Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Sahıbı: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazeıecılik Turk Anonim Şırketı adına Nadir Nadi, # Gene! Ya>ın Muduru: Hasan Cemal. Mues;>ese Muduru: Emine Lşaklıgil, Yazı [şlerı Muduru. Oka> Gonensin. 0 Haber Merkezi Muduru. Yalçın Ba>er, Savfa Duzenı Yonetmeni Ali Acar. Temsılcıler ANKARA: Yalçın Dogan, İZM1R: Hikmel Çelinkava, ADANA: Mehmel Mercan. • Ser\ıs Şeflen: Isıanbul Haberlerr Reha Öz, Dıj Haberler: Ergun Balcı, Ekonomı: Osman llaga). Kulıur: Aıdırt tmeç. Magazın. YaK'in Pekşen. Spor Danışmanı: Abdulkadir Yucelman, Duzellme' Refik l)urba>, Araştırma: Şahin Alpa>. lşSendıka Şukran Kelenci. İkındi: 16.41 Akşam: 19.30 Yatsı: 20.52 Burolar 0 Ankara: Zi>a Gokalp BuKarı Inkılap Sokak No: 19/4 Tel: 33114147, 0 j z m i r : Halıt Zı>a BuUarı No: 65'3, Tel: 254709131230 • Adana: Çakmak Cad No 134 Kat 3, Tel: 1455019731 • Basun \e Yayan. Cumhumel Matbaacılık \e Gazetecılik TA.Ş. Turk Ocaeı Cad 39'41. Cağaloğlu. Ist. PK 246Ist Tel 5209703 Tele\ 22246 TAKVIM 10 Evlul 1984 İmsak: 5.04 Guneş: 6.32 Oğle 13.06 BİR CEZA AVUKATININ ANILARI Prof. Dr. Faruk Erem Ş Bir tuhaftır ceza avukatlığı, ayıplamayacaksımz, kızmayacaksmız, ağlamayacaksınız da. Bunlar olmaz mı? Olur. Ama hep içinizde olmalı. Bakışlarınızda kaçak bulunmasın. Karşımzdaki suçlunun gözlerinin içine bakın, dostça. Orada derdini dökmek isteyen "insan"ı göreceksiniz. Bundan sonrası kolaylaşır. "İnsan, insanın zehirini alır" derler halk dilinde. Ceza avukatlığının yarısı budur. Buradaki anıların bir kısmını yaşadım. Bir kısmını "adliye koridorları"nda meslektaşlarımdan duydum. Her olayı, anlamca "ağırlık noktası"nı göze çarpacak biçimde yazdım. Meslek sırrı nedeni ile kişilerin tanınmamasını sağlayacak değişiklikleri yaptım. Kendimden çok şey kattım. Bu bir belgesel değildir. îdamlık Aziz, tahliye kararını cÜnleyemeden f elç oldu ve öldü 1 Ölüm cezası en ağır ceza sayılır. En ağır suça en ağır ceza verilmelidir ki aynı suçları işleyeceklere ibret olsun, işlemesinler (!) Ya ölumü göze alanlara ne diyeceğiz? Cezaevinde intihar edenler arasmda ömur boyu hapse hükumluler çoğunluktadır. Demek ki yaşamak, bazen ölümden daha ağır gelebiliyor. Mahkemeler "hata" etmez mi? Eder. Ya asılanın suçsuz olduğu sonradan anlaşılırsa. Hatamızı nasıl düzelteceğiz? Toplum, kendini istediği kadar güçlü saysın. Yine de bazı hataları tamir etmek elinde değildir. Chessman, hava geçirmez odacıkta, pencerelerden verilen siyanür gazım solumağa başladığmda son sözleri şuydu: "Önemi yok." Adamı kurtaramadım. Adam suçsuzdu. İnfaza gittim. Sehpa hazırdı. Adam bir sigara istedi. Bende yoktu, veremedim. Başkası verdi. Sonra döndü, "Elimi tut" dedi Tuttum. Adam soğuyordu. JJmüdür, gardiyana hücrede kararın infazını bekleyen "idamlık Aziz"i getirmesini emretti. Aziz asılacağını anlamıştı. îki gardiyan onu sürükleyerek getirdi. Yiizü sararmıştı. Müdür; "Aziz, oğlum; tel geldi, okuyayım" dedi, fakat okuyamadı. Aziz garip bir titremeye tutulmuştu. Konuşamıyordu. Yüzü değiştL Ağzı çarpüdı. Felç gelmişti. Halbuki gelen tel, "tahliye teli" idi. Kitaplara kendimi kaptırdığım sırada mübaşire seslenirdi: Mehmet, bir çay söyle, kâtip beye benden. Bir sabah CTken gelmiştim. Onu, dosya üstüne eğilmiş, bir yargıtay kararını okurken gördüm. Birkaç damla yaş düştü gözlerinden, karann üstüne. Üzüldüm. Yaşh adamın ağlaması, başka türlü dokunuyor insana. Yaruna sokuldum. Bir şey mi oldu, Başefendi, dedim. Buğulanmış gözlüklerinın üstünden baktı. Idam tasdiki gelince ben her zaman ağlanm oğlum, dedi. Ceketinin kolu ile kararın ustündeki yaşları kuruturken gözlerimin içine baktı, uzun uzun. Ama uzaklara bakar gibiydi. Bugün izinlisin, git evinde çalış. KimbUir, belki ilerde bir şeyler yapabilirsin, dedi. Benirrı "ölüm cezası"na karşı olmamın çeşitli nedenleri vardır. İnsan yalnız düşüne duşüne bir şeyin yanında ya da karşısında olamıyor. doğdu. Halbuki yazarı bilinmesi gerekli en kutsal yapıt "hüküm"dür. Hâkim, "bu hükmü ben verdim" diyebilmeli. Ya "toplu mahkeme'V) üç kişiyi bir araya getiriyoruz. "Mahkeme" diyoruz. Bu her şeyden evvel aritmetik kurallanna aykırı. Üç kişiyi toplaymca mahkeme çıkmaz. Toplu mahkemeyi kabul edersek, arkasından "oy" gelir. Oylama yoluyla adalet (!). Hâkimlerden biri karara muhalif kalırsa, bu onun kararın doğruluğuna inanmadığını gösterir. Bir hâkimin dahi şüphe ettiği kararın doğruluğunu topluma nasıl kabul ettireceğiz? Biz avukatlar "Gereği düşünüldü" denince hemen ayağa kalkanz. Başkan "Gereği düşünüldü" dedi Ayağa kalktım. Karşı masada oturan meslektaşım kalkmadı. Başkan duymadığını sanmıştı. Tekrarladı: "Gereği Düşünüldü," Tam bu sırada meslektaşımın başı düştü. Ölmüştü. Bukuk her şeyin süresinde yapılmasım ister. Fakat bir süre vardır ki, kanunda yerini bulamazsmız. Ölüm cezasına hükmedilmesinden, bu cezanın yerine getirilmesine kadar uzunca bir süre geçer. Anayasalar işkenceyi yasaklaya dursun, bu süre işkencedir. kamn sararmış yüzünü unutamıyorum. Yatak açıyor, soyunuyor, tiryakiler son sigaralannı içerken, tek tuk konuşuyorlardı. Birden içeriye gardiyanlar girdi. Başgardiyan, "Eller başa, herkes yatağının başına!" dedi. Aramatarama sessizce, olaysız geçiyordu. Aziz'in yatağının yanında bir gardiyan sağı, solu saçıp çekiştiriyordu. Birden bir sustalı çakı yere kayıverdi. Başgardiyan. "Aziz, biz de seni uslandılar arasına koymuşluk. Yazıklar olsun, yüriı hücreye" diye çıkıştı. Aziz, şaşkın, uzgün, "Vallahi, benim değil" diyehildi. Sonra hırsla dudaklarını ısırdı. Koğuştakilere, "Kim etti bunu?" diye sordu. Başgardiyan kolundan çekti Aziz'i. Koğuşun kapısından çıkmadan önce, kâğıt oynarlarken birkaç kez aralarında tatsızlık geçen Veysel'in önunde durdu. "Vicdanı kınk, sen ettin. Anam avradım olsun" diye başlayarak Vre>sel'in yakasına sarıldı. Gardiyanlar omuzlarma yapışıp Aziz'i ayırdılar. Veysel, "Ulan amma da acemisin be. Anlamadın mı? İdamlıklan hücreye bö\le alırlar". Aziz durakladı. Bir şey diyemedi. Yürüdu. Gardiyanlar gidince, Veysel'i koğuştakiler bir hayli hırpaladılar. Neye yarar. Veysel oyunu bozmuştu. Hucrenin önunden geçenler Aziz'in içerde bazen ağladığını, bazen bildiği duaları yüksek sesle okuduğunu, yalvardığını, ba Olüm cezası: Isı Ceza Usulü Kanunu'nda bir hüküm vardır: ölüm cezasına mahkum edilmiş olanın avukatı isterse, müvekkili asılırken hazır bulunabilir. Kanuna göre mahkeme heyetinden de bir zat bulunacak. Yetersiz. Ölüm cezası veren ağır ceza heyeti (fakat kitn verdi ise onlar) tümden haar bulunsun. Uygulama hiç de böyle olmuyor. Ne hâkimler gidiyor, ne avukât. Hepimiz gidelim. Göreceksiniz, ölüm cezası azalacak. Avukatlığa yeni başlamıştım. Adamı kurtaramadım. Yıllar geçti. İnancımı kaybetmedim. Adam suçsuzdu. tnfaza gittim. Sehpa hazırdı. Infaz memurları beni yadırgadılar, "acemi avukat" olduğumu anladılar, önem vermediler. Adam bir sigara istedi. Bende yoktu, veremedim. Başkası verdi. Sonra bana döndü. "Himi tut," dedi tuttum. Adam soğuyordu. Eğer insanın nasıl soğuduğunu bilmezseniz ölum cezasını cesaretle savunursunuz. Öyle ya, herkesin ısısı kendine (!) İdamlık Aziz Bilirsiniz, hukuk her şeyin suresinde yapılmasım ister. Fakat bir süre vardır ki, kanunda yerini bulamazsmız. Ölüm cezasına hükmedilmesinden, bu cezanın yerine getirilmesine kadar uzunca bir sure geçer. Buna "korkunç süre" adını verebiliriz. Anayasalar işkenceyi yasaklaya dursun. Bu sure işkencedir. Bir dergıde okumuştum. Amerika'nın bir kentinde, hükumlii, geceleyın, gizlice elektrik sandalyesine oturtulur, ceza böylece yerine getirilirmiş. Fakat sandalye çok akım çektiğinden, lambalar zayıflaymca hükumluler olayı oğrenir, bağırmaya, eşyaları parçalamağa, ağlamaya başlarlarmış. Düşünmuşler, özel bir jeneratörle sakıncayı gidermışler. Şimdı kımse fark etmiyormuş. Bizim cezaevlerimizde daha ilkel çareler uygulanır. Ölume mahkum olan bir bahane ile koğuştan alınıp hucreye konur. Zamanı geldiğinde sehpaya götürulur, gizlice. Sivas Cezaevi Müdürü'nü çok severdim. Amlannı çok dinlemişimdir: Koğuşta tek idamlık, Aziz'di. Müdür "infaz emri"nin gelmek üzere olduğunu hesaplamıştı. "Çare"ye başvurulacaktı. Mahkumlann yatma saati idi. zen de işi kendisinin yapmadığım, haykırdığını duyarlardı. Neden sonra beklenmedik bir olay oldu. Tel gelmişti. Mudür nöbetçi gardiyana hemen Aziz'i getirmesini emretti. Aziz asılacağını anlamıştı. Onu süruklercesine iki gardiyan, güçlukle getirebildiler, müdurün odasına. Yüzü sararmıştı. Müdur, "Aziz, oğlum, tel geldi, okuyayım" dedi, fakat okuyamadı. Aziz durduğu yerde garip bir titremeye tutulmuştu. Konuşamıyordu. Yüzü değişti. Ağzı çarpıldı. Sağ tarafı çöktü: Felç. Halbuki Aziz'in mahkumiyetı bozulmuştu. Suçsuz olduğu anlasılmıştı. Yargıtaydan gelen "tahliye teli" idi. Köye haber sahndı. Yakınları geldiler, cipe bindirip götürdüler Aziz'i. Birkaç ay sonra haber geldi. Felç ilerlemiş, Aziz ölmüştü. Müdürün bu anısım dinledikten sonra uzun uzun düşündüm. Ne diyelim. Adalet, öldürmeğe karar verirse, mutlaka öldürür. Din görevlişj Başefendi Fakültede öğrenci iken ağır ceza mahkemesinde kâtiptim. Yaşı kemale ermiş, umur görmüş bir başkâtibimiz vardı. Emekliliğini bekliyordu. Sabahlan hepimizden erken gelirdi. Duruşma olmayan zamanlarda derse çalışmama göz yumardı. Mahkeme Kararı "mahkeme" verir. Mahkeme "gerçek kişi" değil, "tiizel kişi" de değil Öyle ise nasıl olup da mahkeme "idam karan" verebiliyor(î). Bencemahkeme "hâkim"ile "sanık" arasına bir "Uanpon bölge" konmak istendiğinden Mahkeme olum cezası vermişti. Başkan muhalif kalmıştı. Karar duruşmada tefhim edilecekti. Karan başkan okur. Karar okunurken herkes ayağa kalkar, yalnız hâkimler oturur. Usul böyle. Dinleyiciler de, biz de ayağa kalktık. Başkan kâğıdı aldı. Karan okuyacaktı. Kekeledi, durakladı. Konuşamıyordu. Biraz sağdaki üye kâğıdı başkamn elinden aldı. Kürsünün dibindeki zâbıt katibine uzattı. Oku dedi. Kâtip okumağa başlarken hayretle gördük Başkan da ayağa kalkmıştı. Dudaklan titredi, bir şeyler söylemek istiyordu. Söyleyemedi. Kararın okunması bitinciye kadar ayakta kaldı. Baş Birkaç yıl önce Almanya'da ceza infazı konusunda bir toplantıya katılnuştım. Toplantı, konuşmacılann fikirlerini kapsayan tartışmalardan sonra bazı infaz merkezlerini gezme ile son bulmuştu. Manheim civannda çok modern, ağır ceza hükümlulülerinin konduğu bir cezaevini gezdirdiler. Gerçekten insancıl koşullarla hazırlanan kusursuz bir cezaevi idi. Tertemiz, aydınlık bir fabrika görünumündeydi. Yalnız, her atölyeye girerken arkadan kilitlenen otomatik kapılar. Atölyelerde ters bakışlı, kolları dövmeü, çeşitli ırklardan hükümluler. Atölyelerı gezerken bir ara cezaevinin din görevlisi ile karşılaştık. Yaşlıca idi. BUtün yaşarrunı hükumlulere adamıştı. Suçluları uslandırmada uyguladığı "Dinsel Uyanlar"ın başarısını anlattı, uzun uzun. Sözü değiştirmek için, bin kişilik cezaevinde kaç kişinin müebbed ağır hapis hükümlüsü olduğunu sordum. "Beş yüz otuz" diye cevap verdi. " N e kadar çok" dedim. Papaz başını biraz kaldırdı. Bana övünür gibi gelen bir sesle cevap verdi: "Biz sizin gibi asmıyonız da". Sonradan hatırladım. Polath'da iki Alman turist öldurülmüştu. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanırken Alman Kiliseler Birliği'nden bir tel geldi: "Öldürülenler bizim vatandaşımızdır. Biz ölüm cezasına karşıyız. Asmayınız". Astılar. Emekli Başkan Yıllar nasıl geçer? Adalet in emeklileri"nden bunu bilene rastlanmamıştır. Adalet "hizmet' 'inden ' 'emeklilik'' başkalarınkine benzemez. Geride bıraktıklarınız (karara bağladığınız davalar) bazen yalnız sizin duyabileceğiniz ' 'haykınrcasına" bir süre, sizi takıp edecektir. Emeklilik, adliyede, omuz başında var veya yok olan sorumluluk demektir. Birlikte hayal kuralım, ısterseniz: El attığınızda ceketinizin kolu içinde, bir kolunuzu bulamadığınızı varsayalım, sonra öbür kolunuz. Telaşla yokladığınız her yerinız. Daha sonra hiçıenlik. Bu adaletin "emekli"sidir işte. Bir yol ayrımıdır, emeklilik. Bilinmez. "Gitme" demek için mi? "Yamldın, duzelt de öyle git" demek için mi? Gideceksiniz. Kanun "as" dedi, astınız, "git" derse gitmemek olurmu(l) hiç. Ama, aşağıda size anlattığım "aziz dostum"un öykusü o kadar başka ki! Yıllann nasıl geçtiğini o da pek anlayamamıştı. Adliyedeki it Bodrum FestivalVni Zeki Müren biurdi TRT*nin kablosu kopunca, konser 1 saat geç başladı. Kaleyi dolduran binlerce kişi yer için kavga etti, konseri videoya çekmek isteyen Özal'ın teknik danışmanı Erkal Zenger, polisler tarafından engellendi. TÜREY KÖSE BODRUM 5. Bodrum Kültur ve Sanat Festivali onceki gece Zeki Müren'in Bodrum Kalesi'ndeverdiği geleneksel konser ile sona erdi. Festivalin beklenen en önemli etkinliği olan konser bu yıl da TRT'nin kablolarının kopması nedeniyle 1 saat geç başlarken, yasak olmasına karşın \ideo çekimi yapmaya kalkışan Başbakan Turgut Özal'ın teknik danışmanı Erkal Zenger polisler tarafından engellendi. 12 Eylül Alanı'nda konser gecesi bilet bulabilmiş binlerce kişi ile umutsuzca kaleye girebilmek için koşturan yurttaşlar biraraya geldiler. Konser öncesinde Bodrum kalesinde tam bir curcuna yaşandı. Protokoldakiler dahil yer bulmak sorun olurken sık sık yer kavgaları yapıldı. Konseri Devlet Bakanı Kurtcebe Alptemoçin ve eşi ile bazı milletvekilleri, vali, kaymakam, belediye başkanı ve bazı gazetelerin üst düzey yöneticileri de izlediler. Konser öncesinde Bodrum Kalesı'nde vıdeocular SIK SIK uyarılarak çekim yapmalarının yasak olduğu duyuruldu. Konserin saat 22.00'de başlaması gerekirken TRT'nin kabloları kopunca programa 1 saat geç başlandı. En ön sırada çalışan foto muhabirleri nedeniyle konseri rahat izleyemeyen Alptemoçin "Zenger nerede? Bana Zenger'i bulun bu işi o balleder" dedi. Bir saat sonra anza giderildi ve 20'yi aşkın gorevliyle çekime gelen TRT ekibi göreve başlayabildi. TRT ekibi onarımını sürdürürken kaleyi dolduran binlerce kişi yuh çekmeye başladı. Yuhlar ve "en büyük Zeki başka büyük yok" çığlıklan ile geçen bir saat sonunda sunucu Cemile Kutgün sahneye geldi ve program başladı. Saat 24.00'e yaklaşırken Zeki Müren, önce kuliste gazetecilerle birlikte Halikarnas Balıkçısı'nın ruhuna Fatiha okudu sonra şövalye giysisi ile sahneye geldi. Kale alkıştan inlerken Cemile Kutgun, Zeki Müren'i, "En büyük bayram armağam" olarak sundu. Zeki Müren l.S saat sahnede kaldı. 16 şarkı söyledi. Zeki Müren, bir ara sahnede kaymakama donerek, "Festival tarihini önceye almak gerekir bunu sizden rica ediyorum" dedi. Sahneye gelen Kaymakam Şükrü Tezer; "Bunu emir telakki ediyonız, elbette" yanıtını verdi. Zeki Müren daha sonra konser sırasında festival programında unutulan Halikarnas Balıkçıa'nı anarak "O şu anda araraızdadır. Biz 56 yıllık Bodruraluyuz o Bodrum'a sürgün geldi, biz kendimizi sürgün ettik. Biz onun diktiği palmiye ağaçlannın en ufak tomurcuğu olabilirsek ne mutlu bize" diye konuştu. Başbakan Turgut Özal'ın teknik danışmanı Erkal Zenger konser gecesinde sık sık yapılan anonslarla video çekimi yapılmasımn yasak olduğunun antmsatılmasına karşm kolonlann ardından çekim yapmaya kalkıştı. Bunu goren bazı foto muhabirlerı fotoğraf çekmeye başlayınca polis tarafından engellendi. Kaymakam Şükrü Tezer bu konuda "Bir iki gorüntü almış. Sanatçılardan değil halktan ve gazetecilerden almış. Biz daha sonra kaseti izledik ZeUi Müren'den gorüntu yoktu" d dı. Izmir'in kurtuluşu kutlandı İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir dün iki bayramı birlikte yaşadı. Kentin düşman işgalinden kurtuluşunun 62. yıldönümü dün torenlerle kutlandı. Törende bir konuşma yapan Anakent Belediye Başkanı Burhan Özfatura, "9 Eylül, Türk milletinin Ataturk'ün ondeıiiğinde, istilacı güçlere uluslararası alanda meydan okuduğu ve esaret altındaki tum mazlum milletlerin hürriyet ve istiklal ateşlerini tutuşturduklan gündür" diyerek şunları söyledi: "Günümüzde dünyamn en üstün tekniğine sahip önemli ordulanndan birine, maneviyatçı ve en üstününe sanibiz. Yurdumuzun her koşesinde olduğu gibi Ege'de de ordumuz, bir elinde zeytin dalı, bir elinde silah gücüyle nöbettedir. Bunu bilmek bizlere güven, dostlara gurur, kotu niyetlilere de (hızaya gel) dersi vennektedir." Anakent Belediye Başkanı Burhan Özfatura'run konuşmasının ardından başlayan resmi geçit saat 11.40'a kadar sürdü. Bu arada kendisine şeref tribunünde yer ayrılmadığı için töreni yurttaşlar arasmda izleyen Merkez İlçe Belediye Başkanı Süha Baykal çevresindekilerin bayramını kutladı. Kendisine "Neden tribünde oturmuyorsunuz?" sorusunu soran bir gazeteciye ise Baykal, "Yurttaşlar arasmda bulunmak istedim" biçiminde yanıt verdi. Karşıyakada saat 13.30'da Ataturk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın kabrinde anma töreni düzenlendi. Saat 17.00'de Karşıyaka İskele Meydanı'nda 9 Eylul bando konseri ve folklor gösterisinin ardından 18.30'da Izmir Merkez tlçe Belediye Başkanhğı'nda sanat gosterılerı yapıldı. 20.00'de Susuzdede Parkı'nda belediye bandosunun konseri ve Milli Eğitim Mudürlüğüne bağlı folklor ekiplerinin bir gösterisi yer aldı. Vtn\İr''tf> arıhnl tırnaı "^ten başını kaşıyamayan"yurttaşlar, işyerlerinde, han girişle" u ' i l ^ 9unu.l lllllŞl rinde, sokak aralarında, kısacası "Uygun" bulduklan her yerde tıraş olmaya başladılar. tşte buna bir omek: Arkasmda Haliç, elinde ayna, ne çevreden geçenlerin bakışları ne de Haliç'in kokusu umurunda... Berber tırası bitirmis, btytklanm düzeltirken o, eline tutuşturulmuş aynaya bakıyor özenle... Birazdan dökeceği kolonya "Haliç 'in kokusunu bastırır" sanıyor belki de. Ama ya yıllann verdiği alıskanhkla kolonya dokunursa... (Fotoğraf: ENDER ERKEK) 1 1 hizmeti kırk yıh aşmıştı. Ağır ceza mahkemesi başkanlığından emekliliği gelmişti. Sabah erken adliyedeki odasında özel eşyalannı toplarken, masasının gozünde sakladığı, üstüne kuçuk çakısıyla; bir, iki, uç, dört, beş diye çentikler açtığı, beş kınk uçlu kalemi eline almış, uzun uzun düşunmüştü. Bu, beş kınk uçlu kalem, verdiği ve katıldığı beş idam hukmünun anısıydı. Diğerleri için bir diyeceği yoktu. Ama tek çentikli kalem(!). O olayda iki sanık vardı. Suçu birbirlerine atıyorlardı. Suç ağırdı, suçlu olan asılacaktı. Deliller pek karışıktı. Kıdemli üye bir sanığın, başkan diğer sanığın, suçlu olduğuna inanmıştı. O tarihte kıdemsiz uyeydi. Kimin oyuna katılırsa sanıklardan biri veya diğeri asılacaktı. Bir türlu karar veremiyordu. Şöyle düşundu: Başkan daha tecrubeliydi, daha doğru düşunürdu. Başkana katıldı. Sanığın biri beraat etti, öburü asıldı. Sonra kıdemi artmış, kendisi ağır ceza mahkemesi başkanı olmuştu. O zaman, şimdiki tecrübesi olsaydı böyle bir karara katüamayacağını çok iyi büiyordu. O akşam arkadaşlarının verdikleri veda yemeğinde, arada bir dalıyor, tek çentikli kalemin öyküsünü düşünüyordu. Ben de yemeğe davetli idim. Kendisi yakın arkadaşımdı, ta lıseden. Yemekten sonra beraber çıktık. Yolda hiç konuşmadı. Üzüntüsünu emeklilikten sandım. Birkaç kez söz ettim. Hizmetlerini övdum. Cevap vermiyordu. Dostumu ikinci kez, hasta yatağında ziyaret ettim. Eski dosyayı bulmuş, okumuş, uzun yolculuklar yapmış ve yıllar önce beraatini sağladığı kişiyi bulmuş, doğruyu öğrenmek istemiş. Adam hâkimi hemen tanımış, söz arasında, "Siz o işi benim yaptığımı biliyordunuz, değil mi?" diye gülumsemiş. Dostuma ilk kriz hemen, oracıkta gelmiş, ikinci kriz, onu hastanede ziyaretimden üç gün önceydi. Tek çentikli kalem olayını hastanede kısık sesle bana o zaman anlattı. Anlatırken arada bir susuyordu. Takatsizdi. Birkaç gun sonra oğlu telefon etti, beni istemiş. Hemen gittim. Yetişemedim, öleli pek az olmuştu. Son defa görmek için odasına girdim. Tek çentikli kalem parmaklarının arasında idi. Yavaşça aldım. Saklıyorum. Biz avukatlar "gereği düşünüldü" denince hemen ayağa kalkanz. Davada sanık vekili idim. Karşı masada katılan vekili meslektaşım oturuyordu. Başkan, "gereği düşünüldü" dedi. Ayağa kalktım. Meslektaşım kalkmadı. Başkan duymadığını sanmıştı. Tekrarladı: "Gereği düşünüldü". Tam bu sırada meslektaşımın başı düştü, önündeki masaya. Kafanın bir yere çarpınca çıkardığı tok ses. Ölmuştü. Meslek boyunca unutamıyorum. Her "gereği düşünüldü" denince, tok sesi. Barolar Birliği Genel Kurulu'nun bir toplantısında Kayseri Barosu Başkanı Ömer Gözübüyük kürsüde konuşuyordu. Uyarıcı, özyerici bir konuşmaydı. Konuşmasını şöyle bağladı: "Adalet, çözemeyeceği düğümu atmamalıdır". Bu sozden sonra hafifçe sallandı. Olduğu yere yıkıldı. Başı yere çarpmıştı. Kalp. Aynı tok ses. Kayseri 'ye her gittiğimde rahmetli meslektaşunın mezannı ziyaret ederim. "Gereği düşünüldü", "Çözeme>eceğimiz düğumu atmayalım"! SCRECEK