18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER kurallarını değişmez biçimde koymuştur. Bunları kimse değiştiremez de tartışamaz da. Bir kimse, "tslamın şartlanndan yarısını kabul ettim, yansına akhm yatmadı'" diyemez. Dediği anda, onun Muslümanhğı sona erer. Köken aynlıgı: Bilimle din arasındaki çok onemli ikinci aynlık köken ayrıhğıdır. Dinin kökeni araştırma, inceleme, deneme, yine denemedir. Bugün sayısı 1500'e yaklaşan bilimlerdeki her yasa bir veya birçok bilginin araştırmaları, denemeleri ile ortaya konmuştur. Dinde ise köken söylentidir Birisi çıkmış, "Ben peygamberim, Tann adına konuşuyorum, bana inamnız, arkamdan geliniz" demiş. Inananlar, inançlarını çevrelerine yaymışlar. Bu inançlar günümüze kadar gelmiştir. , Peyeamberin söyledikleri ve yaptıklarını hadis kitaplarından öğreniyoruz. Bunlarda, her hadisin kimlerden geçerek günümüze kadar geldiği gösterilmiştir. tzah aynlığı: Bilim ile din arasındaki üçuncu fark " i z a h " farkıdır. Bilimde temel ilke "Determinısme" ilkesidir. Buna göre, her olayın bir nedeni vardır; aynı olaylar, aynı koşullar içinde, aynı sonuçları doğururlar. Doğa yasası demek, olaylar arasında sürekli ve zorunlu ilişkiler demektir. Dinde ise izahlar Tanrı, melek, cin, şeytan gibi doğaüstü varlıklarla yapılır. Tanrı'nın gazabı veya arzusu, şeytanın, cinlerin, meleklerin etkinlikleri açıklamalarda büyük rol oynar. Yetmiş yaşındaki haminne dururken, on yaşındaki torun mu ölmüştür? Tanrı öyle istemiştir. Uçak kazasında tek bir kişi mi kurtulmuştur? Tanrı ona acımıştır. Kimi hastahklar "cin tutması" ile izah edilir. Tanrı bir olayda neden öyle istemiştir de öbüründe tam tersini istemiştir? Bu sorulmaz, Bağdath Ruhi bunu şöyle dile getirir Terkibi Bend'inde: "Derdin kime açsan, sana der 'hikmeti vardır', öldürdü bizi, ah, bilinmez mi bu hikmet?" Yöntem aynlıgı: Bilim ile din arasındaki dördüncü fark, yöntem (metot) ayrıhğıdır. Bilim öğrencisinden, bilim adamından ilk istenen, mevcudu öğrenmek, sonra araştırmaya, denemeye başlamaktır. Bu çalışma sonunda belki yepyeni sonuçlara varılabilir. Dinde yöntem ise yorumdur. Kutsal kitabın her tümcesi, her sözcüğü durmadan yorumlanır. Hatta yorumlar basmakalıp hale gelmiştir. Bunlara uymak zorunludur. Evet, bilimde de eski kitaplar okunur. Ama, bunda amaç, bir araştırmanın hangi noktada bırakıldığını öğrenmek, kitabın yaratacağı çağnşımlarla zihin açmaktır. Bir Alman kimyacısının 100 yıl önce bulduğu "sıvı kristaller", bilginin bıraktığı noktadan sonra geliştirilmiş, günümüzde kullanılmıştır (Hesap makinelerinin ışıklı sayıları sıvı kristallerin sonucudur)^ 75 ARALIK 1987 Eğitiıtıimion Büyük "Bilimsel yeni buluşların hepsinin Kuran'da yeri var" biçimindeki yalan ve yanlışlar üniversitelerimizde, liselerimiz.de, ortaokullarımızda gizlice, açıkça yayılmaya başlamıştır. Işte eğitimimizin bugün karşı karşıya bulunduğu en büyük sorun, kültür yuvalanmızı bu sloganlardan arındırmaktır. PENCERE Franz Kafka'nın dillere destan "Değişinfi nasıl başlar? Romanın kahramanı Grsçor Samsa bir sabah yatağında sırt üstü uyanır, kendisini hamamböcegi olarak bulur; sonra yüzükoyun dönmek ister; uğraşır, çabalar... İnsan her sabah aynı biçimde uyanmaz; değişim uykuda sürmektedir; uyanıncaya dek unutulacak rüyalar görülmektedir; dokular eskimekte. gözenekler kurumakta, saçlar ve tırnaklar uzamaktadır; bilinçaltı dürtüleri karanlıkta kıpırdamaktadır. Sabah gözlerini açan kişinin ruhsal durumu uykusuna bağlıdır. Kaç günden beri sabahları suçluymuşum gibi açıyorum gözlerimi? Yatakta doğrulurken Gregor Samsa'yı anımsıyorum; hamamböceği olmadığımı bana anımsatan duygu, yüregimdeki suçluluk bilincidir. • Hamamböcekleri çoğaltyor. Ne pis böcektir hamamböcegi; bir kez ortalığı sardı mı, başa çıkmak çok güçtür. Yaşadığımız toplumda çoğu kişi artık sabah hamamböcegi olarak uyanıyor. Bakmayın hamamböcegi olarak uyanan yaratığın yataktan fırlayıp kalkmasına, kendisini sokaklara vurmasına, işine gücüne gitmesine, insan gibi konuşup ellerini kollannı sallamasına, gülmesine kızmasına; onun ruhu hamamböceğine dönüşmüştür; pis karnı ortaya çıkmıştır; iğrenç yaratığa dönüşmüştür, karanlıktan hoşlanan, ışıktan kaçan, bulaştığı yere kötü kokusu sinen, başı göğsünün altında bir yer böceğidir o... Bir süreden beri sabahlan suçluluk duygusuyia açıyorum gözlerimi; gazeteleri elime alıyorum, okuyorum. Ne o? TBKP (Türkiye Birleşik Komünist Partisi) yöneticileri Nihat Sargın ile Haydar Kuttu'ya işkence yapmtşlar. 12 Eylül'den sonra Batı Avrupa ülkelerine kaçan ve demokrat yönetimlere sığınan bu iki komünist 76 kasımda Türkiye'ye döndüler. Daha uçaktan inerken gözaltına alındılar, gözleri bağlandı. Başkentte bir yere götürükJüler. Neresi orası? Gazetelerin yazdığına göre "a/nalı oda" imiş. Başkent öyle bir yer ki emniyette öksürsen içişleri Bakanlığı'nda duyulur; İçişleri Bakanlığı'nda hapşırsan Başbakanlıktan "çok yaşa" sesi gelir; ve Türkiye 29 Kasım seçimlerine grtmektedir. Başbakan Özal ekrana çıkıp demokrasiden söz açmaktadır. Başbakanın emri altındaki emniyette TBKP yöneticileri ne işkence edilmektedir; adamların hayalan burulmaktadır; "komünistleri konuşturmak için" çağdaş teknoloji kullanılmakta, ilaçlı iğneler yapılmaktadır; cinsel organlanna elektrik verilmektedir; bedenlerinin duyarlı bölgelerine basınçlı soğuk su sıkıldıktan sonra, bu insanlar kollarından tavana asılmaktadır. Başbakanlığının bumunun dibinde işkenceciler insanların cinsel organlanna elektrik verirlerken Başbakan Özal renkli televizyona çıkarak ülkede elektrik üretiminin arttığını ve çağ atladığımızı söyieyebilmekte; seçimi kazandıktan sonra göz ameliyatı için Amerika'ya uçmaktadır. Başbakanın uçağı Esenboğa'dan havalanırken başkentin işkencehanesinde TBKP'nin iki yöneticisi kollarından tavana asılı sallanmaktadır. • insanın boyle bir ülkede sabahleyin suçluluk duygusuyla uyanması doğal değil midir? İyi ki suçluluk duygusuyla uyanıyorum. Vbksa ben de hamamböceğine dönüşeceğim; ışıktan korkan, karanlıktan hoşlanan iğrenç bir hamamböceğine. İnsan kılığında bir yer böceğine... İnsanın insanlaşması işkenceye karst çtkmasıyla doğru orantılıdır. Bir ülke ki başkentinde Başbakanlığın bumunun dibinde işkence tezgâhı kurulabilir; orada, değil siyasal demokrasiden, insanlıktan bile söz açarken özür dilemek gerekmez mi? Sevgili okurlarım, siz siz olun, hamamböceğine dönüşmekten kaçının! Çünkü yaşamanın tadı ve kişinin mutluluğu insanlaşmakla eşanlamltdır; demokrasi insanların rejimidir, hamamboceklerinin çoğaldığı yerde demokrasi gerçekleşemez. Abdüssalam ve sonuç Yukarıdaki açıklamalarımız, dinle bilim arasındaki ayrılıkları açıkça ortaya koymak yoluyla "Dinle bilim aynı şeydir" diyenlerin ne zavallı durumda olduklarını vurgulamaktadır. Dincilerimiz dinin de, bilimin de o kadar farkında değildirler ki, haklılıklarını kanıtlamak için uçan kuştan medet umarlar. Milyarlarcası içinden bir Batılı Müslüman mı olmuştur? Olayı Islamın zaferi diye yayarlar. 1979 Nobel Fizik ödülünü paylaşanlardan biri olan Pakistanlı Abdüssalam dincilerimiz tarafından, Islamın zaferi, Kuran'ın bir kez daha kanıtlanması savı ile bayrak yapılmak istenmiştir. Oysa üstat, din adamlarımızı cahil olarak nitelemiş ve bu düşüncesini, bir seminerde, şöyle dile getirmiştir: "Benim bir cebimde Kuran, öbüründe bilim kitaplan var. Sizin hocalarınızın hangisinin cebinde bilim kitabı var?" "tslam dini akıl dinidir... Akla uygun olan dine de uygundur... Yeni buluşların hepsinin Kuran'da yeri vardır" sözleri, yukarıdaki açıklamalarımız karşısında, havada kalmaktadır. Yalnız lslam dini değil, hiçbir din akıl dini değildir ve olamaz. "Bütün bilimler, Kuran'da mevcuttur" diyebilmek için, insanın, cahiilikten de öteye bir kafa yapısında olması gerekir. Düşününüz bir kez: Bugün 1500 dolayında ıspatlı bilim var. Bunların her biri 1.000 sayfalık bir kitap oluştursa 1,5 milyon sayfa eder. Kuran ise sadece 600 sayfadır ve hep bilimden söz etmez. Ama bu gerçeğe karşın, bütün bilim kuruluşlanmız, devlet kademelerinde yuvalanmış gerici eylemcilerin gizli güdümü altındadır. Bunlar, güçlerini, kendileri gibi bilgisiz ve maksatlı politikacılardan alıyor. Onlar da ülkemiz düşmanlannın dünya çapındaki güdümünde. Savaşları din savaşı değil, iktidar savaşıdır, petrol kuyularını, Türke savundurma savaşıdır. "Türk aslandır, dinin öncülüğünü yapmıştır tarihi boyunca. Bu yüzden Oç kıtaya yayılmış bir cihan imparatorluğu kurmuştur. Biz başa geçince yine o şanlı eski günlere döneceğiz" savında bulunabilmesi için, bir insanın, dünya gerçeklerinden ne kadar uzak olması gerekir... Ama dikkat! Işin sonunda, Dimyat'a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olmak var. Halkımız bunu şu atasözümüzde ne güzel vurgulamıs: "Cömert cömert derler, maldan ederler, yiğit yiğit derler, candan ederler!' VEHBİ BELGtL Eğitimimizin bugün için önde gelen sorunlarından biri, yaratıcı adam yetiştirememe sorunudur. Başka bir deyişle, düşünen, bulan, uygulayan adam üretememe sorunu. Osmanlı döneminden kalmadır bu sorun. Çünkü, yedi yüz yıla yaklaşan bu dönemde, Türk, bilim ve teknolojiye en ufak bir katkıda bulunamamıştır. Eğitimimizde reform yapraak istiyorsak bunu kesinlikle kabul etmeliyiz. "Bil illeti, kıl sonra müdavata tasaddi" demiş Ziya Paşamız (önce hastalığın ne olduğunu bil, sonra çare ara). Bütün dünyanın bildiği bu gerçeği haJkımızdan saklamak bizi bir yere götürmez, götürmemiştir. Bunun nedeni Türkün kafasızlığı değil yetiştirilme tarndır. "Bütün yerler ve zamanlar için geçerli bütün bilgiler ve ahlak kurallan kutsal kitabımızda var, başka bilgi ve kurala gerek yok" düşüncesine göre yetiştirilmiş 14 kuşak insanımız (50 yılı bir kuşak sayıyorum) başka bir davranış gösteremezdi, gösterememiştir. Bu düşünceye karşı çıkabilme yürekliliğini sadece Atatürk gösterebilmiş ve bu tutumunu "Hayatta en hakiki mürşit bilimdir" özdeyişi ve öğretim Birliği Yasası ile somutlaştırmıştır. Fakat, kendisinin yasama gözlerini yummasından sonraki geri zekâlı politikacılar, iktidarlarını sonsuza dek sürdürmenin tek yolunun Atatürk'ün söylediği ve yaptığj her şeye karşı çıkmadan geçtiğini sanmış ve onun ilkelerini ucun ucun kemirmeye başlamışlardır. nin Kuran'da yeri var" biçimindeki yalan ve yanlışlar üniversitelerimizde, liselerimizde, ortaokullanmızda gizlice, açıkça yayılmaya başlamıştır. Işte eğitimimizin bugün karşı karşıya bulunduğu en büyük sorun, kültür yuvalanmızı bu sloganlardan arındırmaktır Çünku, bunların hepsinin arkasındaki ana fikir "Din ile bilim aynı şeydir" düşüncesidir. Başka bir deyişle, "Kutsal kitabımızda bütün bilimler vardır, onu anlamasını öğrenirsek bütün bilimleri yutarız" teranesi... Oysa, bilim ile din taban tabana zıt şeylerdir. Ikisi arasındaki ayrılıkları şöyle özetleyebiliriz. Bilimle din arasındaki aynlık, önce, Gestalt (geştalt) kuramının anladığı biçimde, bütünlemesine bir aynhktır. Bilim, bir bütün olarak "sürekli değişme"yi temel almıştır. Din ise "hiçbir biçimde değişmeme"yi••• Bilim, bilim adamından, hiçbir şeye körükörüne inanmamayı ister: Bu şeyler dünyanın en büyük bilginleri tarafından söylenmiş olsalar dahi.. Bilimde her şey, her an tartışmaya açıktır: Ana ilkeler bile. Bu yüzdendir ki, Aristo Mantığının yerini bambaşka bir temele dayanan Modern Mantık almıştır. Çünkü, eski mantık, Descartes'ın da dediği gibi, bilimi hemen hiçbir yere götürmemiştir: Matematik ve geometri dışında, İngiliz Bacon'ın ortaya attığı Yeni Mantık ise, insanlığın övündüğü bütün buluşların yolunu açmıştır. Newton Fiziği, 1900'den sonra, yerini modern fiziğe bırakmıştır. Bunda baş rolü Einstein oynamıştır. Fransız Lavoisier modern kimyanın, Copernic modern astronominin... babası olmuştur. Bütün bunlar eskinin temelleri, yasaları tartışılarak gerçekleştirilmiştir. Dinde bunların hiçbirisini yapamazsınız. Tanıma göre, din kurallan, Tanrı kurallandır. Tanrı, yine tanıma göre, geçmişi de geleceği de bildiği için Biümdin çelişkileri Bunun sonucu olarak, "tslam dini akıl dinidir", "Akla uygun olan, dine de uygundur" "Bilim Çin 1 de de olsa gidip alın", "Kitabımızın ilk tümcesi 'Oku' ile başlar", "Bilimsel yeni buluşların hepsi HESAPLAŞMA BURHAN ARPAD "Bir Takım Adamlar..." Sait Faik'in "Bir Takım Adamlar" küçük hikâyesini kimi durumlarda hep düşünürüm: ilkbaharın soğuk bir geceyarısı, Taksim durağında tramvay bekleyen yazar ilginç gözlemlerini anlatır: 'Bu adamın ne paltosu, ne şapkası, ne de ayakkabıları vardı. Buna karşı, sırtında mor pamukları yer yer parça parça dökülen bir hırkası, belinde ipi, ayağında yazlık tüy gibi bir pantolonu ve ayaklarında da yine iplerle bağlanmış çuval parçaları vardı... Yüzü tatlı esmerdi. Sakalı uzamıştı. Yirmi beş, otuz yaşlarında gösteriyordu. Yalnız, gözlerinde büyük, korkak, acele bir şeyler vardı. Acaba dedim, bir esrarkeş midır? O devam etti: Benim gibi, ağabey, dedi. Üstünü başını gösterdi. İşte bu biçim adamlar görmedin mi? Bazıları şu yoldan geleceklerdi. Bir takımları da Taksım Sineması'nın aşağısındaki yolu göstererek bu yokuştan çıkacaklardı." Sait Faik'in, "Bir Takım Adamlar"ının benzerlerine 1948 yazında, Akşehır'den Kadınhan'a giderken rastladım. Demokrat Parti Genel Başkanı Celal Bayar ve arkadaşlarının Akşehir'de başlayıp Konya üzerinden güneye, oradan doğuya sürecek uzunca bir politika gezisine katılmıştım. Bayar'ın bindiği otomobili izliyorduk. Yollar bozuk ve tozluydu. Arabalar eskiydi. Ağır ağır ilerliyorduk. Bayar'ın bindiği otorrtobil birden durdu. Sayısını şimdi bilemeyeceğim bir kalabalık, arabanın yolunu kesmişti. Bayar önde, şoförün yanında oturuyordu. Yoksul görünüşlü insanlar bir şeyler söylediler. Durumlanndan yakındılar Bayar'ın canı sıkılmıştı. Bu gibi durumlarda hep yaptığı gibi, kaşlarını yukarı kaldırdı, üstperdeden bir ses ve bakışla: "Bizi kim sandınız?" dedi, ya da buna benzer bir şeyler! Adamlar, "Kim olursanız olun...!" diyecek oldular. Bayar'ın bindiği araba hızla uzaklaşmışti "...Halimizı görüyorsunuz" sözü ağızlarında kaldı. Birleşmiş Milletler'e üye olmanın zorunlu kıldığı çok partilı yönetim için, göstermelik 1946 seçimleri yapılmış ve CHP kazanmıştı! Yeni kurulmuş olan Türkıye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi ile Türkiye Sosyalist Partisı, çoğu üyeleri tutuklandığından seçime katılamamıştı. 29 Kasım 1987 seçimlerinin kırk yılı aşkın bir politika geçmişi vardır. Aldatıldığının farkında olmayan bilinçsiz yığın, doymak bilmeyen bir sömürü düzenini bol keseden oylarıyla yine başa geçirdi. Yüzde oranı ilk bakışta yüksek görünen sol oylar, 12 Eylülcülerin hazırlattığı yeni seçim yasası açmazlarıyla engellendi. Bu olumsuz durumda dış etkileri bulmak. dünya paylaşmasında Amerıka'nın güvenini kazanmış politika adamlarının yeğlendıği akla gelebilir. Aslında, Türkiye'de 1946'dan günümüze bir "Demokratçılık oyunu" sergilenmektedir. Gazeteci olarak çoğunu yakından izlediğim politika olayları, ülke yapısında yeterlı ve belirli değişimler sağlayamamıştır. Derinliği olmayan, yüzeyde görüntülerle yetınilmiştir. Şu sıra okuduğum "Yok Aslında Birbirinizden Farkınız" kitabı (Yazan: Türker Soyata) bu görüşü doğruluyor. Sayın Soyata, kitabın tanıtma yazısında şöyle diyor: "Daha açık konuşmak gerekirse ülkemiz, (Gazi Mustafa Kemal Atatürk dönemi dışında) en azından yüz elli yıldır hep aynı (tek parti) tarafından yönetiliyor. Değişen koşullara göre, görünüşte değişik kişiler tarafından yönetilmiş ve değişik adlar taşımış olsa da bu parti varlığını ve egemenliğini, hep 'aynı' ve 'tek' kalarak sürdürmüştür günümüze kadar. Sayın Soyata tanıtma yazısını şöyle bağlıyor: "Yok aslında birbirinizden farkınız!" Bu görüşe içtenlikle katılıyorum: "Yok aslında birbirinizden farkınız!" Onurun, yiğitliğin, güzelliğin, dostluğun, direncin simgesi ERDAL'ı saygıyla anıyoruz. Ankara'dan arkadaşlan adına darağaçlannda onuru, inancı yaşatan gencecik fidan, "sevdan sevdamız andm andımız" Ankara'dan arkadaşten adına OKTAY SONER ÖMER ARDIÇ SAATİNİZ ÖZEL OLMALI... HEDİYENİZ ÇOK DAHA ÖZEL... TR 730 ZooTkm 2816 TL. + KDV ANMA ERCAN KOCA 1M315 Anlık 19«0 AYNI YALINLIKLA ÖLMEK İSTERİM KIRDA BİR ÇtÇEK GİBİ SAKİN, GÖSTERİŞSİZ MUM YERJNE YILDIZLAR PARLASIN ÜSTCMDE YERYÜZÜ UZANSIN ALTIMDA SESSİZ DTCF ögrencisi 8. YILINDA SEVGİ, SAYGI VE ÖZLEMLE ANIYORUZ AİLESİ BR0ŞUR|u ı ISTEYİN 1 \\ | ı j "Yaşamak istiyorum" diyen çığlığın hâlâ yureğimizde, beyinlerimizde Kt^siarım7 Brrtish Coundi ta'afından onanmıştır AreisFeicouyesıdi' BTA tur§em İNGİIİZÜSANOKULLARI OANIŞMAMERKEZİ CumhurıyetCad. 173'1BEImadağ B0230 İstanbul Hılton Otelı Karşısı RENGÂRENK,ŞIK VE ÇOK AMAÇLISAATLER. SİZ VE ÇOCUKLARINIZ İÇİN Toptancılar, Perakendeciler... özel fiyattanmızdan yararlanmak İçin bizi arayın! Saatçi = (4) 128 31 40 SİNAN HEPŞEN'imiz ^ ^ • Tel (1)148 39 77148 794313296 84 Tlx 27498 TUSM TR Fax (1)132 97 29 ölümünün üzerinden on yıl İHMbeMP^ / değil, onlarca yıl da geçse, sen yüreğimizde ve mücadelemizde yine yaşıyorsun. tLERİCİ ARKADAŞLARI ADINA ÖMÜR COŞKUN Son sipariş'er Gözyaşlarına çiçek açtıran insanlık onuru, hiçbir günı "YORGUN" olmayacaktır. U L U Dokuzuncu ULUSLARARASI FUARCILIK A $ Tel 170 02 82İ3 Tal Fn T64 29SS S. L A R A R A S I GÜLHAN "Gözyaşlan da çiçek açar" isimli kaseti yakında plakçınızda DERSHANEYE matematik, edebiyatsözel öğretmenleri almacak 57194195711846 Dolmabahçe Fuar Alanı Tet 134 32 09
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle