25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER TIR. Ya öldürmek ya ölmek! Zaten bu verilmiş bir emirdir, verine getirilen bir emir. Çünkü askerini bu taaruza kaldırırken Alay Subaylarına verdiği emir şudur: Size ben taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimizi başka kuvvetler ve başka kumandanlar alabilir. Evet, içinde bulundukları an kritik bir andır. Öldürmek ve öl. mek gerekli idi. Kumanda, yerinde idi. Kumandan işte böyle bir anda bu emri verebilen insandı. Bu emri alanlar öldürmeyi ve ölmeyi bilen insanlardı. Sonuç şu oldu: Düşmanla boğuşuldu. Düşman dayanamadı geri çekildi. Sahile kadar gerileyerek oralarda tutunabildi. ARIBURNU cephesi işte böyle açıldı. Ya 57. Alay? 57. Alay bir başka türlü Alaydı. 57. Alay'dan bu gök kubbede baki kalan bir hoş sedadıv. Çünkü Çanakkale'de 57. Alay tamamen şehit oldu. ANAFARTALAR CEPHESt VE MUSTAFA KEMAL'İN KARARLILlGl Mustafa Kemal Arıburnu Cephesinin kuzey kanadında, savaşlarını yaparken, onun sağındaki Anafartalar cephesi de 7 ağustos'tan beri savaş içindedir. Sol kanadı üzerindeki Conkbayırını da gece gündüz endişe ile izler. Mustafa Kemal'e göre herkes dişdişe, tırnak, tırnağa boğuşmaktadır. Fakat cephede birliklerin bazı kısımları birbirine karışmıştır. Kumanda sınırları birbirine girmiştir. Özellikle Conkbayırın'da kumanda karışıklığı vardır. Oysa düşman durmadan denizden çıkartma yapar. Karaya durmadan birlikler kusar, donanma bütün toplarını kullanmaktadır. Türk Ordusu Karargâhı son gücunü de cepheye yollamaktadır. Ordu kumandanı bir Alman'dır. Liman VON SANDERS. Mustafa Kemal'in daima saygı ile bahsettiği bir kumandan. Fakat Mustafa Kemal rahat değildir. Sağa sola durmadan başvurur; bu kumanda karışıklığı düzeltilmelidir, yoksa tehlike vardır. tşte bu esnada ordu karargâhı kendisini telefonla arar. Mustafa Kemal durumu ve görüşlerini Ordu Kumandanına da açık ve kesin olarak bildirir. Tehlikeyi anlatır Ordu Komutanı: "Hiç çare kalmadı mı?" deyince M. Kemal "bütün mevcut kuvvetlerin benim kumandama verilmesinden başka çare yok." Komutanın "çok gelmez mi?" demesi üzerine Mustafa Kemal'in yanıtı: Az gelir! Son söz söylenmiştir. Mustafa Kemal sorumluluğu üstlenmeğe hazırdır. Ve bunu düşünürken sorumluluğun ne olduğunu bilir. Sorumluluk ölümden ağırdır. Ingiliz Times muhabiri Aşmet Bertlet şöyle yazar: Evet Conkbayırı muharebesi Devler ülkesi'nde bir devler muharebesi oldu. Ve bu muharebeyi Devler ülkesinin sahibi Türkler kazandı. Çünkü onların başında Mustafa Kemal vardı der. Mustafa Kemal Conkbayırı hücumunun yapıldığı 10 ağustos sabahına çıkan gecesini şöyle anlatır: "Bütün geceyi rahatsız ve uykusuz geçirdim. Bir taraftan Anafartalar mıntıkasından gelen raporlar, bir taraftan evvelki günlerin karışıklıkları içinde kıtasını, amirini kaybetmiş, bir takım kumandanların doğrudan doğruya bana müracaatları, bir dakika bile istirahata imkân bırakmadı. Gecenin karaniık perdesi kalkıyordu. Hücum anı idi. Saatıma baktım, dörtbuçuğa geliyordu. Fırka kumandanı ve beraberinde bulunanlar hep beraber hücum sathının önüne geçtiler, gayet hızlı ve kısa bir teftiş yaptım. Önlerinden geçerek askerlere selam verdim." Ondan sonra hücum kıtalarına ASKERLER, diye hitap eder. Belirttiği şudur: önce kendisi ilerleyecektir. Sonra kırbacını kaldırarak işaretini verecek ve kırbaç tam aşağı inerken herkes yerinden fırlayacaktır. Bu teıtip, bu emir kumandanlar tarafından bütün askerlere duyurulur. Ondan sonra ağır, sakin adımlarla ilerler. Bir yere kadar, düşman hattına yaklaşır. Kırbacını başının üzerine kaldırır. Önce başının etrafında bir halka çevirir. Sonra birden kırbacı aşağıya indirir. Aradaki mesafe çok yerlerde yirmi otuz adımdan ibarettir. Bir dakika içinde askerler düşman siperlerindedir. İngiliz Genel Kumandanı Hamilton: Bu muharebeyi yazı ile tarif etmek mümkün değildir der. Türkler yiğitçe saldırdılar. Erlerimiz, zamanımız fenninin hazırladığı bütün silahları ellerinden atarak boğaz boğaza dövüş • tüler. Mustafa Kemal saldırı anını şöyle anlatır: Bütün askerler, Subaylar her şeyi unutmuşlar, bakışlarını kalplerine verilecek işarete bağlamışlardı. Süngüleri ve bir ayakları ileri uzatılmış olan askerlerimiz ve onların önünde, ellerinde tabancaları, kılınçları subaylarımız kırbacımın aşağı inmesi ile demirden bir kütle halinde arslanca bir saldırışla ileri atıldılar. Bir saniye sonra düşmanın siperleri içinde gökleri dolduran Allah Allah nidalarından başka bir şey işitilmiyordu. Düşman, silah kullanmaya zaman bulamadı. Boğaz boğaza kahrarnanca bir boğuşma sonunda birinci hattaki düşman tamamen yok edildi. M. KEMAL'İN GÖĞSÜNE ÇARPAN ŞARAPNEL VE CONKB\YIRI ZAFERİ Mustafa Kemal'in bulunduğu tepe ateşler içinde idi. İşte tam o sırada sağ elini birden göğsüne götürür, bir şarapnel parçası göğsüne çarpmıştır. Yanındaki alay komutanı Yarbay (Servet) bey olayı şöyle anlatır: Süngü hücumu esnasında Conkbayırı tepesinde onun yanında idim. Düşmanın şiddetli topçu ateşi başladıktan biraz sonra elini birden göğsüne götürdüğünü gördüm. Heyecanımı sezen o metin asker, parmağını ağzına götürerek, başını, kaşlarını yukarı kaldırarak bana sükut ve sükun işaret etti. 10 ağustos Conkbayın savaşı o gün Mustafa Kemal'in askerlerinin galibiyeti ile bitmiştir. Ona daha iki gün önce ve: Bütün birlikleri benim kumandama vermekten başka çare yoktur dediği zaman: "Çok gelmez m i " denmiş, fakat gene de bu birlikler onun emrine verilmişti. Bu birliklerin onun kumandasına çok gelmediği hatta kendisinin o zaman belirttiği gibi az geldiği ve onun daha pek çok birliklere kumanda edebileceği görülecektir. Çanakkale savaşlan Turk askerinin öz vatan topraklarını savunma bilincine eriştikleri bir destandır. Mustafa Kemal ÇANAKKALE MUHAREBELERİ denilen bu destanın askerleri ile birlikte yaratıcısıdır. O bu destanla adını ulusuna ve dünyaya duyurarak ileride Kurtuluş Savaşı'nın öncüsü olacaktır. 10 AĞUSTOS 1983 Aııafartalar ve Conkbayırı Mustafa Kemal Atatürk'ün, kendisini ulusuna ve dünyaya tanıttığı Çanakkale savaşlanndan Anafartalar ve Conkbayırı zaferinin yıldönümüdiir bugün. Bu savaşları biz açmadık. Düşmanın saldırılarına karşı öz yurdumuzu başa, rıyla savunduk. Modern silâhlarla donanık ordular, bu destansal kahramanlık karşısında bozguna uğradılar. ( PENCERE Şellefyan Yurda Dönecek mi? HALİT BALCI, Tarih Öğretmeni uzatmaları gerekti. Yoksa Rus Çarlığı er geç çökerdi. Rusya çökünce de Almanya iki cephede savaşmak talihsizliğinden kurtulurdu. tngiltere ve Fransa'yı Rusya'ya ulaştıracak tek yol Çanakkale ve tstanbul Boğazlarından geçiyordu. Bu kapıların başlarında ise gözü pek bekç'ler vardı. Mustafa Kemal işte bunlardan biri idi. Çanakkale savaşları bir avuç denebilecek topraklar üzerinde binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce insanın boğaz boğaza boğuşması, gırtlaklaşmasıdır. Mustafa Kemal, deniz saldırılarının düşman için yenilgi ile sonuçlanmasından sonra, düşmanın kara savaşlarına girişeceğini anlamıştır. Bu görüşünü çevresine bildirir. O sırada tümeni 5. ordu yedeğine alınmıştır. Bigalı köyü yöresinde zayıf tümenini durmadan eğitir. Tam 25 nisan 1915 sabahıdır ki Yarımadanın batı kıyısında Arıburnu yönünden gelen top seslerinden, orada bir gelişmelerin olduğunu anlar. Hemen önlemlerini alır. Süvari bölüğünü Yarımadanın en yüksek tepesi olan KOCAÇlMEN tepesine gönderirken bağh olduğu Komutan ESAT PAŞA ile temaslarını tamamlar. ARIBURNU yöresini korumakla görevli birlik komutanından gelen raporda, düşmanın bu yöreye asker çıkardığı bildirilmekte, bir tabur askerin yardıma gönderilmesi istenmektedir. Mustafa Kemal derhal anlar ki, kara savaşlan başlamıştır. Gerçi çıkartma yapılan nokta kendi cephesi değildir. Fakat sezgi ile işin önemini kavramıştır. Hemen karar verir, emrindeki 57. alayı derhal KOCAÇİMEN TEPESlNE sürer, kendisi alayın başmdadır. ARIBURNU ÇIKARTMASINI DURDURUŞU Mustafa Kemal'in ilk gördüğü manzara pek iç açıcı değildir. Çünkü düşmanın çıkartma yeri olan ARIBURNU ölü noktadır. Yani KOCAÇİMENDEN görülmez. Bunun üzerine bin zorlukla CONKBAYIRI'na ulaşır. Gördüğü manzara daha aşağıdaki 261 rakımlı tepedeki gözcü erlerin CONKBAYIRI'na kaçtıklarıdır. Onların önüne geçer: Nereye gidiyorsunuz? Düşman geliyor. Nerede? Bir er eliyle 261 rakımlı tepe yönünü gösterirken hakikaten düşman tepeye serbestçe yaklaşmaktadır. Mustafa Kemal' in ise elinde kuvveti yoktur. Düşman ona KOCAÇIMEN'den gelmekte olan askerlerinden daha yakındır. Fakat bu düşman önlenmez ve gelirse durum çok kötü olacaktır. Derhal karannı verir. Erlere: Düşmandan kaçılmaz. Cephanemiz yok. Süngünüz var ya! Bu askerler kendi birliklerinden değildir. Amma o derhal kumandayı ele alır. Süngü taktırır. Etraftan da bazı erler toplar. Hepsini yere yatırır. Bunların yere yattığını gören düşman da askerlerini yere yatırmıştır ve sipere girmiştir. İşte Gelibolu topraklannın batı kıyısında ilk siperler böyle oluşur. Düşman duralamıştır. Mustafa Kemal o dakikaları anılarında bir kaç söz ve derin bir duyarlılıkla belirtir: "Düşününüz, işte bir andı" der. lkitaraf dakritikdakikalargeçirir. tngilizler belki yorgunluktan, belki de bastıkları toprağı ve bu toprağın sakladığı sırları bilmemekten yürüyüşlerine devam edemezler. Arkadan 57. Alay yetişir, karaya çıkan düşman 8 taburdan fazladır. Mustafa Kemal'in elinde bu kadar kuvveti yoktur. Fakat derhal süngü taktırır ve bir dakika sonra da kırbacını kaldırarak saldırıyı başlatır. (Sabah saat 10). Bu hareketi anlatırken şöyle der: HERKES ÖLDÜRMEK VE ÖLMEK İÇİN DÜŞMANA ATILMIŞ 18martl915 zaferi düşmana, karadan yardım görmedikçe Ça" , nakkale Boğazı'nın donanma ile geçilemeyeceğini pahalı da olsa ( y ö^retmişti. Bu nedenle düşman "" beş hafta sonra büyük kuvvetlerle boğazın güney kıyılanna KUMKALE, SEDDÜLBAHİR, MORTALİMANI, TEKEBURNU, ARIBURNU, TUZLALİMANI yörelerinden çıkartmalar " yapmak için harekete geçti. Düşman kuvvetlerine Akdeniz müttefık kuvvetleri Başkumandanlığı'na atanan tngiliz Generali Hamilton, Osmanlı kuvvetlerine de Alman Mareşali Liman Von SANDERS komuta etmekte idiler. Bu sırada Mustafa Kemal .Kocaçimentepe, Conkbayırı arasında 19. Tümen Komutanhğı İJ görevinde idi. MUSTAFA KEMAL TARİH SAHNESİNDE Çanakkale savaşlarında "Mustafa Kemal'in doğum yeri, Kemal yeridir" sözü çok anlamhdır. Kemalyeri onun Arıburrıu cephesini yönettiği gözetleme tepesine verilen addır. Mustafa Kemal'in kendini ulusuna , ,du>uruşu Çanakkale savaşları ile . j r başlar. Fakat bu olay yalnız onun tarihte eşi az görülen ve ateş sınavından geçerek kahraman bir savaşçı, üstün bir kahraman olarak belirmesi olayı demek değildir. Bir başka yönü de vardır: Her günü bir başka cehennem olan havası o günlerde ,,kan, barutdumanı ve çürümüş insan eti kokan bu topraklar üzerinde beliren seciye, ve karakjter özellikleri vardır. Mustafa Kemal artık bu savaşlarda yolunu ve yıldızını görmüştür. Çünkü Çanakkale savaşlan çağımızın çığırını açan faktörlerden biridir. Çanakkale savaşlarını biz istemedik, biz açmadık. Türkler için bu savaşlar yaşama hakkını ."'koruma ve savuma hareketidir. . ltilaf devletleri için ise bir çıkmazdı. Çünkü onların hedefleri Rusya'ya ulaşmak ve onlara yardım sağlamaktı. Rusya'ya el '" Şellefyan'a "yurda dön" çağrısı çıkarıldı. Eski milletvekili, politikacı ve ünlü işadamı olan Şellefyan'ı tanımayan yok. Ne var ki kimi insan iyi yolda ünlenir; kimi de kötü yol<*K Şellefyan'ın "şöhreti" 1960'larda "Mobilya Yolsuzluğu" ile yı., gınlaştı. Kaçakçılık kovuşturmalarının kabarık dosyalarında adına çokça raslanan Mıgırdıç Şellefyan en sonunda yurt dışına kaçarak paçayı kurtardı. Acaba kurtardı mı? Arkadaşımız Uğur Mumcu 3 mayıs 1980 günlü "GözlerrT'inde diyor ki: Şellefyan'ın 1970 yılından bu yana niçin Türkiye'ye getirilmediğini ya da yurttaşlıktan çıkanlmadığını anlamak mümkün değildir. Şellefyan'a 1980 yılının yaz aylarında "diplomatik pasaport" vehlmek üzere olduğunu da anımsarsak, bu "ticari ve siyasi deha"nın Türkiye'deki ilişkilerinin derecesini daha iyi değerlendirebiliriz. Şellefyan hakkında, 12 Eylül yönetimince açılan soruşturmaların mali ve siyasi oligarşinin bu hünerli akrobatını kıskıvrak yakalayacağına inanıyoruz. Yoksa ileride geçmişte olduğu gibi Şellefyan'ı yakalayıp cezalandırmak hiç kolay olmayacaktır." • İçişleri Bakanlığı'nca adına "Yurda dön" çağrısı çıkarılan Şellefyan, Kemal llıcak'ın Bulvar gazetesinde 8 nisan 1983 günü yaymlanan röportajındaTürkiye'den kaçış nedenlerini şöyle anlatıyor: Türkiye'den aile efradım tehdit edildiği için ayrıldım. 197 yılı ağustos ayı idi. (...) devrin valisi Vefa Poyraz beni çağırdı. Yanında İçişleri Bakanı Sükan da vardı. İkisi de bana öldürülecekler listesinin başında bulunduğumu söylediler. Türkiye'den esefle ayrıldım. Aynlana kadar yaptığım hizmetlerin neler olduğunu anlatmak devrin Bakan ve Başbakanlarına düşer, bana değil." Terörden korkusu nedeniyle kaçtığını söyleyen Şayın Şellefyan sözlerini şöyle sürdürüyor: İlk defa olarak 12 Eylül Harekâtı'nda büyük rahathk duydum. Çünkü bu harekât herşeyden evvel anarşiye nihayet vermiştir." • Türkiye'den anarşi ve terör yüzünden kaçtığını söyleyen Sayın Mıgırdıç'ın artık yurda dönmesi gerekmez mi? 12 Eylül yönetiminin terör ve anarşiye son verdiğini kendisi söylüyor. Oyle sanıyorum ki İçişleri Bakanlığı'nca çıkarılan "yurda dön" çp* rısına Bay Şellefyan "evet" diyecektir. ^ Yurt kendisini bekliyor. Ama, kimbilir? Şellefyan, Bulvar Gazetesi'ne böyle demeç veriyor da için den başka türlü düşünüyor; ya da kimileri kendisine öğüt veri yorlar: Sakın yurda dönme! Sonra aramızdaki ilişkiler yumağ ortaya çıkar; kimlerle al takke ver külah neler çevirdiğinin he sabını vermek zorunda kalırsın; hem kendini hem de bizi mah vedersin; orada otur, bizim için çok önemlisin. • Şellefyan'a "yurda dön" çağrısı çıkarılırken Uğur'un tatildı olmasına üzüldüm. Şu günlerde tatil yapılır mı? . ,İstanb.uL'da ne.ler,Qİuyor?Bjr,o^Ya,!doşy!asına geçen ay ko rnarnresmifezlekenin içinde ^neler var? Bkarada "MQRSU' Şirketine (Moreno<Susar) ilişkfn adİİI kovuşturmiı hangi aşarpay; geldi? Rifat Bey içerde ne yapıyor?*Gıyabi tutüklu Robert dı şarlarda neler çeviriyor? Çayırovalı Osman'ın dilinin altındak bakla nedir? Kim zor durumdan kurtulmak için elindeki arsa ları devlete kakalamak istiyor? Bütün bu sorular arkadaşımız Uğur Mumcu'nun uzmanlıl alanına girer; ama bu soruların yanıt ları nı ben bile duydum buralarda olan bitenleri izledikçe Uğur'un tatilini uzatmasıni şaşıyorum. Yönetim Şellefyan'a "yurda dön" çağrısı yaptı; ben de Uğur'i "işine dön" çağrısı yapıyorum. Kendisini bekleyenler arasın da "ortak dostlarımız" var; bu sayın kişileri neden boş bırakıyor' ÂRADA BÎR zrfTURAN ALTUNTAŞ OGRETMEN/OGRENCI YONETEN MUAMMER TUNCER Aydın Kime Denir? Toplum kesimlerinin değer ölçüjerine göre değerlendirilen aydın, kime denir? Sosyolojik bir sözcük olduğu için, bu soruyu yanıtlamak oldukça güç ve karmaşık görülmektedir. Bir muhafazakâr, aydının sözcük karşılığı münevveri kullanarak tanımlamaya girişir: Gelenek, görenek.örf ve âdetlerine bağh, belli bir eğitim görmüş, doğaüstücülere aydın gözü ile bakar. Batı kültürü almış entellektüeller de, giyimkuşamı ile dilidavranışı fle halktan uzak her kişiye aydın etiketini yapıştırır. Emekten yana olduğunu söyleyen, kulaktan dolma sol ideolojiye sahip sözde solcular da: Agzı laf yapan, her halk dalkavuğuna aydın diye sarılır. Hertürlü iletişim araçlarıyla, kendine yabancılaştınlmış zavallı halkın bu konudaki yorumu nedir? İlişkilerinı mesafeli tutan, kendini halkın vasisi sayan, geçim derdini giyimkuşamı ile örten, halka tepeden bakan tüm eğitim görmüşleri aydın sanır, saygılı davranışını ona göre düzenler. Maalesef, şu bir gerçektir... Halk kendisi gibi giyinen, kendi dilinde konuşan, geçim derdine düşmüş okumuşları aydın saymaz. Neden mi? "Kendi kadrini bilmeyen elin kadrini ne bilsin" de ondan. Peki, aydın kendini biliyor mu? Sorumluluğunun bilincinde mi?Yüzyıllaröncesi ünlü düşünür, "Kendini tam" dememiş mi? Sen kendini tanımazsan, sorumluluğunu bilmezsen... Halk, "Aydın Kime Denir?" sorusuna nasıl yanıt bulsun. Bilmediği, görmediği şeye nasıl inansın. Halkın inanması bu kadar önemli mi? Pek tabii... Halkın inanmadığı hiç bir şey değer kazanamaz. Görecek, inanacak ki, ondan sonra, "Bu adam aydın bir tnsandır" yargısına varacak, Bir kısım okumuşlarıaıız derneklerde, lokallerde, halktan uzak yeıierde, okey masalarında ekmeklerini taştan çıkarırlar!.. Bazıları da, renkli neon ışıklar altında, asude bir ortamda, biralarını yudumlayarak zamanlarını geçirirler. Ciddi olmadıkları için, ciddi bir konuyu da masalarına getirtmezler. Nikaragua'da neler oluyor? Honduras neden saldırıyor? Altıncı filo hereye yol alıyor? Bu tür sözlerin açılmasından bile sıkıntı duyarlar. Uzağa gitmeye gerek yok... Kendi halkının sorunlarından +>abersizdirler. Bir kısım mürekkep yalamış, okul görmüşler de halktan, emekçiden, haktan, hukuktan, sosyal adaletten yanadır. Öyle tuzaklar kurarlar ki, tüm avlar onların ağına düşer. Düzeni eleştirir, düzenden en çok kendileri yararlanırlar. Barbar bağırır, yırtınır, "Düzen değişsin" diye, bir de işitirsiniz ki, hanımı boşamış, kirası düşük evden çıkmış... Cedid araba, acar bir avrat, altında gezip tozuyor. Ustalaşmış, uzmanlaşmış sözde ilericilere gelince: Bunlara değil halkın, Hakkın bile aklı ermez. İlericilerle gezer, ilerici kuVÜIuşlarda yer alır. Yurt ve dünya sorunlarını öyle bir tahlil ederjer ki... "Aydın diye ben buna derim" der, kalıbınızı basarsınız. İvedi kararınızdan dolayı, üzüldüğünüzü de pek çabuk anlarsınız. Yazımızın başında, değişik toplum kesimlerinin değer ölçülerine göre değerlendirilen Aydın'ın tanımınm zor ve karmaşık olduğunu söylemiştik. Böyle olmakla beraber, nitelikleri sayılarak, aydın sözcügünün anlamına bir açıklık getirebiliriz. Hiç şüphe yok ki bu da bizim ölçülerimize göre bir değerlendirme olacaktır. Peki, aydın kimdir? Kime aydın denir? Nitelikleri nelerdir? Halkı adına düşündüğü gibi yaşayan ilkeli insana aydın denir. Halkının sorunlarına çözüm getırmek için, sürekli okuyan insandır. Geçmişi temiz, geleceği aydınlık insana aydın denir. ! Yurt ve dünya sorunlarına sağlıklı yorum getirebilen, dünya kardeşliğine inanan insandır. Arkasızdan, hırkasızdan, güçsüzden yanadır. İlerici, devrimci, layik ve de sosyal adaletçidir aydın. Kadın haklarına saygılı, onları eğlence ve ticari emtia aracı olarak görmeyen insandır. Anamız, bacımız, en değerli varlığımız diyebilenler aydındır. Antiemperyalist ve tam bağımsızlıkçıdır. Çağdaş düşünceye açık, dilde özleşmeden yanadır. Manevra yapmayan, sözüne güvenilir erdemli insandır aydın. Aydın olmanın bilincinde olanların, sorumluluğunu yüreklerinde duyarak ölçülü yaşayabilenlerin harcıdır aydın olmak. Kolay değildir. Zor zenaattır. Bu nitelikleri taşıyabilecek yürek, yerine getirebilecek kafa ister... İrade ister... Disiplin ister. • İlköğretim müfettişlerinin asıl görevlerinden biri de danışmanlıktır. Öğretmen ve yöneticiler zorluklarını zaman zaman müfettişlerine aktarmakta ve birlikte çözümler bulunmaktadır. Ayrıca, Rehberlik ve Araştırma Merkezleri de danışma görevini yerine getiren kuruluş olarak görevini sürdürmektedir. Denetimin teknik ve toplumsal gibi yapay biçimde bölümlere ayrılması mümkün değildir. Denetim bir bütündür ve her türlü eğitim öğretim yönetim etkinliklerini kapsaması gerekir. Anayasamızın 42. maddesinde, "Eğitim ve öğretim, Atatürk il ilköğretimde teftiş konusündaki açiklamasi Ozefle * O. Sancakîa", Siirmene: Anlattığınu durum ortada bir yanlışlık olduğu izlenimini uyandınyor. M.E. Bakanlığı Personel Genel Müdürluğu yetkilileriyle göruşerek intibak durumunuzun düzeltilmesini sağlayabilirsiniz. * F. Boytak'a, kahramanmaraş: Ders kitaplarında anlatım, yazım ve soruların düzenlenmesi bakımından ne yazık ki, pek çok yanhş var. Yeni baskılarda bunların düzeltilmesini dileyelim. * Reşit Kuas'a İstanbul: Tutuklu kaldığınız sure içinde öğrencilik haklarınızın dondurulmuş olması gerekir. Ayrıca, hakkınızdaki adli kovuşturma sonuçlanmadığına göre, tstanbul Kultür Mudürlüğü'ndeki görevinizi surdürmeniz doğaldır. Ne denli geçim sıkıntısı içinde bulunduğunuzu anlıyoruz, ancak zorunlu kalırsanız idari yargıya başvurmaktan başka çareniz yok. * 8 öğrenci velişinin dileği: "Bakırkoy, Osman Ülkümen Lisesi'ne Öğrenci Nakli' başlıklı yazınızı tedirginlikle okuduk. Çocuklarımız bu lisede okuyor. Okulun daha sağlıklı bir eğitim ortamına kavuşması için yetkililerin bir an önce konuyu soruşturmalarını diliyoruz. * Cumhuriyet ÜniversUesi Tokat Meslek Yüksek Okulu öğrencileri, okul yönetiminin yanlı davrandığından, bazı öğrencileri "kâfirlik'Me suçladığından, eğitim, beslenme ve bartnma koşullannın olumsuzluğundan yakınıyorlar. keleri ve inkılaplan doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim, esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır..." denilmekte ve 222 sayılı kanun bu görevi ilköğretim müfettişlerine vermektedir. Bununla birlikte, ilkokul programının İlkokulun Eğitim Öğretim İlkeleri bölumünde belirtildiği gibi, eğitim ve öğretim okulla ailenin işbirliği ile gerçekleştirilebilecek bir husustur. Ancak, bir denetim anlamında yorumlanması da mumkün değildir. Uç yıldır stajyer öğretmenim • 8.7.1980'de stajyer fen bilgisi öğretmeni olarak Uşak'ta göreve başladım. Bir yıl boyunca gorevli bulunduğum Eşme ilçesi Güllü Ortaokulu'nda okul müdurlüğünce bana rehber öğretmen atanmadı. Stajyerliğimin kaldırılması için hiç bir görüşme ya da öneri de yapılmadı. 19811982 öğretim yılı başında Bolu Yığılca Lisesi'ne naklim yapıldı. İki yıldır burada görev yapmaktayım. Buraya geldiğimde bana rehber öğretmen verildi. Aralık 1982'de çahşma raporlarım tamamlanarak stajyerliğimin kaldırılması önerildi. Bugüne kadar stajyerliğimin kalkmış olduğuna ilişkin hiç bir sonuç alamadım. Görevde üç yılımı tamamlamakta olduğum halde, 10. derecenin 3. kademesindeyim. Hâlâ stajyer görünüyorum. Kaybolan haklarımı alabilmem için ne yapmalıyım? K.A. Güzelgün Bolu İlk atandığımz Uşak'ta bir takvim yılı sonunda okul müdürlüğünün stajyerliğiniz konusunda olumlu ya da olumsuz bir öneride bulunması gerekirdi. Bu işlemin neden yapılmadığım anlamak olanaksız. Şimdi görev yaptığınız okulun müdürü stajyerliğinizin kaldırılmasını aralık 1982'de önermişse, sonucun bugüne değin Bakanlıktan gelmiş olması gerekirdi. Milli Eğitim Bakanhgı' Genel Sekreterligi Dköğretinı müfettişleri çağdaş gelişmeleri izlemeli • Eğitim sistemimizde varlığını sürdüren tefıiş işlevi ile teftiş kavramı arasında tutarlılık yoktur. Teftiş kavramı, "eğitimi iyileştirme" biçiminde dile getirilirken, teftiş işlevi bunu engelleyecek niteliktedir. "Teftiş" sözcügünün soğuk yüzü bile hizmeti geliştermeye engeldir. Eğitimi iyileştirmeye yardım edecek görevlinin çağdaş sıfatı, "danışman", "rehber", "uzman", gibi sözcüklerle karşılanabilir. Müfettişler her yıl en az bir kez uzun ve kısa devre hizmetiçi eğitimden geçmelidir. Sürekli yayınla ve yurtdışı inceleme gezileriyle bilgi ve görgüleri arttırılmalıdır. (192530 arasında bu çalışmaların ilginç örnekleri görülmüştür.) Bugün teftiş etkinliği ustaçırak ilişkisiyle ya da el yordamıyla öğrenilmektedir. Yurt içıııdekı, yupt uiiiııdakı çağdaş gelişmelerden müfettişin haberi olmamaktadır. Teftiş raporları üzerinde yapılacak bir tarama, bu konuda ne durumda olduğumuzu ortaya koyacaktır. BakanIığın araştırma geliştirme birimi teftiş teknikleri üzerinde araştırma yapabilir, yeni yöntemleri tanıtabilir. Bu konuda üniversitelerle ilişki kurulabilir. Çeviriler yaptırılıp bir süreli yayın organı ile yayınlatılabilir. Öğretmenlerin görüşleri ahnıp değerlendirilebilir. Bakanhkça kılavuz ve kitap yaytnı düzene sokulabilir. Müfettişlerin yazı yazmalarının teşvik edilmesi özel bir önem taşımaktadır. Bugün var olan geçerli bazı yöntem ve teknikler, vaktiyle böyle geliştirilmiştir. Hiilya Aksoy Nihat Aksoy Ankara Türkiye Şişe ve Cam * Fabrikaları A. Ş. IV. Tertip Tahvü Sahiplerine Şirketimiz tarafından ihraç edilmiş IV. tertip tahvillerin 1983 yılı faiz ödemeleri 4 numaralı kuponlar karşıhğında; itfa edilen tahvillerin anapara ödemeleri ise aşağıda numaraları belirtilen tahviller karşıhğında 10 Ağustos 1983 tarihinden itibaren TÜRKİYE İŞ BANKASI'nın İstanbul'da Menkul Kıymetler Müdürlüğü, Beyoğlu, Galata, Kadıköy, Yenicami, Ankara'da Merkez, Yenişehir, İzmir'de Merkez Şubeleri ile ŞİRKETİMİZİN Cam Han Barbaros Bulvarı No. 125 Beşiktaş / İstanbul adresindeki Merkezinde yapılacaktır. Her 1.000= TLÜık kupona ödenecek faiz miktarı aşağıda gösterilmiştir. Brüt (TL.) Net (TL.) Liselerde ikili uygulama * Bilindiği üzere, ortaöğretimin ikinci kademesi olan liselerde tek tip öğretim uygulamasına bir türlü geçilemedi. Bugün bu sorun karışık salataya dönmüş durumda. Kimi liseler klasik öğretim yaparken, kimileri modern öğretim uygulamaktadır. Kimileri ise yarı modern öğretim yapıyor. Klasik liselerde, 1950'lerde yazılmış ders kitapları okutulmaktadır. Gerçi öğretmenlerimiz modern öğretime yeterince uyarlanmış olmadıkları için modern öğretim yapan liselerde gerçek anlamda başarıya ulaşılamıyor. Ama ne olursa olsun, modern liseyi bitiren bir öğrenci, klasik liseyi bitirene oranla, üniversiteye giriş sınavlarında daha başarıh oluyor. Böylece, bir eşitsizlikle daha karşılaşıyoruz. Benim bu konuda sizden öğrenmek istediğim şu: Lise öğretimi ne zaman tümüyle modern dııruma getirilecek? P.H.S. İstanbul Liselerde modern klasik biçimindeki ikili uygulamanın yalnızca üniversiteye giriş sınavlarında değil, öğrencilerin zorunlu yer değiştirmelerinde de zararlı etkileri görülmektedir. Velilerinin iş durumları nedeniyle ya da başka nedenlerle okulunu değiştiren öğrenciler bu uygulamanın acısını ya sınıfta kalarak ya da özel ders alıp aile bütçesini sarsıntıya uğratarak çekiyorlar. Ne yazık ki, tümüyle ne zaman tek tip Öğretime geçileceği açıklanmadı. Ayrıca şunu belirtmekte yarar görüyoruz: Yıllardır deneme niteliğinde uygulanan modern öğretimin sonuçları konusunda bilimsel bir döküm yapılmadıkça, tümüyle modern öğretime geçilmemelidir. Ama karar vermekte daha fazla gecikmenin zararları da gözden uzak tutulmamalıdır. CAM SANAYÜ A. Ş. YÖNETİM KURULU BAŞKANUĞI'NDAN Şirketimizin 8 ağustos 1983 tarihinde yapılan Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı'nda sermayenin 3.5 milyar liradan 12.5 milyar liraya çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu sermaye artırımının 7.5 milyar TL.'lık kısmı Yeniden DeğerIeme Fonu'nun sermayeye ilavesi dolayısı ile olan sermaye artırımı ile ilgilidir. Geri kalan 1.5 milyar TLMık sermaye artırımı ile ilgili olarak T.T.KInun 394. ve müteakip maddeleri gereği doğan rüçhan haklarını kullanmak isteyen ortaklarımızın en geç 26 ağustos 1983 tarihine kadar sahip oldukları hisse senetleriyle birlikte şirket merkezine (Beşiktaş, Barbaros Bulvarı No. 125 Kat: 5 Cam Han) veznesine veya bankaya başvurarak kullanacakları rüçhan hakkı tutarının 1/4'ünü nakden yatırmaları ve aşağıda belirtilen belgeleri teslim etmeleri gerekmektedir. Sayın ortaklarımıza duyurulur. Teslimi Gereken Belgeler: 1. Sermaye iştiraki ile ilgili Yönetim Kurulu kararı (2adet) 2. İştirak taahhütnamesi (2 adet) 3. 31.12.1982 tarihli bilançosu (Vergi Dairesi'nden tasdikli) 4. İmza sirküleri. NOT: Gerçek kişiler, teslimi gereken belgelerden sadece 2 adet iştirak taahhütnamesini teslim edeceklerdir. 287.83 400 Faizler gerçek kişilere gelir vergisi stopajı yapılarak ödenecektir. 31 Ağustos 1983 akşamına kadar yazılı başvuruda bulunan tüzel kişilere stopajsız ödeme yapılacaktır. 1983 Geri Ödeme çekilişinde kur'a isabet eden tahviller: Numaraların son iki rakamı (010203040566676869 708182838485) olan tahvillerin tamamı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle