15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 HABERLERİN DEVAMI (Baştarafı 1. Sayfada) lesine bir uzlaşma durumunda, Ankara açısından bir şey değişmeyecek. Çünkü, Limni'nin silahlandınldığını Türkiye zaten "fiilen" kabul etmiş durumda. Fakat bunun NATO tarafmdan hukuki açıdan benimsenmesine karşı. Öte yandan, yine bu uzlaşma formülünün, Limni'nin savaş durumunda kullanılabileceğini belirten NATO askeri kanadını tatmin etmesi, öte yandan da, Adayı ilk kez Kuzey Atlantik Paktı belgelerine sokan Yunanistan Başbakanı Andreas Papandreu'nun da onayını alması mümkün. Bu arada, Ankara Cumhuriyet Bürosu'nun haberine göre, Türkiye'nin kesin tavn aralık ayı başlannda Brüksel'de yapılacak NATO Savunma Planlama Komitesi (Savunma Bakanlan Toplantısı)nda ortaya konacak. Bir soru üzerine Dışişleri Bakanlığı'mn bir üst düzey yetkilisı Cumhuriyet'e şu açıklamayı yaptı: "Şu anda Tiirkiye'nin verecegi karar artık diplomatik nitelik taşunıyor. Karar biitüniiyle hiikiimetin siyasi lercihi dogrultusunda alınacaktır. NATO'dan çıkacak bir karann veto edflmesinin siyasi sonuçlan üzerinde duruluyor. Bu nedenle de veto konusu hükümet düzeyinde tartışdıyor. Ancak veto karannı açıklamak için zaman daha erkendir. Çünkü NATO Savunma Bakanlan Topianüsı 34 ve 5 aralık tarihlerinde Brüksel'de yapılacak ve konu tüm aynntılanyla orada ele alınacaktır. Türkiye şu aşamada kendisini Savunma Bakanlan toplantısında karşüaşacagı dunımlara haztrlamaktadır. Burada şu noktayı yeniden hatırlatmakta yarar göriiyorum: Türkiye'nin vetosunu kullanması balinde NATO çerçevesinde ortaya çıkacak dunım Batı savunma sistemini yeni oluşumlara sürükleyebilecek nitelikler ve boyutlar taşımaktadır. Bunun içindir ki Türkiye son derece ihtiyatlı ve hesaplı davranıyor." 20 KASIM 1984 (Baştarafı 1. Sayfada) Eğer NATO yazılıp söylendiği gibi bir olası Sovyet saldınsına karşı kurulmuşsa "ortak güvenlik sistemi" ise bu güvenlik sisteminin, komşumuz Yunantstan'dan kaynaklanan "Bizans Oyunu"na gelmemesi gerekir. Çünkü bu yeni sorunun getireceği otası güçlükler şimdiden bellidir. Amaç açıktır: Türkiye böyle bir karar sonunda NATO ile karşı karşıya gelecektir. Varşova Paktı üyesi Bulgaristan burnunun dibindeki Limni adasının NATO emrine verilmesinden tedirgin olacak, bölgede yeni bir gerilim yaratılmış olacaktır. Bu tedirginlik, Sovyetleri de uyuşmazlığın içine çekecektir. işte o zaman, büyük olasılıkla, Türk tezi ile Sovyet tezi aynı noktada birlesecek, buna karşı Amerika ile Pentagon görüşlerine karşı bugüne dek direnen Yunanistan yan yana gelecektir. Böyle bir uyuşmazlığın "ortak güvenlik sistemi" ile bağdaşmadığı ve bağdaşmayacağı açıktır. Papandreu'nun Girit adasında Fransız Cumhurbaşkanı Mitterrand ile Libya lideri Albay Kaddafi'yi buluşturma çabası da Yunan Başbakanı'nın bölgede etkili bir rol oynamaya hazırtandığını göstermektedir. Gerçi, bu buluşma henüz Fransa ile Libya arasındaki Çad sorununu çözümlemiş değildir. Ama yine de Papandreu'nun bu olay nedeniyle oynamak istediği rol bellidir. Bu rol, bölgede Türkiye'nin oynaması gereken etkin roldür. Yunan Başbakanı, 20 Temmuz 1936 tarihli Montreux Boğazlar Sozleşmesini çarprtarak yorumlamakta ve ümni adasmı da bu silahlanma gereksinmesi içinde göstermeye çalışmaktadır. O tarihten bu yana hem köprülerin altından, hem de Boğazlar'dan çok sular akmıştır. Ama antlaşmalar hiç değişmemiştir. Lozan Konferansında imzalanan Boğazlar Sözleşmesi istanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara denizindeki adaları silahlardan arındırmıştı. Silahlardan arındırılan Boğazlara bir saldırı olursa, bu saldırı, Milletler Cemiyeti'nce göğüslenecekti. Türkiye, Milletler Cemiyeti'nin bu konudaki güvencesinin pek ışlemeyeceğini, Japonya'nın Mançurya saldırısında görmüştü. Kaldı ki, o tarıhlerdeki silahsızlanma görüşmeleri de bir türlü olumlu sonuçlara bağlanmıyordu. Türkiye'nin o tahhteki Kurtuluş Savaşı yönetimi liderleri, dünyanın yeni bir savaş eşiğinde olduğunu görmekteydiler. Avrupa'da esmeye başlayan otoriter rejim rüzgârlarının bir süre sonra Boğazın sularını da dalgalandıracağı o günlerde belli olmuştu. Türkiye, 1933 yılından sonra düzenlenen her topiantıda bu konuyu gündeme getiriyordu. İtalya'nın Habeşistan'ı işgal etmesi, Almanya'nın silahlardan arınması gereken Ren bölgesine askeri birlikler göndermesi, Milletler Cemryeti'nin uluslararası konularda güvence verebilecek güçte o(madığını gösteren tehlikeli belirtilerdi. Türkiye, Lozan Antlaşması ile çözümü diplomatik gelişmelere bırakılan Musul konusunda acı bir deney geçirmiş, genç Cumhuriyet, Musul sorununu çözmeye çalışırken. Güneydoğu yöresinde Şeyh Sait'in başını çektiği İngiliz destekli bir etnik ayaklanma ile karşılaşmış, bu yüzden petrol kaynakları ile dolu Musul bölgesini sınırları içine katamamıştı. Gelişen olaylar arasında Türkiye, Milletler Cemiyeti'nin kağıt üzerinde kalmaya mahkum güvencelerine bel bağlayamazdı. Boğazlar üzerindeki Türk egemenliği 10 Nisan 1936 tarihli Türk Notası ile uluslararası gündemdeki yerini tam anlamıyla aldı. 20 Temmuz 1936 tarihli Montreux Sozleşmesi ile de bu egemenlik anlaşmaya bağlanmış oldu. Yunanistan da bu anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmanın sağlanmasında Türkiye'nin kararlı, dirençli ve ödün vermez tutumu rol oynamıştı. İngiltere o sıralar İtalya'nın Doğu Akdeniz'e sarkma planlarından endişe duymaktaydı. Sovyetler de Karadeniz'de kıyısı olan bir ülke olarak anlaşmanın gündeme gelmesinden çok hoşnuttu. Uluslararası dengeler, Boğaz sulanna yansımış, Atatürk, bu dengeleri zamanında ve yerinde değerlendirmesini bilmişti. Şimdi dünya dengeleri çok başka türlüdür. Papandreu, bu dengeleri çok yönlü esneklik içinde kullanıp, Türkiye'yi bir "oldu bitti" ile karşı karşıya bırakmayı tasarlamaktadır. Ancak oynadığı "Bizans Oyunu" Papandreu'yıı kendi oyunu ile tuşa getirebilir. Bu nedenle patlayacak bir uyuşmazlık, komşumuza çok pahalıya da mal olabilir. Türkiye, bugüne dek komşumuz Yunanistan ile olan uyuşmazlıklarında çok uysal davrandı. Ege sorununda gösterilen anlayış, Türkiye'nin elindeki kozları Yunanistan'ın eline teslim etti. "Ortak Savunma" adına verilen her ödün Papandreu tarafmdan başka amaçlarla kullanıldı. Bugün artık iyice anlaşılıyor: Ne Yunan dostluğu içten duygulara dayanır, ne de bölgede "ortak savunma sistemi" işler. NATO stratejilerine dayalı bir savunma anlayışı gerçekçi ve güven verici oiamaz. NATO'ya bunca özveri ile katkıda bulunan Türkiye, dost bildiklerinin yüzlerini Kıbrıs bunalımında görmemişse, şimdi Limni olayında görecektir. Bir gerçeği Limni nedeniyle yeniden vurgulayalım: Dış politikada kutsal dostluklar değil, ulusal çıkarlar söz konusudur. Bu kural hiç ama hiç değişmez. • * • Viyana'da Ermeni teröristler Evner Ergun adlı bir diplomatımızı daha şehit ettiler, 24 Nısan gününü "insanın insana zulüm güpü" ilan eden ABD Temsilciler Meclisi üyeleri bu cinayetin manevi sorumlularıdır. Ekilen kin tohumları, işte böyle cinayetlerie sonuçlanıyor. "Ortak güvenlik anlayışı" bu mudur? UGUR MUMCU GOZLEM NATO POLflİKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Bir Dilden Bir Dile... Şiir, elbette sözcüklerte (kelimelerie) söylenir, ama söz dtzisi değildir. Hele eski, durmuş oturmuş bir dilden, her gün kendini özteşmeye, sadeleşmeye, yenileşmeye yönetten bir dile şiir aktarmak önce cesaret, sonra da sabır işidir. Büyük şairier, bir dile yeni sözcükler kazandırılırken, eski sözcüklerin yabancı kökenli diye atılmasından yana değildirler. Nazım Hikmet, ressam Selim Turan'a dilde deniz sözcüğü varken, yabancıdır diye derya sözcüğünü atmak gerekmeyecegini söylüyor. Doğrudur, deniz varken, deryayı ne diye atalım. Şair, "Onümüz derya deniz" demez mi? Burada derya deniz anlamına gelmiyor, deniz de derya... Belki ikisini birden kullanırken, şiir oluşuyor. "Derya deniz" başkadır, "deniz derya" başkadır. Bana öyle geliyor. Erdogan Alkan'ı bir şiir delisi olarak tantdım. Nerede olursa olsun, şiirden başka bir şey düşünmüyor gibi geliyor bana. Kaymakamlıktan gazeteciliğe değin, türlü işler değiştirdi. Elinde kalan, sanınm sadece şairiiğidir. Şiir yazar, beri yandan da Fransızcadan dilimize şiir aktarır. Şiir çevirir demiyorum, şiir aktanr diyorum. Bir dilden bir dile şiir çevirmek belki kolaydır, ama şiir aktarmak, yani o şiirin ahengini, sesini, edasını vermek o şiiri çevirmek olmaz, aktarma olur. Gerçi kitaplan toplu olarak bugünlerde daha çok gün ışığna çıkıyor, ama çalışmaları eskidir. Sanınm, bir 25 yılı aşkın süredir bu şiirleri kotarmakla uğraşır. Veriaine ve Rimbaut'un şiirlerinin tümünü, Charies Baudelaire'in de hemen hemen tümüne yakın şiirierini ye duz yazılannı dilimize kazandırmıştır. Arthur Rimbaud'nun 'llluminations' ve 'Cehennemde Bir Mevsim"] ve ilk yıllarda yazdığı altı şiirin dışında bütün yaprtlannı dilimize aktarmıştır. Şiirleri aktanrken, ölçü ve uyak (kafiye) bakımmdan da titiz ve aslına bağlı kalmaya özen göstermiştir. Burada bir örnek vermek istiyorum. Bundan yıllarca önce Sabahattin Eyüboğlu, Rimbaud'nun 'Sarhoş Gem/'sini Türkçeleştirmişti. Aynı şiiri Erdogan Alkan da dilimize aktarmayı denemiştir. İki örnegi önüme alıp karşılaştırmak istedim. Birzamanlar bayıla bayıla okuduğumuz Eyüboğlu, çalışmasından Erdogan Alkan'ın ki, daha değişik. Fransızca bilenler ikisini karşılaştırınca ne derler bilemem, ama iki Türkçe metin arasındaki ayrım aşağıya alacağım bir örnekle kendini belli edecektir; ilki Eyüboğlu'nun: "Sana ne tayfalardan; umurumda değildi I Pamuklar, buğdayiar, Fefemenk ve İngiltere; / Bordamda güruttüler, patırtılar kesildi; / Sular aldı gitti beni can atttğım yere.'" Şimdi de Erdogan Alkan'ın dizelerini görelim: "Ne İngiliz pamuğu, ne de Felemenk unu / Ne tayfa paürtısı, ne başka derdim kaldı / Bitirdi yedekçiler ahret yolculuğunu, I Özlediğim yeriere doğnı gemim açıldı." Baudelaire'i Türkçeye gecirmek oldukça güçtü. Gerçi daha önce birçok kişi denemişti. Alişan Bey'den başlarsak Vasfi Mahir, Suut Kemal Yetkin, Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Ahmet Muhip, Can Yücel, Saii Maden denemeler yapmıslardı. Alişan Bey'le Vasfi Mahir'ın çevirileri şiirlerinin bütünüdür. Baudelaire romantizmin egemen olduğu dönemde ortaya çıkmıştı (18211867). Şaire göre, 'gerçek, bilimin, birölçude roman ve öykunün alanıydı, süre gelince, onun tek amacı güze/'di, bir başka deyimle şiirin şiirden başka amacı' yoktu. Düz yazılanna gelince, bunlann en onemlileri şiir dışında eleştirilerdir. Özellikle resim ve şiir eleştirileri dikkati çekmiştir. Düzyazılarının akışına bakıldığında onu en iyi bilenlerden biri Ahmet Haşim oluyor. Ahmet Haşim'in fikralan dikkat edildiğinde Baudelaire'in yazılanna benziyor. Bunlar, Erdogan Alkan'ın yazı çevirilerinde kendini daha çok belli ediyor. Fransa'nın şiiri sevmediğinden söz eder. İnsaf, Fransa da şiiri sevmemişse, seven başka ulus bulmak hayli güç olur. Gerçi Baudailere'in şiirleri yayımlandığında mahkemelik olmuş, ancak 1949'da aklanabilmiştir. Ona acı veren belki budur. Şöyle der: "Hiç de şair değil ve olamadı Fransa. (...) Fransa şair değil, dahası oldum olası şiire düşman." Şairier, şiire ilgi gösterilmediğinde yakjnrnakta haklı çıkarlar. *»«••• •... .^. < » •> TEMELtNtDALANATTlSemihaŞakir tarafmdan bağışlanan 1 milvar lira Ue Göztepe'dekibelediyt arazisine yaptınlacak olan yabancı dille eğitim yapacak lisenin temelini atan Dalan, "Bu okulda varbkü ailekrin çocuklannm yaru sıra, dar gelirli aüe çocuklan da okuyabilecek ve böylece sosyal adalet sağlanacaktv" dedi. (Fotoğraf: SERPlL GÜNDÜZ) Semiha Hanım 1 milyar bağış yaptı Eşi Ayseli Dalan'ın da bulunduğu törende daha sonra kürsüye gelerek konuşan Dalan, "Çocuklanmız bizun her şeyimizdir... Onlara ne yapsak azdır" dedi. Istanbul Eğitim ve Kültür Vakfı Yabancı Dil Liselerinden ilkinin temelinin burada atılacağını belirten Dalan, "Bu okulda varlıklı ailelerin çocuklan degil dar gelirli ailelerin de çocuklan okuyacak, böylece sosyal adalet saglanacaktır" şeklinde konuştu. Dalan daha sonra şunlan söyledi: "En iyi yatınm insana olan yatınmdır. İnsana olan yatınmİann en iyisi de çocuklara yapılandır. tyi lisan bilen insanlara ibtiyacımız vardır, mali kaynaklanmız mevcut olmasına karşın organizasyon eksiktir." Semiha Şakir'in yaptırdığı huzur evleri, cami ve okullarla Istanbul'a büyük katkılan olduğunu söyleyen Dalan, "Kendisine annelik vasfından başka verecek bir şeyimiz yoktur" diyerek Şakir'e bir Kuran ve takdir belgesi vererek elini öptü. Semiha Şakir adına konuşan okulun miman Ahmet Karaman ise yaklaşık 10 bin metrekarelik alan üzerine kurulacak okulda, 37 dersliğin yanı sıra, kapaü spor salonu ve acık yüzme havuzunun yer alacağını belirterek, "fakir ögrencilerin de ögrenim görebilecegi okulun gelecek ders yılında bitirilmiş olacagım" söyledi. Karaman, Semiha Şakir'in şimdiye değin Sağlık Bakanlıgı için 7 tesis, Milli Eğitim Bakanlıgı için Kartal'da bir ortaokul, Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne de Üsküdar'da bir cami yapürdığını bildirdi. Semiha Şakir adlı bir yurttaşın bağışladığı para, yabancı dille eğitim yapacak olan Belediye Koleji'nin yapımında kullanılacak. Istanbul Haber Servisi Göztepe'de Semiha Şakir adlı hayırsever bir yurttaş tarafmdan bağışlanan 1 milyar lira ile belediye arazisi üzerinde yaptınlacak olan yabancı dille eğitim yapacak "Belediye Koleji"nin temel atma töreninde konuşan Anakent Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, "Bundan önce çocuklanmızı silindir gibi ezen bir Anadolu Lisesi yanşı sürüyordu, saglıksız bir neslin yetişmesine neden olan bu sistemin çözümü bu tiir lisekrle önlenecektir" dedi. Dün sabah temel atılacak olan alana Belediye Bandosu'nun çaldığı lzmir Marşı eşliğinde gelen Dalan, arabada kendisini bekleyen Semiha Şakir'i yanına alarak bir süre folklor gösterisi izledi. Batı Trakya şikâyeti Paris'te görüşüldü SABETAY VAROL PARİS Avrupa Konseyi Hukuk İşleri Komisyonu'nun dün Paris'te yapılan toplantısında, Türkiye ve Yunanistan'da ya (Baştarafı 1. Sayfada) başkan iken biz başkan yardımcısa olmayız, sıra şimdi bizde" tezini öne sürüyor. Her iki ülkenin, özellikle bu sırada, başkan yardımcılığına seçilmek istemesi, 1981 yıhnda Türkiye'nin bu konumdan "tek yanlı olarak feragat etmiş olmasından" kaynaklanıyor. 1981 yıhnda Türkiye "Demokrasiye yeniden dönünceye kadar başkan yardımcılıgma talip olmayacagını" açıklanuş ve sıra o tarihte kendisine geldiği halde, Avnıpa'nın o günlerdeki tutumunu değerlendirerek bundan vazgeçmişti. Avrupa Konseyi'nde üye 21 ülkenin her birine sıra, onbuçuk yılda bir geliyor. Başkanlık ve yardımcılık altı ay sürdüğü için, sıranın gelmesi de on yılı aşıyor. Ankara şimdi ileri sürdüğü tezde "Konseyin ber biriminde görev yapmakta olan Türkiye 1981'de vazgeçtigi hakkını neden kaybetsin?" diyor. Yunanistan Türkiye'nin bu tezini "haklı" görüyor, ancak "öncc sıra bizim, bizden sonra lurIdye'ye gekbilir" görüşünü savunuyor. Atina île şayan azınhklarla ilgili şikâyetler görüşüldü. Paris'teki Avrupa Konseyi toplantı salonunda yapılan toplantıya Türkiye'yi temsilen MDP'li milletvekili Prof. Ydmaz Altug ve HP milletvekili Cahit Karakaş katıldılar. Toplantı gündeminde bulunan Batı Trakya Türklerinin durumu ile ilgili olarak 20 kadar Avnıpalı parlamenterin verdiği önergenin görüşülmesi sırasında söz alan Ydmaz Altug özetle şunları söyledi: "Biz Batı Trakya'da yaşayan 130 bin soydaşımızın durumunun Lozan sözleşmesi değil, insan haklan açısından ele alınmasını doğnı buluyoruz. Önerge bizden gelmemiştir. Sorun esas olarak Yunanistan'ın sornnudur, bir şikâyet vaki olmuştur ve raportör seçilmesi önergesini destekliyonız." Batı Trakya'da yaşayan 130.000 Türk'e baskı yapıldığma dair Almanya'daki Batı Trakyah Türk derneklerinin girişimi ile Avrupa Konseyi Parlamenterler Danışma Meclisi üyesi, çoğunluğu sosyalist gruba mensup trlandalı, Fransız ve Batı Alman milletvekilleri tarafından 20 imzalı bir önerge verilmişti. 15 eylülde Viyana'da toplanan Hukuk İşleri Komisyonu, konunun göriîşülmesini kabul etmemiş, ancak bu konuda belge toplanması için konuyu bir sonraki toplantıya bırakmıştı. (Baştarafı 1. Sayfada) önerilerini dikkate alarak aynı konuda yeni bir kararname daha hazırlayacağını bildirdi. Cumhurbaşkaru Kenan Evren, dün saat 10'da Başbakan Turgut Özal, Başbakan Yardımcısı Kaya trdem, Devlet Bakanları Kazım Oksay ve Mesut Ydmaz, Maliye ve Gümrük Bakanı Ahmet Alptemoçin, Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu, Turizm ve KUltür Bakanı Mükerrem Taşçıoglu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mustafa Kalemli ve Tanm Orman Köyişleri Bakanı HUsnü Dogan'ı Cumhurbaşkanhğı Köşkü'nde kabul etti. İki saat süren toplantıdan çıkışta Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Mesut Yılmaz şu açıklamayı yaptı: "Bakanuklann yurt dışı teşidlatlan ile ilgili karamame konusu, Cumburbaşkanı'nın başkanlıgında Başbakan ve Ugüi bakanlann katdmasıyla bu topiantıda görüşüldü. Bilindigi gibi Dışişleri Bakanlıgı yanında Maliye ve Gümrük, Çalışma, Tanm, Turizm, Milli Eğitim Bakanlıklan ile Başbakanlık Hazine ve Dış Tkaret Müsteşarlıgı, Basın Yayın Genel Müdürlüğü, Diyanet işleri Başkanlıgı'nın da yurt dışı teşkilatlan bulunmaktadır. Yeniden yurt dışı teşkilatlannın düzenlenmesine ilişkin önerileri ilgili bakanlıklardan aunarak, Başbakanlıkta degerlendirilmiş, hazırlanan kararname Cumhurbaşkanına sunulmuştu. Sayın Cumhurbaşkanı bu topiantıda karamame ile ilgili bazı degişikliklerin yapılmasını önerdi. Bu topiantıda bir brifıng halinde, dış teşkilatlanmıza ilişkin Cumhurbaşkanımızın değerlendirilmesi verildi. Sonuçta Başbakanlıkta ilgili bakanlıklann temsflcilerinden oiuşan bir komisyon oluşturulması, kararnamenin buna göre yeniden şekillendirilmesi kanuiaşünldı." Devlet Bakanı Yılmaz bir soru üzerine, Cumhurbaşkanf nın istediği değişiklikleri şöyle açıkladı: "tşin prensibinde bazı öneriler yapıldı. Örneğin her temsilciliğin kendi bakanlıgı ile degil, 186 sayılı KHK'ne uyannca öngörülen ilgili misyon şefleri ara cdıgıyla yazışma yapılması öneriMi. Yurt dışı temsilciliklerde çesitli kiriterlere uyulması istendi. Örnegin temsilciliğin bulunduğu bölgede yaşayan Türklerin sayısı ve oranı gibi. Bazı bölgelerde de temsikiliklerimizin kaldınlması bazılannın yeni kurulması..." "Hangi temsUcilikler kaldınlacak?" sorusuna ise Ydmaz, "Prensip olarak az sayıda da olsa yurt dışı teşkilatlanmızda elçilik, konsolosluk statüsündekilerden bazdanndan tasarruf edilecek, bazı bölgelerde yeniden kurulacak. Bunda daha çok o iükelerle olan ilişkilerimiz göz önüne ahnacak" yamtı verdi. Cumhurbaşkanı'nın yurt dışında çeşitli mahallelerde dağınık bulunan temsilciliklerin toplulaştınlması veya birleştirilmesini temenni ettiğini kaydeden Devlet Bakanı bunun aynı zamanda Ermeni terörüne karşı bir önlem olacağı göriişüne yer verdi. Yılmaz bir başka soruya da, Cumhurbaşkanı'mn kurulacak ya da kaldınlacak yurt dışı temsilcilikleri konusunda tek tek yer göstennesi veya liste vermesinin söz konusu olmadığını kaydetti. Lunnilde Evren kadro (Baştarafı 1. Sayfada) silahlanma ve ikinci uluslararası rılabilir. Atina'nm yorumu, Boğazlar kavramma Boğazönü adalanmn da dahil olduğu. Boğazönü adaları ise Türkiye'nin egemenliğinde bulunan Gökçeada (Imroz), Bozcaada ve Limni. Yunanistan, söz konusu yorumla 196O'lı yıllardan beri gerek 1914 'te egemenliği altına giren, gerekse ikinci Dünya Savaşı 'ndan sonra 1947Paris Anlaşması ile Italya'dan aldığı 12 adayı (buna Rodos, tstanköy, Kalimnos gibi Muğla kıyılarımızm karşısında yer alan adalar dahildir) tedricen silahlandırmaya başladı. Yunanistan, Montreux ile hukuki yorumunun yanı sıra, Kıbrıs krizi nedeniyle Türkiye'nin adaları istila emelleri taşıdığını silahlandırma girişimlerine gerekçe göstermişti. Zamanla, Yunanistan, Limni ve adaların silahlandınlması konusundaki görüşünü uluslararası uzmanlara da inceletip bu konuda raporlar hazırlattı ve bu raporlan BM, Avrupa Konseyi, AET gibi uluslararası örgütlerde dağıtmaya başladı. 1982 sonlarında Almanya, Hollanda ve Norveç gibi ülkeler Yunan görüşüne yakınlaştılar. Söz konusu tarihte, F. Alman veHollandalı yetkililer Türkiye ile temaslarında Türk tezlerinin çok güçlü olmadığını öne sürdüler. Papandreu'nun 1981 yıhnda iktidara gelişinden sonra ise Limni Adası'nm Ege Denizi'ndeki NA TO manevralanna katılması gereği Yunanistan tarafmdan sık sık gündeme getirildi. Oysa, NATO'nun eski Genel Sılahsızlanmaya konu Ege Adaları iki bölümJudur. 1914 Londra Konferansı ve 1923 Lozan Anlaşması gereği sılahsıdanması karartaştınlanlar Limni. Semadirek, Mıdiliı, Sakız. Sisam ve Nikarya'yı kapsıyor Rodos, istankoy gibi Marmans. Gökova ve Mandalya Körfezı'nın karşısında yer atan 12 Ada, 1947'de Pans Anlaşması ile Italyanlardan Yunanistan a geçmıs ve Yunanistan bunlann silahsızlığını taahhüt etmıştı Sekreteri Joseph Ltıns, 1980 yıhnda bir yazı ile "iki müUefık arasında anlaşmazlık konusu olan Limni'ntn" hiçbir tatbikata almmamasını istemisti. NATO Müttefık Kuvvetler Başkomutanı General Bernard Rogers, bir basın toplantısında "Türkler ile Yunanlılar arasındaki anlaşmazuklar <\A TO çerçevesinde çözümlenemez. Limni gibi, Papandreu: (Baştarafı 1. Sayfada) NATO toplantüanna katılmama karan almış olmasına rağmen, bu kez bu karannı değiştirdiğini ve 45 aralık tarihlerinde Brüksel'de yapılacak NATO Savunma Planlama Komitesi toplantısına, Savunma Bakan Yardımcısı Aadonis Drossoyannis'i göndermek yerine, bizzat katılmak karannda olduğunu acıkladı. Papandreu, NATO toplantılanna katılmama karannı bu kez neden uygulamayacağını acıklarken şunlan söyledi: "Bu toplantılara katılmama karan almama rağmen, bu yılki roplanbya gitmeye karar verdim. NATO içinde bozuk plak gibi hep aynı şeyleri söylemekten bıkmıştım. Ancak bu kez karanmı degiştirmeme neden Luns yerine Lord Camngton'un NATO Genel Sekreterliği'ne getirilmesi oldu. Lord Carrington, gerçi NATO'nun yöneliciligini yapıyor ama Yunan sorunlarını, selefi Luns'tan çok daha iyi biidiği, üstelik bunlara daha duyariı bir kişi olduğu şüphesizdir." Ta Nea'mn, "Yani Yunan tezlerini NATO'ya bir kez daha dinletmek için son fırsatı mı vereceksiniz?" sorusuna ise Yunanistan Başbakanı ve Savunma Bakanı Papandreu şu karşılığı verdi: "Evet, son fırsatı tanıyacağım." LİMNİ TARTIŞMASINDA SESStZLİK Yunan resmi cevreleri Limni konusunda çıkan tartışmada sessizliğini sürdürüyor. NATO'nun Kuvvet Hedefleri Programı çerçevesinde Limni konusunun gündeme gelişi ile Türkiye'de bu konu enine boyuna tartışılırken, Yunanistan sessiz kalmakta ısrar ediyor. Yunan Dışişleri Bakanlıgı çevrelerinden edinilen bilgilere göre, Yunan hükümeti konu ile ilgili hiçbir yorumda bulunmayacak. Nitekim Yunan Hükümet Sözcüsü yalnız Yunan basın mensuplan için düzenlenen günlük basın toplantısında konu ile ilgili soru yağmurlarını ısrarla, "Yonım yapmayacagım" diyerek yanıtladı. Yunanistan'daki siyasi ve diplomatik çevrelere göre, Yunanistan bu sessiz tutumu ile "limni sorununun tümiiyle bir NATO Türk anlaşmazlıgı" görünumünde olmasını amaçlıyor. Aynı çevreler, Yunanistan'ın Limni konusunu her yıl olduğu gibi, bu yıl da NATO Savunma Planlama Komitesi toplantısı öncesinde getirdiğini ancak bu kez adada F5 tipi savaş uçaklarını NATO kuvvetlerine tahsis etmesinin NATO çevrelerince benimsendiğini ifade ediyorlar. Bu arada NATO'nun yeni Genel Sekreteri Lord Carrington'un, "Türkiye ile Yunanistan aralanndaki sonınlan kendileri halletmelidirier. Ancak talep gelirse elimden gelen aracdığı yapmaya çalışınm" biçimindeki açıklamasının, Yunanistan'ın Limni konusunda izlemek istediği siyaseti kolaylaştırdığı görüşünde olan diplomatik çevreler, "Yunanistan'ın bu kozu knllanarak, NATO'dan arabuluculuk isteyecefini, ancak bunun Türkiye tarafmdan kabul edilmeyeceği pekalâ bilindiğinden, Lord Carrington'un Türkiye için (oyun bozanlık) ithamlannda bulunma olasılığına" inanıyorlar. anlaşmalann yorumlanmasmdan doğan bir ihtilafın ikili çözümü gerekir. Bu anlaşmazlık surerken biz bu adayı manevralara sokamayız" demişti. Yunanistan'ın sürekli olarak Ege'deki NATO manevralanm Limni nedeniyle boykot etmesi ve üstelik "tkinci Savunma Hattı" kavramt geliştirmesi üzerine NA TO 'nun özellikle askeri kanadmda giderek Limni konusunda Yunan görüşlerine yatkınlık belirmeye başladı. İkinci Savunma Hattı kavramından, Sovyetler'in Akdeniz'e iniş yolu üzerinde Boğazlar'ın Birinci Savunma Hattı'nı olusturması ve Ege Adaları'nın ise tkinci Savunma Hattı oluşturması anlaşılıyor. Yunanistan, Boğazlar'm aşümast halinde Batı güvenliği için Ege Adaları'nın yaşamsat Onemde olduğunu vurguluyor ve adaların, Boğazların stratejik önemine eşdeğer olduğunu savunuyor. NATO Müttefık Kuvvetler Başkomutam General Rogers, Yunanistan'ın ortaya attığı bu kavrama daha da geniş bir yoPapa rum getirerek, Yunan Adaları'suikastından nın sadece Sovyetler'in Akdeniz'e inişyolunu tıkamak açısınsonra dan önemli olmadığını, aynı za, Ağca ile manda A kdeniz 'deki Sovyet dogörüşen nanmasınm Ege'ye girmesinin, tek gazeteci Boğazlar'ı zorlamasınm ve Karadeniz'e çıkmasımn da engellenmesi gerektiğini bildirdi. NATO'DA TAVIR DEĞİŞİKLİĞI (Baştarafı 1. Sayfada) NA TO Yüksek Komuta çevdosyadan kaldınp, yüzüyle "harelerinde oiuşan bu eğilim kenyır" anlamında bir işaret yapıdisini geçen mayıs ayında Lükyor. Scorza öyle sakin, duruyor. semburg'da toplanan NATO'Bu kez ben soruyorum: nun danışma organı durumun"Bulgar baglanüsı kesin mi?" daki Kuzey Atlantik AssambleGülüyor: si'nde de gösterdi. Assamble'ye "Yorum yok..." sunulan "Güney Kanat" rapo1981 kasım ayında iki ttalyan runda "Limni Adası'nm süahgizli istihbarat görevlisinin Ağlandınbnasmm normal olduğu" ca ile konuşup konuşmadığını belirtildi. Mayıs sonunda NA TO sorrnak istiyorum. İki SlSMl göGüney A vrupa Müttefık Kuvvetrevlisi Ağca ile ne konuşmuşlarler Komutam Amiral Small da bir demeç verdi ve Limni'deki dı? Ağca'nm Italyan Haberalma Yunan kuvvetlerini NATO'ya örgütü ile görüşmek için bir baştahsis edilmiş birlikler saydığmı vunısu mu vardı? Yoksa istihbarat görevlileri kendiliklerinden açıkladı. NATO'nun Yunanistan'aya mi Ağca ile görüşmüşlerdi? Bu kın diye nitelenen yeni Genel görüşmenin amacı neydi? Ağca'Sekreteri Lord Carrington, tem nm bu tarihten sonra itiraflara muz ayında Atina'ya yaptığı zi başlaması ilginç değil miydi? Soruyu sorup bekliyorum: yaretin sonunda duzenlediği basın toplantısında, Limni'nin Türkiye ile Yunanistan arasında Bir "yoram yok" çözülmesi gerektiğini, NATO'"1981 yılı kasun ayında iki nun ancak her iki tarafm isteğiy StSMİ görevlisi Ağca ile görüşle devreye girebileceğini söyledi. tüler mi?" Limni son kez ekim ayında Martella yüzüme bakıyor: düzenlenen Kararlılık "Yorum yok..." Gösterisi'84 tatbikatmda pürüz "Böyle bir görüşme olmadı yarattı. Yunanistan, tatbikatı mı?" boykot ettiği gibi, Ege'de ye"Yorum yok..." ni bir gerilim ortaya çıktı. Sava Scorza: "Bulgar baglanYunanistan'ın Limni'deki 18 üsı konusunda siz ne düşünüyorF5 uçağını NA TO emrine tahsunuz?" sis ettiğini açıklaması ve bunun "Bulgarlann resmi devlet şirNATO askeri kanadmda üstü ketleri aracıhğı ile kaçakçüık işkapalı biçimde olumlu karşılanlerine kanştıklannı biliyorum. ması ise son bunalımı doğurdu. Elimizde kesinleşmiş mahkeme NA TO belgelerine böyle bir gekararlan var. Türk yeralü dünlişmenin tescil edilmesi, Türkiyası ile Bulgar devlet şirketleri ye'nin Lozan Anlaşması'na ilişarasında ilişki olduğu da kesin. kin yorumunun ve Ege'ye ilişkin Ağca'nın Bulgarlarla kacakcıhk güvenlik politikasının NA TO taamacı ile teması olduğunu sanırafmdan geçersiz sayılması sonu yorum. Bu noktadan ötesini kacunu getirecek. nıtlamak çok güç. Bu konuda kanıt yok... Kamtlar sizin eliniz• Eskişehir Mihallıççık'tan al de..." dığım nüfus cüzdanımı ve sigorMartella söyleşiye katılıyor, ta kartımı kaybettim. Hükümkalın mercekli gözlüğünün altınsıizdür. CEMİL GÜLER dan bakarak soruyor: • lstanbul'dan aldığım ehliye"Ağca'nın Bulgaristan'da timi kaybettim. Hükümsüzdür. kaldıgı süre içinde Bulgar yetkiCEM SERMET ÜLKER Ifleri ile teması olmamış mıdır?" Martella: Ağca lîbero ANLATIYOR AGCA Burada bir ipucu elde edebileceğimi sanıyorum: "Bilmiyorum, olmuş mudur?" Araştınyoruz Martella ile aramızda tam bir cekişme başlamıştı. Ben sorgu yargıcımn sözlerinden bir anlam çıkarmaya çalışıyordum, o da Rus romanlan gibi binbir adla oluşmuş öyküdeki Türk adlanmn ne anlamlara geldiğini öğrenmeye çauşıyordu. Daha doğnısu bildiklerini doğrulatmak istiyordu. Bu sorumu başını iki yana sallayarak yanıtlıyor: "Olup oimadıgmı araştınyorsunuz... Benden bu konuda yorum alamazsuuz..." "Böyle ilişki var mı?" Bu acık soruyu yamtlamıyor. " Araştınyonız..." Martella'nın sözlerinden Ağca Ue ilgili "Bulgar baglanüsı" görüşüne inandığını anlıyorum. "Sinyor Mumcu, bu konuştuklanmızı, resmi bir ifade gibi gazeteci üslubu ile yazar mısuuz? Bir de siz savcı oJsaydınız Ağca'ya ne gibi sorular sorardmız. Bu sorulan bana yazın, ben bunlan Agca'ya sorayım, sonra yine görüşeUm..." Sorgu yargıcımn odasından çıkıp otelime doğnı yürüyorum. Uğur Mumcu SCHECEK (Baştarafı 1. Sayfada) ğının uluslararası anlaşmalarla hüküm altına alındığına işaret ederek, Yunan hükümetinin Limni'deki kuv\etlerini NATO emrine verme kararının "maksatlı" ve "kurnazca" olduğunu söyledi. Avcı, "Akitler karşıuklı olarak yerine getirilmeli. Bunlar şu veya bu maksatla bozulmaya çalışılırsa, elbette Türk hükümeti buna gereken cevabı verecekür," dedi. MDP Genel Başkanı Turgut Sunalp, dün Izmir'de duzenlediği basın toplanüsında Limni Krizi'ne değindi. Kriz ve NATO ile ilişkilerde doğan gerginlik üzerine Sunalp, "Türkiye Ue NATO arasında zaman zaman gerilimler olur. Ne Türkiye NATO'dan vazgeçebilir ne de NATO Türkiye'den. tlişkiler bozulmaz," dedi. • tstanbul Trafık Müdürlüğü'nden aldığım 13 Haziran 1980 tarih 648537 nolu ehliyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. HÜSEYtN ERDOGAN. • 19.11.1984 günü ıîüfus kâğıdımı kaybettim. Hükümsüzdür. MEHMETKARAKA YA. Muhalefetten
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle