Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/8 HABERLERİN DEVAMI Nereden Nereye?. (Baştarafı 1. Sayfada) lık kazanışı, VVashington'daki Beyaz Saray yönetimlerinin katkılarıyla gerçekleşmiştir bir bakıma. Amerika'nın bu "katkılan"n\ Süleyman Demirel, Cüneyt Arcayürek'le yaptığı bir konuşmasında (27 Mart 1978, Hürriyet Gazetesi) çok iyi özetler: "19471964 yıllan arası Türkiye, ABD'ye bağlılığmı göstermiştir. Türkiye o kadar sadakat göstermiştir ki, bir çatışma halinde, ilk hedef olmayı kabullenmiştir. Ortak savunma tesisleri, aslında bu karakterde olmuştur... Detant, Kıbrıs'taki 1963 ihtilafı ve 1964'te Johnson Mektubu'yla bir noktaya gelen yeni siyasi durum, Türkiye açısından bir dalgalanmaya sebep olmuştur. Bu bir itimat sarsıntısıdır. Bu kadar sadıkane bağlı olduğu ABD'nin Kıbrıs gibi miili bir davadaki tavrı, Türkiye için şaşırtıcı, adeta şok tesirinde olmuştur. İşte o zaman Türkiye, yeniden ileri ufuklara bakmak ihtiyacı ile karşı karşıya kalmıştır... 1964'te biz, Sovyetler'le iyi ilişkilere girişince, muttefiklerimiz, başta ABD olmak üzere, fıepsi bu ilişkiyi yadırgamışlardı... 1965 yılında iktidarda bulunan dörtlü koalisyon hükümetinde, başbakan yardımcısı idim... Türkiye'nin kalkınma hamlesine yeni bir hız vermeyi düşünmüştük.. Kalkınmaya yeni bir hız verebilmek için, Türkiye'deki demir çelik sorununu bir ölçüde çözmek gerek... Alüminyum yok. Petrol ise esasen kıt olan döviz kaynakları üzerinde bir başka baskı. ATAŞ ve İPRAŞ rafinerileri yabancı sermayeii. Türk sermayeli miili rafineri lazım... Bu tesislerin yapımı için ABD'den ve Batı1 dan finansman aradık... Türidye'ye Yardım Konsorsiyumu ve diğer Batılı kaynaklar, Türkiye'nin bu projeleriyle il gilenmediklerini bildirdiler. Bu tesisler için 1 milyar dolar gerekiiydi. ABD ve Batı vermedi... Bunun üzerine bu projelerle ilgilenip ikjilenmediklerini Sovyetler'e sorduk. Sovyetler bu projelere ilgisini bildirdi. Sonuçta Sovyet kredisiyle bu projeleri icra ettik. İskenderun DemirÇelik, İzmir'de Aliağa Rafinerisi, Seydişehir Alüminyum, SülfühkAsit Tesisleh gibi beş önemli tesis bugün işletmededir... Bize Amerika ve Batılı dostlanmız, konsorsiyum içinde o sıralar yılda 300350 milyon dolar veriyorlardı, bundan faziasını veremiyorlardı. Ancak şunu söyieyeyim: Türkiye'nin kalkınması, Batılıların kafasına sığmamıştır... Açıklıkla ifade edeyim ki, 1965'lerde ve sonra Türkiye'nin çok ybnlü dış politika izlemesi zaruret idi. Bu politikanın yıllarca fevkalade dost olduğumuz ülkeler tarafından çok doğru değerlendirildiğine kani değilim... 1965'te Türkiye'nin dış poiitikasına şu yeni unşurlar giımiştir: (1) Birincisi ve çok değerlisi İslam ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmesi. (2) Büyük komşusu Sovyetler'le ve diğer sosyalist ülkelerle ilişkilerini geliştirmesi. (3) Bağlantısız ülkelerle olan ilişkilerine canlılık getirmesi. (4) Ekonomik kalkınması için Japonya dahil, herkaynaktan faydalanmayı başarmasıdır..." Türk dış politikasında yeni yönelişlerin, 1960'larda hangi siyasal ve ekonomik koşulların itişiyte ortaya çıktığını, o dönemin en önde gelen siyasal sorumlularından biri olan Süleyman Demirel, işte böyleözetlemiştir... Görüldüğügibi, ülkemizin dış poiitikasına daha çağdaş ve ulusal çıkarlara daha yaraşan özellıkler kazandırılmasında dost ve müttefikimiz Amerika'nın yapmış olduğu katkılar tartışılamaz... Bakalım, bu alanda neredeyse gelenekselleşmiş katkılarım sürdürecek mi VVashington?.. MUSTAFA EKMEKÇİ ANKAR A NOTLARI 23 EYLÜL 1984 Yoğurtçuuuuu... Engin Aşkın, Milliyet'in Kanada muhabiri; asıl adı Coşkun Zengin, duygulu, ozan yapılı, ince bir kişi. Yıllar önce anlatmıştı olayı Coşkun Zengin, ya da Engin Aşkın. Engin, Üsküdar'da bir evde annesiyle birlikte oturuyordu. Kaç kez, adresi verdi eve çağırdı: Kapıyı çalmana gerek yok, tekmeyi vur, açılır. Cup yatağa, filan gitme.. derdi. Engin Aşkın'ın çağrısı üzerine, bir İngiliz arkadaşı Londradan kalkar, gelir; evde konuktur. Bir sabah erkenden, İngiliz, don gömlek, dışarıyı fırlar, merak eden Engin de arkasmdan. İngiliz'e sorar: Ne oldu? İngiliz şaşkın, önde giden yoğurtçuyu gdsterir: Ne bu? Çok ilginç bir olay... Engin gülmeye başlar. Meğer, ingiliz uyurken, sabahın artısında, yoğurtçu, başında yoğurt tepsisi, elinde kantarı bağırarak geçiyormuş: Yoğurtçuuuu... ingiliz, bu ses üzerine dışan fırlamış don paça. Hiç böyle şey görmemiş de... Bizde olup biten çok şeyi yadırgıyor ülkemize gelenler. Bir olayı avukat Halit Çelenk anlattı, şöyle dedi: Güneyde bir bucakta bir pansiyonda konuk olarak kalıyoruz. Pansiyonun yol kıyısında yemek yenilen bir bahçesi var. Sabah kahvaltısındayız. Çaylanmızı yudumlarken, uzaktan bir düdük sesi geliyor: Bir iki üç dört... Bir iki üç dört... Sesler yaklaşıyor, yol kıvrımındaki ağaçlar arasında üç kişi görünüyor Önde yirmi yaşlarında bir genç, omuzunda bir çanta. Bir adım gerisinde, onu yürütenler, "bir iki üç dört!" Yol kıyısında onlan seyreden bir köylü kadın gülerek, bir dükkâna giriyor ve yanındakilere: Uç gündür ne de sopa yedi! diyor. Halit Çelenk, bucak halkından olayı öğreniyor: Bir turistin çantasını çaldığı söylenen bu genç, üç gün önce, "usulüne uygun olarak" ifadesi alındıktan sonra, o gün de çanta omuzuna asılarak cadde ve sokaklarda bucak halkına "teşhir" ediliyor, yani gösteriliyormuş. Halit Çelenk şunları söyiedi: Bu olay bana, 1274 sayılı Ceza Yasamızdaki kürek mahkumlarına, infaz başlangıcında uygulanan "teşhir" cezasını anımsattı. Bu ceza yasasının uygulandığı dönemlerde bir kişi hüküm giydikten ve cezası kesinleştikten sonra, infaz başlarken önce, böyle bir "teşhir" uygulaması yapılıyordu. Çağdaş ceza hukuku, bu cezayı ve uygulamayı kaldırmıştı. Çünkü insancıl bulmamıştı. Henüz yargılanmadan, bir mahkemece suçluluğu saptanmadan, sanık suçlu ilan ediliyor ve alanlarda çaldığı varsayılan çanta ile dolaştınlıyor. Oysa bu kişi, belki bu suçu işlemedi. Dayak etkisiyle itiraf etmiş olabilir. Suçu işlemişse, cezası yasada yazılıdır. Ceza yasamızda "teşhir" cezası yoktur. Böylece sanık iki kez (aynı suçtan) cezalandırılmış olmaktadır. Kaldı ki bu cezayı yargıç erteleyebılır de. Bugün cezanın amacı, insanı topluma kazandırmaktır. Oysa çağımızda, turistik bir bölgede çağdışı bir "teşhir" cezası uygulanmaktadır. 1274 sayılı yasa bile "teşhir"\, kesin hükümden sonra uygulamakta idi. Oysa bugün belki de Anadolu'nun birçok yerinde olay mahkemeye gitmeden, bu cezalar uygulanıyor. Şimdi TÖBDER'li bir Öğretmenin evinde bulunan yasak kitapların boynuna asılarak, köyde dolaştınkjığını anımsıyorum. Bu olay, TÖBDER dergilerinde aynntılarıyla açıklanmış, anlatılmıştı... Halit Çelenk'in yaşadığı olayı gören turistlerin, gördüklerinden hoşnut kalmayacaklarını sanıyorum. Turistler için, yeterli yataklarımız yoktur. Ancak, gördükleri işlemlerin insancıl olması, onlara gördüklerini unutturabilir. Bir bayan anlattı, Silifke'nin "S" köyü pansiyonlarında gördüklerini. Görevlilerden biri, yanında yardımcılanyla, gecenin biryarısında, pansiyonlara gelir ve denetleme yaparmış; denetleme de, kalanlar evli mi, değil mi? "Çıkarın bakalım, evtenmecüzdanlarını!"Tur\sllere evlenme cüzdanı sorulmuyor, pasaportlarına bakmakla yetiniliyormuş. Ama, gecenin bir yarısı, onlar da uyanıyor, yarı çtplak pasaportlannı gösterme durumunda kalıyorlarmış. Ha, bir izlenim daha, pansiyonlarda pislik de çabası... Düşündüm, gazetelerde "üstsüz" fotoğraflarla, Türkiye'ye turist gelmesini sağlayamayız. Gelenler, özgürlüğü içlerinde duymak, yaşamak isterler. Turizm ayları dolayısıyla, geieceklere, ülkemizde insanlara nasıl saygı gösterildiğini, kimsenin rahatsız edilmediğini, edilemeyeceğini örneklerıyle gösterebilirız. Turistin hoşuna gideceğini sandığımız kımi davranışlar ise, ters tepebilir. Yirmi birinci.yüzyılın başlıca konusu, kanımca "insan hakları" olacaktır. İçerdeki, dışardaki insanın hakları. Son, "Sıcak İlişkiler" başlıklı "Ankara Notlan"n\ boşuna yazmadım. Bir başka yazıda, Dr. Haydar Dümen'in girişimlerine gelen, bilim adamlarının yanıtlarını vermeyi çok isterim doğrusu... CEKEft DE Mt TekstU işkolunda 80 bin işçi için vanlon anlafmanın fototrafu Yümaz'la NorinHn yorgun görüntüsünün ardmdan öpüşme sahnesi geliyor. (Fotoğraf: ERDOGAN KÖSEOĞLU) Tekstilde 2 yıl için yüzde 115 (Baştarafı 1. Sayfada) dan sonra, Yılmaz ve Narin, daha çok bir gösteri havasında basın mensuplannın karşısına çıkarak, "Anlaşmak üzere olduklannı, çok kiiçiik bir iki purüz kaidığını, bu püriizleri de iki başkan olarak aralannda hemen çozıimleyeceklerini"bildirdiler. İki başkan, bundan sonra yeniden bazı uzman ve yöneticilerle birlikte toplantıya çekildiler ve yarım saatlik bir gorüşmeden sonra çıkarak, "anlaşmava vardıklarını" açıkladılar. Düzenledikleri basm toplantısında ilk konuşan Türklş Genel Başkanı Şevket Yılmaz, uyuşmazlığın giderildiğini belinerek, arabulucuya gitmeden uzlaşmaya varmış olmalarının son derece olumlu bir sonuç olduğunu bildirdi. Yılmaz, şöyle konuştu: "Uyuşmazlık konuları teker teker görüşiilmiiş ve tartışılmıştır. Taraflar, bu görüşmelerde aykırı çeşitli telkinlere rağmen. hiir sendikacılığa verdikleri onemi ortaya koydular. Tıpkı 1980 öncesinde olduğu gibi serbest toplu pazarlık anlayışına baglı kaldıklannı gösterdiler. Hiir sendikacılık birinci plana alınarak, sürdiirulen miizakereler sonucunda görüsmeleri uzlaşmajla bitirdik." Yılmaz, toplu iş sözleşmesinin imzalanmasından çok tatbikatının da önem taşıdığını belirterek, "Üyeleri üzerinde sağlıklı bir otoritesi bulunan Tekstil tşverenleri Sendikaii'nın bu gibi dunımlarda karşılıklı anlayışla çalışma banşını bozmak isteyenlere gereken cevabı vereceği inancındayım" dedi. TİSK Genel Başkanı Halit Narin ise, toplu sözleşmeyle sağlanan parasal haklarda düşundüklerinin oldukça uzerine çıkmak zorunda kaldıklannı, 19841985 yıllan enflasyonunu ve 1983 enflasyonun yol açtığı kaybı da dikkate alarak bir zam yapıldığını vurgulayarak şöyle konuştu: "Türkiye'nin gelecegi üretici ve yatıruncı güçten kaynaklanır. Üretmeyen ve yatırmayan bir ülkenin gelecegini kara bulutlar kaplar." Teksif ile Tekstil tşverenleri Sendikası arasında önümüzdeki günlerde resmen imzalanması beklenen grup toplu iş sözleşmesiyle ücretlerde 1. yıl yüzde 35 + ödenmekte olan 3 bin lira avans + 7 bin lira, 2. yıl 18 bin lira artış sağlandı. 1.9.1984 tarihinden itibaren geçerli olacak 2 yıllık sözleşmeye göre sosyal yardımlarda da 2 yıl için ortalama yüzde 102 oranında artış geıçekleşti. Bu arada, bir ara toplu sözleşme görüşmelerinin kesilmesine yol açan "temel hükümler" konusunda da ortalama bir çözüm yolu bulundu. İş ve işyeri değişikliği, çalışma saatleri, çalışma şartlan, disiplin kurulu, işyerine giriş ve çıkıslar ve benzeri konularda ne YHK'nın sözleşmelerindeki, ne de Teksif taslağındaki hükümler hâkim kılındı. Disiplin Kurulu'nda taraflar ikişer kişiyle eşit sayıda temsil edilirken, anlaşmazlık durumunda başkanın oyu yine tek oy olarak bırakıldı. Teksif yetkilileri bu hükümlerde TİSK ilkelerinin "delindigini1" ve işçiler lehine oldukça olumlu sonuçlar ahndığmı ileri sürdüler. Fazla çalışma ücreti de yüzde 70 zamlı ödenecek. Bu arada sözleşmeyle yeni bir uygulama olarak kıdem teşvik primi de getirildi. Saatte 50 kuruş olarak belirlenen bu prim ile kıdemli ve kalifiye işçiler korunuyor. Hani pizum (Baştarafı 1. Sayfada) iirünti nasıl?" diye sorduk. O konuşmak istemeyen Zennegül Bayraktar birden anlatmaya başladı Karadeniz şivesiyle: "Aylukçu ayluğunu alur yer, aylugu olmayan fukara ne yer? Var idi bir parça çayumuz. Topladuk, verduk devlete. O da çayimuzu saltu, ettu para. Sağolsun devlet baba ama, hanu pizum paramuz? Fukara eridu cittu su gibi." Zennegül Bayraktar hızla uzaklaşıp gitti yanımızdan. Alım memurlanyla konuşmaya başladık. Çay eksperi Süleyman Temizkan çayların kalitesine bakıyordu. "Kalile kontrolüntt nasıl yapıyorsunuz?" diye sorduk. Filizierin körpe olup oimadıgına bakıyonız. Kalite kontrolünü elle ve gözle yapıyoruz. Rize yöresinde çay üreticileri ÇayKur'un alımlanndan memnun görünüyorlar. Ancak ÇayKur'un para ödememesinden yakmıyorlar. ÇayKur para ödemediği için de çay üreticileri borca giriyor. Taksi şoförlüğü yapan Hüseyin Ayaz, "Paralar verilecek dlyorlar, oysa bizi oyalıyorlar" biçiminde konuşuyor. Çay üreticisi de olan Hüseyin Ayaz'la konuşuyoruz. Çay üreticisinin dunımu nasıl? Üretici teslim ettiği çayın parasını zamanında alamıyor. Mayıs ayında teslim edilen birinci sürgün çayın parasını sahil kesimindeki üreticiler daha yeni aldılar. tkinci sürgünün parası ödenmediği için çay üreticileri olan bizler ekonomik olarak güç duruma düştük. Onun için devlet paramızı faizle ödesin. HOYRAT'TA Hoyrat Alım Merkezi'nde göriiştüğümüz çay üreticisi Yaşar Demirci mayıs ayında teslim ettiği bir ton ürün bedelini aldığını belirtti bize. Yaşar Demirci altıyedi ton arasında çay bekliyor. Çay bahçesinde ailesi ile birlikte çalıştığını ancak urünü çok olduğu için işçi tuttuğunu belirten Demirci şöyle diyor: Çay bahçesinde bir işçinin gündeliği bin yediyüz elli lira. Yemeği, bir paket sigarası bize ait. Aldığım paranın yarısına yakmı işçiye gitti. Hep kadınlar yapıyor bu işleri. Başını sallıyor Yaşar Demirci, "Yoo şimdi öyle değil" diyor. "Ya nasıl o zaman?" sorusunu ise şöyle yanıthyor: Eskiden öyleydi, şimdi bizler de çalışıyoruz. Ama kadınlar yine çoğunlukta. Eh çahşacaklar elbet. Ama çay yaprağını bahçeden toplayan onlar, sırtında taşıyan yine onlar. Gülüyor. Ayağa kalkıyoruz. Kadınlar çayları temizliyorlar. Gökyiızünde kara kara bulutlar. Yeşil örtünün üzerinde gri bir gölge çiziyor yağmur bulutları. Hava serinliyor. Üç kadın yamaçlardan sırtlannda küfelerle aşağıya iniyor. Biz Rize Kalesi'nden denizi seyrediyoruz çaylanmızı içerken. Türkiye'nin en uzun kordonboyu. Karadeniz yorgun ve ıslak. Eylül ayı Rize'de çay mevsimi... UGUR MUMCU GOZLEM ABD Dışişleri: \atırmı için Pazaroyun Çözümleri Bilgisayarsızlara... 1. KALKANDERE 2. ERZURUM 3. DOMESTICUS 4. İKİZDERE 5. ROMANYA 6. İSTANBUL 7. ZONGULDAK 8. EREĞLİ Yanıt: KEDİ İl: RİZE (Baştarafı 1. Sayfada) Bir zamanlar "Kazaska" adı verilen dans çok yaygındı. Rus geliyor aşka Rus 'un aşkı başka / Oynuyor Kazaska I Lay, lay, lay... Bizim doğal gaz ile ısınmaya ne gereğimiz var? Gerekirse "yasaklanmış sol yayın"yakar yine ısınırız. Kitap dediğin yakmaya yarar. Elde yakacak kitap varken ne diye elin komünistinden gaz alıyoruz? Demek Rus'un aşkı da başka, gazı da!. Kuzey komşumuzda, biliyorsunuz, bir sosyal sınıf, bir gece ansızın öteki sosyal sınıflar üzerinde egemenlik kurmuştur. Bizim bazı yayıncılarımız da "Rus Çarltğı'ndaki burjuva sınıfı"n\n nasıl devrildiğıni anlatan kitapları Türkçe'ye çevirtip, yaymlamışlardır. Olay, Rus işçi sınıfı ile Çartık burjuva sınıfı arasındadır. Bizımle hiç ilgisi yoktur. Ama gel anlat... "Rus işçi sınıfının Çarlık burjuvazisini nasıl devirdiğini,' devirdikten sonra ne yaptığını, nasıl sınıf egemenliği kurduğunu anlatan kitaplar "yasaklanmış sol yayın" sayılmıstır. Rus işçi sınıfı ile Çarlık burjuvazisi arasındaki sorundan bize ne? Devirmişse devirmiş, devrilmeseydi, ne yapalım? Pinochet nasıl koruyor bakın Şili burjuvazisini? Çar, Çar olsaydı da korusaydı burjuva sınıfını? Bu kitapların Türkçe'ye çevrilmesiyle. "Türk burjuva sınıfının Türk işçi sınıfı tarafından devrilmesi" için propagandayapılmış sayılır mı? "Rus işçi sınıfının Çarlık burjuvazisini" nasıl devirdiğini aniatan kitapfarın "Türk işçi sınıfının Türk burjuva sınıfını devirmesi" için propaganda sayılmasına, kusura bakılmasın, benim aklım pek ermiyor. Peki, ya Türk işçi sınıfı, Rus işçi sınıfından kopya çekip, böyle işlere girişirse? Demek sorun bu!. O zaman Fransız İhtilali ile ilgili bütün yayınlan da yasaklamak gerekir. Abdülhamid böyle yapıp, kurtulmuş. Yasakla gitsin.. Peki, Hitler'in "Kavgam" adlı kitabı için bir yasaklama var mı? Yok.. Yok, hem niçin olsun? İnsan, "Kavgam" kitabını okumadan nasyonalsosyalizmi nasıl öğrenir? Şimdi "Kavgam" kitabını okuyunca insan hemen faşist mi olur? Olmaz... İhtilal konusunu ele alan bütün kitaplar, insanları eyleme geçiriyorsa, İttihat ve Terakki ile ilgili bütün anıları, bütün incelemelen de yasaklamak gerekecektir. Siz, Kâzım Karabekir'in İttihat ve Terakki anılarını okudunuz mu? Okuyun da ihtilal nasıl hazırlamrmış görün.. Bu Sovyet kitaplarını Türkiye'ye sokan bir şirket ['milliyetçi ve muhafazakâr", bu nedenle "sakmcasız" yurttaşlanmızın elindedir. Şirket sahiplerinden bir saygıdeğer tüccarımızın babası komünizme pek karşı olan bir öğretmen kuruluşunun da başkanıydı. Ara sıra sorardı: Kim sokuyor bu Marksist yayınlan ülkeye? Oğlu!.. Milliyetçl ve muhafazakâr oğlu, kim olacak başka? Bu işler oldukça karışıktır. Kimin eli kimin cebinde hiç belli değildir. Sovyetler ile iş tutan sakmcasız yurttaşlarımız, hep "milliyetçi, muhafazakâr ve antikomünist" yurttaşlar arasından seçilir. Resmi ideolojileri "MarksizmLeninizm" olan ülkelerin memurları ile bizim komünizme pek karşı olan eski bakanlar, milletvekilleri ve emniyet müdürleri arasında serbest piyasa ekonomisi düzenine uygun ortaklıklar oluşmuştur. Proletarya enternasyonalizmi, yerini çoktan bu tür enternasyonalizme bırakmıştır. Antikomünistler ile komünistler arasındaki kazanç ortaklıkları, ideolojilerin egemenliğini çoktan yerle bir etmiştir. Öyle ya: paranın dini, imanı, ideolojisi olur mu hiç? Olmaz. Burjuva sınıfının emekçi sınıflar üzerindeki diktatoryası.. Buna "faşız/n" diyorlar. Proletaryanın burjuvazi üzerindeki diktatörlüğü.. Bunada "MarksizmLeninizm"derler. Bir de Avrupa Komünizmi var. O da başka.. Avrupa komünizmi, burjuvazi ile uzlaşmadan yanadır. Leninizm sınıf çelişkilerinin uzlaşmazlığına inanıyor. Avrupa komünizmi ise bu çelişkileri, burjuva demokrasisı kalıplan içinde uzlaştırmaya çalışıyor. Biri. Moskova'yı sosyalizmin "Kâöe"si yapıyor, öbürii sosyalizm adına böyle merkezler, böyte tapınaklar istemiyor. Bir de "Bonapartizm" var. Bu da egemen sınıflarla bütünleşmiş yüksek memur diktatoryası demektir. Anlayacağınız faşizmin türevlerinden bıridir bu Bonapartizm! Diktatörlüklerin en korkuncu, yaygını ve yılışığı "sarhoş diktatoryası"dır. "Bu da ne" diyeceksiniz? Bu, bir solcu yurttaşın bir başka solcu yurttaşı, bir meyhane masasında kıstırıp, sabaha kadar, soluk almadan ülke sorunları ve solculuk üzerinde konuşma yapmasıdır. Şimdi Sovyetler'den doğa! gaz alacağız. Alalım, alalım da,doğal gaz tesislerinin altyapı inşaatını hangi cici holdingimiz yapacak, bu aradaonu da öğrenelim.. Göreceksiniz, Sovyetler ile iş yapacak cici holdinglerimiz birdenbire Sovyet dostu kesilip, ortak şirketler, dernekler kurarlar. Leninmenin, Stalinmitalin, ihtilalmihtilal, hepsi de unutulur. Bu Sovyetler, ister misiniz, bir de doğal gaz veriyoruz diye soğuk hava basıp, bizleri dondursunlar! Kuzey komşumuz Sibırya'yı ısıtıp, buraları Sibirya'ya benzetirlerse ne yapacağız? Eee. ne de olsa komünist bunlar; gaz gibi sızarlar!. Ne bilelim, belki o zaman titrer ve kendimize döneriz... Bulgar elektriği, Sovyet gazı, Amerıkan doları, Arap sermayesi... Şinanay yavrum, şınanay, nay... JraçtüU Otomobiller Y \\ Boğaziçi Köprösü ^ X saat 18.0020.30 arası Nihyyeni geçiş ücretleri olanaklannı araştırmalannı iste(Baştarafı 1. Sayfada) miştik. Geldiler, araştırdılar. Türkiye, komplekslerini kırdı. Şimdi neler düşündüklerini dinArdon Judd (Dressner Petrol liyonım. Yabancı petrol şirketArama Finansman ve Sondaj lerini mümkün olduğu kadar Aletleri Üretimi Anonim Şirkedevreye sokmak istiyoruz. Meti Yönetim Kurulu Başkan Yarsela Etibank ile FMC arasında dımcısı): Türkiye ile ilgileniyoruz. Çünkü bizim Dışişleri Ba ' ortak bir şirket kuracağız. Hisseler yüzde 35'er olacak. Özel kanlığı Türkiye'yi en guvenli yastatülü bu ortak yaünm şirketintınm yapılabilecek ilk üç ülke de kontrol ne Amerika'da ne arasında ilan etti. Biz de zaten Türkiye'de olacak. Şirketi akılşirket olarak son iki gündür lı adamlar isletecek. 657'ye tabi kongrede Türkiye'nin jeostrate40 bin liralık adamlarla iş yapıljik önemi konusunda lobi yapımıyor. Tofaş gibi Renault gibi yorduk. devlet ve özel sektörün bir araİSTİKRAR RAPORU ya geldigi şirketler kuracağız. Bu Cumhuriyet muhabirinin bu şirketler Çay eli, Siirt ve Beypabilgiden yola çıkarak yaptığı zan'nda olacak. Bu şirketler araştırmaya göre, ABD Dışişleanonim şirket olacak ki, fileksiri Bakanlığı tarafından hazırlabilitesi (esnekliği) olsun. Bir genan ve "istikrar raporu" adıyla nel müdür yurt dışına gitmesi anılan resmi belge Türkiye'yi için 20 gün bakanlıklarda dolaşBrezilya ve Güney Kore ile birmasın. Mesela Amerika'da çalılikte en güvenli yatırım bölgeleşan çok degerli bir arkadaşımız ri arasında gösteriyor. var. Yanm milyonu bastırıp o Dışişleri Bakanlığı raporunda, arkadaşı alalım." "Türkiye'nin halihazırdaki siyaJeotermal enerji konusunda si ve ekonomik istikran giderek Union Oil ile temaslarda buluartan tempo ile devam edeceknulduğunu, Van ve Tuz Gölü tir" deniliyor. çevresinde ortak yatınm düşüöte yandan İsmail Özdağlar'nüldüğünü de açıklayan Özdağın görüşmelerde bulunduğu balar, söz konusu şirket temsilcilezı şirketler ile kesin bağlantılar rinin bir ay sonra Türkiye'ye geyapıldı. Buna göre, Texoco, Mersin Körfezi'nde petrol araya lerek sondajlar yapacağmı açıkcak. Şirketler tarafından özdağ ladı. lar'a verilen konsorsiyum rapoBakan, sondaj kuyuları için runda "Türkiye'de petrol oldukuyu başına fıyat konusunda heğuna inanıyoruz. Ama Türkiye'nüz anlaşmava varılamadığını, nin bir Arap platosu olmadığını pazarlıkların sürdüğünü de sözda biliyonız" deniliyor. lerine ekledi. Şirketlerin üzerinde durduğu Öte yandan Devlet Bakanı ve bir başka nokta da Türkiye'deBaşbakan Yardımcısı Kaya Erki petrol rezervlerinin ekonomik dem, IMF ile Dünya Bankası'açıdan verimli olması. mn yıllık toplantıiarına katıimak Devlet Bakanı Ozdağlar teüzere gittiği NVashington'da temaslarını şöyle değerlendirdi: maslanna başladı. "Mart ayında bu şirketleri Kaya Erdem dün, Uluslararası Türkiye'ye davet edip, yatırım Para Fonu (IMF) Başkanı Jaciues de Larosiere ile 20 dakika süren bir görüşme yaptı. De Laroisere'in çok sayıda ülke yöneticileri ile randevuları bulunması dolayısıyla kısa suren görüşmede, IMF ile Türkiye arasındaki ilişkilerin genel bir değerlendirmesinin yapıldığı, teknik ayrıntılara gidilmediği bildirildi. Kaya Erdem, önceki gece de, IMF Türkiye Masası tarafından düzenlenen hazırhk toplantısına katıldı. Bski icret Yeni Scret!Artış «^ 400 200. 400 500. 200 500. 25 25 50 25 50 50 62 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞIPAL "Almanya'daki hizmetim" SORU: 1935 doğumluyum. 16 yıl Türkiye'de ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra 1971 yılında İş ve İşçi Bulma Kurumu kanalı ile Almanya'ya gittim. Orada 10 yıl, Türk çocuklarına egitim öğretim hizmeti verdim. 1981'de de kesin dönüş yaptım. Tekrar kendi isteğimle öğrelmenlik gorevine atandım. 2147 sayılı Yasaya göre de 6 ay içinde on vıllık emeklilik primini döviz olarak Emekli Sandığına ödedim. Almanya'ya gittiğimde derecem 8/1 idi. Yine aynı derece ile göreve atandım. Milli Egitim Bakanlığına dilekçe yazarak 10 yıllık yurt dışı hizmetimin döviz olarak ödendigini yurt içi ve yurt dışı hizmetlerimin birleştirilerek intibaka sayılmasını istedim. Fakat intibakımın yapılamay acağı bildirildi. 8/1'den rnaaş almaya devam ediyorum. Bu uygulama doğru mu? Bir de bu durumu Emekli Sandığına dilekçe yazarak "1984 yılında 27 yıl hizmetim doluyor. Emekli olmak istiyorum. Almanya'daki hizmetim intibaka sayılır mı?" diye yazdım. "Biz kurumlardan gelen dosyaya göre işlem yapıyoruz" denildi. Daha fazla ayrıntılı bilgi alamadım. Acaba, benim Almanya'daki öğretmenlik bizmetim Emekli Sandığında emekliliğimde intibaka sayılacak mı? B.C. YANIT: 2147 sayılı "Yurt Dışında Çalışan Türk Vatandaşlarının, Yurt Dışında Çalışma Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun"un 3. maddesine göre: "2. Bu kanunun yürurlük tarihinden sonra yurda kesin dönuş yapanlar donüş tarihinden itibaren altı ay içinde ilgili sosyal güvenlik kurumlarından yazılı olarak istekte bulunmaları koşuluyla, yurt dışında çalıştığı ve belgelediği sürelerin tamamı için sosyal güvenlik kurumları kanunları gereğince ve tavan sınırlan göz önunde tutularak hesaplanacak malulluk, yaşlılık ve ölüm sigortaları işçi ve isveren toplam prim tutarını veya kesenek ve kars. ılıklanm dö\ iz olarak borcun tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde yatırmaları halinde bu süreleri değerlendirilir. Bu süreler, varsa eski hizmetleri ile birleştirilir." Yasanın açıklanmasına ilişkin, Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nca 1978 yılında hazırlanan "2147 sayılı yasanın yurt dışında çalışan Türk vatandaşlarına sosyal güvenlikleri açısından getirdiği yeni olanaklar" başlıklı el kitabında, yurt dışında geçen sürelerin Emekli Sandığı yönünden intibaka sayılması gerektiği orneklerle verilmiştir. "Metin 4 yıllık yüksekokul mezunudur." Metin F. Almanya'da 4 yıl çalışmıştır. 21 yıl da değişik sosyal güvenlik kurumlarında hizmeti vardır. Metin, Almanya'daki çalışmalarının "Borcunu ödediği takdirde, emekli aylığı 25 yıl üzerinden ve l'nci derecenin l'nci kademesine geldiği düşünülerek hesaplanacak"tır. (Baştarafı 1. Sayfada) 1) "Hayali" Ermeni devleti, 11 milyon 959 bin 917 dolarlık ana para borcu karşılığında bugüne değin 32 dolarlık geri ödeme yapmış bulunuyor. 2) Borcuna karşılık, ABD "hayali" Ermeni devleti tarafından ödenmek üzere 36 milyon 662 bin 580 dolar faiz talıakkuk ettirmiş bulunuyor. Uzmanlar, bu faiz miktarının günümüzde 40 milyon dolara ulaştığını hesaplıyorlar. 3) "Hayali" Ermeni devletinin ABD'ye olan toplam borcu ana para ve faiz olaıak 48 milyon 622 bin 497 dolara ulaşıyor. ANKA'nın olayla ilgili olarak bilgisine başvurduğu siyasi tarih uzmanları, Birleşik Amerika'nın Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında Türkiye topraklan üzerinde bir "Ermeni" devleti kurulması için açık çabaları bulunduğunu kaydettiler. Uzmanlar, bu amaçla Amerika tarafından Türkiye'nin çeşitli yerlerinde Ermeni çocuklarının eğitimi için misyoner okullarınm açıldığını hatırlatarak, "ABD bütçesinde yer alan bu para, öyle göriilüyor ki hedeflenen bu Ermeni devlelinin başına geçmesi düşunülen kisilerin ve faaliyetlerinin fınansmanına harcanmıştır" görüşünü ileri sürdüler. ABD Motosikletler Minibüs, kamyonet, pikap, triportör, ambulans, cenaze arabası, land rover jeep 8 akslı treyler (çekicısi dahil) Küçük otobus Büyük otobüsler 37 akslı treyler (çekicisi dahil) Istanbul beledive otobüsü halk otobüsü Kamyonlar 20.000 30.000. •MX). 1X)00. 500. İ 1.500. ! 10.000. 15.000. 100. 1.200. 100. 2.000 Not: Diğer saatlerde eski geçiş ücreti geçerlidir. Köprü hergün 2.5 saat (Baştarafı 1. Sayfada) gulanacak zamlı yeni tarife şöyle: Steyşın dahil otomobiller kamyonet, pikap, landrover, jeep, triportör, her cins ambulans ve cenaze arabalan 400. TL.sından 500. TL.na, çekicisi dahil 8 aksiı treylerler 20.000.TL.ndan 30.000. TL.na, küçük otobüsler 400. TL.'ndan 500.TL.na 30 ve daha yukarı oturma yeri olan büyük otobüsler 1.000. TL.'ndan 1.500. TL.na, çekicisi dahil 37 akslı treylerler 10.000. TL.ndan 15.000.TL.na, azami yüklü ağırhğı 3.5 tondan büyük olan kamyonlar 1.200. TL.ndan 2.000. TL.na. Boğaziçi Köprüsü üzerinde yapılan çeşitli araştırmalara göre saatlik maksimum araç geçişi ortalama 7.500 dolaylarında saptanıyor. 18.0020.30 arasında köpru, günün en yoğun trafığine sahne oluyor ve bu nedenlerle geçişlerin neredeyse özellikle AvrupaAsya yönünde iki katına ulaştığı var sayılıyor. Yaklaşık bir hesapla bu saatler içinde köprüden 15 bin aracın geçtiğini düşünsek ve geçen tüm araçların otomobil olduğunu varsaysak, zamlı geçiş tarifesiyle toplanacak para 7.5 milyonu buluyor ve bu da eskisine göre 6 milyon liralık bir artış demek oluyor. Düzekme Gazetemizde dün yayınlanan YÖK Çaşkam İhsan Doğramacının "Lniversitelere hiçbir siyasi müdahale yok" başlıklı haberde, OECÜ'nin 1980 yılını içeren an ket araştırmalannda, İngiliz iiniversitelerinde özerklik oranı teknik bir yanlışhk sonucu yüzde 10 olarak çıkmıştır. Doğrusu yüzde 100 olacaktır. Düzeltir özt<r dileriz.