27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahibi: CumhuriyM Matbaacılık ve Gazetecilik Türk Anonim Şirketi adına Nadir Nadi, • Gene) Yayın Mudürü: Hasan Cemal. Müessese Müdurü: Emine Uşaklıgil.Yazı İşleri Mudürü: Okay Gönensin, • Haber Merkezi Mudürü: Yalçın Bayer, Sayfa Düzetıi Yönetmeni: Ali Acar. TAKVİM 21 Ocak 1985 İmsak: 5.47 Güneş: 7.16 Temsilciler ANKARA: Yalçın Dofan, İZMİR: Hikmet Çelinkaya, ADA NA: Mehmet Mercan, • Servis Şefleri: Istanbul Haberleri: Reha Öz, Dış Haberler: Ergun Balcı, Ekonomi: Osman Ulagay, Kültür: Aydın Emeç, Magazin: Yalçın Pekşen, Spor Danışmanı: Abdülkadir Vucelman, Duzeltme: Refik Dnrbaş, Araştırtna: Şahin Alpay, İşSendika: Şiikran Ketenci. İkindi: 14.50 Akşam: 17.13 Yatsı: 18.37 Bürolar: • Ankara: Zıya Gökalp Bulvarı, Inkılap Sokak No: 19/4 Tel: 33114147, • Izmir: Haliı Ziya Bulvarı No: 65/3, Tel: 254709131230 • Adana: Çakmak Cad. No: 134 Kat 3, Tel. 1455019731 • Basan ve Yayan: Cumhuriyel Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. Türk Ocağı Cad. 39/41, Cağaloğlu, tst. PK: 246lst. Tel: 526 10 00 (9 hat) Telex: 22246 Öğle: 12.20 KOMURDE YAŞAMAK Röportaj: Deniz Som Fotoğraflar: Ümit Kivanç Demir kafesin kapısı küt diye kapanıyor. İniş ve karanlık başhyor. Sonra, kafes duruyor. Kapı yine küt diye açılıyor. Floresan lambalı, ray döşeli, beyaz badanalı demir bağlarla sarılı temiz bir çevre. Hava yer üstündeki gibi temiz. Ama kömür daha çook uzakta. Oeniz yüzeyinden 300 metre aşagıda "onlar"la tanışıyoruz. İçlerinde "büyük grizu"dan sağ çıkmışları, 1516 yühkları var. Sadece dini bayramlarda yeryüzünü, gun ışığını görüyorlar. Küçük lokomotiflerin giremediği yerlerde kömürü çeken emektar katırlar bunlar. Başlarında iki bakıcılan, bekleşiyorlar. Ifiühendisler, "kenara" diyor. Arkamızda bir uğultu. Sonra gürültüyle birlikte nokta gibi bir ışık. Gürültü ve ışık büyüyor ve "motor" geliyor. Küçük bir lokomotif bu. Peşine 810 vagon takmış, kömür doldurmaya gidiyor. Motorun üstünde motorcu, son vagonun içinde lambasım sallayan bir işçi. Lokomotif ve çektiği vagonlar geçerken insanın demir bağlara yapışması gerekiyor. KA FES Yerin altı ile üstü arasındaki bağlantıyı kafes sağlıyor. İki katlı kafes 36 'şardan 72 kişiya da 5>r tondan kömür dolu iki vagon taşıyor. İçinde insan olunca saniyede 4, kömür olunca 9 metre hızla inip çıkıyor. Kafesi bilek kalınlığında çetik halatlar tutuyor kuyunun içinde. N Kafes hareket etmeden önce içindekiyüke göre çan çalınıyor. Dört vuruş, "adam nakli" demek. 8 vuruş "Yaralı geliyor" anlammda. Vuruşlann sayısı 10'a çıkarsa, "Alarm." Demir kafesin demir parmakhkları "küt" diye açılıyor ve insanlar çıkıyor. Sağlam, yaralı ya da ölü... VACOS Kafesin üst katındaki vagon, rayın üstünden kayarak çıkıyor. Dolu vagon çıkarken, arkasından boş vagon giriyor kafese. Vagon kömür dolu olunca, madenciler "triko" diyorlar buna ve "Triko geliyor" diye çanı 6 keı vuruyorlar. Kafes günün her saatinde çalışıyor; kömür çıkarıp, insan indiriyor. Bir saat yürüyüş kömürle tanışmaya yetmîyor "Kuzeye, güneye döndük" diyorlar, oysa karanlıkta ilerliyoruz •m Madene bizden çok önce, 193540 arasında inmiş ve gördüklerirü çok canlı tasvirlerle anlatmış hikayeci gazeteci Ahmet Naim'den okuduklannuz, karanlıkta üerledikçe bir bir aklırruza geliyor. Ahmet Naim Çıladır'm (19041967) yaptığı ilk maden röportajı 1945'te " 7 Gün" dergisinde yayımlanmış, kendisi de kömür havzası ve maden işçileri üstüne eserler yazan oğlu Sina Çıladır bu yazıları toplayıp "Bir Vudum Soluk" adıyla kitap haline getirmiş. Yeraltını ve yeraltındaki insanları yakından 2 tanıyan Ahmet Naim, "Bir Yudum Soluk"ta madende olup biten her şeyi sanki bugün anlatıyor gibi. lşte bir goçük ve göçüğün altvndakiler: "Soluklanıuzı dayanabileceğiniz kadar seyrek arahklarla ahn. Bilin ki soluklarınız sayılıdır burada. Zamanında bir yudum soluk, bir yudum soluktur. Canlı canlı gömüldüğünüz bu mezardan kurtulmanız, bazen bu tek soluğa bağlıdır..." Kandilli'de yeraltma inmeden, kuyunun başında derin soluklar alıyoruz. 13 numarah kuyunun başı, deniz yüzeyinden 192 met re yüksekte. Bu kuyudan deniz yüzeyinin 300 metre altına ine Telden bir İki katlı demir bir kafes homurdanarak geliyor. Bilektende kalm çelik halatlar taşıyor kafesi. Kafesin kapısı telden bir ağ. Kuyu başındaki kapısı demir parmaklık. Kafes 36'şardan 72 kişi taşıyor ya da S'er tonluk iki kömür dolu vagon. Kafesin zemininde raylar var. Kafesin iki yanında demir çubuklar. Orta yerde kalan işçiler de bu demir çubuklara sarılmış zincirleri tutuyor. Dört çan sesi; dan, dan, dan, dan. Hem kuleden kafesi yöneteni hem de kuyu dibinde kafesi karşılayacak olanı uyarıyor "adam nakli" diye. Demir parmakhklar küt diye kapanıyor üstümüze ve yeryüzilne eyvallah. Kafesin ınişe geçişinin daha ilk saniyesinde karanlık başhyor. Artık baretlerdeki lambalann ışığı var. Kuyunun duvarları akıp gidiyor yanımızdan. Saniyede 4 metre hızla yeryüzünden tam 492 metre aşağıya doğru iniyonız. Kulaklanmızda bir tıkanma ile... Demir kafes yavaşlayıp, usul Lağımın içinde Üerledikçe, tayandaki lambalar giderek azalıyor. Artık herkes kendi ışığı ile önünü görüyor. Çevre badanalı da değil. Yerlerde çamurlar başhyor. BEKLEMEKDolu vagon gelecek, üç dakikalık istirahat bitecek. ca duruyor. Yine küt diye demir parmaklıklar açılıyor. Aydınhk bir demiryolu tünelindeyiz sanki. Tavanda floresan lambalar, yerde raylar. Zeminde başlayıp tavana doğru yükselen, sonra kıvrılıp karşı tarafta zemine saplanan yay biçiminde demir bağlar. Yarım metre arayla uzayıp giden bu demir bağların arasına döşenmiş tahtalar. Badana da yapıldıkları için bembeyaz bir çevre. Hava yer üstündeki gibi temiz. Yerde çamur bile yok. Kuyu başında olduğu gibi kuyu dibinde de kafes iki taraflı çalışıyor. Kömür dolu vagon kafese girerken, boş olanı\afesten dışan, öte tarafa atıyor. Boş olanı dolmak üzere ocağa geri dönerken, dolu olanı yukarı çıkıyor. Yukarda ise dolu vagon dışan çıkarken, boşu kafese girip aşağıya iniyor. Floresan lambaları ile aydınlatılmış galeri uzayıp gidiyor. Rayların arasında yürüyoruz. Bizi ocağa götüren mühendisler kuzeye doğru gittiğimizi söylüyorlar. Yani Karedeniz'e doğru. Galeriden dakikada 2 bin metreküp temiz hava geçiyormuş. Madencilerin ayrı bir dilleri var. Ga pıyı açar açmaz katırlarla karşılaşıyoruz. 15 katu varmış içerde. Anlatıyorlar: "Lokomotifin girmesinin sakıncalı olduğu yerlerde, nakliyat katırla yapılır. 15 yıldır madende çalışan katırımız da var. Büyük grizudan sağ çıkan katır da burada. Bir Ramazan bir de Kurban bayramında yukanya çıkartınz onlan." lçerinin kokusu oldukça ağır. Madenle bir ilgisi yok. Zaten burası ahır. İki işçi, burada, gün boyu katırların başında. Lokomotif garajını da geçtikten sonra 25. dakikada 14 numarah kuyu ayrımına geliyoruz. 14 numarah kuyu yerin altında. Nakıs 300'den nakıs 400'e iniyor. Biz, deniz yüzeyinden 300 metre aşağıdan 400 metre aşağıya inmak için kuyuya gitmeyip soldaki lağıma sapıyoruz. düğümüz Kandilli'nin evlerinin yüzlerce metre altından geçip, Karadeniz'e yaklaşırken Ereğli tarafına dönmüşüz. Bizim için "yön" kavramı yok. Yerin dibinde neredeyiz kestiremiyoruz ki nereye gittiğimizi, ne tarafa döndüğümüzü bilelim. Tepemizde ne güneş var, ne kutup yıldızı. Yekta kö^eyi döndü Yerde raylar, tavanda borular karanlığın içinde uzayıp gidiyor. İşte kahnca borulardan biri. tşçilerden biri yine eline tebeşiri almış: "Yekta köşeyi döndü." Yekta, birlikte kömür çıkardığı arkadaşı değilse, Genel Maden Iş Sendikası Teşkilatlandırma Sekreteri Yekta Kalafat olmalı. "Kenara" diyor mühendisler. Arkamızda bir uğultu. Sonra gürültüyle birlikte nokta gibi bir ışık. Gürültü ve ışık büyüyor ve " m o t o r " geliyor. Küçük bir lokomotif bu. Peşine 810 vagon Daha çok çamur Artık yerlerde daha çok çamur var. Kimi yerlerde raylar su liyoruz. Bildiğimiz kapılardan... "Hava kapısı" diyorlar. Üstü naylonla kaplanmış iki kanatlı tahta bir kapı. Kapının önünde, kapının kapalı tutulmasından sorumlu bir işçi. Mühendisler, "Bu kapının" diyorlar, "ocağın havalandınlmasında önemi büyük. Kapı açık kalırsa, başka yerlere gitmesi gereken temiz hava buradan kaçtp, istenmeyen yerlere gider." Kapıyı aralayıp içeri girince, şimdiye dek soluduğumuz havanın yerini hafif bir sıcaklık ve rutubet kokusu alıyor. Bir iki dakika yürüyünce ikinci bir kapıya geliyoruz. ilk kapı açık kalırsa diye ikincisi emniyet için yapılmış. İkinci kapıdan geçince daha pis bir koku ve daha keskin bir rutubet. Bölge Emniyet Başmühendisi Süleyman ÖzgUI, elindeki dijital aletle grizuyu ölçüyor; binde 8. Bölümün Emniyet Mühendis Yardımcısı tbrahim Sergin de riken aleti ile ölvapıvor; binde 9. AZ SOSRA KA YBOLA CA KRaylar uzayıp gidiyor karanlığın içinde. Rayların bittiği yerde de ışık yok. Uzakta bir lamba bir an güneş gibi parlamış, az sonra o da kaybolacak. yun, çamurun altında kalmış. Bazı yerlerde de demir bağların arasındaki ağaçlar yerinden çıkmış. Ya bir vagon geçerken değmiş ya da tavan basınca ağaç kütükler oynamış... Ray onarımında çalışan işçilere "kolay gelsin" diyoruz. Onlar bize "hoşgeldiniz" diyorlar. Taban yükseldiği için vagonlann tavandaki borulara çarpması söz konusu. Bu nedenle tavandaki rayları aşağı indiriyorlar. Şimdiye dek hep taşın içindeydik. Burada duvar betonla kaplanmış. Mühendisler, artık kömür damarının içine girdiğimizi söylüyorlar. Betondan sonra başlayan demir bağların altından kömür görünüyor. Ama taşla karışık. Yine bir yol aynmında ki şimdiye dek kuzeye gitmişizkuzeyden batıya dönüyoruz. Yukardayken karşı tepelerde görtakmış, kömür doldurmaya gidiyor. Motorun üstünde motorcu, son vagonun içinde lambasını sallayan bir işçi. Demirbağlara yapışıp vagonlann geçmesini bekliyoruz. Katarın yarattığı hafif esintiyi hissedip daha da büzülüyoruz. Hâlâ nakıs 300'deyiz. Yine bir gürültü. Karanlığın içindeki karaltıyı lambanın ışığıyla seçiyoruz. Boş vagonlara, tavandaki boşluktan kömür dökülüyor. Üstümüz siloymuş. Daha derinlerden çıkarılan kömür, bantlarla üst katlardaki silolara taşınır, buradan da vagonlara yüklenirmiş. ; Tavanda, duvarlarda sabun köpüğü gibi sarkmış mantarlan da ilk kez görüyoruz. Lambanın ışığmda beyaz beyaz parlıyorlar. Yürüdükçe yabancı biri için kaybolma duygusu baş gösteriyor. Madencilerin bir yöntemi varmış: "Yolunu kaybedersen havanın geldiği, suyun aktığı yöne git, çıkışı bulursun." Yeryüzünden aynlalı neredeyse bir saat olacak ama daha kömürle tanışmadık. Kömürü bir kez vagonların içinde gördük, bir de kömür damarının içinde yürüdüğümüzü öğrendik. Sadece çizmelerimiz çamurlandı, elbiselerimizde toz bile yok. Nerede bu kömür? VAGONLARYukarıya çıkıp boşalacak, aşağıya inip dolacak. AHIRArkada katırlar, önde bakıcılan. Tavanda, duvarlarda sabun köpüğii gibi sarkmış mantarlar var. Lambanın ışığmda beyaz beyaz parlıyorlar. leri aslında bir tarafı kapalı olan tiinel. Galeri taşın içinde ilerliyorsa o zaman lağım adını alıyor. Taşta galeri açan işçiye lağımcı, taşın ya da kömünin içinde dinamit patlatmaya da lağım atmak diyorlar. Biz şimdi taş içindeki anayolda yürüyoruz, demek ki lağımın içindeyiz. İlerledikçe, tavandaki lambalar giderek azalıyor. Artık herkes kendi ışığı ile önünü görüyor. Çevre badanalı da değil. Yerlerde çamurlar başhyor. Demirbağların güçlenmesi için kimi yerlere poligon kilit atılmış. Yani ağaçlarla desteklenmiş. Hava kapısı Vagonlann yanından, demirbağlara yapışarak geçip çıkıyor ve çamurların içinden yolumuza devam ediyoruz ve bir kapıya ge YARIN: Kömürle tanıijma ANA YOLAydınlık bir demiryolu tuneli gibi. İ$te onlar Mühendisler kendi aralarında gülüşüyorlar, "Onlan gösterelim mi?" diye. Sonra göstermeye karar veriyorlar "İşte onlar." Taşın içine açılmış basık tavanlı bir oda. Zemini tahta. Ka TUMBAVagon devriliyor, kömür boşalıyor. Yanda motor. SİLOYukardan dökülen kömür vagona doluyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle