18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 HABERLERtN DEVAMI 30 EKİM 1984 GOZLEM UGUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) Olay, 1979 yılının haziran ayında patlak verir. Kocaeli Valisi İbrahim Ural şimdi HP milletvekilidir Nicos adlı gemi ile getirtilen kaçak demirlere el koyar. jl Jandarma Komutanlıgı, demirlerin tartı ve sayım işini yapar. O tarihte Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı'dır. Mataracı, olaya, İçişleri Bakanlığı'na bağlı Valilik ve Jandarma Komutanlığı'nın el koymasına karşı çıkar. Karşı çıkmakla kalmaz, Başbakan Ecevit'e bir yazı yazarak, kaçakçılık olayına İçişleri Bakanlığı'nca ve rüşvet ve suiistimal ile savaşma konusunda kendisine eşgüdüm görevi verilen Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Dr. Faruk Sükan'ca el konulmasından yakınır. Mataracı'nın 6 Ağustos 1979 gün ve 2295 sayılı yazısında, Derince gümrüğündeki demir kaçakçılığı olayının valilik ve jandarma komutanlığınca işlenmesi, "Bakanlık görevferine düpedüz bir müdahale" olarak nitelenir; ayrıca Dr. Sükan'a verilen eşgüdüm görevinin Bakanlığa ilişkin, "görevleri tümüyle ve fiilen üstlenmesi anlamına gelmeyeceği" belirtilir. Mektupta ayrıca, kaçakçılık olayına, gümrük yetkilileri yerine valilik ve jandarma komutanlığınca el konulmasının "devletin silahlı örgütlerini karşı karşıya getirme" olayı olarak görüldüğü kaydedilir. Dr. Sükan, bu mektubu yanıtlar, der ki, "Kaçakçılığın men ve takibine dair 1918 sayılı yasa en buyuk mülkiye amirine kaçakçılığa elkoymayetkisi verir..." Sonra "Kaçakçılıkkovuşturmalarının şu veya bu teşekkülce yürütülmesini öne sürmeye ve yetkili tayinine mahal bulunmadığını..." anlatır. Ve mektubunda şu görüş savunulur: ...Kaçakçılık kovuşturmalannın sadece gümrük memurlannca yapılması gerektiğine ilişkin görüşler yasal olmadığı gibi emniyet (polis) görevlilerince yürutüldükleri kaçakçılık kovuşturmalannda da bir yetki tecavüzü söz konusu edilemez... Dr. Sükan'ın bu yazısı da 8 Ağustos 1979 gün ve 19910 sayılıdır. Bir hükümetin iki Bakanı, gümrük konusunda karşı karşıya gelmiştir. Buraya bir nokta daha doğrusu noktaiı virgül koyduktan sonra Yüce Divan'ın, Tuncay Mataracı ile ilgili karannın ilgili bölümlerine kısaca göz atalım: Gerekçeli karara göre, 26 Temmuz 1979 günü II Jandarma Komutanlığı, günlerdir izmit Körfezi'nde bekleyen Nicos adlı Yunan bandıralı gemiyi arar. İsviçre'de Fuat Arpacı ve Davit Ersönmez tarafından gönderilen demirier, Bulgar "Inflod" acentesince Varna ve Burgaz limanlanndan yüklenmiştir. Bu kaçak demirlerin alıcısı Suat Sürmen adındaki bir demir tüccandır. Demirleri gönderen Fuat Arpacı ise ünlü Mıgırdıç Şellefyan'ın arkadaşıdır. Şellefyan'ın da Türkiye'de hangi "muteber eşhas" ile dost olduğu önce Cumhuriyet'te belgelerle, sonra da Şellefyan'ın Milliyet Gazetesi ile Altan Oymen'e anlattığı öykülerle yeterince kanıtlanmıştır. Sürmen, Bakan Mataracı ile Derince gümrüğüne gelen demirter konusunda bir rüşvet anlaşması yapar. Rüşvet, Mataracı'nın çevresindeki "rüşvet şirketi" aracılığı ile alınır. Bu amaçla Mataracı'ya ödenen rüşvet 84 milyon 500 binTL'dir. (Yüce Divan'ın 16.3.1982 gün kararı, e 1981/2; k. 1982/1 sayılı gerekçeli kararı s: 85). Mataracı, Sürmen ile yaptığı anlaşma gereğince, Derince gümrüğündeki görevlileri değiştirir, yerlerine "beyaz formül" adı verilen işlemlerle yenilerini atar. Mataracı'ya toplam 115 milyon TL. rüşvet veren Suat Sürmen, bu arada, bankacılık işlerine de el atarak Bağbank'ın paytarını satın almış, daha sonra banka "ödeme güçlüğü içine" düşerek batmıştır. Otaylara bugün bakınca, Mataracı'nın Derince gümrüğünde el konulan kaçak demirler konusunda niçin tepki gösterdiği iyice anlaşılmaktadır. O günlerde rüşvet anlaşmalan yapılmış. olaya el koyan Vali Ural, İl Jandarma Komutanı ve Başbakan Yardımcısı Dr. Faruk Sükan, bu rüşvet anlaşmasının gerçekleşmesine engel oldukları için Bakan Mataracı tarafından suçlanmışlardır. Şimdi bütün bunların nedeni çok daha iyi anlaşılmıyor mu? Anlaşılıyor. Bu konulan şöyle ana çizgileri ile aktardıktan sonra sözü, görevinden alınan Maliye ve Gümrük Bakanı Sayın Ankan'a getirmek istiyoruz. Sayın Arıkan'ı Mataracı ile karşılaştırmak hiç, ama hiç aklımızın köşesinden geçmez. Hiç şüphesiz Arıkan, kendi doğrultusunda bir kavga vermektedir. Bu yüzden Ankan ile Mataracı adlarını yan yana koymak bite istemeyiz. Kişilikler ayn, olaylar ayrı, dünya görüşleri ayndır. Ancak, gümrük olayları da pek karanlıktır. Bu noktada, Sayın Arıkan'ın gümrük soruşturmaları konusunda ayrıntılı bilgi sahibi olmadığı, şu ya da bu nedenle olmadığı kuşkusunu taşıyoruz. Herhalde kendisinden bazı bilgiler özellikle gizlenmiştir, olur bunlar! Eöer Arıkan, gümrükler konusunda yeterli bilgilere sahip oTsa, hiç kuşkusuz bu kadar duygusal bir davranış içine girmezdi. Biliriz; kendisi çok etkin, yetkin ve hünerli bir vergi hukukçusu ve avukattır. Meslek yaşamından edindiği deneylerie kaçakçılık ve rüşvet olaylarının nerelere kadar uzanacağını bizlerden daha iyi bilecek durumdadır. Ama öyle sanıyoruz ki, bakanlığındaki bin bir türlü olay arasında, söz gelişi. şu Yeşilköy gümrüğündeki son kaçakçılık olayı ile ilgili yeterli bilgiye sahip oîamamıştır. Olsa, hiç kuşkusuz, bizlere hak verir ve daha soğukkanh davranırdı. Ankan, nasıl olsa, birkaç gün önce kendini görevden alan Başbakanı şapur şupur öpecek kadar derin hoşgörü sahibidir. Bizler de bu engin hoşgörüye güvenerek soralım: Yeşilköy gümrüğündeki olaylar size yeterince ulaşmış mıydı? Sayın Ankan'ı, bu olayları anlatmak üzere birkaç kez makamından aramış, ancak çevresindeki duyarlı görevlileri bir türlü aşamamıştık. Bunca olaydan sonra, anlaşılıyor ki, bu olaylar, artık devlet protokolüne katılan öpüşmelerle çözümlenecektir. Sorunlar öperek değil, düşünerek çözümlenir! 61. yılı (Baştarafı 1. Sayfada) salonuna girdikten sonra özellikle muhalefet milletvekillerinin öpucük yağmuruna tutuldu. Arıkan'ı öpenlerin arasında, MDP milletvekilleri Dogan Kasaroğhı, Musa Öğiin, Emin Alpkaya yer aldı. MDP milletvekili İmren Aykut da Arıkan'ı elini sıkarak kutladı. Arıkan'ın peşi sıra dolaşan ANAP milletvekillerinin arasında da Göksel Kalaycıoglu, Barlas Doğu bulunuyordu. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, saat 10.00'da TBMM Tören Salonu'nda kutlamaları kabul etti. tstiklâl Marşı'nın çalınmasından sonra kutlamalar başladı. TBMM Başkanı Karaduman, Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyeleri Ersin, Şahinkaya, Tümer, Başbakan Ozal, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Üruğ, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Calp, yüksek yargı organlan başkanlan, Bakanlar Kurulu üyeleri, orgeneral ve oramiraller, YÖK Başkanı, TBMM Başkanlık Divanı üyeleri, MDP Genel Başkanı Sunalp, çok sayıda milletvekili, yargı organlan temsilcileri, garnizon komutanı, Ankara Valisi, belediye başkanı, korgeneral ve koramiraller, müsteşarlar, Meclis dışındaki partilerin genel başkanlan, kordiplomatik mensupları Cumhurbaşkanı Evren'i kutladılar. lnönü, Avcı ve Tekdal, protokolde 46. sırada yer aldılar. Bu arada, Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından görevinden azledilen Maliye ve Gümrük eski Bakanı Vural Arıkan, tören başlamadan önce salonda Başbakan Turgut özal'la öpüştü. Vural Arıkan, kardeşi Türkân Ankan'la birlikte Cumhurbaşkanı'nı da kutlayan milletvekilleri arasında yer aldı. POLITIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Ölümden Birşeyler Ummak Cahit Sıtkı'yı 1956 yılının ekiminde yitirdik. Ben 1955'in aralık ayında onunla Ankara'nın Cebeci Hastanesi'nde inmeliyken bir konuşma yapmışım. Bu yazımın keşiğini Füruzan Hüsrev Tökin dostum gönderdi. O zaman Yeni İstanbul gazetesinde 'Ankara Mektubu' diye yayımlanmış. Fotoğrafları rahmetli Hüseyin Ezer çekmiş. Şimdi oğlu Rıza Ezer, meslekte becerisini gösteriyor. Cahit Sıtkı'nın ölüm yıldönümünde bu yazıdan bazı alıntılar yapacağım. Odasının kapısına geldiğimizde doktoru Ayten Hanım (soyadını yazmamışım) karşılıyor, "İzin verin, hazırlığını yapsınlar. içeri öyle girin!" diyor. Bayan doktoru iyice tanıdım, Cahit Sıtkı'ya şiırlerini çok sevdiği için gönüllü bakıyor, özen gösterıyordu. Türkçeyi böylesi güzel yazan, güzel söyleyen bir şairin anlamsız sözler çıkaracağı hiç aklıma gelmezdi. Neredeyse gözlerimden yaşlar boşanacaktı, kendimi tuttum. Ama Cahit Sıtkı, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Doktorlar, Cahit'i iyileştirmeyi bir onur sorunu saymışlardı. Doktoru anlatıyor: "Geldiğinde hiç kımtldanamıyordu. Şimdi sol elini oynatıyor. Bir yandan bir yana dönebiliyor. Hiç konuşamıyordu, bazı sözcüklen söyleyebiliyor. Kırk kelime kadar konuşuyor." "Bunlar hangi kelimeler?" "Allah, anne, Ayten (doktorun adı) Atatürk. Daha çok (a) ile başlayan sözcükler. Sözcükler üstünde denemeler yapıyoruz. Kısa sürede elde ettiğimiz sonuçlardan kıvançlıyız. Bundan sonra öteki harflere geçeceğiz. Kendi şiirteri okunduğu zaman çok seviniyor. Güzel şiir okuyan ve şaire hayran olan bir doktor arkadaşımız var Akşamtarı gelir şiirier okur. Şair dalgın dinler. Hele kendi şiirteri okunduğunda çok sevinir. Kitap ve dergilere göz atabiliyor." Yandaki tablanın üstünde edebiyat, sanat dergileri vardı. Belli ki Cahit Sıtkı için alınmıştı. Biraz sonra başhekim Nüzhet Şakir Dırisu geldi. Hastasına özenle baktığı belliydi. Durumu şöyle açıkladı: "Sağ yanda olan inmeler konuşmaya engel oluyor. Bundan ötürü konuşamıyor. Inme bakımında bazı yeni yöntemler var. Bu yöntemlerin uygulandığı kliniklerde bakım kolaylaşıyor. Bizim klinığimiz de bunlardan biridir. Her türlü olanağımız var. inmeyi gidermek için banyo içinde bakım ve masaj yöntemini uyguluyoruz. Geldiğinde çok kötü idi. Şimdi epeyce iyiye doğru gidiyor. Daha da iyiieşecek. Doktorları bugün biraz sinirli olduğunu söylediler. Annesini istemiş. Çağırttık gelecek. Görünce çok seviniyor. Bütün sorun heyecanlanmaması. Dimağ işlediği için elbette duyariığı sürüyor. Bu da arada sırada sinirlenmesine neden oluyor. Uzun bakım ister. Geleli bir buçuk ay oldu. Bizim bakım yöntemimiz ise ikişer aylıktır. Bu süre içinde hasta, hastaneden bıkar. O zaman evine göndeririz. Bir süre orada bakım görür, yeniden alırız. Böylece parça parça bakımlarla iyileşmeye doğru gider. Bir bısiklet yaptırdık. Ona bindirip hava aldıracağız. gezecek. Bunun da sinirleri üstünde büyük etkisi vardır. Klinığimizde değerli şaire özel bir özen gösterilmektedir. Bütün arkadaslar kendisini sevıyoriar. Çok ümitliyiz." Bisiklet denince, şimdi anımsıyorum. Cahit, Ikinci Dünya Savaşı içinde Almanlar Paris'e girdiğinde öğrenci idi. Bir bisiklete bınerek Fransa kıyılanna değin gelebilmiş. Oradan gemiyle kurtulmuştu. Ardından Başhekim şunları söyledi: "Birkaç güne kadar yürüme denemeleri yaptıracağız. İki kişi koluna girecek ve her gün yürütecek. Bunda başanlı olacağımızı sanıyorum. Böyle denemelerle iyileşmiş hastalarımız vardır" Cahit Sıtkı, aralık ayında hastanedeydi. Demek bu durumu ekime kadar 11 ay sürmüş. Bu arada bakım için Viyana'ya da gönderildi. Viyana da bakım için yeterli gelmedi. Orada öldü. Cenazesi Ankara'da Hacıbayram Camii'nde kılınan namazdan sonra Cebeci Mezarlığı'nda gömüldü. Diyarbakır'da bir müzesi var. Oraya sonradan kemikleri götürüldü mü, götürülemedi mi bilmiyorum. Ölüm şairi olarak tanınan Cahit Sıtkı, ölümden söz ederken dirimi anlatır gibiydi. "Öldük, ölümden bir şeyler umarak" derken, acaba yaşamdan umudunu kesmiş miydi, yoksa yaşamın değerini mı anlatmak istemişti? EVRENİN RESEPSİYOSU Cumhurbaşkanı Kenan Evren Cumhuriyet'in 61. yılı dolayısıyla Çankaya Köşkü'nde verdiği resepsiyonda SODEP Genel Başkanı Erdal tnönü ile kısa bir süresohbet etti. Başbakan Turgut Öztu\ resepsiyona biraz gecikerek geldi. Doğruca Evren'in yanına giden Özaia Evren, biraz zayıflamtş gördüğünü söyledL Başbakan Özal son günlerde rejimine dikkat ettiğini belinince, Cumhurbaşkanlığı Konseyi uyesi Nurettin Ersin, "siyah takım elbiseler de insanı biraz zayıf gösteriyor" dedi. (Foıoğraf: RIZA EZER) Ankan,Özal'ı nasıl öptü? (Baştarafı 1. Sayfada) öpüyorlar, Ankan her zamanki gibi çevreye gülücükler yağdırıyor... Bu sırada gazetecilenn istemiyle mi bilemiyoruz, birden Vural Arıkan az ötesinde bulunan Başbakan Turgut Özal'ın yanına giderek elini sıkıyor ve... Ankan özal'ı yanaklarından öpüyor. Bu sırada Özal'la Ankan'ın yanına gelen kız kardeşi, ANAP milletvekili Tiirkan Ankan da Özal'ın elini sıkarak hatırım sordu... Bu öpüşme ve tokalaşma bir iki dakika sürdü.. Saat 10.15'te tören başladığında çok sayıda milletvekili ile birlikte Vural Ankan, arkasında kardeşi Türkan Ankan olduğu halde Cumhurbaşkanı Kenan Evren'i kutladı ve Meclis'ten aynldı.. Tören salonunun bir başka köşesinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Unığ, ile Devlet Bakanı Ismail Özdağlar konuşuyor. Başbakan Turgut özal, Devlet Bakanı KâamOksay ile Kültür ve Turizm Bakanı Mükerrem Taşçıoglu'na hararetle birşeyler anlatıyor.. özal'ın hemen arkasında sırtını duvara dayamış olan HP Genel Başkanı Necdet Calp'in yalnızlığı dikkatleri çekiyor.. Törene katılan parlamento dışındaki siyasi partilerin genel başkanlan, Başbakan Özal ile kısa bir süre "rejim" konusunu tartıştılar. Erdal lnönü, Yıldınm Avcı ve Ahmet Tekdal Başbakan'a "oldukça zayıfladığını" söylediler. Bunun üzerine özal, seyahatlerde çok yemek yediğini, ancak "rejim" uyguladığını söyledi. Eski kilosundan pek farklı görünmeyen Özal'ı muhalefet "zayıf mı gönneye başladı" biçiminde yorumlar yapılıyor... Saatler 10.15'i gösterirken Dışişleri Bakanlığı Protokol Daire Başkanı Büyükelçi Akgün Kıcıman'ın sesi duyuldu: "Sayın Cumhurbaşkanı geliyorlar. Yerlerinizi alın". Bu sözlerle sessizleşen salonda mülki ve askeri erkân yerini aldı. Sonra protokol sırasına göre Cumhurbaşkanı Kenan Evren'i kutladılar. Başbakanlık (Baştarafı 1. Sayfada) sipler" yerine, "prinesipler", "itibarla" yerine "ihtibaria" denilirken, cümle kuruluşlannın çoğunun da yanlış olduğu göze çarptı. Başbakanhğın Yüksek öğretim Kunımu (YÖK)'e gönderdiği genelge şöyle: "Başbakanlık, Personel ve Prinesipler Genel Müdiirlügü, Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı. Millet olmamızın en önemli unsurianndan birini teşkil eden dilimizin konınması ve daha da zenginleştirilmesi yolunda yapılacak çalışmaların büyiik Türk milletinin, tarihi ve kültürü ile aynı istikamette olması laomdır. Kamu kurum ve kuruluşlanca yapılan resmi yazışmalarda ve yayınlarda güzel Türkçemizin aşiriılıklardan kaçınılarak kullandması: Yapı, imla ve kelimelere dikkat edilmesi zorundadır. Bu ihtibaria Türk dili konusunda yapdan ilmi çalışmalar sonuçlanıncaya kadar, kamu kurum ve kuruluşlannın her türlü yazışmalarda ve yayınlarda Anayasa dilini ölçii olarak kabul etmeleri uygun göriılmüştür." İSTANBUL'DAKl TOREı\ Cumhuriyetın kuruluşunun 61. yıldonumu lstanbui'da da törenlerle kutlandı. tlk tören sabah saat 09.00'da tstanbul Valisi Nevzat Ayaz, 1. Ordu ve Istanbul Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necip Torumtay ve tstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan 'ın Taksim Cumhuriyet Anıtı'na çelenk koymalarıyla başladı. Daha sonra Vali, 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı, Istanbul Anakent Belediye Başkanı Vilayet'te kutlamaları kabul ettiler. Kutlamalardan sonra Vatan Caddesi'nde de bir resmi geçit töreni yapıldı. Törene askeri birükler, okullar, yabancı folklor gruplan, çeşitli meslek gruplan katıldılar. Gece de kentin çeşitli yerlerinde fener alaylan düzenlendi, halk oyunlan gösterileri yapıldı. (Fotoğraf: ERDOĞAN KÖSEOĞLÜ) Bilgisayar ders kitabı vaaz veriyor (Baştarafı 1. Sayfada) "Bu nihayetsiz rubibiyet icinde nihayetsiz bir ilim, hikmet ve ihatalı hadsız bir rahmet ve dikkat ile bu milyonlan. alemleri ve seyyal kâinatları idare eden bir rabbiil alemin varlıgına ve birliğine zerrelerde teşekkül eden mevcutlar adedince hadsız şahadetler her an ve her zaman geliyoriar..." Bilgisayar uzmanı ve öğretim üyesi olduğu anlaşılan müellifın adı, "Salih Parlakyiiit" idi. Aslında böyle bir kitabı yazmak kadar parlak olmasa da, oku yunca anlamak da yiğitlikti Ama, öğrenciler, yiğitlikter. umutlarını kesmişlerdi. Kitabı anlamak için "imdat" istiyorlardı.Baştanbaşa formüller ve rakamlarla dolu teknik bir kitabı bir "kannca duası Türkçesi" iU yazmak gerçekten bilgisayar uzmanı olmayı gerektiriyormuş. Kitaptaki teknik bilgileri anlamak için "ihata" edilmesi (kavranması) istenen "mukaddeme "de (sunuş), bilgisayarlara elektronik beyin denilmemesi ihtar ediliyor. Çünkü, "beyin" ancak "haliki kâinatın" eseridir. İnsanlann yaraitığı bir şeye "beyin" demek doğru değildir. Bu nedenle "elektronik ve tıp bilgileri kendi öz beyinlerinin sanatkârına secde etmek mecburiyetinde kalmışlardır" denilerek bilgisayar konusunda şu "teknik" bilgilere yanıtlar aranıyor: Kitap, bilgisayar konusundaki bu "temel" bilgileri verdikten sonra bilgisayar aleti ile ve kitapta anlatılan "teknik dili" kullanarak hayatın ve dunyaya gelmenin sırlarını da ta baştan ortaya döküyor: "tn&anın bu diinyaya gönderilmesinin hikmeli ve gayesi haliki kâinatı tanımak ve ona iman edip ibadet etmektir." Bu anlamda müellif "sırnnı" baştan onaya koyarak, kitabın "heyecanım" maalesef söndürüyor. Ancak daha sonra bazı soruların yanıtlarını oğrencilere ve bilgisayarlara bırakarak yine de kitabın macera ve surükleyicilik bakımından durumunu kurtarıyor. • Kimin keremi ile böyle miişfikane terbiye olunuyorum? • Kimin merhameti ile böyle hâkimane olunuyorum? • Kimin lutufları ile böyle nazeninane besleniyorum? Bilgisayar programlama dili adlı kitabın derslerini izleyen Gazi Üniversitesi öğrencileri tüm bu sorulann yanıtlarını kitabın 177. sayfasındaki 34. program modelini ve gösterilen foımulleri bilgisayara yukleyerek ah\or\ar. Nefes kesilerek bilgisayar ekranında beklenilen yanıt kitapta çizilen şekle göre Ârapça ".\1lah" yazısıdır. Kitap yetinmiyor. Bazı yol gösterici formülleri de "bilgisayar dili" ile öğretiyor. • Ey insan, düşiın sen âlâ kflllihâl öleceksin.. • Pirenin midesini tanzim eden, raanzumei şemsiyei de tanzim etmiştir. • İsraf, abesiyet, faidesizlik, fıtratta yoktur. • Cennet ucuz değil, cehennem dahi liizumsuz degil. • Basar masnuatı göriip de, basiret sanaii görmez ise pek garip ve pek çirkin düşer. Kitabı inceleyip, muellifin "maksadı maksudunu ihata" ettikten sonra bir şeye takılıyor insan: Niçln kitaba "Bilgisayar" adı konulmuş?.. "Malumat tadadeder" gibi bir kelime mevcut olabilecekken... Yüksek (Baştarafı 1. Sayfada) başka açıdan savunuyor. Yüksek faizi ve KİT zamlannı "antienflasyonist önlem" olarak gören yetkililer, bu iki unsurun maliyetleri ve dolayısıyla fiyatları yııkarı doğru itici etkilerini hafife alıyorlar. Faiz yüklerinin sürmesini ve girdi fiyatlarmın sürekli artmasını gerekçe göstererek, ürettikleri ve pazarladıklan ürünlerin fıyatlarına zam yapan firmalar ise, bunu "kaçınılmaz" olarak niteliyorlar. Özel sektörün en buyük firmalanndan birinin üst düzey yöneticisi, maliyetleri düşürmek için harcadıklan tüm çabalann maliyet unsurlanndaki bitmek bilmeyen artışlar nedeniyle sonuçsuz kaldığım ve ürettikleri urüne talebin düşük olmasına karşm, maliyetlerin altında bir fiyatla satış yapmalarının mümkün olmadığıııı belirtiyor. Türkiye'de pek çok firma yöneticisi benzer şekilde düşünduğu için hükümet yetkililerinin, "Talep görmeyen malın fiyatı nasıl olsa düşer" anlayışı da havada kahyor. ÇALIŞANLARIN SORULARl/SORUNLARI Y1LMAZ ŞİPAL K ı d e m tazminatı tavanı "" ANAP n Başkanı (Baştarafı ı. Sayfada) Ilçe Başkanı Nimet Oztürkatalay'a gelişmelerden "üzüldüğünii" belirterek "çözüm bulunacagını" söyledi. Atalay'la bir görüşme yapan tl Başkanı Topbaş'ın, delege seçimlerinin ne zaman yapılacağını bugün belirleyeceği öğrenildi. Eymen Topbaş, bu konudaki sorulara "Delege secimleri daha sağlıklı olabilmesi için iptal edildi. 60 bin üyeyi değerkndirirken bazı şeyleri yanlış yapmışız" dedi. Beyoğlu tlçe Başkanı Öztürk Atala> da "Alnımız açık. Bizde hizip >oktur. Cıiruf kişilerin yalanlanndan ibaret bazı şeyler oldu. Karşı tarafı tatrain ettik" diye konuştu. ANAP'ta İl Sekreteri Osman Seyithanoğlu'nun bir hafta önce görevden alınarak yerine Cengiz Zengin'in getirilmesi, bazı ilçe yönetim kurullarının değiştirilmesi, delege seçimlerinin olayb geçmesi, İl Başkanı Topbaş'a göre, "önemli olaylar degil". Topbaş, bu konudaki sorulara özetle şu karşılığı verdi: "Bütün işlemlerimiz demokratiktir. tl Sekreteri Seyithanoğlu'nun görevden alınması Ankara'dan istendi, bizjm biretkimiz olmadı. Keçeciler ilçe yönetim lerinde degişikiik yapılmasını istedi diye birşey yok. Kececiler'İD bize destegi söz konusu değü" Topbaş, "ilçe Başkanlığı seçimi için Dalan'ın Mustafa Süzer'i, Halil Şıvgın'ın da Adil Tahtacı'yı desteklediği söyleniyor. Ne dersiniz?" sorusuna "Bunları Dalan ve Şıvgın'a sonın" karşılığını verdi. ANAP Eminönü delege seçimiyle ilgili yankılar da sürüyor. Bu arada, ANAP'lı Osman Yeşilkaya, Omer Mirza, Hiiseyin Kaymaz ve Hacı Altın, Cumhuriyet Savcılığı'na bir dilekçe vererek Eminönu Belediye Başkanı Tabir Aktaş, tlçe Başkanı israail Yüksek ye seçim yetkili memuru Alper Üstek hakkında şikâyetçi olduklarını bildirdiler. Dilekçede, Aktaş'ın ANAP ilçe binasında "Malatya'dan adam çıkmaz, hamal çıkar" diyerek bölücülük yaptığı, delege seçimlerinin tarafsızlığını engellediği, Yüksek ve Üstek'in de seçime "hile ve nifak soktuğu" öne sürülüyor. Boğaziçi'nde sahibinden acele satılık daire. Tel: 160 41 49 (Baştarafı 1. Sayfada) değışık yaklaşımlarda bulunmalıyız. Bİzim için özgurlukle, ABD'de kendilerine aynlan yerlerde yaşayan yerliler için özgurlük, değişik anlamlar taşır. Polonya 'da özgürluk, Afrika'da özgür• Her baharda butün ağacla litkten değişıktir. Özgürlüğun n ve meyveli bitkileri cennet huneden bu kadar onemli olduğu rileri gibi giydirip, suslendirip elsorusu, ulkeden ülkeye değişir. lerine her çeşit meyveleri verip Polonya'da sözunü ettiğimiz bizlere uzatan "haydi alınız yeozgüriük, değişik koşullar altınyiniz" diyen kimdir? • Bir zehirli sineğin eli ile en da bulunan başka ülkelerde söyumuşak ipeği bize giydiren, bir zü edilen özgürliıkten farkhdır. avuç kadar küçücuk çekirdekler Polonya 'da her şeyden önce bazı konularda karar verme hakkına, le tonlarla yiyecekleri bizirri için saklayan ve ihtiyat zahiresi ola tartışmalı sorunların üzerinde rak o küçücuk depolarda yerleş göruşlerimizi açıklama hakkına ve ekonomik konularda daha tiren kimdir? • "Bilgisayar mnellifi" buna fazla özgUrlüğe gereksinmemiz benzer sorunları sıralayıp yanıt vardır. ları da yine kendisi veriyor: Kışi, her zaman sahip oldu Nihayetsiz bir kudreti ve ğundan fazlasını ister. Bu kural, hadsız bir ilim ve hikmeli iktiza özgurlük için de geçerlidir. Aneden bu fiiller elbette O'nun fi cak, 21. yuzyılın eşiğine geldiğimiz şu sıralarda mücadelemizı Uleridir. • Bu kâinatta binkr değil bel barışçı yollardan yapmamız şartki milyonlar, âlemler, kuçük kâ tır. Sona ermekte olan 20. yuzinatlar, ekseri birbiri içinde heı yılda, amaçlara ulaşmak için kabirinin idaresi ve tedvirinin sart ba kuvvete başvurmak hâlâ lan avrı ayrı olduğu halde oyle mumkitndür. Ama artık kuvvet bir mukemmel terbiye ve tedvir yerine, tartışmayı kullanmak zamanı gelmiştir. ve idare ediliyor. Mücadele barışçı olmalı Özgurlükler her ülkede genişletilebilır. Ceniş ozgürlüktere sahip olan ülkeler, dünyanın her yanında koşullann iyileştirilebileceğini unutmamalıdırlar. Özgi/rlük, her zaman antırılabilir. Bunu soylemekle, anarşi ve kargaşayı savunmuyorum. Doğal olarak, özgürlüğe her zaman sınırlamalar getirilecektir. Örneğin, teknoloji bazı sınırlamalar getinr. Ufaak bir saatin özgürlüğe koyduğu sımrlamayı ele alalım. Size ne zaman kalkacağınızı, ne zaman işe gideceğinizi anımsatır. Başka şeyler yapmak isteseniz bile saate uymak zorundasınız. Özgürlüklere getırilen zorunlu sınırlamalara karşın, biz yine de koşullann iyiteştirilmesi ve özgürluklerin genişletilmesi için mücadeleye devam etmeliyiz. Özgürluklerin genış olduğu ve insan haklarma saygı duyulduğu ülkeler, diğer ülkelerdekı halklara da yardım etmekle yükümlü olduklarını unutmamalıdırlar. 21. yuzyıla yaklaşırken teknolojik gelişme öylesıne baş döndüriicu boyutlara ulaşmıştır ki, artık hiçbir ülke her aianda kendi kendine yetemiyor. Tüm ülkeler birbirine dayanıyor. Bu nedenle insan hakları mücadelesi akılcı bir şekilde yapılmalı. Artık, tuğla atma, ya dafabrikalan tahrip etme yöntemleri geride kalmıştır. Bunların yerine yeni mücadele yöntemleri geliştirme zamammn geldiğini, insanlar anlamaya başlıyorlar. Yeni yöntemler ise barışçı olmalıdır. Siyasal yapı kuşkusuz değiştirilebilir ve değiştirilmelidir de. Ama bu, barışçıyöntemlerle gerçekleştirilmelidir. Bu kural özellikle savaşlar için geçerlidir. Dünyamızı yok etmekien kaçınmalıyız. Polonya devrimine gelince; Biz Polonya 'da iktidan almak istemedik. Şu olasılığı unutmamak gerekir. Dayanışma, iktidan alsaydı, devraldığı yö'netimden de daha kötü koşullar yaratabilirdi. Tarihte, bu olguya çok rastlanmıştır. Onun için tüm inancımla açıklıyorum: İktidan almaya heveslenmeyelim. Bizim yapmamız gereken, ülkede her hükümetin uymak zorunda kalacağı demokratik yapıyı kurmaya çalışmaktır. Hedefimiz bu yapının kurulmasıdır; iktidan ele geçirmek değil. 2762 sayılı yasanın Ek Geçici Maddesi ile "Kıdem tazminatının yıllık tavan miktan ile Devlet Memurlan Kanunu'na tabi en yüksek devlet memuruna 5434 sayüı T.C Emekli Sandığı Kanunn hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emekli ikramiye miktan eşitleninceye kadar, beher yıl için ödenecek kıdem tazminatı tavanı 2300 göstergenin biitçe kanunları ile belirienen memnr aylık katsayısı ile çarpılması suretiyle bulunacak tutar ile (75.000) yetmiş beş bin lira arasındaki farkın dörtte birinin (75.000) yetmiş beş bin liraya eklenmesi suretiyle tespit edilir" hükmü getirilmişti. 1 Ocak 1983'ten 1 Temmuz 1984'e kadar bu hüküm geçerliliğini korudu. 1 Temmuz 1984'te yürürlüğe giren 241 sayılı Kanun Hükmünde Kararname katsayıyı 41'e çıkanrken, devlet memurlanna uygulanan ek göstergeleri de yükseltti. Böylece de, bu tarihten geçerli olarak en yüksek devlet memuruna ödenen emekli ikramiyesi ile kıdem tazminatı tavanı da 82.820 TL. olarak eşitlenmiş oldu. Bundan böyle de emekli ikramiyesi tavanı ile kıdem tazminatı tavanı aynı tutar üzerinden ödenecek. Katsayının 46'ya yükselmesi ile ocak 1985'te kıdem tazminatı tavanı ne olacak ve nasıl hesaplanacak? 241 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile memurlann "Bütttn sınıfîar itibariyle her derece ve kademenin aylıklannın hesaplanmaana esas teşkil edecek Aylık Gösterge Tablosu"nda değişiklik yapılmamış buna karşın gene aylıklara uygulanan ek göstergelerde değişiklik yapılmış ve yükseltilmiştir. Ayrıca da bu ek göstergeler 1985 1986 ve 1987 ye müteakip yıllar için de saptanmıştır. Buna göre de 1984 yılı için uygulanması öngörülen (temmuz 1984'ten sonra) ek gösterge 1985 yılı için 1650'ye yükselmiştir. Bu verilere göre de kıdem tazminatı tavanı da 1 Ocak 30 Haziran 1985 için 140.300 ve 1 Temmuz 31 Aralık 1985 için ise 146.400 TL. olarak uygulanacaktır. 1.400 (1. derece 4. kademe aylık göstergesi) : 1.650 (En yüksek devlet memuru ek göstergesi): 3.050 (Toplam gösterge tutan) 3.050 (En yüksek gösterge) x 46 katsayı : 140.300 TL. 3.050 (En yüksek gösterge) x 48 katsayı : 146.400 TL. Polonya'da (Baştarafı 1. Sayfada) çimde mücadele etmediğini, bu nedenle rahibi kaçırarak öldürdüğünü belirtti. BBC radyosu, hükümetin ülkede bir kanşıklık çıkmasından korktuğunu bildirdi. Başkent Varşova ile diğer büyük kentlerde olağanüstü guvenlik önlemlerinin alındığı ve devriyelerin sıklaştırıldığı bildiriliyor. Bu arada Dayanışma lideri Lech Walesa'dan sonra Polonya Başpiskoposu Josef Glemp de halka itidal tavsiyesinde bulundu. Başbakan General Wojciech Jaruzelski ise, rahibin kaçınlması olayını"istisrnarederekkanşıklık çıkarmaya" kalkışacaklara karşı sert önlemler abnacağını açıkladı. Lech VValesa önceki gün yaptığı konuşmasında şöyle dedi: "Hic kimsenin bizi biikümetle kanlı bir çatışma>a sürüklemesine izin vermeyeceğiz. Ben kanlı devrim degil, banşçı evrimden yanayım." Ozal dert 6 (Baştarafı 1. Sayfada) diği öğrenildi. Ancak Mesut Yılmaz'uı, Hipodrom'daki tören sırasında milletvekillerine toplantının yarına ertelendiğini söylemesi, Grup yöneticüerinin tepkisine neden oldu. Toplantıya katılan ANAP'ın bir grup yetkilisi bu olaya sinirlenerek bunu Grup yönetimine "müdahale" olarak nitelendirdi. Daha sonra Grup yönetimi toplantının bugün 13.30'da yapılacağını tüm üyelere duyurdu. Öte yandan, Başbakanlık konutunda yapılan toplantıda, Başbakan Özal'ın Grubu yumuşatma ve "dert dinleme" toplantılan yapması da kararlaştınldı. Buna göre, daha önceleri de yapıldığı gibi, muhtemelen önümüzdeki haftadan itibaren Başbakan Özal, 30 ya da 40'ar kişilik gruplar halinde milletvekilleri ile sohbet toplantılan yapacak ve sorunları dinleyecek. Bu toplantılar belirli aralıklar ile periyodik olarak devam edecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle