22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER dığım için kendime şaşıp durmuşumdur. Cevaf Çapan'ın George Thomson'dan dilimize çevirdiği "Şiir Sanatı" adlı kitapta, Coleridge'in bu olay dolayısıyla "nedensiz kötülük" dediğini okuyunca ürperdim. Gerçi Iago'nun Othello'ya "haset" ettiğini söyleyebiliriz, ama o pis duyguyu taşımak insanın doguştan kötü olduğuna inanmaya yeter: Kıskançhğa itilen Othello, masum karısı Desdemona'yı boğar ve kendini oldürür. Nedensiz kötülüğun daha çarpıcı örnekleri (artık Rönesans dönemini gerilerde bırakıyoruz çünkü) Dostoyevski'de bulunmaktadır. Orneğin Raskolnikof'un, yaşlı faizci kadını öldürme hakkını kendinde bulabilmek için ileri sürdüğü gerekçe, hiç de inandırıcı değildir; benzeri gerekçelerle insan her kötülüğü işleyebilir. Bunun gibi Ecinniler'deki Stavrogin'in soğukkanhlıkla işlediği ya da işlettiği cinayetler. ancak doguştan kötü olmakla açıklanabilir. Ancak, Hıristiyan ahlakından epey uzağa düştüğümüzü de unutmayahm. Dostoyevski, "Tanrı yoksa her şey yapılabilir" diyor ve şeytanın dışanda değil, insan ruhunun derinliklerinde olduğuna inanıyordu. Hıristiyanca bir inanç değildi bu kuşkusuz. Konuyu daha derinden incelemek isteyenlere, Berdyaev'in bugunlerde Adam Yayınlan arasında basılan "I>osto>evski" adlı yapıtının Ender Gürol çevirisini okumalarını öğütlerim. Gerekirci kafası ile suçun (kötulüğün) toplumsal niteliğini anlayan Diderot ise, insanı bir kalemde temize çıkarmıştır. Bizim bütün duygu ve düşüncelerimiz dış kaynaklıdır, demek onlara dayanan eylemlerimiz de, az ya da çok, bir zorunluluk taşır. însan doguştan suçsuzdur, o ancak suça itilir ya da zorlanır. İyi koşullandırılmış bir toplumda, insanın doguştan iyi olduğu açıkça ortaya çıkar. Ust yani gizemcilik ve safsatadır. Bir tanntanımaz olan Diderot, kalkıp da seytan masalına inanacak değildi ya! Doğa gibi, onun bir parçası olan insanoğlu da ancak akılla yorumlanabilirdi. Ve aklın (sağduyunun) insanlar arasında eşitçe paylaştırıldığı daha önce söylenmişti. Bütün sorun, dönüp dolaşıp eğitime bağlanıyordu. Gerçekten de, cezaevlerini dolduranlann büyük çoğunluğunu eğitimöğretimden yana talihsiz kişilerin oluşturması bunu kanıtlar. Ama buraya gelindiğinde de konu, insanjn özgur olup olmadığı sorununda düğümleniyordu. insan eğer özgür ise, seçme zorunluluğunda idi, bu da ona ister istemez sorumluluk yükleyecekti. O ancak bu özgürlük ve sonuç olarak sorumluluk nitelikleri ile kendini varedebilirdi. Tanrı da, şeytan da yoktu, insanın kendini varetmesi idi söz konusu olan. Öyle ise ne iyiydi, ne kötüydü o, ne olmak istiyor idiyse oydu. Dahası var, iyi ile kötünün tanımlarını yapmak bile... Ama biz burada smırımızı neredeyse aşacak duruma geldik. Oysa yazımıza karamsar şoförün bir sözünden girmiştik. Eğer insanoğlu doguştan kötü ise, karamsaruğın dunyada bir yeri olamaz, katlamnz, biter gider. Yok doguştan iyi ise karamsarlık tümden yitirecek demektir anlamını. Ama ... hem özgür, hem de sorumsuz isek... Ben gerçekte konuyu çözümlemek için yazmadım bu yazıyı. "Ağaçlar var" demiştim şoföre, şimdi ağaçlara bakarak dinleneceğim. Not: Geçen hajtaki yazımda, okullara Farsça ile Arapça yerine, Türk tarihi kaynaklannın çok zengin olarak bulunduğu Çince ile Rusça 'nın konmasımn daha yararlı olacağını yazmtştım; yanlışlıkla "Farsça ve Çince" diye çıktı. Düzeltirim. 77 TEMMUZ 1984 Ağaçlara Bakarak MELIH CEVDET ANDAY Arabada şoförün yanında oturuyordum, adam bir ara başını benden yana çevirip: Bayım, ben bu dünyayı sevmiyorum, dedi. Benden bir karşıhk alamayınca da, Söyleyin, sevilecek ne var dünyada? diye ekledi. Ben de elimle göstererek: Ağaçlar var, dedim. Adam; Benim ağaçlara bir şey dediğim yok, insanlar kötu, dedi. "İnsan kötiidiir" bıçimindeki yaygın inançla karştlasıyordum gene; öyle bir inançtı ki bu, insanın suça sürüklenmiş olabileceğini hesaba bile katmak istemiyor, onu doguştan suçlu sayıyordu. O zaman, 13 Temmuz 1984 tarihii ve "Diderot, Aydınlanma, Ansiklopedi Üstiine" başlıklı yazımda ele aldığım liç çeşît ahlak anlayışını söz konusu ederek, bir dostumun, "Bu konuyu açabilirdin.." dediğini ansıdım. Açılması gerekli üç ahlak anlayışından ilki, insanı doğustan suçlu (günahkâr) sayan Hıristiyan ahlakı, ikincisi "Doğası gereği insan iyidir" diyen Denis Diderot'nun görüşu, üçüncüsü de insanı ne iyi, ne kötü sayan çağımız (J.P. Sartre) ahlakı idi. Yukarıda andığım sözlerine bakarsak, bizim şoför, bunlardan birincisinin, demek Hıristiyan ahlakının yanında yer alıyordu; insan (bütün insanlar) kotü idi onun için. Kendisinin de bir insan olduğunu söyleseydirn, inanıyorum ki, " B e n de köıüyiim" diyecekti, hakh çıkmak için. Çünkü kendisini ayırdığı anda. bu kez, insanlıktan çıkmış olacaktı. Ona bu inancının bir Hıristiyan inancı olduğunu da soyleyemezdim, neden derseniz, bütün Müslümanlann, bir günah işlemeden de "Allahıra giinahlanmızı affet!" diye dua ettikleri yanıtını verebilirdi bana. Gerçekten de Müshimanlarla Hıristiyanların günah anlayışı, bir noktada özdeşleşiyordu: Biz günahkâr kullarız. Böyle olmasa, bizirn suçlarımızdan Tanrı'nın sorumlu oiması gerekirdi ve elbet o zaman da ne cennete gerek kalırdı ne cehenneme. tnsanın doguştan suçlu olduğu inancı, tek tanrıiı dinlerde, cennetten kovulma masalına bağlanır; başka bir deyişle, insanoğlu seytana uyarak elmayı yemiştir. Demek biz bu günahİa yeryüzüne inmis bulunuyonız. Öyleyse, dünya nasıl var ise, cennet ile cehennem de vardır; bize düşen şeytana uymamaya bakmak, dünya nimetlerinden var gücumüzle uzak durmaktır. Bu ilkel dinsel inancın rahat bir yani vardır; cehennemin yedi katına, göklerin cennetine inandıktan sonra, boynum bükük beklerim. Ama bu inanç hiçbir zaman böylesine safça kalmamıştır; çünkü suçlu olabilmek için özgür bulunmak gerektiği düşüncesi insanoğlunu bir kurt gibi yemiştir. Ama biz daha oraya gelmeden önce, insanjn doğuştan kötü olduğu inancının, elimizin tersiyle süpürülüp atılacak hafîflikte sayılamayacağı konusu üzerinde biraz duralım, elbet elmayı bir yana bırakarak. Bunun için de dünya yazınının kimi başyapıtlarına başvurmak kaçıntlmaz olacaktır. Ben yıllar yılı Iago'nun, Othello'ya oynadığı kötülüğun nedenini bir turlu açığa çıkarama PENCERE Bin Bella Ne Diyor? Cezayir devrimi, İkinci Dünya Savaşı ertesinin bağımsızhk destanlarından bir kanlı yapraktır. 1960'lann başına değin uzanan bu savaşta, Cezayir'in yitirdikleri 500 bin ile 1 milyon kişj arasında hesap ediiryor. Fransızlann Cezayirlileri sayıp da teslim almadıklan biliniyordu; ne kadannı ökJürdukleri de koiayca saptanamıyor. Cezayir'in ilk Cumhurbaşkanı Ahmet Bin Befla'dır. 1962 ytlında Cezayir ile Fransa arasında ateşkese daşıldığında, Bin Bella'ya da sekiz yıldan ben yattığı mahpushanenin kapısı açılmıştı. Ülkesine döndüğünde büyük gösterilerie karşılanan Bin Befla, devrimin fikir ve siyaset afanındaki önderierinden en ünlüsüydü. Bağımsıziık savaşı nın güçlü adamı Albay Bumedyenin desteğiyie Cumhurbaşkanı olan Bin Bella sosyalistti. Ne var ki (her ulusal bağımsıziık savaşı ertesinde görüldüğü gibi) emperyalistler ülkeden kovulduktan sonra iç hesaplaşma Cezayir'de de başladı. Düşmana karşı birleşenler. kendi aralarında anlasamıyortardı. Çıkarlar çatışmasının bağlamında toplumsal sınıfların siyasal iktidara yönelik hırslan köpürmüştü. Bu iç kavgada Ahmet Bin Bella'mn başı yendi; 1965'te Bumedyen'in eylemiyle düşüruldü. Cezayir'in ilk Cumhurbaşkanı yeni bir mahpusluk dönemine girmişti. • Bumedyen'in ölümünden sonra Ahmet Bin Bella 1979'da serbest btrakıldı. Şimdi Cenevre'de yaşıyor. Arkadaşımız Cengiz Çandar gerçekten başarılı bir gazetecitik girişimiyie, Bin Bella'yı buldu; uzun bir konuşma yaparak eski Cumhurbaşkanının bugünkü fikirierini sergiledi. 15 Temmuz 1984'ten başlayarak 6 gün süren dizide Bin Bella'mn evrensel kapsamda bir Islam devrimcisi olduğunu öğrendik. Müslüman dünyas/nda sınırtan ve bayrakları tanımayan bir devrimciliği benimseyen Bin Bella'mn yeni fikirteri dinsel temeller üzerine yükselmektedir. Ne var ki bu fikirlerin tutarlı ve gerçekçi olduğunu söylemek oianaksızdır. Ahmet Bin Bella, kapitalizme karşı, sosyalizme karşı, deviete karşı, devletçiliğe karşı, sanayileşmeye karşı, ağır endüstriye karşı, Batı uygartığına karşıdır. Ve bıtgisayar devriminden yanadır; islam devrimi için itict gücu bitgisayariarda aramaktadır. Peki, bilgisayar devrimi uygariığın ürünü değil mtdir? "Uyamş"ve "Aydınlanma" çağlarıyla bilimi dinden bağımsızlaştıran Batı, önce sanayi devrimini, ardından ikinci endüstri devrimtni gerçekleştirmedi mi? Bilgisayar devrimini kapitalist ve sos • yalist dünyaların dışında düşünmek olanağı var mı? Bin Bella diyor ki: "isJam, kapitalist aşamayı kabul etmedi. Çünkü kapitalizmm değerierine karşıdır Bir gün getecek İslam yüce olduğu için kapitalizmi kabul etmedi diyecekler" Oysa gerçek böyle değil. Bugün Müslüman dünyanın coğu ülkesi, ne yazık ki kapitalist sistemin att duzeyde uydusu ve onursuz üyesi olmayı içine sindirmiştir. Bin Bella'nın düşlemindeki islam devrimi, ayaklarım toprağa basamıyor. Çünkü toplumun karkasını oluşturan ekonomik yapıda, kapitalizmin ya da sosyalizmin dışında bir örgütlenme Öneremiyor. • Bin Bella, uzun yılların mahpusluğunda ve surgünlerin yalnızfığında gerçeklerden soyutlanmış; ama fikir üretiminde hızlanmış görünüyor, sorunlara yaklaşımında dinsel değer yargılanna dayanması yanlışlannı buyütüyor. Dünya işlerine dinsel değer yargılarının gözlüğüyte bakmak Batının ortaçağında geçeniydi. Batı, bu gözlüğü bir yana bıraktıktan sonra yüksetdi, güçlendi; İslam ülkelerini boyunduruğa vurdu. İslam dünyası da bilimsel düşünceye ulaşmadan boyunduruğu kıramayacak; kısır döngüden kurtulamayacaktır. Bilgisayar bir makinedir. Otomobili, fabrikayı insan kullanır, bilgisayan da insan kullanır. Bilgisayar da ya kamunun, ya da özel bir kişinin malı olacaktır Bilgisayan da insan programladığına göre bilgisayar devriminden önce insan kafasında gerçek devrim gerekiyor ki bilgisayan devrimci amaçla kullanabilsin. Müslüman dünyasında İslam ortacağı yanlıp aşılmadan Batrya karşı başarı ve üstünlük bir düşlemdir. ARADA BİR Umut kapıları açılıyor Çünkü siyasal partiler. tabana dayalı gerçek yapılarını ve partisel kişiliklerini kazanma dönemine girdiler. Düşünürler de kendi açıklamalarına başladılar. Siyasal partiler, genel kongrelerine dayalı örgütsel ve ideolojık kişiliklerini kazanmadıkça, onlardan "gerçekien parti" olarak söz etmenin "anlamsızlığı" ve "olanaksızlığı", gittikçe daha belirginleşmektedir. Başta "İktidar Partisi" olmak üzere, SODEP'ten dışarıda kalanlann, bu iki olumsuz nitelemden bir an önce kurtulma çabaları göstermemeleri, artık hem ayıptır, hem de kendilerine de zararlıdır. Bu işi, yani tabana, örgüte ve demokratik bir "idee"ye (düşün'e) dayalı kişiliklerini tescil ertirmeyi erteledikleri sürece; halkı temsil edici ve ulusal egemenliği halk adına "deyimleyiciuygulayıcı" nitelikleri gölgelenecektir, Daha da gecikirlerse, onları "parti" olarak görmekten çok birer "oligarşi" olarak görme duygumuzu ve algımızı yenmekte zorluk çekeceğiz. İşte, öteki parîilerin gerçekten partileşmeye ve artık vesayetli partililikten çıkıp halkın bağımsız temsilciliği niteliğini kazanma yolundaki bu aldırmazlıkları karşısında, SODEP'in daha birinci yaşında, ilk genel kongresinı yapışı ve örnek oluşu "demokrasıye umut" yolunda, önemli bir aşama olmuştur. Bundan ötekı partiler ibret almalıdır. • * • Eğrisi