23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER manda "milletimizin lisanı" bile denmiyor. Sadece devletin lisanı denerek, imparatorluğun resmi dili kastediliyor. DOĞAL BtR EVRİM BASAMAĞI Başka bir tepki biçimi de şudur: "Tarihte, uygun olmayan bir adım atılmışsa düzeltmeyeliır mi?" Bu tepki de yüksek eğitim dilinin Türkçeleşmesini isteyenlerin, bu işi gelenekçiliklerinden yaptıklarını sanmaktan ileri gelir. Yüksek eğitim dilini Türkçeleştirenler, bunu çok doğal bir evrim basamağı olarak gerçekleştirmişlerdir. Yaptıklarının ırkçılık ile gelenekçilikle, kıskançlıkla hiç ilgisi yoktur. Bu hekimler, dil bilmedikleri için bilenleri kıskanan hekimler olmadıklannı, hemen çeviri yapmaya koyularak öğrencilere Türkçe kitap sağlamakla kanıtlamışlardır. Bunu çok doğal bir evrim basamağı olarak niteliyoruz. Çünkü, Türk yükseköğretimi Fransızca ile başlamamıştır. Daha Anadolu beylikleri döneminde, yükseköğretim Türkçeleşmişti. Tıp Mektebi'nî açan Mahmut II, Türkçenin elverişli olmadığından değil, kitap yokluğundan Fransızca eğitim yapılacağını açış nutkunda belirtmişti. Mahmut II, bunda hoşgörülmelidir. Çünkü ölümüne bir yıldan az zaman kalmıştı. Bunu sezen Sultan Mahmut, Mısırlı gençleri Paris'e eğitime gönderen isyancı vali Kavalah Mehmet Ali Paşa'dan geri kalmamak için, eğitimi hemen başlatmak zorundaydı. Kitap yokluğundan söz edilen bu yıllarda bile, Şânizade Ataullah Efendi'nin Türkçe anatomi kitabında "kuyruk sokumu", "tarak kemikleri" ve daha birçok Türkçe terim vardı. Tıp dilinin Türkçeleşmesinin sonuçları, çok kısa zamanda görülmüştür. Türkçe yükseköğretim kitaplan yazılmazsa Türkçe terimler üretmeye kim emek verirdi? Bugün fazla çaba harcamadan bir felsefe metni Türkçeleştiriliyor. Yapısalcılık, gizemcilik gibi terimler doğuyor. Felsefe eğitimi yabaneı bir dilde olsaydı, bu terimleri üretmek bir salon eğlencesi olmaktan öteye gider miydi? Yükseköğretim dilinin İngilizce olmasını isteyenler, aslında Şultan Mahmut kadar iyi niyetlidirler. Fazla vaktimiz olmadığını düşünüyorlar. Fakat buna gerek yok ki. Ortaöğretimde yabaneı dil eğitimine yeni bir güç kazandırmak, ^kseköğretimde yabaneı dil bilgisini sınavlarla kanıtlayan öğrencilere, yabaneı dilde ders kitaplan armağan ederek ödüllendirmek, öğretim üyeliğini seçecek olanların dil bilgilerini daha iyi denetlemek, yurtdışına daha çok öğrenci göndermek elverişli ve ucuz yollar değil midir? Komşu ülkelere bir göz atmca, Yunanistan, Bulgaristan ve Suriye'de ulusal dil ile yüksek eğitim yapıldığını, Irak'ta ise tıp dilinin İngilizce olduğunu görüyoruz. Ulusal düzeyde, üniversiteler arasında dil farklan yaratacak yerde, bunları öğreneilerin kendi yetenek ve eğilimlerine bırakmak en uygun yoldur. Amaç, yüksek öğretim yapmaktır. Yabaneı dil öğretmek, orta öğretimin amacı olmalıdır. Bu yazıyı yazmadaki amacım hiçbir kurumu ve kimseyi yıpratmak değildir. Ancak yıllar boyu kitaplarda ve konferanslarda, ulusal dilin önemi savunulmuş iken gereksiz ölçüde suskun kalmaya razı olamadım. Düşünduklerim yanlış ise, ikna edilmeye de hazınm. SONUÇ Hazır olmadığım ve beni şaşırtan, bir zamanlar çok önem verdiğimiz konuları şimdi konuşmaya bile değer görmeyip, sadece eyleme önem vermemizdir. Bu da gençleri bir vurdumduymazlığa iter. Savunulan fikirleri dinlerken "Bekleyelim hele, bunların da modası geçer. Bütün amaç kendini kurtarmaktır" dedirtir. Bu düşünce biçiminin yaratacağı zarar, her türlü lüks eğitim ve öğretimin faydasını siler süpürür. 1. Hüsevin (Efendi).: Fenni Ispençıyari 1287 hicri (1871) laanbul Mektebi Tıbbiye Matbaası. 2. Anunkal, S.: Turkiye Tıp Akademısı ıulanaklarından bir örnek Turkiye Tıp Akademisi Mecmuası Sayı: 14, 1968. 3. Unaı. E.K.: Mulsuz Bayramlar. İstanbul 1980. 4. Ergun. R : 150 yıllık hekimlık dilimize genel bir bakış. Turk Tıp Derneği Dergisi 48:77110, 1982. 29 KASIM 1986 Yabaneı Dille Yükseköğretim Bugün fazla çaba harcamadan bir felsefe metni Türkçeleştiriliyor. Yapısalcılık, gizemcilik gibi terimler doğuyor. Felsefe eğitimi yabaneı bir dilde olsaydı, bu terimleri üretmek bir salon eğlencesi olmaktan öteye gider miydi? Prof.Dr. H.HÜSREV HATEMİ Son birkaç yıldan beri, kurulması planlanan hangi bilim kumluşundan söz edilse. öğretinf dilinin İngilizce olacağı da beraberinde bir mujde olarak verilmektedir. Bu yazıyı yazmamın, birtakım yanlış anlamaları ve suçlamaları sürükleyeceğini çok iyi biliyorum: Geri kafalılıktan, kıskançlığa kadar... Şurasını içtenlikle söyleyeyim ki, yazıya başlarken bu konuda okurla birlikte düşunmekten başka amacım yoktur. ANA DİLİMİZtN ÖNEMİ tlk okuldan başlayarak, öğretim üyesi oluncaya kadar ana dilimizin önemi anlatılmış bir kuşaktanım. Bizden önceki kuşakİar da bunun aksini söyleyemezler. En yaşhmız bile yükseköğretim dilinin Türkçeleştirildiği 1870 yılından sonra doğmuştur. Bu nokta çok önemlidir. Biz. Tıp Mektebi'nde Fransız dili ile öğretime 1839 yılında başlamışız. 1870 vılında ise birden ve kolayca değil, çetin tartışmalar sonucu, Türkçeye geçmişiz. Nijerya. .Hindistan ve bazı ülkelerin İngilizce yükseköğretim yapması bize örnek gösterilemez. Hindistan, ülkesinde konuşulan en az elli yerel dilden birini seçemediği için İngilizceyi seçmeye zorunludur. Biz ise, henüz imparatorluk olduğumuz 1870 yılında, Bulgarca, Sırpça, Rumca, Arapça konuşan Osmanlı uyrukların karşı çıkmalarına rağmen, yükseköğretim dilini Turkçeleştirmişiz. Bir konuda evrimini yapmamış herhangi bir ülkeyi, evrimyapmış bir ülkeye örnek göstermek garip olmaz mı? 1870 yılının koşullarını düşünelim. Sultan Abdülaziz baştadır. Osmanlı devleti borç içindedir. Bulgaristan ayrılık hazırhklarına başlamıştır. Babasının Fransızca olarak başlattığı tıp eğitiminin Türkçeleştirilmesi isteğine Sultan'ın "Şimdi sırası değil" ce\abı \ermesi olasıhğı da vardır. Bununla beraber, saraydan "Her millette olduğu ve fevaidi adldesi (çok sayıda yararı) âşikâr bulunduğu veçhile, devletimiz lisanı ile tedris olunması" iradesi alınabilmiştir (1). Bu başarıyı elde eden, (Kırımlı) Miralay Aziz Bey, Hüseyin Sabri Bey, Hüseyin Remzi Be>r ve daha birkaç Türk hekimidir. Aynı hekimler, toplantılarını Fransızca yapan Cemiyeti Tıbbiyeyi Şahane varken toplantı dili Turkçe olan Cemiyeti Tıbbiyeyi Osmaniye'yi kurmuşlardır (2). yazması kolay olan bu bajarıları elde etmek hiç de kolay olmamıştır. Basında, tıp dergilerinde fırtınalar kopmuştur (3,4). Hiç kuruntu sayılmasın. Biraz fazla yazı yazdığım için, bazı okurlardan gelecek tepkileri biliyorum. Bu tepkilerden bir kısmı, Türkçeleşme isteyen hekimleri, ırkçı sayma gibi yanlış bir varsayıma dayanır. Oysa ki, dikkat edilirse saraydan çıkan fer PENCERE Biz Yürüyoruz, Onlar Koşuyor... Fıkra dedtğin mangal ateşinde sabırta pişirilmiş köpükJü' bah kahvesi gibi oJmaiı; okur satırlan yudumlarken höpürd*. meli; ardından bir sigara tellendirmeli. Yazı, ne kadar yalınkat da olsa, damak tadı vermeli. Rahmetli Refi Cevat ile Burhan Felek böyle yazı yazmaya çalışırlardı. Köşe yazısını fıkradan ayrı bir tür sayıyorum. Gazete okuru artık kafesli pencerenin ardında sedire kurulup çubuğunu yakan entarili ve takkeli kişi değil. Gerçi havai meşrep sosyete güllerinin ruhlarını yetpazeleyen ya da playboy felsefesine gönul vermiş işadamı özentilerine doping yapan fıkraların da işlevi vardır. Holding babalarına bağlanmış nhtım gemileri gibi durdukları yerde salınan yazarlar, fırtınalara karşı kendilerini guvenceye almış bir ayaklan karada kaptan bozuntulanna benzerter; işleri güçleri iktidarın düdüğünü çalmaktır. Gerçekleri dile getirmek yolunda yürümeye çalışan köşe yazartarı da bu ortamda bir eleştiriyi göğüslemek zorundadır. Yazarlığı her sabah ehli keyfin keyfini tazelemek sanan kimi çevreler arada sırada sorarlar: Hep eleştiriyorsunuz, gidişi kötü gösteriyorsunuz; iyi yapılan iş yok mu? Olmaz olur mu? Hayatın diyalektiğinde olumluyla olumsuz, iyiyie kötü, güzelle çirkin, aydınlıkla karanlık iç tçedir; bir bütünü oluşturur; değişimi ve gelişimi yaratır. Arada sırada bizim milli takımın bir maç kazandığı olur ya da ligdeki iki takımımız olağanüstü bir futbol sergiler; yabancılann karşısında basarı gösterdiğimiz oyunlar da az değildir. Çok seviniriz; ama bunlar ünlü Alman antrenör Derwall'ın geçenlerde gazete manşetlerine geçen tümcesindeki gerçekliği değiştirecek ağırlıkta değillerdir. Dervvall dedi ki: •i 7954'ten beri gerittyorsunuzl.." Gerçek mi? Türk futbolu otuz yılı aşkın bir süreden beri geriye mi sayıyor? Eskiden futbol denince akla yalnız istanbul gelirdi. Eh, biraz da Ankara'nın ve izmir'in adı geçerdi. Kapitalizm palazlandıkça, ekonomik gelişme Anadolu'ya yayıldıkça, taşrada futbol patlaması gerçekleşti. ilerlemenin ilk çarpıcı örneğini Eskişehirspor'da gördük. Sonra Trabzonspor bayrağı eline aldı. Şimdi Samsunspor'un atılımını izliyoruz. Ülkede yoğun bir futbol ağı kurulmuştur. İllerin bu alandaki örgütlenmesi şaşırtıcı. Eşraf, işadamları, valiler, emniyet müdürleri, vilayetin ileri gelenleri olayın içindedir. Türkiye'de karayollarının ve ulaşımın g( lişmesi ülke çapında futbol alışverişini yoğunlastırdı. Stadyumlar çogaldı. Nüfus otuz yılda ikiye katlandıysa, futbol seyircisi en asağı dört katına ulaştı. Peki nasıl oluyor da bu gelişmeye karşın ünlü futbol antrenörü ve ustası Derwall: •1954lten beri" diyor '•geriliyorsunuz." Çünkü dünya yerinde durmuyor, dönüyor; 1954'ten bu yana futbol sporu öylesine ilertedi ki, izlemesi bile baş döndürüyor. Dünkü sömürgeler, adı sanı duyulmamış ülkeler, devreye girdiler. Afrika'nın artık futbolda sozü var Avrupa ise doğusuyia ve batısıyla satranç gibi futbol oynuyor. Onlar koşarken biz yürürsek elbette geri kalmışlık gerçeği ağır basmaz mı? • Ya siyaset, ekonomi, bilim ve tek sözcükle uygarlık dünyasında neredeyiz? 1954'ten beri geriliyor muyuz? ileıiiyor muyuz? Eğer kendi dOnyamıza kapanırsak ve Türkiye'yi gezegenimizde tek ülke sayarsak, hiç kuşkusuz dev adımlarıyta ilerliyoruz. Şu gokdelenlere, köprülere, barajlara, karayollanna bakın!.. Otuz yıl önce bunlar var mıydı? insanımızın giyimi kuşamı bile değişti, iyileşti. Artık çoğu kişinin evinde buzdolabı ve televizyonu yok mu? Kişi başına ulusal gelir 1954'te 120 dolarken 1000 dolara çıkmadı mı? Evet, kuşkusuz geliştik, büyüdük, ilerledik; ama uygarlık düzeyi denen kavram yerinde durmuyor kü... Yeryüzünde yalnız başımıza yaşamıyoruz ki!.. Çevremize baktığımız zaman geriye doğru saydığımızı söytersek bir gerçekliği dile getirmiş oluruz. Bu gidişle de uygarlık dünyasıyla aramızdaki uçurum derinleşecektir. Çünkü gidiş, o gidiş; ağır ve aksak... EVET/HAYIR OKTAY AKBAL (;ALKRILEK İ E M S AN AT G A L E RISI ÖMER KALEŞİ RESİM SERGİSİ 29 KASIM 24 ARALIK 1986 AudıoVısual tonıtım programı hergun soar 17.30 dadır. Goleri. Pazar dtşında hergun 11.00 19.00 arası acıktır. Kuyuluboflan Sok 44.7Nım«Apt N«nlas. İSTANBUL Td U7 0899 147 97 56 Çerçeve FLORANSA'dır Cerceve HORANSA'DIR Yatağaıfları Kurtarmak Bir Görevdir... "Türkiye'nin yaşaması için bu bölgenin ölmesi gerek" demiş bir yetkili Hem de köylülerin gözlerinin içine baka baka! Daha üç yıl geçti aradan, ama altı yüz bin çam yok olmuş. Tarlalar verımsizleşmiş, insanlar yoksullaşmış, ya başka yerlere göç edecekler, ya da orada türlü hastalıklar sonucu olecekler. . Haziran ayında bu yoreyi gezmeye gelmiştım. Gezmek sözcüğünde bir çeşit eğlenceli vakit geçirmek anlamı var, en iyisi gormeye geldim demek Çünkü birkaç yıl önce gezip görülecek bu yöre ortadan kalkıyor Gökyüzünün mavisi gitmiş, nerdeyse unutulmuş bu mavilık. Kül yağıyor, zehir yağıyor. Evet, burası Muğla'nın Yatağan ılçesi . Üç yıl once ışletmeye açılan Termik Santrah'nın yarattığı acı görünüm, korkunç gerçek... 23 haziran gunü bu sütunda çıkan yazımı şu satırlaria bitirmiştim: "Yatağaridan uzaklaşıyoruz. Kilometrelerce ötedeki çamlar bile sarı sarı. Ormanlann içinden geçerken içimiz kan ağlıyor. Derken kocaman bir tabela: 'Ormanı sev, onu koru"! Doğru söze ne denir?" Muğla SHP il ve Yatağan ilçe örgütleri ortaklaşa bir tartışmalı toplantı düzenlediler. Buna panel' deniliyor, şimdilik Türkçesi yok! İşte bu panel 22 kasım cumartesi günü Yatağan'da bın kişilık bir sinemada yapıldı. "Teknolojik gelişmeye evet. Teknolojinin ilke!külianımına haytr" dıyordu MuğlaSHP'lileri... Deneme üretimine geçen MilasYenrköy Sarrtralı ile yapımı sürdürüten, temeli de geçen gün attlan Gökova Termik Santrah, Yatağan ve ötekı santrallar doğayı, insanı yutan bir canavar olmaktan nasıl kurtarılacak? Teknolojik zarar nasıl, hangi araçla, hangi yolla yarara dönüştürülecek? Ürüne, doğaya, insana, insan sağlığına zarar veren bu santrallar nasıl denetim altına alınacak? İşte bütün bunlar Yatağan'dakı panelde açık açık tartışıldı. Yöre köylülerinin anlattıkları dmlendi. Uzmanlar görüşlerini açıkladılar Son ayların en ilginç, en yararlı bilimsel içerikli bir toplantısıydı bu. Ne yazık ki basına gereğince yansıtılmadı. İstanbul Ormancılık Fakültesinden Prof. Dr. Tahsin Tokmanoğlu şöyle dıyordu konuşmasında: "Ormanlar yumurtlayan tavuğa benzer. Biz ise Yatağan'da ormanlan öldürüyoruz" Değerli bılim adamı santralın yol açtığı zararları kısaca, ama özlü biçimde anlattı. Türkiye Tabibler Konseyi Genel Sekreteri Dr. Ümit Uğur Cilasun da santraldan çıkan zehirli gazların insan sağlığındaki dolaylı ve dolaysız etkilerini belirtti. "Yatağan kanser konusunda bir laboratuvar olacaktır" dedi. Sağlık Yük. Mühendisi Tokan Engin de teknolojinin bu tür zararları önleyecek güçte olduğunu, bu zararların yanında, önleme maliyetinin bir hiç olduğunu belirtti. "Bu iş çözümlenemez diye bir durum yok" dedi. DİSK'ten, Keramikİş Genel Başkanı Mustafa Aktulgalı ko nuyu emekçiler açısından dile getirerek yararlı bir konuşma yaptı. ŞHP MKYK üyeleri Cahit Angın, Halil Akyüz ile SHP Muğla İl Başkanı Tutan Doğu SHP Muğla Milletvekili İdris Gürpmar da partilerinin konuya gösterdiği ilgiyi ve gelecek bir SHP ıktidannda neler yapılabileceğini dile getirdiler. Yatağan'daki toplantı. panel yöneticisinin de dediği gibi "Siyasal bir toplantı" değıldi. Tüm ülkeyi, halkı, ilgilendiren bir konuya, bir yaraya değiniliyordu. Bugün Yatağan, yarın Gökova, ülkemızın en güzel yerleri kör bir inadın kurbanlan oluyorlardı. Oysa teknik gelışme ile bu ilkel kullanımı önlemek mümkündü. Ama bunu istemek, gereğine inanmak baş koşuldu. En önemlısi salonu dolduran bin kişinin, özellikle Yatağan halkımn konuya içtenlikle yaklaşımı oldu. Ne yazık ki bu toplantıya, çağrılı oldukları halde. ne Muğla Valisı ne Belediye Başkanı, ne Yatağan Kaymakamı ne de Yatağan santralınm yetkilileri gelmişlerdi. Yatağan santralınm yöneticilerinin de bu konuda söyleyecekleri bir söz, gösterecekleri bir çözüm yoktu demek! Bu korkunç görünüme, bu çirkin gidişe seyirci kalmakla sorumluluktan kendilerini nasıl kurtaracaklardı? İçleri sızlamıyor muydu ormanlann ortadan kalkmasına, insanların türlü hastalıkların, ölümlerin elıne düşmesine, yörenin çölleşmesine? Panele katılan Yüksek Mimar Aydan Erim'in dediği gibi: "Ateş düştüğü, termik santral kurulduğu yeri yakıyor. Artık Yatağan'ı geri döndüremeyiz. Çevre bilinci oluşması son derece önemli. Arıtma tesisinin tesis kadar yatırımı vardır. Ama nasıl hastane yatırımını tartısamıyorsak bunu da tartışamayız." Diyeceksiniz ki bütün bunlar kimin umurunds? İktidardâkiler yalnızca bugünü düşünmekle, bugunku çıkarlan kurtarmaya çahşmakla yetiniyorlar. Yöre halkıymış, doğa güzelliğiymiş, sağlığı korumakmış, ormanları sevmekmiş, bütün bunlar bir ülkenin zenginliğiymiş, kimin umurunda... Sonra da öğütler: "Ormanı sev onu koru." Cahit Angın'ın dediği gibi:"S/yasef topluma düzen vermekiçin yapılır. Siyaset insan için yapılır. insan, doğanın, çevrenin birparçasıdır. İnsanın mutluluğunu arayan politikacı insanın çevresini de korumak zorundadır." ÜMİTYASAR SANATMERKEZl FERRUH BAŞAĞA Restm Sergisi / 2430 Kasım Atıye SOk 8 ' 2 Yuva apt TesvıkıyeIST 141 77 09 FLORANSA ANTİK VARAKLI TABLO ÇERÇEVELERİ FLORANSA TİPİ PATİNE OVAL ÇERÇEVELİ AYNALAR MODERN RESÎM ÇERÇEVELERİ VE PROFİL SANAYİJ Adre» Teşvıkıye Ihlamur Yolu No 1 iTeşvıkıye Camıı Arkasıl Ist Tel 1330619 5274006 5268933 Telex 22627 İSTG TR 547 Telgraf Aslakal İstanbul FLORANSA ÇERÇEVE BİR ASLANLI KORNİŞ KURULUŞUDUR 40 yıllık tecrübe uzman kadro 1330619 52740065268933 yCJI SANAT GALERİSI llCJ Alaettin A s y ko 17 KASIM1 ARALIK özgün Baskılar &JRUP SANM lHL*MUR CAD VES'L CIMf S 50» 9' BESırTAS 160 25 «6 Cihat Aral Aydın Ayan Özer Kabaş Mchmct Güleryüz r uatTttıMto » Meral Karamanofllu Ream Sergısı 10 Kasım 6 Aralık W*p*ttytCad.4«2EtH*r1l$ »935 lanok AEDPA ALİ DEMİR Resım Sergısı 21 Kasım • 10 Aralık | Husrev Gerede Cafl 126 Teşvıkıyç 1 Meydanı IST Teı 141 2ı r UMTTYASAR SKNKTGALEİFÛSİ Ruzin Gerçın Resim Sergısı 29 Kasım18 Aralık ıstıuaı Caddes Pasaba^ce Cmm» Yapıkur Han No 27 34 Bfyogl, Teeton 144 96 Vam Terkos Kat • ısUnOu 33 NEŞET GÜNAL Resım S«rgisı 28 Kasım16 Aralık Eyiam C*d 16 Açıkhava Apt D 2 NışantM' Te; 14022821 «1096* GALERİ LEBRİZ KILE cSAN^T GMZDİSJ CEVAT DERELİ RESİM SERGİSİ / 29 KASIM19 ARALIK Gatofi pazar günlcfi 13.0019.00 arası açıktır. Cevdet Paşa Cad 376 Bebek 1657496 S \\ VI NIKKKK/.İ N l l l . l l (ı,l|ı*lll Resün Serglsi 19 Kasım • 15 Aralık a ^ d ı jstu Osnanoey 1*1 146 4« 59 " ISMAIL ALTINOK Bauıa W uıi BİHRAT MAVİTAN Resim Sergısı 17 Kastm11 Aralık 86 Y«sMy. Isasyon Cd YssHyat Sk 475 TM 574 14 41 GAlBtfVEPA URART SALIH ACAR Resım Sergısı 2ı Kasım11 AranK GALERİ BARAZ GALATA GALERİSİ SANAT GALERİSI Resım Sergısı 13 Kasım 2 Aralık 1966 Abdı ıpafecı dc m Ac: So 21'Tel 148 03 26 Nıjjnuj. KEMAL ÛNSOY EROL DERAN RESIM SERGISİ/325 ARALIK Kurtuljş Cad 191 Tel 1«0 47 83 Fatoş Akagün Heykel Sergisi 19 Kasım 6 Aralık Tünel Karşısı, Geçit Han B Blok 9/2 Tel 149 35 51 ILAN BAKIRKÖY 3. SULH HUKUK MAHKEMESİNDEN 1986/1315 Esas No. 1986/1463 Karar No. İstanbul, Fatih, lstefiye Cad. Kırkçeşme Mah. 5882144'te nüfusa kayıtlı Hüseyin Alagöz'e hükümlü HÜSEYtN ALAGÖZ, hükiimlülüğü süresince oğlu REMZİ ALAGÖZ'ün vasi olarak tayinine 20.10.1986 tarihinde karar verildiği ilan olunur. Basın: 13071 FULL FURNISHED FLAT IS FOR RENT Plase CaU Vedat Verter from 150 14 26 (918) 168 34 97 BİRGÜL ÇEKER (ÖZÇAKIR) ile Av. ARSLAN ÇEKER evlendiler. 27.11.1986 Bandırma demiryollan rayın Uçağa binmek istediğinizde gideceğiniz yere göre kira öder, biner gıdersinız. Yolculuğunuz bittı§inde, uçağı alanda bırakır, ışinıze koyulursunuz. Trene ve vapura binmek istediğinizde, yıne aynı yöntemi uygularsınız. < asıta LJsteyin •LınccHn Limousine, Lıncoln Town Car, Mercury Grand Marquıs. Mercedes 190 E. Mercedes 260 E. Mercedes 280 SE. Ford Sterra, Ford Orıon, Ford Taunus. Murat 124 Serçe, Murat 131 DoğanŞahinKartal, Suzukı Jeep, Ford Mınıbüs, Karavan... TEŞEKKÜR Evladmuz, eşimiz, sevgili babanuz, eski Siyasal Bügiler Fakültesi öğretim Üyesi, eski Dekanı, eski Eskişehir Milletvekili, eski Dışişleri Bakanı Prof. Dr. GÜNDÜZ ÖKÇÜlVün vefatı nedeniyle, bizzat gelerek veya telgraf göndererek başsaglıgı dileyen, törenlere katılan, çelenk gönderen, kabri başına gelerek merhumun ebedi istırahatgâhına tevdiinde hazır bulunan devlet ricaline, dost, akraba ve arkadaslanna teşekkurlerimizi sunarız. Otomobil için Türkiye'nin başvurduğu merci, Arayın, Vasıta İsteyin Servisi'dir: Avis'tir. Arayın, Vasıta İsteyin Servisi'nden siz de yararlanın. Başvurun, dilediğiniz markamoder otomobillerden birini kıralayın, bizzat sürün. AVIS "OtomobiS Kirakıyın" ANNESİEŞİÇOCUKLARI ADANA: (711 )3304534824,ADANAHAVALİMANI: 18881 /6718882/67, ALANYA: (3231 )3513,ANKARA: (41)251725184299176787.ESENBOĞAHAVAÜMANt (İç hatlar) 122820/570. (Dış hatlar) 12820/670, ANTALYA: (311) 1669319483 ANTALYA HAVALİMANI: 11202/364 BODRUM: (6141) 2333, BURSA: (241) 365133, ÇEŞME: (5493) 6706, DALAMAN HAVALİMANI: (6119) 1605/051291/05,GAZİANTEP: (851) 27575, İSTANBUL: ATATÜRKHAVALİMANI: (iç hatlar) (1) 57314525744403,(Dış hatlar) 57364455734660, DİVAN HOTEL: 1465256.HİLTON HOTEL 1487752, KADIKÖY: 35536653504878,TAKSİM: 1412917141789614178771407660, İZMİR: (51) 2T1226 216139 İZMİR ÇİĞLİ HAVALİMANI: 291410/282,KUŞADAS): (6361) 1475.MARMARİS: (6121) 2771,MERSİN: (741) 2345024813, SAMSUN: (361) 33288, SİDE: (3213) 1348. TRABZON: (031)1284312195.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle