17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER den, çok partili düzene geçilmesini içtenlikle eleştirenler, işte işlerin bu yoldan düzeleceğinden kuşkuya düşenlerdir. Denecektir ki, denenmeden hiçbir şeyin eksikliği bilinçlere işlemez. Ama sorunlanmızın birden çok parti kurulunca çözülemeyeceği kısa sürede anlaşıldı. Diyebilirim ki, o çok partili dönemin baskısı, tek parti döneminkinden daha ağır olmuştur. Kanımca, çıkarcılığın örgütlenmesinden kaynaklamyordu bu olgu. Birden çok parti kunılsa da, yasalar titiz bir hukuk anlayışı ile düzenlense de, demek toplumsal adalet kurulmadan yurttaşın aası dinmiyordu. Çünkü o yasaları uygulayacak, saydıracak olanlar, eninde sonunda, siyasal partilerdi. O partileri kuranlann, işletenlerin ise, ülkeyi gülgülistan etmek için gökten zembüle inmedikleri besbelli idi. Şunca yıldır düimizden düşürmediğimiz "dem o k n s i " , öyle ise, ancak halkın onu savunması, savunabilecek güçte olması ile gerçekleşebilirdi. Oysa ne tuhaf bir görünümdür ki, halkın bu savaşıma katılması, bilinçli olarak engelleniyordu. Bunun en büyük tanıtı, halka eğitim verme yerine, çıkarcüığın asılanmasıdır. Eğitim, düşünen insanın, toplum içindeki durumunun bilincine varmasını sağlar; çıkarcılık propagandası ise, eğitimi gözden düşürmekle bilinçlenmeyi önler. Dini, Tann ile kul arasında özgür bir ilişki sayan anlayışı ortadan kaldırmak, başka bir deyişle, laikliği sileyazmak, bu tutumun en büyük silahlanndan biridir; çünkü böylece halk, tartışamayacağı buyruklar altında bırakılır. O zaman karşımıza, baştan başlanması gereken bir yol çıkar: Eğitim. Artık tek umut ondadır. Ama eğitim zaman, uzun zaman işidir ve engelleyiciler hesaba katıldığmda, pek de kolay sayılmamalıdır. İşte, çok partili düzendi, hukuk devleti idi, toplumsal adaletti, eğitimdi... tartışmalarının panoraması budur! Sonra ne oldu? Partilerin yoz kurumlar olduğu, hukuksal düzeltmelerle bir yere varılamayacağı, anayasanın İüks olduğu, halkımızın özgürlüklere layık olmadığı söylendi. Sil baştan! Yukarıda saydıgım iyileştirici önlemlerin tümü birden ele almamaz mı? Deneyimlerden yararlanmak böyle olmaz mı? Unutmayalım ki, biz çok partili döneme köy enstitülerini kapatarak girdik. 16 Nisan 198S tarihli gazetemizin ikinci sayfasındaki yazısında llhan Selçuk, bağımsızlık anlayışını modası geçmiş sayan adamın, bağlı olduğumuz NATO örgütündeki üyelerin özgürlüklerine sıra geldiğinde, bunları bizim topluma yakıştıramadığını ve gerekçe olarak da, özgürlüklerin bizde kötüye kullanıldığını söylemesini ne giizel anlatıyordu. Gene o gün gazetemizdeki yaasında Genel Yaym Müdürümüz Hasan Cemal, Türkiye'nin coğrafyası gerekçe gösterilerek, demokrasiyi tehlikeli bulan anlayışa karşı, asıl bundan ötürü Türkiye'nin demokrasiye sadece layık değil, "aynı zamanda matakum" olduğunu yazmakla, sanki İlhan Selçuk'un konu aldığı kişiyi yanıtlıyordu, "Demokrasi bir İüks değil, zorunluluklur" diyordu. Sanki demokrasiyi, özgürlükleri herkes ister gibi görünüyor. Ama uygulamalara sıra gelince, lafın bini bi para. Hasta bir sanatçımıza, büyük türkücü, dünyaca ünlü Ruhi Su'ya pasaport verilmemesi olayı ortada durup dururken, bakıyorsunuz, Sayın Başbakan, Türkiye'de insan haklarına saygı gösterildiğinden rahatlıkla söz edebiliyor... 19 NİSAN 1985 Dön Balra Dönelim MELİH CEVDET ANDAY Ilk oyunumu 1946 seçimleri sırasında yazmıştım, "Ydanlar" adh bir komedyadır bu, siyasal bir taşlama. Seçim söylevini vermek üzere bir açık hava toplantısına gidecek olan milletvekili adayı bir zengin, bir suikast düzenlenmiş olduğu söylentisi üzerine toplantıya gitmekten vazgeçer ve hastalandığı haberini ulastırması için uşağını gönderir oraya. Gürültü patırtı arasında derdini anlatamayan uşak, milletvekili adayı sanılarak kürsüye çıkanlır, öyle de başan kazanır ki, asıl adayın evine kutlama telefonlan yağar... Devlet Tiyatrosu'na verdiğim oyun "ilerde oynanmak" bahanesi ile hasır altı edildi. Bunun ne demek olduğunu sorduğumda, "Oynanmamak üzere alındığı anlamına eeür" yanıtını aldım. Nedenmiş? Iki partiye de dokunabilirmiş, iki parti de alınabılirmiş de ondan. Doğrusu, bana oyunun beğenümediğinin bildirilmesi, yukardaki yanıttan daha doyurucu olurdu. Düşünün, çok partili dttzene geçilirken, özgürlükler daha da kısılıyordu. Bu fcüçük ömekte mak iştiyorum? Saıfihr lü, partiler çoğalınca topAım.birtakım baskılardan kurtutecaktfr; ne gezer, siyasa alanıîkalab^lıklaşük • ça, ortaya yeni basjp biçimleri çıktı. Tek parti gününde, o günleri yaşayanlar bilirler, parti şakşakçüarının, yanaşmaların, büyüklere yakın olanların, sonra kendilerini göstermek isteyen bürokratların afrası tafrası, demokratikleştirilmemiş yasalann baskısından daha ağırdı. Halkımıza "devlet", Osmanlı'dan beri umaa gibi gösterilmiştir, korkunç gösterilmiştir; bu yüzden de onun ne olduğu, neyi simgelediği, nasıl olması gerektiği anlaşılamamıştır. Bir partinin kendini devlet sayması bu korkuyu katmerleştiriyordu. Çünkü hangi davranışın, hangi sözün kime, niçin dokunacağı önceden kestirilemezdi. Sanılır ki, partiler çoğaldıkça, diyelim bir iken iki olunca, artık onlann ve onlara bağlı olanların baskısı gittikçe azalır; toplumda o gflne değin heyulâ beÜenmiş kişilerin, kümelerin, güçlerin durumu değişir... Benim, o oyun dolayısıyla öğreadiğim ise, bu yeni koşullar içinde alınganlıklann artacağı, arttığı gerçeği oldu. Eskiden birine karşı korunmak durumunda iken, şimdi ikisine karşı da dikkatli olmanız gerekiyordu demek. Oysa partilerin çoğalması ile, devletin onlardan bağımsız kalması sağlanacağından, halkın siyasetçiler eliyle ezilmesi süreci de ortadan kalkacak sanılırdı. Ama böyle olmadı; çok partili döneme geçişle birlikte, hukuk anlayışı büyük bir sarsıntıya uğradı. lnsan hakları çiğneniyordu, özgürlüklere boşveriliyordu. O zaman, tek partili düzenden, çok partili düzene geçmenin, sadece bu kadarının yetmeyeceği gerçeği ortaya çıktı, "Hukuk Devleti" deyimi can buldu. Anayasa'nın ve yasaların titizlikle uygulanması en önde gelen istek oldu. Demek bir deneyimi yaşıyorduk; bir şeye sanlıyor, ondan umut çıkmayınca eksiğimizin ne olduğunu araştırmaya başlıyorduk. O zaman, tek partili duzen PENCERE İnsanın gelenek ve göreneklerine bağlılığı her zaman bağnazlıktan, kör inançtan, yenilik düşmanlığından kaynaklanmaz; bazen benliğini savunma göstergesidır. yabancı egemene karşı kişilik direnmesidir. Louis Aragon'u Türk okuru bilir, sever, okur. İkinci Dünyr Savaşı'nda Fransız direnme savaşımının iki ünlü şairinden bi, Paul Eluard, öteki Aragon'du. Bu çok yanlı edebiyat ve eylem adamı diyor ki: " Gariptir, bizler yırminci yüzyılın insanları, Fransa'dan İslam ülkelerine hâlâ önyargılaria bakıyoruz; Hıristiyanlığın önyargılanyla, körü körüne üstünlük duygusuyla. Kimi açıktan açığa söylüyor önyargılarını, kimi susuyor, ama aynı şeylerı düşünüyor. Uzun zamandan beri, yazarlarımızın çoğu, Muhammed'i yalancının, duzenbazın, kehanet taslayıcının teki olarak tanıttı. Aynı sözler İsa için söylenemez mi? Oysa içimizde Isa'ya ctokunulmazlık tanıdık hep. Zayıf bir yanım mı ağır basıyor bilmem, o 1950'li yıllar korkutmuştur beni hep. Cezayir savaşını alalım ele... Yüz yıl Fransa'nın sömürgesi olan bu insanlar, Cezayirliler, tümüyle bir yana, kısmen bile Fransızlaşmamak için canlannı dişlehne taktılar. Fransa'nın Cezayir'deki varlığı, harita üstünde kaldı. Müslümanlar üstüne bilgisizliğimin, kültür eksikliğimin aynmına ben de KuzeyAfrika olayları sayesinde vardım." (Gerçekliğin Boyutlan, De Yayınevi.) Aragon'un gözlemi yalnız Cezayir'e özgü bir olay degildir; dünyanın çoğu ülkesinde halk, sömürgeciye karşı edilgin direnme yolunu; diline, dinine, geleneklerine bağlı kalmakta bulmuştur. Etkin direnme yolu savaştan geçer. 20'nci yüzyılda bıle Batı'da İslama karşı önyargıların ağır bastığı doğrudur. Ancak bu yolda Batı'yı tümüyle suçlayarak işin içinden sıyrılamayız. Cezayir konusunu biraz kurcalarsak ne görürüz? 1950'ler Fransa'sında kimi aydınlar Cezayir Bağımsızlık Savaşı'ndan yana çıkmışlardır. Ya Türkiye ne yapmıştır? Cezayir'in davasını Birleşmiş Milletler'de baltalamıştır. İş bu kadarla da kalmıyor. 1950'leri anımsayalım. O dönemin iktidarı kottuğa oturduğu gün, Türkçe ezanı Araplaştırmakla "icraata" başlamıştı. İmam hatip okullarının çoğaltılması; hafız kurslarının her yanda pıtrak gibi açılması; cami yaptırma seferberliğinin doruğunatırmanması, o günlerin siyasetinde ağır basmaktadır. Ne var ki 14 Mayıs 1950'de Türkiye'de devlet yetkilerini ellerine geçirenler, içeride halkın din duygularını sömüren politikayı kullanırken, dışarıda İslam halklarının sömürgecilere karşı direnme savaşlarma karşı çıkıyorlardı. Müslümanlık, Cezayir'de Fransız sömürgeciliğine karşı d> renmeye katkıda bulunurken, Türkiye'de Fransız sömürgec. liğini desteklemek için kullanılıyordu. Louis Aragon diyor ki: " Bizler, 20'nci yüzyriın insanları, Fransa'dan İslam ülkelerine hâlâ önyargılaria bakıyoruz." Soralım kendi kendimize: " Bizler, Türkiye'de 20'nci yüzyılın insanları, islam ülkelerine nasıl bakıyoruz?" * Arap, Amerikan Dolarlannı Türkiye'ye taşıyacak; lstanbul Boğazı'nın kıyılarını, tepelerini saraylarla donatacak; Ege'nin, Akdeniz'in koylarını işbirlikçiler güdümünde satın alacak, İüks yatırımlar yapacak; faizciliği haram sayan bankalar açacak; nice işadamına köşeyi dönmek için fırsat yaratacak; holdinglerimizi çıkmazdan kurtaracak; muhafazakâr partilerimıze seçimlerde parasal destek sağlayacak; yerlı parababalanmızla şeyhler, prensler, veliahtlar al takke ver külah yaşayacak; Beyoğlu'ndan başlayarak fuhuş ve eğlence sektörümüz zengin Araplar sayesinde kalkınma patlaması yapacak... * Batı'nın İslama bakışı önyargılı... Bizimki nasıl?.. İslama Bakış... ARADA BİR Doç. Dr. SAVAŞ TAŞKENT İTÜ Işletme Fak. "Grev Oylaması" Son zamanlarda işçi işveren ilişkilerinde dikkati çeken gelişmelerden biri de grev kararı alınan işyerlerinde "grev oylaması" isteklerinin artması ve bu yolla grev uygulamaları nın giderek engellenmesidir. Gerçekien, gazetelere yansıdığı üzere, sendikaların grev oylaması sonucunda yrtirdikleri grev sayısı, uygulanabilen grev sayısını aşar duruma gelmiştir. Burada kısaca grev oylamasının niteliğine değ'nılecek ve bu kurumun yasamızdaki düzenlenış biçiminin anayasal "grev hakkı" karşısındaki durumu değerlendirilmeye çalışılacakttr: Konuya bir karşılaştırma yaparak yaklaşmakta yarar görülmektedir. Greve ilişkin yasal bir düzenlemenin bulunmadığı Almanya'da grev oylamasına sendikalar tüzüklerinde yer vermektedirler. Buna göre, sendika işyerinde grev kararı almadan önce kural olarak grev oylamasına basvurur. Sendikaya üye işçiler arasında gizli yapılan bu oylama sonucunda işçilerin, sözgelimi yüzde 75'i grevin uygulanması yönünde oy kullandığında, yönetim kurulu greve gitme konusunda yetki ve güç almış sayılır. Böylece sendika bir yandan uygulayacağı grev için işçilerin desteğini sağlamış; öte yandan da işverene gözdağı vererek tekliflerinin kabulü yolunda onu zorlamış olur. Gorülüyor ki, Almanya'da grev oylaması bir bakıma sendikanın elinde grev öncesinde işverenin üzerınde baskı kurmayı sağlayan bir iş mücadelesi aracı niteliğini taşımaktadır. Ülkemize gelince: 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nun, "Grev Oylaması" başlığını taşıyan 35. maddesine göre, grev kararının işyerinde ilan edilmesinden başlayarak altı iş günü içinde, grev karannın ilan edildiği tarihte isyerinde çalışan işçilerin en az dörtte birinin yazılı olarak istemesi durumunda, o isyerinde grev oylaması yapılır. Grev oylamasında, grev ilanımn yapıldığı tarihte işyerinde çalışan işçilerin salt çoğunluğu (yandan bir fazlası) grevin uygulanmamasına karar verirse, o işyerinde grev uygulanamaz. Yasamızdaki bu düzenleniş biçiminin farklı bir nitelik taşıdığı, açıkçası, çeşitli aşamalardan geçerek yasaya uygun olarak grev kararı alma zorunda kalmış bulunan sendikanın grevi uygulayabilmesinin engellendiği, bu yolla işverene grev baskısından sıyrılma olanağının tanındığı görülmektedir. Maddeye göre, grev oylamasına, grev ilanımn yapıldığı tarihte işyerinde çalışan işçiler katılabileceklerinden, işverenin bu tarihten önce "sırf grevi baltalamak amacıyla" yeni işçi alması mümkündür. Gerçekten ülkemizde fesih hakkını sınıriayan yasal bir düzenlemenin bulunmayışından yararlanan işverenler, toplu sözleşme görüşmelerinin uyuşmazlıkla sonuçlanacağını gördüklerinde, sendikalı işçilerin iş sözleşmelerini feshetmekte ve onlann yerine işe aldıkları yeni ve sendikasız işçilere çeşitli yollarla etki yaparak grev oylamasını kendi istekleri doğrultusunda sonuçlandırabilmektedirler. Böylelikle iş mücadelesinde sendikanın elindeki en etkili araç, grev baskısı kullanılamaz duruma gelmektedir. Görülüyor ki, yasanın 35. maddesinde öngörülen grev oylaması Anayasa Mahkemesi'nin bu konudaki görüşünün tersine"sendika yöneticilerinin durumunu takdir ederek, işçiler için istenilmeyen bir davranışa geçmesine fırsat vermemek" gibi bir amaç taşımamaktadır. Bu yolla, üye olmayan işçilere sendikanın aldıgı kararı etkilemek, katılmadıkları bir örgütün davranışlarını yönlendirmek olanağı tanındığından, söz konusu önlemin demokratik nitelikte olduğu da söylenemez. Bugüne kadarki uygulamanın da sergilediği bir gerçek, ülkemizdeki düzenleniş biçimiyle grev oylamasının anayasanın 54. maddesinde işçilere tanınan, "grev hakkf'nın kullanılmasını engelleyici bir ışlev gördüğü, grev hakkını önemli ölçüde sınırladığıdır. Gerçi anayasada yer alan "temel hak ve hürriyetler" ve onun uzantsı niteliğindeki sosyal haklar yasayla sınırlanabilir (AY, m.13/1). Ancak bu sınıriama, hiçbir zaman bir hakkın özüne dokunamaz; onu anlamsız hale getirip ortadan kaldıramaz. Grev oylaması yoluyla anayasal grev hakkına getirilen sınıriama, 1982 Anayasası'nın ifadesiyle (AY. m. 13/2) demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı düşmektedir. Neden 1984 ^rblcu Servisi Ödülü'nü KLM Kazandı?" Deneyin! xx Uluslararası hava yolu dergilerinin önde gelen isimlerinden biri olan Air Transport World, KLM/Hollanda Kraliyet Hava Yollarını"Yolcu Servisi Ödülü" ile onurlandırdı. KLM'in geleneksel üstün servisi, özellikle 1984 yılında Royal Class, Business Class, ve Töurist Class'a getirdiği yenilikler jüri tarafından büyük bir takdirle karşılanmıştır. g Bundan gurur duymaktayız. 1985 yılında diğer e yeniliklerimizle sizlere daha iyi bir hizmet verme *^« çabası içinde olacağız. KLM ç ğ ÎLHAN SELÇUK CAGDAS YAYlNLAfil Deneyin, uçun, görün. MudOriyet lstanbul Güvenilir Havayolu 145 86 07 Satıs 143 16 67 Yesilköy Yok\ı 573 86 35 Ankara 25 15 19 Rezovasyon 1446204 573 15 80 18 30 29 144 46 80 Yeşilköy Kargo 573 57 46 Izmir 21 47 57 Muhaebe 143 68 76 573 79 73 21 78 78 HOUJMM KRMjfET ACIKAYBIMIZ Ankara Barosu'nun değerli avukatlarından olup, Toprak Mahsulleri Ofisi eski Baş Hukuk Müşaviri Sevim Babür'Un çok kıymetli eşi, Füsun Babür'un biricik ve sevgili babası, bulunmaz insan İSMAİL YILDIRIM (PAŞA) 19531985 Onurlu yaşamı, yakalandığı amansız hastalık sonucu 13.4.1985 günü noktalandı. Başımız sağolsun. AİLESt ve ARKADAŞLARI RÜŞTÜ ŞARDAĞ'ın beklenen eseri ii YÜKSEL BABÜR 17.4.1985 tarihinde Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 19.4.1985 günü Hacıbayram Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip, Karşıyaka Mezarlığı'nda defnedilecektir. Allah rahmet eylesin. EŞİ ve KIZI 6. baskı 5. baskı da kısa sürede tükendi Ederi: 500 lira Not: 10 kitaptan az sıparışlerde ödemclı isıenmemesinı rıca ederiz. Uteme adresi: Türkocağı Cad. 3941 Cağalojlulstanbul HACI BEKTAŞ VELÎ ve ŞERHİ BESMELE" kitapçılarda Genel Dağıtım: Özgür Yayınevi Ankara Caddesi No: 31/2 TÜRKİYE GAZETE SAHİPLERİ SENDİKASI GENEL MERKEZİ SEÇİMİLANI Dosya No: 985/5 Türkiye Gazete Sahipleri Şendikası Genel Merkezi, Yönetim Kurulu ve zorunlu organlar seçimi 2821 sayılı kanunun 17/4. maddesi hükmünce ve 27.4.1985 gunü yapılacak olağanustu genel kongreyi müteakip Türkocağı Cad. No: 3 Kat: 1 Cağaloğlu/Eminönü adresinde ve yargı gozetiminde yapılacaktır. Seçime katılacak sendika üyelerine ait onanlı hste 202122 Nisan 1985 gunleri sendika merkezinin Türkocağı Cad. No: 3 Kat: 1 Cağaloğlu/Eminonü adresindeki binasında asılarak ilan olunacakıır. Seçime katılabilmek için, sendika genel kuruluna katılacak uyelere ait listede kayıtlı olmak ve huviyet ile delegeliğin geçerli belge ile kanıtlanması zorunludur. 27.4.1985 gunu çoğunluk sağlamp olağanüstü kongre >apılamazsa, seçım, 4.5.1985 günu aynı yerde ve aynı sartlarda yapılacaktır. Türkiye Gazete Sahipleri Şendikası üyelerine ve ilgililere ilanen duyurulur. 11.4.1985 Şahsım adma ve temsil ettiğim Ekip İnşaat ve Ticaret Anonim Şirketi adma 31 Aralık 1984 tarihine kadar vermiş olduğum bütün vekaletnameleri gördilğüm lüzum üzerine fesih eıtiğimi üçüncü şahıslara ve kuruluşlara ilanen duyururum. OKTAY KAPTAN EKİP İNŞAAT ve TİCARET ANONİM ŞİRKETİ VEKALETTEN AZİL KİRALIK DAİRE ARANIYOR Çocuksuz, genç bir çift, eylül ayına kadar taşınabileceği kiralık daire anyor. Tel: 528 66 29 (11.0015.30 arası) KUTLAMA Dr. Yusuf Ziya Önal ve Dr. Binnur Önal'ın oğulları ONUR dünyaya geldi. Arkadaşlarımı kutlarım. ZeynepAU KEHRİBARKiitahya MAKİNA VE KİMYA ENDÜŞTRİSİ KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN (MUHTELİF HURDA MALZEME SATILACAKTIR) Kurumumuza ait olan, aşagıda müfredatı kayıtlı 4 kalem muhtelif hurda malzeme kapalı zarfla teklif almak suretiyle satışa arzedilmiştir. Şartnameler Kurum'un Genel Mudürlük Hurda Satış ve lstanbul Şubesi Müdurlüklerinden lemin edilebilir. Teklifler ihale günu en geç saat 15.00'te Genel Mudurluk Hurda Saıış Şubesi Mudürluğune verilmiş olacaktır. Kurumumuz 2886 Sayılı Kanuna tabi degildir. Bulunduğu >er: Gecici Tem. İh. Tarihi: Malzemenin Cinsi M iki an Izmit Seymen 7.000.000 29.4.1985 8524 "Topsat 1956" 1.500 Ton Hurda Malzeme Demir Çelik Hurdası lkmal Şanıiyesi (Muhtelif Parçalar tıalinde) 8530 "Topsat 1863" 750.000. Pik Hurdası 100 Ton Makina San. Mü851 Çinko Curufu 50 Ton es. ANK. 1.000.000. 8566 "Topsat 1877" 50 Ton K.Kale Hurda 750.000. Kablo Hurdası PVC Şantiyesi İzolasyonlu (Ikili, Üçlu ve çoklu) Basın: 14766 İLAN T.C ŞİŞLİ 2. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Uygulamalı Sanatlar Bölümü Grafik Ana Sanat Dab 2. şınıf öğrencileri Fotoğraf Sergisi 819 nisan GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ ADRES DEĞİŞİKLİĞİ Ajansımızın lstanbul Temsildliği Himayei Etfal Sok. No: 8/2 Cağaloğlu lstanbul adresine taşınnuştır. Sayın abonelerimize duyururuz. ANKA Ajansı A.Ş. 1985/6 VES. Ordu, Gölköy köyu, Paşapınar Mah. cilt 004/01, sayfa 49, kütük 13'te nüfusa kayıtlı bulunan Musa Kâzım oğlu, Huriye'den 1964 tarihinde olma FARUK R1ZA ALTUN'dan M.K:mn 355. maddesi gereğince hacir altına alınmasına ve kendisine M.KÎnun 369. maddesi gereğince de annesi Huriye Altun'un velayeti altına konulmasına karar verilmiştir. İlanen duyurulur. 1.4.1985 Basın: 4802
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle