Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8MAYIS 1985 * % • * • ' HABERLERİN DEVAMI CUMHURtYET/11 Yarım Yüzyıla Atılan Adım... (Baştarafı 1. Sayfada) şüphesiz sanayileşme hareketidir. Muhtelif sahalarda kurulan fabrikaların sayısı, gittikçe artıyor. Makinalaşıyoruz. Bu hareketin, memleketimizin dışanya karşı olan vaziyetinde bir inkılâb yapacağını billyoruz. En ufak teferruattan en hayati ihtiyaçlanna kadar herşeyi, sanayi inhisannı elinde toplamış birkaç garb devletinden satın alan passif bir şark diyarı olmaktan kurtulacağız. Bu yolda ilk adımlanmızı atmağa başladık bile. Fakat gözümüzden kaçan bir nokta var: Bu sanayileşme hareketi memleketimizin içinde de bir değişiklik doğuruyor. Günden güne, için için kendini gösteren bu değişiklik, sanayileşme hareketine muvazi olarak büyümektedir. Ve artık, bugüne kadar ihmal ettiğimiz içtimaî bir mesele üzerinde ciddi olarak çalışmak zamanı gelmiştir. İşçi meselesinden bahsetmek istiyorum. Türkiye'de bir işçi meselesi var mıdır? İşçi kelimesini "ekmeğini günü gününe kazanan adam" manasına alırsak Türkiye'de yalnız şu itibarla bir işçi meselesi olduğunu görürüz: Bugün bu adamların hayatlan ve istikballeri Allahın inayetine bırakılmış bir haldedir. Köylü eker, biçer, elde ettiği mahsulü satar. O artık bir sene rahattır. Memur sigorta edilmiştir. İrad sahibinin hali malum. Fakat işçi? Bugün çalışan, kendisini ve çoluğunu çocuğunu barındırabilen bir adam, ertesi akşam evine bir kilo ekmekle dönebileceğinden emin midir? Herhangi bir kaza neticesinde ölürse, kendilerine miras olarak ancak dünden kalan yarım tencere patates bıraktığı karısı ve çocukları ne yapacaklar? Ya ölmez de, sadece çalışamıyacak bir hale gelirse? içlerinde bir de kötürum bulunan aileyi kim besliyecek? Dahası var: İş saatlehnin tahdidi, kadınlann çalıştınlması şekli, çocuk doğuracak olan işçi kadının vaziyeti, işten çıkanlanların yevmiyesi... Bugüne kadar kanunîbir şekle sokulmamış olan bu içtimai mevzuun ehemmiyeti bence işçi adedinin çoğaimasına bağlı değildir. Mesele bir kemiyet meselesi değil, daha ziyade bir keyfiyet meselesidir. Bazı müesseselerimizin işçilere yardım için kendiliklerinden bir takım usuller tuttuklannı işitiyoruz. Bu, takdir edilecek bir hareket olmakla beraber çok iptidaidir. Vatandaşların istikballerini, rahat nefes almalannı patronlann keyfine bırakamayız. Bu toprağın çocuklannı "yann ne olacağım?" endişesi içinde kıvrandırmak onlan burada yabancı tutmaya benzer. Başka memleketlerde işçi meselesi, uzun senelerdenberi üzerinde uğraşılmış, şu veya bu şekilde bir neticeye bağlanmış bir haldedir. Fransa'da 1848 ihtilâlinden sonra kabul edilen (kazaya karşı sigorta) kanunu, işçiyikâfi derecede himaye etmediği için sonraları değiştirilmiş, 1885'te oldukça iyi bir şekle sokulmuştur. Almanya'da 1881'de Bismark'ın teşebbüsile kabul edilen (ağır sanayide çalışan işçilerin kazaya karşı sigortası) kanunu, daha sonraları bu memlekette yapılan içtimaî yardım sistemlerinin temelini teşkil ediyordu. İngiltere'de, on dokuzuncu asrın ortalarında tatbik edilmeğe başlanan sigorta sistemi gene 1881'de daha mükemmel hale getirilmiştir. İsviçre 187Tde, İtalya 1883'te, Avusturya 1886'da aynı içtimaî mevzu üzerinde esaslı kararlar almışlardır. Şüphesiz ki bundan elli altmış sene evvel, sanayiin de, içtimaî hayatın da bugünkü yüksek seviyeye varmaktan uzak bulunduğu zamanlarda yapılan ıslahat o zamandanberi çok değişti. Bugün, yukanda saydığım butün memleketlerde işçinin yarınını koruyan, zamanın icabatına uygun kanunlar var. Bugün Fransa'da herhangi bir sebeple işsiz kalan bir amele açlıktan ölmek tehlikesine maruz değildir. Bugün İsviçre'de bir saat fabrikasında çalışan bir amele patronun keyfile dokuz saat, on saat iş başında alıkonamaz. İngiltere'de, bir kömür madeninde toprak altında ezilen bir madencinin çocukları sokağa atılamaz. Biz de memleketimizde işçi meselesile uğra şrimasını, günü gününe yaşıyanlarımıza oir "yann" temin edilmesini istiyoruz. Bundan beş altı sene evvel Meclise verilmiş olan iş kanunu projesinin ciddi olarak tetkik edilmesi ve memleketimizdeki içtimaî şartlara uygun bir şekilde hayatımıza katılması zamanı artık gelmistir Vannını endişe ile duşünen adam bugün eksik yaşıyor sayılır. İçimizde böyleleri o kadar çok ki... NADİR NADİ" Evet öyle... * Cumhuriyet 62. yılına adımını atarken, Nadir Nadi de başyazarlıkta yarım yüzyılın eşiğinden geçiyordu. Dile kolay değil mi?.. Bu yazımı okuyunca Başyazarımızın ne düşüneceğini gayet iyi biliyorum. Çünkü daha önce bu duygusunu, 1983'de kendisini askeri mahkemenin önüne çıkartan bir başyazısında şöyle dile getirmişti: ".. Bir sözcüğünü değiştirmeksızin aşağıya koyduğum eski bir yazımı gören okurlarım (...) belki de 'bu adam dünyaya boşuna gelmiş!' diyeceklerdir. Evet, hazin bir yazgı. Ne yaparsınız ki, hazinliği ölçüsünde gerçek!" Bu yargınıza katılamıyorum; çünkü Atatürk ilkeleri ışığında çağdaş uygarlık ve demokrasi için verdiğınız güzel ve haklı mücadele sonuçsuz kalmamıştır. Siyasetin dönemsel gelgitleri bu olguyu kesinlikle değiştiremez. Bundan emin olabilirsiniz. Yarım yüzyıla varan başyazarlığı ile daha güzel ve daha mutlu bir Türkiye için kalemiyle kavga veren Nadir Nadi'ye Cumhuriyet çalışanları adına sonsuz sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz. UĞUR MUMCU GOZLEM V C f ' » » i n l n t î l ? r § m ı Başbakan Turgut Özal'ın Marmaris gezisi sürüyor. özai dün l*JLi t l l i l lillMjUllll bir dükkânda halılan incelerken, yanında bulunan eşi de elindeki fotoğraf makinesiyle daha önce YSL (Yves Saint Laurent) markaü çoraplannın fotoğrafını çeken arkadaşımız Rıza Ezer'in YSL markah tişörtünü görüntülemek istedi. Ancak Bayan Özalfoto makinelerinin Ezer'in göğsünü kapatması nedeniyle önce başanlı olamadı, daha sonra Ezer, "YSL" marka tişörtünü Semra Ozal'ın objektifine açtı. Bayan Özal da büyük bir sevinçle bu "intikam" fotoğrafını çekti. (Fotoğraf: RIZA EZER) Özal: En fakir Başbakanım (Baştarafı 1. Sayfada) lerinde 75 yaşın üzerinde. Yaşama süresi ile beraber emekli olma süresi de uzatdmalı. Ancak ölüm yaşı düşükken süreyi uzatırsak yeni gelenlere de iş sahası bulamayız. Bunu iyi hesap etmek lazım" dedi. Bu arada emekli ilkokul öğretmeni Müzeyyen Taner özal'a yaklaşarak "Hoşgeldiniz" dedi. özal bunun üzerine Müzeyyen Hanım'ın emekli maaşının tutarını öğrenmek istedi. "76 bin olacağı inancında değilim. tktidara karar veren millettir. Millet geçtiğimiz yıllann tecrübesine sahiptir. Her şey seçim sandığı başında olur." İKTtDARA KARAR Politik istikrann sağlanmasıyVEREN MtLLETTtR la artan dış itibar sonucu Türözal, iktidar değjşikliği konu kiye'ye ilginin daha da fazla olsundaki bir soruyu da şöyle ya duğunu belirten Özal, Boğaz nıtladı: Köprüsu ihalesine 67 grubun "Eğer bir değişiklik olacaksa girdiğini ve çok büyük miktarda demokratik kurallar içinde ol fiyat kırdıklarını söyleyerek, malıdır. Kaide odur. Başka tür "Birçok ulkenin başbakanları, lu olacaksa hadisenin faydalı bakanlan, ticari ve ekonomik konulara bizim duşünemedigimiz kadar onem verirler. Kendi mallannı satmak için kavga ederler. Bizde ise konu yanlış yor. Özal uyguladığı politikanm anlaşılıyor" dedi. maliyetini bugüne dek lümüyle "çahşanlara" ya da kendi moYerliyi korumak amacıyla itda deyimiyle "ortadireğe" binhalattan vazgeçilmemesı gerekdirdi. Bundan dolayı ekonomitiğini, ithalatın kaliteyi arttırdıde fıyat artışlannı dizginlemek ğını belirten Özal, bunun stokiçin neredeyse tek bir motifkulçuluğu önlediğine de dikkat landı: Çalışanların ucretlerini çekti. kısmak, sadece kısmak ve de kısözal, dizel motor ithaliyle ilmak. tşin ilginç yönü, IMF bu gili olarak da şunlan söyledi: politikaya karşı çıktı. "Sadece "Bu formül özellikle taksiler ücret kısıtlamasıyia program tüiçindir. Taksiler dışında ekonomüyle çöker, çünkü bu iş sosyal mik olmayabilir. Birçok ülkede patlamalara doğru gider'' demeye başladı. Yani, programın ba taksiler dizel motorla çalışır. Biz dış ülkelerde Türkiye'deki takşarısızlığmda "Özal'ın kendilesilere uygun dizel motor olup olrini yanlış anladığını" savunur madığına baktık. Birkaç marka duruma geldi. Özal ise, "Sizhep bulduk. Bunlar kaliteli, bunun ücret kısıtlamasından söz ettiniz, yanı sıra yerii dizel kullanmak isfiyat artışlannı önlemenin yolu teyenlere de kredi vereceğiz. olarak ücret frenlemelerini Ama amacımız yerli sanayii koönerdiniz"yolunda karşılık verrumak değil. Taksi şoföriınü düdi.Kısaca, uyguianan politikanm başarısızlığından dolayı, taraflar şünüyoruz. Dizelle taksilerin masrafı yarıya düşecek. Ama birbirini suçfar oldu. Özal şimtaksi ücretierinde bir düşme olur di "Ben sizin didğinizi yaptım' mu, onu bilmem." derken, IMF "Siz bizim sözümü6. Filo gemilerinin onanmı için zü yanlış anladmız'' demeye geMarmaris yakınlarında yapılatiriyor. cak tersane ile ilgili bir soruya IMF'nin bu tavn çok çarpıcı yanıt veren Özal, "Bu, çevreyi bir nedenden kaynaklanıyor: kirietmez. Tersaneler kirli yerier Yıllaryılı "dünyayaömek''''gösdeğildir. Tersanede onanlan biterilen Türkiye'deki başarısızhzim gemiler olur, yabancı gemiğı IMF üstlenmek istemiyor. He ler olur. Çevre kirlenmez" dedi. le de, aynı reçeteleri önerdiği diSohbet toplantısından sonra ğer ülkelerin gözünde IMF boygene el ele Libya Oteli'nden ayle bir riske katlanmak istemiyor. rılan Özal çifti dün bir yat geziBu nedenle, Özal'la anlaşmak si yaptı. Daha sonra Marmaris yerine, işi yokuşa sürüp, "bakm Yat Limanf ndaki bir kafetaryaişte anlaşamadık, programdan ya oturarek eşiyle birlikte kâğıt biz değil, Türkiye'nin kendisi helvalı dondurma yedi. Hesabı sorumludur" demeye getiriyor. isteyen Başbakan, 4400 olduğuKısaca, tüm sorumluluğu Özal'nu ğörünce "Bu KDV'li fiyat" ın sırtına yıkmak istiyor. dedi ve vergi iadesinden yararlarımak için fatura istedi. BaşbaBuna karşı, Ozal da "Olay kan yat limanında bekleyenlerin IMF reçetesinden kaynaklanıalkışları arasında tatilini geçirdiyor, anca beraber, kanca ği Marmaris tatil köyüne döndü. beraber" diyerek, IMF'den sıyrılmak bir yana, ona sıkı sıkıya Öte yandan onceki gece özal, sarılıyor. Karşılıklı bir saklamTİSK Genel Başkanı Halit Nabaç oyunu yani... Biri diğerine, rin'le, sahibi. olduğu Martı Moöburü ötekine sığınmak çabasın tel'de 2.5 saat süren bir yemek da... yedi. Aynı akşam SODEP'li Belediye Başkanı Muharrem ElTum bunlara rağmen, Türkigin'in verdiği kokteyle gitmeyen ye ile IMF arasmda yeni bir anve Narin'le birlikte yemek yiyen laşma imzalanacak. Ne var kı, Özal'ın TİSK Genel Başkanıyla anlaşmanın imzalanması "sakbuluşmasına basın mensupları lambaç oyunu" gerçeğini değiştirmeyecek. Çünkıi, iş, anlaşma alınmadı. Martı'nın "Özel Kule" adlı kral dairesindeki yenın imzalandığı noktada bitmimeğe bir ara garsonlar devasa yecek. bir ıstakoz götürdüler. Ancak ıstakoz geri çevrildi. Yemekten sonra bunun nedenini soran bapermarketin yanında da küçük sın mensuplanna Narin, "Istakoz bir kulübe banka olarak düzen belki de topladı" yanıtını verdi. lenmiş. Birlikte göreyli 565 personelin 36'sı bayan. Önceki gun çadır şehri gezen Türk gazeteci grubu(Baştarafı 1. Sayfada) nun en çok ilgisini çeken de baduğu görüldü. Böylece yan askerler oldu. 1983'te 944 lira olan ortalama Birliğe bağlı fantomlar geri günlük ücret, parasal olarak anplanda Sivrihisar semalarında cak yüzde 38,4'lük artış gösterdalışlar yaparken, çadır kenttemiş oldu. Ücretlerdeki bu artışa ki günlük yaşantı Amerikalı kokarşılık İstanbul'daki tüketici fimedyen Eliot Gould'un oynadığı yatları artışı 1984'te yüzde 45,6 unlü "MashCephede Şenlik" filmini çağnştırıyor. "Çadır oranında gerçekleşti. Buna göre, enflasyonun götürdükleri göz ökentin" girişinde gazinoya çevrilen.barakadan Elwis Presjey' nüne alındığında 1983'te 13,83 in "İt's Now or Never" (şimdi lira oian gunluk gerçek ücretin ya da hiçbir zaman) şarkısı yük 1984'te 13,70 liraya düştüğü seliyor. Bira kasalarının yanın saptandı. da duvara asılı bir kâğıtta "şişBu arada, 1977 yılı temel alınkebap 50 cent" yazılı. Uçakladığında 19771984 arasında günrın bakımı için piste koşturup lük gerçek ücretteki düşüşün duran personelin yanı sıra ortayüzde 49,4'ü bulduğu görüldü. lıkta spor ayakkabı, şort ve fanilayla dolaşan askerler ya da Ortalama Günlük hava meydanındaki yollarda günlük gerçek jogging yapan eşofmanlı bayan parasal ücret ücret (TL.) (TL.) lar görmek de mümkün. 1963 17.91 17.91 1977 146.53 27.07 1978 207.93 23.74 Kadırga Spor Kulübu'nun ola1979 294.31 20.54 ğan yıllık kongresi çoğunluk sağ1980 426.96 15.34 landığmda 24 Mayıs 1985 cuma 1981 543.84 14.19 gunü saat 18.00'de, çoğunluk 1982 691.03 sağlanamadığında 31 Mayıs 1985 15.51 1983 944 y, cuma günü yapılacaktır. Du13.83 yurulur. 1984 1307.00 17.70 lira" yanıtını ahnca da, "Ekrem'in hesabına göre ortadirek değilmiş" diye görüşünü açıkladı. ANKABA'dan YALÇIN DOĞAN 61. yaşımızı kııtladık di. Başyazarımız Nadir Nadi'ye de Cumhuriyet çalışanları adına Genel Yayın Müdürümüz Hasan Cemal tarafından bir anı armağanı sunuldu. Törende bulunan eski ve yeni mensuplarımıza hitaben bir konuşma yapan başyazarımız Nadir Nadi şunları söyledi: "Bugün Cumhuriyet Gazetesi'nin 61. yılını kutluyoruz. Yayın hayatına atılışımızın 61. yılını bugün tamamlayıp, 62. yıla ilk adunımızı atıyoruz. Böyie günlerde kısa da olsa geçmiş yıllara bir göz atmak, bir nefis hesaplaşması yapmak, her ülkede olduğu gibi bizde de gelenek haline gelmiştir. Bir ulusun yaşamında 61 yıl gerçi kısa bir süredir. Sonsuza dek süreceğine inandığımız Türk ulusu da elbette inişliçıkışlı yollardan geçmek, kimi zaman bunalımlarla karşılaşmak zorunda idi. Bugün yaşadığımız sıkıntüı dönem bize fazla ağır geliyorsa, başlıca nedetıi, Cumhuriyet'in (Baştarafı 1. Sayfada) Tunca Ataç 205.186 (Robert ilk 1520 yılı boyunca çağdaşlık Lisesi), Figen Yüksek 204.496 yolunda başardığımız inanılmaz (özal Amerikan Kız Lisesi), Si atılımlara kıyasla daha sonralanan Gümüşdiş 204.100 (Izmir n adım adım içine düşer olduğuBornova Anadolu Lisesi), Ha muz karşıdevrim kımıldanışlakan Demir 203.984 (Ankara nnın ürkütücü görünümudur. 1950den bu yana Atatürk Atatürk Lisesi), Kâzim Yavuz Arknn 203.882 (Istanbul Özel devrimlerine karşı yan sinsi bir Alman Lisesi), Hıdır Sinan Ça saldın ile karşılaştığımız ortadakırer 203.957 (tstanbul Atatürk dır. Laiklik ilkesinin yara aldıFen Lisesi), Hasan Fevzi Yazan ğı, dil devriminin hırpalandığı, 202.793 (Adana Anadolu Lise hur teşebbüs parolası altında si), Halil Kaplan 202.770 (Aydın devletçiliğe sırt çevrildiği ve AtaLisesi), Ali Emre Önder 202.066 türk'Un onca ustüne titrediği (tstanbul Özel Alman Lisesi), tam bağımsızlık ilkesinin sarsılMehmet Tulu 201.647 (Muğla dığı doğnıdur. Bunlara paralel Turgut Reis Lisesi). olarak değişen ekonomik model (Baştarafı 1. Sayfada) başardığımız inandmaz atılımlara kıyasla daha sonralan adım adım içine diışer olduğumuz karşı devrim kınuldanışlannın iirkiitiicu görunumudür" dedi. Nadi, "Sayıları bugün bize az görunse de Atatürk devrimine yiırekten bağlı aydın bir kuşak doğru yolu görmekte ve elinden geldiği olçüde ilgilileri uyarmaya çalışmaktadır. Bunlann sesi tam kısdmadıkça karamsartıga ve umutsuzluga yer yoktur" diye ekledi. 61. yayın yıhmızı geride bırakmamız nedeniyle gazetemizin merkez binasında yapılan torene eski ve yeni mensuplanmız katıldı. Bu arada aramızdan aynlan ya da emekli olan arkadaşlarımız Hasan Çağdaş, Dilaver Çağatay, Abdullah Çakrak, Ali Kılıç, Zeki Köstence ve Ferhat Taşkınvardar'a plaketleri verilyüzünden geniş halk kitleleri de büyük sıkıntı çekmekte, ülke ufuklannda karamsar bir hava esmektedir. Ama böyle oluyor diye umutsuzluga düşmek de yanlıştır. Sayıları bugün bize az görünse de Atatürk devrimine yürekten bağlı aydın bir kuşak, doğru yolu görmekte ve elinden geldiği olçüde ilgilileri uyarmaya çalışmakladır. Bunların sesi tam kısılmadıkça karamsarlığa ve umutsuzluga yer yoktur. Adım rejimin adından alan Cumhuriyet Gazetesi ilk günden beri devrim Turkiyesi'nin emrinde görevini başarmaya çalışmaktadır. Olanaklar elverdiği olçüde başarmaya çalışacaktır. Sevgili arkadaşlanm; Şimdiye kadar toplu olarak sizinle konuşurken, size hep böyle 'sevgili arkadaşlarım' diye hitap ettim. Ama aradan geçen zaman içinde durumun değiştiğini ayırt edememişim. Size sevgili arkadaşlarım değil, 'sevgili çocuklanm' demem gerekiyor. Gerçekten çoğunuzun babası, hatta kimilerinizin dedesi yaşındayım. Yaşlı olmanın en zevldi, en iç açıcı yönü de sizin gibi inançlı gençler karşısında yanna umutla bakabilmektir." OSS'yi MUIİ (Baştarafı 1. Sayfada) lan sozleşme ile Savunma Bakanlığı'na bağlı işyerlerindeki işçilerin ücretlerine 1 Mart 1985 tarihinden başlayarak birinci yıl için yüzde 27 artı 3 bin lira, ikinci yıl için ise yüzde 23 oranında zam yapılacak. HarbIş Sendikası yetkilileri, sözleşmenin kendi istekleri doğrultusunda gc.çekleşmediğini belinerek, protoKo! hazırlıklarınm ba^ladığ^nı bildi diltr (Baştarafı 1. Sayfada) lıklanyla destekledikleri Ozal'a buyuk guçlükler çıkartıyorlar. Bunlan hem resmi göruşmelerinde hem de özel sohbetlerinde dile getirmekten çekinmıyorlar. işçi ücretlerinin böylesine kısılması ve baskı altında tutulmasından "ilk kez korktuklarını" belirten IMF uzmanları, ardından hemen ekliyorlar: "Bu kadar az para verdiğiniz memurlara, böyle bir ekonomik politikayı nasıl uygulatabilirsiniz ki?" Resmi toplantılarda karşılarında "tek bir göriiş bildirecek yetkili" bulamıyorlar. Yanı, bir zamanlar Özat'ın "başbakanlık müsteşan ya da başbakan yardımcısı" olarak üstlendiği görev ı şu anda yüruten "tek bir kişi" yok. Dolayısıyla, adamlar DPT'ye gidiyor, bir başka söz duyuyor, Hazine Müşteşarlığına gidiyor, bir başka görüşle karşılaşıyor. Bu nedenle de, "ekonomik manzara darmadağtnık" yargısına çok çabuk ulaşıyorlar. Karşılarındaki yetkililere de "pek güvenemediklerini" ektemeyi ihmal etmiyorlar. Teknık olarak IMF şu anda uyguianan ekonomik politikanm araçlarına karşı çıkıyor. Hatta, güvensizlik duyuyor. Bu nedenle "iç borçlanma rakamlannm bütçede gösterilmesine, bütçe açığı ile bütçe gelirleri tanımına, Türk işçilerinin gönderdikleri döviz ödemeler dengesinde döviz rezervi olarak yer verilmesine" itiraz ediyor ve bu teknık tartışmalardan yola çıkarak, "anlaşmayı yokuşa sürüyor." Oysa, bizım edindiğimiz izlenim, IMF'nın öne sürdüğü gerekçelerin hiç de çözumlenmeyecek teknik nedenler olmadığı yolunda. Bir başka deyimle, teknik heyetlerin masaya oturmalarından sonra, bu teknik güçlukler giderilebilir. Yok ama eğer, iş güçleşiyorsa, bunun arkasında başka nedenler aramak gerekiyor. Bunun başında da "dünyaya ömek" olarak gösterilen Türkiye'nin altı yıldır uyguianan ekonomik politikalarına artık gerçekten IMF'nin güvenini yitirmeye başlaması geliyor. IMF ile Özal'ın karşılıklı saklambaç oyunu da işte bu noktada başlı (Baştarafı 1. Sayfada) zenlenmiştir. Ancak bunun bir önemi yoktur. Çünkü Anayasa, Anayasa Mahkemesi'nin yasaları biçim bakımından denetlemesini, yalnızca son oylamanın "öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı" konusu ile sınırlamaktadır. Bu yüzden, değişikliklerin içtüzük açısından eleştirilmesinin hiçbir yararı yoktur. Anayasa, içtüzük hükümlerine aykırı işlemlere açıkça "yeşil ışık" yaktıktan sonra içtüzük tartışmalan yapmanın bir anlamı kalmamıştır. Anayasa, bu noktada işi "Babayasa"ya bırakmıştır. Boğaziçi Yasası'nın İmar Yasası'na eklenen maddeler aracılığı ile değiştirilmesi yasa yapma tekniği ile de bağdaşmamaktadır. Bir özel yasanın bir başka yasa ile değiştirilmesine ne gerek vardır? Yapılması gereken, Boğaziçi Yasası'nın değiştirilmesiydi. Böylece yasada bütünlük saglanır, şimdi olduğu gibi bir madde ile kaldırılan kurullar, bir başka madde ile konmazdı. Ama öyle anlaşılıyor ki, İstanbul Belediye Başkanı'nın btraz "acelesi" var; hemen "iş bitirmek" istiyor. Bu yüzden İmar Yasası'na, içtüzük hükümlerine aykırı yollarla eklenen maddeler aracılığı ile Boğaziçi Yasası'nın öngördüğü kurul ve yetkiler, "bir gece ansızın" İstanbul Belediye Başkanı'nın eline geçiveriyor. Ne yapalım; öyle ya da böyle, bu da bir "anayasaya aykınlık" olmuyor. Suudi Arabistan Veliahtı Prens Abdülaziz Hazretleri, Sevda Tepesi'ni ucuza kapattığı zaman, elbette, burada bir haremlik ve selamlık yaptıracağı biliniyordu. Dalan kendisine söz vermişti. Tapu işlemleri de belediye başkanının makam odasında yapılmıştı. Koskoca Sevda Tepesi, Suudi Veliahtına 431 milyona satılıvermişti. Dalan'ın "Altınboynuz Şirketi", Suudlu işadamları ile Fethiye'nin "Boynuzbükü Koyunda" yatırımlara girişmişti. Başbakan'ın kardeşi Suud sermayesi ile ortaktı. ANAP'ın İstanbul ve İzmir il başkanları, Suudi sermayesi ile sarmaş dolaştılar. ANAP ileri gelenleri, "Faisal Finans Kurumu"nun paydaşları arasındaydılar. Hukuk fakültelerinde yasalar''genel, objektif ve kişilik dısı düzenlemelerdir" diye tanımlanmaktadır. Ancak iş Araplara kolaylık sağlamaya gelince bu ölçüler bir yana atılmakta; yasaların genelliği özele, objektifliği ve kişilik dışı gibi özellikleri "Araplara özgü" niteliklere bürünmektedir. Dahası var: Anayasanın 63'üncü maddesi, "tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması" amacını taşıyor. 1983 yılında çıkarılan Boğaziçi Yasası, bu amaçla yürürlüğe konuyor. Ancak yasanın mürekkebi bile kurumadan, başlıbaşına tabiat ve kültür varlığı olan Boğaziçi, Suudi Prenslerine villa yapılması için açılıveriyor. Daha önce de bu amaçla yasa değişiklikleri yapılıyor. Tapu Yasası'nda yazılı "mutekabiliyet şartı" kaldmlarak, bizim bir çakıl taşı bile alamayacağımız Suudi Arabistan'ın Prenslerine Boğaziçi'nde tepeler satın almaları sağlanıyor. Köy Yasası da değiştirilerek Arap prenslerine, şeyhlerine, belediye başkanlarına köy sınırlan içinde arsa almaları olanağı veriliyor. Suudlu işadamlarına parti il başkanları ve belediye başkanları da ortak oluyor. Suud sermayesi, Başbakan'ın kardeşine ve parti ileri gelenlerine kadar uzanıyor. Böylesi Türkiye'de hiç görülmemiştir, hiç! Hiç kuşkumuzyok, birtakım yetkili ve etkilıler, bütün bunları "Atatürkçülük" diye de sunabilirler. Şaşırmayın. Ne demiş Orhan Veli: İstanbul'da Boğaziçi'nde I Bir fakir Orhan Veli'yim I Veli'nin oğluyum I Tarifsiz kederler içinde.. Bu olanları gördükten sonra çoğumuz böyleyiz: Tarifsiz kederler içinde... Seçimlerden sonra oluşmasmda önemli rol oynayan Türkiye, bu kez, Denktaş'a ödün vermeyen pobtikasında kesin desteğini uzattı. KKTC ileri gelenlerinin görüşüne göre, Türkiye'nin de çeküebileceği bir sınır var. O sınıra çekilinmiş olunmasına rağmen, Rum tarafının görüşlerinde hiçbir değişiklik olmaması ve New York Zirvesi'nin çeşitli başkentlerden çakılan tüm iyimser sinyallere rağmen fıyaskoyla sonuçlanması, Türkiye'yi de New York ZirBöylece, Kıbrıs ile yanı başın vesi sonrasında izlediği "ödün daki Lübnan'uı kaderleri arasın vermeyi kabul etmeme" politida ilginç bir bağ kuruluyor. kasına getirdi. Doğu Akdeniz'de şu anda yaşaPeki, Genel Sekreter'in ABD nılan olayların, iki değişik dün ve Ingiltere tarafından harekete ya ve kültürün çekişmesiyle geçirildiği sanılan son zemin ilintisi'ortaya konmuş oluyor. yoklamalan sonuç vermezse, 17 Lübnan'da, yine bir KKTC üst Ocak belgesi ya da bir başka düzey yetkilisinin tanımiamasıy deyimle New York'ta masada la "Hıristiyanlar dayak yerken", kalakalan anlaşma taslağı hâlâ onlan kollayan güçler, KKTC geçerli mi? Bu, o taslakta Türk üzerinde bir baskı mekanizma tarafı adına verilen ödünler hâsını harekete geçirme hesapları lâ geçerli mi anlamına geliyor. yapanlarla aym güçler. Denktaş defalarca, üzerine Perez de Cuellar damgalı son basa basa, altını çize çize önerilerin ardında da, KKTC "degil" dedi. Ama KKTC yurtCumhurbaşkanı Rauf Denktaş' taşlannın birçoğu, "Denktaş ın deyimiyle, "Kipriyanu'yu içi Bey'i, 23 haziran genel seçimlene düştüğü durumdan kurtar rinden sonra sıkıştıracaklar. ma" niyeti yatıyor. Denktaş Bey, o tavizleri geçerli Aslında ortada resmi yeni bir saymasa da, hem ABD hem de belge yok. Böyle bir belge, ne Genel Sekreter geçerli sayıyor" BM Genel Sekreterliği, ne de il kamsını dile getiriyorlar. Bilingili taraflarca açıklanmadığına meyen, ya da belki de hesaplagöre, bundan söz etmek anlam namayan, BM Genel Sekreteri sız sayılıyor. Bununla birlikte, Perez de Cuellar'ın 17 Ocak'tan Rum ve Türk basınına aynntıla önce yaptığı vaatler. Bu vaatlerıyla sızan BM Genel Sekreteri rin arasında, eğer anlaşma taskaynaklı bir girişim var. Hatta lağı New York Zirvesi'nde bu girişim, Kipriyanu tarafından imzalanmazsa, Türk tarafının da benimsenmiş durumda. belgede yer alan ödünlerinin de Söz konusu girişim, BM Ge kendiliğinden iptal edilmiş addenel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel dileceği var. Temsilci Vekili James Holger ZORLU GÜNLER eliyle Kıbns Türk liderliğine ile BEKLENtYOR tildi. BM Genel Sekreterliği SiAncak, bu vaadi ve diğer vayasi Işleri Dairesi Genel Müdürii adleri unutacak ve WashingtonGustave Feissel de, bir haftayı New York kaynaklı bir baskı aşkm bir süredir bu girişimin ka mekanizmasının 23 hazirandan deriyle ilgili sondajlar yapıyor. sonra devreye sokulacağında da KKTC liderliğinin, Perez de hemen herkes müttefik. işte, o süreç içinde Türkiye'nin tutumu Cuellar'ın son girişimine karşı tayin edici rol oynayacak. tepkisi kendisine, üstelik diploKıbrıs sorunuyla ilgili ve Gematik nezaketi aşan ağır bir dilnel Sekreter parav anası ardında le bildirilmiş durumda. James Holger ile Gustave Fe mevzilenen büyük güçlerin (özellikle ABD ve Ingiltere), Perez de issel'in hemen her gün Lefkoşe'Cuellar'ın Rumlan kollayan son nin Rum kesiminden Türk kesigirişimini arkalamalarına rağmine geçip, Girne çevresindeki men, aslında KKTC'de anayasa güzel lokantalarda Türk tarafının siyaset adamlarıyla yedikle oylamasına ve Cumhuriyet Meclisi seçimlerine "fazla ses ri yemekleri saran Akdeniz'in çıkarmadıklan" biliniyor. Ama, insanı gevşetici ılık atmosferi, KKTC'nin seçimler zinciri 23 haTürk yöneticilerin kararlı tutumunda hiçbir gevşeme yaratma ziranda bittikten sonra "Haydi bakalım, artık işe oturalım" didı. ye ve sonuç almaya yonelik asıl KKTC liderliği, bu tutumunformüller ortaya atarak harekete da en büyük güvenceyi Türkiye'nin kesin desteğiyle elde etti. 17 geçeceklerine de kesin gözüyle Ocak New York Zirvesi öncesin bakılıyor. de Perez de Cuellar tarafından V\RI\: KKTC'de hazırlanan anlaşma taslağındaki Türk tarafının ödünlerinin iç durum (Baştarafı I. Sayfada) F.Alman heyeti mensupları tarafından söylenmiş. Bu sözün söylenmesindeki amaç, New York Zirvesi'nde tüm uyumsuzluğu göstererek, Kıbns somnunu çıkmaza sürükleme sorumluluğunu üstlenmiş olmasma rağmen, BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar'ın "Rum tarafını kayıran" son önerilerini hazırlamaktan kaçınmamış olmasına ve topu yine Türk tarafına geçirmek isteğine bir açıklama getirmek. Teksas'tan kalkan Fantom (Baştarafı 12. Sayfada) nuç üzerine burada bulunuyoruz" şeklinde konuştu. DENİZAŞIRI GÖREVLER Verilen bilgiye göre, 301'inci Taktik Grup, bundan önce NATO tatbikatlarında, yedek hava kuvvetlerinde, Birleşik Devletler Acil Gorev Komutanhğf nda ve Taktik Kuvvet Komutanlığı'nda uçuş üstunluğünü birçok kez kanıtlamış. Amerikalılar kendi kendine yeterliliği geliştirmek uzere Sivrihisar üssünde 90 kadar dev çadır kurmuşlar, bu bölümü "tent citj" (çadır kent) diye adlandırıyorlar. ÇADIR KENTTE YOK YOK "Erwin Caddesi"nde yol alırken önce Sahra Hastanesi gözünüze çarpıyor. Hastanenin başında Teksas'ta çalışan Servet Satır adında bir Türk doktoru bulunuyor. Hastanenin yanındaki iki çadır biri Protestanlar, diğeri Katolikler için ibadet yeri olarak ayrı ayrı düzenlenmiş. Çadırdan yemekhanede menude "Mısır bulamaçlı Teksas bifteği" var. Bir başka çadır inzibat karakoluna ayrılmış. Meydana gelebilecek inzibat olayları için ABD'den bir de avukat getirilmiş. Bir başka koşede "süper markefin onunde alışveriş için kuyruğa girmiş personel, sü Ucretin gücü CREAHVE CDPYWRITER for top of the league ad agency Candidates should be strong conceptual thinkers, able to orisinate, execute and follow through. Do you have the experience... the desire... the resume? Then write us, in confidence, an informative letter. PK. 980 Karaköy Istanbul Yavuztürh Türkive'den NATO sının dışında görev istenemez ANKARA, (Cumhuriyet Bürosu) ABD Savunma Bakanı Caspar Weinberger'in davetlisi olarak ABD'den onceki gün dönen Milli Savunma Bakanı Zeki Yavuztürk, "Türkiye'den NATO sınırlan içindeki görevinin dışında bir başka görev istenmeyeceğini", Washington'da yetkililere yinelediğini soyledi. Bakan Yavuztürk, "Türkiye'nin Çevik Kuvvet'e girmesi. ya da NATO sınırlan dışında bir görev alması soz konusu değildir" dedi. KONGRE