22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 11 MART 1987 Mandela'nın kızı: Özgürlük gelecek 4 Soweto, siyah isyanın başkenti. Afrikaner dilinin öğretilmesini protesto için 16 Haziran 1976'da başlayan Sovveto olaylarında 176 kişi polis tarafından öldürüldü. Protesto gösterileri tüm yurda yayıldı. Bazı gözlemciler günumüze kadar giderek artan gerginliğin bu olaylarla başladığı kanısındalar. Sovveto'da huzursuzluk bugün de olanca hızıyla sürüyor. Kent, 12 Haziran 1986'da ilan edilen olağanüstiı durumdan bu yana polis ve askeri güçlerin yoğun denetimi altında. Gazetelerde şu turden haberler düzenli olarak yer alıyor: "Sovveto'da güvenlik giiçierinin zırhhlanna taş alan çocuklara ateş açıldı, göstericilerden üçü öldu". Adi' Zindzi, Soweto'da oturuyor, göğsündeki tişörtte zincirleh kıran eller var POLTIİKA VE OTESİ MEH3V1ED KEMAL Güney Afrika HALUK BAKIR Irkçıhğın son kalesi burada oldü polis kurşunlarıyla." İlerliyoruz. Yüksek duvarh bir evin bahçesindeki genç kıza el sallıyorlar. Kızın adi Zindzi Mandela. Güney Afrika ve dünyadaki Apartheid karşıtı güçlerce ülkenin doğal lideri sayılan, 25 yıldır hapis tutulan Nelson Mandela'nın kızı. "Durabilir miyiz" diye soruyorum. "Fazla kalamayız. Tehlikeli olabilir. Sürekli devriyeler geçer buradan" diyor Phil. Zindzi'nin tişörtünde zincirlerini kıran kelepçeli iki elin arasında "Güney Afrika'ya özgürlük" yazılı. "Ne zaman?" diye soruvorum. "Bilmiyorum ama, mutlaka gelecek özgürlük. Çünkü haklıyız" diyor. Şiddeti Botha terk etsin Güney Afrika'nın Ozgürluğü demek Zindzi'nin babasının özgürlüğü anlamına da geliyor. Çünkü ulke halkının buyük çoğunluğu için Nelson Mandela özgürlüğün sembolu. Aynı zamanda baskıya karşı zaferin de. Apartheid yönetimi, dışta ve içteki büyük baskılar nedeniyle Mandela'yı serbest bırakmaya razı. Ama bu onurlu liderin 'Afrika Ulusal Kongresi'nin şiddete son vermesi şartıyla' yapılan 'özgürlük' teklifine yanıtı. Zindzi'nin ağzından "Babam 'hayır' diyor" şeklinde. Mandela, 24 yıllık tutsaklığı, yani Zindzi'nin doğumundan beri halkına yaptığı ilk açıklamada, 10 Şubat 1985'te Sovveto'da toplanan onbinlerce kızı aracılığıyla şöyle sesleniyordu: "Halkımın ve yasaklanmış Afrika Ulusal Kongresi'nin temsilcisi sıfatıyla haphteyim. Halkın örgütü olan Afrika Ulusal Kongresi hâlâ yasakken bana teklif edilen özgürlük nasıl bir özgürlüktür? Ben barışçı bir insanım. Malan'ın, Venvoerd'un halka karşı uvgulamaya koyduğu şiddet yöntemlerini bırakacağını, Cumhurbaşkanı Botha kendisi ilan etmelidir." Bu özgürlük kadar aydınlık ve güzel çocuğa sarılıp doğumundan beri ayrı olduğu babasına en kısa zamanda kavuşmasını diliyorum. Herbert resmimizi çektikten sonra 'hadi' diyor, gidiyoruz. Kolye cezası Gerginliğin sürekli huküm sürdüğü kentte siyahlar arasında işlenen cinayetlerin sayısı da oldukça yüksek. Bunların bir kısmı adi, ekonornik nedenlerden kaynaklanıyor. Büyük kısmı ise yönetimle işbirliği yapanların cezalandırılması şeklinde kendini gösteriyor. Polis Mandela: Şiddeti Botha bıraksın Mandela, 24 yıllık tutsaklığından sonra 1985'te kızı aracılığıyla yaptığı ilk açıklamada, şiddete son verilmesi şartıyla serbest bırakılması önerisini reddediyor ve şöyle diyordu: Halkın Örgütü Afrika Ulusal Kongresi hâlâ yasakken, bana teklif edilen özgürlük nasıl bir özgürlüktür. Ben barışçı bir insanım. Şiddet yöntemlerini bırakacağını Nelson Mandela Cumhurbaşkanı Botha Siyahlann özgürlük simgesi. 25 yıldır tutuklu. kendisi ilan etsin. hesabına muhbirlik yaptığı ortaya çıkan siyahlar, son zamanlarda ülkede verilen ceza "kolyelenmek", kolye cezası, benzinlenmiş bir otomobil lastiğinin muhbirin boynuna takılıp ateşlenmesiyie gerçekleştiriüyor. Siyah gazeteci Phil Mtimkulu 30 yaşında, ince, uzun boylu. Sovveto'ya doğru yola çıkarken, "şansın var, bugün girişte kontrol yok" deyince rahatlıyorum. "Yine her ihlimale karşı "soran olursa müleahhit olduğunu, yeni yaptırdığım eve bakmaya geldigini söylersin" diyor. Anayoldan "Sowelo" çıkışını aldıkıan hemen sonra uçsuz bucaksız bir alana yayılmış kent karşımıza çıkıyor. Phil'in yeni yaptırdığı ev, kentin girişindeki "liiks semtte." Tek katlı, küçiık olmakla birlikte sevimli, bahçeli evler var çevrede. Siyah doktorlar, avukatlar, gazeteciler oturuyor bu evlerde. Karşıdaki sıra sıra dizilmiş uzun, tek katlı ya.ıları gösterip "işte toplama kamplan" diyor. Bu yapılar, uzak bantustanlardan Johannesburg çevresindeki madenlerde çahşmaya gelen "göçmen" işçilerin kaldıkları bekârlar pansiyonu. Arabaya binip yolumuza devam ediyoruz. 200 metre ötede içi asker dolu zırhlıyı görunce sağa sapıyoruz hemen. MANDELA'NIN KIZI Zindzi'nin göğsündeki tişörtte, ''Güney Afrika'ya özgürlük"yazılu "Ne zaman?" diyorum. "Bilmiyorum, ama mutlaka gelecek " diyor. Zindzi Mandela ve Haluk Bakır. lerden birinin önünde sokaktakilerin meraklı bakışlan altında dunıp, gazetenin foto muhabiri Herbert'i alıyoruz. Herbert anlatıyor: "Burada ırkçı rejimle bağlantısı olan her şeye karşı büyük tepki duyuyor insanlar. Geçen hazirandan beri tüm okullara karşı boykot var. Kimse artık ikinci sınıf "bantu" egitimini istemiyor. Kentin idari yapısı da tümüyle halkın elinde. Sokak, blok >e semt komitelerinde lartışılıp çözümleniyor sorunlar. Sadece günlük konular değil, siyasi tartışmalar da yapılıyor bu toplantılarda. Sovveto'da olağaniistii hal ilanından bu yana geçerli olan kira boykotlan nedeniyle kimse kira ödemiyor. Zaten kimsenin ödeyecek gücü de yok. Tüm konutlar devlet elinde. Adresler artık belİi değil. Çünkü tüm numaralar silinmiş durumda." Soweto ile Johannesburg arasındaki belediye otobusleri de uzun zamandır boykot edilmiş. Gençler otobusleri gördükleri yerde taşlıyorlar, petrol bombasıyla yakıyorlar. Bu nedenle son yıllarda Sovveto ile Johannesburg arasında siyahlann işlettiği minibusler en yaygın taşıma araçlan. Vol kenarında durup trampolinde zıplayan çocuklann resmini çekiyoruz. "Arabadan fazla uzaklaşma, kim olduğunu, ne yaptığını anlatmaya fırsat bulamadan başına bir şey gelebilir" diyorlar. Soweto'nun gecekondu bölgesine götüruyorlar. Teneke ve naylonlardan çatılmış evlerin bulunduğu mahalleleri dolasıyoruz. Arabadan inmeme razı olmuyorlar. SowetoVu 1986 haziran ayından beri tüm okullarda boykot var. Kentin idari yapısı halkın elinde. Kiralar da boykot ediliyor. Kimse kira ödemiyor, zaten ödeyecek gücü de yok. Adresler artık belli değil. Tüm numaralar silinmiş durumda. Konutlar devletin elinde. Phil'in röportajı için geldiğimiz tek katlı e\in oturma odası oldukça süslü. Tavanında zebra derisi, plastik duvarlarında bakır lambalar, yapma bir geyik kafası ve ev sahibi Moloi'nin çeşitli portreleri. Bir tanesinin altında "Godfather" yazılı. Boynunda kalın altın zincirinden sarkan kocaman altın parası, parmağındaki yüzükle Moloi'nin Soweto'nun tanınmış mafya babalarından biri olabilir diye düşünüyorum. Tahminimde yanılmadığımı sonradan Phil'den öğreneceğim. Moloi, ailesi için bir amblem çizdirtmiş. Bazı Avrupalı kuşaktan kuşağa geçen aile amblemlen benzeri. Onun açılış töreni yapılıyor. Resimler çekilip kartallı sembol üzerindeki örtü açıldıktan sonra, odadaki 32 kişi ayine başlıyor. Phil, arabada, "Moloi çılgın bir mafya babası. Tabutunu bile şimdiden hazırlamış, evinde duruyor" diyor. Moloi'nin evi son yıllarda siyah yerleşim merkezlerinde yaygınlaşan "shebeen"lerden birisi. Shebeen, çevrede oturanların akşamian gelip içki içtiği, sohbet ettiği bir çeşit bar. Phil'e göre olumlu bir sosyal işlevi var. "Beyazların gittikleri pub'lara alternatif olarak açıldı shebeenler. Birkaç yıl öncesine kadar siyahlann gidebileceği bu tür yerler yoktu" diyor. Johannesburg'a dönerken Phil anlatıyor: "Beyazlar buradaki yaşamı bilmiyorlar. Beyazlarla arkadaşlığımız işyerimizle sınırlı. En açık görüşlü olanlar bile Soweto'ya gelmiyor. Birbiıierini akşam sohbetlerine, tenis partilerine davet ediyorlar. Bizleri dışlıyorlar. Ayrılık topluma öylesine derinden işlemiş. Star gibi liberal gazetede bile benim maaşım, bir beyaz gazetecininkinden düşük örneğin.'.' Sürecek Kolluk kuvvetlerinin hareketleri. T Kansıklıklarla ilgili demcç, vorum (Meclis kürsusunden yapılanlar hariç) haber ve fotograflar. Peki, bir gazeteci hangi haberin hangi kapsama girdiğini nasıl kestiriyordu? Gazeteciler, hangi haberin "nazik" olduğunu her yerde olduğu gibi Güney Afrika'da da çabuk öğrenmişlerdi, ama Venter bu soruyu şoyle yanıtlıyordu: "Hukuk müşavirlerine damşarak tamamen kendileri karar veriyorlar." Yasa, ihlali halinde, 10 yıla kadar hapis ve 700 bin liraya kadar hapis cezası ongorüyordu. Venter şunları anlatıyordu: Siz zannedivor musunuz ki, ben yaptıgım işlen hoşlanıyorum? Ama sorumsuzca yazıların ulkenıizi kargaşaya süruklemesini de istemiyoruz. Sadece güveniikle ilgili haberlerin bize gonderilmek zorunda olmasının dahi basın ozgurlugunu kısıtladıgını kabul ediyoruz, ama guvenlik ku>~>etlerinin harekâtlan konusunda ırk aynmı sorunu bulunmayan birçok ulkede dahi kısıtlama bulunduğunu biliyorıız." Casper Venter'in atıfta bulunduğu "sorumsuz haberier" suçlamasını Gunev Afrikalı kadın gazeteci Sheryl'e açtığımızda, bir Amerikan TV ekibinin çoplüğe bozuk para atarak çocuklann çopluğe dalışlarının filmini çektiğim iğrenerek izledığini söylemişti. Venter ise, hemen hemen tamamını beraber geçirdiğimiz gün bizde. ozel hayatmda ılımlı, ırk aynmının kendi varlığı için yarattığı handikapın farkında ve yaptığı ışle dalga geçebilen bir entelekn:el izlenimi uyandırmıştı. Herkesin enteıektüeiınin kendine benzemesinden daha doğal ne olabılirdi? Güney Afrika komandolarının Angola'da operasyon yaptığı gün Enformasyon Burosu'ndan açıklama gelmediği ıçin haberi yayımlayamamış Argus gazetesinin esprili muhabiri Dick Isher'a kendisini nasıl hissettiğini sorduğumuzda, onundeki telefondan yazı işlerinin numarasmı çevirerek sormuştu: Efendim, ben 37 senelik okurunuzum, bana ordumuzun \ngola'daki operasyonunu neden vayımlamadıgınızı sovler misiniz? Bunu ilk kez yapmadığı. sesınin hemen tanınmasından belliydi. "Gunej Afrika'nın geleceği ne olur?" sorusuna verdiği yanıt ise bundan böyle sesıni bizim de unutmamamızı sağlayacaktı: Korkanm ki, gelecegimizi geçmişimiz tayin edecek. Dün de insan hakları diyorduk, bugün de... Oysa insan haklarını isteme insanın başına ne dertler açar unutuluyor. Demokrasiye geçeceğimiz günlerde idi. Ülkenin tanınmış adamlan bir İnsan Hakları Cemiyeti kurdular. Kurucular arasında tanınmış aydın kişiler bulunduğu gibi, Mareşal Fevzi Çakrnak. Tevfik Rüştü Aras, Zekeriye Sertel, Cami Baykurt gibi devlet adamlan da vardı. Günün iktidar partisi, hem demokrasiye geçmek istiyor hem de atılan her demokratik adımı köstekliyordu. insan Hakları Cemiyeti de çekinilen, korkulan örgütlerden biri oldu. Uğraşmak istediler. Partinin her işe yatkın, her buyruğa uyan milletvekillerinden biri önerge verdi, İnsan Hakları Derneği'nin durumunu sordu. İçişleri Bakanı, sanki bu soruyu bekliyormuşçasına kürsüye çıktı ve karalamaya başladı: "Durmadan demokrasi dedik, demokrasi dedik, işte meyvelerini vermeye başladı. Demokrasiden halkımız değil, komünistler yararlanmaya başladılar. Nasıl yarartandıklannın yöntemini de kendileri biliyor. Bize demokrasi gelmez. Görmüyor musunuz, en ünlü ve önemli kişileri kendilerine alet ediyorlar. Mareşal Fevzi Çakmak bunlardan biridir. Demokrasi bizim değil, Sovyet Rusya'nın işine gelir." İçişleri Bakanı bunları söylemiş, kıyamet de bundan sonra kopmuştu. Devletin tek mareşali, eski Genelkurmay Başkanı olan kişi komünist miydi? Tartışrnalar kesılmedi, aldı yürüdü. Tartışmaları anlatmayacağız da bugüne geleceğiz. Bugün insan haklarını arayanlara solcu demeye getirmiyorlar mı? Bir dernek kuruyorsunuz insan haklarını savunuyorsunuz, adınız komüniste çıkıyor. Bu, dün de boyleydi, bugün de böyie!.. İnsan hakları arasına işkence de giriyor. Bir insanlık suçu olan işkencenin ortadan kalkması isteniyor. Bir de bunun tartışmasını açanlar var. İnsan haklarını en çok konuşan, en çok tartışan bir ulus olduk. Neden? Çünkü ardı ardına gelen iki askeri yönetimin uygulamaları insan haklarını savunma sonucunu doğurdu. Bu konuda son günlerde pek çok yayın var. Yayınlann hepsinin adlannı yazacak olsak yer kalmaz. Şair, "Efendi, binde birin söylesem dolar defter" demiyor mu? Biz de birkaçını sıralayalım. Prof. Münci Kapani'nin Bilgi Yayınları'ndan çıkan "İnsan Haklarının Uluşlararası Boyutları", Güney Dinç^ in Say Yayınları'ndan çıkan "İnsan Haklarına Uzanmak", Halii Çelenk'in Onur Yayınları'ndan çıkan "İdam Gecesi Anıları"... Güney Dinç'e göre, Türkiye'de insan hakları denince ilk anırrtsanan savunmasız kişilere yöneltilen işkence ve kötü davranışlardır. insan şurdan, burdan gelen baskı, zulüm, kotülük gordü mü 'insanlık öldü mü1 diye soruyor. İnsanlık ötmemiştir, ama insan haklarını en çok çiğneyen toplumlardan biriyiz. Her askeri yönetimle karşılaştığımızda insan haklarının çiğnendiğinden yakınıyoruz. Güney Dinç, bu görüşünü birkaç dizeye yansıtmış: Bir çiçeğe, alın teriyle kazanılmış Bir ekmeğe uzanır gibi İnsan haklarına uzanmak Prof. Münci Kapani ise, insan hakları artık devletlerin iç sorunu olmaktan çıkmış, ulusal sınırları aşarak bir dünya sorunu haline gelmiştir, diyor. Prof. Faruk Erem üstadımız, Güney Dinç'in 'İnsan Haklarına Uzanmak' adlı kitabına yazdığı sunu yazısında, "Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi sadece bir metin değildir" diyor. Bir topluluk hukuku geliştirme çabası gözden kaçmıyor. Avrupa Konseyi'ne girmekle insan haklarına bağlılık birbirinden ayırt edilemez. Bütün özgürlükler bunların içindedir. Öyleyse devlete karşı olsa da korunmasını sağlamak zorundayız. İnsan hakları artık somut değerler haline gelmiştir. Ortak Avrupa hukukunun kurulması gerçekleşmek üzeredir. Her şeyde geri kaldığımız gibi bunda da mı geri kalacağız? İnsan Haklarında Gecikme... Karalara bo\kot Birazdan Sovveto'nun "orta sınıf" semtlerine geliyoruz. Evler daha bakımsız, kıiçük. Sokak kenarlarında araba enkazları var Evacemi bir turiste ülkesine dönünce, eşe dosta anlatacağı ilginç malzeme sağlayabılirdi. Tabii bu da, "Bu ülTabii teknede bulunacağımız için keyi nasıl degiştiririz?" sorusundan 16 vaşiiıdaki ınşaat işçisı Mıchael ziyade, "Bu ülkenin imajını nasıl deHely'in başına geldiği gibi. yuzerken giştiririz?" sorusuna cevap arayan beline kitlenen dişlerle suyun altına çekilmek olasılığı uzaktı, anıa düşun herhangi bir yönetimi huzursuz etcesi dahi insanı urpertmeye yetiyor meye yeterdi. du. MicheaJ Hel>. sonralan Zambesi İşte Clifton Plajı böyle bir yerdi; Nehrindeki kano yoiculuğu sırasın girişinde siyahları onleyen bir tabeda tanışacağımız, hem tatlısu hem la yoktu, ama içi bembeyazdı. İç içe denizde yaşayabilen Zambesi köpek geçen dört koydan oluşan bu plajın balığının dişlerinden mucize eseri ilkine escinseller ve her turlü ilginç kurtulmuş \e kışıya yuzebilecek tainsan, 2. ve 3.'sune şahıslar. 4.'sune kati bulmuştu. de herkes gidiyordu. Gerçi bu aralar 2 numaralı 1 .'nin yerine göz koyÜmit Burnu açıklarında kucaklamuştu, ama her ikisini tehdit eden şan Hint ve Pasitik Okyanusu'nun kopekbalığı kaynayan sulanna saba yer, asıl biraz otedekı Sandy Bay Plaha karşı açıldığımızda manzara go jı'ydı. Dunyanın en hoş sanşın, mavi gozlü esmerleri burada oynaşıyor. zümuzun onunden hiç gitmiyordu. günesleniyor, denizegiriyordu. BunOysa denızın bu kıvrak zalimleri lar sanki kadın değil, yürüyen birer zokaya nasıl da hemen teslim şiirdi. İçerdeki tek tük siyah ise, muoluyordu. rebbiyeler ile beyazların kanişleriyKancanın çeüğı etine gömülur godi ki, onlann rengi plaja gırmelerimulmez. muthiş bir guç gosterisine ne engel oluşturmuyordu. kalkışıyor. ancak çekildiği istikamette kendisinden daha kudreıli bir \arClifton'da yaşam sabah saat lık bulunduğunu hısseder hissetmez, 10.30'da başlıyordu. Öğlene doğru ölu bir balık uysallığıyla tekneye plajın açığına yatlar demirliyor, yatdoğru \ukseliyordu. Bu korkunç ca lardan yükselen ızgara kokusu. planavar, çinekop kadar bile direnmi jın ustunden yamaçtaki villalara doğyordu. Guveneye alınmadan once ru tırmanıyordu. Palmiyeli, havuzJeff McKay'in beyninde paılatlığı 9 lu bu villalar, aslında başta imrenimm.'lik Luger'e sadece bir sarsıntı lecek birer mekân gibi gözükse de, ile cevap Nerivor. sonra kesılen milvone'a göre "oturanlann elini yaksinanın parçası ağzında dibe doğru maya baslamıştı." Çünkü siyahlann çokerken, biraz sonra a\nı kaderi nazarında ırkçılık Clifton sakinleripaylaşacak kopekbalıklarını oraya nin sırtında yükseliyordu. davet eden kanını etrafa yayıyordu. Oysa Ivone'un nazannda Clifton, Jeff McKay'in işı buvdu. A\da 21 dünyada ilk bikini giyilen plajdan sabah. 3 tekne ile denıze açılıyor, plaj ibaretti. önlerine atılmış kopekbalığı ağları26 yaşında olmasına karşın, Ivonı gözden geçıriyor, kopekbalığı nüne Azevedo, hem ırk ayrımı hem bifusunu azaltarak geriye donuyordu. kini alanında fîkir yürütebilecek en Jeff olmasa kimse bu sularda değil yetkili sesler arasındaydı. Çünku biyuzmek, yatla gezmeye bile cesaret rincisi, bikiniden tangaya geçişteki edemezdi. Nitekim 2.5 sene önce ya nazik dengeyi iyi yakalamıştı, ikinkaladığı kaplan kopekbahğının kar cisi de vatanı .Angola'yı devrim sıranında, bileklennden koparılmış hal sında terk ederek Guney Afrika'ya de iki insan ayağı bulmuştu. "O la kapağı zor atmıştı. Bu yuzden de Gunetin gözierinin her biri 10 inç nev Afrika'daki işaretleri yaşıtlarınkare>di" diyordu. "Bir başkasınm dan daha farklı değerlendiriyordu. karnında da insan kafası %ardı." Nitekim birlikte gormeye gittiğimiz sivahlar plajmda neden kimsenin suFakat bizi bu risklı yolculuğa asıl çeken, 20 milyon siyah \arken, ko ya girmediği sorusuna, "Denizden pekbalıklarının neden hep 4 milyon hoşlanmıyoriar" yanıtını vermiş, Iuk beyaz nufusa talip olduğu soru alaycı kahkahamız uzerine de iddiasını şu soruyla desteklemişti: suydu ki, bunun eevabını almak için de plajları gezmek gerekiyordu. Sen hic bugüne kadar kopekBu köpekbalıkları neden hep be balığı saldınsına uğramış si>ah adam dmdun mu? yazları yiyordu? Bu canavarları siyasi amacı uğruna kullanmavan \ar mıvdı? Ufkunda Masa Dağı, arkasında Aslan Tepesi, doğusunda Şe\Tan zirvesi, kapısında "Sadece Beyaziar" Ama köpekbaiığı. Guney Afrika'tabelası yukselen St. Francis Plajı' da hakikaten hayatın bir parçasıydı, na bizi getıren siyah taksı şoforu, çunku devlet TV'si ve basın, Guney "Kopekbalıklan neden hep be>azlan Afrika yonetıminin "olağanustii hal yi\or, hiç düşündunuz mu?" diye ledbirleri", gazetecılerin de sorduktan sonra tabelau gostererek "sansur" dedığı olgu yuzunden ırk eklemışti. ayrımı, protesto, açlık grevi ve çatış Yuzyıllardır onlann tadına alış ma gibi toplumsal olayları vansıtmalılar da ondan. dığından bol bol kopekbalığı saldıGOzleri nasıl da kin \e nefret dorısı haberı yayımlıyordu. luydu. Nitekim Guney Afrika Ordusu'Son vıllarda Guney Afrika'da bu nun Namibya'da operasyon yaptığı tur tabelalann suratle kaldınlması gunun ertesı, "liberal" eğilimli The na başianmıştı. ama kuskun siyah Star gazetesı, "birinci fulbol ligine lar bu kez de açıian plajları boykot 85 bin kişilik slat lahsisi" manşetıyederek, beyaz devletı cezalandınyorle yayımlanıyordu. Sayfanın sol alt lardı. Bu hakıkatte cezaydı. Çunku koşesinde ise "Sansur. The Star bir kapısında "Sadece Beyazlar" tabe gözlemcinin. Güne> Afrika'nın gelası bulunmamasına karşın. bir plalecegine iliskin yaptığı yorumu bujın sadece beyazlarla dolu olması, gun yayunlayamamaktadır" anonsu (Baştarafı 1. Sayfada) Mandela'nın kızı Biraz sonra yol kenarında durup küçük bir okul binasını gösteriyor Herbert. "İşte 1976 olayları burada başladı. Küçücük çocuklar Güney Afrika, işte bu! yer alıyordu. Daha sonra oğrendiğimize göre bu gözlemci, ABD Dışişleri Bakanı Schultz'dan başkası değildi. Ama gazetelerin sayfaları boşluklarla dolu değildi. Çünkü boşluk bırakmak yasaktı. Devletin resmi televizyonu da Guney Afrika'da neler oluyor hariç, başta kopekbalığı ve protokol haberleri olmak üzere, her şeyi söyluyordu. Reuters Ajansı'nın, Johannesburg'ta 5 kişinin açlık grevinden olduğü haberini geçtiği akşam TV, Baskan Botha'nın törenle 151 yataklı hastane açtığını birinci haber olarak vermişti. Tabii bu haberler beyaz liberallerin TV'nin her şeyiyle dalga geçmesine başlamasına neden olmuş, bu baskı da TV'yi Amerikan ve Inzeteci olarak, olayları panosundaki cümleler ışığında izleyeceğinin ışaretini de veriyordu. Demek ki Güney Afrika basını, toplumdaki bölünme ve polanzasyoodan nasibini almıştı. Bu aşamaya gelinmişse, yakında ordunun yönetime el koyabileceği dedikoduları ortaya atılmaya başlanacaktı. OğJeden sonralan, "Genelkurma> Başkanının, Başbakanı dizkapaklanndan kursunladıgı" dedikoduları gelinlık atölyelerinde çalışan işçi kızları çalkalayacak, kokteyllerde subaylara. "Ne bekliyorsunuz?" diye sorulacaktı. Nai»ha'ya, "Bunlar da başladı mı?" diye sorduğumuzda, "Nerden biMiniz?" diye yamtlamıştı. "Cüney Afrika'da siyah gazeteci olarak kendinizi nasıl hisse UFUK GÜLDEMİR ca davranmadığını düşünuyorum, bu kıta da şimdi onlara insanca davranmıyor. Bevazlar gitmeli mi? Hayır, herkes bu lopraklara borçlu ve borcunu ödemeli. Naivvha, inançları suzgecinden geçirdiği yazılarla bu topraklara borcunu oduyordu. Enformasyon Bürosu da. onun yazdığı haberler:, içinde olağanüstu hal durumunu ihlal eden unsurlar varsa, yayımlatmayarak... Jakaranga ağaçlannın mor çiçeklerle orttuğu başkent Pretoria'mn ortasında yukselen Enformasyon Burosu'nun kapısında namlulan kesil UĞUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) Ya Suriye'dekiler? Suriye'deki kamplar gerek PKK gerek ASALA için eğitim yerleridir. Jetlerimizce Suriye'deki PKK ve ASALA kamplarının bombalanması, Suriye ile "savaş ilan etmek" anlamına gelir. Bu durumda ise, Tjrkıye ile Suriye savaşı kaçınılmaz olur. Böyle bir savaş Ortadogu dengesini büsbütün bozar ve büyük olasılıkla bölgeye süper güçlerin müdahalelerini kolaylaştırır. Günümüzde savaşın anlamı artık değişti. Günümüzde artık eskiden olduğu gibi, iki ordu karşı karşıya gelip savaşmıyor. Bunun yerine terör yöntemi seçiliyor. Savaş, terör örgütlerı eliyle sürdürülüyor. 1974 yılında Kıbns Barış Harekâtı'm izleyen olaylar zincirini şöyle bir anımsayın, yeter... Barış Harekâtı'ndan hemen sonra Yunan diplomatları uluslararası platformlarda Türkiye'ye karşı "Kürt ve Ermeni Sorunları"dan söz ettiler. Sonra da görülmez bir el, birdenbire Ermeni terörünü başlatıverdi. Önce Viyana Büyükelçisi Daniş Tunalıgil öldürüldü.. iki gün sonra da Paris Büyükelçimiz İsmail Erez. Tarih, 22 ve 24 Ekim 1975... Sonra Ermeni terörü 1980'lere doğru hızlı bir tırmanış gös.erdi... 1976'da Beyrut Büyükelçiliği Başkâtibi Oktar Cerit, 1977'de Vatikan Büyükelçisi Taha Canm, 1978'de emekli büyükelçi Beşir Balcıoğlu ve Madrid Büyükelçimiz Zeki Kuneralp'in eşi ASALA tarafından öldürüldüler. Ermeni terör örgütlerinin saldırılarını sıklaştırdıkları yıl 1980 yılı oluyor. 1981 ve 1982'de Ermeni saldırıları daha da yoğunlaşıyor. İç ve dış terör 1975 yılından başlayarak 80li yıllara doğru eşgüdümlü bir tırmanış gösteriyor. Ülke, adım adım bir iç savaşa sürükleniyor... Türkiye'ye yurtdışından milyonlarca dolarlık silah ve mermi sokuluyor... Onda dokuzu NATO ülkelerinde üretilen silah ve mermiler bir Varşova Paktı üyesi ülkenin topraklarından geçirilerek kaçakçılar eliyle sağlı sollu teröristlere ulaştırılıyor. Sonrasını biliyoruz, sonrası "12 Eylül Bayrak Harekâtı" ile noktalandı. Bu "terör grafiği" yeniden gözden geçirilirse, olaylara çok daha serinkanlı gözle bakmak gerekiyor. Böyle bakarsak terör ile daha yıllar boyu birlikte yaşayacağımızı bir gerçek olarak kabul etmemiz de gerekiyor. Gerekiyor ki, önlemleri bu gerçeklere dayalı olarak alalım. Böyle, "eşkıyanın kökü kazındı" gibi demeçlerin bir çözüm getirmediğini de artık lütfen öğrenelim. PKK'nin bundan sonraki eylemleri Türkiye'nin yurtdışı temsilciliklerı olabilir. Geçen hafta, bu saldırılann birkaçına tanık olundu. Diplomatlarımız ve havayollarımız bundan sonra eskisinden çok daha iyı korunmalıdır. PKK bugün Batı ülkelerinin başkentlerinde örgütleniyor, saldırılarını bu yerIerde düzenliyor. Ermeni terörü başlayınca, Batılı dostlarımıza, bu terörün gün gelince kendilerine de yöneleceğini anlatamamıştık. Umarız Batılı ülkeler, bu gerçeği birdramla karşılaşmadan anlarlar. GOZLEM Guney Afrika rehberi Güney Afrika'da basın hür mü? Evet, Güney Afrika Yavm Kurumu (SARC), Hükümetin bazı ktsıllamalanna karşın ba 1968 de John Lennon'un "Jsa'dan daha meşhur sın, özgürlüğil için mücadele verebilecek kadar olduk " sözlerinden sonra tüm Beatles plaklanhür vicdanlı. nı yasakladı. 1985'te Stevie Wonder'ın plaklartJ G. Afrika da hiç gazete yasaklatuyor mu? m ANC'ye desteğinden ölurü yasakladı. En son 1984 yıtında 15 gün süreyle Wind G. Afrika'da hangi kitaplar yasak? hoek Observer Gazetesi yasaklandt. Hardy'nin 'Yuvaya Dönüş"ü. Tenessee Wil Güvenlik kuvvetlerinin gazetealere tavn na liams'ın "A Streetcar Named Desire", Hemingsıl? way'in "Nehrin Ötesi" ile Robert Graves'in "Ben, 1984 'te olayları izlerken dört gazeteci dö Claudius"u ve Güney Afrikah nobel adayı Navüldü. 1985'te aralarmda ünlü fotoğrafçı Peter dine Gordimer'in "Burgers Daughter"u yasak. Magubane de olmak üzere 2 gazeteci vuruldu. Bu Kitaplan kim yasaklıyor? arada gazetecileri sistemîn bir parçası olarak gö Basın Ydym Müdürlüğü. ren siyahlardan da saldırı sırasmda yaralanan ol FUm de yasaklanıyor mu? du. 1985'te The Times'ın muhabirisaçma ileya Evet, Fellini'nin "Satyricoii", AtholFugarâ'ralandL 85 ekiminde Soweto'da askerler beyaz ga in oyunu "Master Harold" yasaklılar arasında. zetecileri dövdü. 198283 arasında 121 film yasaklandı. Bir Güney Afrikah gazeteci Türkiye'ye gel Film ve tiyatro posterUri sansürden geçidikten sonra bizim G. Afrika hakkında yazabii yor mu? diğimiz kadar o da Türkiye hakkında yazabilir Evet. mi? Başka ne yasak? Evet Üzerinde "Irk ayrımma son" yazan T TVde sansur var mı? shirtler, Miriam Makeba'nın plakları yasak. gilız TV şirketlerınin Guney Afrika'da ırkçılığı anlatan programlanna. "Ne» York'un evsiz barksı/larım" anlatarak vanıt vermeye suruklemışti. Fakat bıitun bunlar Güney Afrika'nın askeri bir sansur altında inlediği anlamına gelmiyordu. Çünku birincisi bu ulkede hakikaten beyazlar açısından bir demokrasi geleneği vardı; ıkincisı de dirı, canlı ve agresiv bir başına sahipti. * ** The Star'ın siyah editorlerınden Mudini Naivvha'nın arkasındaki panoda, siyah hareketin posterleri asılıydı. "Cüney Afrika'ya ambargovu destekleyin, çünku ambargo sivahlara ırkçılıklan daha fazla zarar veremez." "Mandela ana>ı rahat bırakın!" Naivvha, bu posterleri arkasına asarak onlarla muıabakatının işaretini verirken, aynı zamanda bir gadiyorsunuz?" sorusuna verdiği yanıtla da saşırma sırası bize gelivordu: Ben siyah değilim ki? Elde olmavarak önce kendi tenimize bakmış, sonra karşımızda oturan bu simsiyah adama... Sonra da tuylerimizin yavaş yavas dikenleşmesiyle birlikte sözlerinın devamını dinlemıştık: Siz beyaz olduğunuz için ben size siyah göriınüyorum. Halbuki ben normalim. Siz beyazlar geldiğinizden beri biz siyahlastık. Siz vokken kimse bize siyah demivordu. Örneğin sizin ülkenizde siyah var mı? Yok deniyor. İşte bak, sizde shah olmadığı için beyaz da yok. Bizde de beyazlar yokken siyah yoktu. Peki Guney Afrika'nın geleceği ne olacak? Çok kanlı. Beyazlara karşı neler hissediyorsunuz? Bize zenci, kendilerine Afrikalı diyoriar. Onlann bu kıtaya insanmiş 12 kalibre pompalı tüfeklerle polısler bekliyordu. Danışmada, kimlıği açıklayan ve ateşli silah taşınmadığına ilişkin bir beyanname dolduruluyor, sonra yukarı kata çıkılıvordu. Tabii olağanüstu hal yasası uyarınca güvenlik ve toplumsal olaylarla ılgili yazılarını bura>a gondermek zorunda olan yaklaşık 100 vabancı gazetecinin her gun buraya gelmesıne gerek yoktu. Haberler teleksle veya kurye ile gönderiliyor, yabancı basından sorumlu Casper S.C. Venter'ın deyişiyle, "gerekli işlemler >apıldıktan sonra" iade ediüyordu. Casper S.C. Venter, çok parlak bir diplomat ve ikna gucune sahıp bir muzakereci olduğu için bu buronun başına getirilmişti, ayrıca u!kesin:n üst duzey yöneticilerine de çok yakındı. Venter, başlıca uç şeyin yasak olduğunu soyluyordu: Gutenlik operasyonlannın izlenmesi. YARII\: Boykot bebekleri Nufus cıizdanımı kaybettim. Hukünısüzdür. ' SERDAR GÜKER CUMHURİYET ADANA BÜROSU'NUN YENİ ADRESİ: Telefon ve telex numaraları aynıdır Telefon no: 1455019731 Telex: 62155 İnönü Caddesi, 119 Sokak \ o : l Kat:l
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle