16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 ARALIK 1983 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 YÂYIN DUNYASINDA SAINAT EDEBİYAT Ahmet Oktay'ın yapıtına yöntemsel bîr yaklaşım Yazılanla Okunan/YAZKO Yayınlan/239 sayfa. MEHMET RİFAT 1. Yazınsal eleştiri ve yöntem sorunu: Yazınsal eleştiri alanında etkinlik gösterenlerin değişik bakış açılannı benimsedikleri, değişik yöntemleri uyguladıkları, kimi kez doğrudan doğruya belli bir metne yöneldikleri, kimi kez metnin öncesini / sonrasını değerlendirdikleri, kimi kez yazarın yaşamına ve ortamına dayanarak metni aydınlatmaya çalıştıklan, kimi kez metnin içindeki bazı öğelerden kalkarak yazan siyasaltoplumsaldüşün yapısal bir çerçeveye oturttukları, kimi kez metiniçi özellikleri metindışı bilgilerle bütünlemeye çalıştıklan, vb. görülür. Bütün bu benzeri yaklaşımlarda da, iktisattan, toplumbilimden, ruh çözümlemeden, ruhbilimden, yazın tarihinden, yazmsal eleştiri birikiminden, dilbilimden, göstergebilimden, yorumbilimden ve bu alanların benimsediği kavram, ilke ve yöntemlerden yararlanıhr. Ancak, bu yaklaşımlann, uygulama asamasına geçilmeden önce, teknik açıdan birbirlerinden üstün oldukları söylenemeyeceği gibi, "yantann" eleştirmen tutumuyla doğru/yanlış, iyi/kötü, güzel/çirkin gibi değer yargılarını sıralamaktan özellikle kaçınıyor, metinlerin nasıl işlediğini, anlamsal yapılarının ne olduğunu açıklamaya çalışıyor. A.Oktay, yazınsal göstergebilimin genel yaklaşımını uyguluyor derken, bunu, yazınsal yapının çeşitli öğelerden oluştuğunu ve bu yapının öğeler arasmdaki karşıtlıklara göre bir anlam kazandığını göstermeye çalışmasından anlıyoruz. Yazma eyleminin, gerçeği bir "ayna" gibi yansıtmak değil, gerçeği yeniden anlamlandırmak, biçimlendirmek, kısacası yeniden iiretmek olduğuna inanan A.Oktay'ın yapıtm kendi gerçekliğini yine yapıtın kendi içinde araştırması, belli bir dizgeyi, bir başka dizgeye göre açıklamaya yönelmediğini de gösteriyor. Bu genel çözümleyici yaklaşım, kavTamsal düzlemde göstergebilimin önerdiği terimlerden bazılanyla desteklendiği gibi, çözümleme de sürekli olarak ikili karşıtlıklara göre yürütülüyor. A.Oktay, bu arada, çözümlemegıtı (üstdil) arasında kesin bir dilsel aşamayı zorunlu kılar. Çünkü, bir konuyu, yine o konunun sözcükleriyle bilimsel olarak çözümlemek olanaksızdır. Bu nedenle, A.Oktay'ın, kullandığı göstergebilim terimlerini daha da pekiştirmesi, çözümlemede daha özlü bir anlatıma ulaşması açısından kanımızca bir zorunluktur. ö t e yandan, çözümleme süreci içinde, metinlerden yapılan alıntıların, en azından okumayı kolaylaştırmak için azaltılması gerekir. Çözümlemenin doğrudan doğruya metne yönelik olması bu alıntılan zorunlu kılmaktadır, ama çözümleme söylem boyutundan anlatı boyutuna ve giderek anlamın en derin, en temel yapılarına kaydırılırsa, gerçekleşme boyutundaki örnek tümceleri tek tek vermekten kurtulup, derin yapıdaki anlamsal öbekleri yansıtan örneklerin verilmesiyle yetinilebilir. Terimlerle ilgili olarak da bir küçük önerimiz olacak: Her yazar, her terimi istediği anlamda kullanmakta özgürdür, ama günümüzde, göstergebilim açısından sözgelimi eyleyen terimiyle kişi terimi arasında temel bir aynm yapmak oldukça yararlıdır. Eyleyen, derin, mantıksal düzlemdeki sözdizimsel boş bir yapıyı (özne, nesne gibi) belirtirken, kişi, bu boş yapının daha üst düzeyde doldurulması, süslenmesi olarak algılanmaktadır artık. Ayrıca, çozümlemede kullanılan çizimlerle ilgili olarak da bazı saptamalar yapılabilir. Kanımızca, çizimler, daha kolay anlaşılır bir biçimde verümelidir. Sözgelimi + ve sistemlerinin bazı yerlerde karşıtlığı mı, yoksa karşıtlığın bir tek öğesini mi belirttiği ilk bakışta anlasılamamaktadır. Bir de göstergebilimsel dörtgen kullanımından (s.216) anlamsal dönüşümün ne yönde olduğu dilsel açıklamaya gerek kalmadan, bir okla çizim üstünde gösterilebilir. Son gözlemimizse, çozümlemede çeşitli araştırma alanlarına yönelik kavramların kimi kez seçmeci bir yaklaşımla kullanıldığıdır. Değişik bilim dallarının (göstergebilim, ruhçözümleme, vb.) önerdiği terimlerin kullanılması, bunların aynı çözümleme süreci içinde kaynaştırılmasını gerektirir ki, bu da araştırmacıyı çok amaçlı bir yaklasıma yöneltebileceği gibi, çelişkili bir doğrultuya girme tehlikesini de artınr. 4. Sonuç gözlemleri: Ayrıntılara yönelik bütün bu gözlemlerimiz, A.Oktay'ın yapıtının değerini azaltmadığı gibi, tam tersine yapıtın ne denli önemsenerek okunduğunu gösterir. Gerçekten de, A.Oktay'ın uzun soluklu araştırmalar sonucu oluşturduğu "Yazılanla Okunan"ı Türk yazınsal çözümleme alanına getirilmiş bir katkıdır. Duyduk Gördük Ismail Gülgeç canını nasıl kurtardı? Trafîkçi vergi tahsildarlarının kurbanı olan okurumuz Ülgen Özbe'nin başına gelenleri, iki gün önceki köşemizde yansıtmış, ayni meslekten kişilerin İsmail Gülgeç'e yaptıklanndan söz edeceğimizi belirtmiştik. Evet şimdi de sıra geldi Gülgeç'in serüvenlerine. Bakalım Gülgeç ne yaptı da, aşağıda anlatılanlar kendistne reva görüldü: 26 Kasım 1983 cumartesi günü saat 15.00 sıralannda, traflğin en yoğun olduğu bir saatte, İsmail Gülgeç özel otosunun içinde Topkapı kavşağındaki trafiğin açılmasmı bekliyordu. Sol şeritteydi ve onünde, plakasımn son rakamlan 841 olan koyu kahverengi bir Murat 131 duruyordu. Sürücüsü de trafik polisiydL Traflk açddığında süriicü trafik polisi bir seyyar satıcıdan direksiyon kılıfı almaya kalktı. Gülgeç ve arkasında oluşan kuyruk, trafik polisinin bu ahşveristen vazgeçip yürümesini beklerken, polis hiç istifini bozmadan ve sol şeritte olduğunu bilmezcesine alısverişini sürdürdü. tsmail Gülgeç ve diğer araç sahipleri bir trafik polisinin bu inanılmaz boş vermişliği karşısında şaşınp kaldılar, ama adam trafik polisi olduğu için de fazla bir şey yapamadılar. Gülgeç bir ara aracın arkasından çıkmaya çaltstı. Fakat trafiğin yoğunluğu karşısında, bunun olanaksız olduğunu gördü. Ve bu duruma sessiz kalmanm hiç bir ahlak kurahna sığmayacağma karar verip, koması ile trafik polisi sürücüyü uyarmaya çalıstı. Fakat polis aynı umursamaz haüyle alısverişini sürdürdü. Bir yandan da "bas git" dercesine işaretler yapıyordu. Gülgeç'in ' 'sen ne yapıyorsun'' yollu el işaretine polisin tepkisi büyük oldu. Hemen arabasmdan inerek Gülgeç'in üstüne yürümeye başladı. Aynı zamanda "ne korna çalıp duruyorsun" türünden sözler ediyordu. Gülgeç arabadan inmeden, "Senin trafik polisi olarak bunu yapman hiç doğru değil" karşılığını verdi. Trafik polisi bu yamta daha da kızarak, "Hadi durma, yürü!" şeklinde çıkışını sürdürdü. Gülgeç artık dayanamadı. "Hem suçtusun, hem de terbiyesizlik yapıyorsun," deyince, trafik polisi bu kez saldırganlaştı ve eîindeki direksiyon kıhfi ile arabanm ön camma vurdu. Gülgeç arabadan çıkmaya çalışıyordu ki, bu kez polisin yumruğunu suratında buldu. Çevrede birikenler kavgayı ayırmaya çalıştıklarından olay fazla büyümedi ve trafik polisi Gülgeç'in karakola gitme önerisine karşm arabasına binip çekti gitti. Gülgeç, çevrede olaya tanık olanlardan bazılarmın adlannı ve adreslerini aldı. Fakat o kargaşa içinde otonun plaka numarasuu tam olarak not edemedi. Şimdi plakasınm son rakamlan "841" olan, koyu kahverengi Murat 131 'in sahibi ya da sürücüsü trafik polisini mahkemeye vermek üzere anyor. llk kez yeterince tanıtılan bir ressam: Ayvazovski Ayvazovski Türkiyede/112 sayfa/Inkılâp ve Aka Sanat Araştırmalan Dizini 1 HALtM İNAL Pars Tuğlacı, "Ayvazovski Türkiye'de" adL ilginç çalışmasını yayımladı. Kitap.Türkiye'yJe çok yakından ilgjlenmiş dünyaca ünlü bir ressamı konu aldığı, şimdiye kadar da bu sanatçıya değgin en ufak bir yazı ya da kitap çıkmadığı için daha büyük bir önem kazanıyor. 1827 yılında Kırım'ın Kefe (Feodosiya) kentinde doğan Ermeni kökenli Rus ressamı Ayvazovski, daha çok deniz görünümlerini, deniz savaşlannı, yelkenli tekneleri ve deniz insanlarını konu aldığı için "deniz ressamı" olarak Unlendi. Karadeniz, Ege ve Akdeniz kıyüarını gezen, 1845 yılından başlayarak 1890 yılına dek tam sekiz kere Istanbul'a gelip burada çalışan Ayvazovski, üç padişah, Abdülmecid. Abdülaziz ve II. Abdülbamid tarafından nişanlarla onurlandırıldı. Kitabın ilginç bir yanı da, sanatçımn Türkiye'yi konu alan resimlerden hangilerinin ülkemizde bulunduğunu, hangi müze ya da koleksiyonlarda yer aldığ^nı saptayarak okura vermesi. Buna göre, ölüm günü olan 2 mayıs 1900 tarihine kadar 50006000 civannda tablo bıraktığı tahmin edilen Ayvazovski'nin Türkiye'deki müzelerde 56 resmi bulunuyor. Özel koleksiyonlarda da, sanatçının 7 tablosunun bulunduğunu Pars Tuğlacı saptamış. Ayvazovski'nin Istanbul'daki Askeri Müze'de 1, Ankara'da Çankaya Köşkü'nde 9, lstanbul'daİci Deniz Müzesi'nde 3, Dolmabahçe Sarayı'nda 35, Istanbul'daki Ermeni Patrikhanesi'nde 5, Küçük Kasn'nda 1, Şale Köşku'nde 1, Topkapı Sarayı'nda 1 (Sultan V. Murad'ın Portresi) var. Aynca, Vural Ankan koleksiyonunda 1, Sakıp Sabancı koleksiyonunda 4, adının verilmesini istemeyen resim meraklılarında da 2 tablosu bulunuyor. Kitapta yer alan ve Türk tarihini yakından ilgilendiren "Osmanlı Donanması'na Mensup Gemilerin Boğaziçi'nden Gecişleri", "İstanbul'da Mehtaplı Deniz", "Sarayburnu", "Marmara Kıyısında tstanbul surlan", "Trabzon'un Denizden Göriinüşü", "Karadeniz'de Fırtına", "Kızkulesi", "İstanbul'da Mehtap", "Tophane tskelesinde Bir Kahve", "tstanbul'da Kayığa Binenler", "1770 Çeşme Deniz Muharebesi", "8 Kasım 1853 Sinop Baskım", "24 Haziran 1770 Sakız Adası Boğazı'nda Deniz Muharebesi", "Navarin Deniz Muharebesi", "Mehtaplı İstanbul Görünümü", "İstanbul Görünümü", "tstanbul", "Göksu Kasn", "Çırağan Sarayı Önünde Osmanlı Donanması", "Osmanlı Donanması", "Gün Batarken İstanbul" gibi tabloların bir bölümunün yurt dışında olduğunu da belirtmekte yarar var. Ayvazovski'nin 68 renkli tablosunun da yer aldığı kitapta, sanatçının yaşamı ve kişiliği, açtığı sergiler, yaşadığı süre içinde İstanbul'da resim alanında görülen gelişmeler ve 18391900 yılları arasında Türkiye'de bulunan çağdaş ressamlar ve çalışmaları ile Ayvazovski'nin İstanbul izlenimleri veriliyor. Yazma eyleminin, gerçeği yeniden anlamlandırmak, yeniden üretmek olduğuna inanan A. Oktay'ın ,yapıtın kendi gerçekliğini ^ine yapıtın kendi içinde araştırması, belli ^ir dizgeyi bir başka dizgeye göre açıklamaya yönelmediğini de gösteriyor. değişik inceleme konulan için tasarlanmış yöntemlerin ancak kendi sınırlan içinde tutarlı olacakları da unutulmamalıdır. Çünkü, çözümlemeci yaklaşımlarda, herşey inceleme konusunun önceden tanımlanmasına dayanır, yöntem de incelenecek konuya ve inceleme amacına göre saptanır, geliştirilir. Bu nedenle, değişik amaçları benimsemiş araştırma alanlanm, amaçlaruun dışındaki "şeyier"e yönelmiyor diye eleştirmek en azından tutarh bir davranış olmaz. 2. Ahmet Oktay'ın yapıtındaki yaklaşım: Oktay, "Yazılanla Okunan" adlı çözümleyici çalışmasında, yazınsal metinlerin anlamsal düzenini araştırmak için oluşturulmuş yazınsal göstergebilimin yöntemini benimsemiş. Gerçekten de, A.Oktay, yapıtının "Anlatılar" başlıkh birinci bölumünde, A.Ağaoğln, S.tleri, K.Bilbaşar, Y.Atılgan, F.Edgü, Y.K.Karaosmanoğlu'nun anlatılarını; "Şiirler" başlıklı ikinci bölümdeyse, A.tlhan, B.Necatigil, E.Cansever, S.Karakoç, O.Rifat'ın şiirlerini çözümlerken, her şeyi bilen, her şeyi gören, her yerde bulunan bir sini daha anlaşılır kılmak için, göstergebilimsel çizimlere de başvuruyor. Bütün bu özellikler, yazınsal göstergebilimin sağladığı verilerin, "yülardır savunageldigi ideolojik ilkeleri bir yana" koymadığını ve "yazınsal metnin siyasal içeriğini" önemsemekten uzaklaşmadığım söyleyen (bkz. s.8) bir yazarın dünya görüşüyle çelişmediğini de gösteriyor. Bu da son derece doğal, çünkü, yazmsal göstergebilim bir düşünyapı değil, araştırmacıya yöntem sağlayan bir bilim dalı. 3. Bazı gözlem ve öneriler: A. Oktay, yapıtını okurlarına sunarken "zaman zaman düşmüş olabileceğim yöntemsel yanlışlıklan konunun uzmanlannın hoş göreceğini umanm" (s.8) diyor. Göstergebilime gönül vermiş bir kişi olarak ve A.Oktay'ın hoşgörüsüne sığınarak, yöntemsel yanlışlıklar açısından değil de (yapıtta yöntem yanlışlığı bulunduğu söylenemez) yöntemsel tutarhlık açısından bazı gözlemlerimi belirtmek ve bazı önerilerde bulunmak istiyorum. Göstergebilim, inceleme konusuyla (konndil) inceleme ay hnnt\Tt r i l f i v n r İsmail Dümbüllü merhum, bilindiği gibi Türk sahnesinde Oru r V u V t f v V " f taoyunu geleneğini ölünceye kadar sürdürmeye çalışmış son tuluat sanatçımızdı. Öldüğünde geriye büyük bir boşluk bıraktı. Müjdat Gezen ve arkadaşlarımn kurup geliştirdikleri Güldürü Vretim Merkezi (GÜM) ise, adından da anlaşılacağı üzere, güldürü ögeleri üretip geüştirmek amacıyla ortaya çıktı. Amaçları arasında, ortak oyun yazmaktan karikatüre, espri bulmaya kadar her şey var. Eh, bu kuruluşun çalışma yeri de olsa olsa İsmail Dümbüllü Sokağı 'nda olur. (Fotoğraf: NAZIM TİMUROĞLU) n HAYVANLAR İsmail Gülgeç DEVİRîP Bif2 GUZ£L i KİM KtME DUM DUMA Behiç Ak Yayın raporu Yaşayıp Görmek Oktay Akbal'ın deneme ve söyleşileri / Çağdaş Yayınlan / 158 sayfa. Oktay Akbal'ın son yapıtı "Yaşayıp Görmek", yazarın edebiyat ve sanat değerlendirmelerinden seçilip ohıştunılmuş. Akbal, kendine özgü biçemiyle, Rüştii Onur, Kemal Bilbaşar. Salah Birsel, Suat Taşer, Necip Fazıl, Tevfik Fikret gibi sanat adamlanmızı, Aragon ve Brecht gibi yabancı sanatçüan belli bir güncellik içinde yeniden değerlendiriyor. özellikle Eyuboğhı'na, Necip Fazıl'a, Taşer'e ilişkin yazılarda olduğu gibi, kimi diinyamıza dışandan değil, içeriden bakan bir yazarın içten ve sıcak yaklaşımının ürünü. Türk Dilinin Uyak Sözlüğü Hazırlayan: Nevzat Erkmen/Söz Yayın/189 sayfa. Nevzat Erkmen'in titiz bir çabayla hazırladığı bu ilginç sözlük, Türkçede, yaygm bir biçimde kullanılan ya da eski ve yeni metinlerde sık sık rastlanan sözcükleri ve bunlarla aynı uyaklan taşıyan sözcükleri içeriyor. Sözcüklerin çoğu yalın biçimleriyle veriliyor, ancak ek ve takı alarak başka bir anlam taşıyan biçimleri de dizinde sunuluyor. Öte yandan, "Uyak Sözlüğü". Türk dilindeki sözcüklerin yapısını, özellikle müziğini sergilemesi açısından, bu konularda incelemeler yapanlara da bir kaynak oluşturacak nitelikte. Bu arada, Erkmen'in sözlüğün başında yaptığı açıklamadan, Türkçedeki bütün sözcüklerle deyimlerin içinde yer alan belli kalıplardaki sözcükleri de içeren bir "Büyük Uyak Sözlüğü" hazırlamakta olduğunu öğreniyoruz. VV'ashington Meydanı Yazan: Henry James / Ceviren: Fatih Özgüven / :tişim Yayınlan / ı91 sayfa. Henry James'in 1881'deyayımlanan "VVashington Meydanı" adlı romanı için, bir dönem romanı denilebilir. 1840'ların, 1850'lerin Amerika'sını anlatan roman, yalın yapısıyla, birçok eleştirmence Henry James'in başyapıtı sayılır. Kuşkusuz, "VV'ashington Meydanf'nı asıl kalıcı, bir dönem romanı oluşunun ötesinde, Henry James'in insanoğullannı birbirine bağlayan göze görünmez güç uzantıİaıını saptamasıdır. Ünlü eleştirmen F. R. Leavis'in "kendi başına bir Amerikan klasiği" diye nitelediği romanı, Fatih Özgüven'in aslından yaptığı özenli çevirisiyle okuma olanağı buluyoruz. Bodnım Üzerine Çeşitlemeler Yazan: Cabit Kayra / 133 sayfa / Milliyet Yayınlan Cabit Kayra, önemli görevler üstlenmiş bir bürokrat. CHP saflarında bulunmuş, milletvekilliği ve bakanlık yapmış bir siyaset adamı. Artık zamanının çoğunu geçirdiği Bodrum'la ilgili izlenimlerini, gözlemlerini "Bodnım Üzerine Çeşitlemeler''de kâğıda dökmüş. Çoğu gerçek olaylara dayanan bu bir tür "anılar dizisi"nde kıvrak kalemiyle kendini gösteriyor. Bilimsel Seçim Nail Güreli'nin gülmece öyküleri / 140 sayfa / Giir Yayınlan Iki kez Gazeteciler Cemiyeti Mizah Ödülü'ne değer görülen Nail Güreli, gülmece öykülerini daha önce "Bilimsel Loknm" ve "Seçim Otobüsü" adlı kitaplannda toplamıştı. tlki üçüncü, öbürü ikinci baskıya ulaşan kitaplar bu kez bir arada yayımlanıyor. 38 öykünün yer aldığı kitap, yeniden demokrasiye geçtiğimiz şu dönemde güncelliğinden bir şey yitirmemiş olarak karşımızda duruyor. Anton Çehov'un Toplu Eserleri OyıınlarHikâyeler / 3 cUt / 1018 sayfa / Sosyal Yayınlar Anton Çehov'un önce Milli Eğitim Bakanlığı Klasikler Dizisi'nde çıkan, daha sonra dağınık olarak çeşitli yaymevlerince basılan oyunlan ve hikâyeleri, Sosyal Yaymlar tarafından sürdürülen "Dünya Klasikleri" dizisinde bir araya getirildi. llk cildi oluşturan "Oyunlar"da, "Martı"yı Behçet Necatigil, "Vanya Dayf'yı Gani Yener, "Üç Kukardeş"i Hasan Ali Ediz, "Vişne Bançesi"ni Mete Ergin, "Teklif'i Gaffar Güney, "Düğün" ile "Jübile">i ise D. Sorakın ve Sefer Aytekin'in Türkçesinden okuyoruz. Boranla Gelen Yazan: Nikiforos Vrettakos / Çeviren: Panayot Abacı / Can Yayınlan / 93 sayfa. Nikiforos Vrettakos, günümüz Yunan şiirinin önde gelen ozanlarından biri. Bugüne kadar üç kez Devlet Büyük Şiir Ödülü'nü, bir kez Atina Akademisi Ödülü'nü ve Uluslararası Asla Ödülü'nü kazanmış. "Boranla Gelen", Vrettakos'un anlatı türündeki tek yapıtı. Ozan, kitabının başında, "Boranla Gelen'Mn 194243 Alman işgali sırasında tutulan notlara dayanılarak yazıldığını belirtiyor. Şarkısız Diinyanın Orkinoslan Ayhan Hünalp'in romanı / 144 sayfa / YAZKO Yayını 1977 yılında Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen Ayhan Hünalp'in kendi deyimiyle "Sineromanı" çıktı. "Küçük lstasyonlar", "Vapur Düdükleri", "Dağlara Giden Yollar"la tanınan Hünalp, bu romanıyla "çevremizdeki insan manzaralan" çiziyor. Bir Azeri ozandan aldığı dizelerle de insanlara yönelik duygularını yansıtıyor: "Aslan görirem korkmirem / Kaplan görirem koktnirem / Sırtlan görirem korkmirem / tnsan görirem korkirem." Dağ Başındaki Ölü Muzaffer Hacıhasanoğlu'nun öyküleri / 164 sayfa YAZKO Yayını "Eller" adlı öykü kitabıyla 1980 Türk Dil Kurumu Ödülü'nü alan Muzaffer Hacıhasanoğlu, uzun yıllar hekim olarak dolaştığı Anadolu'nun birçok köşesinde ulkemiz köylusünü, kasabalısını çok yakından tanıma fırsatını buldu. Öyküleriyle romanlannda, köy insanlarıyla kentin yoksul kişilerine ağırlık verdi. TARİHTE BUGÜN Mümtaz Arıkan STAUN CHUeCMIUfy 1943'TE 8U&ÜN, İKİHCİ PÜN/A &)H4f/ İÇİNOE, A4ÜT KI2I SA0W TOPLANPI.. AL /l£ TAMŞIMAN SALOUHLAHlNA KABŞ1 ÖZVEBILİ SİH S/tVUNMA UYSULA/AN SOVYEFIMR 8l£Ü£i, MÜTTEÖICt' IN6İL.TE&E VEABP 'NIN BATIMN gİJS Ç(*AISJUIA YAP MAIOn GECİItTfĞİNI SÖYLEMEYESAŞLAMfŞn. CmjRCMlLL VE &OOSE.VELT'/ IS£ BÖYLE g/g EYL£M SONUCJJ, DOSUOAA/ AVOJPA /ÇL££İNE P£&İN GELEBlLECEM OLAN SOVVSTUEf!. 'W YOL AÇA&LECE6İ Sİ)M£AL SOBUNLAe DÛŞUNC>ÜEUYOBOU. ANCAK, SOVYETiee'İ K4ygEl>EME2L£ePİ.. SONUNDA TAMSAN'PA TVPL4NAEAK, CAK Ç.IKA2JUAYI AN A HATlAI£lY£A f LER. ŞOOSEVELT VE CHUeCH/LL,KUÇ/CULU STALİN'E OOSTLUK GÜVENCESİ TAHRAN KONFBRANSI De Yayınevi yeni yıla yeni bir programla girecek Kültür Servisi Memet Fuat yönetiminde yirmi yılı aşkın bir süre Türk kitapseverlerine seçkin yapıtlar kazandıran De Yayınevi, son birkaç yıldır ara verdiği kitap yayınına yeniden başladı. Yayınevinin yönetimini ustlenen Seyyit Nezir, amaçlarını şöyle özetliyor: "De Yayınevi, yeni dönemde okurlanntn karşısına gelenek ve yenilikte süreklilik hedefine yönelen bütünlüklü bir yayın programıyla çıkmak istiyor. Programımızı gerçekleştirirken, satma güvencesi olan her kitabı yayınlamak yerine ünlüünsüz imzalann hangi türde olursa olsun bütünlükçü çabamıza katılabilecek nitelikteki yapıtlannı yayınlamak sayıca belki az, ama nitelikli kitaplar çıkarmak amacmdayız." 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet Aranan define Edirnekapı dışında Kara Ahmet çiftliğinde Bızans devrinden kalma büyük bir define olduğunu iddia eden Posta ve Telgraf Fabrikası tesviye ustası Mehmet Ef. ile arkadaşlan dün hükumet memurlarmın nezareti altmda geç vakte kadar hafriyata devam etmişlerdir. Hafriyat esnasında bir tünel bulunmuştur. Alâkadarlar bu tunelin nihayetinde definenin saklandığı bir höcere bulunduğunu ileri surmektedirler. Şimdiye kadar epeyce toprak kazıldığı halde böyle bir höcreye rast gelinmemiştir. Bu hafriyatın neticesinden çok ümitvar olan Mehmet Ef.nin dune kadar toprak kazdırmak için sarfettiği para 2000 lirayt bnlmuştur. Hafrıyatta çalıştınlan on ameleye yetmişer kuruş gündelikten başka birer ekmek te verilmektedir. Dun bir muharririmiz Mehmet Efendinin Fatih 'teki evine gitmiş, kendisinin Kara Ahmet çiftliğinde define işile 1 Arahk 1933 muıemadi surette meşgul olduğunu öğrenmiş ve ailesinden bu hususta izahat istemiştir. Üç çocuk babası olan Mehmet Efendinin refikası Lutfiye Hanım şunları şöylemişıir: "Bir şey çıkacağını hiç umiı etmiyorum ve yapılan masraflann boşa gıdeceğinden korkuyorum. Fakat, henüz definenin bulunmamış olmasına rağmen Mehmet Efendı umidıni kaybetmemıştir. Cuma gunü de akşama kadar hafriyata devam edecek ve mezuniyeti 19331983 biıtıği için bu işi bırakarak fabhkadaki vazifesine dönecektir. Mehmet Efendinin bu işe girişmesi söylendiği gibi bir remil neticesi değildir; o bir ihbar üzerine çalışmağa başlamıştır. Büıun ev halkı adeta yese düşmekle beraber gece gündüz hafriyatın muspet bir nerice vermesine dua ediyoruz" Mehmet Efendiye gelince o hazırladığı planlar üzerinde yapılmakta olan hafriyattan bir netıce elde edebileceğini söylemektedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle