Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/8 HABERLERIN DEVAMI 14 EYLÜL 1984 UĞUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) GOZLEM dir? Gelin bellek tazeleyelim: Tarih 7 Ocak 1971... Yer, TBMM Butçe ve Plan Karma Komisyonu... Konuşan Hacettepe Üniversitesı Rektöru Prof. Doğramacı... Diyor ki: Sayın Başkan. öğrencilerin ve asistanların yönetıme katılma konusu kanımca Türk üniversitelennde daha çok önem taşır. Çunkü ünıversitelerımizde, kendi organları dışında, herhangı bır denet yoktur. Ve anayasa ancak üniversıte organlarının kendi öğretim üyeleri tarafından, kendilennce seçilen kişilerden oluştuğuna amirdir. O halde bizi denetleyecek bir unsur ararken, usulüne göre seçılmiş genç asıstanlardan ve oğrencilerden bu deneti beklemek yerinde otur. Bundan korkmamak gerektiğıne inanıyorum. Bir baskı grubunun tesirialtında veya Cemiyetler Kanunu'nun hukümlerine gore değil, serbestçe, en demokratik şekilde seçilmış asistan ve öğrenci kuruluşlarının üniversiteyi oluşturan organlar arasında sayılması gerekir... Demek kı değerli üstat, "asistanların ve öğrencilerin yönetime katılmalarım" isteyecek kadar özerklik yanlısıymış... Doğramacı, "dışarıdan gelen eli sopalt ve hatta silahlı grub'un ünıversite özerkliğıni yok ettiğini kaydettikten sonra bakın ne dıyor. Bu şiddet gruplarını bertaraf etmek için alınacak tedbirlerde Sayın Başkan, son derece müteyakkız olmamız lazımdır Çünkü, herhangi bir şekilde, dolaylı ya da direkt olarak, bu şiddet gruplarını notralıze etmek veya bertaraf etmek ıçin alınacak tedbirler, herhangi bir şekilde, umversitemizde fikir veya tartışma özgurluğunü kısıtlarsa, o zaman kaybettiğimız değerler, kazanacağımız değerlerden fazla olur, ağır basar... Neymiş? "Terörıstler ile savaşıyoruz" diye ünıversitelerimizde düşünce ve tartışma özgürlüğü kısıtlanırsa. işte o zaman yıtireceğimiz değerler, kazanacaklarımızdan fazla olurmuş... Demek boyle olurmuş... Muş da muş} Eee sonra ne olmalıymış? Sonra şöyle olmalıymış. Gürlüyor devrımci Rektör Doğramacı: Sayın Başkan, unıversitelerimizde her şey tartışılmalıdır. ideolojik akımlar tartışılmalıdır. Objektif olarak tartışılmalıdır Bunlar tartışılırken birinin öbürüne tercıh edilmesi şeklinde değil, butün çıplaklığıyla en iyı şekilde tartışılmalıdır. Memleketimizde yasaklanmış kitaplar, şahst kanaaîımce unıversite kutuphanelerinde bol bol bulundurulmalıdır... Demek öyle olmalıymış; universıtelerimizde ideolojik akımlar tartışılmalıymış. "Yasak kitaplar" da üniversıte kitaplıklarında bol bol bulundurulmalıymış... Mış da mış. Allah Allah ve süphanallah! Daha başka ne demiş, ne demiş? Şunu demiş: Kanımca her çeşit ideolojik akımlar hakkında bılgi vermek hususunda ünıversite tam bir serbestlık ıçinde olmalıdır. Ünıversiteleri serbest düşünceden, her çeşit fıkirlerı tartışmadan yoksun bırakmamak içtn gereken tedbirlerin alınması zarureti şüphe götürmez... Demek böyle olmalıymış, "üniversıte tam serbesti içinde" olmahymış, peki ünıversıteler, bugün olduğu gibi "tek birkalıp" içınde mi olmalıymış? Hayır, hiç öyle olmamalıymış. Ya nasıl olmalıymış? Şöyie olmalıymış: Sayın Başkan, üniversitelenmiz tek kalıp içınde mi olmalı? Bugün denet sistemi olmadığını birçok arkadaşım ifade ettiler Hakikaten üniversitelenmiz en iyi bir şekilde çalışmıyor. Onun içın üniversıte içi deneti, otokontrolü çeşıtli yollarla denemek zorundayız. Yeni tasannın detaylarını tam inceleyemedik, fakat bir çerçeve kanunu veya bir ana ilkeler kanununun detaylı bir kanuna tercih edilmesi. anayasa hükümlerıne uygun olacağı gibi, Türk üniversitelerinin ilerde denemelere açık olması bakımından da zaruhdir. Türk üniversitelerini tek kalıba sokmakla telafisı çok güç olan geriiere gidileceğine kesinlikle inanıyorum... "Kesınlikle inanıyormuş..." Neye? Üniversitelerın, bugün YÖK düzenınde olduğu gibi, "tek bir kalıba sokulması" ıle üniversitelerimizin ilerde giderilmesi çok güç koşullara sürükleneceğıne... Böyle olursa ünıversite genlere gidermiş, üstat buna da kesınlikle inanırmış... Ya ışte böyle olurmuş! Sevgıli pkurlar, bu yazıyı sizler gibi Sayın Doğramacı da okuyor, YÖK üyeleri de... Rektörler ve dekanlar da bu yazıyı okuyacaklar. Hiçbiri ağzını açamayacak. Kendi aralarında, kapalı kapılar ardında, konudan yalnızca fıskos ederek söz edecekler... Doğramacı, bu satırların yazarına ötkelenecek, "Neolacak, solcu, bu yüzden yazıyor" diyecek, diyecek, ama ağzını açıp bır tek söz söyleyemeyecek... Dekan olmak, rektör olmak, YÖK Başkanı olmak kolaydır, ama günümüzde tutarlı olmak pek o kadar kolay değildir. Çünkü tutarlı olabılmenin ne okulu vardır, ne Pediatri Kongresi, ne de YÖK'u! Ankara ABD'yi yine (Baştarat. 1 Sayfada) ği tepkiden sonra ABD Dışişleri Bakanı George Shultz, Ankara Bü\'ükelçisi Robert Strausz Hupe'yi U'ashingfon'a çağırdı. Önceki gun de Dışişleri Bakanlığı'na çağrılarak, kendisine Türk Hukümeti'nin "kaygı" ve "iizüntü"leri bildirilen Hupe, Ermeni soykırımını anma gunüne ilişkin Türkiye'nin tepkilerini içeren bir mesajla önceki gece ABD'ye gitti. Ermeni lobisinin girişimleri ile Temsilciler Meclisi'nden çıkan "soykırım"ı anma günü karan konusundaki gelişmeleri Ankara dikkatle izlerken Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu, "Bilsinler ki Türkiye'nin tav rı bundan böyle daha sert olacaktır," dedi. Ankara bu konudaki gelişmeler üzerinde "hassasiyef'le duruyor. Bu arada Türkiye'nin VVashington Büyükelçisi Şükrü Elekdag da, Türk Hukümeti'nin bu konudaki "hassasiyeC'ini ABD yönetiminin üst kademelerine bildirdi. Temsilciler Meclisi'nin kararına tepki olarak HP milletvekili Yılmaz Hastürk ve arkadaşları da TBMM'nin 24 nisana karşılık 24 eylülu "Kızılderili soykınmını ve zencilere yapıian işkenceleri kınama günü" olarak ilan etmesini istedi. ABD'nin Ankara Büyükelçiliği ilgilileri, Büyükelçi StrauszHupe'nin her yıf Kongre'deki Yardım Yasası'nın görüşüldüğü şu sıralarda Washington'a gittiğini ancak son gelişmeler nedeni ile "Bu seferki gidi$indt kongrede alınan Ermeni anma günü kararının da hiç kuşkusuz temaslanm etkileyeceğini" ifade ediyorlar. Temsilciler Meclisi'nde alınan "Ermeni soykınmını anma günü" karannın Turkiye'de "en yüksek düzeyde ve kamuoyunda büyük endişe ve kaygı kaynağı" oluşturmakta olduğu Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu tarafından önceki gün ABD'nin Ankara Büyükelçisi'ne resmen bildirilmişti. Büyükelçi Strausz Hupe de bu karar nedeni ile Turkiye'de ABD'ye karşı büyük bir tepki oluşmakta oldufunu, Washington'a iletmiş ve söz konusu kararın kabul edilmesi i)e Türk hükümetinin "TürkiyeABD ilişkilerini yeniden gözden geçinnek" durumunda kalacağını iletmişti. HALEFOCLU Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu, Istanbul'da THA'ya yaptığı açıklamada, Ermeni soykınmı günü" karanna karşı Türkiye'nin tavnnı gayet açık bir şekilde ortaya koyup, gerekli girişimlerin yapıldığım söyledi. Dışişleri Bakanı Halefoğlu şöyle dedi: "Biz her seferinde olduğu gibi gerekli girişimlerimizi anında yaptık. Ancak onlann karan ne olur bilemem. Ama bilsinler ki Türkiye'nin tavn bundan böyle daha sert olacaktır. Nasrettin Hoca'nın bir fıkrası vardır. O fıkrada Hoca su taşımak için gönderdiği çocuğu testiyi eğri tuttuğu için dövrnüş. Başka birinin neden dövüyorsun Hoca şeklindeki sorusuna ise, önceden tedbirini alalım da testiyi omuzundan düşürmesin, demiş." Halefoğlu, her zaman anında girişim yapılmasına rağmen ABD ve öteki ülkelerin kendi bildiklerini okuduklanna dikkat çekerek, "Biz artık daha dikkatli ve tedbirli davranmak zorundayız. Çünkü bundan böyle taviz vermek söz konusu olamaz, " dedi. ANKA'nın haberine göre. Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu 24 Eylülde Birleşmiş MilletJer Genel Kurulu'na katıldıktan sonra, Amerika Dışişleri Bakanı George Shultz ve öteki yetkililerle ikili gorüşmeler yapacak ve bu "konn"ya ağırlık verecek. HP İstanbul Milletvekili Yılmaz Hasturk ve arkadaşlan TBMM Başkanlığı'na verdikleri bir önerge ile Meclis'in olağanüstü toplantıya çağnlmasını istediler. HP'nin önergesinde, TBMM'nin de 24 eylülu "Kızılderili soykınmı ve zencilere yapılan işkenceleri kınama günü" olarak ilan etmesi önerildi. ANAP Grup Başkanvekili Ercument Konukman, ise THA'ya yaptığı açıklamada konunun son derece önemli oiduğunu, Dışişleri Bakanhğı ile Başbakanlık'ta konuyla ilgili çalışmalann sürdurulduğünu belirterek "Meclisin alelacele toplanıp bu yönde bir karar almasının olumlu olacagını sanmıyorum, gelişmeleri izlemek gerek. Hükümet ve partimizin üst kademe yöneticileri, konuyu yakından izlemektedirlcr." dedi. SUNALP: KINANMALI MDP Genel Başkanı Turgut Sunalp, bu kararın milleı ve devletçe şiddetle kınanması gerektiğini söyledi, "Liuslararası anarşizmin bir kolu olan Ermeni teröriinü desIekJemek, Amerika gibi dost ve müttefik bir ülke tarafından da yapılsa bunu nefretle karşılanz" dedi. Refah Partisi Genel Başkanı Ahmet Tekdal ise, kararın dış siyasetin temel prensipleri ile bağdaşır bir yönü bulunmadığını bildirdi. ASKERİ YARDIM Öte yandan yine Kongre'de bir "oldu bitti" havası içinde yürütülen ABD'nin Türkiye'ye yapacağı dış yardıma ilişkin sürecin de Reagan yönetimi tarafından kontrol altına alınması da Washington'a giden Ankara büyükelçisi StrauszHupe'nin ileteceği konular arasında yer alıyor. Temsilciler Meclisi Dış Ilişkiler Komitesi'nden geçen 1985 Bütçesi Dış Yardım Yasa Tasarısı'nda Türkiye'ye yapılacak yardım 755 milyon dolardan 540 milyon dolara indirilmişti. Türkiye'nin başlangıçta NATO yükümlülüklerini yerine getirmek için en az 1 milyar dolarlık bir yardıma gereksinme duyduğunu belirtmesine rağmen, bu miktann yarıya indirilmesi TürkABD ilişkilerini olduğu kadar Türkiye'nin NATO ile bağlarını zaysfIatacak nitelikler taşıdığı da öne sürülüyor. Seçimlere kadar yardım tasarısının kesinleşmemesi halinde, ABD mevzuatına göre, geçen yılki yardım miktarı aynen uygulamaya konuluyor. Türkiye'ye yapıian yardımdaki eksiltmenin Filipinler'e kaydınldığı bildirilivor. Siyasetle spor el ele fBaştarafı I. Sayfada) düveV'efenaiçerlemişolan "kamu vicdanı", "ülkemizin içişlerine kanşma küstahhğını gösterenlere" ağzının payını vermiştir artık... Yıl 1956... Pabuç dört yıl sonra ters ayakta olduğu için, Maarif Vekaleti'nde bir telaştır gidiyor. Uluslararası spor topluluğu üyesi ülkelerin spor yönetimlerinin mutlaka seçimle gOreve gelmeleri, sporun hükumet müdahalesinden bütünüyle bağımsız olması gerektiğini öngören Uluslararası Olimpiyat Komitesi ana tiizüğü 1952 karanyla çiğnendiği için, Türkiye 1956 Melbourne Olimpiyatlanna alınmayacağı gibi, bütün uluslararası spor federasyonlarmdaki üyelikleri de askıya alınacak... Hükümet düzeyinde biriki girişim yapılıyor, ama, Uluslararası Olimpiyat Komitesi ile uluslararası spor federasyonlan "Hükümetlerarası Olmayan Uluslararası Kuruluş" statüsünde olduklan için sonuç çıkmıyor. Sonunda, aracıların çabasıyla, bin dereden su getirilerek eskistatüye olimpiyatlardan hemen sonra dönüleceği sözü veriliyor, Türkiye olimpiyatlara alınıyor, bir süre sonra da gerçekten eski statü geri geliyor. • • • Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı Vehbi Dinçerler, "Acaba Sayın Bakan şaka mı yapıyor?" diye spor kamuoyunu bir süredir oyalayan "yönetsel bomba"sını patlattı. Seçimle göreve gelen eski Federasyon Başkanlan gönül nzalanyla ve topluca "istifa"ettiler. "Sporu siyasetesokmak", "Parlamentonun spora ilgisini çekrnek" için, bundan böyle, federasyon başkanlıklarına, "Milletin seçilmis vekiüeri"nin, yani parlamenterlerin getirileceğini açıkladı bakan... Bir de ilginç haber verdi. Spor yönetimimizin yeni miman olarak Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı'dan rapor istenmiş... Sorumluluk genelde mimarda kalacağı için bundan sonraki sözlerimiz Sayın Aldıkaçtı'ya... • • • 3530 sayıh Beden Terbiyesî Cenel Müdürlüğü kuruluş yasasma gore, BTGM Genel Müdürü üçlü kararnameyle atanan bir kamu tüzel kişisi olarak, Türkiye spor yönetiminin üst kuruluşudur. Federasyon başkanlarımn doğrudan doğruya genel müdürden emir atmak durumunda olduklan bu bürokratik yapıda, atanmış bir genel müdür, hukümetin kaderi üstünde söz söylemek durumunda olan miltetvekillerine nasıl soz geçirecektir? Böyle bir yapı, Türkiye 'nin idare hukuku sistemiyle nasıl bağdaştınlacaktır? Bu işin bir yönü... "Federasyon"kavramı, bağımsız "federe"birimlerin kendigönul rızalarıyla bir araya gelerek ve yine kendi gönül rızalarıyla bazı "yönetme" yetkilerini üst kuruluşlara devrederek oluşturdukları gönüllü ve seçimlik bir yapıyı betimler. Bunun spor yönetimine uygulanması, federasyon başkanlarımn federe spor kulüplerince seçilmesi anlamına gelir. Bütün Batı dünyasında, yalnızca federasyonlan değil, ulusal spor yönetimlerini desporkulüpleriseçer.Gerçi sosyalist ülkelerde "atama"ya benzer bir espri egemendir, ama onlar da, spor yönetim ve federasyonlarımn kulüplerce seçilmesinin "şekil şartlan"nı yerine getirirler. Sayın Dinçerler'in öngördüğü düzenleme dünyanm hiçbir yerinde yoktur. Tıpkı 1952 'de olduğu gibi, Türkiye'nin uluslararası spor topluluğundan soyutlanması dışında bir sonuç vermeyecektir. Üçüncu gözden kaçan nokta, uluslararası spor federasyonlarımn "uzmanlık birimleri" olduklarıdır. Ulusal federasyonlar, onlann koyduklan kurallar çerçevesinde, kendi ülkelerinde o spor dalındaki çalışmaları yönetirler. ' 'Bakanhklann sayısmı azaltma'' anlayışından esinlendiğibesbelli "federasyonlan birUştirme"karan, yüzme ve binicilik federasyonlarımn birleşmesi gibi ilginç yan ürünler verebileceği gibi, uzmanlaşmış uluslararası federasyonlarla ilişkilerde de önemli darboğazlar yaratacaktır. Son nokta... Federasyon başkanlanmn milletvekilleri arasından seçiminde, yalnızca "dört anagörüş" değil, "Bölgesel dağıum " dengelerinin gözetileceğine de hiç kuşkunuz olmasın. Adıyaman 'da kapalı yüzme havuzu, Mersin de kayak tesisleri, dağ tepelerinde tartan pistler pıtrak gibi bitmeye başlarsa hiç şaşmayın. Yol erkenken dönmekte yarar var. Belediyelerle sıkı işbirliği içinde, yerel kulüp temeline oturtulmuş, dorukta da DPT benzeri bir beden terbiyesi ve spor müsteşarlığı, Türkiye 'de etkili biçimde spor yaptırtmak için en kestirme ve etkili yoldur. (Baştarafı I. Sayfada) (Baştarafı 1. Sayfada) Ama milletvekili bakan yardımcısı olarak atanabilir. Ve bakan yardımcıhğını üstlenen milletvekili, örneğin Futbol ve Atletizm Federasyonlarından sorumlu tutulabilir. Bir başka bakan yardımcısı da örnegin Sutopu ve Eltopu Federasyonlarından sorumlu tutulabilir. Siz böyle bir uygulamanın uygun olacağı yolunda görüş belirttiniz mi? ALDIKAÇTI Bu bir hükümet sorunudur, beni aşan bir sorundur. Sizin kişisel görüşünüz nedir? ALDIKAÇTI Ben devletin sporu yonetmesine karşıyım. Böyle bir uygulama ancak tek parti duzeninde mümkündür... Anayasa'da da bu konuda açık kapı vardır, ama çok partili düzende devletin sporu yönetmesi düşünülemez. Vehbi Dinçerler'in gündeme getirdiği yeni uygulamaya ilk tepki kendi partisi ANAP'ın Genel Başkan Yardımcısı Halil Şıvgın'dan geldi. Ankara Büromuzun bildirdiğine göre Halil Şıvgın görüşünü şöyle açıkladı: "Milletvekili arkadaşlarımızdan sporu çok iyi biien belli dallarda basan gösterenler var. Ancak sporu siyasete bulaştırmamak gerekir. Spor bir milli meseledir. Başında bir siyasi vardır. ANKARA...ANKA... MÜŞERREF HEKİMOĞLU Mektup Ege'de kurtuluş yıldönümlerinin kutlandığı günleri ben de körfezde geçirdim. Bir akşam üstü İlhami Soysal ve eşıyle Edremit'in Şehitlik Tepesi'ne tırmandık, tepede beyaz bir anıt var, Ege'nin maviliklerine uzanan bir güvercine benziyor. Çevresinde bir duvar, kapısında da kilit var. Tepedeki bakımsız kahvenin bekçisi, çocuklar oynuyor, diye kilitlendiğini söyledi. O bekçi yetkili değil, ama kılitli kapıyı yadırgadım biraz. Anıtları duvarla çevırmek, kapılarına kilit vurmak yerine çocuklara, halka açmak gerekmez mi? Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın şehitlerini uzaktan, duvarların ötesinden seyretmek hayli ters bir olay. Aşağı inerken İlhami, kaymakam Hamdi Beyin öyküsünü anlattı. Edremit'in tarihinde önemi olan bir kişi Hamdi Bey, yürekli bir kaymakam, Mustafa Kemal'ın savaşına ilk katılanlardan biri, körfezdeki gönüllüleri örgütlüyor, Akbaş silah deposunu ele geçiriyor, sonra da Anzavur'un kurşunuyla şehit oluyor. Daha sonra, Akçay kahvelenni dolduran kalabalığı seyrederken düşündüm. Yetişen kuşaklar bu kaymakam Hamdi Beyleri yeteri kadar tanıybr mu acaba? Ya da bır Kurtuluş Savaşı'nın bilincini ne ölçüde hissedebıliyorlar? Belki de anımsarsınız, bu köşede Atatürk anıtlarından çok söz ettim bir aralık Burhaniye Alanf ndaki heykelı 30 ağustos öncesi değiştirmişler, eski heykeli hayli eleştirdiğim için bana içerleyenler oldu. Hatta yontu sanatından anlamadığımı söyleyenler. Belki de hakları var, ancak Atatürk anıtı yapmak da her yontucunun işi değil, yetişen kuşaklar, özellikle çocuklar Atatürk'ü ilk kez heykellerinden tanıyor. II, ilçe ya da bucak alanında karşılaşarak oluşuyor Atatürk izlemı. Gömeç'teki heykelin öyküsünü bu kez yeniden dinledim emekli öğretmen Şinası Erdem'den, 27 Mayıs Devriminden sonra Gömeçli öğretmenler bucak alanında bir Atatürk heykeli görmek özlemini duyuyor, bır girişim yapıyorlar. Bucağın bakırcısı da katılıyor bu girişime, bakırdan koskoca bir Atatürk heykeli yapıyor, ancak o el yordamıyla yapıian heykel Atatürk'e hiç benzemiyor. Dahası var, o upuzun paltoyu yazın beyaza, kışın koyu renge boyuyor bakırcı usta. Anlaşılan üşümesin diye: Öyküsü çok tatlı ama seyretmesi acı. Gömeçli çocukların yıllarca Atatürk diye bu heykeli seyretmelen daha da acı, bir süre önce onu da değiştirmişler. Çok sevindim, ancak bir üzüntüm de var. Burhaniye Alanı'nda yeni heykeli seyredenlerden de duydum bu üzüntüyü. Atatürk'ün hep asker yanı sergileniyor alanlarda. Oysa askerlik Atatürk'ün bir boyutu. Bence öteki boyutlarını da vurgulamak gerekir. Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyıne ulaştırmayı amaçlayan devrımler ve ilkeler giderek önem kazanıyor ülkemizde. Atatürk eşsiz bir komutan ama aynı zamanda eşsiz bir devlet adamı. Bayram Gazetesi'nde Bursalı bir tıp öğrencisinin başını örtmekte direnişini okurken düşündüm, galiba şapkalt bir Atatürk de gerekiyor artık. Belki de şapkanın simgelediği devrimin boyutlarını belirten bir yontu gerekiyor tami ıllerimizde... Fransızlar tatil köyü kurmak için neden Foça'yı seçti, diye merak ederdim bir aralık. Meğer FoçaFransız ilişkisı hayli eskiymiş, Büyükelçi Hamıt Batu söyledi, yüzyıllarca önce Marsilya'yı Foçalılar kuruyor, bayramın ilk günü Batular'la birlikte eski Foça'ya gittik. Kıyıda renk renk tekneler, balıkçı lokantalarıyla güzel bır kasaba Foça. Daha da güzel olabilir. Lokantalarda boş saksılar çarptı gözümüze, biraz toprak, birkaç sardunya fidesiyle ne güzel renklenir, şenlenir ama çiçek sevgisi hiç gelişmemış galiba... Foça'dan Bergama'ya uzandık. Akropol'e tırmandık. Dünyanın en eski üç büyük kentinden biri burada kuruluyor milattan önce. O kenti görmek için Almanya'ya gitmek gerekiyor şimdi. Vaktiyle akıl almaz bir cömertfikle Almanlara vermişler bu eski uygarlığın ürünlerini, tiyatroyu gezerken yüreğımiz sızladı, keşke onarılmasaydı, dedik. Bırakalım bilimsel, sanatsal bir onanmı bir usta onarımı bile değil, acemi eller çimento sıvamışlar o kadar.. Topraklarımızdaki uygarlıkları korumayı hiç bilmiyoruz. Tepeye vannca gökyüzüne salıncak kurmuş gibi oluyor insan. Batan güneşi, doğan ayı tutacak gibi.. Aşağıda alabıldiğine yeşil bir ova, bağlar, bahçeler. Bu yeşilliğe karşm sofralannızın yeşermemesi, giderek solması çok düşündürücü. Patatesten sonra üzüm, incirde ithal edecek miyiz acaba? O akşam saatinde Bergama tepelerinde, tapınaklar arasında dolaşmak çok duygulandırdı beni, milattan önceki yüzyıllan aşar gibi birderinlik ve zenginlik hissettim. Kımi olayların boyutlarıburalarauzanıyorgalıba.Rahmetli demeye dilim varmıyor, Sevgili Faruk Güvenç ile de konuşurduk bunları. Sanat olaylarını yorumlarken, sanatçılarımızın başarılarını kutlarken, bu gücün, bu üretkenliğin topraklarımızdaki kültür bırikiminden kaynaklandığını düşünüyorduk. Yoksa Bodrum Kalesinde Zeki Müren şarkılar söylerken Ankara Kalesi'nde, Hitit yapıtları arasında çağdaş bir orkestra konseri dinlemek kolay yorumlanır bir olay değil. Bergama tepelerinde milattan önce iki yüzyılına uzandıktan sonra Ören kıyılarında iki yıl öncesine yöneldim birden. Suna Kan ve FarukGüvenç'le söyleşilerimizi anımsadım. O söyleşiler hâlâ kulağımda. Yankıları giderek derinleşiyor. Faruk Güvenç'in savaşını, çok sesfi müzik sevgisini geliştirmek, yaygınlaştırmak çabalarinı daha büyük bır saygıyla düşünüyorum bugün. Boşluğunu da çok derinden duyuyorum. neden derseniz Faruk Güvenç uzun soluklu bir kışi, güçlüklerden yılmaz, umudunu yitirmez, yeni seçenekler arardı durmadan. Itici bir gücü vardı.. TRT Ankara Oda Orkestrasını ondan bır uzantı diye dinlerim kimi zaman. Başta Gürer Aykal ve Suna Kan tüm orkestra, son iki yılda verdikleri güzel konserlehe Faruk Güvenç'in anısına en büyük saygıyj gösterdiler. Bence saygıdan da öteye bir görev duygusu bu. Özellikle TRT'nin bugünkü durumunda, bu orkestra Atatürk'ün müzik devriminin ve çağdaşlaşma savaşının bir uzantısı niteiiğinde. Bu işfevi sürdürmek tüm üyeler için onurlu bir görev sayılır bence. Yedi yılda, uluslararası bir üne kavuşan, sayısız konserler veren bu orkestra Güvenç'in anısını ancak çağdaş düzeyini koruyarak yaşatabilir. Geçen yıl ölümüne rastlayan günlerde Londra'da bir konserle en güzel biçimde seslendiler Faruk'a. Bu yılki konserlerinde de güzel bir selam bekliyorum. Güzel ürünler ortak bir çabayla oluşur her zaman. Kuşkusuz Gürer Aykal ve arkadaşları da bu bilinçle çalışıyorlar. Sevdiklerimiz ölmez, diye düşünürüm ben. Onlarla konuşur, dertleşirim çoğu zaman, kimi zaman da mektuplar yazarım, güneş batarken, denizde ayın parıttilarını seyrederken postalarım bu mektupları. Bergama'dan Ören'e dönüş yolunda da uzun bir mektup yazdım Faruk'a. Ankara Oda Orkestrası'ndan, İnönü'nün yüzüncü doğum yıldönümünde düzenlenen konserlerden söz ettim. Okuduğu zaman nasıl gülümseyecek kim bilir Bakan ortalığı karışürdı Kıbrts görüşmeleri "sessizce" sürüyor NEW YORK (Cumhuriyet) Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Perez de Cuellar gozetiminde sürdürülen Kıbns görüşmelerinde Türk ve Rum toplumları yöneticileri sessizliklerini dün de surdürdüler. Sabah Kipriyanu, öğleden sonra Denktaş, yeniden Cuellar ile görüştüler, ancak her iki lider de hiçbir açıklamada bulunmadılar. Birleşmiş Milletler çevrelerince görüşmelerde çalışma planı çerçevesinde Toprak ve Anayasa sorunlannı ele alacak komitelerin kuruluş biçimlerinin tartışılmasına devam edildiği belirtildi. o...... JI. yaygınlaştırmaya Bunu daha .,„ «ı.^..™.,, gerek görmüyorum. Sporda başarılı oluş politikanın dışındaki otoritelerle başanya ulasılabilir. Partimizde böyle bir konu göriisülmedi. Bakanlar Kurulu'nda da göriişülüp görüşülmediğini bilemiyorum." ANAYASA'YA UYGUN MU? Milletvekillerinin federasyon başkanlıklarına getirilmesinin Anayasa'va uygun olup olmadığı konusunda değişik görüşler ileri surüldü. Atila Sav (SODEP Genel Sekteri): "Anayasada yer alan hükümlerde, milletvekilleri federasyon başkanı olamaz diye bir hüküm yok. Ancak bir milletvekili eğer gerçekten milletvekilliği görevini yerine getirirse, bu onun zaten 24 saatinin tümünü alır." Kemal Dal (Profesör):" Böyle bir uygulama anayasaya aykırıdır. Milletvekillerinin federasyon başkanlıklannda veya bir başka yerde görev almalan anayasanın 82. maddesi uyannca rnumkün degildir. Yetkililer lütfen anayasayı okusunlar, lütfen!" Ismet Giritli (Hukuk Profesörü): "Federasyon başkanlarımn TBMM üyeleri arasından atanması, ne Anayasa tdaresi Hukuku'na, ne de demokrasi gelenek ve esaslarına uygundur." Ücretlere müdahale yok (Baştarafı 1. Sayfada) rimli çalışma ortamının oluşturulması olduğuna i$aret eden Devlet Bakanı, sözlerini şöyle sürdürdü: "Çeşitli toplantılarda, karau işverenleri ve kamu işveren sendikalarının temsilcileri toplanılmış, bu loplantılarda sivri noklalara ulaşacak (ekliflerin kabul edilmemesi, tnemlekel ekonomisini darboğazlara gotıirecek ve kurumların, kuruluşlann ekonomik olmayan bir çalışma ortamına surüklenmelerine yol açacak toplu sözleşmeler yapmamalannı tavsiye ve telkin etmişizdir. Biz kamu işverenlerinin belli bir uyum içinde, belli bir koordinasyon içinde toplu sözleşme yapmalannı sağlamakla görev lendirildiğimiz için, gayet tabii ki bizim söyleyeceğimiz tavsiye ve lelkinler memur edildiğimiz kesime hitap eden hususlardır. Biz işçi sendikalanyla ilgili bir kuruluş değiliz ki, biz her şeyden önce taraf değiliz ki... Onlara diyoruz ki, gelirlerinize bakınız. Kârzarar durumlarınıza bakınız. Ekonomik durumıınuza, bütçenize bakınız. Vereceğiniz zamları eger kuruluşunuz karşılayabili>or$a, eğer sizin ekonomik çalışmanıza engel olmayacak birtakım koşullarda toplu sözleşme yapabiliyorsanız, oturunuz yapınız. Ama bunlann dışına çıkmayınız. Geleceğinizi tehlikeye atmayınız. Çok anormal zamlar verebilirsiniz, ama bu vereceğiniz zamlar o kurum veya kuruluşun birkaç ay sonra artık işçisine iicret ödevemez hale geimesine sebep olacaksa. o zaman o yuksek talepleri karşılamayınız. Bizim söylediğimiz bundan ibarettir." Alptemoçin, "Tüm kamu kuruluşlannın bu tavsiye ve telkinler karşısında söz birliği etmişcesine yiizde 30 zammın üzerine çıkmadıklanmn" anımsatılması uzerine şunlan soyledi: "Bütçelerine bakacaklar. Gelirgider hesaplanna bakacaklar. Kârzarar hesaplarına bakacaklar. Verebilecekleri zammı kendi bakanlıklarına teklif edecekler, bakanlıklarının onayını aldıktan sonra da Toplu sözleşmelerini bağıtlayacaklar. Bizim butçesini, gelirgider hesabını bilmediğimiz bir kuruluşa şu rakamda bir zam vereceksiniz dememiz miimkun degildir. Eğer o kuruluş yüzde 15 zam verebiliyorsa. biz nasıl kalkar da yüzde 30 zam ver deriz. Kurulumuz müdahale eden bir kuruluş degildir. Kurulumuz taraf degildir. Toplu sözleşmelerde son sözü söyleyecek taraf da degildir." "Türkiye, 2500 yıllık Ermeni yurdu..r ANKA'nm hateıine gore, ABD Senato Dı$ Ui=k;Icr Kotîîtîeü^jjîti 24 nisanm '*£ruö?Bİ sovktrınn giînü" îîan edifmest kojîiısunda akftgt karürda Türkrye. "25fl6yıllA Efiaeai >ur<to** Oİ3Î3ÎÇ ^Störtiîyof SenatofconrttçiirtıtîgoTUîtnc1!^ w"Senalo, Amefikan d*ş poö«U<asıiirfa Ermeni soyktnrHtm da göjîöniineabnfnasrffti İttet* 8u dtıram. (üiuyaıuu feerhaagj biryerimleki başka soykırHttfean önleyecektir. Ernıe«i sojkıriHH, ÛSHiaRJı İınparatorlaga tarafttHİan 19151923 yıöan arasmda. Törkiyc C«£Bhutîyelı kurufırş» ön«shıe rasttar. Sonaç olarak I «Jfljanil* L55Ö.Ö0Ö Ern«f»i kstledilmjş, Ermeöflerin 2586 >»liık larlbi vataoiarı ortadan kaldmlnflştır. Ermerti Suyfctrtmtyfa îl#ili bçlgefcr, Birleşîk Am«yka, Avustarya. Fraasa, Batı Alman>a v« İngiUece ar^vterînde ld»taflHiakBifleştk \nKTİka 'mıt 1913191§ rıBarj arasıtıda bu\ü~ i otan Henry Morgentao, ösmantı İmparaturlBğtı'ımfl : Efjne«i soykflrmı kofltısiHKJa pmieztoiaı gondermistir. Setta<o 13 Mayıs I92<Karihinde ald^g» btrkaran'a. y soykiriBt idtftalanmn «eıçek uldüğuHtt ifade e*Biistir, Tem<>8c8«r Medisi 14$ sâjitı kararı ile 24 nbanit? Ermen* sojkirı/n »arna giınü olsrak kabul edilmesini isttmişdr. Eski Başkaı* Jtramy Carler 16 Mayıs I978*de japügı koDU'jjnadii. Efmentsoyktrınunifl "en büyuk trajediferden" biri oMuguau vurgulamts ve ba'şkaa olarak butuifl asla untıto*maması içjn çaba gostereceğini tıHdfrtnişfi. Btrteşmiş MStetter tnsaa Haiları Komisyottu ite Btrteşfk Aaıeröia Söykınmt Anma KöruJB'mi» benzer kararian V»DI &*m, Başkan Roıtald Reagan, 22 Nisan BSl'de yapttgı k«* nuşmada, EfBiçnÜer ve Kamboçyaltlarayap*lanso>k*r»mdaıı ş BÜIÜB I>H grfişaıclerie b&ökfe, Senato, Başkan "dan *e Dışişleri Bakatn'ndan ba tarihsel ulayt gözÖHÛae aîarai, kOflHnuu Ameritım dt>~ politikasında bir yer edlttmesim safîamatarınt dtleı. Başbatı ve Dısişteri Bakaoı Krmenikre yap?h*rt $<tikmtm (ar«yarab, dlğer ı»oyktnmlan ontemetidirfer. Se«alo ayrtt». Başkan"daa ve BJrieşjHİş MilletJer"deki Amerikar» temsöctlerîfldea bu konuyu tum uluslarâranı forumlara g^frerek. Ermeni soykHHnı da dâhil «A»ak üzere, tiim soyktrımten %in duyalaB nefre** düe getiımçslni isler." ABD Senatosıı DJŞ İJişkiJer Komit^st kararmdam Kîtaplar suçsuz ama (Baştarafı 1. Sayfada) taplann Cumhireyet Savcıhğı tarafından "serbest" bıraklığı ve haklarında dava açılmadığı ortaya çıktı. "Suçsuz" kitaplann, Kültür ve Turizm Bakanı tarafından "gözaltı"nda tutulduğunun belirlenmesi üzerine Taşçıoğlu, "yeni" görüşlerini şöyle açıkladı: "Savcılık takipsizlik karan \ermiştir. Bu karara göre, kitaplarda herhangi bir suç unsuru bultınmadıgı dogrudur. Ama bu kitaplann içinde kutsal kitabımız kııran'ı Kerim'e küfürden, çocuklara sevişme usüllerini öğretme>e kadar çeşitli konularda zararlı görüşler yer almaktadır. Bu kitaplann satışa sunulması Türk kültur politikasına ne kazandırır? Ben Kültür Bakanı olarak bunu da düşünmek zorundayım. sonınun çözümü için bir yol mutlaka bulacağım." Edinilen bilgilere göre, Kültür ve Turizm Bakanhğı 1 Ocak 1984'te Ankara Cumhuriyet Savcıhğı'na başvurarak söz konusu 18 kitap hakkında karar verilmesini istedi. Bunun üzerine Savcılık bilirkişilere her kitap için inceleme ve değerlendirme yaptırdı. Bilirkişi raporunun hazırlanması uzerine ilk karar Ali Pusküllüoglu'nun "Kırlangıcın Kanat Vuruşu" kitabı hakkında 25 Ocak 1984 tarihinde verildi. Doç. Eralp Özgen'in bilirkişi olarak incelediği kitap hakkında, Savcılık 16 sayılı karan ile kovuşturmaya yer olmadığı göruşüne \ardı. Kitaplar türlerine ve sayfa sayılarına göre değişik surelerde incelendi ve her inceleme sonunda raporlar Cumhuriyet Savcılığı'na tek tek iletildi. Kovuşturmaya yer olmadığı kararları ise 25 Ocak 1984 tarihinden itibaren verilmeye başlandı. Her kitap hakkında verilen "kovuşlurmaya yer olmadığı" karan Ankara Cumhuriyet Savcıhğı Basın Bürosu tarafından Kültur ve Turizm Bakanlığı'na zaman geçirmeksizin bildirildi. Muzaffer İzgü'ün, 27 Ocak 1984'te kovuşturmaya yer olmadığı kararı alan "Ekmek Parası" kitabından sonra 30 ocakta James Joyce'un "Sürgünler" adlı kitabında da Cumhuriyet Savcılığı'nın 1984/22 sayılı kararı ile "suç unsuru" bulunmadı. Cumhuriyet Savcılığı'nca haklarında kovuşturmaya yer olmadığı karar verilen kitaplardan bazılan şöyle sıralanıyor: Robert Badhes'in "Göstergebilim İlkeleri" (30 Ocak 1984 Ankara Cumhuriyet Savcıhğı 1984/24), Ümit Kaftancıoğlu'nun 'Altm Ekin" (7 Şubat 1984 Ankara Cumhuriyet Savcıhğı 1984/26), Dimitri Kantemir'in "Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi" uç cilt (8 Mart 1984 Ankara Cumhuriyet Savcıhğı 1984/49). Yılmaz Güney (Baştarafı I. Sayfada) ğa verildi. Geçtiğimiz pazar günü ölen Yılmaz Guney'in Pere Lachaise Mezarhğı'nda toprağa verilmesi sırasında düzenlenen törende Strasbourg Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Server Tanilli ile Fransız Kültür Bakanhğı adına bir temsilci birer konuşma yaptılar. Törende konuşması beklenen Fransa Kültür Bakanı Jack Lang'ın konuşma yapmasına Fransa hukümeti "diplomatik nedenlerie" izin vermedi. Fransız hükümet kaynaklanndan öğrenildiğine göre, Fransız hükümeti mayıs başında Paris yakınlarındaki Alfortville kasabasında Ermeni anıtı açılışında Devlet Bakanı Joseph Franceschi'nin konuşma yapmasına Türkiye'nin gösterdiği tepkiyi akıida tutarak, Lang'a Yılmaz Güney'in toprağa verilişi sırasında konuşma izni vermedi. Jack Lang, dün sabah Rue Lafayatte'deki Kürt Enstitüsü'ne gelerek Yılmaz Güney için açılan defteri Evren: Cahil çok olunea (Baştarafı 1. Sayfada) dir edebilir ve ona göre bir karar verebilir. Ama cahil bir kimse etki altında kalır. Biraz okumuş dünya görmüş kimsenin etIdsinde kalır. Bu halde, halkımızın tahsil seyiyesini yükseltmek zorundayız. Öncelikle kırsal bölgelerde halkımız, bilhassa kadınlanmız, kızlanmız okuyamıyorlar, daha doğnısu okutulmuyorlar. Bu bize dinimizi yanlış takdim edenlerin gunahıdır. Bunu zavallı kadınlarımız, kızlanmu çekmiştir. Hâlâ da çekmektedir. KizJarınuzı, kadınlanmızı bundan kurtarmak zorundayız. Aksi halde yalnız erkekterin okumayazma öğrenmesiyle bu ülke kalkınamaz. Bu başarının elde edilmesinde milli eğitim camiamızın büyük katkısı olmuştur. Fedakârca çalışmıştır. Bu nedenle Tüm milli egitim camiasını kutluyorum, teşekkürlerimi sunuyorum." Dinçerlerde 10 bin dolarlık ödülle okul yaptırmayı, adına da, "CehaJetle Savas Okulu" koymayı düşündüklerini açıkladı. • Diplomamı yitirdim. Hükümsüzdür. HASAN AYAZ imzalamakla yetindi. Kürt Enstitüsü 1982 sonbahannda Jack Lang tarafından açılmıştı. Yılmaz Guney'in Gare de l'Est yakınlarindeki Rue Lafayette'deki Kürt Enstitüsü'nde bekletilen cenazesi, kendisi için açılan defterin imzalanmasınm tamamlanmasından sonra Republique Meydanı'na getirildi. Republique Meydanı'ndan konvoy halinde Pere Lachaise Mezarhğı'na doğru yola çıkıldı. Fransız yasaları, cenaze törenlerinde tabutun elle taşınmasma olanak tanımadığı için Guney'in cenazesi, ailesinin isteğine ve kendisinin vasiyetine rağmen elle taşınmadı. 3 bin kadar kişinin katıldığı cenaze töreninde Yılmaz Guney'in Yunan asıllı meslektası Gavras da bulundu. Yılmaz Güney, TSI 16.30'da (yerel saatle 15.30) Pere Lachaise Mezarhğı'nda toprağa verildi. Pere Lachaise Mezarlığı, 1871 Paris Komünü'nün son dayanma noktası olarak ün yapmış ve tarihe geçmişti.