17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Solcular, benim ağzımdan çıkan her demece, ' 'A merikan emperyalizminin ajanı'' lafını yapıştıracaklarına, sorunu öğrenmeye çalışsalardı, öğrenirlerdi. Sahibi: Cumhuriyet Matbaacıhk ve Gazetecilik Türk Anonim Şirketi adına N»dir Nadi. • Genei Yayın Müdürü: Hasan Cemal. Müessese Müdürü: EBIİIK Lşakiıgü. Yazı İşleri Mudürü: Oka> Gönensin. • Yazı İşleri Mudür Yardımcısı: Ahmet Konılsan, Haber Merkezi Müdürü: Yalçın Bayer, Sayfa Düzeni Yöneımeni: Ali Acar. TAKVİM 30 Nisan 1984 İmsak: 4.19 Güneş: 5.57 Temsilciler: ANKARA: Yalçın Doğan. İZMİR: Hikmel Çelinkaya. ADANA: Burolar: • Ankara: Konur Sokak No: 24/4 Yenişehir, Tel; 189851253257 Mehmel Mercan.* Servis Şejleri: Isıanbul Haberleri: Reha Öz, Dış Ha İdare: 183335, • İzmir: Halit Ziya Bulvan No: 65/3, Tel: 254709131230 berler: Krgun Balcı. Ekonomi: Osman Llagay, Kültür: Aydın Emeç, Maga • Adana: AtatUrk Caddesi. T.H.K. lşhanı Kat: 2/13, Tel: 1455019731 zin: Yalçın Peksea, Spor Damşmanı: Abdülkadir Yücelman,Düzeltme: • Basan ve Yayan: Cumhuriyet Matbaacıhk ve Gazetecilik T.A.Ş. Türk Refik Durbas, Araştırma: Şahin Alpay, IşSendika: Şükran Kelenci. Ocağı Cad. 39/41, Cağaoğlu, İst PK. 246tst. Tel: 5209703 Telex: 22246 tkindi: 16.56 Aksam: 20.05 Yatsı: 21.37 ögle: 13.06 KKTC Cumhurbaşkanı ile New York yolculuğu öncesi söyleşi Denktaş: Hayatım boyıınca emperyalizme karşı savaştun CENGtZ ÇANDAR "Beo keodimi btıtun hayalım boyunca emperyalizme karşı mücadele etmiş bir insan sayanm". Hayti kilolu cüssesiyle Hilton Oteli lobisinin geniş koltuklanna ancak sığabilen muhatabımız, yüzünde kırgınlık ve hüzün kanşımı bir ifadeyle devam etti: "tngiliz kolonisi döneminden bugüne kadar hayatım incelensin, yapbfım cmperyalizmr karşı mücadele degil de nedir?" Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktas ile Nev. York'a, "Güvenlik Konseyi nuharebesi"ne yola pkmasından az bir süre önce Hilton Oteli'nin lobisinde sohbel ediyoruz. Denktaş 1 yakından tanımak fırsatını bulanlar, onunla konuşmanın pek keyifli olduğunu bilirler. Rauf Denktaş sohbetini sık sık ince zekasımn ürünii olan şakalarla süsler. Bir yandan kahkahalara kapılır, bir yandan da Kıbrıs Türk halkının liderinın erverissiz koşullarda neredeyse çeyrek yüzyıldır sürdürdüğü mücadele içinde gelişen kıvrak siyasi zekasımn geniş diplomatik deneyiminin sağladığı ustalığın saçtığı pınltılarm zevkine varırsınız. Denktaş'la her oturup kalkış, kişiye söyleşi doygunluğu verir. Kıbns sorununun zorlu diplomatik çemberlerden geçtiği bir dönemde, eksik etmediği şakacı tavrı arasında; ABD'nin Kıbrıs davasına ilişkin tuıumundan, Rumlann izlediği politikaya, BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar'ın "lyi niyet girişimi''nin değerlendirilmesinden, Güvenlik Konseyi'nin alması söz konusu karara dek geniş bir yelpaze içinde şitli konuları görüştük. Güvenlik Konseyi'nin yolunu tutmasını kanıksamış bir hali var. Bu kaçıncı gidişiniz? 10'u buldu mu? "Ne 10'u. 30'an altına düşmez. 1958'den beri gidiyonım. Alışlım. Üslelik artık uçakta uyuyabüiyonım da." Kendisiyle görüşmeye gelmeden hemen önce, Lefkoşe muhabirimiz taet Rıza Yahn'ın alelacele telefonla ilettiği haberi aktarıyoruz: "Haberini/ var mı. Rum yonetimi çarşamba günü bizim gazelede yayınlanan ozel demeciniz üzerine açıklama yayınla•nş." Meraklı bir yüz ifadesiyle soruyor: "Ne diyortar?" Denktaş Kıbns sorununu Magosa sorunu haJine dönüştürmeye çalışıyor, diyorlar. Bu kez yüzünde muzip bir ifade "Allah Allah. biz kendilerine aynı şeyi söylüyorduk. Kıbns sorununu Maraş sorunu halin« getiriyorsunuz diyorduk. Şimdi onlar mı bize söylüyoriar bunu." Denktaş devam ediyor: "Ruoılar Kıbns mesdesini ulusiararası forumlann gündemine sokmak için suni kriz yaratıyorlar. Kriz için neden yoktur. Rumlann yaptıgı masadan kaçmaktır. Sorunu DenktaşMakarios ve DenktaşKJpriyanu zirn+erinin lesbit ettiği çözöm çerçevesi dışına çıkarmak istiyoriar, de Cuellar'ın görev şektini degistinnek istiyortar. Cuellar'ı hakera yapmak istiyoriar." Bu, Perez de Cuellar'ın görev şeklinin ne olması gerektiğine ilişkin sizin yorumunuz mu, Genel Sekreter böyle mi çalışıyor? "Bizim yoramumuz meselesi değil. lyi niyet girişimleri başka tiiriü yapılamaz." Ama Prez de Cuellar'ın sizin tanımınıza gore davrandığını söyleyebiliyor musunuz? "Perez de Cuellar mensubu olduğtı örgütün (BM) büyak çoğunlugunun Rumlan meşnı hukümet olarak tamması olgusunun altında harekeı ediyor. Bu da çaltsmalannda onu kıMllıyor." Perez de Cuellar'ı bu mu kısıtlıyor yoksa bir büyük devletin dış politikasıyla eşgüdümlu davranması mı? Bir büyük devletin etkisi altında degil mi? Güvenlik Konseyi'nden sert bir karar çıkarsa, çok vahim bir gelişme olur. Özgürlük ve bağımsızlığımıza yönelik tehlikeli bir oyun başlamış olur. Amerikalıların, De Cuellar'ın her girişiminde ortaya çıkıp, şunu yapın, bunu yapın, yoksa şöyle yaparım, böyle yaparım demesi, Cuellar'ı zan altında bırakıyor. Doktorlar, üherli hastayu rahat nefes aldıran iiacı tartışıyor Dış Haberler Servisi Überi tedavi etmeyen, ancak etkilerini hafifleten, "dmetidine" adk ilaç dünya ilaç piyasasını allak bullak ediyor. Yalnızca Fransa'da bu ilacın cirosu 80'li yıllarda 320 milyon franga (12 milyar 800 milyon TL) yükseldi. Lc Monde'un haberine göre, ilk kez Fransa'da piyasaya sürülen bu ilaç, tngiltere'nin "Smith Kline and French" laboratuvarlarında on yılı aşkın çalışmalar sonucunda elde edildi. 1976'da ihracına başlanmasıyla tedavi yöntemlerınde uluslararası planda önemli bir aşama kaydedildi. 1977'de ABD'ye girişinden 6 ay sonra ülserlilerin yüzde 40'ının sürekli kullandıkları ilaç haline geldi. 1978'de 2 milyon ülserlinin ilacı oldu. Günümüzde dünyada 10 milyondan fazla hastanın "Cimetidine" kullandığı söylenebilir. İlaç, Fransa'da piyasaya sunulduğunda ciro 240 milyon franga ulaşırken bu rakam 80'li yıllarda 320 milyon franga yükseldi. tedavi yöntemleri arasında başı çeken bir ilaç. Bununla birlikte yol açtığı yan etkiler sayısız tartışmaya yol açıyor. Bir uzman, "ilaç firmalannın "Cimetidine''in yan etkilerini resmen elcştirdiklerini" ve gerçekte "ilacuı her yönden yeterli oldugunu" öne sürüyor. Uzman, ilacın amacuun hastaltğı iyileştirmek değil etkilerini yok etmek oldugunu hatırlatıyor. 7 RAKİP İLAÇ tlaç firmaları bu alanda büyük bir savaş veriyor. Şu anda "Cimeüdine'e 7 rakip var. Bu rakip ilaçlar, ilgililerce Cimetidine'den üstün olarak değerlendiriliyor. Uzmanlara göre halen cevapsız kalmakta devam eden sorular arasında "Cimetidine'Me davisi ilgili sanayiye muhteşem ni bu sürecin belirsizliği. Kaydedilen diğer önemli bir sorun ise bu ilacın mide bölgesindeki yaralan genişletme ihtimah. Ilaçtedavisi ilgili sanayie muhteşem gelirler sağlamakla birlikte ABD'de ülsertn yol açtığı işgü ABD'ye gelince; her minden bugüne kadar hayatım incelensin, yaptığım milletin şerefi, haysi şı mücadele değilemperyalizme karde nedir?" yeti vardır. Bunlar Solcular da değişti tehditle, cezayla orKKTC Cumhurbaşkanı tadan kaldınlamaz. çektiği çilenin karşılığını çile çekip, elde etmiş hosgörüsü ve huzurunu Parayla satın alına insanların tavırla, "Çok şükor. Şimandınr bir maz. di artık çok gelişme oldu. Çok şey değişti. Solda önce milletini düşünes TRT'ye büyük gö insanlar çok sayıda bulunuyor. Milsağda da. rev düşüyor. Üç İs letinin solcusu. Solda da,oldu. Milli Bu yönde iyi gelişmeler tanbul gibi, Küçük çıkarlara göre dünyaya bakan insançıkıyor." Ağa gibi dizilere de larDenktaş'ın vefa duygularım yokvam etsin. Türktop luyoruz: "Kıbns sorunnnun sol calumunun milli bilin miada meşruiyel kazanmasında biıyük rotü oMu.." cinin uyanmasına Mümlaz hocanınellerini iki yana açıDua eder gibi büyük hizmeti ola yor: "Allah o Mümtaz Soysal'ın ömcak. O dizileri gören riinü uzun etsin. Yazdığı yaalarla bize nasıl katkı sağladı. GeMi gordü ve ler, millet üzerinde durumu anladı. Mümtaz Soysal'ın ne oyunlar oynandı Kıbns'a gelmeden önce yazdıklanyta gelip gerçekleri gördükten sonra yazğını anlayıp uyanı dıklan arasında epey fark vardır. Kıbns'la ilgili gerçekleri öğrenmek tsyorlar. leyen gelsin, görsün mullaka değiKKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, arkadaşımız Cengiz Çandar'ın sorulannı ren bir karar çıkaracak olurtarsa, buna karşı ne tür yeni somut adımlar atacaksınız? "Daha sert bir sey çıkaracak olurlarsa, Güvenlik Konseyi'nde Kıbns Turk halkının mücadelesini anlayan kimse yok, kimse kalmadı denıektir sonucuna varacağu. Böyle bir karar çıkaracaklannı sanmıyorum." Bir an cıkaracaklarını varsayarsak... "Varsaymayaca|ım. Çok vahim bir gelişme olur. Özgürlük ve bagımsızhgımıza yönelik tehlikeli bir oyun başlamış olur. Biz küçük bir halkız ama şerefimiz söz konusu olursa yapamayacağımız şey yoktur. Bu, Güvenlik Konseyi'ne kafa tutmak degildir. Güvenlik Konseyi'nin sakal bir karanna kafa lutmak demektir." önümuzdeki hafta Kıbns sorununa ilişkin diplomatik muharebe alanı sadece Güvenlik Konseyi degil. Rumlann uluslararası diplomatik seferberliği nedeniyle, sorunun tngiliz Uluslar Topluluğu'nun New York'ta bu amaçla düzenlenecek toplanlısına getirileceğini hatırlatmak istiyoruz. Denktaş sözümüzü kesiyor. "Sadece orada degil. Bağlantısızlan topluyoriar. Kipriyanu bu iki toplanlıda konuşacak. Biz de gitmek isteyecegiz. Bir de bizi dinleyin diyecegiz. Dinleyip dinlememek onlara ail. Kıbns nüfusunun degil ama Kıbns meselesinin yüzde SO'sini leşkil ediyoruz. Meselenin yansına kulaklannı tıkayıp tıkamamak kendi bilecekleri iş. Meselenin yansı olmadan mesele de çözülmez." Kıbns sorunu çözülebilir mi? Sorunun yüzde SO'sini temsil eden tarafın en yüksek düzeydeki sorumlusu bu konuda ne düşünüyor? Yani, çözüm formülleri bir yana Kıbrıs sorununun pratikte çözüıme şansı nedir? Rauf Denktaş bir vade için pek iyimser sinyaller vermiyor. Onun gözünde en büyük uyarıcı ve iyimserliği beslemeyen örnek Girit. "Ben" diyor, "Türkiye'de yasadıgım yıllarda Kıbns'ın Dunü, Bugünü, Yannı baslıklı Ingilizce bir kitap yazmakla meşguldtim. Hariciyede bu kitap için calışıyordum. Bu çalışmam için Genelkurmay arşivleri•i de bana açtılar. Girit'le ilgili betgeler üzerinde çalıştıkça çok şey nelleşti. Rumlar, Kıbns'ta, Girit'te izledikieri politikanın aynısını izliyorlar." Yani? "Giril'te bunalım yaratıp büyük yamtlarken. çiktım. Meseleyi anladık ama bize boyle an/atmadınız ki, diyorlar. Benim ağzımdan çıkan her demece "Amerikan emperyaüzminin ajanı" lafını yapıstıracaklanna sorunu ögrenmeye çalışsalardı, öğrenirlerdi. Sağolsunlar Rumlann işine yarayacak biçimde bir "Kıbns Kıbnslıanndır" sloganı tutlurdular, uzun .ure böyle gittiler. Kimmiş Kıbnslıar? Kıbrıs'la iki toplum. iki ulus vardır.." Bu sefer biz onun sözünü kesiyoruz: "Zaten Makarios'un kendisi bile 1960 anlaşmalanndan sonra. anlaşmalar bir devlel yarattı, bir ulus değil demişti." Denktaş devam ediyor: "Elbctte. Biz aynı şeyi söyledik. Ama Makarios bağımsızlık havarisi; Denktaş emperyaliimin uşagı. KOKA kurtuluş ordusu. TMT (Türk Mukaventet Teşkilatı) emperyalizmin beşinci kolu. Olur mu böyle şey." KKTC Cumhurbaşkanı'nın yüzünü kırgınlık, hüzün ve gurur çizgılerinin yer değiştirdiği bir ifade kaplıyor gözleri dalıyor, besbelli zihni yıllar gerisine gidiyor sözcüklerin üzerine basa basa konuşuyor: "Ben kendimi bütün hayalım boyunca emperyalizme karşı mücadele etmiş bir indevletleri devreye sokuyoriardı. Büyük devlefler de Osmanlılann kapısına dayanıp 'canım, işle şu kadarnk tavizi de verin' diye bastınyorlardı. Ortalıgın her kanşmasında Türkler yerierini terkedip 'enclave'lerde (cepler halindeki yerleşme birimleri) toplanıyoıiardı. Bu politikada sebat ettiler ve adım adım Girit'ten Türkleri temizleyip Girit'i Yunanistan'a bagladılar. Unutmayın ki, bu politikayı 69 yıl sürdürdüler. Kıbns sorunu çıkalı daha 34 yıl oldu." şir." Rauf Denktaş'a göre Rumlarda ulusal bilincin bize göre bunca zaman daha diri tutulmasında en önemli etken Rumlann Kilise'ye sahip olmaları. "Kilise toplumu sürekH endoktrine ediyor. Kilisenin Rumlann hayatında öylesine önemi vardır ki, doğumda vaftiz eder. evlendirir, bosanacaklarsa günah çıkarma ona yapılır. Ölüm halinde cennel vaadeder. Topluma böylesine nüfuz etmiş bir kurum olarak bir de endoktrinasyon yapar. Toplumu endoktrine eder." "Biz'Me ilgili de artık umutlu. Solda ve sağda "önce milletim" diyenlerin çıkmaya başlamasından, "dunımui eskisi gibi olmamasından" başka, TRT'nin son dizileri de umutlarını beslemiş. "TRT'ye büyük görev düşüyor. Üç lstanbul gibi, Küçük Ağa gibi dizilere devam etsin, Türk toplumunun milli bilincinin oluşmasına büyük hizmeti olacak. O dizileri görenler, millel üzerinde ne oyunlar oynandığını. ülkenin insanlannın sola sağa ayrılıp çatışmasından kimlerin nasıl yarar gördügunü anlayıp uyamyorlar. Üç lstanbul gibi, Küçük Ağa gibi diziler devam etsin, Kıbrıs Türk'ünün neler yaşadığı, nereden nereye nasıl geldiği gösleriisin, çok insanın gözleri açılacaktır." sayanm. Ingiliz kolonisi döne tllserin etkilerini hafifleten Cimetidine, girdiği her ülkede kapışılıyor. Günümüzde dünyada 10 milyon ülserlinin bu ilacı kullandığı öne sürülüyor. Vzmanlar, Cimetidine ile tedavinin süresinin ne kadar olacağının belirlenemediğini, ayrıca bu ilacın mide bölgesindeki yaraları genişletme ihtimali bulunduğunu belirtiyorlar. Fransız midebağırsak hastalıkları uzmanlannca uzun yıllar temel tedavi aracı olarak kullanılan bizmut tuzları arz yetersizliği nedeniyle terkedilirken yerierini iki değişik ürüne bıraktılar. Bunlardan birincisi "AnüAsit" adı altında gruplanan ilaçlar. Hamur kıvamında olan bu ilaçlar, yemekten sonra 1 ila 3 saat içinde alndıklan taktirde midedeki aiit oranını dengeliyorlar. Uzmanlar, etkinlikleri tartışmaya konu olmakla birlikte, bu ilacın dengeli bir yararlılık sağladığı fikrinde. Ancak ilacın kabızlık ve ishal gibi yan etkileri var. "AntiH2"ler ise bazı hücresel dokulan denetleyerek asit oranını en aza indirgemek amacına yönelik ilaçlar grubunu oluşturuyor. Bu ilaçlann ilk örneği de "Cimetidine." "Cimetidine"in başarısının nedenleri arasında ilacın teskin gücünün yanında yapılan yoğun reklam kampanyalarını da saymalıyız. "Cimetidine" bugün bütün dünyada bilinen ve ülser cü kaybı 2 milyar dolara mal olmuş durumda. Birleşik Devletler Kongresi Teknoloji Büresu'nun bir araştırmasına göre "Cimetidine" kullanımının yaygınlaşmasına paralel olarak cerrahi tedavi yöntemlerinde büyük bir azalma görüldüğünü ve ülserden ölüm oranının büyük bir artış kaydettiğini ortaya koyuyor. ÜLSER NEDtR? Ülser, bazen bulantı ve kusmalarla birlikte beliren dayarulmaz kramplarla geliyomm der. Hasta yemeklerden sonra bir ölçüde yatışan bu sancıları haftalarca çektikten sonra rahatlar. Amacı, nedenleri ortadan kaldırmak yerine aalardan kurtulmak haline gelir. Bir başka deyişle hasta ülseriyle yaşamak zorundadır artık. Uzmanlara göre görünüşte hiçbir hastalık ülser kadar kolay tanımlanamıyor: Mide dokusundaki sümüksel yapıda az çok önemli bir bölgesel tahriş diyebiliriz. Hastalık tıp bilimce yaraların mide veya ince bağırsak dokusunda yerleşmesine göre "Gastrik Ülserler"ve "Duodenum Ülserler" olarak sınıflaruyor. Ikinci tip ülserlere birinciye oranla dört kat sık rastlanıüyor. Bir ülser genel kurama göre esnek sümüksel dokudaki sindirime gereksiz derecede asit salgılanması sonucu oluşur. Aşın asit salgısı bulunmadığı sürece ülser tehlikesinden korkmak yersiz. Asit fazlalığının yanında kan grubu cinsiyet, yaş, yaşama biçimi ve ruhsal gibi faktörler de ülser oluşumunda etkilidirler. Bazı solcular şimdi vüzüme nasıl bakacaklar Kıbrıs sorununa günlük politikanın konjonktürel dalgalanmaiannın, dışmda, günlük olmanın getırdigi yüzeyseüiğin aldaucılığından sıyrılarak tarih bilinci ve larih ufku ile bakınca; söyleşi bu zemine kayınca Denktaş coşkuyla konuşuyor. "Kıbns sorunu, geçmişin, larihin aynasında gönilmezse hatalı vargılara kapılmak mümkün" diyecek oluyoruz. Denktaş atıltyor, "Tabii ya. Bazı solcular şimdi benim yüzüme nasıl bakacaklar? Çunkü meseleyi anladılar. Ama yine ben kabahatli Portekiz'de "kaitınjil devrimi" 10, yıhnı doidurdu Bugün Portekiz'de 5 milyonluk aktif nüfusun yarım milyonu aşkın kısmı işsiz. 200 bin kişilik bir grup ise 3 aydır maaş almadan çalışıyor. Ülkenin dış borçlan 14 milyarı buluyor. bir anıydı. 1926'da liberal cumhuriyete karşı harekete geçen ordu, uzun bir dikta parantezinden sonra, 1974'de de faşizm ve ülkeyi yıpratan sömürge savaşlarına karşı yaptığı "karanfil devrimi" ile, Portekiz'i demokrasiye kavuşturmuştu. Ordunun desteğini arkasına almakla beraber, "sivil" kesimden gelen Salazar ve Caetano diktatörlükleri, büyük ve cahil bir kırsal kesimin varlığı sayesinde 50 yıllık bir süre boyunca ayakta kalabildi. Rejimin dayandığı siyasi model, Katolik ve otoriter bir "baba"nm büyük bir çiflikte "hukuk ve diizen"i sağlamasıydı. Uluslararası politika ise, her ne pahasına olursa olsun sömürge imparatorluğunun arda kalan parçalarına sa YUNUS NADt ARMAĞANI 84 FİNAÜSTLERİ NİLGÜN CERRAHOĞLU MADRİD Ülke çapında düzenlenen törenler, sanat gösterileri, devrirn şarkılan ve demet dernet karanfillerle gene bir 25 nisanda Portekizliler, sadece bahan değil, a>tıı zamanda 10 yıl önce kavuştukları özgürlüğü kutladılar. Güneşli bir bahar gününün çağnsına uyarak kentlerin meydanlanna toplanan halkın ellerinde taşıdığı pankartlarda hep "Bu iılkeye bir daha asla faşizm girmeyecektir" gibi yazılar dikkati çekiyordu. Devrim şarkıları ve silahların ucuna yerleştirilmiş karanfillerle kan dökülmeden yapılan bir askeri darbenin yıktığı yarım asırlık Salazar ve Caetano diktatörlükleri, artık Porteki/liler için uzak ABD hangi oyunu oynuyor? "Keadisine sorarsan Güvenlik Konseyi'nin daimi delegeleri ile irtibıt halindedir. Ama Amerikalılar'•1, de Cuellar'ın her girişıminde orttya çıkıp, şunu yapın bunu yapın, ytksa şöyle yapanm böyle yapanm «kmesi Cuellar'ı zan altında bırakı3rır. Gorevini zorlaştınyor. Bunu gören bizler, Amerikalılar Cenel Sekreler'in girişimlerini destiderken, acaba bunlan ortadan kaldrrna oyunu mu oynuyoriar diye duşHiüyoruz." Konu ABD'ye kayınca Rauf Eenktas sözlerinin tonunu ağırlaştı"Her milletin serefi, haysiyeti, yestiji vardır. Bunlar tebditle, ceayla ortadan kaldınlamaz. Paray* satın alınamaz." KKTC Cumhurbaşkanı, tam bu nktada Türkiye Başbakanı'na aııf ypıyor: "Amerikalılar Turgut Izal'ın yardım konusundaki sözle•e iyi dikkat elsinler. Orada kenderi için çok uyaneı bir mesaj bulnuyor." Gelelim Güvenlik Konseyi'nin tümüzdeki toplantısına. Eğer GüTOİik Konseyi'nin 5 daimi üyesi araSfcında konsansüse varıp, 541 sayıh krar gibi, ya da yaptınmlan öngö rılmaktan öteye bir ufuk getirmiyordu. Yarım asırlık bu rejim, ülkeyi büsbütün fakirleştirmiş, rüşvet ve yolsuzluklar alabüdiğine yaygınlaşmış, polis baskısı, şimdiki Başbakan Mario Soares'in deyimiyle, ülkeyi "mezarlık yasalarının egemenliğine" terk etmişti. Bu rejime karşı harekete geçen silahlı kuvvetler, bir diktatörlüğün yerine başka bir diktatörlük getirmek yerine, iktidarı halkın eline iade etmeyi yeğ tuttu. Silahlı kuvvetler bu devrimi gerçekleştirirken başlıca 3 hedef güdüyordu: Sömürgelerden çekilmek, demokratik rejimi yerleştirmek ve ekonomik gelişmeyi sağlamak. "Karanfil devriminin" hemen ardından bir sağ ve bir de sol devrim tehlikesi atlatmasına rağmen demokrasiye kavuşan ve bir yıl içinde Afrika'daki tüm sömürgelerini terk eden Portekiz, bu ilk iki hedefe ulaşmış, ancak ekonomik gelişmede önemli bir ilerleme kayd edememişti. Sömürgelerden geri dönerek, işsizler ordusuna katılan 1 milyonu aşkın (ülke nüfusunun 10'da biri) Portekizli ülke ekonomisine muazzam bir yük getirdi. Bugün hâlâ ülkedeki 5 milyonluk aktif nüfusun yarım milyonu aşkın bir kısmı işsiz. İşgücü içinde 200.oA) kişilik bir grup ise 3 aydır maaş alamamaiarına rağmen, çalışmaya devam ediyor. Ülkenin dış borçlan 14 milyar doları buluyor, ödemeler dengesi açığı GSMH'nin 13.2'sine eşit bir boyuta ulaşıyor ve enflasyon 1983 sonunda yüzde 32'ye ulaşmış bulunuyor. İşçi dövizlerinin yani sıra turizm gelirleri de yaklaşık 2 milyon dolarlık bir düşüş kaydediyor. Başbakan Mario Soares ise, Portekizlilere "kemerleri sıkma" politikasının ötesinde bir gelecek vaat etmiyor. Tüm bunlar bir "nisan" devrimi daha arkada bırakılırken boğa güreşlerinde boğaların öldürülmcdiği ve devrimlerin şarkılar, karanfillerle yapildığı bu ülkede, umutların gene bir başka bahara ertelenmesine yol açıyor. "Sahne SarıatJarı ve Sinema" konulu seminer yapıldı Kültür Servisi tstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafmdan Uluslararası İstanbu! Sinema Günlcri 84 kapsamında düzenlenen "Sahne Sanatlan ve Sinema" konulu seminer, dün Atatürk Kültür Merkezi Sinema Sal.onu'nda yapıldı. Ali Özgentürk. Haldun Taner, Cevat Çapan, Vecdi Sayar, Atıf Yılmaz, Vedat Türkali ve Yavuzer Çetinkaya'nın konuşmacı olarak katıldığı semineri Prof. Alim Şerif Onaran yönetti. Sinema ile diğer sahne sanatlan arasındaki ilişkinin tartışıldığı seminerde, özellikle sinema ile tiyatro arasındaki aynm ve etkileşim üzerinde dunıldu. Seminerde sinemanın başlangıçta tiyatrodan yararlandığı ve büyük ölçüde etkilendiği, ancak teknolojik gelişimle birlikte kendi özgün dilini ve tekniğini yarattığı belirtildi. Konuşmacılar, özgün bir sinema dilinin yaratılması gereği üzerinde durarak bunun da yönetmenler tarafından yaratılabileceğini söylediler. Ali Özgentürk, sinema dilinin yönetmenden çok seyirci tarafından öğrenilmesi gerektiğini savunurken, Yavuzer Çetinkaya sinema sanatı ve tiyatro sanatı arasında bir benzerlik bulunmadığını, bu benzerliği aramanın tiyatrocu olarak "sinemaya yamanma çabasından" başka şey olmadığını öne sürdü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle