Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUhdHÜÜYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLKR sine nasıl geçebilir? "Akıl için yol birdir" demişler, arada kişisel dertler yok ise, aydm saydıklanmız nasıl olur da uygulanacak yöntemler üzerinde anlaşamazlar; ki arkamızda 40 yıllık deneyimimiz de var. Yoksa Sayın Oktay Akbal'ın dediği gibi, DSP gerçekte sağda bir partidir de, Sayın Ecevit'in geçmişine bakıp, biz onu solda bir parti olarak görmeyi sürdürüyor olmayahm? Gerçekten Sayın Ecevit, sık sık tarikatlardan, tekkelerden, öcü komünistlerden söz etmiyor mu? Sayın Demirel'e duyduğu saygı, sevgi, kader arkadaşlığının ötesine taşmıyor mu? (O Sayın Demirel ki, vaktiyle kendisine "Bunlar dört kazı güdemez, üçünü kaybederler" diye iltifatlarda da bulunurdu.) Böylece halka vermek istediği mesaj, "Benim de Sayın Demirel'den farkım yok" şeklinde olmasın? in kendi deyimi ile, "Padişahın kullan" topluluğu olur. Bir partiyi hizipçilikten kurtarayım derken, "tek adam sultasına alma" tehlikesi daima vardır, ki bunun sosyal demokrasi ile bağdaşamayacağı doğaldır. 5 Sayın Ecevit, "bozuhnuş aydınlar" ve "bozulmamış cahil, saf halk" gibi deyimleri de kullanıyor. Son davranışlanndan öyle anlaşılıyor ki, bozulmamış aydm olarak ortada DSP'ye girenler ve kendileri dışında sadece Sayın Demirel kalıyor, bozulmuş cahil halkı da Sayın Celâl Kürkoğlu ve arkadaşlan temsil ediyor. Insanlann bozulması cehaletleri ile doğru orantılı değil midir? tnsanı bozulmaktan koruyan "eğitim"den etkili bir ilaç var mıdır? Eğittiğiniz ve "aydın" zannettiğiniz herkesin gerçek aydın olması olanağı elbette yoktur; doğal olarak eğitim de az ya da çok fire verecektir. Fakat böyledir diye eğitilmemişi yeğlemek akıl işi midir? Cehaletin ne menem bir şey olduğunu anlamak için herhalde onlar arasında, hem de uzunca bir süre yaşamak gerekiyor. Olsa olsa ancak eğitilmemiş insanlar, tek bir kişinin fikirlerine karşı fîkir üretemedikleri için sımsıkı sarılıp o kimseyi "padişah" olarak görilr ve ona " k u l " olurlar; Sayın Ecevit'in istediği de herhalde bu olacak. 5 EKİM 1987 Sosyal Demokratların Yazglsı... Biz durunu dışarfdan izleyenlerce bunca yanlışlar yapıyor görünen Sayın Ecevit "b<r bölen" eyleminde başanlı olamayacak ve halkı etkilemede gösterdiğıyetepek ve. tüm başanları, ipekböceğinîn ürettiği değerli ipekler gibi, kenisinî hapsfegeçek bir koza oluşturacaktır. CUMHURİYET'TE^ OKVBLARA *•• OKAY GÖISENSİN İyi Haberler, Kötü Haberler K Prof. Dr. M4SJM ÖZKAN 1 Emekli EldSayinSacitSomelîin, "Ecevit'eaçık mektup"unu Cumhuriyet gazetesi'18.9.87 s. 2) okuyunca, Atatürk devrimlerine yalnız beyni ik değil, eti keriği ile bağlı olan biz sosyal demokratlar adına yireğim sızladı. Nereden nereye geldik. Bizim haikımız, "Sisyphos'un kayası" deyimini, "eğirdigni yüne değişmek" diye ifade etmiştir; düşünüyorum da, ulusumuzun sosyal demokratları sanki bu deyimi tanımlamaya yazgılı. Sayın Somel'in üzüntolerini fazlası ile yaşamakla birlikte, Sayın Ecevit'e açık ya da kapah mektup yazmanın. dertlerimizi depreştirmekten başka bir işe yaramayacağını artık çoktan anlamış olmam ı a n gerektijı kanısındayım. DSP tophıluğuna, "Siz birleşmede diretirseniz, biz Rahşan'la bırakır gideriz" diyerek, duygu ve düşüncelerini gayet net bir biçimde ifade ettikten sonra, onlan yandaşlan ile baş başa bırakarak, gücümüzü bundan sonrası için harcamakyız. Sayın Ecevit elbette gökten düşmedi; onu "Ecevit" yapan güç, yeni "Ecevit" ler de Uretecektir. Doğal olarak bir sürü emeğe, zamana, hatta kana yank olmuştur, ama olmuştur. Bizlere düşen, Sayın Ecevit'in yolunun neden yanlış olduğunu ve kendisinin başlıca hatalannı, kendisini kaba bir şekilde karalamadan (çünkü bugün neyi savunuyor olursa olsun bir zamanlar "umudumuz" olmuş ve bize mutlu anlar yaşatmıştı), halkımıza anlatmak olmalıdır. Bunu başarabilirsek, "fıili birleşme" kendiüğinden sağlanmış olacaktır. Millete dönüşiindeki yanlış tutum Bu doğrultudaki çabalara, şu andaki düşüncelerimi yazarak kannca karannca katkıda bulunmak istiyonım. Birçoğu yeni olmayan fakat yinelenmesinde yarar gördüğüm bu düşüncelerimi, daha kolay dile getirebilmek için, madde madde belirteyim: 1 Çok eskilere gitmeden, 1980'lerin kan gölü nü anımsayalım: Bu kan gölü ortasında Sayın Ecevit, Milliyetçi Cephe (MQ'ye sunduğu 9 seçeneğin hiçbirinin kabul görmemesi karşısında, "sinei millete" dönüp, MC'yi sorumluluğu ile baş başa bırakma cesaretini, "bir düdük çalınır, oyun paydos olur" diyerek düdüğün çaJınacağını, en azmdan, hissettiği halde) gösterememiştir. CHP'nin ne günahı vardı da bütün partilerle birlikte o da kapatıldı diye, kapatanlara öfkeleniyoruz; bana göre CHP'nin kabahati, bu cesareti gösteremeyip, "ulusun yüce çıkarlan" kalkanı arkasına sakladığı edilgin davranışını sürdürmeyi beceri saymasıdır. Sayın Ecevit, genel başkan olarak, CHP milletvekillerine bunu önerecek, kabul ettiremezse işte o zaman kendisi tek başına "sinei millet"e dönecekti. Yoksa her şey olmuş bitmiş, partinin dayanışma gereksinimini en çok duyduğu bir dönemde efendim genel başkanlann konuşması yasaktı, konuşmam gerektiği için görevden aynldım bahanesi ardına sığınıp, partiyi ortada bırakmayacaktı. Eğer illâ konuşacaksa riskini göze alıp "genel başkan" olarak konuşacak ve başına geleceklerin bir anlamı olacaktı. Yoksa, bir "sade vatandaş" olarak hareket edip, yazlıkta dinlenceye alınma koşullanndaki hapisliğini ikide bir ' 'hapislere girdim, siz o zaman nerelerde idiniz?" gibi suçlamalarla bizlerin başına kakmaya hakkı yoktur. Kaldı ki bizler, "Umudumuz Ecevit" değildi ki; bizler, dağlara taşlara yazılar yazan, 30 yılın biriktirdiği ozlemle umutlan kabarnuş olanlar, ünlü "Taksim mitingi"nde, miting saatinden 6 saat önce, meydanda dikilmiş bekleyenlerdik. 2 Sayın Ecevit, SHP ile DSP arasında bağdaşmaz görilş aynlıkları bulunduğunu savunuyor. Sosyal demokrasi ideolojisinin "alâmeti farikası" insanın mutluluğunu, insan sevgisini esas alarak sağlamaya çalışmak değil midir? Eğer böyle ise, bu iki parti arasında varsayılan bağdaşmaz görüş ayniıkJan, uygulanacak yöntemler aşamasının öte 3 Sayın Ecevit, "Sağda 5 parti varken, solda 2 parti olmuş çok m u ? " diye soruyor. "Bir bölen" yakıştırmasını bundan daha çok haklı gösterecek bir aldatmaca herhalde güç bulunur. öyle ya, sağdaki partilerin kimi, ırk temeline, kimi din temeline, kimi para temeline, kimi gelenek temeline vb.. oturmuş, doğal olarak farklı olacaklardır. Fakat yukanki temele oturmuş iki partinin farklı olamayacağmı, Sayın Ecevit benden çok daha iyi bilecek durumdadır. Evet, solda da "insanın mutluluğu" için bazı insanların "yok edilmesi" gereğine inanan, ya da "insanın mutluluğu" için maddi olanakları her şeyin başında sayan görüşleri temsil eden partiler olabilir, ama bunlar elbette "sosyal demokrat" adı ile anılamazlar. 4 Sayın Ecevit, SHP'yi "hizip"lerin egemen olduğu, kapaulmasaydı da zaten parçalanacak olduğunu söylediği CHP'nin tüm hastalıklarını devralmış bulunan vb.. bir parti olarak tanımhyor ve eleştiriyor. SHP'de hizip söz konusu ise, bunun kökleri, CHP'de rahmetli lsmet tnönü'nün ağzından, "hizipçi başı" sıfatına layık görülen Sayın Ecevit'e kadar dayanmıyor mu? Hizipçilik bu kadar kötü ise bunu neden uygulamış olduğu sonısu her yurttaşın aklına gelmez mi? Ama " b e n " yaparsam " o başka" marazına yakalanmışsanız, gerçekten " o başkadır." Kaldı ki hizipçilik neden o kadar kötü olsun, gerçek bir liderin yönetiminde bu hizipler, partinin demokratik hareketliliği sınırlan içine alınabilir ve partinin gelişmesinde olumlu etkenler olarak pekâlâ kullarulabilir. Eğer lider, "Benim dediğim dedik, hizip mizip istemiyorum" derse, o parti ister istemez parti olmaktan çıkar ve Sayın Ecevit' "Solda 2 parti" değerlendirmesi yanlışı tcazet sorunu ve sonuç 6 Gerçi şimdilerde, "icazetli" milletvekilleri ile grup kurduğu için, ağzına alamıyor, ama bir za,manlar da "icazediler", "icazetsizler" diye tutturmuştu Saym Ecevit. 13 Eylülde yurdu terk edip gitmediğimize göre, ya da o gün buna olanak bulamadığımıza göre, ilk fırsatta bunu yapamadık isek hepimiz icazetli sayılmaz mıyız? Yıllarca 12 Eylül yasalannın icazeti ile yaşamadık mı? Hâlâ 12 Eylül Anayasası'mn icazeti altında değil miyiz? Bu anayasaya göre parti kurup onun başkanı seçilerek ve böylece Sayın Evren tarafmdan "kabule mazhar" olmak, bir an önce normal yönetime geçmeye katkıda bulunmak üzere, 1983 seçimlerine katılmak için alınan onaydan daha mı az icazetliliktir? Bir ülkede, şu ya da bu nedenle, haklı ya da haksız olarak, ordu yönetime el koymuş ise, bir süre her şeyin onun icazeti ile olacağı doğal değil midir? Asıl kınanması gerekenler, bu icazete boyun eğenler değil, bütün ulusu bu duruma düşürmede etken olanlar değil midir? Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki, biz durumu dışandan izleyenlerce bunca yanlışlar yapıyor görünen Sayın Ecevit "bir bölen" eyleminde başarılı olamayacak ve halkı etkilemede gösterdiği yetenek ve tüm başarıları, ipekböceğinin ürettiği değerli ipekler gibi, kendisini hapsedecek bir koza oluşturacaktır. OKTM AKBAL EVET/HAYIR OKURLARDAN Elektrik tesisatçılarına verilen \etki Bilindiği gibi 3194 sayılı tmar Yasası ve elektrik iç tesisleri yönetmeliği ve tesisatçılar hakkında yönetmelik, proje çizme yetkisini en az 4 yıllık yüksek öğretim görmüş elektrik mühendisi veya elektrik yüksek mühendislerine vermisrir. 1984 yılında değistirilen bu hükümler teknisyenlere ve 1, 2, 3 sınıf ehüyetli elektrikçiler 12 kw güce kadar proje çizme yetkisi tanımıs, Danıştay'a odamız tarafından açılan dava sonucu iptal edilen bu hükümler 4.9.1987 günlü Resmi Gazete'de tekrar yayımlanmıs tesisatçı ve teknisyenlerin yetkileri 75 kw güce kadar çıkanlarak geri verilmistir. Böylece ülkemiz yaranna olacak birçok teknik gelişmenin uygulamaya geçirilmesi, birçoğu ilkokul mezunu olan tesisatçılanmızın derin(!) bilgi ve deneyimine bırakılmıştır. Üstelik proje yoluyla geçimini sağlayan elektrik teknisyeni çok azdır. Serbest çalışan teknisyenler iç tesisat uygulaması yapmakta, proje konusunu bir külfet olarak görmektedirler. Buna karşın ana faaliyet konusu proje olan birçok elektrik mühendisi mevcuttur (6'zellikle yeni mezun olanlar) Tüm bunlar bir yana tesisatçılann konuya teknik açıdan değil de parasal yönden yaklasımları sonucu birçok binanın topraklamasının yapümayıp Bayındırhk Bakanlığı şartnamelerine uygun olmayan malzeme kuuanıldığı, kesitlerin inceltilip malzemeden (sö'zde) tasarruf sağlandığı gö'zlenmistir. Birçok teknik eleman ve kurulus tarafmdan tepkiyle karşılanan bu karar, Türkiye gibi geri kalmış ülkelerde teknik konuların ne derece hafife almdığınm bir göstergesidir. Bu nedenle elektrik tesisatçılarına verilen 75 kw gibi kapasitelerin üzerindeki bu yetkinin kaldmlması yerinde bir karar olacaktır. Saygılarımla. MUHARREM OKÜR Elk. Mühendisi ÇORLU Çirkin Bir Köşe Kapmaca!.. "İnönü Ankara'da ODTÜ rektörüyken ben Ankara Emniyet Müdürüydüm. inönü başta DenizGezmiş olarak hepsini ODTÜ'de barındırdı, onlara yardım etti. İsmet inönü'nün oğlu olduğu için hakkında o zamanki iktidar işlem yapmadı. Ben ODTÜ'de arama yaptım ve belgeler buldum. İnönü'den ülkeye hayır gelmez." "Paşa çocuğu, 2 kasımda çantasını alıp gidecek." "Vefa borcu hiçe sayıldı." SHP'de listeye giremeyen, ya da alt sıralara düşen Halkçı Partili milletvekilleri işte böyle konuşuyorlar! 12 Eylül sonrasında yapılan 6 Kasım seçiminde atama yoluyla milletvekili seçildikleri için sanıyorlar ki yaşam boyu Meclis'te üye olarak kalacaklar. Yukarıya birkaçını aldığım çirkin konuşmalar bu gibilerin gerçek nitelıklerini açığa vurmaktadır. 83'ten bu yana geçen dört yıl içinde, milletvekili, hem de sosyal demokrat politikacı olarak hangı başanlı işleri yaptılar? Hiçbirini!.. Yalnızca milletvekilliği cakasını sürdürdüler, arada bir il, ilçe kongrelerinde göründüler, o kadar! Kolaycacık elde ettikleri milletvekılliği koltuğundan bir türlü vazgeçemiyorlar. Türk sosyal demokrat tabanı bu tür kişileri tanımalı, hem de çok iyi tanımalıdır. Lafa bakın, adam emniyet müdürüyken İnönü'nün Deniz Gezmiş'i koruduğunu biliyormuş, elinde belgeler varmış! Bu savın ne denli doğru olduğu kuşkuludur ya, öyte bile oisa, eski bir emniyet müdürü bu gerçeği bugüne kadar neden saklamış! Aday listesine giremeyince mi aklına geliyor inönü'nün işlediği "suç"! Lıstede sağlam bir yere yerleştirilseydi genel baskanın karşısında el pençe divan durmayacak mıydı? İnsan üzülüyor, böyle kişilerin nasıl olup da dört yıl milletin vekiHiğinı yaptığına! Aday listesine giremeyen başka biri de eski Emniyetçinin çirkin sözlerinı hiç de sert bulmamış, "Doğru hepsi, az bile" demiş!.. Şimdi aday listesine giremeyen Halkçı Parti'den gelme 30 kişi imza toplama eylemine girişmişler, partiden aynlacaklar, böylelikle SHP ana muhalefet olma etkinliğini DYP'ye kaptıracak, o zaman da radyo ve TV'de daha çok konuşma yapabilme olanağı SHP'den DYP'ye geçecek! Milletvekili koltuğunu yitirenlerin İnönü'den ve SHP'den almayı düşündükleri öç işte bu! İnsanda biraz sıkılma olur, dört yıl boşu boşuna parlamento üyeliği yapmışsın, hiçbir yararlı eylemin, başanlı tutumun görülmemiş, milletvekilliği sanki tapulu malınmış gibi bir dört beş yıl daha o keyfi sürdürmek istiyorsun. Hiçbir sıkıntı, daha doğrusu utanç duymuyor musun? Bu ulkede miüetvekilliğini sekiz on yıl sürdürmek hakkını sana kim verdi? Evet, SHP'de aday belirleme yöntemi ve uygulaması tartışılacak durumlar yarattı. Parti meclisinin 44 üyesinden 42'si seçilme olanağı yüksek yerjere getirildi. Kimse getirmedi onlan o yertere; kendileri getirdi kendilerini! Baylar bayanlar birbiriyle çekişti, "sen oraya, ben buraya"! urgütün dilekleri, özlemleri görünmezlikten geiindi. Bütün bunlar oldu gerçekten!.. Ama kim neden oldu bu kargaşaya, bu yanlış ve çirkin görüntüye? ANAP lideri Başbakan özaİL Acele seçim kararı alarak, önseçim olanağını ortadan kaldırarak muhalefeti, daha doğrusu SHP'yi karanlık bir çıkmaza soktu. Bunu bilerek yaptı, başardı da!.. Şimdi tepeden inme adaylann yer aldığı aday listeleri örgütün büyük bölümünün desteğini yitirecek, seçimde de bu kırgınlığın sonuçlan ister istemez görülecektir. Denecek ki her genel seçimde bu tür çekişmeler, tatsızlıklar yaşanır. Önseçimlerde örgüt ağırlığını duyurur, genel merkez de ancak kontenjan adaylarını atamakla yetinirdi. Çekişmeler, huzursuzluklar illerde kalırdı, ülke ölçüsünde yaygınlaşmazdı. Ama 1 Kasım seçiminin aday saptaması böyle olmadı, olmaymca da önce parti yöneticileri kendi aralarında sağlam yer kapma yarışına giriştiler; sonra da sosyal demokrasiye, daha doğrusu demokrasiye içtenlikle inanmayan Halkçı Partili birtakım milletvekilleri bir kez daha Meclis'e giremeyeceklerini anlayınca gerçek yüzlerini gösteriverdiler... Bu gerçeklerden ibret almak gerek. Haikımız aydın bireyler olarak belirll bir bilınç aşamasına ulaşmış olsa, bu tür açıkgözlere, hırslı kişilere, milletin vekilliğini tapulu hak sayanlara gereken dersi verirdi. Ama yıllardır sürdürülen uyutma, aldatma, kandırma polrtikası ile halkımızın iyiyı kötüyü, güzeli çirkini ayırt edebilme yetenekleri de iyiden iyiye yozlaştırılmıştır. Şimdi bu çirkin köşe kapmaca oyunun üzüntüyle izlemekten başka yapacak bir şey yok... ötü haber belli. Cumhuriyet yine zam yaptı, yine "en pahalı gazete" olma özelliğini kimseye bırakmadan biraz daha öne geçti. Diğer gazetelerin çoğunluğu 150 lira olurken, Cumhuriyet 200 lira oldu. Bunun nedenlerini sıralamak bir kez daha kimi okurtarımızdan, "Yster artık, biliyoruz" tepkisinin gelmesine yol açacak. Çünkü biz de biliyoruz okuıiarımızm büyük çoğunluğunun Cumhuriyefin bağımsızlığı üstündeki duyartiğımızı, gerekçelerimizi en az bizim kadar kavradığını, en az bizim kadar özen gösterdiğini. Bu zam kısırdöngüsü ne zaman bitecek? Kimi okurlanmız her zam uygulamasının ardından tepkilerini iletirken sık sık da bu soruyu soruyorlar. Bunun yanıtını vermek öyle güç ki. Sürekli kriz ortamında yaşayan ve yaşamaya a/;şm;ş bir toplumde. yıllık, üç yıllık, beş yıllık planlamaların ne geçeriiliği var ki? K&ğıt fiyatlanna gelen son zam da beklenmedik bir zamdı. Çesitli bilgiler hükümetin seçim sonrasında yüzde 100'e ulaşabilecek büyük bir zammı yürürtüğe koyacağını gösteriyordu ki, anketlerin rahatlığına kapılan hükümet bir ön zammı yapıverdi. Bu ani zammın nedenini tartışırken, ANAP hükümetinin seçim öncesi bir ön uyansı olarak buna gerek gördüğünü savunanlara hak vermek mümkün. Referandumla birlikte tırmanan hükümetbasın ilişkilerindeki gerginlik en azından seçim ortamınm doğal heyecanlarıyla sürecek gibi duruyordu. Bu arada yapılan ilk kamuoyu yoklamaları da ANAP'ın salt çoğunluğu kolaylıkla elde edeceğini, hatta kimilerine göre büyük bir çoğunlukla Meclis'e geleceğini gösteriyordu. Gerçi bunlar ilk araştırmalar; toplumun değişik kesimlerinde, ANAP'ın seçimleri önde bitireceğine olan inanç giderek yaygınlık kazanıyor. Muhalefet partilerinin de milletvekili aday listelerinin saptanmasında kendilehni yıpratıcı havaya girmeleri kuşkusuz ANAP kurmaylarını kendilerinin bile ummadığı rahatlamaya götürürken başına "ilk ders" de yüzde 25'lik bir kâğıt zammı biçiminde geliverdi. Görünen tablo o ki ANAP hükümeti "Türkiye'ye çağ atlatırken" yazılı basını tümüyle gözden çıkarmıştır. Oysa gerçekten çağ atlamış ülkelerde yazılı basın, televizyonların karşısında yaşadtğı güçlüklere karşı sağ ya da sol hükümetlerce özenle korunmaya çalışılmaktadır. Ömeğin Fransa'da sağ yönetim başına destek fonuna yeni bütçede büyük bir zam yaparak 173.7 milyon franktan 201.2 milyon franka, yaklaşık 30 milyar Türk LJrasına çıkarmıştır. Bunun 160 milyon franklık bölümü ulaşım ve habeheşme masraflanna sübvansiyon niteliğinde, 30 milyon frankı Fransız basınınm ülke dışında yayılmasına destek için kullanılacak, 11.3 milyon franklık (yaklaşık 17 milyar TL) bölümü de 8 ulu*al gazete arasmda belli kıstaslarla bölüşülecek. Fransız basınınm büyük bölümünün de hükümet yanlısı olmadığmı söylemeye gerek yok. Türkiye'ye "çağ atlatırken" basını ezmeye çalışmak "çağ atlamışların" mantığında pek yer almıyor... • İyi haber ise Cumhuriyefin satış artışınm istikrariı olarak sürmesi. ömeğin 2127 eylül tarihlerinde 5 büyük kentte (Istanbul, Ankara, izmir, Adana, Bursa) kesinlesen ortalama günlük satışlar şöyle: CUMHURİYET 85.265 Hürriyet 386.381 Sabah 274.196 Günaydın 175.481 Milliyet 159.553 Güneş 121.328 Tan 99.509 Türkiye 81.006 Tercüman 68.060 Bulvar 38.194 değerli eşarp... Vakko imzalı bir eşarp: dün, bugün, yann, her şık kadının vazgeçilmez aksesuan.. Eşarpların en değerlisi. Binbir Vofefco Eşartn'ndan btn . VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI Dostumuz NÜVİT ÖZKAN'm babası HAKKI ÖZKAN aramızdan aynlmıştır, kendisinin ve ailesinin acısını yürekten paylaşıyoruz. AIRTURALANYAANTALYADOSTLARI VoÂÂc "MODA DA VAKKO'DUR"