki bakımından AİHS'nin 8, 9, 10 ve 14. maddelerinin 2. fıkralarında yer alan 'demokratik bir toplum' kavramının, Türk Anayasası'nm başlangıç bölümünde ve 13. maddesinde yer alan ilkelere uyum içinde olduğu anlaşılmalıdır" deniyordu. Böylece, anayasanın özgürlükleri kı EVET/HAYIR OKTftY AKBAL Yirmi dört yıl edebiyat öğretmenliği yapmış Hasan Basri Aydın'ın başına gelenler ibret vericıdir. Bir hukuk devletinde olmaması gereken bir durumdur bu. Hasan Basri Aydın'ın, Içişleri Bakanlığı kanalıyla Avrupa İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı'na göndermek istediği dilekçeyi okurken kendi adıma utandım. Bu ne biçim iş, bu ne biçım uygulama diye! Siz de bu dilekçeyi okuyun. ilgililer de okusunlar. Aydın'ın yazdıklarında bir yanlışlık varsa beni aydınlatsınlar. Yoksa, bu yazılanlar noktası noktasına doğruysa, o zaman da yapılmış bu büyük haksızlığı düzeltme yoluna gitsinler. İbretle okuyalım: "Olayı anlatmadan önce şunu belirtmek isterim ki bir hukuk devletinde 24 yıl süre ile Anadolu'nun muhtelif liselerinde şerefle edebiyat öğretmeni olarak vazife yaparken emekliliğime bir yıl kala bir iftiraya dayalı olarak isnat edılen suçtan da aklandıktan sonra T.C. vatandaşlığından çıkarılmamdan dolayı Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na başvurmak zorunda kalmanın üzüntüsünü taşıyorum. 1976 yılında 'hayali şirketler' yolu ile devlet hazinesinin soyulmasına karşı bir yergi yazısı yayımlattım. Bu yazımdan dolayı valilikçe işten el çektirildiğim gıbi, devrin başbakanı tarafından da mahkemeye verildim. Gerek idari tahkikat ve gerekse yargılanma sonunda aklandığımdan tekrar göreve gönderildim. Olay da kapandı. Ne var ki, 1980 yılında eski defterler yenıden karıştırılarak aynı suçtan öğretmenlik mesleğinden çıkarıldım. Bakanlığın bu haksız işlemine karşı Danıştay'da açtığım dava sonunda bakanlık işlemi iptal edildi. Ancak Danıştay'da dava açtıktan sonra Batt Almanya'da bulunan eşim ve çocuklarımın yanına, Nevşehir Emniyeti'nden almış olduğum pasaportla gittim. Ben yurtdışında iken gerçekleşen 12 Eylül Harekâtı sırasında bir iftiraya dayalı olarak hakkımda gıyabi tutuklama kararı çıktı. Bu karar üzerıne Konya 2. Ordu ve Sıkıyönetım Askeri Mahkemesi'nde yargılanarak atdandık. Ancak kırtasiyecilik nedeniyte aklanmamdan haberdar olamayan Içişleri Bakanlığı'nca hakkımda yurda dön çağrısı' çıkarıldı. Bu çağrıyı. gayri resmi Hürriyet Gazetesi Almanya baskısından öğrendım. Gazetede ismimi görünce tüm ilgili makamlara birer dilekçe göndererek mahkemeden aklanmış olduğumu, başka bir suçum varsa bildirilmesi isteminde bulundum. Dilekçelerime cevap beklerken T.C. vatandaşlığından çıkarıldığımı bildiren İçişleri Bakanlığı'nın yazısını aldım. Bu yazıyı alınca yurda dönerek mahkeme huzuruna çıkıp yargılanma isteğinde bulundum. Dosyanın tetkiki ile daha önce yargılanarak aklandığım görülmekle serbest bırakıldım. Askeri mahkemeden almış olduğum temiz kâğıdı ekinde bir dilekçe ile ilgili makama başvuruda bulunarak T.C. vatandaşlığından çıkarılmama ilişkin yanlışhğın düzeltilmesi ve yeniden T.C. vatandaşlığına alınma isteğinde bulundum. İstanbul emniyetince yürütülen güvenlik soruşturması ile olumlu sonuçlanan dosyam, İçişleri Bakanlığı'na gönderildi. İçişleri Bakanlığı, oyalama taktikleri ile beni daha çok mağdur etmek amacı ile ikinci bir güvenlik soruşturması açtı. Uzun bir bekleyişten sonra İçişleri Bakanlığı'ndan gelen yazıda: İkinci güvenlik soruşturmasının sonuçlandığını, durumumun anılan kanuna uygun olmadığından dileğimin reddi için Bakanlar Kurulu'ndan gereken karar alınacaktır denildi. Bunun üzerine 04.08.1986 tarıhlı dilekçemle İçişleri Bakanlığı'na başvuruda bulunarak yargı yoluna gidebilmem için sözkonusu Bakanlar Kurulu kararının bir an önce tarafıma gönderilmesi isteğinde bulundum. Gelen cevabi yazıda, 'henüz güvenlik soruşturmasının bitmediği' belirtiliyordu. Güvenlik soruşturması sonunda 'Durumunuz, anılan kanuna uygun olmadığından dileğmizin reddi için Bakanlar Kurulu'ndan karar alınacaktır' denildiği halde. yargı yoluna gidebilmem için bir an önce bu kararın gönderilmesi isteğinde bulununca da 'Henüz güvenlik soruşturması bitmedi' denilmesinden anlaşılmaktadır ki, dolaytı olarak yargı yolunu kapatmak ve daha çok mağduriyetime neden olunmak istenmektedir. T.C. pasaportu elimden alındığı için Batı Almanya'da bulunan eşim ve çocuklarımın yanına gidemediğım gibi, çalışma iznim olmadığı için Türkiye'de bir işte çalışma olanağından da yoksun bulunmaktayım. Böylece ailem parçalanmış, ben açlığa mahkum edilmiş durumdayım. Uğradığım bu haksızlık ve adaletsizliği Cumhurbaşkanına anlatmak amacı ile görüşme isteğinde bulunmam üzerine Cumhurbaşkanı ile görüştürülmek yerine siyasi polis merkezine götürülerek sorgulandım. Muhtelif zamanlarda Cumhurbaşkanlığı'na, Başbakanlığa, İçişleri Bakanlığı'na, Devlet Bakanlığı'na veTürkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na başvuruda bulunduğum halde dilekçelerime hiçbir cevap verilmediği gibi dolaylı olarak yargı yolu da kapatıldığından Türkiye'de başvuracağım makam kalmamış bulunmaktadır. Bulgaristan'daki Türklere uygulanan baskılan dünya kamuoyuna anlatmaya çalışan bir hükümetin, kendi öz vatandaşına uyguladığı baskının nedenini anlamak mümkün değildir. T.C. vatandaşlığından çıkarılmam, anayasamızın 66. maddesine aykın olduğu gibi, dolaylı olarak yasa yollarının kapatılmasında da yasalara uygunluk bulunmamaktadır Bu haksız ve adaletsiz uygulama ile Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na başvuruda bulunma gereğinin doğmuş olması Türk milleti adına utanç vericidir. Bir suçum varsa yargılayıp cezalandırsınlar; yoksa bir an önce yapılan haksızlığa son verilerek mağduriyetime neden olunmasıniar." İbretle Okunsun! 7 Mart 1987 Cumartesi günü hakkın rahmetine kavuştu. Cenazesi bugün 9 Mart 1987 Pazartesi günü Moda Camii'nde küınacak öğle namazından sonra Kuzguncuk Nakkaştepe MezarlığYnda toprağa verilecek. Allah rahmet eylesin. AİLESt AIİ HAYDAR SOM Üsküdar eşrafından Taburimamızadelerden merhum mülazımevvel Kâmil Bey ve merhume Lütfıye Hanım'ın oğlu, merhume Seniha Hanım, merhume MÜzeyyen Birgil ve Fethi Artuk'un ağabeyi, Meliha Artuk ve Necdet Birgil'in kayınbiraderi, Betülömer Candan, CoşkunSaime Birgil'in dayısı, SevgiUğur Bayman, tnciBehçet Alpaslan'ın amcası, Delfin Som ve Kâmil Deniz Som'un babası, Nursel ve Harika'nın kayınpederi, Doğa ve Haydar Can'ın büyükbabası, Fatma Som'un sevgili hayat arkadaşı, balıkçı, denizci, sanatçı, D.B. Deniz Nakliyat'tan emekli telsiz zabiti OLUM VEFAT Üsküp eşrafıadan merhum Ahmet Efendi ve merhume Tarife Hanım'ın biricik kızları; merhum Mustafa, İbrahim, Ali Olcay'ın kardeşleri; merhum Mehmet Savaş'ın kıymetli eşi; Sevim Bayer, Süheyla Savaş, Betül Savaş, Ülkü Hoechsteter'in fedakâr anneleri; Atilla Bayer ve Rolf Hoechstetter'in kayınvalideleri; Yasemin Emre Bayer, Mine Bülent Güvendik, Nilüfer Turgay Tuğcu, Gülperi Bayer, Denis Savaş, Aline Hoechstetter'in çok sevgili anneanneleri; Mehmet Cem Güvendik, Yıldız, Murat Bayer'in sevgili Ayşe nineleri; Olcay, Soyak, Göktan, Yönak, Akyaşar, Sava&eri, Üstün, lstifoğuHarı, Becerikli ailelerinin hala ve teyzeleri AYŞE SAVAŞ 5.3.1987 günü Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 10.3.1987 salı günü Ataköy Camii'nde kıhnacak öğle namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. Allah rahmet eylesin. AİLESİ Not: Çelenk gönderilmemesi, arzu edenlerin Türk Eğitim Vakfı'na bağışta bulunmalan rica olunur. •1 ^^M •• ^ ^ H ^ | İŞÇİ MtKADELEURİ ar aniden geldi. İlk sorun: Gazete, okurlara nasıl ulaştırılacak? Ağır koşullara karşın birkaç merkez dışında Gameda bayileri gereken özveriyi göstererek gecikerek de olsa genellikle gazeteleri ulaştırmışlardı. Ama yarın ne olacaktı? Çünkü giden araçların geri dönüşu daha da güç ve geç oluyordu. İkinci sorun: Hazırtanan gazete matrisleri baskı için Ankara, İzmir ve Adana'daki matbaalarımıza nasıl ulaştınlacaktı? İlk gün binbir guçlükle çözümlendi, ama en kötu durum İstanbul'daydı, yaşam felçti, nerede kalmıştı gazete ulaşımı... İlk akşam evine dönen arkadaşlanmızın ertesi gün gazeteye tekrar ulaşıp ulasamayacağı da bilinemediğinden büyük bir grup, merkezimizin çevresindeki otellerde gecelemek zorunda kaldı. Her baskı merkezi için hazırtanan sayısız matris, her yolla ulastırılmaya çalışılıyordu; karadan otomobillerle yota çıkarılıyor, kalkma olasılıkları çok düşük de olsa THY uçaklanna veriliyor, faksiarta yollanıyor, hatta özel uçak bifo tutuluyordu. Butün yarış, ertesi gün hiçbir okurun gazetesiz kalmaması içindi. (Bu satıharın yazıldığı sırada da yarış aynen devam ediyor...) İkinci gün yeni bir sorun karşımıza dikildi: Kâğıt bitiyordu. Bir süredir zaten ıç üretimi, talebi karşılamaktan uzaktı, dışardan alım da çeşitli nedenlerfe gerçekleşemiyordu, bu yüzden yeterli stokları etde tutabilmek olanaksızdı. Bu kez bastıran kar, kâğıt fabrikalarından gelmekte olan kamyonları da tehlikeye sokmuştu. Matbaalar kâğıt bekliyor, kamyon şoförleri yasamlannı bile, tehlikeye atarak ulaşmaya çalısıyor, ama bütün çabalar bir yerde yetersiz kalıyordu. Bu yüzden okurtarımız birkaç gündür Cumhuriyet'i bir süredir alışmış olduklan 16 sayfadan daha zayıf buluyoriar. Bu yüzden dünku Pazar Dergi her zamanki gibi 32 değil, 24 sayfa çıktı. Butün bu zorunlu sayfa azaltmalan için karar almak da çok zor oldu, ama işin içinde bir gün hiç gazete basamamak da vardı. Yarın okurlarımıza ulaşacak olan Spor Dergi için ise sayfa azaltması bir sorun yaratmıyordu, çünkü zaten hafta içinde ve sonunda tüm spor karsılaşmaları ertelenmiş, BeşiktaşDinamo Kiev maçı da gelecek hafta sonuna kalmıştı. Bütün bu koşullara karşın, gazete dağtUmının neredeyse hiç yapılamadığı birkaç merkez dışında tirajda hiçbir azaltma yapılmadı. Ğrneğin Pazar Dergi birkaç haftadır olduğu gibi yine 200 binin üstunde basıldı. Her okurumuza gazetesi ulaştırıldı. Bütün bu koşuşturma içinde pek de sürpriz olmayan bir haber, yazı işleri masasına gelivgrdi: Kâğıda zam. Başbakan Turgut Özal, birkaç kez net olarak açıklamıştı: "unce gazeteler fiyatlarına zam yapacak, sonra biz kâğıda zam yapacağız. Böylece kâğıt zammı yüzünden zam yapmak zorunda kaldık dedirtmeyeceğiz..." İlk önce Tercüman 130 liraya çıkıp, bir haftalığına en pahalı gazete olurken, Cumhuriyefin 150 lira olmasının ardından yine beklendiği gibi Milliyet ve Güneş de geçen hafta başında 130'ar liraya çıktılar. Bu arada, hükümet kâğıt dışalımında hem gümrük vergisini hem de fonu düşurerek yabancı kâğıdın maliyetinin de tonunun 380 dolara inmesini sağladı. Ancak şu anda dünya kâğıt ve selüloz piyasalarında yaşanan kriz nedeniyle bir ton kâğıdın çıplak maliyetı de 300 dolardan 500 dolar dolaylarına kadar yükselmiş durumdadır. Ekonomik boykot dolayısıyla Avrupa piyasalarına dökülmüş olan daha düşük maliyetli Güney Afrika kâğıdı da bitmiştir... Türkiye'de kâğıt fiyatları 24 Ocak 1980 karartanna kadar hep serbest piyasanın altında tutulmuş, bu arada önemli bir karaborsa dönemi yaşanmıştır. SEKA'nın ürettiği 1 kilo kâğıdın fabrika çıkış fiyatları yıllara göre söyledir: 1979 Aralık ft1984 Mayıs 167.50 1980 Ocak 40r1984 Temmuz 175.50 1980 Bkim 5uV1985 Ocak 159.45 1982 Ekim 104.70 1985 Haziran 238r1983 Ekim 119.40 1985 Aralık 256T~ 1984 Şubat 131.30 1987 Mart 3O6r ^ ^ H VE SENDİKAC1UK Tirtüyt'fc t | f i tUrekcti ^^^M ^ ^ ^ H ^ ^ ^ H Yıldınm KCK; l K İH>ktan ^ ^ ^ | ^ ^ ^ ^ | ^ ^ ^ H SchmmGoırl I9İ0 «r l^çî Haktm MuklilMk StadikacıU. ^^^^| ^^^^^H ^ ^ ^ ^ ^ | Rıchard Hyman MadcfKÜcr CR«İ ^^^^| ^^^^^H ^ ^ ^ ^ ^ P Ta>fun Erıan CAfriia d. COSATt ^^^H ^^^^H ^ ^ ^ ^ | Bclgrln" ^^^^| ^^^^^H ^ ^ ^ ^ ^ B Gulıuır Sa\ran Ahlman ^^^H ^^^^H ^ ^ ^ ^ H Korkuı Bonıa\ Zulbuf Aydm Taıui Tutııaua ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ FarukPekın ot» TCRKİŞ » MidHİrln H 1 1 FahrıAnl ^^^^^^^^^^•^i^i^^^^^^^^^i^^^H Ş«\kx1 Pamuk CcKtDatıkaı ^H ^ H ^ H AivaiUn) kh İLAN ANKARA PTT ONARIM VE DONATIM FABRİKA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN 1 Müdürlügümttz ihtiyaa; 115 kalero International araçlanna ait yedek parça idari ve tekıük şanname esaslanna uygun olarak satınalınacakur. 2 Bu ihaleye ait idari ve teknik şartname MüdürlügümUz veznesinden (KDV dahil) 1625. TL. karşıhğında temin «ülebiür. 3 thale kapalı teklif almak suretiyle yapılacaktır. 4 lhale 30.3.1987 Pazartesi günü saat 15.00'de müdürlüğümüzde yapılacaktır. thaleye işürak edecek fırmalann, teklifleriru en geç a>ıu gün saat 14.00'e kadar Personel Müdürlüğümüze teslim etmeleri sarttır. Postada ve her türlü gecikme kabul edilmez. 5 ldaremiz 2886 Sayılı Kanun'a tabi değildir. Basın: 13646 ^^M ^H ^^m ONB1RINCI TEZ r3TAP DZ1 ^ ^ ^ | ^H i^H ^^r a J V ^ | ^ H O uOa ^ z yn • • r ^ H ^ H T ly r u Am a ^^ I ^^ Gulnur Savran TVodankiıicMl Saıyal HareuHİar SHf/DM Jıkobc^Ol YapMkıhk »r Soana • ^k ULUSIAMRASI VAYINClUK Kkxav«r Cad 31 >S Cj Gand D ^ l r . CEMMAY ı AOAS Güney Afrika... Dünyanın önemli olaylar yaşanan bu ülkesinden alınan bilgiler de uzun süre hep yabancı kaynaklar aracılığıyla olmuştu, hiçbir Türk gazetecisi burada özgün bir röportaj gerçekleştirmemişti. Basına sansür uygulanan, yabancı gazetecilerin sık sık sınırdışı edildiği bu ülkede gazetecilik kolay olmayacaktı. Bir yandan Hollanda muhabirimiz Haluk Bakır bazı olanaklannı Güney Afhka'ya turist olarak girmek için zorlarken, Ufuk Güldemir de gazeteci olarak girişimlehne başladı. Ve nihayet uzun bir bekleyişten sonra iki arkadaşımız da birbirine yakın zamanlarda bu ilginç ülkeye girmeyi basardılar. ikisinin de getirdiği malzemeler, "İki Güney Afrika röportajı aynı anda fazla olur mu?" kaygısını bir anda geride bırakıverdi. * Geçen hafta özgün eski yazı metnini ve yeni yazı çevirisini yayımladığımız 1924'teki ilk Cumhuriyet anketinde, yeni yazıya aktarma sırasında bazı yanlışlar oldu. Bunlann en önemli ikisi "makes" yerine "makus" sözcüğünün yer alması ve "kari" yani "okur" sözcüğünün birkaç kez "karie" diye yazılması... Düzeltir, özür dileriz. Son katılma tarihi: 30 Nisan 1987 Bio Tursil'in boş kutu kampanyası devam ediyor. Boş Bio Tursil kutulannı 30 Nisan'a kadar bakkalınıza getirin. 100 liranızı alın. Son katlma tarihi 30 Nisan 1987 BK> Turaıl. t»r RIRYAĞ A Ş • İzmir urünudur Üstüntemizlik
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle