22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 HABERLERİN DEVAMI 1984'te OzaTın vergi Skramı' (Baştarafi 3. Sayfada) rindeki ve gelir vergisindeki artışlar enflasyonun üzerinde gerçekleşebiliyor. Bunun belirgin bir örneğini 1983 yılında görüyoruz. Hazine MüsteşarlığVnın toptan eşya fiyatlan endeksine göre 1983 yılında fiyat artışlan "!t 30.6 olarak gerçekleşirken, toplam vergi geliri % 50.8, gelir yergisi tahsilatı % 47.9 artmış. Enflasyonun yeniden gemi azıya aldığı 1984 yılında ise tam tersi bir gelişme dikkati çekiyor. 1984'te enflasyon V» 52'yi bulurken toplam vergi gelirinin % 30, gelir vergisi hasüatının ise, ancak °/o 26 dolayında artmış olduğu tahmin ediliyor. Ancak 1984 yılındaki gelişmeyi açıklamak için geçmişteki trende bakmak ve enflasyonun etkisine sığınmak yeterli değil. 1984 yılında özal hükümetinin gündeme getirdiği vergi değişiklikleri ve bağışlamalannın bu sonuçta büyük ölçüde etkili olduğu görülüyor. Son aylarda vergi konusuna en fazla eğilmiş olan iktisatçı yazar Tevfık Güngör'ün yaptığı bir hesaplamaya göre, geçen yıl özal hükümetinin faiz geliri sağlayanlara, kredi kullananlara, kâr eden şirketlere ve ithal malı kullananlara yapıldığı "vergi iknunı"nın boyutu 1 trilyon liraya yaklaşıyor. Bu miktann yansını 1984 yılı toplam vergi gelirinin üzerine eklesek enflasyondaki artışla paralel bir vergi geliri artışı sağlanabilece|ini görüyonız. O halde geçen yıl vergi gelirinin yetersiz kalmasında ve bütçe açığınuı büyüyerek enflasyonu zorlamasında, Türk vergi sisteminin yapısal yetersizIiğinin yanı sıra özal hükümetinin gündeme getirdiği vergi bağışlamalannın büyük payı var. özal hükümeti kimlere vergi kolayhğı getirmiş? Bankada parası olup faiz geliri sağlayanlann ödediği gelir vergisi oranı % 2530'dan "!* 10'a indirilmiş. Bundan, tabii en fazla en büyük parası olanlar, büyük faiz rantiyeleri yararlanmıs. Banka ve sıgorta muamelelerı vergisi üaha once % 25 iken önce "?t 15'e, daha sonra Vo 3'e düşürülmüş. Bundan kredi kullanan sanayici ve tüccar yararlanmıs. (Buna karşın kredi faizleri düşmemiş.) Gümrük vergilerinin büyük ölçüde düşürülmesinden de daha çok ithal malı kullananlar yararlanmıs. "Bordro mahkumlan"nın yararlandığı tek ikram ise geçen yıl ortalama oranı % 67 dolayında olan vergi iadesi olmuş. Vergi düzenindeki bu değişikliklerin bir yandan devletin vergi gelirini azaltarak bütçe açığını büyütürken, diğer yandan gelir dağılımını düzelteceği yerde daha da bozduğunu tahmin etmek güç değil. Bu gelişmelerin enflasyonu iki yönden körüklediği gerçeği de önümüzde duruyor. 1985 yılında ise genel bütçe gelirlerinin % 73'ünü vergi gelirlerinin oluşturması, gelir vergisinin toplam bütçe gelirieri içinde "ft 29.5, kunımlar vergisinin % 7.8 pay alması öngörülmüş. Büyük umutlar ise tabii ki Katma Değer Vergisi'ne bağlanmış. Bütçe hesaplan yapıhrken Katma Değer Vergisi'nin bu vergj uygulamaya konarken kaldırılan çeşitli vergilerin doğuracağı 760 milyar liralık kaybı telafı edeceği öngörülmüş, ama hükumetin beklentisinin bunun çok Üzerinde olduğu anlaşılıyor. 1985 yüı başında Sayın özal'ın deyimiyle "kafa göz yararak" Katma Değer Vergisi uygulamasına geçilmesi de diğer vergi kaynaklarından fazla umutlu olmayan hükümetin dört elle, geniş tabanlı bir vergi olan Katma Değer'e sarılmasından kaynaklanıyor. Katma Değer Vergisi, Türk vergiciliğinde hiç kuşkusuz lci önemli bir aşama. Ancak uygulanmasındaki hatalar bir yana Türkiye'deki vergi potansiyehni değerlendirmek için kendi başına yeterli değil. Bir yandan devletin sağlıkh gelir kaynaklanna kavuşması, bütçe açıklannı kapatması, diğer yandan enflasyonun kaymağını yiyen kesimin aşın talebe dönüşen kazançlarının devlet kasasına aktanlması için gelir vergisinde ve genel olarak vergi sisteminde yeni düzenlemelere yönelmek, vergi organizasyonunu hızla çağdaşlaştırmak gerekiyor. Bunu başaramayan iktidarlann Türkiye ekonomisinin en temel sorununu çözme şanslan ise son derece sınırlı görünüyor. Eczacıbaşı: Vergi iadesi herkese (Baştarafi 3. Sayfada) ğu ülkelerde saglıklı btf vergi sistemi geUştirilememişse. düıüst vergi miikellefıniıı cebinden çıkan parayla pek çok hizmetten yararianan ve onlann «leyhine zengmkşen bir zflmre yaraülmış olmaktadır" dedikten sonra, ülkemizde vergi alanında yapılabilecek düzenlemeler konusunda şu önerileri getiriyor: • Günümüzde ücretli grubun vergisi haline gelmiş olan Geür Vergisinin, diğer gelir sahipleri tarafından da ödenen bir vergi haline getirilmesi şarttır. Bunu sağlamak için vergi kaçağını önleyecek yan müesseseler geliştirilmeli, vergiyi otokontrol alünda tutacak müesseseler etkili bir şekilde çalıştırılmalıdır. (Kaldınlan servet beyanı müessesesi gibi.) • Taraflann menfaat çatışması üzerine kurulu bir belge sisteminin yerleştirihnesi, belge isteme ve kullanma olayını yaygınlaştıracaklır. örneğin bugün sadece ücreüilere sağlanan vergi iadesinin diğer gelir sahiplerine de uygulanması ve her kesimi kapsaması gerekir. özellikle tüccar, serbest meşlek erbabı vs. gibi beyan esasma tabi mükelleflerin vergi iadesi kapsamına ahnması, yüzde 25 gibi küçük oranda bir vergiden vazgeçilmesine karşılık, yüzde 60'lara varan bir vergilendirmeyi mümkün kılabilecektir. • Kullanılan belgelerin, ülkemizdeki eğitim düzeyi göz önünde bulundurularak basitleştirilmesinde büyük yarar vardır. Yazar kasa düzenine gecilecek olması, bu konuda büyük ümit ışığıdır. • Gelir Vergisi'nin ücretliler dışındaki gelir sahipleri tarafından da ödenir hale getirilmesinin yanı sıra, bazı gelir unsurlarımn vergi kapsamına alınması, vergi hasılatını arttıracaktır. (örneğin GSMH içinde yüzde 2025 gibi büyük bir paya sahip olan tarım sektöriinün vergi sistemimizde yer alan çeşitli istisna ve muaflıklarla vergi dışı bırakılmalanna son verilmesi gibi.) • Vatandaş vergi konusunda basın ve en önemli toplumsal eğitim aracı haline gelen televizyonla eğitilmelidir. Milletimiz, bir vergi seferberliğinin gönüllü neferleri olmaya hazır bir milli şuura sahiptir. Bu konuda başlatılacak bir kampanya ile halka saün aldığı mal ve hizmetler nedeniyle karşı tarafın ödeyeceği verginin, kendi ödeyeceği vergiden düşülecek bir tutar olduğu ve herkesin milli gelirden alacağı payın ve toplumsal gelişmenin adil vergi ödenmesiyle artabileceği anlatılabilirse, vatandaşımız vergilemeye sahip çıkacak, bu da tüm vergilerde hasılatın maksimize edilmesi sonucunu doğuracaktır. • Devlet, alacağını tahsil etmekte hassas davranmalı ve kararlıhğını göstermelidir. Bütçe gelirlerinin yüzde 80'ini tahsil edebilen bir idarenin tahsilat konusunda yeterince etkin olduğunu söylemek gUçtur. • Vergi etkinliğinin sağlanabilmesi, vergi yönetimi ve vergi denetiminin de etkin olmasını gerekli kılmaktadır. Çağımızın modern tekniğinin, özellikle bilgisayarlann vergi alanında kullanılması vergi hasılatını arttıracaktır. • Çağdaş vergicilik, mükellefın özgür beyanına dayanmaktadır. Bu da az gelişmiş bir ülke olan memleketimizde "gönlünden ne koparsa onu beyan et" biçiminde anlaşılagelmektedir. Halbuki beyan esası, bünyesinde kendi kendine işleyen otokontrol mekanizmalannı içermek zorundadır. Yani vergiyi doğuran olayın (örneğin alım satım ilişkisi) taraflannı oluşturan kişilerin verginin ödenmernesinde menfaat birliği olmaması gerekir. • Ülkemizde uygulaması yeni başlayan ve en gelişmiş bir harcama vergisi niteliğini taşıyan KDV, daha başlangıçta sisteme getirilen götürülük ve özellikle telafı edici vergileme ile büyük ölçüde zafiyete uğratılmıştır. KDV'nin etkinliği Gelir ve Kurumlar Vergisi gibi diğer önemli vergileri de çok yakından ilgilendirdiği için çok kısa bir sürede tümüyle gerçek usule dönüştürülmelidir. AJNKARA NOTLARI MUST4FA EKMEKÇt 13 MART 1985 Fatsa, Çamaş, Aybastrtla... Fatsa'dan Çamaş'a giderken, yolda Halil Akyüz, Karadeniz fıkraları anlatıyor. Çok kişi bilir, bu yörede illerarası, ilçelerarası, köyler, kasabalararası taslamalar yapılır. Oflularla, Sürmeneliler çekişirler fıkralarda. Halil Akyüz'ün anlattığı fıkra şöyle: Bir Karadenizli, dışandan ilkokul bitirme sınavlarına girecekmiş. Adam yaşlı. Çocuğu, torunu yaşında öğrenciler arasında giriyor sınava. öğretmen yaşlı Karadenizliye sorar: Söyle bakalım, yazıyı ilk kim buldu? Karadenizliye arkasındaki, yanındaki çocuklar fısıltıyia yardıma koşarlar: Sümerler, Sümerler... Karadenizli, duyduğunca öğretmene karşılık verir: Sürmeneliler! Bilemedinl der öğretmen. Karadenizlinin canı sıkılır: Yoksa, onu da mı Oflular buldu? der... Çamaş'ı daha anlatacağım; önce Fatsa'ya geleyim: Fatsa^ ya, akşamustü vardık. Ankara'dan çıkmıştık yola; kafilemizde SODEP Genel Sekreteri Prof. Hicri Fışek, Genel Sekreter Yardımcısı Nail Gürman, SODEP MKYK üyeleri Hızır Ekşi ile Halil Akyüz var. Fatsa'da "Dolunay" Motel'deki akşam yemeğine yetiştik. Yemeğe gelenler oldukça kalabalık. Biri şoyle dedi: Fatsa'da şimdiye dek, böyle bir kalabalık bir araya gelmedi Sayın Ekmekçi! Fatsa'yı uzun sureden beri görmemiştim. Yıllar önce, çeşitli partilerin liderieriyle dolaştım bu yöreleri. Aradan yıllar geçti... Yemektekileri yazarsam, o akşamın kokteyl deyimiyle "sosyetesini" yani, bu yöre topluluğunu söylemiş olurum. "LütfüSanhan (ona "Farsa'n/nşefday/s/"dadiyorlar), Kemal Bumaz (avukat), Ibrahim Vamalı (doktor), Avni Koç (doktor), Zekj Muslu (ona "Arap Zeki" diyortar, CHP'nin eski Belediye Başkan adayı), Bahtiyar Çavuşoğtu (SODEP, Fatsa ilçe İkinci Başkanı, İl Encümen üyesi), Kotay Larçin (Giresun SODEP İl Başkan ı), ÖnerEriş (Bulancak Belediye Başkanı), Sabri Serdaroğlu (Bolaman Belediye Başkanı), Mustafa Çakır (Giresun SODEP Merkez İlçe Başkanı), Rüştü Kurt (Bulancak İlçe Başkanı), Kuzım Türimen (Ordu Belediye Başkanı), Osman Hilmi Memecan (Ordu İl Başkanı). Adil Karapğlanoğlu (Kumru İlçe Başkanı), Abdurrahim Yüksel (Korgan İlçe Başkanı), BergüzarBulut (Gölköy Belediye Başkanı), avukat Ismail Yucel (Göltöy İlçe Başkanı), Fikret Egemen (Gölköy İl Genel Meclis üyesi), A/?met Baki Yılmaz (Mesudiye Belediye Başkanı), avukat irfan Akyürek (Aybastı İlçe Başkanı), Burhan Tokat (Aybastı İl Genel Meclis üyesi), eski gazeteci, Sagra Gıda Sanayii Basın Danışmanı Uğur Gütsoy da yemekte. Uğur'la yirmi beş yıl önce "öncü" gazetesinde birlikte çalışmıştık... Yemekte, Fatsa SODEP İlçe Başkanı'nı sordum. İlçe başkanı yokmuş, Ankara'da oturduğu için ilçe başkanlığından ayrılmış. İkinci Başkan Bahtiyar Çavuşoğlu yönetmekteymiş ilçeyi. Halkçı Parti de, Fatsa örgütünü eski deyimle "feshetmiş." Geçmişin kimi yanlış olayları, sağduyulu kişileri de sindirmiş. Sabah göçmen kuşları seyrertik; sürülerle Karadeniz'i aşıp gelmişler. Deniz kıyısında, karlarda, tarlalarda apabbak (bembeyaz) kuş sürüleri; tartalar karla kaplı sanırsınız, değil, kuşlar. Ordu'ya öyte göçmen kuğu sürüleri gelmiş ki, Ordu Belediyesi kuğular için bir park açmayı düşünmekteymiş... Çamaş, Fatsa'nın kasabası. Bu pazar günü yapılacak seçim için üç parti ANAP, DYP ile SODEP kolları sıvamışlardı. Fatsa'dan sonra Çamaş'ın havasını soluyacaktım. Çamaş'ta üç aday çarpışıyordu: SODEP adayı Hayrettin Çıtır; taşıma işleriyle uğraşıyordu, 3536 yaşlarında. CHP'nin 1978'lerinde Fatsa İlçe Yönetim Kurulu üyeliği yapmış. Çamaş, DYP adayı Şükrü Çelik: Çiftçi, Çamaş'ın bir parçası olan eski adıyla "Sanya/cup"un ilk Belediye Başkanı. Eski AP'li. Çamaş'ta 25 Mart 1984 seçimlerinde Halkçı Parti adayı Ali Karapınar seçimi kazanmıştı. Ali Karapınar, sonra partisinden ayrıldı, şimdi ANAP adayı okju. Daha önceki gorevi, "UzunAfi" köyü muhtarlığıydı. O da bir eski CHP'Iİ. Şimdi ANAP'lı. Çamaş'ta iki ayrı kasaba belediyesi birlestirildiği için yeni seçim yapılıyor. SODEP, 25 Mart seçimlerinde, burada başarılı olamamış. Belediyelerden birinde 500, öbüründe 270 dolayında oy almış. Fatsa'dan Çamaş'a sarp yamaçlarla kıvrılan yollardan geçip geldik. Evter, Karadeniz özelliğini taşıyor, uzak aralıklarla hemen hemen tek tek evter. Toprağa bağlılığın simgesi... Çamaş'ın pazarıydı. Partiler açıkhava toplantıları için böyle günleri kollarlar. Katırlı, eşekli pazarcılar, kadınlar, erkekler karlı, çamurlu yolun iki yakasına dizilmişler. Polrtikacılar, onlara konuşacaklar. SODEP'lilerin sunuculuğunu mikrofonda "Arap Zeki" yani Zeki Muslu yapmakta. Dağınık duran kalabalığı toplamaya çalışmakta. Pazaryerindeki kalabalıkta bir ürkeklik mi var, bana mı öyle geliyor? Uzakta durup, oralardan dinlemek istiyoriar gibi. Bazı kadınlar ise, yaklaşıp duyamadıkları konuşmacılan seyrediyorlar. Mikrofonda, "Zeytin Gözlüm" şarkısı var, o SODEP'in şarkısı. Çamaşblar SODEP'in simgesi zeytin dalına "fındık dalı" diyoriar. Akım kesildi, ses gitmiyor. Acaba kasıtlı mı? Daha iyi önlem alınsa, arabaların akülerinden yararlanılarak, ses düzeni kurulabilirdi. SODEP'liler sert konuşuyorlardı. Prof. Hicri Fişek, "işkence"den söz etti. Sözlerinin sonunda özetle şoyle dedi: ... Anayasa diyor ki, "işkence yapılamaz" diyor, ama bugün işkence yapılıyor... "Eee, ne yapalım, sıkıyönetim var" diyorlar; bunun sıkıyönetimle alakası yok. Vatandaşın oylarıyla işbaşma gelmiş bir hükümet, işkenceyi önleyecek tedbirieri almaya mecburdur... SODEP Genel Sekreter )fcrdımcısı Nail Gürman, kısılmış sesiyle şöyle söyledi: ...Bir şeyi açıkça konuşalım: Bugün SODEP'in içinde, dün olduğu gibi bugün de alnında kara olan, yakasında mahkeme ilamı asılan hiç kimse yoktur... ANAP'lı biri, şöyle dedi: Burada SODEP, kapalı kutu... Oylarını mı söylemek istedi acaba? Çamaş'tan Aybastı'ya geçtik... GELİR VERGİSİ VE «,..• ENFLASYON NASIL ARTTI? Enflasyon artışı °/o Gelir vergisi (Baştarafi 3. Sayfada) çim yapması İçin öniinde yeterli süre vardır" dediler. Yetldliler, öneriJen ilk vergi dilimı rakamlannın 1 milyon ile 2 milyon arasında değiştiğini, düzenlemenin benzer sonuçlar verecek şekilde çeşitli diIimlere isabet eden vergi oranlannda yapılmasının da söz konusu olabileceğini belirttiler. Gelir vergisinin "Milli gelir dağılımındaki çarpıkhgın önüne geçecek çalısmalann bakanlıkca ydlardır yüriitüklügünü" ifade eden aynı yetkililer, şunlan söylediler: "Ancak Başbakan Özal'ın Davos'taki açtklamasınm vergi beyannamelerinin düzenlendigi döneme rastlaması yüzünden kamuoyundan çalışmalann hızlandınlması yönündc baskılar gekU. Özellikle 3 mUyon liralık ftatiyari bölümün yttkseltUmesi önemji sayıdaticareterbabını Ugilendiriyor. Ancak değişikligin bu yıl gerçekleştirilmesi halinde büe, yeni oran veya dühnlerin 1986'dan önce yiirürfüğe giremeyecegini haürtatmak isteriz." Gelir Vergisi Artısı « . M Enflasyonda hedefın şaşması bütçeyi de şaşırtıyor. Bütçenin en önemli gelir kalemlerinden olan gelir vergisinde artış hızı geçen yıl enflasyon hızuun yansında kaldt Böyiece, son yıüarda enflasyonla mücadelesinde biraz olsun başarıh olan ve yalnızca 10 aylık bütçe yılında (1982'deJ enflasyona yenik düşen gelir vergisi, geçen yıl ani bir darbe yedi, Yani hükümetin vergide ücretlilere yüklenmesi depara etmedi. UĞUR MUMCU (Baştarafi 3. Sayfada) lırsa. o zaman Bulgaristan'daki soydaşlanmızla ilgili sorunlann çözümü iyice çıkmaza sokulmuş olur. Böyle olunca da Bulgaristan soydaşlarımız üzerindeki baskıyı arttırdıkça arttırır. ABD'nin bu konu üzerinde ısrarla durmasının nedeni, herhalde Beyaz Saray yönetiminin Türk soyuna karşı beslediği derin saygı degildır. ABD, konuyu çok ayrı amaçla ele almaktadır. Bu amaç, Sovyet blokunda Müslüman azınlıktarı Marksist yönetimlere karşı kışkırtıp ayaklandırma düşüncesine dayanmaktadır. Sovyetler Birliği'ndeki Müslüman halkın nüfus artışlan ile gittikçe etkinlik kazandığını goren Beyaz Saray ideologları, anti Sovyet politikalannı Müslüman halklar üzerine oturtmaya çalışıyorlar. Tabii, işler sarpa sarınca bu işin faturası da Beyaz Saray'ca değil, bu Müslüman halklar tarafından ödenecektir. Umurunda mıdır Pentagon generalinin bu? Müslüman halklarla ilgili bu yeni teorinin Türkiye'ye yansıyan örneğini, bir zamanlar Ankara'da CIA şeft olarak çalışan Carter'in güvenlik danışmanlanndan Paul Henze'nin "YeniForum" adU derginin 15 Eylül 1984 tarihli sayısında yayımladığı "Man'ın Rus ve Müslümanlar'a Dair Yazılarından Seçmeler" başlıklı yazısında bulmak olasıdır. CIA şefi, bu yazısında, Müslüman halklarla ilgili yazıları nedeniyle Marx'ı göklere çıkarmaktadır. Nedenini sormaz mısınız? Evet, Beyaz Saray, gerçekten Türkler'e karşı saygı duysa, Amerikan Kongresi'nde Ermeni soykınmları ile ilgili kararlar alınmazdı. ABD, sınıriarımız dışında yaşayan soydaşlanmıza yapılan baskılara içtenlikle karşı olsa, Bulgaristan' la birlikte Yunanistan'da ve Kerkük'te yaşayan Türk azınlığa karşı girişilen baskıları da ele alır, bunları yakınma konusu yapardı. Dediğimiz gibi, konu bu değil; konu ABD Sovyetler çekişmesi için bir yeni "ideolojik malzeme" arayıp bulmaktır. Polonya olaytan da böyle değil midir? Dünyanın dört bir köşesinde totaliter askeri rejimleri destekleyen ABD, niçin Polonya'da birdenbire özgür sendikacılık yanlısı oluvermiştir? Bunun nedenini de ABD Sovyetler Birlıği çekişmesinde bulabilirsiniz. Amerikan yönetimi Sovyet blokunda bir gedik açmayı planlıyor. Nerede bir olay varsa, onu bu ideolojik çekişmenin malzemesi olarak seçip, elinden geleni yapıyor. Böyle bir karmaşada, gerçekleri gözden kaçırmamak gerekir. Ne "CIA destekliyor" diye "Bağımsız Dayanışma Sendikası"nm haklı eylemleri gözardı edilir, ne de "ABD bu konuyu da saptınyor" diye soydaşlanmıza karşı yönelen bu insanlık dışı baskılar gözlerden uzak tutulur. ABD'nin "Bağımsız Dayanışma Sendikası"na sağladığı destek, özgür sendikacılığa olan aşkından, Bulgaristan'daki Türk azınlığa karşı girişilen baskılara karşı aldığı tavır da Türkler'e bağlılığından kaynaklanmıyor. Türkçemizdeki o ünlü deyiş gibi "koyun can derdinde, kasap et derdinde"ö\r. Bize düşen görev ise kendi sorunlarımıza kendimizin sahip çıkması. Bu özeni, bu duyarlığı kendimizin göstermesidir. Süper devletlere karşı "bağımsızlık ruhu" ve "yoksul ülke ulusçuluğu" diyebileceğimiz "ulusal onur" ve bilinç de böyle davranmayı gerektirir. Sorunları ancak böyle çözebiliriz. Bulgaristan'daki soydaşlanmızla ilgili konuları, Türkiye Cumhuriyeti olarak dünya kamuoyuna yansıtmak için elimizden geleni yapmalı ve sorunun yalnızca ve yalnızca Türkiye ve Bulgaristan arasında çözülmesine çalışmalıyız. Eğer bunu yapmaz, konuyu ABD yönetiminin öncülüğüne ve denetimine terk edersek, işte o zaman, ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki "nükleer başlıklar", "silahsızlanma görüşmeleri" gibi "yılan hikâyeleri"ne benzeyen konuların yanına bir de bu konuyu yerleştirmiş oluruz. Oluruz, ama sorun yine çözümlenmez. Tersine soydaşlanmızla ilgili bu konu, yeni soğuk savaşların ideolojik malzemesi olarak bloklar arasındaki gerginlikteki yerini korur. Bundan da Bulgaristan'da şoven baskılar altında yaşayan soydaşlarımız zarar görür. Türkiye'yi biz yönetiriz. Kendi sorunlanmızın da, ancak halkımtzdan güç alarak kendi devietimizin öncülüğünde çözümlenişini en saglıklı ve en onurlu yol olarak görürüz... GOZLEM Savaş tekrar nasıl tırmandı? (Bostarafl 3. Sayfada) Ueçen hafta cuma günü Irak'ın beş tran kentine, duzenlediği saldırılarda, Iran haber ajansı İRNA 'nın iddiasına göre yüzlerce kişi öldü. Piranşehr, Susangerd, Abadan, Hürremşehr ve Boston 'a düzenlenen saldırılarda en büyük hasar Piranşehr'de meydana geldi. İRNA bu kentte yüzlerce ölü ve varalı bulunduğunu haber verdi. tran 'ın misilleme olarak, Basra 'yı yoğun topçu ateşine tutması sonucu kent büyük yıkıma uğrarken, halk da şehri terketmeye başladı. BM Genel Sekreteri Perez de Cueüar'ın geçen hafta cumartesi günü bombardımanlara ara verilmesi yolundaki çağrısına ise karşıhklı suçlamalar a asmda kulak asılmadı ve pazar günü bombardımanlar tüm şiddeti ile devam etti. Hürremabad, Dezful ve Abadan Irak tarafından füzelerle dövülürken, tran 'ın ikinci •büyük kenti olan tsfahan da Irak uçakları tarafından bombalandı. Basra kenti ise îran tarafından aralıksız top ateşine tutuldu. Pazar günkü bombardımanlarda yüzlerce sivil yaşamını yitirirken, yüzlercesi de yaralandı. Pazartesi günü ise, tran, Irak 'ın tsfahan 'ı bombalamasına misilleme olarak Bağdat'ı bombaladı. Irak, buna misilleme olarak dün sabaha karşı, Tahran'a saldınnca, tran savaşın başından bu yana ilk kez karadan karaya füzelerle petrol bölgesi Kerkük 'e saldırdı. r OLAYLARIN ARDENDAKI fBaştarafi 3. Sayfada) içinde değerlendirilırse gerçekçi oluyor. Çerçeveyi böylece çekersek, Gorbaçev'in Komünist Parti Genel Sekreterliği'ne seçilmesinin hem Sovyetler'de hem Batı'da Brejnev'den sonra süregelen belirsizliği sildiğini söyleyebiliriz. Gorbaçev, yerini sağlamlaştırdığı ölçüde, Batı, karşısında güçlü bir muhatap bulacak, Kremlin'de liderlik tartışmalan kapanmış olacaktır. Bu gelişmenin dünya barışı açısından değeri nedir? Dünya, soğuk savaşı geride bırakmıştır; ama barış içinde bir arada yaşama zorunluluğunun bir çılgınlığa kurban gitmesi tehlikesi sürmektedir. Silahlanma yarışı, insanlığın sağduyusuna ters yolda hızlanmaktadır. Sovyetler'in sınırdaşı olan Türkiye ise, bir çatışma anında jeostratejik konumuyla topun ağzındadır. Bu bakımdan ABDSovyetler ilişkileri bizim için doğrudan bir önem ve yaşamsal nitelikler taşıyor. Gorbaçev'in uluslararası yumuşama ve barış sürecine katkılan olabilirse, Türkiye'nin de beklentileri gerçekleşmiş sayılır. Çünkü bizim şiarımız "Dünyada ve Yurtta Barış" tümcesinde vurgulanmaktadır. • •• GERÇEK (Baştarafi 3. Sayfada) meleri için çaba sartfetmekten hiçbir zaman vazgecmeyecegiz. Komşumuz Bulgaristan'la aramızdaki tüm sonınlann diyalog ve sağduyu ile çözüme kavuşturolmasına önem veriyoruz." özal, Yunan Başbakanı'nm, Kıbrıs konusunda bir çözüme ulaşmayı, TürkYunan ilişkilerinin düzelmesi için bir ön koşul olarak öne sürdüğünü belirterek, şunları söyledi: "Belirtmeliyim ki, bu mantıgı anlamakta giiçlük çekmekteyim. Bu, atın önüne arabayı koşmak demektir. ÇUnkii, Kıbns sorununun öncelik tasıdıgı öne süriılürken, öte yandan, Yunanlılar, Kıbns'Uki Rum dostlaruıa Birleşmiş Milleüer Genel Sekreteri^ nin öne sürdüğü teklifleri kabul etmemelerini istemişlerdir. Kıbns Rum Parlamentosu'nun, Yunan ve Kıbrıs Rum liderliginin davranışlanna karşı gösterdikleri tepki de bunu kanıtlamaktadır. Tabii ki, bu iki konu arasında kesinlikle hiçbir bağlantı olmadıgını söylemek istemiyorura. Aksine, inamyoruz ki, Türkiye ile Yunanistan, özellikle Ege olmak üzere, aralanndaki önemli konularda bir diyaloğa başladıklan zaman ve bu hususta bir ilerleme kaydettiklerinde nihai bir çözüm yolunda şüphesiz Kıbrıs konusunda da karşılıklı bir itimat havası yaratmış olacaklardır. 1960'U eğer Kıbns bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkabilseydi, bu, Türkiye ile Yunanistan arasındaki o zamanki iyi ilişkiler sayesinde gerçekleşecekti. Bugün ise, iki anavatan lideri birbiriyle el sıkışmadıklan sürece, Kıbns'taki Türk ve Rum toplumlannın karşılıklı itimatlannı bekleyebilir misiniz?" Özal, konuşmasuıı şoyle sürdürdü: "Müteaddit defalar sadece banş ve işbiriigi peşinde olduğumuzu gösterdik. Bir kans Yunan toprağında bile gözümüz yoktur. Ancak, bu banşma yanlısı Türk tutumu yanlış anlaşılmamalıdır. Türkiye, yasal haklannı ve çıkarlannı korumaya kararlıdır ve her türlü emrivakiye de karşı koyacaktır. Türk ve Yunan ulusları banş istemektedir, işbirliği istemektedir, banşın gelişip serpilmesini istemektedir. Sorumlu politikacılar olarak, halkımızın bu isteklerine sağır kalamayız. Şimdi burada, Yunan liderliğine geniş kapsamu müzakere önerisinde bulunuyorum. Bu müzakeler nerede olursa olsun, ne zaman olursa olsun. ne düreyde olursa olsun, katılmava hazınz. Yunanistan Başbakanı iJe her konuda açıkça görüşmeye hazır olduğumu belirlmek isterim." Ozal ANKARA'dan YALtlNDOeAN (Baştarafi 3. Sayfada) özal hükümeti için çok güçleşti. Hatta, görüşmelerin kesilmesine yol açtı. Bütçe açığı ve enflasyonun bir türlü denetim altına alınamayışı, örneğin son olarak Başbakan Yardımcısı Kaya Erdem'in ve daha önce de Başbakan Turgut özal'ın sık sık öne sürdüğü gibi, "1983 yılındaki ekonomik uygulamadan'' kaynaklanmıyor. En azından IMF bu düşüncede değil. Gerçi, Özal hükümeti ile geçen yıl imzalanan anlaşmada 1983 yıltnı eleştiren satırlar var. Buna rağmen IMF artık, •'Şu 1983 yütnı eleştirmekten vazgeçin de, siz ne yapıyorsunuz ona bakalmt" demekten kendini alamıyor. Pazarlık sertleşinc, iş kopma noktasma ulaşıyor. Hemen belirtmek gerek, "görüşmelerin kesilmesi, anlaşmamn yapılmaması" anlamını taşımıyor. Anlaşma yine imzalanabilir, ama ekonomideki hastalığa verilecek ilaç bu kez son beş yılın "en acı Uaçlanndan " biri olabilir. Verilenlere bakılırsa, "Daha artık ilacın acıhğı mı kaldı?" diye sorulabilir. Geniş halk kitlelerinin, çalışanların durumu, son beşyılın kimin sırtından geçirildiğini açıkça ortaya koyuyor. Son beş yılla da kalınmıyor. 1985 için de benzer uygulamaya gidiliyor. Örneğin, kamu kesiminde çalışan işçilerin toplu sözleşmelerinde önerilen ücret artışlan, taaa geçen yılın ağustos ayında alınan karara dayandırılıyor. 4 Ağustos 1984 günü Başbakanlık Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Koordinasyon Kurulu aldığı ilke kararında aynen şöyle diyor: "Ücretler birinci yıl yüzde 30 'u, ikinci yıl yüzde 25 'i aşmayacak, daha düşük tutulmaya çahşılacak." Ağustos 1984'te alınan karar, 1985 için de geçerli. Hatta "daha düşük tutubnaya çahşılacak " kuralından yola çıkan kamu kurumlan, hemen bu doğrultuda öneri hazırladılar. Örneğin, Makina Kimya Endüstrisi Kurumu, 1985 için yüzde 21 ile yüzde 24 arasında değişen ücret artışı önerdi. Oysa, Türktş'in yaptığı son bir araştırmaya göre, asgari ücretin hesaplanmasmda göz onünde tutulan elli bir gıda maddesinin fiyat artışı, bir yılda ortalama yüzde 61 dolayında. Kuru fasulyeden nohuta, mercimekten pirince, yağdan bulgura kadar özellikle düşük ücretlilerin yedikleri gıda maddelerindeki fiyat artış ortalaması yüzde 61. Bu, otobüs, havagazı fiyatlarındaki artışın dışında, sadece gıda maddelerindeki yüzde 61 'lik fiyat artışına karşı, özal T I R A J E 1 30 mart 1985 Galeri Nev HOR.AS/\\ S. 14 GÛR'ANKARA TEL : :7«32 ACELE OFSETÇİ USTASI ARANIYOR Tel.: 526 79 99 SATfLIK AHŞAP EV Ankara asfaltı uzennde Osmaniye Mah. Etem Kaptan Sok. No: 11 AcıbademİST. Mür. Tel. Ank: 30 65 11 • Satıhk Bakkaliye Sultanahmet Tel: 522 48 24 ^ hükümeti işçilere toplu sözleşmelerle yüzde 21 ile yüzde 24 'lük bir artış öneriyor. Yılın ilk iki ayında fiyat artışlannın yüzde 12 'ye ulaştığı kesinleşmişken, bütün bir yıl için geçen ağustos ayında belirlenen ücret artışlan masaya getiriliyor! Bunlara rağmen, IMF'yi yine de "tatmin etmek çok güçkşiyor." Ücret artışlannı frenlemede özal ile IMF aynı noktada buluştu. Ama buna ek olarak IMF "Daha küçük bir Türkiye" istiyor. Türkiye tüm gücüyle ve elindeki potansiyeli ile "büyümek" isterken, IMF "daha küçülün"diyor. Bu nedenle de, daha düşük bir kalkınma hızı, Türk Lirasının daha hızlı değer kaybı, daha düşük bir yatırım oranı istiyor. Ücretlerdeki frenlemeyi gerçekleştiren IMF, şimdi "küçülen bir Türkiye" istiyor. (Baştarafi 3. Sayfada) Ekonomideki çok köklü değikendi yönetimini kurmasını bekşimlerin gerçekleştiği 24 Ocak lemek gerekir." 1980 kararlarında Özal her şeye Başkan Reagan, aynca Sovyet rahathkla "evet"diyebiliyordu. halkı ile liderlerine de başsağlıÇünkü, o zamĞn teknisyendi. Ama, şimdi teknisyenliğin çok ğı mesajı gönderdi. ÇernenKo'nun bugün yerel saötesinde "politik karar" almak durumunda. Çünkü, siyasal so atle 13.00'te Kızıl Meydan'da rumluluk taşıyor. Eninde sonun yapılacak cenaze töreni için dünya liderleri Sovyet başkentine da IMF ile Türkiye, büyük bir olasılıkla yine bir anlaşma imza gelmeye başladı. 2000 YILINA KADAR layacak. Ama, özal'ı düşündüren, "Bu işin siyasal sorumlulu İKTtDARDA KALABİLİR ğu..." Çernenko'nun ardmdan SBKP Genel Sekreterliği'ne getirilen Mikhail Gorbaçev, "Uzun dönemde önemli değişik(Baştarafi 3. Sayfada) likler yapabilecek bir yönetici" dırmasının Birleşmiş Milletler olarak niteleniyor. gözetiminde daha önce yapılan Aynı kaynaklara göre, önceanlaşmamn ihlali olduğunu, anki iki Başkan Yuri Andropov ve laşmamn ihlalinden doğan tüm Konstantin Çernenko'nun çok sorumluluğun tran rejimine ait kısa süreler işbaşmda kalmabulunduğunu söyledi. ları, önemli değışiklikler yapmaIrak Büyükelçisi Kaysi, düzen lannı önledi. Ancak 20. yüzyıhn Iediği basın toplantısında Irak'bitimine 15 yıl kala işbaşına geın sivil yerleşim bölgelerini bom çen 54 yaşındaki yeni genel sekbalamadığını iddia ederek, bu reterin, "Kremlin'deki iktidar haberlerin Îran kaynaklı ve yamücadelesini dengeleyebiürse 21. "iltıcı olduğunu savundu. yiizyıla da adırn atabileceği" kaydediliyor. Gorbaçev, aynı zamanda "Stalin döneminden beri işbaşına geçen en genç yönetici" unvanını taşıyor. Stalin 30 yıl iktidarda kalmıştı. Başbakan Turgut Özal, dün Mart 1985 Çernenko'nun cenaze törenine 7 20 katılmak üzere Moskova'ya giderken Esenboğa Havaalanf nda, "Belki o arada Sayın Başbakan Tikhanov ile bir görüşme imkânı olabilecektir" dedi. Sovyetler Birliği'nde ikili temaslann olacağını sanmadığını söyleyen özal, "Çünkü geçen yıl gittik, olmadıgını gördük" diye ekledi. • IETT kartımı, 1Ü Sosyal Bi Bu arada Özal'ın Çernenko'nun limler Enstitüsü'nden aldığım cenaze törenine katılması için kimlik kartımı, yitirdim. Geçer Federal Almanya'dan 8 bin dosizdır. lar karşılığında özel bir uçak kiDOĞAN ERTENER. ralandığı öğrenildi. Reagan Kerkük GENEL KURLL İLANI Maliye Hesap Uzmanları Emeklilik ve Yardımlaşma Derneği'nin olağan genel kurul toplantısı 11.4.1985 Perşembe günü saat 15.00'te, çoğunJuk sailanamadığı takdirde 19.4.1985 Cuma günü aynı saatte, Dernek Merkezinin bulunduğu "Karaköy, Kemankeş Mahallesi KcKamustafapaşa Cad. Frank Han 227/2 İSTANBUL" adresinde yapılacak tır. Üyelerimize duyurulur. Yönetim Kurulu GÜNDEM: 1 Açılış ve Başkaniık divanın seçimi, 2 Yönetim Kurulu faaliyet raporu ile denetim kurulu raporunun okunması, 31984 yıhna ait bilanço, gelir ve gider hesaplarırun kabulü. 4 Yönetim ve denetim kurullarının ibrası, 5 Yönetim ve denetim kurulu üyelerinin seçimi. 6 Dilekler ve kapanış • 22.164.023 nolu sağlık fışımı kaybettim. Geçersizdir. HAMİDE DERİCİ İLAN ANTALYA ASLİYE 1. HUKUK HÂKİMLtĞİNDEN E. 1983/486 K. 1984/935 Davacı Hatice Aksoy vekib tarafından, Hüseyin Ali Aksoy'un gaipliği hakkında açılan davada: ^ Burdur ili Merkez ilçesi, Kuzköy cilt no: 083/02, sayfa no: 19, kütük sıra no: 71'de nüfusa kayıtlı Ahmet oğlu 1941 doğumlu Hüseyin Ali Aksoy'un M.K.'nın 3134'üncü maddelerine göre mahkememizce 19.12.1984 tarih ve 1984/935 sayılı karan ile... Hüseyin Ali Aksoy'un gaipliğine karar verilmiş olmakla, karar özeti ilam tebliği yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 15.2.1985 Basın: 13073
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle