23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER "aklı ewel"ler fınk atarken; Avrupa'nın tüm bankalanmn birer şubesi bulunuyordu. Ve Ankara 1 da, çogunlukla gaz lambalannın ölgün ışıklan altında çalışan mert ve namuslu insaniar, tam bağımsız Türkiye'nin aydınhk planlannı yapıyorlardı. Emperyalizmin her türlüsüne karşı olan ve emperyalizme karşı "uhısal bir direniş örgütleyerek", bağımsızlığını kan ve ateş pahasına kazanan Atatürk Türkiyesi, bu yönüyle dünyanın tüm mazlum milletlerine örnek olmuştu. Günümüzde Güney Kore'ye, Singapur'a, Hong Kong'a özenen kafalar nasıl Atatürkçü olurlar? Yaşadığı dönemdeki çok partili yaşam deneyimleri başansız olmasına karşın, Atatürk ulus iradesine ve bu ulus iradesinin teceUi ettiği TBMM'ye karşı son derece saygıh ve duyarh idi. Bunu çok çeşitli yazılanmızda irdelediğimiz için, yeniden örnekler vermiyoruz. Fakat önemli bir noktaya değinmekten de kendimizi alamıyoruz. Biraz yukarıda sözünü ettiğimiz Vossische Zeitung muhabirine verdiği demeçte Atatürk, "Asla diktatör değüim" der, "Çağınnız kapıdaki nöbetçiyi sonınuz, benden korkar mı?" Ve devam eder, "Çünkü korku ile hükümet edilmez!' Günümüz Türkiyesi'nin sürekli aba altından sopa gostermek isteyen kimi yöneticileri, sürekli korkutmak isteyen kimi yöneticileri nasıl Atatürkçü olabilirler? ULUS OLMANIN BİLİNCİ Atatürk salt Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu kadrosunun önderi olmakla kalmamış, aynı zamanda Türk halkına ulus olmanın bilincini de vermiştir. Din, dil, ırk aynmı gözetmeksizin; toplayıcı ve bütünleştirici bir ulusçuluk anlayışı.. TUrkiye'de yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağh olan herkes Türktür. Çağm en ileri ulusçuluk anlayışı. Atatürk "Ne mutlu Türk olana", ya da "Ne mutlu Türk doğana" vb. dememiş, "Ne mutlu Türküm diyene" demiştir. Atatürkçülük "çağdaşhktır", "birliktir", "bütünlüktür", "bağımsızlıktır", "inançtır", "güvenmektir" Atatürkçülük sevgidir.. Kafatasçıükla, ümmetçilikle nasıl Atatürkçü olunur? Yazımızın başlannda Atatürk karşıtlanmn bir yandan çarpıtılmış bir Atatürk imajı yaratıp buna sahip çıkarken, bir yandan da Atatürk'ü yıpratmaya çalıştıklannı vurgulamıştım. Gerçekten Atatürk'e karşı çıkamayan kimileri, Atatürk'ün karşı çıktığı şeyleri; Atatürk'ün yıktığı şeyleri yücelterek, akülannca Atatürk'ü küçültmektedirler. "Tarihimize sahip çıkmak" sloganı altında sinsi bir propaganda yürütülmektedir. Zaten biraz yukanda değindiğimiz Cumhuriyet Bayramı töreninde Mehteran yürütme de, bunun bir parçasıdır. Abdülhamit'i yücelterek, Vahdettin'i yücelterek başka ne amaçlanabiUr ki? Kendi çelişkisini içinde taşıyarak; bir yandan okullar açarken, öte yandan aydınlar üzerine katı bir baskı rejimi uygulayan Abdulhamit zamanında Osmanlı Imparatorluğu'nun topraklarından ne kadarını yitirdiğini yazmaz mı tarih kitaplan? Enver Paşa'dan çok daha önce Almanya'ya teslim olmamış mıdır bu zat? Anadolu'da var olmanın savaşımı sürerken, Mustafa Kemal ve arkadaşlannın idam fermanlarını imzalayan uğursuz el Vahdettin'in değil