He, doğrusu ite, SODEP, ilk genel kongresinı' başardı. Onun üzerinde türlü değerlendirmeler yapıldı. Bunlar, daha çok kulisi, perde arkasını vermeye çalışan değerlendirmeler idi. Ama öyle temalar da ortaya çıktı kı, bunlar, eksiklikleri ile beraber, demokrasimizin umut kapılarını gerçekten açmıştır. Bunlann üzerlerinde. sık sık ve türlü açılardan durmak gerekir. Şoyteki: Bu kurultay dolayısıyla bir kez daha ve gayet iyi anlaşılmıştır ki, Türkiye'nin ilk sorunu bütün kurum ve mekanizmalart Ue bütün çağdaş işletme mekanizmaları ile, bütün felsefi özü ile birlikte uygulanacak olan "demokrasi"dir. Onu önlemekte olan bütün engeller, bütün kısır öiçütler, bütün yanlış ve zıt kurumlaşmalar, hızla antlanmalıdır. Yerlerine, çağdaş olanaklar, aydınlıklar felsefesinin ölçütleri, birleşik nza ve demokratik katkı temeline dayalı yöntem getirilmelidir. Neden? Çünkü Türk halkı, artık bütün güncel ve yarına ait gelişim sorunlarının, ancak bu tür, yani velayetsiz, vesayetsiz, beklemesiz, halktan başkasına bağımlı olmayan bir gerçek demokrasi ile çözülebileceğine inanmıştır. Türlü tarihsel yanılgıların yerini bir biümsel ve gerçekçi gelişim algısının alması gereğini kavramıştır. Böyle olunca, SODEP'in dediği gibi, Türk Halkı, çağdaş ölçütlere göre kurumlaşmış bir Batılı demokrasinin gerisindeki bir siyasal rejime razı olmayacaktır. Çünkü artık bir gerçek demokrasinin, siyasal kargaşalara neden olduğu gibi inançlara ve bunlara dayalı yöntemlere ve uygulamalara inanma felsefesini bırakmıştır. Böylece de, demokrasinin Türk halkının kesin istemi olduğu, bir kez daha ortaya çıkmıştır Yalnız, burada bir sorun da kendini getirmemezlik etmemiştir. Deniyor ki: "önce bir kısırrtılı öiçütler, gözetimaltılı kurumlaşmalar, ılımlı deneyimler evresi geçirmeliyiz. Bu, demokrasiye geçit dönemi olmalıdır. Siyasal dinginlik, ekonomik istikrar geldikten sonra demokrasiye geçerız." SODEP, pek böyle söylemiyor. "Demokrasiye geçiş" terimini yadsımamakla beraber, o, asıl "demokrasiye sahip çıkma" diye bir kavram ve dönem yaratıyor. Ve asıl ona sarılıyor. Bu felsefenin omurgası şöyle kurulmuştur: A Bu anayasanın da tamdığı özgürlükler ve olanaklar vardır. Onları hemen kullanılır duruma getirmelıyiz. Bu konuda, kimi çekingenliklerimiz var. O yüzden aslında anayasanın verdiklerini biie kullanmıyoruz. Bu çekingenlıği bırakarak anayasanın kendisinin verdiği özgürlükleri ve olanakları hemen kullanmaya başlamalıyız. B Ayrıca bir el ile verilmiş olan bu kullanılırlığı, öteki eliyle geri alan kimi yasalar da vardır ki, bunlan da değiştirmeliyiz artık. "Demokrasiye sahip çıkma" budur. Ona ulaşarak, onu uygulayarak, "demokrasiye geçiş" yoluda, kendiliginden açılmtş olur. Ancak böyle bir kavram ve yöntemle Batıdaki değerlere ulaşmtş oluruz. Böyle bir kullanım ve değiştirim, demokrasiye geçişi de içeren "demokrasiye sahip çıkma"nın ilk işlemleridir. İşte SODEP'in dediği budur. Tutarlı ve güzel. • * * SODEP'in birinci kongresi, "ekonomik bunalımdan" çıkıp, "kalkınmaya geçiş" konusunu da bir ikinci sorun olarak ortaya koymuştur. Ona göre, şimdiki iktidar demokrasiyi, ekonomik soruniarın çözülmesine erteliyor. Ama ekonomik sorunları da bir türlü çözemiyor. Çözme umudu da vermiyor. Çünkü üretimi arttıramıyor. Böylece'ekonomik bunalımı önleme yolundan uzakta kalıyor. Demokrasiye de geçemiyor. Böyle bir ayrım yaptıkça da geçemeyiz, geçebilmesi için, önce her iki sorunun, bir bütün oluşturduğunu kabul etmesi, her ikisini bir arada ele almayı kabul etmesi gerekir. Ama alacağı da yok. İşte SODEP böyle düşünüyor. Kanımızca, burada bir saptama yapmak gerekir: İktidar, ekonomik soruniarın ötesindeki siyasalsosyal kültürel sorunlarla uğraşmıyor değil; uğraşıyor, ama olumsuz bir yolda uğraşıyor. Önce siyasayı "terk etmiş" gözüküyor. Bu "demokrasiye geçişi, boyuna erteleyici, hatta ona önem vermeyici ve hatta onu hiç de aramayıcı bir yaklaşım"dır. Sonra, sosyalkültürel sorunıara da, metafizikarkaik (eskilfköhne gelenekçilikbilim dışı politikalarla eğilme yöntemi uyguluyor. Ayrıca sosyalkültürel aianlarda, çoğulcu, liberal siyasi demokrasinin değerlerinin ve ölçütlerinin sözünü bıle etmiyor. SODER bu hususu vurgulamalı idi. Bir de ekonomik sorunlann tanılanmasında "sosyal demokrasi"nın seçenek önerilerini yeteri kadar işlemeliydi. OKURLARDAN ŞişlVde bir mahalle tahammül edecek halimiz kamMemurîyetin önemli kadememamıştır. Gezmeyi, eğlenmeyi lerinde nasıl bilgi, tecrübe, yeteunutan biz dar gelirlüer hiç ol nek ve uzmanhk gerekiyorsa, aynen isçi kesiminde de çok daha mazsa evinde, bahçesinde temiz Bizler Şifli'nin kenar mahallehava alarak dinlensin. İlgili ku fazlası aranıyor. Neden yakacak si olan Gürsel Mahallesi'nin Çampark ve Bahçeler Sokakta ruluşlara sesleniyoruz. Sorunla zammı her aileye, her iki kesime oturan dar gelirli vatandafları nrruza çö'züm bekliyoruz. Bizleri müsavi şekilde dağıtılmtyor? yız. Çampark sokakta bulunan duyuyor musunuz? Neden memurişçi kesimine kapı nolan 211923 olan binalar CEMAL TOPRAK yapılan zamlarda oran veyüzde seneler geçtikçe yanlardan ve MAHALLE SAKİNLERÎ nispeti müsavi tutuhnaytp aradaüstlerden genişleyip mahallenin ADINA ki farktn büyümesine meydan veriüyor? Neden yapılan zamlarsağlığını tehdit etmektedir. Içe ŞtŞLt da önce memurlara müjde verrisinde bizler kaç çeşit fabrika mek gelenek haline getirihniş? olduğunu hâlâ anlayamadık. FaHükümet yetkitilerinden, bilhaskat bacalanndan her çeşit dusa Çalısma ve Sosyal Güvenlik man ve toz çıkmaktadır. Kışın Bakanı Mustafa KalemlVnin 1 havalartn soğukluğundan pencemilyon işçi emeküsini üzüp mağIşçi emeklileri ile memur relerimiz kapalı olmasına rağdur etnğine inandtğtm bu adaletmen pislikler yine de evimizf stz emeklilert arasmdaki aynm masizliği sürat ve ciddiyetle ele alıp maktadır. Bu duruma "yarabbi alesef bugüne kadar önlenemeişçi emeklilerine sevindirici müjşukür" diyoruz yaz mevsimini di. 1984 ocak ayından bugüne deyi vereceğine yürekten inanıhatırladıkça. Yazın ne balkonda, kadar enflasyon karşısında her ne bahçede oturamadığunız gi iki kesime yapılan zamlarda, bil yorum. bi pencere açmaya hasret duyu hassa yakacak zamlarında büMUSTAFA GÖKGÖZ yoruz Bizlerin fabrika pislikle yük bir adaletsizük olduğuna ke 200 Sok. 198/13 ri, tamirhane gürültülerine artık sinlikle yürekten inanıyorum. İZMtR 29.6.1984 gün ve241 sayüı kanun hükmünde kararname Ue memurlann katsayı artışı, yan ödeme, özelhizmet tazminatı, ek gösterge, çocuk yardımı ve doğum yardımı ile aynca, bazı makamlara makam tazminatı verilerek, memurlar arasmdaki eşitlik ilkesi Anayasa 'ya rağmen çiğnenmiş, memurlar arasında bir kriter gözetümeksizin, ayncaüklar yaratıbnıştır. Bu durumda; ekli olarak gönderdiğimiz, "Kendini yiyen kararname" isimli şiirimizin son bölümünü iletmek istiyorum: Memurum hep bana kader diyorlar / Görenler bu halin nedir diyorlar / Hastalandım ilaç yoktur diyorlar / Bordro mahkumuyum, kısdmısım ben. ABDURRAHMAN ERÇtŞ KA YSERt Umut Kapıları Prof. BAHRI SAVCI "Bardro mahkumuyum " Gene yakacak zammı 29 Temmuz Köcaeli Özel Cekilisi VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI Şirketimiz Yönetim Kurulu üyesi, sayın Yüksel Könüman'ın muhterem validesi, LEMAN KÖNÜMAN'ın 50 vefatını üzüntüyle öğrenmiş bulunuyonız. Merhumeye Tanrıdan rahmet, kederli ailesine başsağhğı dileriz. LLLSAL VİDEO FfLM A.Ş. ÇALIŞANLARI • # « İNGİLTERE'DE İNGİLİZCE ARELS WESSEX ACADEMY PABKSTONELAUSANNE BOURNEMOUTH Haftada 15 saat İngilizce + (Her gün) kahvaltı + (Her gün) akşam yemeği + (Sadece cumartesi ve pazar) hafif öğle yemeği + ingiliz aile yanında iki kışilik odada ikâmet dahil haftalık ücret 70 pound. AREL LİSTELERJNOE FİYATLARIMIZf KIYASLAYINIZ VE SONRA KARAR VERİNİZ Ayrıca, İSVİÇRE'de FRANSIZCA, ALMANCA Haftalık ücret (aynen yukarıdaki şartlarla) 412.5 İsviçre Frangı. Wessex Academy Türkiye Mümessili Y. Müh. GURSEL USTÜN Bankalar Caddesi, Bankalar Saray Han 2/1213 KARAKÖY/İSTANBUL Telefon: 155 62 69 (Normal iş saatleri). Telefon: 332 33 32 (Her gün 24 saat mesaj bırakabilirsiniz.) Telex: 23404 Katx tr. Ustex ^790 Belki de sııa sızde Dostlar Buro Malzemeteri Sanayil ve Ticaret Umtted Şirketi • Elektronik ve mekanik yazı hesap makinderi • Elektronik ve mekanik yazı hesap makineleri tamiri • Yazar kasalar satı? ve tamiri AORES: Kemankej Cad. No: 71 KARAKÖY (Denizcilik Bankası Gend MüdürlüğU Mcydanı Citizen maiazaa) Tel.: 144 79 82 145 î l 08 Crosbar sistem 10 harici 100 dahili abone kapasiteli Turk telefon marka santral komple satılıktır. Müracaaı: 528 64 56 SAITLIK SANTRAL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle