19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER buradan ayrılmaları sonucunu doğurmuştu. Durum günümüzde değişmiş midir diye bir soru akla gelirse, yanıtını yine biraz önce anılan söyleşide bulmak olasıdır: "On yıldır üniversitedc hiçbir neşriyatı takip etme imkânı yok." Konunun asıl üzücu yanı ya da yönü ise günümüzde hu, kuk fakültesi kitaplığının geçmiş borçlarını ödemek için bağış toplama zorunda kaldıklarına ilişkin söylenti ile yukarıda sözü edilen ve benzeri gerçeklerin de bilim adamları taral'ından ancak enıekliye ayrıldıktan sonra söylenebilmesidir. YOZLAŞMA VE YAKINMALAR Bundan başka öğrenci sayısının binleri aştığı vc koridorlarında bile dcrs yapılan hukuk fakültesinde, öğretim üyelerinin kendi kurumlanndan başka yerlerde de çoğu kez uzmanlık alanlan dışında ders yükümlülüğü ile karşı karşıya kalmaları, ekonomik güçlükler nedeniyle çalışmalarının büyük bir kısmını özel etkinliklerle destekleme zorunda olmaları, öğrenciye ayıracak zamanlarının hemen hemen hiç bulunmaması, bu çöküntünün bir başka acı görüntüsüdür. Batı ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri'nde toplum içinde ayrıcalıklı bir ycri olan kanun adamı ve avukatların yetiştiği hukuk fakülteleri olmasına karşın ülkemizde avukatlığa ilk adımını atan mczunun sözleriyle, "Bize öğrcitikleriniz uygulatnaya hiç benzemiyor" ya da Istanbul'da görevli yargıçların ortak hayretinin göstt'gesi, "Son zamanlarda karşılaştıklarımız kadar zayıf stajyer hukukçular hiç görmemiştik" diye ö/etlenebilecek bir gerceğin tek suclusu imiş gibi görünen kurumlar bulunmaktadır. Ders programları bakımından alışılmışın çok dışında olabilen Amerikan üniversitelerinde bile görülmeyen beden eğitimi, sanat tarihi gibi hukukla hiç ilgisi bulunmayan zorunlu derslerin yer aldığı hukuk fakültelerine, öğrcncilerin ilk ve ortaöğrenimde edinmesi zorunlu bulunan bilgi ve kültür birikiminden nasibini hiç almadan geldiğinin göstergesi ise bunların programında Türk diline de yer verilmiş olmasıdır. Bütçede ülkenin bütun üniversiteleıine ayrılan araştırma fonu paylaştırıldığında her birimize sadece 75 milyon liranın düştüğü doğru ise, onu aşkın kardeşi bulunan tstanbul Hukuk Fakültesi'ne isabet eden dilim, Harvard'da görevli iken bir yabancı olarak bana özgülenen ödeneğin bile çok altındadır. Hukuk öğrencilerine "yok aslında birbirinizden bir farkınız" denildiğinde kasdedilen, insan ve bir ölçüde de dış görüntü olarak benzerliktir. Buna karşılık ilk derslerinde öğrenciye "okul" demeyi yasaklayan ve buranın bir "fakülte" olduğunu vurgulayan mcslektaşlarımız bile "cüppenin insanı papaz yapmadığı" gerçeğini bilmekte ve ünlü bir işadamımızın kurmayı tasarladığı üniversite için düşündc model olarak aldığı Hardvard'ın, "hukuk okulu" adını taşıdığı halde, Birleşik Devletler'e Başkan yetiştirdiğini bilmektedirleı. Mensubu olmakla.' gurur duyduğum, ancak verdiğı diplomaların "uluslararası" geçerliliği bulunduğuna ilişkin yanlış bir kanının mirasını artık tüketmek üzere bulunan Hukuk Fakültesi, Batı ülkelerindeki soylulara benzemektedir. Yasal hiçbir anlamı bulunmayan, sadece tinsel (manevi) bir övünç kaynağı olarak eskiliğini, bir nitelikmiş gibi ve soyluluk simgesi olarak gören bir kurum. SONUÇ Demokratik hukuk devleti ve onun temelini oluşturan "adalet" ile hukuk fakültclerinin ilişkisini yadsımak olası değildir. Bu da, ister istemez 1985 bütçesi tartışmalarında, kendisi de bir hukukçu olan İstanbul Milletvekili Orhan Ergüder'in Konfüçyus'a yaptığı yollamayı hatırlatmaktadır. Adı geçen Bilge, "Bir ülkcde ekonomi bozulabilir, ckmek sıkıntısı da olabilir. Tanrı kulları için ekmeği de, sıkıntıyı da, toprak kaymasını da çözümler. Ama adalet bozulursa, o hiçbir zaman bir daha yerine gclmez" demiş. Adaletin bozulması da hukuk fakültelerinden başlar. Konfüçyus gibi düşünürsek, belki de umut bile etmememiz gerekecektir, ama ben reform özlemi içinde bile hukuk fakülteleri yönünden yine de merak ve biraz da kuşkuyla soruyorum: Bu iş nasıl başarılacak? (1) RADO Türkfiıı: "üevmiştcn GUnUmürx Uıanbııl Üniversitesi" İLETİM, yıl I, sayı I, s.2 3 ŞUBA T 1987 Hukuk Fakültelerinde Reform, Ama... Yabancı öğretim üyelerinin ülkemizden ayrılmalarından sonra, onların yerini doldurabilen genç ve dinamik kadro, hukuk alanındaki çağdaşlaşmayı yavaş bir tempo ile sürdürebilmişse de 1960 çalkantıları ve bunu izleyen bunalım, 1968 sonrası yılların politik sorunları, 1970'li yılların doğurduğu yıkıntı ile belki tüm hukuk düzeni, fakat hiç kuşku olmasın ki ilk başta hukuk eğitimi veren kurumlar 1980'li yıllarda artık "mirastan yeme" diye nitelenebilecek bir duruma ulaşmışlardır. PENCERE Düşünmek?.. Eski Yunan bilgelerinden Protagoras, öğrencisi Evalet'e 'beligat' dersler veriyormuş. Anlaşmaya göre Evalet ücretin yarısını peşin vermiş; geriye kalanını da ilk kazandığı dava bedelinden verecekmiş. Dersler bitmiş; ama zaman geçiyor, Evalet borcunu ödemiyormuş. Protagoras öğrencisini dava ederek demiş ki: Evalet, sen bu davayı kazansan da kaybetsen de bana borcunu ödeyeceksin! Eğer kazanırsan, aramızdaki anlaşmaya göre borcunu ödeyeceksin; davayı kaybedersen, mahkemenin kararıyla borcunu ödemek zorunda kalacaksın. Evalet aşağı kalır mı? Hayır hocam, kazansam da kaybetsem de ödemeyeceğim. Davayı kazanırsam mahkeme kararına uymak zorunda olduğum için borcumu ödemekten kurtuluyorum; davayı kaybedersem, seninle aramızdaki anlaşmaya göre borcumu ödemek yükümlülüğünden kurtulacağım. • Lıse son sınıfta öğrenciyiz. 'Mantık' kitabında yazılı bu ünlü öykücüğü okuduktan sonra aramızda tartışma başladı. içimizden sivri akıllı biri dedi ki: Bu öyküde mantık bozukluğu var... Nasıl? Evalet hocasına olan borcunu ilk kazanacağı davanın bedelinden ödeyecekti değil mi? Evet... Peki, hocanın açtığı davada Evalet kimseden ücret almadığına göre anlaşma zaten geçersiz olmaz mı? Bu kez ikınci bir tartışma başladı. Biçimsel mantığın ikilemlerınde önce söyleşmeye, sonra kavgalaşmaya başladık. Saatler geçti. . • En sonunda birisi bağırdı: ' Ulan hepiniz kendinize gelin!.. "Okuduğumuz kitap" yanlış yazar mı? Siz enayi mısiniz? Bir sessızlık oldu. Çünkü karşımıza "yüksek ofo/7fe"çıkarılmıştı. Sessizlikkaç saniye sürdü bilinemez; başka birisi çantasından kitabını çıkarıp ortaya attı: Nedir ulan bu kitabın adı? Mantık... Mantık nedir? Her kafadan bir ses çıkıyordu. Mantığın tanımı kolay değil. Arkadaşımız kitabını açtı, okudu. " Mantık nasıl düşünürsek doğru düşüneceğimizi bize öğrettiği için 'gerçek bilimi' diye tanımlanır. " Tamam mı? Tamam.. Bu kitabı neden okuyoruz? Doğru düşünmek için... "Doğru düşünmek" her şeyden önce düşünmek demektir; "kitap böyle yazıyor" diye boyun eğmek de düşünmemek demektir. Enayiliği bırakın! Büyüklerin her dediği, kitabın her yazdığı doğru olsaydı, bize "mantık" okutmalarına ne gerek vardı? Yaşa ulan! Sen neymişsin bel Aslanım benim... Gırgır başlamıştı; ama benim de aklıma kırk yıl öncesinden saplandı kaldı bu tartışma. • Aradan kırk yıl geçti... Uzun bir süre... Ne yazık ki bugünkü Türkiye'de düşünmek tehlikelidir; düşünceye konan yasaklar yalnız Ceza Kanunu kapsamında değil, üniversitenin duvarları arkasında geçerli... "Kitabın yazdığı doğrudur" kuralı ortaçağda geçerliydi; biz onu 21 'inci yüzyıla taşımak için sanki siyasal seferberlik ilan etmişiz. Doç. Dr. İLHAN ÖZAY lst. Hukuk Fakültesi Başbakan'ın Adana gezisi sırasında sanınm adliyeyi £İyaretinde yapmış olduğu bir konuşmada değindiği çok önemli iki konu televizyonun haber bülteninin sadece özet kısmında kaldı ve ne yazık ki basına bile yeterince yansımadı. Bunda, o sıralar çok güncelleşen "başörtüsü" sorununun etkisi olmakla beraber, aslında toplumun ve biraz da üzülerek vurgulamak gerekirse günlük basının teknik hukuk kunulannda fazla duyarlı olmaması, hukuksal sorunların bile politik yönlerini büyülteç altına koyma eğiliminin de rol oynadığı kuşkusuzdur. Baş. bakan'ın değindiği bu iki çok önemli konu "hukuk fakültelerinde reform" ve yargının yükünü dengeli bir biçimde paylaştırabilmek için bazı uyuşmazlıkların çözüm yerinin "adli yargıdan idari yargıya" aktarılmasına ilişkin yasal düzenlemeler gereği idi. Bunlardan ikincisini başka bir fırsatta ele almak umuduyla "hukuk fakültelerinde reform" konusu üzerinde durmakta yarar görüyorum. YURTDIŞINA ÖĞRENCİ GÖNDERME GEREKSİNİMİ KALMAMIŞTI Atatürk devrimleri arasında en yerleşmiş olanlardan biri, kuşkusuz çağdaş demokratik hukuk devletinin yapısal yönü ve içeriğini oluşturan Batı hukuk siste minin önce alınması ve zaman süreci içinde de yerleştirilmesidir. Bunun için cumhuriyetin kuruluş yıllarında lsviçre, Almanya, ttalya ve Fransa gibi ülkelere hukuk öğrenimi için öğrenciler gönderilmiş ve bıınlar yurda dönüşlerinde adalct örgütleri içinde çok önemli görevlere getirilmişlerse de, ozellikle 1933 üniversite reformıından sonra bu alanda yabancı ulkelerde eğitilnıek gibi bir gereksinim hiç kalmamış, ancak bilimsel çalışma ve araştırmaların bir gereği olarak üniversite sonrası doktora öğrenimi için dış ülkelere öğrenci yollannıası sürdürülmüştür. Bununla beraber yabancı öğretim üyelerinin ülkemizden ayrılmalarından sonra, onların yerini doldurabilen genç ve dinamik kadro, hukuk alanındaki çağdaşlaşmayı yavaş bir tempo ile sürdürebilmişse de 1960 çalkantıları ve bunu izleyen bunalım, 1968 sonrası yılların politik sorunları, 1970'li yılların doğurduğu yıkıntı ile belki tüm hukuk düzeni, fakat hiç kuşku olmasın ki ilk başta hukuk eğitimi veren kurumlar 1980'li yıllarda artık "mirastan yeme" diye nitelenebilecek bir duruma ulaşmışlardır. Alman bilim adamları üniversitede baş köşeye oturtulmuş oldukları halde bir bilim adamımn çalışabilmesi için ilk koşul olan yayınların fakülte kitaplıklarında bile bulunmaması (1) onların bilimi başka ulkelerde araması ve HESAPLAŞMA BURHAN ARPAD istanbul şehrinin ilk tiyatro topluluğunun ilk oyunu 'Çürük Temel', 1917 yılının aralık ayında Tepebaşı Tiyatrosu'nda seyirciye sunuldu. Kendi adını taşıyan tiyatroda. Oysa bugün Istan, bul Şehir Tiyatrosu'nun gerçek bir tiyatro yapısı yok. Sergi ya.pısını (Harbiye), hele o hangar benzeri öteki yapılan (Fatih ve . Üsküdar) tiyatro yapısı sayamayız. Oysa Belediye'nin yüksek düzeyde teknokratlardan oluşan yöneticileri, yüzlerce milyarlık bütçeye karşın, gerçek bir tiyatro salon ve sahnelerinin mi, marlık özellikleri olduğunu bilmezlikten geliyorlar ya da bilmiyorlarl Ne var ki, 19. yüzyıl sonlarının İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Rıdvan Paşa bu gereksinmeyi görüyor ve tünel yapımında çıkarılan toprakların döküldüğü eski bir mezarlık olan yere, (Petit champ des mort: ulüler küçük alanı), İstanbul'un ilk resmi tiyatro yapısını yaptırıyordu. Meşrutiyet dönemi şehreminlerinden Cemil Paşa da, mezarlık topraklarını Vakıflardan 1500 altın liraya satın alarak yalının mülkiyetini sağ. lama bağlıyordu. Mutlakiyet ve Meşrutiyet dönemi paşalarının tiyatro sanatına gösterdiği saygıyı, demokrasi dönemi belediyecilerinde yazık ki bulamıyoruz. Rıdvan Paşa'nın 1890 ve Cemil Paşa'nın 1910'da Türk Tiyatro sanatına gösterdiği saygı ve sevgiyi 19501980'li yıllarda bulamamış olmamız gerçekten üzücüdür. 1987 istanbul'unda ise, "Ölüler küçük alanı" toprakları korkunç bir görünümdedir. Tarih öncesi dev yaratıklar benzeri makineler homurdanarak toprak kazmakta, iş hanları ve garajlar yükselmektedir. Dörtte bir yüzyıl öncesinin o güzelim Tepebaşı'ndan bir şey kalmamıştır. Tepebaşı Tiyatrosu, çay ve pasta salonları, küçük lokantalar ve çocuk parkı yok edilmiştir. Tepebaşı ve çevresinin yok edileceğini sezmiş gibi otuz yıl önce yazdığım "Anılar Galerisi" yazımı, "Perde Arkası" kitabımdan aktarıyorum: "Tepebaşı Tiyatrosu'nda günün bu saatinde kimsecikler yok. Koridorda ve alt kat loca arkalarında yirmi beşer mumluk ampuller aydınlatmıyor, daha da loşlaştırıyor, karanlık yapıyor. 1957 nisanının son günü bir ikindi üzeri uğradığım Tepebaşı Tiyatrosu'nun en canlı ve anlamlı köşesi, duvarları iki sıralı fotoğraflarla kaplı koridor. Gerçek bir anılar galerisi. Fotoğraflar, yan yana, karşı karşıya; bakışıp bakışıp fısıldaşıyor gibiler. Sol duvarın en dibinde, loşluğa iyice gömülmüş çerçevenin içinden Muvahhit Refet (12911927) bakıyor Muvahhit, hayattaki ve sahnedeki o tertemiz çocuk bakışları ve hüzünlü gülümseyişlyle bakıyor. Hemen yanındaki fotoğrafta Melek Muhlis Sebahattin Kobra'nın (19101939) pırıl pırıl ve canlı bakışları... Az ötesinde Perihan Yanal Arslan'la (19131951) Melek M. Kobra arasında Ahmet Fehim Efendi'nin fotoğrafı. Türk tiyatro sanatının yarım yüzyıllık geçmişini bir tek fotoğrafla özetlemek ister gibi. Perihan Yanal'ın yanı başında Kemal Küçük, biraz ürkek, biraz tedirgin bakışlarla; karşı duvarda daha çok fotoğraf var: Otello Kâmil, Emin Beliğ, Nurettin Şefkati, Adil, kardeşi Suflör Sadi ve salona girerken Hazım Körmükçü; her zamanki Hazım, şakacı gözlerle. Sara Bemhard'ın Kamelyalı Kadın'ı.Burhanettin Bey'in Napoleon'u, Benliyan Efendi'nin Leblebici Horhor'u, Kordi Miloviç'in Çardaş Prensesi, Tepebaşı Sahnesi'ni zaman zaman dalgalandırdı, sonu gelmezcesine coşkulu alkışlarla doldurdu. Darülbedâyii Osmânî 'nin ilk oyunu Çürük Temel'de konuşan Muvahhit ve Nurettin Şefkati şimdi anılar galerisinde. Oyunun iclâl'i, Eliza Binemecyan, Belçika'da ömrünün sona ermesini bekliyor. Merdiven başında asılı tek ampul öylesine loşlaştırıyor ve sessizliğe boğuyor ki, Neyyire Ertuğrul'un o hafiften boğuk sesiyle: "Yine yalan söylüyorsun, Peer!" diye çıkıştığını, Hazım KÖrmükçü'nün o kısık sesiyle Rıza ağabeyin şarkısını okuduğunu, Vişne Bahçesi'nde yaşlı uşağı oynayan Behzat Butak'ın o kılçıklı sesiyle, "Beni unuttular!" derken perdeyle birlikte bütün bir dönemi de kapatıverdiğini duyar ve görür gibiyim. Oyunsuz, oyuncusuz ve seyircisiz tiyatro yapısı iç karartıyor. Sahne arkasından salona, salondan koridora geçtim. Anılar galerisi şimdi iyice karanlığa gömülmüş, yüzler seçilmez olmuş. Ama yine fısıltılar var havada. Sahnede kalabildikleri yılların alkışlar, heyecanlar, çekişmeler, üzüntülerle dolu anılarını birbirlerine anlatıyorlar belkil Tepebaşı Tiyatrosu'nun dış antresinde insanlar var. Gişenin önü kalabalık. Sokak da kalabalıklaşmış. Dış kapının ışıkları yanıyor. Gezginci satıcılar, 'kabakçekirdeği, sakız leblebisü. " diye sesleniyor. Akşam loşluğu Tepebaşı Tiyatrosu'na daha bir yakışıyor. ileri yaşlarda bile güzelliğini yitirmemiş insanlar gibi." Bir Tepebaşı Tiyatrosu vardı. Yok ettiler. Okur yazarlar!. OKURLARDAN "Anılar Galerisi" Öğrenciler bahçeye sığmıyor Ankara'da Kocatepe ve Küçükesat semtleri çocuklannın okuduğu Mimar Kemal Lisesi bina olarak oldukça yeterlidtr. Ancak, binlerce öğrenclsl bulunan bu okulun bahçest o kadar dardır ki ders aralarmda dışarı çıkan çocukların çoğunluğu, iki taraftaki caddelere taşmak zorunda kalmaktadır. Okulun güney yönündeki, bahçe için ayrılmış olan arsanm bir kısmt, üemokrat Parti döneminde parsellenerek bazı şafuslara tahsis edilmiş ve buraya üç tane apartman yapılmıştır. Bu yüzden binlerce öğrenci daracık bir alanda sıkışıp kalmaktadır. Yanıbaşındaki Kocatepe Camisi'nin etrafını açmak için milyarlar harcayan yönetimin, yapılan birçok başvurulara karşın okulun bu derdiyle ilgilenmemesi çok acıdır. Yalnızca Milli Eğitim Bakanlığı ve Beledlye değil, Diyanet Vakfı da yanıbaşındaki bu okulla ilgilenmelidir. Çünkü, okula harcanan para, camiye harcanandan daha hayırlıdır. Ve de, Allah, namazdan önce okumayı emir buyurmustur. Okul bahçesinin genişletilmesini ilgililerden bir kez daha rica ediyoruz. Saygılarımızla.. öğrenci velilerinderr: NA Cl E VREN, SA Ml YE TÜEEKÇİ 1 Sayın Dalan 'dan Şehir Tiyatroları 'nın bir şubesinin tstanbuVun bu en büyük ilçesinde de açılmasım, 2 Sayın Naci Ekşi'den de Bakırköy'e yapılmakta olan işyerleri, yeraltı çarşılan, köprüler, yollarla beraber içinde tiyatro ve konser salonu bulunan bir kültür sttesinin de yapılmasını istiyor ve rica ediyoruz. Emekli öğretmen FATMA £. ALTAN Belffdiyeden iki islek İstanbul Belediye Başkanı Sayın Bedrettin Dalan ve Bakırköy Belediye Başk. ' Sayın Naci Ekşi'den Bakırköy için beklentilerimiz var: Tornacıdan snğlık memuru olıır mıı? Ülkemizde 70'e yakın Sağlık Meslek Lisesi bulunmaktadır. 4 yıllık eğitimle ebehemşiresağlık memuru çevre sağlığı teknisyenleri bu okullarımızdan yetiştirilir. Ayrıca bu mezunlara bir yıllık kurslar gösterilerek narkoz, diş, laboratuvar teknisyenleri olarak tayinleri yapılır. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'nın aldığı bir kararla boşta kalan lise, imam hatip ve endüstri meslek lisesi mezunlarına iş bulmak için 100150 işgününü kapsayan kurslar açılmış olup, bitiminde ebesağlık memuru ve dlğer meslektere tayinleri yapılacaktır. Cumhurbaşkanımızın Çukurova Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada belirttikleri gibi (İmam hatipten asker, tornacıdan sağlık memuru olmaz) görüşünü şükranla karşılıyoruz. Bu görüş doğrultusunda uygulamamn kaldırılmasını, 12 Eylül öncesi 20'ye yakın sağlık meslek lisesini basit nedenlerden kapatanların hatalarının hesabını vermelerini istiyoruz. O. SİVEREK Barınaktan Toplu Konuta Uzanan Yolda... SOSYAL BİLGİLER OĞRETMENİ Izmırde eğitim veren özel bir dersanede çalıştırılmak üzere en az. 5 yıl tecrübeli SOSYAL BILGILER Oğretmeni aranıyor. Isteklilerın özgeçmişlerini bildiren bir yazıyla P.K. 108 Pasaport • Izmir adresine 15 Şubat 1987 tarihine kadar muracaatları rica olunur. Studio School of English Cambridge Dünyanın en ünlü ünlversite kenti CAMBRlDCEde İngilizce Yıl boyu hıztıııdııılrni'} yc^iei ve rırarı mgılı.TO Yaz aylarında • 1014 ve 1517 va} gupiaıı ıgn özel Tarıi Kurçları • Cambridge Unıversıtesı yrwvtırına hazırlamn • Öçyetmen KurAın Abıde ı Humypt Cari Ynnca Ap 282 Kat 4 D 12 80270 Şışlı Istanbul Tel 147 44 88 • 148 43 57 Sergi Salonumuz Açıldı.) Cumhuriyet Kitap Kylübü Ü İçinde bulunduğumuz 1987 yılı Birleşmı^, ıvnuuııut u "ULUSLARARASI EVSİZLERE BARINAK YILI" olarak ilan edildi. Bu kararı barınma denen temel bir sorunun evrensel boyutlarda ele alınacağını müjdeleyen insancıl bir yaklaşımın, habercisi olarak selamlıyoruz. Pilot ülkelerden biri olarak belirlenen ülkemizde de bu yılın konut üretimine yeni olanaklar, konutsuzlara gerçekleşebilir umutlar getireceğine inanıyoruz. Birleşmiş Milletler Konutlandırma Programının, Ülkemizde başlatılan toplu konut Projelerini daha da güçlendireceğini, inşaat alanında hızlandırılmış üretim biçimini ve çağdaş teknolojiyi zorunlu kılacağını biliyoruz. Bu bilinçle 20 yılı aşkın süredir inşaat sektörümüze özgün hizmetler sunan TÜRK YTONG SANAYİ A.Ş. aynı bilinç ve sorumlulukla görevini sürdürmenin kararlılığı içinde, Uluslararası Konut Yılının tüm barınaksızlara hayırlı olmasını diler. mehmed kemal tümfkikıplarını incğzyçf'ek edinebilnibsötimcığı sazlıvor. ^V^ • Tüm k beKiiyöfüz bu darbeler kinıiıı için? Nüfuosmanıye Cad Kardeşler Han 1/3 Cağalofllu İSTANBUL Yer: Cumhuriyet Gazetesi, Türkocağı Cad. 3941 Cağaloğlu istanbul A L M A N C A bilen bayaıı sekiıMcr aranıyor. lş\cıi Mc: kı \1cıiıı. 556 İZ 22 AUH RfKlAMA» TÜRK YTONG SANAYİ A.Ş. PHEFABRIK BIRLIGI UYESIOIR. Eski kitap, para, pul, plak, kartpostal değerindcn alınır. 345 27 60
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle