19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 9 OCAK 1984 1948'DEN 1984'E ZEKI MUREN HÎKMET ÇETİNKAYA dili nalana dokunma" isimli hicaz parçayı okudum. Daha sonra "Niçin şeb tâ seher ben zaru z a n m " isimli parçayı okudum. Ardından Beyati ve Uşşak makamına geçildi. Selahattin Pınar ustadın, "Kalbim yine iizgiin seni andım da derinden" isimli parçasını okudum." "Bu canlı yayın ıtııydı?" "Evet canlı yayındı. On beş yıl canlı okudum. Şimdi çok kolay, bozulan yerinden dönüyorlar, on kez tekrar edebiliyorlar. Öyle değil mi? Ehe deseniz bütün Anadolu öksurüğünüzü duyabilirdi, ama onun heyecanı ve zevki çok ayrıdır. Daha titizsiniz, bozulursa düzelir umudu yok. Ondan sonra efendim, bir maya öğrenmiştim. Yine Boğaziçi Lisesi'nden Adanalı Şevket adlı arkadaşımdan. (Yiğidin alnına yazılan gelir) isimli maya. Uzun havalar serbest okunduğu için minütajı önemli değildi. Yedi dakikada okursunuz, üç dakikada da toparlayabilirsiniz. Ağzımla Şükrü Tunar'a (Maya) dedim, sessiz olarak, playback yapar gibi, anladı. Hemen taksim kısmına girdi, arkadan ben girdim, altı dakikayı böyle tamamladık. Geri kalan bir dakikayı yine bitirmemiz lâzım. Oraya da (hem okudum hem de yazdım, yalan dünya senden bezdim) isimli türkünün bir kuplesini ekledim. Elifi elifine yelkovan belirli bir noktada durduğu zaman köşe masadaki spiker Tank Gürcan şu cümleyi söyledi: (Mazeretine binaen seansına gelemeyen Perihan Altıodağ Sözeri yerine Zeki Müren'ı dinlediniz). HAMtYET YÜCESES AĞLIYORDU Ben o kırkbeş dakikayı bulutların üzerindeymişim gibi, ya da yeşil bir tarlada koşuyormuşum gibi, ya da engin bir denizde bir yelkenlinin ucunda gittiği yönü belli olmayan bir yolcunun duygusu gibi geçirdim. Nasıl geçti bilmiyorum, saniye gibi mi, yüzyıl gibi mi? Kafamın içi allak bullak olmuş, koridordan çıkarken yüzlerce telefonun geldiğini söylediler. Kimileri sesimin kadın mı, erkek mi olduğuna ilişkin tartışmaya girmişler. O yaşta tenor cinsı sesi olan bir oğrenci çocuk ince, gevrek okuyabilirdi. Kadın mı,erkek mi sesi beni pek etkilemedi. Derken efendim, müracaatın yanmdaki odada Hamiyet Yüceses'in telefonda olduğunu söylediler. Hamiyet Hanım benim gözumde daima şöhretini korumuş, hanımefendiliğini çok iyi yürütmüş bir sanatçıdır. Ağlıyordu telefonda. Oysa ben Hamiyet Hanım'Ia Bursa'da Çelikpalas'ta bir öğle yemeği yemiştim. Mavi bir elbisem vardı, papyonluydum. Altın suyuna batmış çerçeveli de sarı gözlüklerim vardı. Hamiyel Hanım tanıdı beni. Ben çok mutiu oldum." 1951'li yıllarda Zeki Müren Fındıkh'da Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrencidir artık. Yüksek Süslemc bölümüne giren Zeki Müren, SabihGözen atölyesindedir. O yıllar sınavsız yüksek öğretim kurumlarına girmek olasıydı. Oysa akademi sınavla öğrenci alıyordu. Zeki Müren akademi yıllannı şöyle anlattı bize:"Akedemi yetenekli kişileri bağnnda barındıran, yetiştiren bir ekoldü. Sınava aldılar, karşımıza bir heykel koydular.onu çizdirdiler. Daha önce yaptığınız çalışmalarınız var mı dediler. Çalışmalarımı gösterdim. Radyodan sonra, zor bir sınavı daha başardım. Çünkü bir sanatçının eğitimli ve kültürlü olması gerekliliğine çok önceden inanmış, karar vermiştim." YARIN: M ü ı i k , edebiyat ve resim tutkusu ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Hasan Hüseyin haftası... İsmet Ayaz, şunlan yazmış mektubunda: "Sayın Ekmekçi, 31 aralık 1983günlü "Ankara Notları"ndaki, Ağın ilçesindeki köylülerin hayvan vergisiyle ilgili fıkraya değinmek istedim. Böylece de yeni yılınızı kutlama olanağı doğmuş oldu. "Bahanesiz dost bağına vanlmaz" derler. Köylülerin hayvan vergisinden kurtulmak, ya da vergiyi en aza indirmek için bulduklan formüller Anadolu insanının, eğitimsiz de olsa, çarpıcı zekâsını ve espri yeteneğini sergilemesi bakh mından çok ilginç. Ancak, köyün Nasrettin Hocası İbik Dayı'nın: Eşeğin derisini sırttnıza geçirin, yol vergisinden kurtulun: esprisi, öğüdü, ya usunuzda yanlış kalmış, ya da İbik Dayı, bir yanlışlık yaparak "derisi" sözcüğünü yanlış kullanmış. Ben de doğuluyum. Malatya 'nın Hekimhan ilçesinin Hasançelebi bucağından. Bizim yörede, eti yenenlerden koyun, keçi gibi hayvanlannkine "deri" ya da "post", sığırlarla, tek tımaklılardan eşeğlnkine de "gön 'derler. Sayın Ekmekçi, anlaşılan İbik Dayı ve sen gön çarık giymemişsiniz. Ben 1939 doğumluyum, gön çarık giydim. Ne bileyim, belki de Ağın yöresinde eşeğinkine de deri diyorlardır. İbik Dayı sözcüğü yerli yerinde kullanmıştır. 20 yıllık Cumhuriyet okuru olarak anımsatayım, dedim. Yeni yılınızı candar kutlar, sağlık, başarı, mutluluk, esenlikler dilerim..." İsmet Ayaz'ın bir sözcük üzerine yazdıklan, satır arasında, dilimizi nasıl trtizlikle, kıskançlıkla koruyup savunduğunu göstermiyor mu? Dil işine merak saran Başbakan Yardımcısı Kaya Erdem: Bebelerle, dedeler arasındaki uçurumu kaldıracağız; gibi bir söz söyiemişti. Bu söz Ertuğrul Alatlı'nın çok hoşuna gitmiş; taaa Izmir'den telefon edip soruyor: Bebeler mi dedeleşecek, dedeler mi bebeleşecek? Şunu bir sor allahaşkına... 21 aralık çarşamba günü, An Sineması'nda Türkİş Genel Kurulu'nda ANAP'lılarla tartışan Halil Tunç'un, "Demokratik Sol Partı" çalışmalarından çekilmesine şaşırrnadım. Kanımca, çekilmenin başlangıcı 21 aralıktaki o sert konuşmasında yatıyor. Türkİş toplantısını izlemedim. Ancak, perde arkasını öğrenmeye çalıştım. O Genel Kurul'a Türkİş'i yaşayan tek kurucusu Şaban Yıldız da çağrılmış, Ankara'ya gelmişti. 1952 yılında kurulan Türkiş'in kurucuları şunlardı: Ömer Akçakanat (Başkan), Şaban Yıldız (Genel Sekreter), Seyfi Demirsoy (Sayman), (Mehmet İnhanlı (Denetçi), Halil Boğakaptan (Üye). Şaban Yıldız'la, Seyfi Demirsoy süt kardeşiydiler. Şaban Yıldız, daha sola geçip de, TİP Başkanlığı fılan yaptığı halde, Seyfi Dimirsoy'la araları hiç açılmadı; eninde sonunda süt kardeşiydiler... Şaban Yıldız'ın çağrılılar arasında oturduğunu pek az kimse gördü. Çoğu tanımadj... Halil Tunç, Başbakan Ozal'dan hemen sonra konuşup, ona karşılık vermek isteyince, Başkan Şevket Yılmaz, buna olanak tanımadı, kendisine parti liderlerinden sonra söz verebileceğini söyledi. Yılmaz, bir şey daha söyledi, şöyle: Aramızda Türkİş 'in kuruluşunda emek vermiş liderler var, vakit olursa, isterlerse onlara söz verebilmm... Eski Türkİş yöneticilerinden, Izmirli Burhanettin Asutay da, Şaban Yıldız gibi, konuklar arasında oturmaktaydı. Şevket Yılmaz, bu konuşmasına karşın, onlara söz vermedi. Onlar da konuşmak istemediler. Halil Tunç, Prof. Erdal İnönü'den sonra konuştu. Erdal İnonü, konuşmasını yazılı kâğıttan okumuştu. Ondan sonra kürsüye çağrılan Halil Tunç ise, okumak üzere hazırlanan yazıyı cebine koyar ve o sert konuşmasını yapar. Halil Tunç'un cebine koyduğu kâğıtta neler vardı? Neden onu okumadı da, kafadan konuştu, eskı bir deyimle "irticalen" konuştu? Bu, bazılannın da canını sıkmış olabilir miydi? Demokratik sol girişimde, Halil Tunç'u istemeyenler mi vardı? Tunç, daha ayrılmadan, yukanda anlattığım izlenimler nedeniyle, onun beş bin kişinin içinde bir "kurucu üye" olarak kalacağını, daha üst düzeyde görünmeyeceğini, düşünüyordum... • • • Bugün Ankara'da Hasan Hüseyin haftası başlıyor. Bu akşam Evrensel'de, ressamların Hasan Hüseyin için hazırlayıp, verdikleri resimler sergilenecek. Serginin adı "Hasan Hüseyin'le dayanışmasergisi" resimlerin çoğunu, sergi açılmadan Mükremın Müngan'ın atölyesinde gördüm. Sanatçının sanatçıya desteği ne güzel bir şey... Hasan Hüseyin ile dayanışma sergısine katılan sanatçıların adları şöyle: Ali Oğuzkâhya, Arslan Gündaş, Atıf Atalayer, Atilla Ergür, Avni Arbaş, Avni Memetoğlu, Ayla Salman Görüney. Basri Erdem, Behçet Malikler, Behzat Okay, Burhan Yılmaz. Cahit Atmaca, Cemil Eren, Duran Karaca, Eşref Üren, Fahir Aksoy, Fadime Baltacıoğlu, Fevzi Karakoç, Figen Aydıntaşbaş, Filiz Başaran Özayten, Gulgün Başanr, Gülüm Aripek, Gülsüm Karamustafa, Gülsen Erdoğan. Görol Sözen. Hakan Öz, Hakkı Torunoğlu, Hale Sontaş, Halis Başanr. Handan Kıran, Hamiye Çolakoğlu, Hasan AkınL Hayati Misman, imren Erşen, İsmail Hakkı Demirtaş, Kadri Ozayten, Kayıhan Keskinok, Leyla Ön, Mahmut Celayir, Mahir Gürses, Mehmetcan Köksal, Mehmet Saçlıoğlu, Mehmet Uzel, Muhsin Gürok, Mustafa Ayaz, Mustafa Akgün, Mükremin Müngan, Naciye izbul. Nazan Sönmez, Necdet Kalay. Neşet Günal, Necla Özbayözdemir, Nevzat Akoral, Nezin Bizim, Nihat Kahraman, Nurtaç Özler, Ramadan Tuzcuoğlu, Ramiz Aydın, Ruhi Görüney, Ruzin Gerçin, Saim Kanra, Saim Konsa, Serdar Müngan, Suna Solakoğlu, Süleyman Şahin Tekcan, Şahin Kaygun, Tayfun Erdoğmuş, Turan Erol, 7ül'ın Akşin, Tülin Bingöl, Umur Türekir, Yalçın Gbkçebağ, Yunus Güneş, ZaferGençaydın, Zahit Büyükişleyen, Zehra Çobanlı.. Sergide yalnız resimler değil, seramik gibi ürünler de gösteriliyor. Aynca, iki hafta boyunca, imza günleri düzenleniyor. Kitabevleri kitaplarını veriyorlar. Yine Ankara'da "Başkent Tiyatrosu", "Soruşturma" adlı oyunun gelırinı Hasan Hüseyin'in iyiteşmesi çabalarına ayırdı. Dün oynadıklan gibi, yarinki, bir de 12 ocaktaki oyunlan Hasan Hüseyin'e ayrılacak. Insanın usuna, "devletne güneduruyor?" diye sormak geliyor... Radyoda ilk günokuduğumda, sesimin kaclııı ım, erkek nd olduğu tartışıldı Yıl 1948. Zeki Müren tstanbul Boğaziçi Lisesi'nde öğrencidir. Bursa'da ortaokulda Almanca okuduğu için,Boğaziçi Lisesi'nde Almanca bölümüne yazdınlmıştır. Edebiyata karşı ilgi duymaktadır. Okul müdürü Hıfzı Tevfik Gönensay aynı zamanda edebiyat öğretmenidir. Zeki Müren bu öğretmenin etkisi altında kalır. Çok iyi giyinen, şair, aydın bir kişiliği vardır Gönensay'ın. Edebiyat dersinde en başanlı öğrenci olur. Aruzu ezbere bilir. Boğaziçi Lisesi'nde okurken,okulun döner sahnesinde temsillerde, toplantılarda takdimcilik yapar, şiirler okur. Daha sonra aynı sahnede konserler vermeye başlar. 194950'li yıllarda Agapos Efendi (rejisör Arşivir Alyanık'ın babası) haftada iki gün muzik dersleri vermeye başlar. Bir de Kirkor Efendi diye Hamparsom notasını çok iyi bileaçok yaşh bir udîden haftada bir gün, çarşamba günleri nota dersleri almaya başlar. Oysa çarşamba günleri oğleden sonra okulun sinema günüdür. Zeki ders aldığından, aynı fılmi pazar sabahı Ar Sineması'nda izler. Zeki Muren o yıllan şöyle anımsıyor: "Şarkıları, geçtikçe seviyordum. Bana ilk geçilen şarkı Kirkor Efendi tarafındandı. Dizeleri şöyle: (Zülfün görenlerin hep bahtı siyah olurmuş/tek zülfünü göreydim, bahtım siyah olsaydı). Bu nihavent bir bestedir. Agapos Efendi'den geçtiğim ilk şarkı da (Gelse o şuh meclise nazü tegafül eylese) isimli rast eserdir. Derken efendim Iise son sınıfta radyo sınavlannın açılacağını öğrendim." "Sizin için zor günler başlıyor sanınm." 4 BİNE YAK1N ŞARKI BİLİYORDUM "Hem de nasıl zor günler. lstanbul Radyosu'na 186 kişi başvurmuş. Gün verildi, saat saptandı. Herkes burasını şu ana kadar yanlış bilmiştir. Başka bir büyük sanatçı hanımdan bahsedilir. Ben Cumhuriyet okurlarına şu anda doğruyu anlatmak isterim. Suzan GüvenHanımo yıllar ismi olan, radyoda okuyan, gazinolarda çahşan hanımefendi bir dosttu. Onu Bursa'dan tanıyordum. Çünkü tsmail Şeoçalar Bursalıydı. Ve Suzan Hanım da onun çok yakın arkadaşıydı. Yağmurlu bir gündü. Suzan Giiven beni aldı, Harbiye'deki radyo binasına gittik. Camın arkasında, stüdyonun ikinci bölmesinde jüri heyeti oturuyordu. Çok zevkli, heyecanlı bir şeye tanık oldum o anda. Veli Kanık Bey, Orhan Veli'nin babası jürideydi. Refik Fersan üstadım, eşi Fahire Fersan jürideydi. Yorgo Bacanos o mükemmel uduyla ses veriyor, öğrencilere aynı sesi verip veremeyeceklerini soruyor, kontrol ediyordu. Baki Süha Edipoğlu jürideydi. Eşi Afife Hanım sanınm jüride değildi, konuk olarak bulunuyordu. O hiçbr. sanatçıya benzemeyen üstat, büyük insan Miinir Nureddin Bey vardı. Safiye Ayla vardı. Ahmet Üsliin vardı. Ama bunların hiçbiri benim tarzım değildi. Necmi Rıza Bey meşhurdu. Mustafa Çağlar bir devir yaşamıştı, onlann hiç biri benim tarzım değildi. Kaç şarkı" bildiğimi sordular. Dört bine yakın şarkı bildiğimi söyledim, hayret ettiler. Birbirlerine baktılar, şaşırdılar. Bu bakışlarda bir inanmama sezdim. Dosyalanmı açtım, şarkıların başları daktiloyla, düzenli ve makam makam aynlmış olarak yazılmıştı. Hemen parmaklannı gelişigüzel bir şarkıya koyup, (bunun birinci mısraını oİcur musunuz?) dediler, okudum. Sayfayı çevir ALTAN KARINDAç İ L t Çay w Sempati'de Alten Kanndas başroldeki RanaHanım. Zeki Müren ise kolejli bir genç rolunde idi. (Fotoğraf: Cumhuhyet Arşiv) CAHİDt SONKl İL F. "Beklenen !?arkı minin bir sahnesinde.. fil İSTANBUL RADYOSUNA NASIL GİRDİM? MM'ddyo stnavlarına 186 kişi başvurmuş. Gün verildi, saat saptandı. Herkes burasını şu ana kadar yanlış bılmişttr. Ben Cumhuriyet okurlarına doğrusunu anlatmak isterim. Suzan Cüven Hanım o yıllar ismi olan, radyoda okuyan, gazinolarda çalışan hanımefendi bir dosttu. Suzan Cüven beni aldı, Harbiye'deki radyo binasına gittik. Camın ortasmda, stüdyonun ikinci bölmesinde jüri heyeti oturuyordu. Kaç şarkı bildiğimi sordular. Dört bine yakın şarkı bildiğimi söyledim, hayret ettiler. Birbirlerine baktılar, şaşırdılar. Bu bakışlarda bir inanmama sezdim. Sınav şarkım, sesimin peslerine bakmak için Sadullah Ağa'nın hicaz eseriydi, "Nideyim Sahnı Çemen Seyrıni Cananım Yok." Sesimin tizlerini kontrol etmek için muhayver makamda bir parça scylettiler. Sonra lebrik ettiler. diler, diğer bir şarkının (ikinci mısrasını okur musunuz) dediler, okudum. Başka bir sayfayı çevirdiler, diğer bir şarkının (meyanını okur musunuz) dediler, (okurum) dedim. Diğer bir şarkının son mısraını, öbürünün ara nağmesini mırıldar mısınız? Baktılar ki bu doğru, yani biliyorum ki, yazmışım. Aksi olabiİir miydi zaten. Bunu şaşkınhkla kabul ettiler. Sınav şarkım, sesimin peslerine bakmak için Sadullah Ağa'nın hicaz eseriydi. "Nideyim sahnı çemen seyrini cananım yok".Sesimiıi tizlerini kontrol etmek için muhayyer makarrunda "Titrer yüregim her ne zaman yadıraa gelse/kan ağlar içim, hatırı naşadıma gelse" isimli parçayı soylettiler. Sonra tebrik ettiler. Sonucu bana bildireceklerini söylediler. Hem Boğaziçi Lisesi'nin, hem de pazar günleri izne çıktığım zaman kaldığım Beler Oteli'nin (şimdiki Tokatlıyan Palas Oteli'nin karşısında, lş Bankası'nın olduğu yer) telefon numaralarını aldılar. Ben hem sevinçle, hem de heyecanla huzurlarından ayrıldım. Sanıyordum ki iş uzayacak. Önce stajyerlik devresi geçireceğim, birer şarkı ile falan deneme yapacaklar, mikrofona alıştıracaklar. Böyleolmadı. Üstat Refik Kersan'ın o zarıl sesı (Zcki Bev evladım siz misiniz?) dedi (Buyrun üstadım, benim) dedim. Efendim, Perihan Altındağ Sözeri bu akşam 2O.3O'daki seansına gelemiyormuş. Onun yerine 45 dakika ben okuyacakmışım. Ürperdim ama, (gelirim hocam) dedim. Bir saat içinde notaları koltuğumun alıına ahp, radyonun volunu tuttum. " O günün tarihini anımsıyor musunu7?" "1 ocak 1951 efendim. Çok heyecanlıydım. Nasıl yetışeceğim diye duşünüyorum. Tir tir titriyorum. Yetiştik. Arkadaşım Hayrettin Akbay Samsunluydu. Ona Bursa'ya telgraf çekmesini, anneme babama 2O.3O'da radyoyu açmalarını ilettim. Telgraf benim adıma çekildi. Çünkü onların da dinlemesini istiyordum. Stüdyoya girdik. Şerif tçli, Hakkı Derman, Şükrü Tunar üsta tlar. O zaman yalnız üç saz eşlik ederdi solistlere. Hicaz okuyacağımı söyledim. Beni görünce şaşırdılar. "A, Bursalı gözlüklü çocuk" dediler. Onlar beni okuldan tanıyorlardı. Hicaz makamında ilk okuduğum şarkı "Her zahmı ciğer suze devakâr aranılmaz/Açsam da cigergâhımı yare yaranılmaz" isimli parçaydı. Ondan sonra "Ey çerht silemger Ekakomp bilgisayar dünyasının kapılarını herkese açıyor.Bilgisayar çağına ilk adımınızı bilgisayar dilini öğrenerek atın. ÜCRETSİZ UYGULAMAU BASIC" BİLGİSAYAR DİÜ KURSLARI (Isteyen Herkese Açıktır) İ L A N ŞİŞL! 2. SULH HUKUK HÂKİMLİCİNDEN 1983/51 Ves. Şisli, Pangahı. Ergenekon Caddesi 65/7'de mukim Bedriye Genç hastalığı sebebiyle rr.ahkememizce haciz altma alınıp kendisine aynı adresde mukim kızı Nevin (Genç) Köseoğlu vasi tayin edilmiştir. Ilan olunur. 8/12/1983 Basın: 220 ENGLISH FAST International House İlk dönem kursları: 16 Ocak 1984 Son kayıt tarihi : 13 Ocak 1984 Kurs/ar Istanbul Valiliği'nin 4 Ocak 1984 tarih ve 320009 sayılı onayı ile ŞişliGültepe Halk Eğitim Merkezi Müdürtüğü'ne bağlı olarak Ekakomp merkezınde venlecektir OCAKTA YETİŞKİNLERE: Hafta İçi. hafta sonu, gflndüz, akşam programları, Ticari İngilizce Kursları ÇOCUKLARA: Sabahçı, öglenci, Halta sonu kursları 9 İNGİLİZ ÖĞRETMENLER TARAFINDAN VERİLEN EN YENİ METOD ve EN YENİ TEKNİKLERLE PRATİK İNGİLİZCE KURSLARI İSTANBUL KadikoyAlliy.il Yoğurîçu $ıikrü Sokak \o. 29 TH 338 91 (Kİ Ayazağa Asfaltı 3. Yol No. 35 Ayazağaİstanbul Tel: 168 15 8687 ÜCRETSİZ Laboraluvar çalısmaları ÜCRETSİZ video çalışmaları ÜCRETSİZ kasetler
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle