16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
'6 EKİM 1987 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 is\niı SENEMA ATİLLA DORSAY H \Y\ \\LAR Vasat şarkıcı oyuncunun vasatııı altındaki fibııi Madonna gunümüzün en ilginç kişiliklerinden, en büyük star'larından biri mi? Öyle görünuyor. En azından gençlik dergilerine, hatta tum basınyayın organlarına, tüm üetişim araçlarına bakarsaruz öyle... Madonna, doğrusu bize hiç de buyük bir şarkıcı olarak gözukmuyor. Zaten müzik otoriteleri de, şarkıcının ancak " o r t a " düzeyde sayılabileceğinı kabul ediyorlar. Peki, ne olağanustu bir sesi ne de müziğe getirdiği olağanustu bir şeyler olan 29 yaşındaki bu Italyan kökenli Amerikalı şarkıcının başansının gizi nerede? Bu başarıyı, ne yeni yetme bir genç gibi abartmak ne.de görmüş geçirmiş, değer ölçüleri tümüyle geçmişte kalmış biri gibi küçültmek doğru olmasa gerek... Bunca popüler olabilmek, bunca buyük kitleleri etkileyebilmek, temelde ilgiyle, giderek beUi bir saygıyla karşılanması, üzerinde düşünülmesi, çözümlenmesi gereken bir olgu değil mi? Ne var ki bu olgunun yanıtını Madonna'nın filmlerinde, en azından bu hafca gösterime çıkan (ve 2. filmi olan) "Şangay Bonita"da aramayın. Çünkü bulamayacaksınız. Perdedeki Madonna'nın son aylardaki inarulmaz başansının ipuçlanm ve Madonna'nın ilk filmi"Çılgın Madonna"da gelecek hafta gösterime giriyor PöHPuRÜRÜrA / J Şangay Bonita (Shangai Surprise) / KİM KİME DUM DUMAHKHH Yönetmen: Jim Goddard. / Oyuncular: 3 ü konvda Madonna, Sean Penn. / Bir HandMade Films almak yapımı (Site, Sinepop, Şafak.) recek hemen hiçbir özelliği yok. Belki güzelce, belki belli bir cinsel çekiciliği olan, ama sonuç olarak sıradan bir kadın var karşınızda... Bir " d i ş i " olarak da öyle, bir oyuncu olarak da... Madonna'nın "fantezi" yeteneğini, belli bir oyunculuk duzeyıni kanıtlayacağını sandığımız film, son yılların "Indrana Jones" serisini taklit etmeye ve 1937'lerin Şangayı'nda geçen "çılgın" bir seruvenler dizisi olmaya çalışıyor... Ama bunu uzaktan bile olsa başaramıyor. Ne yönetmeninin o yeteneği var ne de oyuncuların! Bir seruven filmini boylesine kof ve sıkıcı kılmak bir başan sayılırsa, onu bilmem!.. Daha önce kimi filmlerde ilginç soruniu genç adam portreleri çizmiş olan Sean Penn, son derece başansız. Madonna, belki ondan daha " r a h a t " , ama çok sıradan... Bu kadının yığınlar üzerindeki etkisini anlayabilmek için onu bir konserinde izlemekten başka çare yok galiba... Eğer TRT lütfedip bir Madonna konserinin kaydını satın alırsa, belki Madonna mucizesinin gizini kavrayabiliriz. Belki de haftaya gösterime çıkacak olan ilk filmi "Çılgın Madonna" da bu konuda kimi ipuçları içeriyordur. Kimbilir? 'Kadınlann yanındaymı Kadıalann oitjuroımağ icplom, uzjof olam. f I bılmelıyız ki, bir komrarn PÎKNİK /»/) İLK tfl/JKI UALİNE " \ • BLTTÛN SÜN GELİP SUN | } OU/NEÂLÂ! ICOSAVHT \ )) SIRADAN BİR KADIN Perdedeki Madonna'nın son aylardaki immılmaz basansmın ipuçlanm verecek hemen hiçbir özelliği yok. Belki güzelce, belki beUi bir cinsel çekiciliği olan, ama sonuç olarak sıradan bir kadın var karsınuda. YGC. Vedat TürkalTnin yanıtına yanıt Vedat Türkali'nin "Yeşilçam Dedikleri Tiirkiye" romanı uzerine eleştirime karşı yanıtını okudunuz. Türkali gibi, yıllardır gerçekten sayıp sevdiğim bir yazarla, bir sinema emekçisiyle bu tatsız tartışmaya girmeyi hiç istemezdim. Ama olan oldu. Türkali. polemiklerinde oldukça "agır" yazan bir yazar... Yıllar önce Yedinci Sanat dergisinde 19Sl'in "komünist tevkifab" olayları nedeniyle bir tartışmaya giriştiklerî sinema yazarı Nijat Ozön'e, şimdi hatırladığımda bile nerdeyse yuzümun kızardığı ağırlıkta, küfur ve hakaretle dolu çıkışını bilenler bilir (Bilmeyenler de derginin ciltlerine bakarak oğrenebilir). Türkali, genelde eleştirilmeyi sevmiyor. Oysa yaşlanmak, insanlara hoşgöruyü, "tabammülü" getirdiği olçüde, saygıya layık bir insanlık durumu değil mi? Ve "Ne çekiyorsak biraz da hoşgörüsıizlükten çekmiyor mu>uz?.." "YeşUçam Dedikleri Turkiye", yineleyeyim, ilk okuduğum andan başlayarak beni çok rahatsız eden bir roman oldu. Ve roman üzerine yazmak, hiç istemediğim halde, sanki " b a n a ragroen" beni iten bir dürtüyie gerçekleşti. Ne yazık ki Türkali'nin yanıtında da roman üzerine kuşkulan, çekinceleri dağıtacak bir şey yok. "Anakronizm" olayını kendisi de kabul ediyor örneğin... Ama bunu "... Olaylar gerçek zamanda değil, roman zamanında verilmiş, boylece 20 yıllık bir sürenin daha kısa bir zaman parçasında akışı sağlanmış, başka bir deyişle olaylann zaman sırası değil, oz ilişkileri one alınmıştır" diyerek açıkhyor. Bu belki de gunumuzden oldukça uzakta geçen tarihsel bir roman için bağışlanabilir bir olgudur. Tolsto>'un "Savaş ve Banş"ı gibi romanlarda da bu tür "anakronizm" orneklerı bulunduğu söylenir. Ama romandaki en son somut olay, Maraş olayları, 1979 tarihinde olduğuna göre, gunumuzden yalnızca 8 yıl oncesine gelip dayanan ve herkelanca holdingle ilgili, kimi yakışıksız dedikodular duzeyinde bir dizi olayı roman dokusuna yerleştirmek kola>... Ama bu arada bu kişiler, ayrıca Yılmaz Güney, trtem Görec, Onat Kutlar, Türkali'nin kendisi gibi diğerleri, yarımyamalak değinmelerle birer karikatür düzeyine indirgenmişler... Bu kişiliklerin bazılan, orneğin yıllar yılı Sinematek gibi onurlu, önemli bir işlev görmüş bir kuruluşu, ancak yakın dostlannın bildiği bir dizi inanılmaz özveri pahasına, kendi sanatsal uretimini ihmal etmek paoylesıne bezmişler ki sırf ona "bulaşmamak" için onun kitaplarını eleştirmezlermiş... Buyurun bakalım!.. Eleştirmenleri terörize ederek kitaplarmı "eleşliriden masun" kılmak da acaba çağdaş sanatçı yöntemlerimizden biri mı oldu? Evet, "Yeşilçam Dedikleri Türkiye" kitabına, görunurde kimse "bulaşmadığı" için ben bulaştım. Bunu "Yı)mazGune>'i savunmak" adına filan da yapmadım (Buna gereksinmesi yok onun...) "Dürustlük" konusunda ise kimin kime ders vereceği hiç belli olmaz. Herkesin kendi vicdanına göre kendi ilkeleri, kendi dürustlük kuralları vardır. Orneğin Türkali'nin kitabının "dürustlüğü"nu gerçekten de "benim kavrayamayacağım, aklımın almavacağı" doğru olabilir (Çunku gerçekten de almıyor). Ama TUrkali'nin benım, ilişkilerim dolayısıyla Cumhuriyet'ı ve Eczacıbaşı'nı savunmak zorunda olduğum >olundaki imaları son derece yanlış... Onun romanı, benim yazım, onun yanıtı arasında geçen uzun /.amanlar boyunca, bu konularda, ne gazete, ne soz konusu kuruluşun yoneticileri, ne de soz konusu yazar dostla aramda en kuçük bir konuşma bile geçmedi. O yazı, başkalannın bende vehmettikleri kimi bağlılıklar, sorumluluklar gereği değil, yalnızca ve yalnızca kendi vicdanımın, aklımın gereği olarak yazıldı. Ola ki böyle bir "dürustlugu" de Vedat Türkali'nin kafası almıyordur. O, kendi bileceği iş... HIZLI GAZETECI GUNL£RP£AJ 3ı "Yeşilçam Dedikleri Tiirkiye" yineleyeyim, ilk okuduğum andan başlayarak beni çok rahatsız eden bir roman oldu. Ve roman üzerine yazmak hiç istemediğim halde, sanki "bana rağmen" beni iten bir dürtüyie gerçekleşti. Ne yazık ki Türkali'nin yanıtında, roman üzerine kuşkulan, çekinceleri dağıtacak bir şey yok. sın çok yakından bildiği, yaşadığı, yaşamsal onemde olayları anlatan bir roman "tarihsel roman"ın ayrıcalıklarına sığınabilir mi, bu olayları zaman içinde hoplatıp sıçratan bir yontemi benimseyebilir mı? Aynı bıçimde, çok kesin ve açık olarak bilınen, tanman kişilerle hemen ozdeşleştirilebilecek roman kişileri yaratıp, bunları, kişilikleri, yaptıklan ve temsil ettikleriyle bırlikte ağır bir yaylım ateşine tutmak da Türkali ne derse desın, bana hiç de savunulacak bir yontem gibi gelmiyor. Filanca başyazarla, fahasına yonetmış olan değerlı bir yazar dost, acı hakaretlere uğratılmışlar... Ne gam!.. Bütun bunların onemi yok. Tek önemli olan Türkali'nin romanı... Olur mu böyle şey? Olup olmayacağını, benden çok, elbette roman denen olguyla çok daha içlidışlı olan kişilerin» diğer bir deyimle, edebiyat eleştirmenlerinin yargılaması gerek. Ne var ki (bu dedikoduları hiç bilmem, ama işin içine zorunlu olarak kanştıktan sonra oğreniyorum), eleştirmenlerımizin kımileri (Felhi Naci, Atilla Özkınmlı gibi) Türkali'den ÇOCLKTU ÇIZGILIK SİNEMA DUNYASEVDAN AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KKMU.U>KH4\ James Bond yirmi beş yaşında James Bond'un ilk sinema serüveni olan "Doktor No"nun uzerinden tam 25 yıl geçti. Bu nedenle, Bond'un sinema serüveninin muhasebesi yapıhyor ve son Bond filmi "The Living Daylights" büyük bir reklam kampanyasıyla piyasaya sürülüyor. 1962'den bugüne tam 17 Bond filmi çevrilmiş. Bunlardan ilk 7'sinde Bond'u Sean Connery (sağda) oynamış. Son 7'sinde ise Roger Moore (yukarda). Arada bireT kez David Niven ve George Lazenby rolu ustlenmişler. Son filmde ise, bilindiği gibi, bu iş Timothy Dalton'a yuklendi. Roger Moore, filmleri en çok para getiren Bond aktörü... En çok para bırakan Bond serüvenleri ise, 87'den başlayıp 65 milyon dolara dek inen sayılarla, "Ay HarekâtıMoonraker", "Ahtapot", "Senin Gözlerin İçin", "Beni Seven Casus" ve sondan bir önceki filmi "A View to a KiU". TARIHTE BUGUN muTiz IK/K t\ 16 Ekim ^ LUTHER'INARKAÛAŞICRANACH.. , fSSS'TE 8U6ÛN, SSS , g£SSAMI CAS C& 1 (CÜKAS KG4HAH)S1 YAŞINDA ÖLOÜ. AVRUPA'DAt:t REFOKMU Sf/ZASfMOA yAŞAYAH OSAMACH, REFOR.MCU l>ıN 4PAMI MAgTÎN LUrHE£'(E YA KttJ AtS.KAM$T(. ÇALIŞMAL4R/ÜDA OUA OLAM CUSANACH, g/eçofc YAPIP 8UNLAG.I TAHTA SASKI/CA AAAA, CieAtVACH OLARAkL £N Dt&kCATE DSĞER YAAJl, YEMr S//S *J! Kubrick*in son filmi Stanky Kubrick'in 7 yıllık bir aradan sonra yaptığı filmi "Full Metal Jacket", dünyanm büyük kentlerinde gösterime giriyor. Filmlerinin tüm dünyadaki gösterimiyle yakından ilgilenen ve bir "aynnti manyağı" olduğu söylenen sanatçı, filminin belli başlı ulkelerdeki seslendirme çabasıyla da bizzat ilgileniyor. Fransa seslendirmesi için Kubrick, tanıdığı yönetmen Henri Verneuil'ü görevlendirdi. Tüm seslendirme adaylarının ses bantlarını dinleyen ve son seçimi kendisi yapan Kubrick, filminin seslendirilmesinin kusursuz olma sını istiyor. Bu nedenle, tam 2 ay suren çahşmalar yeni bitti ve film, Fransa'da gösterime hazır hale geldi. Faye Dunaway *in dönüşü Korku filmleri revaçta Sınemanın son starlarından sayılan Faye Dunawey'in uzun bir aynhktan sonra Barbet Scbroeder'in "BarkuşuBarfiy" filmiyle sinemaya dönuşü büyük ilgi uyandırdı. Dunaway, unlü alkolik yazar ve ozan Charles Bukovvski'nin yaşamının anlatıldığı bu filmde Mickey O'Rourke ile birlikte oynuyor ve film boyunca yıpranmış, makyajsız yüzunü sergilemekten de çekinmiyor... Aynı biçimde "dönuş" yapan bir star da Elizabeth Taylor... Ünlü oyuncu, yıne uzun bir aynhktan sonra, Franco Zeffirelli'nin unlu orkestra şefi Toscanini'nin hayatı uzerıne çekeceği filmde, genç Toscanini'nin âşık olduğu tanınmış bir opera yıldızını oynuyor. Korku filmleri, tüm dünyada ilgi görmeyi sürdurüyor. Alan Parker'in "Angel Heart"ının gördüğu ilgi, New Orleans'da geçen ve "woodoo" denen büyü ile ilişkili filmleri çığ gibi arttırdı. Bu arada, John Schlesinger, aynı dekorda "The Believers" filmini çekiyor. Oyuncular, Martin Sheen ve Helen Shaver... John Carpenter, "Karanlıklar Prensi" adlı yeni filminde başrolu gözde aktöru Donald Pleasance'a verdı... "Zombi" serisınin yönetmenı George Romero ise, "Apartıman Ha.vatı" adlı yeni filminde, içinde yaşayanları hapseden ve zehirleyen bir dairenen seruvenini anlatıyor!.. OAU Sİ göfulüyor. (Lufher'ıtn < DE 50 YIL ÖNCL ÇümhurJYef 16 Ekim 1937 netıcestrıde bir Arab oltnus, 5 Yahudi ağır suretle yaralanımşıır. Dün akşam Filisiınde pek vahinı neııceler doğuran bir suıkası yapılmtştır. Meçhul şahıslar LyddaReseles şımendifer huıımda bir treni berhava eıınişlerdir. Fat IU kurbanlarmın adedi vüksektir. 19371987 Filistinde suikastler ve isyan patlak verdi Londra 15 (Hıısusi) Filistinde vazıyci yenıden kanşıığından bugun Kudüs'le orfı idare ılan edilmiştir. Kudüsten <.elbedilen polis kuvvetlerile Araplar arasında kanlı musadenıeler oltmtş Arablar btıyuk zayıaf vennısierdir. Ayrıca TelAviv yolıında da Arablar bir kamyonu yakmışlardır. Bu baskin
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle