15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 MART 1984 * HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/U UGUR MUMCU GOZLEM Donmuş krediler (Baştarafi I. Sayfada} çevrilmesı söz konusu değil, ama çapı 500 milyarla, 1 trilyon lira arasında değişen bu risk fakttirünün özellikle bazı bankacıla' rın uykusunu kaçırmaması olanaksız. Banka sektörünü yakından tanıyan Dr. Öztin Akgiiç, sektörün iki ana sorununu değerlendirirken, "Bankalarm donmuş kredilerinin yol açtığı sorunlar, eninde sonunda Merkez Bankası kaynaklan devreye sokularak, başka çare kalmazsa para politikası gevşetilerek bir çöziime baglanır, ama ynrt dışındaki miiteahhitlere verilen teminatlar sonınu patlarsa, banka sistemimiz bunun altından zor kalkar" diyor. Teminat mektupları sorunu şimdilik bir "korknhı riiya" banka sistemimiz için. Buzdolabındaki krediler sorunu ise, artık kangren olmuş bir yara. Kökleri 1980 öncesinde uygulanan sermaye birikimi modeli ve faiz politikasına dayanan bu sorunu çeşitli boyutlarıyla kavramaya çalışmadan banka sisteminin bugün içine düştüğü durumu anlamak da kolay değil. HASTALIĞIN KÖKENLERİ 1980 öncesinde Türkiye'de uygulanan sermaye birikimi ve sanayileşme modelinin en önemli öğelerinden biri hiç kuşkusuz ki, halkın tasarruflannı düşiik faizle toplayıp gene düşük faizle kredi müşterisine kullandırma mekanizmasıydı. Bu mekanizma özellikle 1970'li yıllarda asın biçimde kullanılıyor. 197475 yıllannda enflasyonun 78 puan altında faizlerle kredi kullanma olanağı bulan tuccar ve sanayici, enflasyonun başını alıp gittiği 1977 sonrasında yüzde 4050 negatif faizle kredi kullanma olanağına kavuşuyordu. Türkiye'de pek çok sanayi kuruluşu bu yöntemle kurulmuş ve finanse edılmiş, enflasyonla kredi faizleri arasındaki fark giderek açılırken bu ucuz kredi kaynağına kavuşmak her isadamı için "ilk heder' haline gelmişti. Ucuz krediyi ele geçiren isadamının, fiyatı artacak bir mala, gayrimenkule ya da altına yatınm yapması bttyük kârlar sağlamasına yetiyordu. Kaldı ki, iç talebin emisyon artışlanyla pompalandığı bir ortamda iç pazara dönük sanayicilik yapmak da çok kârb bir iş haline gelmisti. Banka sistemine alternatif olabilecek bir sermaye piyasasının gelişiminin kasten baltalandığı bu ortamda büyümek isteyen gruplann, holdınglerin banka sahibi olmaya yöndmelerinde, bunu basaramayanlann ise mevcut özel ve kamu bankalarından kredi kapmak için her türlü yola başvurmalarında şaşacak bir şey yoktu. Bazı yerel bankalann satın alınıp "kale gibi banka" haline getirilmesi ve etkili bir "kredi mafyasf'nın oluşması da doğaldı. Bu ortamda banka kaynağını ele geçiren kimse doğal olarak bunu sürekli elinde tutmak istiyor, kredisinin vadesi dolduğunda gene biitün imkânlannı seferber ederek bunu uzatmanın yollannı arıyordu. O günün koşullarında bUyük enflasyon kârları söz konusu olduğu için, bu kredilerin faizlerini ödemek kredi müşterisi için pek sorun olmuyor, kredi faizini tahsil eden banka da kredi süresinin temdit edilmesine göz yumabiüyordu. Böylece krediler belli ellerde yoğunlaşırken, banka sistemi de verimsiz ve gelişi güzel çalışmasına karşın, kârına kâr katabiliyordu. Ne var ki, 1977 sonrasında bir yandan ekonominin dış kaynak darboğazı gündeme gelirken, diğer yandan negatif faizle bankalara akan tasarruf kaynağı kurumaya başhyordu. 24 Ocak kararları ve onu izleven "temmuz bankacüıj|ı bu çıkmazın bir sonucu olarak gündeme geliyor ve negatif reel faizle ucuz para kullanmaya alışmış sanayi ve banka kesimi birden "reel faiz şok u " ile karşı karşıya kalıyordu. Konuya yalnızca kaynak açığını kapatmak yönünden yaklaşan "temmuz bankacılığı" sorunun kredilendirme boyutunu haflfe aldığı ve "kredi mafyası" ile mücadeleyi göze alamadığı için sonuçta çözüm üretemiyor, bankalann mevduatlan maliyetleriyle birlikte artarken, giderek devre faizleri de ödenmez hale geIen "donmuş krediler" sorunu kartopu gibi büyüyordu. Çeşitli bankacıların tahminlerıne göre halen 3 trilyon lirayı aşan kredi stokunun yansı, bu tür kredilerden oluşuyordu. YARIN: TEMMUZ BANKACILIĞI VE "KREDİ MAFYASI" Ozal (Baştarafı l. Sayfada) dedi ve tapu yerine partisinin takvimlerini dağıttı. Özal, Izmir'den Ankara'ya donerken uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı ve partisi içinde eski dört siyasi eğilimin birleştiğini yineleyerek, "Bazı yerlerde sadece gelişimizin gıirüllüsüyle insanların toplandığını da biliyonız. Boyle yerler çok oldu," dedi. Uçakta, Turgut Özal ile gazeteciler arasında şu konuşma geçti: Yerel secimlerde en giiçlii rakibiniz kim? ÖZAL Benim konuşmalarımda beşi bir arada bir Anavatan olmaz diyordum. Yani ona gore guçlu rakip diye birşey yok. Partinizin içindeki dört egilimden geri döniiş olur mu? ÖZAL Hayır hayır, Anavatan'da birleştiler, bitti artık o iş. 6 Kasım'da seçimlere giren üç partinin emanet oy aldıklan söyleniyor. ÖZAL Vallahi şimdi neticeyi söyledim. Bizim oylanmız kendi oylanmızdır. Hepiniz her yerdeki alakayı gö'rdünüz. Bizim teşkilatımız profesyonel değildir. Adam toplamasını falan pek bilmez. Bazı yerlerde sadece gelişimizin gürultüsü ile insanların toplandığını da biliyoruz, böyle yerler de çok oldu. Onun için emanet reyin olup olmadığını bu seçimde görecekler. İstanbul Sanayi Odası'mn bir raporunda sanayi üretiminin duştıigü eieştiriliyor. Lretimi nasıl arttıracaksımz? ÖZAL Ne vakit düşmüş? Son rapor derseniz geçen seneye aittir. Yerel secimlerden önce TV'de açıkotunım yapılmasında yarar görüyor musunuz? ÖZAL TV'de basın toplantısmdan yanayım. Açık aturuma 6 kişi katılınca anlaşılmaz olur. Basın toplantısında gazeteciler sorsun herkes de cevabını versin. tran'a bir operasyon uyguladık. Oaba önce de Irak'ta yapmıştık. Biz acaba bölgede müdahaleci bir güç mii oluyoruz? ÖZAL İnanın ne olduğunu bende daha bilmiyorum, onu öğreneceğiz. O bir AFP'nin uydurması da olabilir. Hudutta olan basit bir şeydir. Bir operasyon olduğunu zannetmiyorum. Para basıp piyasaya para sürdüniiz mii? Bu tür iddialar var? ÖZAL Para arzı konusunda ekonominin talebi vardır. Belli limitler vardır, onlar içinde kalıyoruz. Bankalardaki tasarruf mevduatının artmasına rağmen ticari mevduat 610 milyar liradan 566 milyar liraya düşlii, sizce bunun anlamı ne? ÖZAL Bunun manası aslında tanımların değişmesinden geliyor. Biz ticari mevduat kelimesini kaldırdık, ticari mevduat diye bir şey yok. Ya vadesiz mevduat var ya da vadeli mevduat var. ÖZAL ANKARA'DA özal'ın Ankara'daki "gecekondu gezisi" sırasında bir vatandaş maaş bordrosunu gostererek, "Nasıl geçinecegiz?" diye bağırdı. özal, bu soru üzerine asgari ucretin artacağını belirterek, "Asgari ücreti gündeme Türkİş getirmedi. Ben getirdim," dedi. Yurttaşlann, yol, su, kanalizasyon konusundaki şikâyetleri üzerine de özal, yanında bulunan anakent belediye başkan adayı Mehmet Altmsoy'u göstererek, "Adayınız burada, o yapar. Yapamazsa ben besabını sorarım" dedi. Seçim otobüsünden halka hitaben konuşma da yapan Turgut Özal, özetle "Mahalli idarekr bukümetle paralel olursa işler iyi gider. Dişlilerin birbirine uyması gibi..." dedi. (Baştarafi 1. Sayfada) kanı, rektorier, dekanlar, yüksek okul, enstitü ve konservatuvar müdürleri, bölüm başkanlan, üniversite ve fakürte sekreterleri, hukuk müşavirieri "kadro bakımından kendilerine birind ve kinci derecede bağtı olan personele sicil verme" yetkisi ile donatılmışlardır. Yönetmeliğin "akademik personel" olarak tanımladığı öğretim elemaniarı için sicil belgelerinin birer nüshası YÖK Başkanlığı'na gönderilecektir. Sicil belgeleri, her yıl 1 haziran tarihinde doidurularak "üst makama" ulaştırılacaktır. Sicil belgelerinde yazılı her nrtetik için "çok iyi, iyi, orta veyetersiz" olmak üzere değerlendirme yapılacaktır. Düşük ve olumsuz sicil alanların, gerekirse görev yeri değiştirilecek "ikinci defa olumsuz sicil alan personelin göreve devam edip edemeyeceği yetkili makamlarca" karariaştırılacaktır. Olumsuz siciilere belge eklemek zorunluluğu da öngörülmüştür. Yönetmelik, stcilin nasıi tutuiacağını göstermek üzere sicil belgeleri örneklerini de vermekiedir. Yüksek öğretim kurum ve kuruluşlarında görevli öğretim elemaniarı için doJdurulacak sicil belgesinin "ağırfıklı niteliMer" bölümünde şu konular yer almaktadır: 1 Atatürk ilkeleri ve inkılaplarına inancı, 2 Atatürk milliyetçilığine inancı, 3 Görevi süresince davranıştndaki tarafsızlığı ile hak ve adalet prensiplerine bağlılığı, 4 Maiyetindekileri Atatürk ilkeleri etrafında bicieştirme ve kaynaştırma yeteneği ile milli biıiik ve beraberliği kuvvetlendirme ruhu ve gücü, 5 Aşjrı akımlar (komünizm, faşizm ve teokratik devtet anlayışt) ile bölücütüğe ve gericilige karşı mücadele gucü... Bir öğretim üyesinin "Atatürk ilkeleri ve inkılaplanna ve Atatürk milliyetçiliğine inancı" bir başka öğretim üyesince, nasıl ve ne yolla saptanacaktır? Örnek verelim: Ankara Üniversitesi Türk inkilap Tarihi Enstitüsü Müdüru Prof. Dr. Aydın Taneri, "Atatürk MHIiyetçtöği" diye bir kavram olmadığını ileri sürmektedir. (5 aralık 1979 Tercüman, 9 şubat 1981, Yeni Sözcükte).. Şimdi, Sayın Taneri, bu sicil yönetmeliğinin "Atatürk Milliyetçiliğine İnancı" bölümünün neresine sığacaktır? Ya da tam bunun tersine: Sayın Taneri, kendilerini "Ataturk m/Alîyetçisi" otarak gören öğretim üyelerini "Atatürk ilkeleri ve inkılaplanna" karşı mı sayacaktır? Sayın Taneri, milliyetçilik görüşünün bir siyasal partinin görüşü ile uyuştuğunu, yukarıda andığımız 5 aralık 79 tarihli yazısında belirtme gereğini duymuş ve A. Ü.'nin açılış töreninde yaptığı konuşmada, açıkça, "Atatürk'ü saptırmak, Atatürk ve onun yc~ lunda gidenler için bir şereftir" demiştir. Atatürk konusunda Prof. Taneri gibi düşünenler olduğu gibi bu düşünceleri Atatürk ile bağdaştırmayanlar da vardır. Şimdi, hangisi, hangisini "Atatürkçü" sayacaktır? Bu konudaki sicil nasıl tutulacaktır? Bir başka değerlendirme konusuna geçelim: "Ağırlıklı NiteHkler" başlığında "asın akımlar (komünizm, fasizm ve teokratik devlet anlayışı) ile bölücülüğe karşı mücadele gücü'' diye bir başka değerlendirme konusu yer almaktadır. Bu değerlendirme nasıl yapılacaktır? Birkaç örnek verelim: Ankara Üniversitesi Sayın Rektörü Prof. Dr. Tank Somer'in yöneticileri yargılanmakta olan bir siyasal partiyle yakırv lığını kanıtlayan elyazılı mektup fotokopisi elden ele gezmektedir. Yardımcısı Prof. Dr. Erol Cansef 12 Mart 1971 öncesi, solculukta mangalda kül bırakmadığı günlerde "Böbrek kanserinden öleceğime faşist kurşunu ile öleyim" diye konuşmalar yapıp, devrimci öğrencilerle kolkola yürümüştü. ODTÜ Rektörü Sayın Prof. Mehmet Gönlübol'un Sovyet dış polıtikasını öven bilimsel incelemesı ile "Objektif olarak duşünüldüğünde, Türkiye'nin NATO ve Amerika tte ilişkileri hakkında radikal solun yaptığı eleştiriler bazı noktalarda haklıdır" yolunda yazılar yazılmıştı (Dış Politika, Aralık 1971, s: 11). Bu kadar uzağa gitmeye ne gerek var. Bu sicillerin gönderileceği en üst makamda oturan Sayın Prof. Dr. ihsan Doğramacı, "Memleketimizde universitelerin müteveHi heyetlen yerine yetkili öğretim üyeleri tarahndan seçilen organlar tarafından yönetilmeten ve denetilmeleri daha uygun olur" diye özerk üniversite adına ateşli konuşmalar yapmış değil miydi? (Üniversitelerimizin Yönetim Sorunlan, Türk Devrim Ocaklan Genel Merkezi yayını, 1967, İst. s: 51). Bunlara bakıp, YÖK'ün bu birbirinden değerii öğretim üyelerini "solcu" ya da "sağct" akımlaria ilgili saymak pek kotay değil mkjir? Sicil belgesinin ' 'Ahlaki Nite/Hder" baslıklı bötümü de çok ikjinçtir. örneğin öğretim üyelerinin "kişisel çıkarianna karşı koyabilme yeteneği" nasıl ölçülecektir? Üniversite dışında kazanç sağlayan tıp profesörieri ile bizim "holding profesörleri" adını taktığımız hukuk ve iktisat profesörierinin "kişisel çtkariara karşı koyabilme yeteneği" hangi ÖJçütlere göre belirlenecektir? Dahası var: Öğretim üyesinin "aile düzeni, kendisinin ve esinin ahlak inancı da" değerlendirme konusu olacaktır. Peki, bir rektör ya da dekan, bir öğretim üyesinin eşinin "ahlak inancını" nasıl ve ne yolla saptayacaktır? Verdiğimiz bu örnekler, değeriendirmelerin ne kadar "sübjektif" ö\çü\ere bağlı olacağını göstermeye yetmektedir. Siyasal değer yargılarının egemen olduğu bir ülkede, bu tür sicillerin universitelerin içinde ilerde cadı kazanları kaynatacağından endişe ediyoruz. Hele, hepimizin üzerine titrememiz gereken Atatürk adının böyle sübjektif değeıiendirmelere konu olması daha da üzücü olmayacak mıdır? Kimin Atatüri<çülük anlayışı geçeriidir? Bir öğretim üyesi, bir başka öğretim üyesinin Atatürkçü olup olmadığını, bu "inana" taşıyıp taşırnadığını söyler mişiniz, nasıl anlayacak, nasıl saptayacaktır? Bir davranış ile belirienmeyen, dışa vurulmayan, eyleme dönüşmeyen bir "inanç" olumlu ya da olumsuz bir sicile (çok iyi, orta, yetersiz) nasıl konu olacaktır? Üniversitelerimizde bilim adamları yerine cüppeli "siyasi komiserier" mi yetiştirilecektir? ±Vn § £»lc f JJUI n / T 1*f*f1 W V " m& Urt \ff\ J UIAJ,I tstanbuüu hantmlar Etap Marmara Oteli'nde ya#/Y 7* pılan mayo defilesinde 1984 yaz mayo modellefini scçc,.^ ilginç bir gösteri uleme flrsatım da buldular. Bu yaz tek parça mayolann bikinilerden daha çok giyileceğini haber veren 80 mayo ve 50 bikiniyi sunan S bayan 2 erkek mankenin yanında, podyumlara ilk kez çıkan 2 vucut geliftirmif genç salonu dolduran izleyicilerin büyük ilgisi ile karşılandi. Podyumlarda yeni yeni görülen minik mankenlerin mayo sunmada ablalanndan aşağı kalmadıklan görülüyordu. Çeşitli renk ve desenlerde "lyckra " kumaşmdan yaptlmış mayo ve bikinilerin fiyatlan 3000 liradan 4000 liraya kadar değişiyordu. İııönü: Durgunluğun (Baştarafi 1. Sayfada) da özal iktidannın Türkiye'yi tütün satan bir ülke durumundan tütün alan bir ülke dunımuna getirdiğini söyledi. Erdal Inönü, "Özal hükıimeti yabaıtcı sigara ve tütün ithalini serbest bırakarak tütün ureticimize çok gördüğü başfiyatın on katını yabancı tütun üretkisine ve sanayicisine vermeyi seçmiştir. Artık iç pazarda Türk tütün üreticisi ile Türk sigara sanayii, içimi farklı bir tütünle yarışa girecektir. Hazırlıksız girdiği bu yanşı nasıl kazanacaktır?" dedi. önceki geceyi Çorum'da geçiren SODEP Genel Başkanı Inönü, seçim otobüsü ile Samsun'a giderken yol boyunca basın mensuplan ile sohbet ctti ve gazetecilerin seçim otobüsünün adının ne olacağını sorması üzerine, "Zeytin olsun" karşılığını verdi. Ancak bir gazetecinin, "Sayın Özmlben o zeytini yerimderse ne olacak?" demesi üzerine fnönü, " O zaman secim otobüsünün adı Zeytin Dalı olsun" dedi. SODEP Genel Başkanı Erdal lnönü, "Zeytin Dalı" adını koyduğu seçim otobüsünde gazetecilerin sorularını da şöyle yanıtladı: Özal, dün bize, "seçimlere girelinı btzi de seçimlere sokun diye yalvaranlar bugün mızıkçılık yapıyorlar. tktidarda on yıl kalmamızdan korkuyorlar. Neredeyse bizi kapatın diyecekler, ama biz bunu yapamayız, yapmaya da yetkimiz yok. Kapatılmaiannı da istemeyiz. Seçimlere girsinler, boylannın öküsünü alsınlar" dedi. Siz bu konuda ne dusünüyorsunuz? INÖNÜ Sanıyorum, Sayın Başbakanın her zamanki taktiği bir toz bulutu doğunıyor. Biz neredeyiz derken, o istediği yere gitmek istiyor. Üstelik vatandaş bu sözlerin cevabını vermeyeçok kararlı Hiçbir şey anlaşımııyor bu sözlerinden. Sayın Başbakanın amacı anlaşılmayan şeyleri söyleyip, herkesi acaba ne demiştir derken, akbndan ne geçiyorsa onu yapmak. Bu genel taktik. Bu sözleri anlayan beri gelsin. Saf saf yalvardıgınızı, seçime girmeniz için yalvardıgınızı söylemişti Özal... tNÖNÜ Bunlar saçma sapan sözler. Anayasayı bilen herkes seçimlere siyasal partilerin girmesinin bir lütuf olmadığını, anayasal hak olduğunu biliyor. Sayın Başbakan, partililer arasında iyi ilişkiler yürütmemizi suiıstimal ediyor.Başbakan, başka bir parti liderinin kendisini ziyaret etmesini, (ricada bulunmak) diye yorumluyor. Onlan ciddiye alsam gerçekten özal iktidarının başımıza getireceği şeylerden uykum kaçar. Bunlann toz ve buluttan başka bir şey olmadığını biliyorum. Türkiye'nin dünya pazarlanna açılmasından zaran ne oluyor? İNÖNÜ Sonucu zararlı olur. Ulusal ekonomi çöker, bir fazlası bizi bir an önce iktidara getirmek olacak. SODEP Genel Başkanı Erdal tnönü, Samsun'daki mitingten sonra kalabalık nedeniyle bir süre kentten ayrılamadı. Seçim otobüsünün çok yavaş hareketi sırasında, ön koltukta oturan Gene! Başkanı Yardımcısı Türkân Akyol'u gören bir grup genç, "YÖK'ü istemiyoruz. YÖK istifa" diye tempo tuttu. tnonü Samsun'dan sonra Terme, Çarşamba ve Unye'de de konuştu. Geceyi Ünye'de geçiren SODEP Genel Başkanı bugün Ordu, Giresun ve bu kentlerin ilçelerinde propaganda gezisini sürdürecek. Kornienko EvrerCle bir saat goruştu ANKARA, (Cumhuriyet Bürosu) Sovyetler Birliği Dışişleri Bakan Baş Yardımcısı Georgi Kornienko'nun önceki gün Ankara'ya yaptığı ani ziyaret ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile bir saat süren bir göruşme yapması baskent diplomatik çevrelerinde geniş yankılar uyandırdı. Dışişleri Bakanlığı sözcıisü Büyıikelçi Nazrai Akıman, Kornienko'nun ziyaretiyle ilgili herhangi bir açıklama yapamayacağını ve "göriışmenin ikili konular iizerinde geçligini" söylemekle yetindi. Dışişleri Bakan Baş Yardımcısı Kornienko, önce Dışişleri Bakanlığı Musteşan Ercüment Yavuzalp ile 15 dakikahk bir gorüşme yaptı. Daha sonra Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu'nu makamında ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında Bakan Yardımcısı'nm yanında Sovyetler Birliği'nin Ankara Büyükelçiliği'nden bir grup teknisyen de bulundu. Halefoğlu ile Sovyet Heyeti'nin görüşmesi yarım saat sürdu. Sovyet Dışişleri Bakan Baş Yardımcısı Kornienko daha sonra saat 17.00'de Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından kabul edildi. Kornienko Cumhurbaşkanı Evren'in yanında bir saat süre ile kaldı. Diplomatik çevreler göruşme süresinin bu kadar uzun olması yanında bakan yardımcısı düzeyinde bir yetkilinin doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmesinin olağan olmadığına dikkat çekiyorlar. Dışişleri sözcüsü Akıman'ın Korneinko'nun Cumhurbaşkanı'nı ziyaretinin "bir nezaket ziyareti" olduğu yolundaki açıklamasını ise doyurucu bulmayan bu çevreler, ziyaretin nedeninin Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Cernenko'nun bir mesaj göndermiş olması ile veya Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı'nın gelişi ile ilgili olabileceği gorüşünu savunuyorlar. Ankara'da temaslarını tamamlayan Sovyetler Birliği Dışişleri Bakan Yardımcısı Georgi Kornienko dün Türkiye'den ayrıldı. Dd kübürün (Baştarafi 12. Sayfada) ni kesiyordu. İçinde yaşadığımız günler dahil, son 500 yıllık tarih sürecine yol açan gelişmeler bir benim Istanbul'umda ve bir de işte şu daha da yaklaştığımız kıyının içlerinde Endülüs'te olanbitenlerle başlatılmıştı. Günumüzun gelişmiş ülkeler az gelişmiş ulkeler ayrımını yaplıran, ileri Avrupa geri Şark tanımlamasını sağlayan, "çağdas uygariık" "Ortaçağ kafası" nitelemelerini yaratan tarih sürecinin kurdelesi gözlerimin kuzey ufkunda uzanan bu topraklarda kesilmişti. Oysa, bugünün gelişmişleri, ilerileri, "çagdaş"lan geri iken, bizlerin bir parçası olduğumuz kültür, buralarda tarihin en gelişmiş uygarlıklarından birini yaratmıştı. Demek ki, bizler için geri kalmak bir Tanrısal hukum olamaz. Yani, yuzümüzu kuzey yönünde karaya çevirdiğimizde sağımızda denize çıkıntı yapan, gösterişsiz çıplak tepenin ete^inde kurulu, bugun İngiliz egemenliğindeki Cebelitarık ile soiumuzda yanaşacağımız Algeciras limanının arasındaki koya girerken Jspanya'ya turist olarak değil "kökleriınizf araştırmak" için yol aldığımın farkındayım. ARÇEÜK TERMOSİFON. 16 MART'A KADAR FİYATÖZEL, ÖDEMEÖZEL, KATILMA ÖZEL Arçelik termosifonlarını kolayca edinebümek için şimdi "özel kaülma" imkânı sunuyoruz. Tablomuzu dikkatle inceleyin. "Katılma Formu"ndaki her bütçeye uygun segenekler içinden tercih ettığinizi işaretleyin. Adınızı ve adresinizi yazarak Formu "PK 58 Teşvikiyetstanbul" adresine "TERMOSİFON" rumuzu ile gönderin. Adresinize en yakın Arçelik Yetkili Satıcısı, sizinle derhal temas kuracak, 16 Mart Cuma gününe kadar bize ulaşan talepleriniz derhal karşılanacaktır. Unutmayın. Bu ozel fiyatlı, özel ödemeli fırsatı gecikmeden decferlendirin. ARÇELİK TERMOSİFONLARININ SATIŞ FİYATLAR1 • Evren (Baştarafi 1. Sayfada) lirterek, Çin'in, Asya'nın doğu ucunda, Türkiye'nin ise Batı ucunda bulunduğu halde, "geleneksel dostluklarının dağ ve nebirleri asarak bizleri birbirine bağladığmı" söyledi. Cumhurbaşkanı Evren, konuk Devlet Başkanına dün gece Çankaya Köşkü'nde akşam yemeği verdi. Yemekte bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Evren, "Tarihte ilk kez gerçekleştirilen" bu ziyaretin büyük değer ve önem taşıdığını belirterek, iki ülke arasında hiçbir sorun bulunmadığını, birçok uluslararası meselede Çin Halk Cumhuriyeti ile aynı yaklaşımlan olduğunu ya da benzerlik içinde olduklarını söyledi. Cumhurbaşkanı Evren, özellikle ekonomik sahada Çin Halk Cumhuriyeti'yle gerçekleş(irilebilecek çok şey bulunduğuna işaret ederek şunları söyledi: "Halen bu alandaki imkânlann tamamını kullanmıs olduğumuz söylenemez. Ancak. aralanndaki ekonomik ilişkileri, siyasi ilişkilerinin diizeyine ulaştırmak konusundaki her iki hükiimetin gayret ve kararlılıklan gerçekten takdire şayandır. Öte yandan, gerek Türkiye'nin, gerek Çin'in sahip olduklan kültürel mirasçılar. bu alandaki ilişkilerimizin daha da geliştirilebilmesi için saglam bir temel teşkil etmektedir. Türkiye, Çin Halk Cumhuriyeti ile muhtelif alanlardaki işbirliğinin geleceğine ümitle bakmakta ve bu konuda kendine duşen her türlü çabayı harcamaya hazır bulunmaktadır." Endülüs'e ayak basarken Yıl 1984. Artık 711 'de, 1453'te, 1492'den hayli uzaktayız. Bir Doğu Akdenızli olarak İspanya kıyılarını Akdeniz'in en Batı ucunda seyrederken zihnimde başlattığım tarih \e coğrafya tahtere\allisinden inmeyi deneyebilirim. Yani, bir ucu Anadolu"da diğeri Endülüs'te, ya da bir ucu İslanbul'da diğen Granada'da bulunan uluslararası denge oyununun lermonükleer çağda geçersiz olabileceğini düşünebilirim. Boylece, "kök jerimizi araşlırırken" Doğu ile Batı, Islam ile Hıristiyanlık, iki ayrı dünya, iki ayrı kultur arasında ille de tarihi ve kaçınılmaz bir kapışma yerine, evrensel barışın ipuçlannı verecek birdiyalogun ögelerinin bulunup bulunmadığını araştırabilirim. 16. Yuzyıl'ın süper devletinin topraklarından, Doğu Akdeniz'den, Miısliimanların Hırisıiyanlardan aldıkları ulkeden geliyor ve 16. Yuzyılm diğer siıper devletinin topraklarına, Batı Akdeniz'e, Hıristiyanların Muslumanlardan aldıkları ulkeyeayak basıyorum. Algeciras'ta Türk pasaportu İspanyol damgasını yivor. Andalusiya bölgesinden İspanya'va gırdik. Endulus'teyiz. Taksit suresi Peşınat Aylık taksıt 4 500 .TL 3 500 TL 3 000 TL Toplam fiyat 49 50C. TL 38 500 TL 33 000 TL bilmece bildirmece yeşilimle pikniğe gitmece 2 Bir yıl ayrı yaşayan eşler boşanabilecek GAZLI 4 .500 TL TERMOStFON ELEKTRİKLÎ 3 500 TL 10 AY TERMOSİFON KATI YAKITLI 3 .000 TL TERMOSİFON •Nakhye dahıl yurdun her yenndekı tek fıyat I KATÎLMA FORMU soyadı. I I I I Arçelik Gazlı Termosifon I Arçelik Elektnkli Termosifon I Arçelik Katı Yakıtlı Termosifon C • Adı Y\«l>: ENDİLİİS K1YILARI VE EEZ ANKARA, (Cumhuriyet Biirosu) Türk Medeni Yasası'nda değişiklik yapılarak boşanmaları kolaylaştıran yasa önerisi, dün Meclis Başkanlığına verildi. HP Ankara Milletvekili Sururi Baykal tarafından hazırlanan yasa önerisine göre, çocuk olmayan hallerde, bir yıldan fazla ayrı yaşamış olan eşler hakkında mahkemece doğrudan boşanma kararı verilebilecek. Çocuk bulunan hallerde ise, 3 yıldan fazla ayrı yaşayan eşler doğrudan boşanabilecekler. Yasa önerisinin gerekçesinde boşanmalmarın sosyal problem olduğu belirtilerek, yürumesi imkânsız hale gelen evliüklerin devamında ısrar olunmaması gerektiği savunuldu I I Adres. "PK 58 Teşvıkıyelstanbul" adresine "TERMOSİFON" rumuzu ile gönderin Dığer Arçelik urunlermde olduğu gıbı. şımdı Arçelik termosifon alarak, Yetkili Satıcımızın vereceği faturayla vergı ıadesınden yararlanabılırsınız. "KalHeli/Saglam/Evbcliyelik'' OSTEÜKARÇEÜK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle