25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER mek" olarak ozetlenebilir. Bunun için de, ilk olarak, bir "planlama"ya gereksinim vardır. Bu temel esasla uyumlu olarak, Yasa da, kurulan örgutün asıl işlevinin "planlama" olduğunu belirtmiş. Plan yapılırken nelerin gözönünde tutulacağı 3, 4 ve 5. maddelerde yazılı kurallardan anlaşılıyor. Oldukça ayrıntılı olan bu kurallar Boğaziçi'nin, yeşil alanlardan, korulardan, gezinti ve mesire yerlerinden oluşan, sahil şeridi herkese açık, turistik dinlenme ve eğlenme yerleri ile donanmış, tarihî ve doğal değerieri korunmuş bir alan olarak düzenlenmesini öngörüyor. Bu arada öngörünüm bölgesinde bundan böyle "konut yapılamayacağı" da açıkça vurgulanıyor. Işte, yeniden yapılacak Boğaziçi imar planları. bu temel esaslar gözönünde tutularak yapılacak. Planlamanın ardından gelen doğal görev, bunun uygulanmasıdır. Boğaziçi Yasasının içerdiği hükümlere bakılırsa, yasakoyucu bu uygularnaya ozellikle önem vermiştir. İmar alanındaki plan uygulamasının en çetin yanı, kuşkusuz budur. Uygulama, her şeyden önce, elverişli bir "denetim" mekanizması ile güçlü bir "yaptırım" düzenini gerektirir. Yasada, bu noktalara ilişkin "yeterli" sayılabilecek hükümlere de yer verilmiş bulunuyor. Ayrıca, planlama ve uygulamayı gerçekleştirecek olan örgütün, parasal yönden guçlü olmasını sağlayacak özel bir "gelir duzeni" de öngörülmüs. Yasanın sonunda yer alan geçici hükumler arasmda en onemli olanları, bu alana ilişkin olarak şimdiye kadar yapılmış ve yüriirlükte kalmış bulunan imar duzenlemeierine aykırı yapılaşmayla ilgili hükümler. Gecekondular da dahil olmak üzere bu yapılasma hakkında 2805 sayılı yasaya yollama yapılıyor. Kısaca "İmar Affı Yasası" adıyla bilinen bu yasaya göre işlem yapılacağına göre, sorun, bunların "bağışlanması" olarak ele alınmış oluyor. Demek ki, Boğaziçi alanında, yürürlükte olan imar planlarına aykırı biçimde yapı yapmış olanlar, Ocak ayının ilk haftası sonuna kadar verecekleri "bildirimler"le, yaptıklan hatanın "bağışlanmasını" isteyebileceklerdir. Yapılacak "tespit" ve "değerlendirme" işlemleri sonunda, yapılaşmada var olan aykınlıklann "olduğu gibi veya değiştirilerek" korunmasına karar verilebilecektir. HANt KÜLTİJREL BtRİKİM, İTİCt GÜÇ? Yukarda değindiğimiz gibi, Boğaziçi Yasası, bu alan için "özel ve ayn bir yasal düzenlemeye gerek olduğu" savmı ileri sürenler bakımından bir başarı adımıdır. Ama bu bir "ilk adım"dır. Bunun ardından gelecek olanları sadece bu yasaya bakarak "tahmin etmek" kehanettir. Bununla birlikte, yasa üzerinde duşünürken gözardı edilemeyecek kimi gerçekleri unutmamak gerekir. Once şunu unutmamalıdır: Boğaziçi alanı, bu yasa çıkmadan önce, imar bakımından başıboş bırakılmış, herkesin yaptığının yasal sayıldığı bir alan değildi. Tersine, çok uzun bir zamandan beri planı yapılmış, denetim mekanizmalarına bağlanmış, yasalara aykırılıklar için yaptırımları olan bir düzene tabi idi. Bugünkü beğenilmeyen görunüm, bu düzene "karşın" oluşmuştur. Buna karşılık, kimi istanbul "muhiplerinin" gözyaşartıcı bir duyarhkla "yadettikleri", üç buçuk Osmanlı paşasının yalılarıyla donanmış eski Boğaziçi'ni oluşturan ve düzenleyen yasamasa yoktu. Şu halde, sorunu sadece bir yasa sorunu olarak görmek gerçekçilik sayılmaz. Yasanın değerlendirilmesi bakımından büyük önem taşıdığına inandığımız bir nokta da şudur: lstanbul'un Boğaziçi bölgesini, lstanbul'un ve ülkenin öteki kesimlerinden ve toplumun yapısından soyutlayarak, kendine özgu bir kurallar demetine bağlamak ve bu yontemle sorunlara çare aramak da pek gerçekçi değildir. Belli bir alandaki "kültürel yapı"yı korumak ve geliştirmek için, ulke ve toplum genelinde bu yapıyı destekleyen ve "iten"kulti|rel ögelerin ve birikimin varolması ilk koşuldur. "Doğal güzelliklerin geliştirilmesi" gibi bir hedef için de durum böyledir. Toplumda bunun bir "zorunluluk" olduğu inancı kökleşmemişse, bu hedefe varılamaz. Yılda kişi başına okunan kitap sayısının bir'i bile bulmadığı, her yüz kişiden ancak beşinin gazete okuduğu, kitap ya da fîlmlerin yakılmasına aydınlannın dahi tepki gostermediği, sanatçısının ve okuryazannın horlanmasına bireylerinin "seyirci bile olmadığı" bir toplumda, bu tür "düzenlemeler", ister istemez, beklenen ve unıulan sonuçları vermeyecektir. Yasanın değerlendirilmesi yönunden değindiğimiz bu noktanm, Boğaziçini "kurtarmak" için önce bir yasaya gereksinim olduğu savıyla tastamam çelişmediğini de belirtmek isteriz. Her ilişki gibi, toplumdaki "imar ilişkileri"nin de, doğal olarak, bir hukuku olmalıdır ve olacaktır. Bu hukuk duzeni, yine doğal olarak, sadece varolanı yasallaştırmak için değil, "değiştirmek" için de getirilecektir. Bu açıdan bakılınca, belli bir alana özel bir ağırlık verilmesi yöntem bakımından isabetli sayılmasa bile, Boğaziçi'nin yeni imar düzenini yön ve hedef belirleyen bir hukuksal çerçeve olarak, "ileri bir adım" sayabiliriz. Ama bilmeliyiz ki bu ileri adımın geri çekilmesi ya da havada kalması için, ülkede ve toplumda yeterince " n e d e n " vardır. Bu nedenlerin ortadan kaldırılması için geçerli ve etkin çözgeler (çareler) bulunmadıkça, Boğaziçi'nin sadece yasayla ve onun getirdiği mekanizmayla kurtulacağını sanmak duygusal bir hayalcilikten başka bir şey değildir. Boğaziçi Yasası Boğaziçi'nin "kültürel ve tarihi değerieri" ile "doğal guzellikleri"ni "korumak ve geliştirmek amacıyla" hazırlanmış olan "Boğaziçi Kanunu", 22 Kasım 1983~günü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Böylece, uzun bir süreden beri Boğaziçi'nin sorurrhfazca tahribedildiğinden yakınarak, bu alana ozgü "özel bir yasal düzenleme"nin gerekli ve kaçmılmaz olduğunu ısrarla savunanların gönişleri de başarıya ulaşmış oldu. Hemen belirtelim ki, bu başarı sadece bir 'başlangıç"tır, ya da bir görüşün doğru olduğunu somutlama bakımından atılan bir "ilk adım"dır. Bunun ardından gelecek ve yapılacak daha bir surü "uygulama" vardır. Asıl başarı bu uygulama ile belli olacaktır. Uygulama evresine ilişkin "tahminlerimizi" ve yasanın içerdiği çözümlerin geçerliği hakkmdaki "kanımızı" kısaca belirtmeden önce, Boğaziçi Yasası'nın "anaçatısı"nı özetlemenin yararlı olacağını sanıyoruz. Bu özet, Yasanın yürürlüğe girmesinin hemen ardından başlayan tartışmanm izlenmesinde, konuyla genel çizgiler içinde ilgilenenlere kolaylık da sağlayabilir. YASANIN AMACI Yasanın hangi amaçla çıkanlmış olduğu, " A m a ç " başhğını taşıyan birinci maddede belirtiliyor: Istanbul Boğaziçi alanındaki "külturel ve tarihi değerler ile doğal güzellikler " korunacak ve geliştirilecektir. Bırkoruma ve geliştirme eylemleri " kamu yaran gözetilerek" gerçekleştirilecek; bu arada, Boğaziçi alanında nüfus yoğunluğunu arttıracak PENCERE 17 ARALIK 1983 Boğaziçi Yasası, "başanlı ilkadım" sayılabilir. Ancak, Boğaziçi'ni iilkenin öteki kesimlerinden ve toplumun yapısından soyutlayarak çöziim aramak pek gerçekçi bir tutum değildir. Prof. Dr. AYDIN AYRAY yapılanma da sınırlanacaktır. Demek ki amaç, belli bir bölgede ya da alanda, oraya yönelik bozucu etkileri önlemek, engellemek ve ortadan kaldırmaktır. Böylece, alan "korunmuş" olacaktır. Bunun ardmdan da, alan ya da bölgenin "gelişmesi" için gereken önlemler alınacak, buna uygun düzenlemeler yapılacaktır. nı öngörünüm bölgesi olmakla birlikte, öteki bölgelere ilişkin birçok özel kurallar da yasada yer alıyor. İki "Model" mi? 24 Ocak 1980 Türkiye'nın ekonomik yaşamında bir dönüm noktasıdır. O güne değin yerli kapitalizmin geliştirilmesi "ithal ikamesi" politıkasına göre pompalanıyordu; o günden sonra "dışa açılma" politikasıyla yeni bir modelin uygulanmasına başlandı. • /fr)a//te/77es/politikasının gerçek amacı dışardan satın aldığımız malları içerde yapmak ve dışalım için gerekli dövizi en aza indirmekti. Ulusal sanayi devrimını de içeren bu model çarpıtıldı; gümrük duvarlarıyla kapatılarak yerli işadamına sunulan iç pazarda "devlet elıyle kişiyi zengin etme" siyaseti uygulandı. İthal ikamesi politikası yabancı tekellere bağlı yerli parababalarının çabasıyla iç pazarda tüketim ekonomisine dönüştürülmüştü. Devlet, yerli işadamına hem Hazine'den destek, hem de dışa kapalı bir iç pazar sağlıyordu. işçilerin yurt dışından yolladıkları dövizler, bu çarpık modelin uzun süre yaşamasına yaradı. Ekonomide alt yapıyı ve temel endüstriyi ikinci plana iten bir tüketim furyası sürüyordu. Büyük parsayı toplayanlar, yerli işadamının iç pazarda pahalıya sattığı ürünlerin ana maddelerinı Türkiye'ye satan yabancılardı. • Gidişın kötü olduğunu gören aydınlar 1960larda ve 1970'lerde sürekli uyarılar yaptılar: Ey işadamları! Bu yolda yürürsenız, ulusal niteiikte sanayileşme gerçekleşemez; ama, ulke bir cehenneme döner; demokrasi için gerekli ekonomik aityapıyı oluşturmak da bu yontemle olanaksızdır. Uyarıları kimse dinlemedi; parababalannın sözcülerine göre Türkiye köşeyi dönüyordu; karamsarlığa gerek yoktu; ama, terör ve anarşi bozuk düzende mayalanıp toplum fokurdayınca, suç aydınların ve gençlerın üstüne atıldı; ekonomik anarşinin nedenlerini araştırmak yasaklar ortamında olanaksızlaştı. • İthal ikamesi ekonomik modelini yüzüne gözüne bulaştırarak çarpıklaştıran büyuk sermaye çevreleri, (yabancı odakların dayatmasıyia) 24 Ocak 1980'den beri "dışa açıima" modeline sanlmıştır. Her iki modelin ortak yanı, sermayecinin öncülüğünde kalkınmayı yeğlemesidır. "İthal ikamesi" modelinde iç pazar işadamına sunularak devlet eliyle kişiyi zengin etme stratejisı uygulanıyordu. "Dışa açılma" modelinde dış pazarı işadamına açarak devlet eliyle kişiyi zengin etme stratejisı uygulanmaktadır. Her iki modelde de toplumda aşın zengin yaratma felsefp si, yöntemin özünü oluşturmaktadır. Dışa açıima modelini aynntılarından sıyınrsak şu katı gerçek görülür: Devlet dış pazarda malını satabilmesı için işadamına her türlü desteği sağlayacaktır: Teşvik tedbirı, vergiiadesi, banka kredisi ve benzerlennin yanısıra "ucuz iş gücü"nü hesaba katmak gerekir. İşadamını ıç pazara yonelten ithal ikamesi modelinde içerde istem (talep) yaratmak için ücretlerın bir oranda pompalanması gerekiyordu; dış pazara dönük ekonomi politikası için bu zorunluk yoktu. Diktacı Kore modeli. emekçilere en kuçük bir hak tanımadan 30 yıl sürdürülmüştür ve sürmektedir. • 24 Ocak 1980'de Türkiye'de uygulanmasına başlanan (ve Özal'ın da benimsediği) dışa açıima modeli, sanayileşmemış bir ülkede demokrasiyle bağdaşamaz. Çünkü ışçinin sendika kurabildiği, grev ve toplu sözleşme haklarını kullanabifdiği çok partili demokrasiyle "yoksul ülkede zengin ışadamı yaratmaya yönelik dışa açıima modeli" celışmektedır. Bir nokta daha: iç pazara yönelik ithal ikamesi modeliyle kurulmuş ve gelişmiş yerli holdinglerin bir bölümu, dışa açıima modeline uyum saglamakta zortuk çekiyorlar Çıkar dağıtımında bu holdingler yeterince gözetilemezse, sermaye sermayeye karşı çıkacak; dışa açılabilen şirketlerle ıçe donükler arasındakı paylaşım kavgası siyasete yansıyacaktır. ÜÇ BASAMAKLI ÖRGÜTÜN YAPACAKLARI Uygulama "alanı" böylece sınırlanıp belirlenen Yasa'nın "yürütücüsu", hemen butün yasalarda olduğu gibi "Bakanlar Kurulu" olarak gösterilmiş bulunuyor. Ama, doğrudan uygulama bakımından ele alınırsa, bu yasanın asıl uygulayıcısı üç kademeli bir "örgiil" olarak karşımıza çıkıyor. Yasadaki sıralamanın tersinden başlayarak sayarsak, bu kademeler şunlar: "Boğaziçi İmar Müdurlîığü," "Boğaziçi tmar tdare Heyeti", "Boğaziçi tmar Yiiksek Koordinasyon Kurulu". Bu sıralamadan ve kademelerin adlarından anlaşılacağı gibi, "Jmar Müdürlüğü" doğrudan uygulama dairesi, "İmar îdare Heyeti" karar organı, "Koordinasyon Kurulu" ise onay makamını oluşturuyor. Yasada her bir kademe için, oluşuma ve göreve ilişkin ayrıntılı sayılabilecek kurallar var. Bu arada önemli olan bir nokta, Boğaziçi tmar Müdurlüğü'nün, Istanbul Belediyesine bağlı olmakla birlikte, "tiizel kişiliği" olan ayrı bir " o r g a n " olarak kabul edilmesi. Bu yolla, Boğaziçi'nin imar konusu, Istanbul Tmar Mudürlüğü'nden ayn bir kuruluşa verilmiş oluyor. Bu örgüt ne yapacak ve işlevini "nasıl" yerine getirecek? Yasanın " a m a ç " maddesinden anlaşılacağı gibi, yasayla kurulan "özel yönetim birimi"nin ya da "örgüt"ün görevi, Boğaziçi alanını "konımak" ve "geliştir Korunması ve geliştirilmesi söz konusu olan alanın neresi olduğu Yasanın adından bellidir: Boğaziçi alanı. Buranın "İstanbul'un Boğaziçi alanı" olduğu Yasanın ilk maddesinde aynca belirtilmiş bulunuyor. Yasanın sonuna eklenmiş bir "krokf'de bu alana nerelerin girdiği ve nerelerin dışarda kaldığı da belli edikniş. Krokinin güney yönündeki sınırlara göre, Üskudar ve Ortaköy'den aşağı doğru Marmara'ya açılan bölgeler Boğaziçi alanının dışında kalıyor. Kuzey yönünde bu alan, Rumeli ve Anadolu Fenerlerine kadar uzuyor. DoğuBatı ekseninde ise sınırlama daha karmasık bir göninumde; çünkü bu eksende " a l a n " dort ayrı "bölgeden" oluşuyor. Birinci bölgeye "öngöriinflm bölgesi" adı veriliyor. "Sahil şeridini" de içeren bu bolge, esas itibariyle, deniz düzeyinden bakışta, iki yakada da "doruk çizgisi" (hattı bâlâ)ne kadar uzanan araziyi içeriyor. "Gerigörünüm bölgesi", "Kırsal alana bagımlı etkilenme bölgesi" ve "şehir merkezine bağımlı etkilenme bölgesi" adlanyla anılan bölgeler ise, öngörunüm bölgesinin arkasında yeralan toprak parçalanndan oluşuyor. Yasanın asıl uygulama ala OKTAY AKBAL EVET/HAYIR tlk kez 15 yıl kadar önce uygulamasına başlanılan "bypass" ameliyatlan, 1970'lerin tıp alanındaki en büyük gelişmesi olarak tanıtıldı. Ozellikle Batılı ülkelerde, o günden bu yana en sık kullanılan kalp ameliyatı teknıği halini aldı. 19 Aralık 1983 tarihli TIME dergisine göre geçen yıl ABD'de 170.000 "bypass" ameliyatı yapıldı. Ünlü politikacı, sanatçı ve sporcuların gecirdiği ameliyatların basın aracılığıyla popüler bir biçimde yansıtılması bu konuya ilgiyi buyük oranda arttırdı.. Kısa bir süre içerisinde bu denli yaygınhk kazanan bir ameliyat türü, bazı tıp adamlarını da düşündürmeye başladı. Düşunmekte haklıydılar, çunkü artık "bypass" ameliyatların da işin 'ticareti' yapılmaktaydı. Bunlar, çeşitli kuruluşlarla işbirliği yaparak, ameliyat edilen her seiciz hastadan bir veya ikisinin gereksiz yere ameliyata ahndığını saptadılar. "BYPASS" AMELİYATI " B y p a s s " ameliyatlarının amacı, kalbe kan taşıyan damarlarda meydana gelen bir tıkanıklığın ortadan kaldırılmasıdır. Tıkanan damarın yeniden görev yapabilmesi amacıyla vücudun bir başka bölümünden, ömeğin bacaktan alınan bir damar par çasmın, tıkanık bölgeyi devre dışı bırakacak şekilde eklenmesi uygulamanın esasmı oluşturuyor. Kalbin sol kroner atardamarında tıkanıklık oluşmuş bir hastada yaşam sürecini uzatabilmenin tek çözümü "bypass" ameliyatıdır. Bu uygulama, aynı zamanda bir kaç damarın tıkanması söz konusu ise yine tercih edilen çıkar yol olarak görül Rn.TM/TFKNIK Yeni Hükümet Üstüne... "Bakan Olabilir Kişi"... Yaşam boyunca bekler, başkaları da bekler, ama o kişi bir türlü Bakan olamaz! Ama 'Bakan Olabilir Kişi' niteliğini korur sonuna dek... Arada bir böyle bıri Bakan sorumluluğuna getirilirse kimse şaşmaz. Hakkıdır, bu yere yakışır, başanlı işler yapabilir der kamuoyu... 'Bakan Olabılirlık' niteliğini taşıyanların çoğu blzde Bakan olamazlar nedense! ya da pek azı böyle bir olanağa kavuşur; çoğu kez de çok kısa bir dönem için... Bizde 'Bakan' olanlar, 'Bakanlık' sorumluluğuna atananlar çoğunlukla akla hayale bile gelmeyen, getirilmeyen insanlardır. Bunların hemen hepsi Bakan Olmayf düşlememişlerdir bilel.^Kendt işleri güçleriyle uğraşmış, yazgının rastlantının oyunuyla bırden kendile1rini politıkanın ortaşında, Bakanlık koltuğunun üstünde buluvermişlerdir. Böyleleri arasında çok başanlı olanlar da vardır, bu büyük bir göreve hiç yakışmayanlar da, kısa zamanda 'şleri alt üst edenler de, bir süre sonra Adalet önünde hesap vermek zorunda bırakılanlar, hatta cezaevi hücrelerini boylayanlar da... sayısız ömeklerini herkes anımsayacaktır Bir işe, bir göreve hazırlıklı olmak gerekir. Üstlendiği Bakanlığın sorunlarını iyi bilmek, o konularda uzman değilse de yeterli deneyim sahibi olmak.. Söz gelişi bir hekimi alır savunmaya getirirseniz; bir tüccarı tutar da eğitimin başına koyarsanız; bir sanayiciden kültür bakanı yapmak isterseniz çoğunlukla başanlı sonuçlar alamazsınız. İşler daha da karışır. Türkiye Cumhuriyeti'nin 45. Hükumetiyle karşı karşıyayız. Elektrik Y. Mühendisi Sayın Turgut Özal yeni Başbakanımız... Sayısız deneyimden geçmiş bir kişi. Yurt dışında, yurt içinde şorumluluklar yüklenmiş, işverenler sendikalarının, Planlama Örgütü'nün başında, Ulusu hükümetinın en önde gelen bir sorumlusu olarak görevler yapmış, kurduğu partiyi iktidara getirmeyi başarmıştır. T.C. Hükümeti'nin Başbakanı olarak kendisini kutlamak, ulusumuza yararlı katk/larda bulunmasını dilemek bir görevdir. Gazetelerde yeni bakanların adları ve kimliklerini okuduk. Kendi adıma konuşayım, daha önce adını duyduğum pek az kişi var. Özal, Erdem, Dr. Tanrıyar, bir de gazetelerdeki yazılarından tanıdığım Vural Arıkan... Ötekilerin hepsi yeni, toplumca tanınmayan, çoğunlukla genç kimseler. Ya mühendis, ya iktisatcı... Hukukçu, edebiyatçı, gazeteci gibi kültür, düşünce adamlan otdum bittim hükümetlerde yer alamazlar, kültüre, sanata, edebiyata yakınlık duyan pek az aydın Bakan olabilmiştir Türkiye'de. Nedense, düşünce adamlarına, yazarlara, gazetecilere, sanatcıiara hükümet işlerinde gereksinme duymuyoruz! O kadar ki onların düşüncelerini yazmaları, eleştirilerde bulunmaları bile hoş kaçmıyor. Bu kötü ve yanlış tutum bilmem ne zamana dek sürecek!.. Otuz üç, otuz beş, kırk, kırk beş yaşlarında genç bakanları1 mız var şimdi. Çoğu özel sektörde çalışmış, 'teknik adamlar ... Müspet ilim öğrenimi görenlerden çağdışı, gerici, tutucu davranışlar beklenemez. beklenmemelidir. Hem genç olacaksın, hem mühendislik, iktisat, siyasal bilim öğrenimlerinden geçeceksin, yabancı diller bileceksin. dünyayı görmüş olacaksın, sonra da Türk ulusunu gerici, tutucu, çağdışı bir çizgide tutmak için çaba harcayacaksın, olur mu bu? Ama daha önce de yaşadık; oldu, oluyor! Özal hükümetinin Sayın Başbakanın 1977'de adayı olduğu MSP anlayışından, tutumundan uzak çağın gerçeklerine, gereklenne uyan. yakışan bir tutum, bir politika izleyeceğini umut etmek istiyorum. Zeka, bilgi, görgü. yurt ve ulus gerçekleri ortadadır, bunlara aykırı davranmak zekâya. bilgiye, görgüye, gerçeklerimize sırt çevirmek sayılmaz mı? Şimdilik kesın konuşmak zamansızdır. Bakanlarımızın kendi bakanlıklarının sorunları, konuları ile ilgili açıklamalarını, konuşmalarını, ilk gırişimlerini, atamalarını bekleyelim, daha sonra düşüncemizi açıklayalım. Her yeni hükümetin oluşmasında, genç kişilerin Bakanlık sorumluluğu yüklendiği kabinelerin ortaya çıkmasında umutlanırım, kendilerinden yararlı işler, yurda ulusa mutluluk getirecek davranışlar beklerim. Özal'ı ve hükümetındeki Bakanları kutlamak bir yurttaşlık görevidir. "Bypass" ameliyatma alternatif çözüm mektedir. Yeni geliştirilen teknikte yukanda sözü edilen durumlar tartışma konusu edilmiyor. Fakat daha az önem taşıyan durumlarda "bypass" ameliyatlannın tek çözüm olmadığı, hatta ikinci seçenek olarak değerlendirilmesi gerektiği savunuluyor. Kalbe yeterli miktarda kan sağlanamadığının belirtisi olan göğus ağnlanndan şikâyet eden ve bir kez kalp krizi geçirdikten sonra şikâyetleri devam etmeyen hastalardan oluşan 780 kişilik bir grup incelemeye alındı. Bu hastalar rastgele seçilen gruplar halinde ya "bypass" ameliyatma alındı ya da ilaç tedavisi yapıldı. Altı yıl sonra sonuçlar incelendiğinde, her iki grupta da hastalann yaşama şanslannın yüzde 90 olduğu görüldü. Ayrıca hastalann yeni bir kalp krizi gecirme ya da normale dönme olasılıklan arasında da bir fark saptanamadı. ' Fakat bu konuda uzman kardiyologlardan William Rogers'a göre "bypass" ameliyatlan daha olumlu sonuçlar verdi. Tüm bu avantajlarına karşın neden her zaman "bypass" ameliyatı önerilmiyor? Bu sonınun yanıtı hastalığın doğasında yatmaktadır. Ne tür önlemler alınırsa alınsın, damarlarda yağ kumeciklerinin birikmesi olan arteriosiklerozsozkonusu olduğunda, hastanın durumu kötüleşiyor. Sigaranın bırakılması, beslenme ile alınan yağın azaltılması ve spor yapılması gibi önlemlerin hastanın iyileşmesine yardımcı olduğu da unutulmamalı. Arteriosikleroz söz konusu ise, "bypass" ameliyatından bir sure sonra, nakledilen yeni damar da tıkanmakta veya diğer damarlarda tıkanmalar başlamakta. Sonuç olarak, "bypass" ameliyatından beş yıl sonra hastalann yüzde 50'si ameliyat öncesi konumlanna dönmekte ve ikinci bir "bypass" gereksinimi ortaya çıkmakta. ikinci ameliyat ise güç ve riskli bir olay. Bu olasılığı ortadan kaldırabilmek için uzmanlar ilaç tedavisiyle zaman kazanmaya çalışıyorlar. 1970'lerin başında "beta bloker" gnıbu ilaçlar, kalp hastalarında cerrahi müdahaleyi ertelemeye ya da gereksinim dışı bırakmaya yardımcı olmuştur. " B j p a s s " ameliyatlarının alternatifi olan uygulamaiar yalnızca ilaç tedavisiyle bitmiyor. İsviçreli kardiyolog Andreas Gruntzig bu konuda önemli bir teknik geliştirdi. Yılda 12.000 hastanın sağlığa kavuşturulduğu bu uygulamada, tıkanan damar içerisine minik bir balon sokularak tıkanıklık açılmakta. Angioplasti adı verilen bu teknikte, damar içerisine sokulan ince bir boru tıkanıklığın olduğu bölgeye kadar ilerletiliyor. Tıkanıklığın bulunduğu yerde borucuğun ucunda yer alan ince baloncuk şişiriliyor ve damar çeperlerine yapışmış yağ dokusu yassılaştırılarak damar genişletiliyor. Böylece yeniden normal kan akımı sağlanıyor. Angioplasti, yalnızca bir damarında tıkanıklık bulunan haslalarda başanlı sonuç veriyor. Teknik açıdan ulaşılamayan noktalarda tıkanma sözkonusu ise ya da tıkanmaya neden olan kitle çok sert bir yapı oluşturmuşsa, cerrahi mudahale tek çözüm yolu olarak kalıyor. Fakat yakın bir gelecekte, bu tür durumlar için de cerrahidışı bir teknik uygulanabilecek. Henuz hayvan deneyleri aşamasında olan bu çalışmada, lazer ışınları kullanılmakta. Araştırmacılar lazer ışınlannın sert yağ kümeciklerini tereyağı gibi erittiğini belirtiyorlar. Eritilen kitle bir borucuk yardımıyla emilerek, damar dışma alınmakta ve tıkanık bölge eskisi gibi fonksiyoftlarını yerine getirebilmekte. Bilim adamlan hayvanlarda başanlı sonuçlar veren bu tekniğin, önumuzdeki yıl içerisinde insanlara da uygulanabileceğini belirtiyorlar. YONETEN OMER GUZEL Sayi 23 Araük 1983 350 TL. Ingıtiıcs Türkçe Aytık Derg: PETROLİŞ İLÂNI KONGRE SEÇİM VE ANATÜZÜK DEĞİŞİKLİĞİ 1 Türkiye Petrol Kimya Lastik Işçileri Sendikasının 34 Aralık 1983 tarihlerinde aktedilen olağan Merkez Genel Kurul toplantısında 2821 sayılı Sendıkalar Kanununun 14. maddesine göre aşağıda ısimlerı yazılı olanlar sendikanın zorunlu organlarına seçilmişlerdir. 2 Olağan Merkez Genel Kumlunda a>rıca 2821 sayılı sendıkalar ve 2908 sayılı dernekler kanunlan gereğince, Anatüzuğun 15'c, 22/24. bendı, 40/F bendi, 41/3. paragrafının beşinci cumlesı, 83/g bendi, 119/F bendi değiştirilmiş, 125/C bendi çıkarılmış. maddenin son cumlesi değiştirilmiş, 132. maddesi değiştirilmiş, 36. 80. ve 85. maddelerinin ilk iki cumlesı değiştirilmiş, geçici 2. madde eklenmiştir. Keyfiyet 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 9. maddesi uyannca üyelerimize ve ilgililere ilânen duyurulur. PETROLİŞ SENDtKASIMlN ZORUNLL ORGANLARI GENEL YONETİM KURULU ASIL ÜYELER1: 1 Genel Başkan: Cevdet Selvi Ge>lani Sitesı O'Blok Kat 5 D.22 Etıler İSTANBUL 2 Genel Sekreter: Munir Oeylân Bağlar Cad. Ça\uş Sokak No. 11/5 Gungoren İSTANBUL 3 Genel Malî SekretenMumpTepeci Kaşışdağı Cad. Dağdelen Apt No. 240 D'6 Goztepe/ISTANBUL 4 Genel Teşkilâtlanma Skr.: Kadir Okur Değirmendere Koyu Denizciler Mah. İSKENDERUN 5 Genel Yönetim Sekreterı: lzzet Altuntaş Rasathane Mah. Bılginler Sok. No. 2/12 SAMSUN GENEL YÖNETİM KURULL YEDEK ÜYELERİ: 1 İbrahim Altundaş: Golbaşı Mah. Sivrıce Mah. Sıvrice ELAZIG 2 Yusuf Doğan: Mithatpaşa Mah. 906. Sok. 135 No. 33 ADANA 3 Ahmet Teymurtaş: Divarbakır Cad. Şirin Evler Mah. Botan Apt. Kat. 5 BATMAN 4 Şakır Zengin: Yeni Mah. Yeşil Sok. No. 18 KartalISTANBUL 5 Cıhan Yıldız: Ofıs Camı Sok. Sabır Apt. No. 1 2/3 DIVARBAKfR MERKEZ DENETİM KURULLi ASIL ÜYELERİ: 1 Ismet Batı: Gaziosmanpasa Mah. Izmit Volu 12'2 YALOVA 2 M.Mesut Ozgeldi: Cumhuriyet Sitesi Cumhunvet Sokak. A'Blok Kat. 14 D. 23 Yenımahalle IZMİT 3 Huseyin Özdemir: Sasa HOLD1NG A.Ş. Camuzcuköyu ADANA MERKEZ DENETİM KURULU YEDEK ÜYELERİ: 1 Yusuf Bolukbaşı: Naılbey M a h Dal Sok. no. 26, 6 E L A Z I Ğ 2 Yuksel Dinç: 17 Eylul Mah. 813 Sok. No. 52 B A N D I R M A SPACE CHARTING; The last frontier Güne gazete ile başlayın, kitapla bitirinî îşıe yenı bir guıı!.. Bu y günun akşamında. yeni g B l kd "Bugun neler okuduııuz*' verilecek cevabınız olmalı 3 Abbas Sulçu: Tekel Cad. Heybetlı Apt. Kat.5 BATMAN MERKEZ DİSİPLİN KURULU ASIL ÜYELERİ 1 İbrahim Ateş: Azol Sitesı E.2 3 KÜTAInA 2 Nazmi Erdoğdu: Mutlu Aku Mal Sanayii A.Ş KartalISTANBUL Hedef: 5 milyon satan gazeteler. 1 milvon satan kitaplar. Işıl ışıl bir Türkiye. Caztucıltr Cemıy*rı'n:M i? IVt 670 000 Kitap kempmyeu'na kaıılm JCtlap batylaym. kitap ıtın para 3 Huseyin Karakayış: Sasa A.Ş. Camuzcuköyu ADANA MERKEZ DİSİPLİN KURLLU YEDEK ÜYELERİ 1 \ o z a l lortum. Sna^ Cad. Tortum Apt. Kaı. 4 No 10 MALAFYA 2 Nuretlın Arslan: Emek Mah. 8. Cadde 83 1 ANKARA 3 Ahmet Alyuz : Sumer Teksıf kop E\lerı Ko\unoğlu Mah 19 Blok kat. 4 No. I Basın: 14075) MALATY A Bizint English, istekleriniz doğrultusunda yine tümü birinci hamur olarak BAYİLERİNİZDE! PETROLİŞ MERKEZ YÖNLTİM KURLLU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle