18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER "halk" anlayışının gerçekte "halkı geri bırakmak" olduğunu ne etsek de anlatsak diye daldım gittim. na Kan ile birleşti artık. Hangisini daha çok sevecefimi bilemiyorum, müzik kişileşiyor sanki. Ayrıca genç yönetmenimiz Cem Mansur'un ilk izlediğim konseri oldu bu. Canlı, zeki ve duyarlı idi. Onu hep merak edeceğim. O akşam salonda karşılastığımi2 Gürer Aykal'a, yonetmenliğini kıskandığımı, çünkü yönetmen olma tutkusunu taşıdığımı söyledim ve bunun için ne dersleri almam gerektiğini sordum. Gürer Aykal, "Kotaydır" dedi. "Bir hafta, on giin için Ankara'ya gelin, çalışınz." Bir hafta on gün... Ne kolaymış! Ben onun şakasını anladım, ama o beni ciddi sandı ise diyerek kaygılamyorum. Şimdi gelelim 8 ocak cuma akşamına... Demek ertesi akşam. Büyuk salon, çoğunluğu genç olmak üzere, baştan başa dolu idi. Bunu görünce, toplumumuzda, gizli ya da açık, bir uygarhk savaşımı sürdüğunü bir kez daha düşündüm. Dedim ki, 'Bu gençlik, Atatürk kültür devrimlerini yok ettirmez" ve TRT'nin Konserin programı üç Mozart konçertosundan oluşuyordu. Gürer Aykal yönetimindeki tstanbul Devlet Orkestrası'nın eşliğinde gene Suna Kan çalacak. Çok heyecanlı idim. Az sonra konser başlayacak, Mozart'ın dehası ile karşı karşıya kalacağız. Yeter ki yalnız müzikte olsun aklımız. Mozart'ın yaşamını, Salieri'yi düşünerek ondan uzaklaşmayalım... Müzik dinlemek bu gibi kapanlarla doludur. Dikkat dediğiniz nedir kı! Kayıp gider. Aman ha! Mozart, 3 numarah keman konçertosu ile başlayacak. Heyecanlanmamın bir nedeni de bu konçertoya ilişkin bir anımdır... Belki yirmi yıl önceydi. Sol Majör konçertoyu dinliyordum, evde yalnızdım, plağı yeniden yeniden koyuyordum ve her dinleyişte yeni incelikler buluyor, yeni duygularla doluyordum. Nasıl anlatayım, ermişlik gibi bir şeydi bu, ruhum yükseliyordu sanki. Dinlediğim müziğin kusursuz düzeni, neredeyse gözlerimi yaşartıyordu. O günden beri özel bir ilgi duyanm Sol Majör'e. Başımdan böyle bir olay geçti de ondan. Sonra araştırdım, bu konçertonun Mozart dzhasına şaşırtıcı bir tanıt olduğunu okudum. İlk iki keman konçertosu ile 3 numaralı konçerto arasında kolay açıklanamaz bir sıçrama olmuştu. Nerdeyse hiç benzerlik yoktu. Alfred Einstein adlı müzik bilgini (ki Mozart'ın yapıtlannın kataloğunun üçüncü baskısını yapmıştır... 1952'de Kaliforniya'da öldü), şöyle diyor: "Ikinci konçerto ile üçuncüsü arasında geçen üç ayda ne olmuştu? Bilmiyoruz. Birden yepyeni bir derinlik ve zenginlik. Adagio içinde sol majör tiimden yeni bir karaktere büniniir. Orkestra birden konuşrnaya başlar ve solo partisi ile yepyeni, içten bir ilişkiye girer. Mozart'ın yapıtında hiçbir şey buıtca tansıksal degildir." Benim başımdan geçen, gereksiz bir duygulanma değilmiş meğer! Bu 216 Küher sayılı yapıtı Faruk Yener, 4. baskısı yeni çıkan "Müzik KılavuziT'na almamış... Kim bilir neden? (Müzik meraklılanna, buyük emek ürünü olan bu kılavuzu edinmelerini salık veririm.) Suna Kan, belki de bugüne kadarki konserlerinin en büyüklerinden birini vasıvordu ve hizi hayranlıktan hayranlığa atıyordu. Orkestranın güzel uyumu sadece Re majör'ün sonlanna doğru iki kez aksar gibi oldu. Bunun nedenini anlayamadım. Aradan sonra sıra 5. Konçerto'ya (La majör) geldi. Suna Kan notasız caldığı iki konçertodan sonra, sanki daha da dinç, daha da tutku ile sahneye geldi. Belki de üçüncü bölümdeki "Alla ttırca" ritmine hazırlandiğı için boylesine gözupekti. La majör'ü de notasız olarak büyük bir ustalık ve duyarlıkla çaldı. Öyle ki, dinleyicinin coşkunluğu ve hayranlığı görülecek şeydi. Alkışlarm sonu gelmiyordu. Ben bundan rahatsız olmuştum. Sanatçımızın bir an önce dinlenmeye geçmesini istiyordu gönlüm. Bis için bunca direnmenin yeri yoktu. Daha ne almak istiyorduk Suna'dan? Bu konçertolar 1775 yıhnda yazılmıştır. Mozart o zaman 19 yaşında idi. Ne gençmiş, demeyin; onun 1756'da doğup 1791 'de öldüğünü hesaba katarsanız, 19 yaşında iken, demek olgunluk çağını yasıyordu. Çünkü Salzburg Kilise Orkestrası yöneticiliğine getirildiğinde büyük sanatçı 13 yaşında idi. Sanki çabuk yasayacağını bildiği için çabuk yaratmıştı. 15 ŞUBA T J985 İki konser MELİH CEVDET ANDAY Geçen hafta bir müzik şölenı yaşadım. 7 ocak persembe akşamı büyük kemancımız Suna Kan'ın, Atatürk Kültür Merkezi'nde Istanbul Flarmoni Derneği Oda Orkestrası eşliğinde verdiği konserle başladı bu şölen. Suna Kan bu konserde Bach'ın La minör keman konçertosunu çaldı. (Ben "seslendirdi" demiyorum, diycmiyorum, bir müzik yapıtı elbette seslendirilmek için yanlmıştır, başka türlüsü olamaz ki! Bunun gibi, tiyatro oyunlan için "sergilendi" denmesini de anlamıyorum, piyes sergilenmez, oynanır). Benim bu konçertoya, özel diyebileceğim bir bağlıhğım vardır. Suna Kan, David Oistrakh, Isaac Stern gibi yorumculardan dinlemişimdir onu. Bach, La minör'ü Cöthen'de bulunduğu (17171723) sırada yazmıştı; önemi, büyük ustanın konçerto anlayışını göstermesinden kaynaklanır. Bu anlayış, karşıthklara dayalı Vivaldi konçertosundan, solist ile orkestra arasında diyaloğu öne çıkannası ile aynlır. Belki de bundan ötürü, onu her dinleyişimde, Brandenburg Konçertolarırun ilkine (Fa majör) gider aklım. Özellikle de Adagio bölümüne. Bu bölümde violino piccolo ile obua arasındaki konuşma her zaman şaşırtmıştır beni. Olacak şey değildir bu. Ancak deha ile açıklanabilir. La minör'ü de bu açıdan dinlerseniz, Bach'ı, çağdaş uygarlığın kuruculannın başmda saymayı hiç de yanhş bulmazsınız. Diyalog uygarlığıdır bu. Ben La minör'ü Suna Kan'dan ilk Paris'te, 1979 yıhnda dinlemiştim; ünlü sanatçımız Gürer Aykal yönetimindeki Ankara Oda Orkestrası ile gelmişti. Orkestrada rahmetli Faruk Giivenç de vardı. Unutulmaz bir anımdır benim. St. Martin sokağındaki küçük St. Merri kilisesinde idi konser. O tarihte gazeteye yolladığım yazıda, "St. Merri Kffisesi'nde o akşam bir tansık oldo sanlrf" diye yazmışım. Bu tansıgı bu kez Atatürk Kültür Merkezi'ndeki konserde de yaşadık. La minör benim için Su PENCERE Gençler ve Yaşlılar... Gençlerie yaşlılar arasında çatışma bıtmez; kuşaktan kuşağa aktarılır. Valâ Nurettin bu çatışmanın 1930'lardaki rengıni bir yazısında şöyle yansıtmış: "Eskiden bilim iki türlü olurdu: Elifli yüksek bilim ve ayınlı yüksekbılim. Ayınlı yuksek bılim, doğrudan doğruya dinimübin'den bahseden bilimdi, elifli yüksek bilim ise, bu yüksek bilimleri elde etmek için araç olarak öğrenilen yardımcı bilimlerin tümüydü. Eskı zihniyet bunlann dışında bilim kabul etmek istemezdi. Hatta matematik, şiir, miir, Medrese'ye göre neydi bilir misiniz? Birtakım marifetler, hoş şeyler sayılırlardı. Fakat ilim dışı tutulurlardı. Tentene yapmak bugünkü darülfünunlar (ünrversiteler) gözünde neyse, edebiyat tanhiyle uğraşmak da zamanın darulfünunu olan Suleymanıye kürsüleri gözünde oydu. Bizden bir önceki kuşak, matematikten edebıyata, botanıkten zoolojıye kadar bırçok şeyi medresedlerin karşı koymasına rağmen ilim çerçevesi içine soktu. Ama anımsarım, onlar, tiyatroculuğa, sahneye dair bilgilere, tıpkı medresenin gazeliyata (gazellere) baktığı gözle bakarlardı, hor görürlerdi. Bizim yaşıtianmız, tiyatroya, bilim stnıhan içinde yurttaşlık hukuku verdi. Çeşitli ulusların sahne akımlarını, bunlann söylencelerini, belirgın kişıliklerini bılen adam, bilimsel bıhkimi dolgun bir kimlikle aramızda dolaşır. Diyelim Vera Serigine'in son zamanlarda Sarah Bernard'a yaklaştğını bilmek; Sarah Bemard'ın Aıglon'u, Coquelin "ın Cyrano'yu yarattığından haberi olmak; (...) aydınlığın şarîıan arastna girmiştir. Bu atfabeyi bilmezsen ayıp sayılır. Yaşıtlarım olan aydınlar, bunu onaylarlar da her nedense, bizden daha yeni kuşağın bilim çerçevesi içinde soktuğu sinema ve sporbilgilerini küçümserler. En ağır yumrukJu boksörün Dempsey olduğunu bilmeyenlere, gençler, filin omurgalı ve otobur hayvan olduğunu bilmeyenlere baktığımız gibi bakıyorlar. Şario'nun özel hayatında gamlı bir kişi olduğunu bilmemek, Fatih'in İstanbul'u fethettiğini bilmemek kadar garip. Kabul etmeliyiz: Spor ve sinema en yaygın uluslararası bilim haline gelmiştır. Bunun bılgınlerı de vardır. Daglıs'la Meri Pikfort'un şımdiye dek sevişip de şimdi boşanma arifesinde bulunduğu türden yeni haberlerden tutunuz da Maks Under'in kansını öldürüp intihar etmesi çeşidinden tarihi bilgilere kadar her malumat, bütün aynntılarıyla bu bilginlerin kafasındadır. (...) Özetle yepyeni bilimlerin karşısındayız. Eğer eski ve cahil kalmak ıstemiyorsanız, bunları şımdiden öğrenmeye başlayın. Yoksa bız de elifli ve ayınlı yüksek ilimlerin dışına çıkmayanlara ne gözle bakıyorsak, gelecek kuşaklar da bize o gözle bakacaklar." Valâ Nurettin'in kuşaklar arası çelişkileri mizahla vurgulayan yazısında belirttiği gençler şimdi ne oldular? Sarah Bernard, Dempsey, Douglas Fairbanks hayranları, yaşlanınca kendilerinden sonra yetişen kuşaklara hangi gözle bakmışlardır? Ali Ekrem Namık Kemal'in oğludur. 1940'larda liselerde okutulan "Edebiyat" kitabında yayımlanan "Yeni Beyler" adlı "manzume"sinde Ali Ekrem Bey yeni kuşağı fena taşlıyor: "Henüz on altı yaşında fakat frak giyerek Çakar madamlara mecliste bın soğuk reverans Bilir nedir, balo, konser, eder mükemmel dans Salonların içine imtiyazıdır düşmek Bilir gayın'lı rı'larla boğuk Fransızca Teraneler dökülür bulbülü dehanından, Gariki neşve olup revnakı beyanından Güler sükut eden erbabı fikre arsızca. Musahibanı Hugo, Dante, Compte, Spencer Sımahı ruhuna dolmuş, Mozart, Chopin, Wagner Bizim şu 'milıeu 'ye sıgmaz onun bu idraki. Bilir fünunu bütün dıksiyonlar ezberde Bilir ve ilmini söyler hemişe her yerde Fakat ne çare ki 'hölnak' okur, hevlnak'ı... Ali Ekrem eski yazıyla 'hevlnak'ı yanlışlıkla 'hölnak' okuyan gençlere kızıyor. Hevlnak "korkunç" anlamına geliyor; ama, şimdi ne eski yazı kaldı, ne hevlnak, ne Dempsey, ne de on altı yaşında frak giyen yeni beyler... Dünya değişiyor; değişmeyen şey, yaşlıların gençlere kızıp öfkelenmeleridir. ARADA BİR NUR YAYCIOĞLU Psikolog, Haydarpaşa Numune Hastanesi Dayak Ailede dayak senaryosunun kuşaklar boyu oynandığı gözlenirse, öncelikle bizdekı bu aileye ılışkın kültürel senaryonun değişmesi gerekir. Aile aracılığıyla süregelen bu oyunda roller zamanla anne babadan çocuklara geçmektedir. Bu oyuna bir anda son vermek, yerieşmış bir kültürü yok etmek kadar olanaksızdır. Toplumumuzda yerleşmiş bir görenek olarak devam eden dayak, özellikle kadının, annenin dövülmesi olayı çocuk tarafından asla doğal karşılanmayan, dehşet içinde izlenen bir yaşanttdır. O zaman bu soruna etkili çözüm yolları aramak gerekir. Çocuk ünitemizde bıze başvuran 4000 sorunlu çocuk içinde yaşantısında dayak olmayana rastlamadığımıza göre (ya anne babadan, ya öğretmenden, ya da annenin babadan yedıği dayak) bu oyunu bir anda sahneden kaldırmanın toplumumuzun bilinen yapısına uyrnayacağı açıktır. Araştırmalarımıza göre en tyi çare, bunu gelecek neslin seyretmesine, dolayısıyla oynamasına engel olmaktır. Bu ancak şu şekilde gerçekleşebilir: Çocukların yanında dayaktan kaçınmak. Dayağın neden olduğu psıkolojik sorunlarta ünitemize başvuran çocuklarda rastladığımız bozukluklar: Konuşma bozuklukları (kekemelik), psikosomatik bozukluklar: Enuresis (gece işemelerı), Encopresis (gayda kaçırma), tikler, okul başarısızlıklan, çocuk intiharlan. Anne babalara önerılerimiz, çocuğun önünde tartışmamaları ve babanın anneyi dövmemesıdir Bu tedbir, annenin başka zaman dövülebilecegi anlamına gelmez. Sadece koşullanma kurmak yönünden yararlı bir yoldur. Kannızı asla dövmeyin demekle, çocukların önünde annelerıni dövmeyin demek, çok farklı bir etkı yaratmaktadır. Birincisı vurdumduymazlıkla reddedilirken ve kadına karşı olumsuzluğunu daha da arttırırken, ikincisi çocukların sağlıgı açısından onu engelleyicidir. Bu engelleme, hem dayak alışkanlığını azaltmakta, hem de erkek çocuklara babayı dayak atan bir model olarak almaktan alıkoymaktadır. Çünkü, babayı model alan erkek çocuklar, bu eylemi onaylamasa bile ılerde kendı yaşantısına göre karısına uygulayacağı açıktır. Hastanede uygulamaya çalıştığımız bu yöntemın yurt çapında yürütulmesi gereklidir. Dayağın getirdıkleri ve götürdükleri bilımsel bir inceleme sonucu saptanıp toplumun her kesiminde anlaşılır biçımde açıklanırsa, ancak bu zorbalığın azalacağı düşünülebilir. Yoksa kadın dövmenin sihirli bir değnekle ortadan kalkmayacağını en iyimser gözlerle görmek için bile, yüzyıllardır süregelen aile yapımıza bakmak yeterlidir. Böyte bir çalışma için ankete başvurursak. örnek olarak; a) Çocuklara dehşet veren bu dayak olayını annelerin yüzde kaçı olağan kabul edıyor? b) Çocukların yuzde kaçı annesinı döven babadan daha çok korkarken, yüzde kaçının gözünde baba saygınlığını yitiriyor. Hangi kesimde ve yaşlarda daha fazla? c) Karısmı döven babanın kendı annesı de dayak yiyor muydu? ç) Babanın anneyi dövmesi halinde çocuğun anneye tavrı nedir? Koruyucu mu, zamanla aşağılayıcı mı? gibi soruların cevaplarını değerlendırdiğimizde, dayağın gelişimini açık bir biçimde görebilmekteyız. Bu gibi araştırmaları bıümsel toplantılarda sunmak ve tıp dergilerınde yayımlamak da yeterli oimamaktadır. Toplumu bu konuda bilinçlendirme görevı iletişim araçlarına, Basın YayınRadyoTelevizyon kurumlarına düşmektedir. Oysa basınımızın bir bölümü toplumun çarpık yanlarını özendirıcı biçimde yansıtmaktadır. TV kurumu çeşitli meslek gruplarından kişilerle panel ve açıkoturumlar düzenleyerek bu konuyu sürekli bombardıman etmelıdir. Kimseyı incitmeden ve suçlamadan kendimizı dosdoğru tenkit edebilme yürekliliğini gösterebilmeliyiz. Sonuç olarak, dayak atan da yıyen kadar güçsüzdür. Bu kötü eyleme sığınmış, daha olumlu bir davranış gösteremeyen biridir. Çocukluğunda seyrettığı senaryonun bilinçsizce tekrarını yaşatan, kişılik gelişimi tamamlanmamış kişiierın sağlıksız ve mujsuz bir toplum yaratmaları engellenmelidir. SIMTEL SUPER GfîRANTI VERIYÖR SUPER KAÜTE'DEN SÜPER GARANTL.. I Ülkemizin "tek süper" elektrikli süpürgesi Simtel Süper şimdi 3 yıl garanti veriyor. Çünkü Simtel Süper \ 25 yıllık tecrübesine, ^ erişilmez kalitesine 11, bu denli güvenıyor. |: Siz de alacaksanız l\\ "Süper" ahn. ı|p Çünkü 11, Simtel Süper'i Zt) "Süper" yapan ,; | : modern özellikleri ;^başka hiç bir elektrikli süpürgede ? /|; f ^ bulamazsınız. t , Âyaı termostadı ile Baymak 1 kez guvenlı... Cx Sadece Baymak'ta bulunan üst limit emnıyet termostadı (mikrotermostat) ile Baymak 2 kez güvenli... ventili 3 Basınç dengelemeguvenlı... ile Baymak 3 kez A 1. emniyet süpabı ile * Baymak 4 kez guvenli... Q Ve yıne sadece Baymak'ta bulunan 2. emniyet supabı ile Baymak 5 kez güvenli! Baymak Elektrikli Termosifon üsiundur, dayamklıdır, kalitelidır.; Ayannı bilir... ısıdan basmca "beş ayn kontrol" sıstemiyle tam giıvenlidir! TEŞEKKÜR BİLSAK'taki candaşhk sergimizin oluşumunda emekleri geçen, katkılan bulunan, ilgileriyle değerlendiren tiım dostlara teşekkürler, sağlıklı nice yanyanahklara... 3YIL A&D METİN ELOĞLU İLAN KADIKÖY 1. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1984/688 Es. Davacı Aysel Saraç vekili Av. Yusuf Arslanoğullan tarafından davalı Gaziantep vilayeti merkez kazası tbnişakar mahallesi hane 49, cilt 143 ve sayfa 5'te kayıtlı olup, Kadıköy Caferağa Mahallesi Hacı Şükru Sokak Yazıcıoğlu Apartmanı 25/27 nolu D: 9'da ikâmet etmekte iken adresi meçhul olup yapılan zabıta tahkikatlanna göre adres tespit edilemediğinden dava dilekçesi ve duruşma günunün ilanen tebliğine 11.2.1985 tarihli celsede karar verilmiştir. Karar gereğince, şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma ve çocukların velayetinin davacı anneye tevdiine dair verilen 20.9.1984 tarihli dava dilekçesi ve duruşmamn 15.3.1985 günü saat 11.30'de yapılacağının, davalı Ismet Saraç'a gazete ile ilanen tebliğine, duruşma günü gelmediği veya kendisini bir vekille temsil ettirmediğini veya mazeret bildirmediği takdirde gıyap kararı çıkarılacağından davetiye ve duruşma günü ve dava dilekçesi tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Duruşma günü: 15.3.1985, saat 11.30'da. Basm: 1646 "SİMTEL SÜPER" ÜRETtM: SİMTEL TİCARET VE SANAYİ ^ Munzevı Kışla Caddesı No 50 EyupTopçularlstanbul Telf: 576 15 30 (5 Hat) Telex 23444 osa tr YlanJrgüvendiğiniz İMZA GÜNÜ "EnbüyiÜcdektriküsi^ürgeüreticisirıden'' 6ENEL DAĞITIM: StMTEL PAZARLAMA A^.: Istlda! Caddesı No. 280 Simtel Han BeyojluIstanbul Tell 145 38 22 (8 Hat) Telex 22819 yaks tr İMALATCISI BAYMAK MAKİNA SANAYİ VE TtCARET A*. ¥s*acık Yotu Sofiani* Sapa§ı No 16S KsrtaMsanBul Teieior 353 31 69 GENEL SATK3St f. BAYRAkTAROĞLU VE ŞERİKLEBİ Necatıbev Cad No <u Karakoyistanbul Telefon 145 40 38 145 40 39 MUZAFFER İZGÜ 16 $ubat cumaneM 1419 ara,1 Mithalpaşa Cad. 24 İMZA GÜNÜ ZEYNEP ORAL Bugun saaı 1519 arasında Akademi Kiıabivi'nde kitaplarını im/alavacak. Mahkememızın 1972/779 esas 1975/551 karar sayılı da\a dosyası davalı Acıpayam Kurtlar Köyünden lsmail oğlu ALİ BOZ aleyhine açılan davada Kurtlar köyu kimlik mevkiındeki pıarsel numarası belirtilmeyen sınır noktalan 230, 231, 232 olan : 6.000 m yuzolçumdeki taşınmazın orman tahdit komisyonunca tLÂN ACIPAYAM ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ yapılan tahdidinin iptalıne yerin orman sınırları içine alınarak Hazine adına tescilıne davacı idarenın yuzune da\alının gıyabında verilen bu kararda davalının adresi belli olmadığından karar tebliğine kaim olmak uzere ilanen tebliğ olunur. 17.12.1984
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle