17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ma dustü ve taksitlerin ödenmesini durdurdu (...). 1881 'de ımzalanan kararnameye göre yabancı alacaklıların vekillerınden yedı kışılik bir meclis kuruldu: (Osmanlı Düyunu Umumiyesi İdare Meclisi). Bu meclis altı çeşit devlet geiınni alacaklılar hesabma ve kendi buyruğundakı memurlar eliyle toplayacak ve bu gelir masraflar çıktıktan sonra yabancı alacaklıların faiz ve amorüsmanım odemeye tahsis edilecekti (...). Kurulan rejim açıkça bir "mali kontrol" idi. Devletin vergi toplamak gibi egemenlik haklannı kemiren bir yabancı kontrol." * * * • HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU tkinci Dünya Savaşı butün korkunçluğuyla sürüp gidiyordu. O tarihte hükümet sözcülüğunü yapan ULUS Gazetesi'nin 5 hazıran 1944 guniü sayısı, büyük puntolarla şu manşeti atmıştı: "1854 YILINDAN BERİ DEVAM EDEN DÜYUNU UMUMÎYE, EBEDİ OLARAK TARİHE KARIŞIYOR" "Düyunu Umumiye" kavramııun anlamını, yann devlet dümeninin başına geçecek olan gençlerimizin çok iyi bilmeleri gerekir. Eğer bilmezlerse onlann arasından "Türkiye'yi kiiçiik Amerika yapacağız" gibi özlemlerle veya "Amerikalılar bize yardımı askıya alıp Kıbns için bir baskı aracı olarak kullanmazlar. Onları iyi tanırım. Kıbns'ta iiç sene bulundum. Tatasilimi de Amerika'da yaptım " gibi duygusal bir mantıkla Türkiye'yi yönetmeğe sıvanan parti başkanlan yetişir: Eğer onun partisi iktidara gelseydi, Amerikalılann yukanki öngörüye ters düşen baskı yöntemleri karşısında bu başkan ne derdi, orasını bilemem. Savaş sırasında, başta Hitler olmak üzere Alman Nasyonal Sosyalistleri, Sovyetler Birliği topraklannı "Lebensraum" dedikleri kendi yaşam alanlan olarak, savaşı da Almanya'nın "bin yıllık geleceği"ni sağlayacak bir olgu olarak goriiyorlardı. Günümüzde de ırkçı ve ernperyalist Yunanistan ile yayıumcı ve Siyonist Israil'in Türk topraklannı "yaşam alanı"gibi gördüklerine Borç Karşısında Osmanlı Devleti ve Yeni Türkîye ve en başta ABD olmak uzere, kimi Batılı ulkelerin bu gorüşu desteklediklerine ilişkin belirtiler, uzak ve karanlık çevrenin yükseklerinde bir jet izi gibi açıkça görünuyor. "Devlet yönetmek, uzağı görmek sanatıdır". Bu sanat, geçmişi iyi bilen, siyasal ve ekonomik çıkarların dürbünu ile uzağı iyi gören yetenekli polirikacılara ihtiyaç gösterir. Son dönemlerinde bu nitelikten yoksun bulunan Osmanlı yöneticileri yuzunden koca imparatorluk batıp gitti. Bu batışta "Düyunu Umumiye''nin büyük payı olduğundan bunun uzerinde, bastıra bastıra durmak gereğini duyuyorum. "Düyunu Lmumiye," en yalın sözciik anlamıyla, genel borçlar (yani devletin dış borçlan) demektir. Kavrarn olarak Duyunu Umumiye ise, Osmanlı devleti maliye ve ekonomisinin yabancı alacaklılar temsilcilerinin denetimi altında bulunması demektir; daha doğrusu, devletin önemli kimi gelir ve vergilerini, atadığı görevlilerle toplayandevlet içinde devlet niteliğindekiyabancı bir kurulun adıdır. tşte bu nokta iyi bilinirse, başta sözünü ettiğim L'LUS Gazetesi'ndeki manşetin altında yatan ulusal sevincin nedeni ile Lozan Antlaşması temeline dayalı bağımsız dış politikanın gerekliliği açık seçik görulur ve gunümüze de ışık tutar. • •* Düyunu Umumiye üzerinderakamlara bogulmadan biraz daha yakından bilgi sahibi olmak için, yine ULUS'un 5 haziran 1944 günlu sayısında Ess; Tekeli imzasını taşıyan "Düyunu Umumişe Tarihe Kanşırken" başhklı yazıya göz atalım. Bu baş yazıda özetle şöyle deniliyor: "Osmanlı împaratorluğu 'nun dış borçlanndan payımıza duşen bölümünun tamamımn birden ödenmesine 25 mayıs 1944'te başlanmışbulunuyor (...). İmparatorluğun yabancı ülkelerden aldığı borçların tarihini ve sonucunu belirten Düyunu Umumiye sorunu, devlet maliyesinin yonetımindeki bilgısizlığin ve yabancı kapitalistler karşısında ülke çıkarlannı korumakta gösterilen aczimizin (zavalldığımızın) hikâyesidir. Devletin olağan ve hatta olağanüstu gîderlerini karşılamak için vergi kaynağından gelebilecek en büyük verimi almak yoluna gittikten sonra ancak demiryolu ve sanayi kuruluşları gibi verimli ışler için caiz görülebilen borçlanmayı tmparatorluk maliyesı cari gıderlerin açığını kapatmamn bir aracı durumuna getirmişti. 1854'den 1874 tarihıne değin yirmiyıl içinde on dort borçlanma yapılmıştı. Borç şarttan tefecilik ölçüsünde ağırdı (...). Şartlann en ağın da, bu borçlanmalann maddi garantiye bağlanması, yani bir kısım devlet gelirlerinin borca karşıhk gösterilmesi idi. Bir devletin borç alırken aynca maddi garanti vermeye razı olması, devlet itibanmn zayıflığuu kendisinin kabul etmesi demektir. Böyle şartlarla yapılan borçlanmalar devleti yirmi yıl içinde iflasa sürükledi. Hükümet 1875'te borçlanm ödeyemeyecek duru kili Hamdullah Suphi (Tannöver) tarafından okundu ve onaylandı (TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, cilt I,Sh. 123/124). Yazıda şu satırlar da vardı: "Kendi hıikümetimizin idaresi altında bedbabt ve fakir yaşamak, ecnebi esareti pahasına nail olacağımız huzur ve saadete bin kere miireccahtır." Bu satırlar Mustafa Kemal Ataturk'ün, "Tam bağımsızlık" ilkesinin her turlu zenginlik ve varsıllığın ustünde olduğunu vurgulayan bir vasiyeti idi Türk Milletine. Işte biz bunu da unuttuk ve "Borç yiğidin kamçısıdır" diye diye bu gunlere geldik. Ünlü Johnson mektubundan beri kamçı ustüne kamçı yiyip duruyonız; bakalım daha kaç tanesini yedikten sonra uyanacağız. Düyunu Umumiye doneminde kendilerine veya banka şirket ve bankerlerine borçlu olduğumuz devletler karşısında boynumuz bükuktü. Uzun yıllar tarih öğretmenliği yapmış olan babam: "Bir vakitlcr yabancı devlet elçileri sadrazamın buzurunda titrerken Düyunu Umumiyeden sonra koca Osmanlı devleti nin sadrazamı alacaklı devletlerin sefirleri karşısında eğik boyunlu oldu. Ne hazin tecelli!" derdi. Johnson'un mektubu yalnızca Başbakan Ismet Inönü'ye değil, O'nun şahsında butün Türk Ulusuna yönelik, küçultucü bir mektuptu. Sert yanıtını İnönü'den aldı. ABD Büyükelçisinin geçen ay bizim iç politikamıza yönelikbir azar niteliğindekieleştirisi Cumhuriyet'te Hasan Cemal'in bir yazısına konu oldu. Resmi yönlerden hâlâ yanıtsız dunıyor. NİÇtN? Borçluyuz ve dolar bekliyonız da ondan. Girdik bir kez bu batağa. Atalanmız çok yanlış yapmışlardı. Araturk ve İnönü bu yanılgının izlerini sildiler ama, aradan otuz yıl geçmeden eski yamlgıboyacılann kullandıkları bir deyimlekustu. Borç batağının baskısını azıcık hanfletmek için Kıbrıs'ta Rumlar yararınagerçekte Yunanistan yararınaödün istiyorlar. Oysa Kıbrıs sorunu yalnız oradaki soydaşlanmızın yaşam sorunu değil, Tiirkiye Cumhuriyeti'nin yakın ve uzak gelecekteki >aşamsal sorunudur. Yunan adalanyla çepeçetre kuşatılmış olan Turkiye ileride Anadolu'ya doğru uzanan Kıbns sivrisiyle böğriinden hançerlenmek isteniyor. Bu, bizim için yaşamsal bir korunma hakkıdır; panhelenist ve Siyonist yayılımcılara karşı, tıpkı biitün öteki sınırlanmızdaki korunma hakkı gibi bir haktır bu. Hiç değilse bundan sonra yanılgıya düşmeyelim ve halkımızı, ozellikle sagcısolcu ayınmı yapmaksızın bütun gençlerimizi her yönden gelebilecek tehlikelere karşı her zaman uyanık tuUlım. TBMM'de 7 mart 1984 gunü butün partilerin oybirliğiyle kabul ettiği bildiriyibiraz geç kalmış da olsagerekli bir uyanıklığın ve dış borç belasını da bir an once tasfiye etmek isteğinin ilk adımı sayabilir miyiz? Dileğimiz budur. PENCERE 60... 8 NİSAN 1984 Ozetlediğim yazının yayınlanmasından bu yana yaklaşık kırk yıl geçmiş. Onda "ebedi olarak tarihe kanştığı" bildirilen Duyunu Umumiye kılık değiştirerek "Konsorsiyum", I M F " gibi alafranga adlarla hortlayıp yeniden karşımıza dikildi. Hem de 1923 yılında Lozan Barış Konferansı'nda Ingilız delegesi olan (İngiliz sömürge imparatorluğunun deneyimli ve kurnaz yöneticilerinden, eski Hindistan nazırı, dışişleri bakanı) Lord Cnrzon'un bizim baş delegemiz Ismet tnonü'ye: "Ama paranız yok, borç almak için yine bize başvuracaksınız. Burada verdiğimiz ödunleri o zaman geri alacagız" biçimindeki sinsi ve alaylı sozünü unutarak. Oysa bu sözde saklı olan buyilk tehJikeleri her zaman ve hiç unutmamacasına yinelememiz gerekirdi. Lozan banş görüşmelerinden yaklaşık üç buçuk yıl önce TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından padışaha gönderilmesi Meclisçe uygun bulunan bir yazı 28 nisan 1920 günku toplantıda Antalya milletve Futbolun anayurdu ingiltere'dir. Ayaktopu'nun 19'uncu yüzyılda kuralları saptandı. Bu olguyla sanayileşme devrimi arasında bağıntı kuranlar vardır. Fabrika işçilerini oyuncu ya da izleyicı olarak stadlara doldurmak dünya sorunlarından soyutlanmalarına yarıyordu. Işçi. pazar günü kilıseyle stadyum arasında benliğinı yitirıyor, meşin topun ardında koşarken birbirıyle didişen emekçiler hırslarını sahalara saçıp savuruyor, rahatlıyorlardı. Ünlü İngiliz takımlarının, endüstri kentlerinde büyük fabrıkalann çevresinde kurulması anlamlıdır. Ülkemize futbolu getirenler de ingilizlerdir. Ayaktopu çağımızda butün dünyayı sarmıştır. Bugün Brezılya ve Arjantın gibi Latın Amerika toplumlarının çöplüklerinde çoluk çocuk, topun ardından koşarken bir gün büyük yıldız olacağını düşünür. Futbolun spordan öte bir işlevi olabileceğini çeşitli toplumlara bakarak anlayabiliriz. Basra Körfezi'nin şeyhi, milyarlar harcayarak futbol takımı kuruyor; Amerikan parababası, oyuncularını sirk gibi gösterı aracı sayıyor. Çağımız dünyasında (utbolun spor içeriğinden soyutlandığı yerier çoktur. Futbolda Macaristan'a 60 yenilmemiz, büyük tepkiler uyandırdı. Üzülmeyelim. Biz aklıyla değil, duygulanyla yaşayan kişiler olduğumuzdan, olayı çabuk unuturuz. Yalnız futboldaki yenilgiyi mi unuturuz? Maden ocağındaki, demiryolundaki, karayolundaki nice can alıcı kaza bile üç gün sonra bellegimizden silinir. Ayaktopunda yenilgilerin şampiyonuyuz. Elli milyonluk toplumda futbol tutkusu var, kavgası var, pazarı var, seyırcisi var, Mafiası var, basını var, yıldızları var, lafazanlığı var; futbolun kendisi yok. Eskiden sporda devlet yönetimi ve amatöriük ruhu ağır basıyordu. Şimdi serbest pazar düzeni yürürlüktedir. Her yıl kulüplerarası futbolcu alışverişinin piyasası açılıyor; takımdan takıma başdöndürücü paralarla futbolcular "transfer" edıliyor; ün kazanmak isteyen ışadamları ve Mafia babaları futbol dünyasını yönetmeye sıvanıyor; Babıâli basını futbola çarşaf çarşaf yer ayırıyor. Yine de doğru dürüst futbol yok... Anadolu'da futbola gönül bağlamış ilfer var. Bir kocaman kent zengınıyle yoksuluyla, ağasıyla danasıyla, köyüyle kasabasıyla, valisiyle, emniyet müdürüyle futbola kendisıni veriyor. Hayatını mematını futbola harcayan amıgolar, stadyumları dolduran yandaşlar. ılden ile futbol yüzünden büyüyen kızıştırmalar, kavgalar, savaşımlar var. Yine de futbol yok... Neden yok? Bu sorunun yanıtını el yordamıyla ya da sezgilerle vermeye çalıştığımızda ne soyleyebiüriz? Türkiye'de kapitalizmın gelişmesi de yozlaşma sürecinde değil mi? Disiplin, program, plan hak getıre... Kentleşmenın başıboşluğu korkunç boyutlarda... Serbest pazar ekonomisinin geçerlı olduğu Kore, Brezılya, Arjantin gıbı ulkelerın hıçbırinde bizdeki özel sektör keşmekeşi yoktur. Müslümanlığın yazgıcılığıyla köşeyi dönme felsefesinın umutları birbirine dolanmıştır bizde... Futbolumuzun süperstarlarını bile disipline sokamayan dalgacılık içinde yuvarlanır gıderiz. Ve yuvarlanıp gıdeceğiz. 60'lık sonuca bugün duyduğumuztepki, yarın dağılır; çünkü biz kendimızi dağıtmışız. Futbolu, sevgi, coşku, öfke, tepki, tutku sanıyoruz. Akıl çağına girmemız için bin fırın ekmek yiyip, bir o kadar yenilgiyle kendımizı boy aynasında görmemiz gerekiyor. Not: Geçen hafta 1 nisan gunu çıkan yazımda dizgici bana Nisan sakası yapmış ve Fransızca "poisson" sözcıiğunü "poisoa" olarak dizmiş. Bunlardan bınncısi "balık" ikincisi "zehır" anlamına gelir. "Poı&son'd'avril" ıse benim o yazımın konı,su olan Nisan şakası idi, "Nisan zehıri" değil. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OKURLARDAN Hangi mercie başvurayım? 198182 (Lise II. stmf) öğretim yılını AFS Türk Kültür Vakfı bursunu kazanarak ABD'nin New York eyaletinde Shoreham Wading River Lisesinde geçirdim. Yurda dondukten sonra kaydımı Kdz. Ereğli Anadolu Lisesi'nden Kadıköy Anadolu Llsesine naklettim. 198283 öğretim yılını Kadıköy Anadolu Lisesinde geçirdim ve doğrudan mezun oldum. Kadıköy Anadolu Lisesi'nce düzenlenen 3.6.1983 tarihli diplomamda, dîploma basan notunun sadece Lise I ve Lise III. sımflann ytl sonu basan notlarmın ortalaması alınarak bulunduğunu gördüm. ABD'de okuduğum Lise II. sınıf yıl sonu basan notumun da katılarak diploma basan notunun ve diplomanın tanzimi için okul yönetimine basvurdum. Ancak bu başvurum reddedildi. Bakanlığa, daha sonra Kadıköy Anadolu Lisesi'ne müracaat ettim. 198283 öğretim yılı içinde ve diploma tanzim tarihine kadar Lise II. sınıfa ait belgeleri okul idaresine vermediğim gerekçesiyle basvurumu reddeniler. Ancak, ben gerekli belgeleri Kadıköy Anadolu Lisesi'ne vermeseydim, zaten okula alınmatdım. Dosyalar araştınhrsa bu belgelerin tamam olduğu görülür. Diplomamın ABD'de okuduğum Lise II. sınıf yıl sonu basan notunun da katılarak yeniden düzenlenmesi için hangi mercie başvuracağım. CUMHUR ERENEL Selvilık Cad. Seıbaşı ı\'o: 85. Kat: 2 Üsküdar/tSTANBVL açılamaz mı?" başhklı yazınız incelenmiştir. "Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığına Bağlı Orta Dereceli Okulların Açılma Esasları Hakkmdaki Yönetmelik " gereğince lise açılması için, nüfusun Merkezde 15.000, çevre ile birlikte 30.000 olması, Ortaokul mezunu öğrenci sayısının 100'den az olmaması gerekmek tedir. Ortaokullar ilkoğretim kurumu sayıldığından, ortaokulların liseye dönüştürulmesi mümkün değildir. SUREYYA TVSA Mıllı Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı Genel Sekreter Sosyal Demokrasi Uzerine... 'Demokratik sosyalizm', 'sosyal demokrasi', 'demokratik sol'... Yeniden, bu deyimler dillerde, yazılarda gezmeye başladı. Hele son iki seçimde 'sosyal demokrat' olduğunu ileri süren partilerin seçmenden yüzde otuzu geçen oranda oy almaları Türkiye'de 'sol'dan yana seçmenlerin önemli bir toplam oluşturduğunu bir kez daha gösterdi. Yüzde otuzla kırk arasında bir güce sahip 'sol' nasıl bir 'sol'dur? Sosyal Demokrasi ya da demokratik sosyalizm' nedir? Demokratik sosyalizmi sözlükler şöyle tanımlar: "Toplumda reformu, devrim yoluyla değil de meşru yoldan iktidara gelerek halk kitielerinin süreklı onayı ile gerçekleştirmek eğiliminde olan anlayış." Beş milyonu aşan bir seçmen gücüne dayandığı üst üste kanıtlanan bu 'sosyal demokrat' anlayış ne(Arkası 11. sayfada) Bakanlık: Ortaokullar liseye dönüştürülemez 7.3.1984 tarihli gazetenizde yer alan "Kasabamıza lise Menen... gözlenen...özlenen Altınyıldız, kumaşta kalitenin nirengisidir. (Her mevsim, kumaş dünyasında, Altınyıldız izlenir.) Altınyıldız, hazır giyimde bir onur belgesidir. (Her mevsim, ünlü vitrinlerde Altinyıldız gözlenir.) Altınyıldız biçmek, her üstad terzi için ayrı bir heyecan rüzgândır. (Her mevsim, seçkin terzihanelerde Altınyıldız özlenir.) Mevsimler değişir. Gerçek değişmez. Giyside kalitenin temeli kumaştır. Kumaşta kalitenin adı Altınyıldız'dır. lier mevsimde... Bu mevsim de«. "kayıtsız, şartsız"
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle