Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
'9 OCAK 1987 Gazetemizde bir süre önce yayımlanan Uğur Mumcu'nun "Oslan Köksal'ın İnkılap Mektuplan" dizisine ve 27 Mayıs Çankaya ıperasyonuna ilişkin olarak, o dönemde Cumhurbaşkanı Başyaeri olan emekli albay Mustafa Tayyar bir açıklama gönderdi. Köşk arekâtının önemli görgü tanıklanndan biri olan Sayın Mustafa Tayar'ın açıklamasını aynen yaymüıyoruz. • • • Sayın Uğur Mumcu, Cumhunyet gazetenizin 12 Ekim 1986 tarihinde başryıp 30 Ekim 1986 tarihine kadar sürdürduğünüz; "Osman Köksal'ın saniğından çıkan mektuplar": "Inkılâp Mektuplan" başiıklı dizi yazılarımzı 'ikkatle ve ilgiyle okudum. 27 mayıs sabahı Çankaya Köşkü'ne gelerek Saın Bayar'ı Harp Okulu'na gotürmek isteyen "thtüalihazırlayanlarla"sonadan, harekâta karısanlann söz, demeç ve anıiarı birbırini tutmamakta, pek ok yerinde de çeliskilere dusmektedirler. Dolayısıyla da Türk kamuoyunu <e yarının tarih yazannı buyük yanılgtlara sevketmekıedirler. Cumhurbaskanlığı Basyaveri Mustafa Tayyar olarak, 27 Mayıs sabahı sa\t 03.05ten başlayıp saat 06.1(yda Harp Okulu'na göturulunceye kadar buün harekâtta Saym Cumhurbaşkammn berabennde bulundum, Ihıüâlaler 'e yandaslannı ve cereyan eden tüm olayları yakından izledim. Hiçbir art iüsünce elkisinde kalmadan harekâtı objektıfbir şekilde kamuoyuna ve yaının tarih yazarma yansıtmayı vicdanı bir borç bilirim. Yayımlanan dizi boyunca yapılan açıklamalann pek çok yerinde ıhtilâlı ılanlayanlarla sonradan katılanlar sık sık adımdan söz etmekte ve saptırıan bazı olaylarda beni tanık göstermekte, dolayısıyla da beni gerçekleri ayimlatmaya zorlamaktadırlar. Yanılgılan önlemek amacı ile yazıp ekte sunduğum açıklamamın kamuovuna yansıtılmasına aracı olmakta bir sakmca gormeyeceğinizi umar, saygı<ar sunanm. Mustafa Tayyar Cumhurbaskanlığı (eski) Basyaveri Cumhurbaşkanı Celal Bayar, 27 Mayıs öncesi ihtüalin liderlerinden Orgeneral Cemal Gürsel ile birlikte bir askeri törende. CUMHURİYET/ll Osman KöksaVın sandığından çıkan mektuplar İnkılap Mektuplan' Uğur Mumcu 9nun kaleminden Bayar: Kanunsuz tertipler içindesiniz 1960 yılı nisan ayı Ankara, Istanbul olaylan ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı geç vakitlere kadar köşkte bakanlarla, milletvekilleriyle, askeri ve sivil yetkililerle çalışıyorlardı. Doğal olarak ben de eve gidemiyor, haftalarca köşkteki başyaverlik dairemde kalıyordum. 26/27 mayıs gecesi de geç yatmıştım. Uykuya dalmadan ateş sesleri ve motor gürültüleriyle irkildim. Uzandığım yataktan fırladım, başyaverlik kapısuun önüne çıktım. Kızılay ve Bakanlıklar civarında yükselen ateş sesleri ve motor güriiltüsü gecenin sessızliginde Çankaya sırtlarında yankılanıyordu. Kapıdaki nöbeıçilere "Oglum bu silah sesleri ne zaman başladı?" diye sordum. "Hemen, biraz önce başladı komutanım" cevabını verdi. Saat: 03.05 sulannda idi. O sırada odamdaki telefon çaldı. Öbür uçta Köşk Jandarma Muhafız Tabur Komutanı Binbaşı Münir Kiper vardı. "Korjıutanun, aşağıdan ateş sesleri geliyor, duydunuz muî" dıye sordu. "Evel" dedım "Munir Be> Kızüay'da \e Bakanuklar'da anormal bir durum oldugu anlaşılıyor, her ibtimale karşı Jandarma Muhafız (aburuou alarma geçirin ve planlara göre savunma mevzilerini işgal eltirin. Sonra da Sayın Cumhurbaşkanındaa emir almak uzere köşke gelin. Ben şimdi muhafız alayım da alarma geçirecegim" dedim. Cumhurbaskanlığı Muhafız Alay Komutanı Kur. Alb. Osmma Köksal'ın ev telefonunu çevirdim: "Kumandan, Kızılay ve Bakanlıklar tivannda ateş ve motor sesleri geliyor, duydunuz mu acaba ne v»r. ne oluyor?" diye sordum. Alay kumar.danı Köksal: "Hayır duymadım, haberim yok, derhal ogrcair köfke bUdlririm" cevabını verdi. Ben ber ibtimalt karşı jandarma muhafız tb. komutanına tabunı alarma geçirmesini ve savunma mevzilerini işgal ettirmesini emrtttim, siz de muhafız alayım alarma geçirin, gu\enlik planlannuza göre, savunma mevzilerini işgal ettirdikten sonra, Sayın Cumhurbaşkanından gerekli ve kesin emir almak üzere acele köşke gelin, talimatını ekledim. Alay komutanından sonra, Cumhurbaşkanının ikamet etmekte olduğu binada yatan köşk nöbetçi yaveri jandarma yuzbaşı Ismel Ergene'ye telefon ettim: "İsmet Bey, Kızılay ve Bakanlıklar'da bazı olaylar oldugu anlaşılıyor, gürültttler geliyor, bemen yukanya çıkın ve Sayın Cumhurbaşkanını uyandınn. Ben de bemen ora>ta gdiyonım" dedim. Dışarı çıktım. Jandarma tabur erleri gece karanlığında savunma mevzilerine doğru koşuyorlardı. Ben de koşarak köşke geldim. Köşk nöbetçi yaveri Jandarma Yzb. tsmet Ergene, Cumhurbaşkanını uyandırmış, mutfak tarafındaki merdivenlerden iniyordu. "Kalktılar mı" diye sordum. "Evet kalknlar" cevabını verdi. "Ben gelinceye kadar siz, santral ıracılığı ile Ankara içinden ve giivenlik teşkilattndan bügi toplamaya çalışın" dedim. Ben Cumhurbaşkanının yatak odasına girdim, giyiniyorlardı. "Sayın Cumhurbaşkanım, Kınuştum: "Tayyar Bey, ne var ne oluyor? Adnan'dan bir haber var mı?" diye sordular. Ben kısaca durumu anlattıktan sonra "Henüz bir haber alamadık; hanımefendiltr köşkteler, siz de buyurunnz, olaylan buradan takip edebüirsiniz" dedim. Biraz sonra geldiler, Sayın Cumhurbaşkanı ile ayak üzeri görüstukten sonra yukanya çıktüar. Santral aracıhgı ile Eskişehir valisıni aradım. Telefonlan kesilmişti, cevap alamadık. Bir arahk Muhafız Alayı Çevik Grup Komutanı suvari yarbay Muzaffer Batur, telaş ve heyecanla Cumhurbaşkanının yanına geldi; "Sayın Cumhurbaşkanım. musaade ederseniz ben Kıalay'a üıeyim, nder olup bittiğini size bildireyira" dedi. Ben Cumhurbaşkanının cevap vermesine fırsat bırakmadan: "Muzaffer Bey, aşagıda neler olup bittiğini biz ögrendik. Bu durumda gitmenize luzum yok. Siz derhal. Çevik Grup'un başına gidin ve gu>enlik planımıza göre vazifenizi yapın" dedim. Sayın Cumhurbaşkanı, benim davranışımı makul gördu ki bir şey söylemedi. Yarbay Batur Cumhurbaşkanını selamlayarak bizden ayrıldı. (Sonradan ögrendik ki birligini terkederek Kızüay'a gitmiş, ihtilalcilere yakalanarak harp okulunda tutuklanmış. Bu olay Osman Köksal'ın anılannda da doğrulanıyor. Nöbetçi Yaverliği Odası'nm harici telefonu çaldığı zaman saat: 04.25'ti: "Burası ihtilal kararg&hı, bir mesajımız var yazın" diyordu. Ben Sayın Cumhurbaşkanına baktım, yanıma geldiler konuşmayı duydular. Karşı taraftan şunu yazdırdılar: "Türk Silahlı Kuvvetleri. saat 03.00'ten itibaren Turkiye1 de idareyi ele almıştır. Bu harekât vatandaşlanmızın guvenlik birlikleriyle yakın işbirliği sayesinde, kan dökülmeden başanlmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız, güvenliği için harp okuluna gotürulecek ve orada misafir edilecektir. 45 dakika içerisinde Silahlı Kuvvetlere katılmalannı rica ederiz; imza: İhtilal Karargâhı.." Ben telefonda nereden anyorsunuz, kimsiniz, başımzdaki komutan kimdir? dedimse de, "Fazla bilgi vermeye yetkfli degfliz" diyerek telefonu kapattılar. Ben bu ultimatomu Sayın Cumhurbaşkanırruza arzettikten sonra üzerinde fikirlerinüzi söyledik. halefet partilerinin elemanlan Orduya. özellikle Harp Okulu'nun içine çok girdiler, yalanyanlış çok şeyler soylendiğini duyuyoruz. Genç subay nemzetleri bu söylentilere maalesef inanıyorlar" dedi. Osman Köksal'ın anıiarı olarak yayımlanan dizide: "... Muhafaz alayına atandığım zaman, alay ve jandarma tabur subaytannı ihtilâle yatkın buldum" diyor. 27 Mayıs'tan sonra, Osman Köksal ile birlikte olan subaylara Başyaverlik, yaverlik ve yurtdışı görevler verildiği bilinmektedır. Bu durumda Cumhurbaşkanlığı'm konımakla görevli olan subaylar arasına, önceden askerlik yeminine sadakaı göstermeyecek derecede zayıf karakterli bazı subayların yerleştirildiği gerçeğini açıklamaktadır. Vali Argun ile Tuğgeneral Muammer, Köşk'ten aynldıktan sonra Cumhurbaşkanı, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Rüştu Erdelhun'un Köşk'e davet edilmesini emrettiler. Sayın Erdelhun geldi. Sayın Cumhurbaşkanı istihbaratı Erdelhun'a anlattılar. Genelkurmay Başkanı böyle bir şeyin olamayacağını söyledi "Ben" dedi, "26 Mayıs günü Ankara'da bulunan yiıksek rutbeli subaylan Genelkurmay'da loplayıp onlarta goruşecegim ve bir kere daha uyaracagım... Merak edilecek bir şey yok Sayın Cumhurbaşkanım." Sayın Erdelhun Köşk'ten aynldıktan sonra Cumhurbaşkanı Muhafız Alay Komutanı Osman Koksal'ı çağırmamızı istedi. Köksal'a Validen ve Merkez Komutanından dinlediklerini tekrarladı. Köksal: "Bizim alayda öyle snbaylann bulunduğunu sanmıyorum. Bunlar bugunün dedikodulandır" dedi. Sayın Bayar da uyanık ve dikkatli olunmasını ve gerekli tedbırlerin alınmasını emretti. 27 Mayıs sabahı olaylarına gelince: Osman Köksal: "Karargâhımı oluşturan subaylaria Yaverlik Odası'na daldık." diyor. Oysa, yukarıda açıkladığım gibı: Köksal Köşk'e yalnız gelmişti. Gene: "Bayar'la birlikte yandaki bitişik salona geçtik" diyor ve bir de Cumhurbaşkanı ile tanklarla ilgili konuşma yaptığını söylüyor. Bu da kesinlikle doğru değildir. Bitişik salona geçilmediği gibi, tanklarla ilgili konuşma yapılmamıştır. O durumda dahi Bayar, Cumhurbaşkanı otoritesine hâkim ve Köksal da emir alan subay durumunda idiler. kilere de: "Ne dnmyorsunuz?" diye bağırdı. Ancak, yapılacak bir şey yoktu. ^îyar ansınız pantalonun arka sol cebindeki tabancasını çekti ve şakağına götürurken üzerine atıldılar, tabancayı alddar. Kollarına girerek Köşk'ün dışına doğru yurümeye başladılar. İki tomsonlu subay da beni dışarıya çıkardılar. Gazetedeki yayında, Kemal Tıifekçioglu'nun anlatuğı gibi bir sürukleme olayı kesinlikle olmamıştır. Gazetenin 20 Ekin 1986 gurüu sayısındaki yazıda: "Başbakan Menderesin Cumhurbaşkanı Bayar'a >azdığı mektuplar: "Bir zarf içinde Bayar'ın Başyaveri Mustafa Tayyar'ın sakladığı belgder çıktı.." denüiyor. Ekli fotokopilerde gösterildiği gibı, bu mektuplar 1960 yılmda, o zaman CHP Erzincan Milletvekili "Zaman gazetesi Başyazan" Nusret Safa Coşkun'un tstanbulda yayımladığı "Son Medis; 1950/l%0 arasının icyuzü" adlı mecmuarun 148 ve 149'ncu sayfalannda yayımlanmıştır. Benim notlarım arasında öyle siyasi içerikli mektuplar mevcut değildir. Köksal'ın ibtilâlden sonra, genel sekreterlik yaptığı dönemde oradaki dosyalardan bu mektuplan almış olduğu an, laşılmaktadır. ' Öte yandan; 20 Ekim 1986 tarihli gazetedeki yayının ikinci sütununday emekli topçu Yarbay Abdullah Tardu yazısında: "K6şk nlzamiyesirideU o*betçi polis memuruna Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile göruşmek uzere Koşk't gidecegimizi bildirdik ve isteğimiz kabul edilerek Köşk'e girdik" diyor. Yukarıda da bildirdiğım gibi, bize ihtilâlcılerin yaptıklan giriş isteklerinin hiçbirine tarafımızdan izin verilmemiştır. Ancak, silah zoruyla bir general Ue onon İki kişilik grup girmişterdlr. 30 Ekim 1986 tarihli yayındaki "Emekli albay ve tarih yazan" olduğunu söyleyen Kemal Tüfekçioğlu'nun açıklamasında şöyle bir iddia var: "...Benim de Köşk'e girenler arasında olduğurau Celâl Bayar'ın Basyaveri olan Mustafa Tayyır, benim sınıf arkadaşımdır. O Köşk'e girenleri anımsar..." Evet, o sabah beni en çok şaşırtan Köşk'e giren subaylar arasında, sınıf arkadaşım Kemal Tüfekçioğlu'nun da bulunmasıdır. Diğerlerini o zamana kadar hiç görmemiştim, tarumıyordum. Tüfekçioğlu, şimdi pişman olduğunu yazıyor. 26 sene sonra gerçeği görebilmiş olması da, o yaradılıştaki bir kimse için büyük bîr aşamadır. Tüfekçioğlu: "Biz kapıdan girerken Başyaver Mustafa Tayyar. Giremezsiniz dedi ve bizi önlemek istedi; ben sert bir çıkış yaptım, kenara çekildi ve girdik" diyor. Başyaver Mustafa Tayyar'a göre, Bayar, Çankaya operasyonundaKöksaVın ihtilalcilerle birlikte olduğununfarkındaydı Ucuz kahramanlık anıiarı Ben, sınıf arkadaşım Kemal Tüfekçioğlu'nun şimdi kahramanlık taslayarak gösterdiğini yazdığı bu gayri vaki iddiayı, onun hayal gücune bağışlıyorum. 27 Mayıs Harekâtf nda, o sabah Köşk'e giren subaylann her biri ucuz kahramanlık yolunu seçerek, Sayın Bayar'ın tevkifini kendilerine mal eden anılar yazmakta ve yayımlamaktadırlar. Gelenler sadece on iki kişiden ibaret olsalar ve muhafız kuvvetlerimizin subaylan arasına önceden provakatör ajanlar yerleştirmemiş bulunsalardı, değü Riyaseticumhur Kosku'ne girmek ve zorbalık taslamak; hatta nizamiye kapısının yakınından bile geçemezlerdi. Ama; o sabah Köşk içeriden ve dışandan ihtilâlci askeri birliklerce sanlmıştı. İlk gelen birlik Ankara'daki süvari alayı idi. Onlar Köşk'ün kuzey doğusunda mevzilenmişti. GMClere bindirilmiş olan 230'uncu Piyade Alayı, Köşk'e paralel yolun kuzey batısını tutmuştu. Arkada, güneyde Tuğgeneral Muharrem İhsan Kızıloğlu komutasında bindirilmiş Harp Okulu talebeleri ile Ankara'dan gelen tank bölüğu de Köşk'un tam karşısında mevzilenmişti. Etrafı saran pek çok subay: "Silahlı Kuvvetler idareye el koymuştur, ateş elmeyin, mevzilerden çıkın" diye subay ve erler üzerinde etkili girişimlerde bulunmuşlardır. Bu, dışandan gelen kuvvetlerden ayrı olarak, başıa Muhafız Alayı Komutam Köksal ve onun emrine giren subaylar olmak Uzere, Köşk'e bağlı kalması gereken Muhafız Alayı birlikleri ile tank bölüğu, uçaksavar birliği ve Kıalay'a gidip, kendisini isteyerek tutuklatmış olan Muzaffer Batur'un emrindeki Çevik Kuvvet de ihtilalcilerin emrine girmişlerdi. Osman Köksal, Köşk'e ikinci defa gelişinden önce bazı subaylan Harp Okulu öğrencilerinden oluşan bir komando mangası ile Cumhurbaşkanının ikâmet ettiği binanın etrafını sardırmış, bizi yakın kontrolü ve tehdidi altına aldırmış buiunuyordu. Butun bu ezici kuvvetlere dayanan ihtilalcilerden on on iki kişilik bir grup, aynca iki tankı da kendilerine siper ederek Köşk'e girebilmişlerdi. Böyle bir silah gucu ile Köşk'e girebilenler mi yoksa, bir tek küçük tabancadan gayn hiçbir silahı olmayan Cumhurbaşkanı Bayar ile Genel Sekreterinin direnmeleri mi gerçek kahramarüıktır? Gene aynı yazısında Kemal Tüfekçioğlu, Resneli Niyazi'yi ömek göstererek: "Ben yemin ettiğim padişahıma isyan ettim, yeminimi bozdum. Bu nedenle çok sevdiğim askerlik mesleğimden istifa ediyorum" diyerek, Resne1 deki çiftliğine çekilmiştir, diyor. Köksal, yalnız olarak çok telaşlı bir halde köşke yaverlik odasına girdi. Askerce duruşla bazı bilgileri vermeye kalkışınca, Cumhurbaşkanı gayet sert bir tavırla Köksal'ın üzerine yürüyerek, "Kumandan kumandan, vazifeni yap" dedi Köksal sapsarı oldu. "Başüstüne Sayın Cumhurbaşkanım" diyerek askerce bir dönüşle koşar adım köşkten çıktı gitti. Cumhurbaşkanı bana, "Bu da ihtilalcilerle beraber değil mi?" sorusunu yöneltince, ben de "Maalesef öyle efendim" cevabını verdim. nlay ve Bakanlıklar civanndan ateş sesleri >e motor güriıltuleri geliyor, olafanüsıü bir dunım olsa gerek. Ben jandarma muhafız laburu ile muhafız alayının komutanlanna derhal birliklerini alarma geçirmelerini, planlanmıza göre mevzileri işgal etmelerini ve zatialinizden gerekli emirieri almak üzere acele koşke gelmelerini söyledim" dedim, cevaben: "lyi etmişsiniz. Ben giyinip bemen aşagıya iniyorum" dediler. "Ben müsadenizle nöbetçi yaverlik odasında, siz gelinceye kadar, yetkili asker ve sivil makamiarla Uişki kurmaya çahşayım" dedim. Cevapları: "Pek alâ, iyi olur!" oldu. Kumandan vazifeni yup: Alay Komutanı Cekd Bayar, 27 Mayıs sonraa Yasstada durusmalannda askerler arasında mahkeme salonuna götürülürken... Sayın Cumhurbaşkanı: "Orduda idareye el koyma harekfiünın yaygın oldufu anlaşıbyor" dediler. Bu sırada jandarma tabur kumandanı yanıma geldi, aşağıdaki olaylarla ilgili olarak bilgi verdi, dört tankın Köşk'e doğru mevzilendiklerini bildirdi. Bir saate yakın zaman geçmiş olmasınarağmenMuhafu Alayı Komutam Köksal köşke gelmemişti. Telefonla karargâhına haber bıraktım; acele bulunmasını ve köşke gönderilmesini söyledim. Ben Sayın Cumhurbaşkanına yukan katta bulunan hanunefendilere ve torunlara bir zarar gelmemesi için hepsini arka tarafta, eskiden yaptınlmış olan sığınağa gönderip emniyete alınmasını teklıf ettim: "İji olur" dediler. Hanımefendıye haber gbnderdim. Hanımefendi: "Ne olacaksa hep beraber olsun, biz aynlmayız" demişler. • lhtilalciler bizi köşkten alıncaya kadar Reşide Hanımefendi ile Berrin Menderes Hanımefendi ve Nilüfer Hanımefendi ile çocuklar yukarıdan ayrılmamışlardı. Bu arada köşk santral memuru telefonla bildirdi: Istanbul Radyosu Silahlı Kuvvetlerin idareye el koyduğunu yayunlıyormuş... Radyoyu açtırdık, bilinen bildiri tekrarlanarak yayımlanıyordu. Bu yayın üzerine de Sayın Cumhurbaşkanı "Bir askeri harekât kesin" dediktcn sonra odadan ayrüıp yukanya çıktı ve kısa süre sonra tekrar aşagıya indi. Yatak odasmdaki komedinin gözünde bulundurduğu tabancasını aldığını ögrendim. Çok onurlu bir insan olduğunu bildiğim için endişem bir kat daha arttı. Kendisine bir şey yapması, canına kıymaya kalkışması beni korkutmuştu. Zaman bir hayli üerlemişti. Köşk nizamiyesinden, nöbetçi konıma memuru İhsan Baykut telefon etti: "Efendim, Dışişleri köşkünden nobetçi potis memuru dört taakıı geJditini, yol üzerlnde, namiuiannı köşke çevirdiğini. köşkün kuzeyinde, doğuya doğru süvari mozilendigini, muhafız alayı nizamiyesi onünde GMCIerden inen kalabalık erler olduğunu, )olun all kısmında mevzilere girdiklerini" söyledi. Gazetenin 19 Ekim 1986 tarihli sayısındaki yannın birinci sutununda: "Karargâhın İkinci Kademesinde"ki bölumde, Cumhurbaşkanlığından aynldıktan yarım saat sonra dahili telefondan beri arayarak: "Birlikleri ve etrafı doh$om. thtflâl kuvvetleri (şehirden gelen kuvvetler) Köşk'ü cepecevre sarmışlar, Ankara tamamiyle duşmuş, karargâhıma bir ihtilâlci general >e berabennde pek çok subayla baskın yaptılar, bana teslim olmam için baskı >apıyorlar. Kan dökülmesiu" dedikten sonra bizim ultimatom etkisini gösterdi; gelsinler dediler.." diyor. Köksal'a hiçbir zaman "gelsinler" denilmemiştir. O sırada Köşk'ün nizamiyesinden koruma memuru Ihsan Baykut telefonla: "Aşağıdan jeepierte subaylar geldi, başlannda bir general var. Bu subaylar Muhafız Alayı ve Jandarma Taburunun subay ve erierine, Silahlı Kuvvetlerin idareye el koyduğunu, ateş edilmemesini, subaylann erlerini toptayıp silah çattırmalannı söylüyoriar. Uçaksavar toplannın başındaki subay, onlara selam verdi." diyerek bilgi verdi. Osman Köksal ikinci defa Köşk'e geldiğinde saaı 05.40 civannda idi. Gene esas vanyetinde durarak Muhalız Alayı bırbklennın ıhtüalcılcrle beraber olduğunu, alayın arka tarafında subaylarla Harp Okulu oğrenci birliklerinin toplandığını, alayın tank bölüğu ile uçaksavar toplannın onlara katıldığını, kardeş kanı dökülmemesi için teslim olmaktan başka çare kalmadığını yapmacık bir üzüntu ile ifade etti. Palet gürültüleri yaklaşıyordu Aşagıya indim, köşkün ön tarafından, henüz uyanmamış, karanlıktaki Ankara'ya baktım. Görünurde bir şey yoktu. Kızılay ve Bakaniıklardan, ateş sesleri devam ediyor, tanklann motor ve palet gürültüleri yaklaşıyordu. Güvenlik mevzilerini işgale giden erierin yol üzerindeki koşuşmalanm farkedıyordum, köşkun yaverlik odasına döndum, nöbetçi yaver Yzb. tsmet Ergene'ye aşağıdan bir şeyler öğrenip öğrenmediğini sordum. Ankara'nın önemli caddelerinden hemen hepsinde tanklar, jipler ve kamyonlar suratle gidip geliyorlarmış. Köşebaşlanna nöbetçi erler dikiliyormuş, Orduevi önüne tanklar, kamyonlar ve subaylarla erlerden oluşan bir kalababk olduğu birçok subay ve astsubayın Radyoevine girip çıktıkları bildirilmiş. Ben hemen, Hava Kuvvetleri Komutanı Tekin Anburun'un evini telefonla aradım; meşguldu. Demek Tekin Paşa haber almıştı ve uyanıktı. Yammdaki memura: "Siz, ötekl tdefbadaa aramaya devam edin" dedim ve Gendkunnay Başkanı Orgeneral Roştü ErdelhBn'un evinin telefonunu açtım. Bir müddet bekledim, önce ccvap veren olmadı; sonra Genelkurmay Ra^^mnın sesi duyuldu. "Sayın orgeneralim, ben Başyaver Mustafa Tayyanm, Kıalay ve Bakanlıklar tarafından ateş ve motor sesleri geliyor. Ne oldugundan baberdar mtsınız?" Biraz durakladı, "Sesieri duyuyorum, olaydan haberim yok" cevabını verdi. "Sayın başkanım, ben her ihtimale karşı Köşk Muhafız Alayı'nı ve jandarma taburunu alarma gecirdim. Biriikler planlanmu gerefhtce savunma mevzilerini işgal edryoriar. Cumhurbaşkanını uyandırdık. Biraz sonra Köşk Nöbetçi Yaverliği odasına inecekler. yeni dunım hakkında aydınlatıcı emiıierinizi beklediğimui Cumhurbaşkanına arzedeceğim" dedım ve yaverlik odasının telefon numarasını verdim. Sonra SıkıyOnetim Komutanhğuu aradım: tneşguldO. Santrala aramaya devam etmesini bildirdim; Sıhhıye'deki Orduevi'nin telefonunu açtım. O da meşgul çıktı. Bekledim, açıldı: isim vermeden Sayın Kara Kuvvetleri Komutan Vekili Orgeneral Suat Knyaş ile göruşmek istediğimi söyledim. Orgeneral Suat Kuyaş KKK. vekili idi ve orduevinde kalıyordu. Telaşlı ve heyecanlı bir ses kimin aradığını sordu. Bu arada, orada konuşulanlardan, "Namık Argüç Harbiye'ye gönderildi11 diyen bir ses duydum. Telefon benimle konuşmadan kapandı. Ancak arada duyduğum sesle durum aydınlamyordu: Narruk Argüç Sıkı Yönetim Komutanı idi. Harp Okulu'na gönderilmiş olması durumun ciddiliğini gösteriyordu. Acaba 1. ve 3. orduların tutumu nasıldı? Hemen santraldan Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Fahri Özdilek ile üçuncu Ordu Komutanı Orgeneral Ragıp Gümüşpala'yı aramalannı istedim. Bu sırada tçişleri Bakaru Sayın Namık Gedik telefonla beni aradı: "Tayyar Bey, ne var, ne oluyor? Bizim evin önunde kalabalık bir subay grubu var, herbalde beni almaya gelmiş olabüirler, bana >ardım edebilir misiniz?" diye sordu. Ben "Biraz sonra Sayın Cumhurbaşkanı buraya gelecekler, söylediklerinizi kendilerine arzedeyim, elimizden gelen yardımı yapanz" dedım. Bu sırada, kısa fasılalarla Ankara'dan Devlet Bakanı Sayın lzzet Akçal, Gumrük ve Tekel Bakanı Sayın Hadi Hüsman, Baymdırhk Bakam Sayın Tevfik beri, Adalet Bakanı Celal Yardıma, Ankara Valisi Dilaver Argun, Tanm Bakanı Nedim Ökmen, ile Devlet Bakanı Sayın Samet Agaoğlu ve ismini hatırlayamadığım daha başkaları da aradılar, köşkun durumunu sordulaı, ben de birliklerimizi alarma geçirdiğimizi, şimdilik durumun aydınlanmasını beklediğimizi arzettim. Onlar Ankara içindeki ateş seslerinden köşke çıkmakta olan suvarilerle tanklardan ve bindirihniş GMC.lerden söz ettiler. Samet Bey: "Bunlar bizi toplayacaklar gaüba Tayyar Bey" dedi. Sayın Cumhurbaşkanı saat 03.55'te Nöbetçi Yaver Odası'na gelmişlerdi. Ben kendilerine Sayın Bakanların telefon ettiklerini, özellikle Namık Gedik Beyefendi ile Samet Beyefendinin söylediklerini, Genelkurmay Baskanı'run evine telefon ettiğimi, Sıhhiye Ordu Evi'nden, Sıkıyönetim Komutanı Namık Argüç'ün Harbiye'ye gönderilmiş olduğunu öğrendiğimi, Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Anburun'un evinin telefonlarının devamlı meşgul olduğunu, aynca Ankara'dan aldığımız diğer bilgilerle, Birinci ve Üçüncü Ordu Komutanl?n'nı santralımızın aramakta olduğunu arzettim. Sayın Cumhurbaşkanı: "Tensa çıkalım" dediler, çıktık, hava henuz aydınlanmamıştı. Ankara'dan ateş ve motor sesleri devam ediyordu. Tekrar içeriye döndük. Sayın Cumhurbaşkanı odada dolaşıyordu, o sırada dahili telefondan Sayın BerriB Menderes Hammefendinin aradığı bildirildi. Ben ko Tüfekçioğlu niye istifa etmedi? Bu örneği gösteren Sayın Kemal Tufekçı de Turk Silahlı Kuvvetlerine katılırken de yemin etmişti. Fakat ettiği yemini pek çabuk unutmuş olacak ki, 27 Mayıs İhtilali'nin önderliğine talip olduğu ve harekâta kaııldığı halde istifa etmeyi düşunememiş ve 27 Mayıs'tan sonra çıkarılan 42 sayılı kanunla 7000 subayla birlikte Turk Silahlı Kuvvetlerinden zorla uzaklaştınlmıştır. Cumhuriyet 'gazetesinde adı geçen yazı dizisinde anılan yayımlananlann hemen hepsinin yazılarında ve özellikle General Burhanettin Uluç'un "Köşk Harekâtı" ile ilgili resmi raporunda Sayın Bayar'ı, Harp Okuluna götürenler arasında bir kahramanlık yanşması görulmektedir. Aynca göturülüş şekli de çelişkilerle dotudur. Gerçek durum şudur: Saat: 06.10'da Sayın Cumhurbaşkanı merdivenlerden indirilerek tankın arkasında bulunan ve Osman Köksal'ın komutanlık arabası olarak kullandığı Station'a bindiriliyordu. Ben hemen, etrafındakilerin elinden kurtulup otomobilin yaruna gittim: "Ben de Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber oUcagun" dedim. lhtilalciler "olmaz" diyerek arabayı suratle uzaklaşf.rdılar. Ben oradaki subaylara; "Bu nasıl askerlik, nasıl vazife anlayışı" diye söylenirken, orada bulunan bir Jeep'e beni de bindirdiler ve Harbiye'ye getirdiler. Giriş kapısı önündeki bir masa başında Harp Okulu Komutanı General Sıtkı Llay ile çevresinde pek çok subay ve askeri oğrenci vardı. Üstumü aradılar ve tabancamı aldılar. İki subay refakatinde okuldan içeriye girdik. Sayın Bayar'ın nereye gotüruldüğunü bilmediğim için etrafı gözlenmle tarıyordum. Sol taraftaki bir kapı önunde birikmiş subaylan gördum. Kapının önunde durduk. İçeride tomsonlu dort subayın ortasında Sayın Bayar ayakta duruyordu. İçeriye girdim, subaylar birden durakladılar. Ben Sayın Cumhurbaşkammn yanına sokuldum: "Jsasıbımz efendim, bir şeyiniz var ım, arabada ilzucii bir bal oldu mu?" diye sordum. "Bir şey olmadı, şimdilik iyiyira" dediler. Orada, muhafızların başında bulunan bir yarbay: "Yaver bey, Cumhurbaşkınının ceplerinde zarariı bir şey olmasın, bir yoklar mısınız?" dedi. Ben de tabancasını kastederek Köşk'te alındığını söyledim. Ama, yarbay bir kere daha yoklamamı istedi. O sırada Cumhurbaşkam: "Ara!" der gibi kollannı iki yana kaldırdı. Baktım bir şey yoktu. Sayın Cumhurbaşkanının oturmasında bir mahsur var mı diye sordum. Bir sandalycye oturttular. Kısa bir süre sonra bir yarbay Bayar'a: "Sizi yukanya götüreceğim. Orada istirahal edebilirsiniz.." diyerek abp götürduler. Beni de yukarıda, muhafaza altına alınan diğer parlamenterlenn toplandığı gazinoya bıraktılar. Aynı gun oğleden sonra, ihtilalcilerin başında olduğu soylenen Korgeneral Cemal Madanoğlu, berabennde birkaç tomsonlu subayla gazinoya geldi. Bazı bakan ve milletvekillerine özel ilgi gösterdi. Ben. gazinonun bir köşesinde suvari yarbay Avni Karaca ile duruyordum. Beni görünce Madanoğlu sert bir tavırla "Neden Köşk'e verdiğimiz 45 dakikalık ulrjmatomu dinlemediniz, harekâtı geciktirdiniz.." diye çıkışH. Benim için o durumda söylenecek bir soz yoktu. Sustum. Harbiye'de on gun kaldım. Bakan ve milletvekillerınin bir bölümü Yassıada'ya gönderilirken beni de alıp Köşk'e getirdiler: "Evden dışanya çıkmayacaksın, yann hâkimler gelecek, ifadeni alacaklar.." dediler ve gerçekten 10 gün, sabah akşam 3 yargıç o gunlerde Saym Bayar için yapılan iftiralardan Harbiye'nin tenkili, 103 milyonu, kıyma makineleri, kuyudan alınan cesetler ve Avrupa bankalarındaki paralanna ve daha pek çok şeye dair sorular sordular. İstedikleri cevapları alamayınca ölum tehditleri yaptılar. İstekleri benim ağzımdan radyoda Sayın Bayar aleyhine yayın yapmaktı. Bunlann hiçbırisini alamayınca Cemal Gürsel'e goturduler. O da bu kadar zaman onlarla beraber bulundun, bir şeyler söyle dedi. Benim söylediklerimden başka bir şey çıkarsa, ben kendi kendimin cezastnı veririm dedim. Ondan sonra 1961de milletvekili oluncaya kadar ıhtilallerin adamları tarafından takip edildim. Bayar: Kanunsuz tertipler Cumhurbaşkanı örnek bir irade gücüyle: "Kumandan. kumandan: soylediklerinin hiçbirisi namuslu bir askerin sözleri değildir. Bir takım kanunsuz tertiplerin içindesiniz. Kimlermiş bu adamlar, başlannda kim vannış, ne istiyorlarmış?" diye öfkeyle sordu. Köksal: "Bizim karargâhta bekliyoriar efendim" cevabını verdi. Bayar, Ge*Kumandan vazifeni yap!' nel Sekreter Munis Faik Ozansoy'a: "Alay kumandanı ile beraber gidin, onlarla konuşun. ne istediklerini öğrenin.." dedi. Ben, yaver Ismet Beyin de beBen Ankara'dan gelen birliklerin izlenmesini ve hareketlerinin bildirilmeraber gitmesini teklif ettim; uygun buldular. Üçü birlikte Köşk'ten çıktılar. sini istedim. Saat 04.10 idi. Alay Komutanı Köksal ancak o sırada yalnız olarak Elimizde hiçbir kuvvet kalmamıştı. Sayın Cumhurbaşkanı o durumdan bir çok telaşlı bir halde, koşke yaverlik odasına girdi. Askerce duruşla: "Sayın çıkış yolu arıyor, zaman kazanmak istiyor gibiydi. Aradan on dakika kadar Cumburbaşkanım, Muhafız Alayım alarma geçirdim ve savunma mevzilegeçtikten sonra Munis Faik Bey yaver İsmet'le geri geldiler. İhtilâlci subayrini işgal ettirdim. Birlikleri dolaştım, gelirken emir subayımdan ögrendigilann onları geri çevirdiklerini söyiediler. Köksal ise o andan itibaren açıkça BK göre: İstanbul Radyosu Silahlı Kuvvetlerin idareye el koyduğunu yayımihtilalcilere iltihale etmişti. lıyormuş. köşke doğru tank birlikleriyle süvariler ve GMCIerle erler geliyor, bazı yabancı subaylar bizim emniyet nobetçilerimizin etrafında dolaşıSayın Bayar, Harbiye'ye göturulunceye kadar Muhafız Alayı Komutanı Kökyonnuş" diye bilgi vermeye kalkışınca Cumhurbaşkanı gayet sert bir tavırla: sal, bir daha Köşk'te görulmedi. Köksal'ın üzerine iki adım yürüyerek: "Kumandan, kumandan vazifeni yap!" Cumhuriyet Gazetesinin 19 EKim 1986 günü sayısındaki yazısının ikinci dedi. Köksal çok şaşırdı, korktu ve sapsarı oldu, kekeleyerek: "Başüslüne sutununda General Burhaneltin Uluç gurubunun, 27 Mayıs 1960 günu CumSayın Cumhurbaşkanım" diyerek askerce bir geri dönuşle koşar adım köşkhurbaşkanı Celâl Bayar'ı nezaret altına alanlar olarak, kendi aralarında haten çıktı giti. Cumhurbaşkam bana "Bu da ihtilalcilerie beraber değil mi?" zırladıklan raporda: "Yalnız General Burtıanettin Uluç'un içeriye girebtlesorusunu yöneltince ben de "Maalesef öyle efendim" cevabını verdim. cegi söylendi. Ama, tum gruptakiler beraber girdik." diyorlar. Köşk'ten hiçbir ihtilâlciye içeriye girebileceği soylenmemiştir. Raporda yazılanlar tek yanlıCumhurbaşkanımıza bir sure once Köksal hakkında ihbarlar gelmişti. İhadır ve gerçeği yansıtmamaktadır. netinden kuşku duyuluyordu. Lâkin, Milli Savunma Bakam Ethem MendeO sabah ortalık aydınlanırken, Köşk nizamiyesinde bir kalabalığın belirres'in tutumu, Köksal'ın değiştirilmesine engel olmuştu. Ethem Menderesdiğini Sayın Cumhurbaşkanı ve genel sekreter ile görüyorduk. önlerinde iki in değiştirümesine ise Sayın Başvekil Adnan Menderes rıza göstermiyordu. tank olduğu halde Köşk'e doğru yürUmeye başladılar. Gelen subay grubu Koşk santralı Birinci ve Üçüncü Ordu Komutanlan ile bağlantı sağlayamadığuıı, harici telefon haüannın da kesildiğini bildirdi. O esnada köşke Cum on, on iki kişi kadardı. tlk anda baskıncılarla karşılaşmamalan için Sayın Cumhurbaşkanı ve Munis Faik Beyi Köşk'e davet ettik. hurbaskanlığı Genel Sekreteri Munis Faik Ozansoy gelmişti. Kendisine, bazı Kabul ederek içeriye girdiler. Dışanda, başlannda bir general olduğu halbakan ve millervekillerinin evlerinden alınarak bir yere götürüldüklerini soyde ilerleyen subaylar merdivenlere yaklaşmışlardı. Ben basamaklann üst kıslemişler. Muhafız A.K. Köksal hakkındaki ihbarlar üzerine bizim Muhafız mından General Burhanettin Uluç'a: "Ne var, ne oluyor? Burası Osmanlı Alay Komutanlığına namzedimiz, Kur. Albay Enver Işıklar idi. sarayı değil; içerideki zat da Padişah değil, Türk millelinin iradesiyle üst usCumhurbaşkanı, Başbakanı gücendirmemek duşuncesi ile bir süre bekte dort devre seçilerek göreve getirilen Turkiye Cumhurbaşkam'dır. Dunya lenrnesini uygun görmuşlerdi. Alayın nizamiyesi önunde ve yolun alt kısmında bu olaya ne der?" diye seslendim. askerlerin mev7İlendiğini, suvarilerle tanklann yukanya doğru ilerlediğini gormuş. Ben de o ana kadar bizim aldığımız bilgilerle tertibat hakkında maluMerdivenleri çıkmakta olan General de bana: "Siz radyoyu dinlediniz mi, mat verdim. Bir arahk Munis Beyin kulağına; Sayın Cumhurbaşkanın, yuihtilal ksrargâhından o ultimatomu almadınu mı. Silahlı Kuvvetler idareye karıdan tabancasını aldığım, bu yuzden de daha dikkatli olmamız gerektiğiel koydu; Cumhurbaşkanını Harp Okuluna goturup misafir elmek emrini ni söyledim. Munis Bey telaşlandı: "Ben ne yapabilirim?" dedi. aldık" derken iki subay da silahlarını Uzenme yöneitiler. O anda Munis Faik bey Köşk'un kapısının önüne çıkmıjtı. Subaylar ona Cumhuriyet Gazetesi'nın 18 Ekim 1986 gunu bayısındaki.yayının üçüncü aldırmadan içeriye girdiler, ben de girdim: Cumhurbaşkanı gayet vakur \e sutununda: "Köşke giriyorum" ara başlığı altında Osman Köksal.. Başyaver pervasızca ayakta duruyordu. Gelenlere sert ve hâkim bir tavırla: "Ne var, Mustafa Tayyar elyazısı ile "Beni çagırdılar gittim diyor" diye yazmış. Gerne istiyorsunuz?" diye sordu. General Uluç: "Türk Silahlı Kuvvetleri kardeş çek şoyledir: 27 Mayıs harekâtından birkaç gun önce Ankara Valisi Dilaver kanı dokülmesin diye, memlekette idareye el koymuşlur. Biz sizi Silahlı KuvArgun ile Ankara Merkez Komutanı Tuğgeneral Muammer Ülgen köşke gelvetler adına Harp Okulu'na götiiriıp misafir edecejiz" karşılığını verdi. mişlerdi. Cumhurbaşkanına: "Giiveniur kaynaklardan ögrendiğimizc göre, Sayın Bayar: "Ben buraya kendi istegimle ve silah zoruyla gelmedim; Mil28, 29 mayıs günu Harp Okulu subay ve ögrencileri ikinci bir yuruyüş yapacaklarmıs Rıı "•"•• •••^ Ankara'da kurs gorme maksadı ile toplanan pek çok li iradenin seçimiyle geldim, ancak onun iradesiyle giderim. Sizinle bir yere gitmem.." dedi. subay da katılacakmış. Bu yürüyuş kafilesi Çankaya Köşkü'ne gelecekmiş, muhafız alayı ve tabur subaylan da bunlara katılacakmış" dediler. "Olur General ve diğerleri saşırmışlardı. Bazı yatıştıncı sözlerle Sayın Bayar'ı ikna mu, olmaz nu?" diye tartışjldı. Merkez Komutanı Tuğgeneral Muammer: "Mu etmek istedilerse de Cumhurbaşkanı kararından donmediği gibi etrafında