midir? Bu yazımızda son bir hususu daha sergilemek istiyoruz. Tüm toplumsal düzenlemelerin Atatürkçülük adına yeniden elden geçirildiği bir dönemin uygulamalarının, bizleri nerelere getirdiğinin açık bir göstergesidir bu. Istanbul'da yayımlanan ve Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanhğı'nca okullara tavsiye edilen bir çocuk dergisinde, Çanakkale Savaşı ile ilgili şu satırlar yer alıyordu: ".. Çanakkale'de Türk Zaferi 18 Mart 191S'te kesinük kazandı. DUşman geldiğinden daha hızla kaçıyordu. Binlerce sabayunızla biriikte Mustafa Kemal de Çanakkale'de dövüştü. Herkes gibi o da üstüne düşen görevi yaptı.." Yukandaki satırlann yazan, o çok özlemini çektiği Osmanlı'dan da geride, o Osmanh'dan da nankör. Padişah dahil, o zamanların tüm toplumunun "Anafartalar Kahramanı" olarak saygı duyduğu; savaşın o karanlık ve endişeh' günlerinde bir umut yıldızı gibi parlayan Mustafa Kemal, "..herkes gibi üzerine düşen görevi" yapmış... Peki Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı bu dergiyi okullara nasıl tavsiye eder? Bunu tavsiye eden kurullann üyeleri, daha sonra AtatürkçülUkten ne yüzle söz edebilirler? Gericiliğe (irticaa) karşı en büyük güvence olan gençlik, yülardan beri suçlu sandalyesinde otururken, derslerinden başka şeyle ilgilenmemeleri istenirken, "irtica hortluyor" diye me>'danlara çıkmak ne büyük çelişkidir. Viskiyle gülyağı kokusunun kanştığı yüksek bir yerlerde kavramlar iyice kanşmış durumda. Fakat endişelenecek fazla bir şey yok. Çünkü nasıl Atatürkçüyüm demekle, Atatürkçü olunmuyorsa; Atatürk'ü çarpıtmak da mümkün değildir. Ve kendini çok kurnaz sanan kimileri, "bu işi bitirdik" diye ellerini ovuştururken; Atatürk'ün aydınhk sesi, Atatürk'ün gençliğinin dilinden yine göklere yükseh'nce, sığınacak delik arayacaklardır. 16 KASIM 1986 Emperyalizmin her türlüsüne karşı olan ve emperyalizme karşı "ulusal bir direniş örgütleyerek" bağımsızlığını kan ve ateş pahasına kazanan Atatürk Türkiyesi, bu yönüyle dünyanın tüm mazlum milletlerine örnek olmuştu. Günümüzde Güney Kore'ye, Singapur'a, Hong Kong'a özenen kafalar nasıl Atatürkçü olurlar? Prof. Dr. TOKTAMIŞ ATEŞ Günümüz Türkiyesi'nde Atatürk ve Atatürkçülükle ilgili yaklaşımlar üç grup içinde toplanır: Atatürkçü olanlar, Atatürkçü olmayanlar ve Atatürk karşıtlan. Aslında böylesi farklı yaklaşımlar çoğulcu ve özgürlükçü bir demokrasi için doğaldır. Herkes, her konuda farklı düşünebilir ve bunun kınanacak bir yanı da, kızılacak bir yeri de yoktur. Ancak günümüz Türkiyesi'nde Atatürk ve Atatürkçülükle ilgili "beyanlar" söz konusu olduğunda, yukandaki üçlü ayrım ortadan kalkmakta ve herkes Atatürkçü kesilmektedir. Işte bu tutum ne çoğulcu demokrasiye yakışır, ne de insan erdemine. Ve işin asıl ilginç yanı, günümüz Türkiyesi'nde Atatürk ve Atatürkçülükle ilgili en heyecanlı nutukları atanlar Atatürkçüler değil, Atatürk karşıtlandır. Üstelik, kendilerini Atatürk'ün görüşlerine uydurmaya çabalayacak yerde; Atatürk'ün görüşlerini kendi düşünceleri doğrultusunda çarpıtarak. Utanmadan, sıkılmadan.. Atatürk ayda yaşamamıştır. Yaptıklan da ortadadır, yazdıklan da, söyledikleri de. Akılcı ve pragmatik bir devlet adamı olarak, değişen koşullar karşısında zaman zaman farklı tutumlar içine girmiş olsa bile, ana düşüncelerinde hiçbir farklılık yoktur. Işte Atatürkçü olmak bu ana düşünceleri payiaşmakla olur, Atatürk'ün temel Ukelerini benimsemekle olur. Yoksa salt bir irade beyanıyla, "Ben Atatürkçüyüm" demekle Atatürkçü olunmaz. Gülünç olunur! Ancak Türkiye'deki sahte Atatürkçüler, gülünç olmaktan çok tehlikeli olmaya başlamışlardır. Zira Atatürk'e karşı olmakla bir yere varamayacaklarını anlayınca; bir yandan Atatürk'ü yavaş yavaş küçük düşürmeye çabalarken, bir yandan da Atatürk'ün görüşlerini kendi görüşleri doğrultusunda çarpıtmaya başlamışlardır. Atatürk'ün dine karşı tutumu bellidir. Ayın Tarihi'nin 1930'da yayımlanan 73. sayısında, Vossische Zeitung muhabirine verdiği demeçte şunlan okuyonız (Söylev ve Demeçleri, III, s. 85/85): "..Kur'anın tercüme edilmesinj emrettim. Bu da ilk defa olarak Tiirkçeye tercüme ediliyor. Muhammed'in hayarına dair bir kitabın da tercüme edilmesi için emir verdim. Halk tekenür etmekte olan bir şey mevcut oldngunu ve din ricalinirı derdi ancak kendi kannlannı doyurup, başka bir isleri olmadığını bilsinler." Ve cumhuriyetin Uanından yanm yüzyıldan fazla bir süre geçtikten sonra, kutlama törenine başörtüyle katılmak isteyen genç kızlanmız, buna izin verilmeyince topluca alanı terkediyor. Keşke izin verilseydi. Başkentte, televizyonla tüm yurda aktanlan törende; tüm yerli ve yabancı protokol önünde, Mehteran Taburu durakalka geçerek cumhuriyeti kutladıktan sonra, başörtiilü kızlarımızın kusuru ne olabilir? Malazgirt, Istanbul'un fethi, Mohaç rnehterle kutlanır, ama cumhuriyetin kuruluşunun kutlanmasında mehterin işi ne? Dışişleri'nde görevli bir arkadaşım, "yabancı misyon şefleri çok hoşlanıyorlar, orijinal buluyorlar.!' dedi. Hoşlanırlar elbette. Hatta bir daha sefere Sulukule1 den bir ince saz heyeti ve çengi takımı gecirilsin, onu da çok orijinal bulurlar, hoşlanırlar. Aynca bu konuda en Atatürkçü çözümü YÖK getirdi. Üniversitemizde başörtüsü yasak, turban serbest! Saçlannı başörtüsü Ue örten kızlanmız Atatürk düşmanı; turban ile örtem kızlanmız, hızlı Atatürkçü. (Herhalde yaprak sigara içen kızlanmız da en hızh Atatürkçüler oluyor). BAGIMSIZLIKTA Nasıl Atatürkçü Bunlar! Karanlığa Kurşun... 12 Eylül 1980'den önce Türkiye karanlıkta vuruşanların savaş meydanına dönmüstü. Sonra ne oldu? Karanlık dağılınca birden gördük ki, 1961 Anayasası elden gitmiş, grev hakkı yok olmuş, toplusözleşme rafa kaldırılmıs ulusal çıkartanmıza ters düşen ödünler Yunanistan'a verilmi işçi örgütleri dağrtılmış, solun kökünü kazımak için elden gelen her şey yapılmış, Atatürk'ün öğretim birliği devrimi yerle bir edilmiş, dil ve tarih kurumlarının canına okunmuş, ülkenin ekonomik yazgısı 15 holdingin çıkanna bağlanmış... • Bir süreden beri ülkemizde tozdan dumandan yine ferman okunmuyor. Her sabah gazeteleri açtığımızda karanlığa sıkılan kurşuna benzer gazete habeıieri okuyoruz. Ortadoğu'daki kavgalaşmanın Türkiye'ye aktarılması anlamını vurgulayacak olaylar zincirinin halkaları birbirine takılıyor: Şah yanlılan, HumeynicHer, İslami Cihat mücahitleri, Suriye t&rprcüleri, CIA istasyon şefleri, Ebu Nidalciler, Mossad ajanlan, Ürdündiplomatlan, sokak suikastlan, Sinagog katiiamlan, esrariı ölumler, söyientiler, fısıttılar, fısıltılar, sorular, sonılar... Türkiye, Kerkük'e databilir mi? Amerika, Suriye 'ye saldıracak mı? indrHk'te Amerikan uçaklannın etkinlikleri nedir? Suriye, hava sahastnı neden kapattı? Şah yanlısı ve Humeyni rejimi karşıtt güçlerin Türkiye'deki varhğı nedir? FKÖ Ankara TemsHdsi Ebu Firaz, terorist Ebu NidaJ'in adamı mı? Bir yandan IMF şablonlu, 12 Eylül damgalı, özal patentli ekonomik model gümbürderken, öte yandan büyük iflaslar zincirleme patlamalaıia piyasayı mayın tartasına çevirirken, beri yandan demokrasi umutları ucun ucun sürgün vermeye başlarken, karanlıkta vuruşmaların yoğunlaşması kuşku uyandh nyor. • Her şeyden önce bir noktaya parmak basmak gerekiyor. Gazetelerin manşetlerine tırmanan olayların hangisi doğru, hangisi yanlış, hangisi uydurmadır? Bir sanıgın sorgulamasmdan alınan birkaç tümceye dayanan "/'dd/a"nın gerçekliği ne dereceye kadardır? 12 Eylül'den önce ve sonra yapılan sorgulamaların üzerine yargılamalar sonucunda düşen gölgenin şimdi faturasını ödüyoruz. Ne yazık ki, bu gölge son günlerde gazete sayfalarında yayımlanan bütün haberteri (daha doğrusu söytentileri) kapsıyor. Henüz sorgulama aşamasındaki olayların güncel basına uzanan damgalanmasına kapılarak, Türkiye'nin dış politikasını rayından çıkarmaya yönelik demeçler veren sözde önemli kişiler var. Bunlar dışardan güdümlü olduğu izlenimini veren konuşmalarla Turkiye'yi bir dış "macera"ya itmek amacını mı taşıyorlar? • Ülkemizden istenen ne? Suriye'ye karşı düşmanlaşan bir yörüngeye girmek, Kerkük serüvenine atılmak, FKÖ'ye karşıt bir tutumu benimsemek, Amerikanosiyonist çizgiye yakınlaşmak, Türkiye'nin bugünkü dış pohtıkasının altüst edilmesi değil midir? Karanlıkta vuruşanların karanlığı sürüyor; ama bu kargaşa içinde ülkemizden istenen yeni siyasetlerin ana çizgileri de ortaya çıkmıştır. 30 milyar dolar borçla ağır biçimde ipoteklenmiş bir ülkenin ulusal çıkartarı savunan güçleri hafifliyor mu? Suriye ile ilişkiler, FKÛ ile yakınlık, Irak ve İran karşısında yansızlık, dış güdümlü terörün perakende eylemlerinin çok üstünde değerlendirilmesi gereken konulardır. Bu konuları karanlıkta vuruşanların vuruşmasına bakarak konuşmak, pusulayı şaşırmak anlamına gelmez mi? ÖDÜNSÜZDÜ Atatürk "tam bağımsızhk" ilkesinden asla ödün vermeyen bir devlet adamı idi. Salt siyasal değil, ekonomik ve kültürel bağımsızhk konulannda son derece duyarh idi. Zira özelükle ekonomik bağımsızhk olmaksızın siyasal bağımsızlığın olamayacağını biliyordu. Ve o günlerin Istanbulunda "..Efendim, kendi yağıyla kavTuhnak ne demek, ekonomik bağımsızhk ne demek?" diyen OKT4Y AKBAL EVET/HAY1R Elli Yıl Geçip Gitmiş... OKURLARDAN Orman Yasası'nda değişiklikler ve düşündürdükleri sahalannm genişletilmesi için gerekli kanunlan koyar, tedbirleri aar, ormanlar zaman asımı ile mülk edinilemez ve ormana zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez " şeklindeki hükümlerin fülen ortadan kaldınlmast suretiyle karşımıza çıkan düpedüz bir anayasa ihlalidir. Yasa değişiküği için öne sürülen gerekçeler, ormancıhk bilim ve tekniğinin ve yurt gerçeklerinin dikte ettirdiği somut ve inandıncı X kavramlar değil kisiden kisiye değisebilecek soyut kriterlerdir. Bir orman sahasının yarannı sadece verdiği ürünle ölçmek çok büyük bir yanügıdır. Her yıl 67yüz milyon ton ' toprağın sular vasıtası ile denizlere taşındığı ülkemizde normalin altındaki orman sahasının daha da daraltılmasuun doğuracağı felaketleri görmemek bize göre cehaletin değil kastin eseridir. Şiddetli bir erozyona maruz yurdumuzda, değil geniş orman sahalannm uyduruk gerekçelerle orman rejiminin dısına çıkartüması, kesilen her ağaç ve kopanlan her çalı ülkemizi ilerde telafisi mümkün olmayan felaketlere sürükleyecektir. Yasa değişikliği yapüvrken bu kabil sahalann aynen muhafazasının ve orman olarak idame ettirilmesinin sağlayacağı toplumsal ve kolektif faideler nazara alınmamış, ormanlann erozyon, sel, çiğ, toprak kayması Ue mücadelede, toprak ve su rejiminin düzenlenmesinde, estetik ve turistik faaliyetlerle çevre ve hava kirlenmesinde tartışılmaz faydalan, küçük oy hesaplan uğnına bir kenara itilmiştir. KEMALSUNGUR Em. Orman Mühendisi "Hayatımda hiç parayı sevmedim. Kazanma hırsım da olmadı. Sanat benim için en büyük şeydi. Hep bu yolda yürüdüm." A.Arad imzalı resimlerle ilk karşılaştığımda yıl 1943'tü. Beyoğlu'nda genç ressamlar bir sergi açrnışlardı. İlk kez belli bir konuda sanatçılar verdikleri ürünü bir araya getirmişlerdi: Liman... Haşmet Akal, Nuri İyem, Fethi Karakaş, Turgut Atalay, Mümtaz Yener ve A.Arad. Bu 'A'nın Agop olduğunu daha sonra öğrendim. Gerçek adı daha başkaydı. A.Arad'ın... Bu, onun sanat adrydı. Yeniler Grubu denildi onlara... Daha sonra birkaç ortak sergi daha açtılar. De'ken hepsi tanındı, kendi yolunu buldu. Ayrı ayn sergiler açarak kendilerini kamuoyuna kabul ettirdiler... Yaşam da vardı bir yanda. Geçinmek vardı. Tablo satışlan o yıllarda şimdiki gibi değildi. Yalnız dostlara, bir de pek sanatsever kişilere satılıyordu tablolar ucuz ucuza! Çoğu da armağan veriyordu zaten. Arad da ne yapacak? Gerçi Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitirmişti, Fransa^Ja bir iki yıl kalmıştı, ama resimle yaşamını kazanabilir miydi? Başka bir iş tutacaktı ister istemez. O da gazete ressamlığını seçti. Ali Sirmen'le yaptığı konuşmada çalıştığı gazetelerin sayısını anımsamadığını söyiüyor, diyor ki: "Zaman gazetesinde başladım. Nerelerde çalışmadım ki? Zaman, Açıksöz, Haber, istiklal, Son Saat, Yeni İstanbul, Şehir, Akın, Türk Sesi, Ekspres, Vatan. 30 yıldır Cumhuriyei'te çahşıyorum." 50 yıl! Yanm yüzyıl! Arad bugün yetmişini aşmıştır. İnsan inanamaz Arad'ın yetmiş yılı geride bıraktığına, her zaman genç, her zaman canlı. her zaman çocuk! Burda 'çocuk' sözcüğünü yılların geçmesine karşın yaşlanmamak anlamında kullanıyorum. Kırk yıldır tanıyorum, kırk yıldır hep aynı kişi! Sanatı ilerledi, ama kişiliği, hep o dost canlısı, iyilikten, insanlıktan yana insan kişiliği... Gazeteciler Cemiyeti 50. yılını dolduran gazeteciler için bir tören yaptı, neödüller verdi. Samih Tiryakioğlu, Murat Sertoğlu ve Agop Arad... Tiryakioğlu'nu çogunlukla 'çevirilerinden tanırız. Uzun yıllar' Hürriyet'te çalıştı, yazılar yazdı. Murat Sertoğlu da gencecik yaşında basın mesleğine girmiştir. Yıllarca yazıişleri müdürlüğü yapmıştır. Ama okur çoğunluğu, onu, pehlivan tefrikaları yazarı olarak bilir. Bu alanın son ustasıdır. 1940'larda Sami Karayel vardı. Sertoğlu onun bıraktığı boşluğu doldurdu. Tiryakioğlu da, Sertoğlu da elli yıl basına hizmet verdiler. Arad gibi... Bu basın mesleği garip bir iştir. Derler ya, mürekkep kokusuna bir bulaştınız mı, yakanızı kurtaramazsınız ondan... Şimdi gatetelerde çalışanlar bu mürekkep koku(Arkası 15. Sayfada) Kamuoyunda, üniversite ve fakülte gibi bilim müesseselerinde, basında ve mesleki kuruluşlarda yeteri kadar lartışümadan, kapalı kapılar ardında, büyük bir gizlilik içinde hazırlanan ve olup bittiye getirilerek alel acele TBM\Tde kabul edilen yasa değişikliğinin ormanlarımıza ilerde telafisi mümkün olmayan zarariar vereceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmamahdır. Bizi asıl üzen şey, aradan aylar geçmesine ve aynntüann öğrenilmesine rağmen bu değişikliğin kamuoyunda yeteri kadar tepki uyandırmaması ve infial görmemesidir. Eski Orman Bakanlan, müsteşarlar, genel müdürler, emekli orman mühendisleri, Orman Mühendisleri Odası ve Türkiye Ormancılar Cemiyeti gibi mesleki kuruluslar bu konuda üzerlerine düşen görevleri yerine getirmemiş, ö'zellikle orman fakültelerinde görevli bilim adamlanmız yasa değişikliğinin ormanlarımıza vereceği zararlann boyutlannı halkımıza açık ve kesin bir dille anlatmamıslardır. Mesleki dergilerde neşredilen birkaç yazı göstermelik olmakan ileri gidememiş, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan 12 makale kamuoyunu ayduuatmada yetersiz kalmıştır. 6831 Sayılı Orman Yasası'nda yapılan bu değişiklik, anayasamızda yer alan,"devlet, ormanlann korunması ve Köy okuüarında dersler boş geçiyor Doğduğum köy olan Sivas ilinin Zara üçesi Bolucan bucağı Zoğallı kö'yüne ziyarete gittim. Bucağa bağh 30'un üzerinde köy var. Bu köylerde okul da var, yülardır bu okullarda çocuklar öğretmenleri başında eğitim ve öğretim yapıyordu. Şimdi ise yalnız Zoğallı'da öğretmen var, diğer köy çocuklan öğretmensiz. bununla kabıuyor. Hafik iiçesinin Celalh bucağı Mamuğa bucağı köylerinde de öğretmen yok. Düne kadar bu köylere bizler yaya yürüyerek kısük şeker ve çayımızı, çocuklann kalem, defter kitaplannı svrtımızda. taşıyarak götürürdük. Şimdi ise bu köylere minibüsler çaltşıyor, ancak eğitim ve öğretimden yoksun bırakümış. 55 milyon nüfusumuz var diye övünüyomz. Bu nüfusun yüzde 84'ü okuryazar diyoruz. Türkiye'de okunan gazete sayısına bakıyonız, üç milyonu bulmuyor. Hele kitap sayısı içler acısı. Bu gidişle mi dünya devletleri arasında yerimizi alacağız. HÜSEYİN KARAKUŞ EMEKLÎ ÖĞRETMEN COR.LU tasıma araçlanndan öğrender büeti ile seyahat etme isti/adeleri sağlandı. Bu, bugünkü hayat şartlanmn ağırhğı altında ezüen öğretmenler lehinde alınan olumlu bir karar. Buna bir şey dediğimiz yok. Ama, öğretmen ekmeği 80 liraya yerken 657 sayılı kanuna tabl diğer milli eğitim memurlan aynı ekmeği herhalde 40 liradan yemiyorlar. Bu örnekler daha da çoğaltüabilir. Ve aynı teşkilâtta memur olsun hizmetli olsun evinden işine en az 2 vasıta ile gidipgelen, 45 nüfusu geçindirmekle yükümlü olan ve ayda 45.000. TL. maasa imza atan yüzlerce memurun varüğı da gözden uzak tutulmamau. öğretmenlere tanınan bu haktan diğer milli eğitim mensuplannın da yararlandınlmastnm doğru olacağı inancaıdayım. Öğretmenlere toplumdaki saygınhğını kazandırmaya çabsan siz sayın Milli Eğitim ve İETT yetküüeri, lütfen kaş yaparken göz çıkarmaytn. AHMET ERKANLI İST BEYOĞLU ANADOLÜ LİSESİ English High School For Girls (Ingiliz Kız Ortaokulu) Mezunlarını 23 Kasun 1986 Pazar günü saat 12.00'de okulumuzda "Mantı" yemeğe bekliyonız. Sorumlu kim? Gaziosmanpasa Gazi Mahallesi sakinleriyiz. Yol, su, altyapı gibi sorunlanmızı geçtik, aşağıdaki anlatacağımız olaya ne nedir? Gazi Mahallesi Mehmetçik tlkokuhı 'nda hâlâ kaloriferler yanmıyor. Bin çocuk 34 derecede sözüm ona ders yapıyor. Yetkililer aşı kampanyalarmda kameralar karşısında boy gösterirken neyi kanıtlamak istiyorlardı? Hükümetin çocuk sağuğına verdiği önemi mi? SADIK GÜLNAR İST BEYOCLU ANADOLU LİSESt Bilgi için Tel: 149 63 249.0016.00 arosı 173 22 86 16.0021.00 arosı 148 61 35 165 69 90 16.0021.00 arosı MM Eğitim'deki paso haksizhğı İstanbul tli Milli Eğitim Gençlik ve Spor Müdürlüğü ile İETT laaresi'nin ortaklasa aldıklan bir kararla, öğretmenlerin İstanbul tli dahUindeki İETT'ye ait toplu AYLA YILDIRIM ile ALİ KÖSEOĞLU Cumhuriyet çaltşanlan mutluluklar diler Nişanlandılar. 15.11.1986 İSTANBUL İktisat'ı arayın. İktlsat Bankası'nın 50 milyon ve üzerindeki mevduata sağladığı kazancı mutlaka öğrenin. 50 milyonunuz için İktisat uzmanlığından hemen yararlanın. BAINKASI İKTİSAT2 İktisat İstanbul Merkez Şubesi: Gelal Ozkurkçü, 172 0511 / İktisat İstanbul Bahçekapr Şubesi: Eray Emek. 512 0160/İktisat İstanbul Karaköy Şubesi: Rana Aslan, 145 7090/ İktisat İstanbul Mecidiyeköy Şubesi: Abdullah Anlar 148 9277/İktisat İstanbul Kadıköy Şubesi: Necmi Özgenç, 338 3784/İktisat İstanbul Bakırköy Şubesi: N. Cem Uğural, 583 7377/İktisat Ankara Şubesi: Tufan Aksoy, 17 99 80/İktisat İzmir Şubesi: Erhan Özgün, 22 54 78/İktisat Bursa Şubesi: Şevket Cerıtoğlu. 26 330 İktisat Adana Şubesi: Neval Ersan, 37 007/İktisat Mersin Şubesi: Saıt Ataş, 38 050/İktisat Gaziantep Şubesi: Cengız Gürcan. 24 718/İktisat Denizli Şubesi: Bulent Dikici, 13 010/İktisat İskenderun Şubesi: Ahmet Sayan, 22 725/İktisat Samsun Şubesi: Sabri Çetinyuva, 17 875
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle