19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 OCAK 198Î Cumhuriyet 5 44 Olümün Sesî,, sinema zıın Mr zamandır okuyıtcu rnektuplarma bu sü tunlarda, yanıt veremedik. Günceîlik buna fırsai vermedi. Ö/sl yanıtların dışmda, özelMkle 'kadm filmlcri' konusunda aldığırmz bazı mektuplan yayınlamayı gerekll bulduk. İleride yanıt hakkımız sakl' kalacak kuşkusuz, ama okuyuculardan gelecek her türdon eleştiriye saygı duydugumuz açıktır... U • (Bells) / Yönetmen: Mic hael Anderson / Oyuncular: Rıchard Chamberlain, John Houseman, Barry Morse / Amerikan filmi (Cazi). İnsanı öldüren telefonlara rfisladınız mı? Kuşkusuz evet diyeceksiniz, düdük sesi vermeyen. yanlış yerlere bağ laaan, insanı saatlerce sinir küpü haline getiren telefonları veya boş bulunursaııız rahatça kalp krizme yol aça bilecek telefon faturalarmı düşünerek... Ama bu filmde ki böylesi değil.. Bu, resmen ve çabucak öldüren telefonlann öyküsü. Ahizeyi alıyor sunuz, önce gitgide voltajı artan bir elektrik akımıyla titremeye başlıyorsunuz, Sonra akım, elektrik şokuna dönüşüyor, ahize patlıyor ve siz havada uçarak birkaç metre öteye düşüp dünyanızı değiştiriyorsunuz. Bu tür ölümlerin artması üzerine araştırmaya başlıyan bir ekoloji uzmanı (Richard Chamberlaini, Amerika'da ki dev ve özeı telefon şirketinin vapısı içindeki bir deli nin by dizi cinayetleri işledi gi sonjcüna varıyor. Ne var ki dev şirket, halktaki paniği önlemek için gerçekleri örtbas etme çabaâindadır. «ölümün Sesi» ilgi çekici blr film... Ortada dolaşan manyak katiller, canavarlar, şeytanlar veya kötü njhlar olm&dan. basit, ama etkili özel efekt'lerle dikkate değer bir gerilım varatabiliyor. To lefon sesi gibi gündelik, ma.sum bir sesi, gerçekten de 'ölümün sesi'ne dönüştürerek... Ama bu tür bir film, gündelık yaşamımıza girmiş. kendisinden en son korkacagımız ve kuşkulanacagımız bir nesneye dahi korku. debşet, anlamlan yükleyen bir film. kuşkusuz Amerikan toplumunun bilinçaltı korkulannı. tedirginliklerini do yansıiıyor. îlaç şişeleri veya şırıngaları gibi en masuııı, giderek 'kurtancı' şeylere hi Ie bilinmeyen hasta kişilikle rin zehir kanştırarak toplumsai panik yarattıklan bir ülkede «ölüm telefonları>nı anlatan filmlerin ve böylü bir konuyu akıl edecek yaztu'ların çıkmasî. hiç de. §a çırtıcı degil. Sayın Serpil An, konuya 'kadın göziiyle' yaklaşacaKinı söylüyor, benim yazıîarımı genelde övüyor, ancak bu konuda 'önyarjrıir olduğumdan kuşkulandığım bellrterek Söyle diyor: « Her şeyden önce Almanya gibi gelişmiş blr ülkede 4 milyon kadınm dayak yiyor olması oldukça düşündürücüdür. Dolayısıyla şiddelin en uç göstergesi olarak kadın ruhu ve beıleni üzerinde uygıılanan dayak, «çok çekmişli£in» cn somut belirtisidir, Devletin konıyueu otoritesinden haşka seçeneğl olmayan, ancak cinsiyetçi toplumun bir parçası haline gelmiş yardııu kurumlarına başvurduğıında yardım görenıeyen bu kadmîar, neden sonra, fcminizmîn üncülüğünü yaptıgı hareketin ilettiği zorlayıcı bildiriler sonueu (ve devletm sübvansiyonu ile) kurulan «kadın sığınakları»n dan yardıtn görebilmişlerdir. C.) Böylesine vahim bir konuda neden acaba o zamana (70'ler sonrasına) değin böylo bir sorunun varhğı bile örtbas edilegelmiştir? Bu kadar ciddi bir konuda neden bu denli büyiik bir suskunluk vardır? .Neden ancak kadınlar kendi seslerini yine kendileri duyurduklarında, yine kendileri ile dayanışnıak zorunda kalmışlardır. Sanıyorunı Bay Dorsay bu yazısı ile sadece kendi çıknıazını sinıgelemekte, «eşit» olıtıak istetnenin göreee üstünlük atfeden bir söyleın oltiugıınu bile görmezden gelrnektedir. Evet. kadm \e erkegin birlikte yaşamalan ve Viaylaşmaları, ilerî bir toplumsai fonksiyonun göstergesi dir, ancak îie nedrnle olursa oisun döven bir erkek ve bu olayı nei'reıle kınanvayan, bu dııruma sevirci kalan top~ Iııtndaki diger erkekler de, böyle ileri bir formasyonun paylaşımcısı o!u>ak lıakkını yitirrnişlerdir.» Kadın gözüyîe: Gözardı edilen gerçekier atilla clorsay sinemadan kısa kısa • Sophia Loren'ın filme alman yaşams, iki bölüm ha linde Fransız televizyonunda gösterildi. Joanna Crawford' un kitabından, Mel Stuart'ın televizyona uyarladığı filmde. yıldızın başından geçen bütün acıkîı ve gerçek olaylar canlandınhyor. Her zaman yıldız yanından çok ka dın yanını öne çıkarma çabasındaki Sophia Loren'in bu yeni başarısı televizyoıı izleyicilerince de, eleştinnenlerce de ö 9 Türkiye'nin dünya stan da.rtları düzeyindoki ilk süiud yosu Ayazağa'da açıldi. Rek laın ve sinema dünyasınrn ta mnmıs yapımcılan tsraf'ndan stttüdyoya cîönüştürülen eski bir depoda, ayrı ayrı ekip'erin birbirini gbrmedm çabşabiIeceJîi dört stüdyo bu lunuyor. Filın çekimiyle ilgili hütün gereksinimleri en iyi biç'md," karşılayacak ciüzeydp diizcnlp'nın'ş stüdycc'a ısık donanımı. bin watt'ı geçiyor. • Geçen hafta Londra ?inemalarında gosterime giren *Askerin Döoüşü» adlı fi'mde sinemaseverler Alan Bates, Glenda Jackson ve Julie Christie gibi üç ünlü oyuncuyu bir arada izietne olanağı buluyorlar. Ancak. Rebeccaı VVest'in ilk romanından Alan Bridges'in beyaa perdeye uyarladığı «Askerin Dönüşü»nü, romana cok iazla bag'.ı kaldığı için eleçtirmenler agır tempolu bir film olarak nitelendiriyorlar. •'.*>,<* L. İKİ I AHlijl. «Donüş» filminde Miou Miou (ortadaki) ile Paris'te Son Tungo»nun yıldızı Maria i'ahişeyi canlandırıyorlar, Özcllikle Miou Miou, Duval'in yönetiminde övgüye değer bir oyun veriyor.. Schneîder iki Bir başka okuyueumuz. Nail Satlıgan. yukarıdaki başhkla yolladığı uzun mektubuuda, yazımızın fllmlerin sinema yönii detnl, filmlerin «alılâk»ı üzerine gözlemlerden ve «l°emini:st lıareket» üzerine «yakınma»lardan oiuştuğıınu, yazıyı bir sinema eleştirmeni değil. bir «erkek» kim liğiyle yazdığımızı söylüyor. Sayın Satlıgan. Perineioli'nrn fiimi için şöyle diyor: «..Dorsay, bu filmin kadınerkek sorununun çok özgiil bîr yanını öne çıkardığına nedense hiç deftinraetniş. Dorsay, filnıdeki «kaba. zalitn. anlayışsız» erkek, karısını siirekli «löven. sonıında ağır yaralı olarak ^astanelik edcsı koca tipini «grotosk» buluyor. İnıdi, Perincioü ile yapılan göriişıneden Ba.ti Alnıanya'da lıalen, Jçlerinden bazilan binlerce kadın ile çocu$u barındıran «kadın evieri»nîn istegi karştlanıaktan uzak kaldığını öğrendigiınize gore sakın «grotesk» olan filmdeki koca degfil. içinde yasadığimız «erkek diinyası» olrnasm?» «Erkek bir efeştîrmene, eleştirmen olmayan bir erkekten yanıt» Cinselliğin en acı ve cirkin yüzü ya da fahiseliğin öyküsü: Dönüs ^ | (La Derobade) / Yönetmen: Daniel Duval / Oyııncular: Miou Miou, Maria Schneider, Daniel Duval / Fransız filmi (Emek, As, Kızıltoprak Kent). M Okııyucumuv;, Çetin Aitan'dan nakien «ülkemizde 10 I? milyon kadının hergiiıı kocalarından dayak yediği»nî yazarak ?öyle diyor: «Kadınlardan ne isiendigini anlamak kolay (TeŞril. Kadınlar «yozlaşma» suçlamasından kur tulmak için kadınliklannı hastırıp gizlesinler mi? (...) Dorsay, eşit nlmayanlara eşit mtıamele yapılmasının var olan eşllsizlik'eri deıinleştirnıekten başka hiçbir somıç ver meyereir.ni kavramıyor olamaz. İş kadm sorunutia gelinc.e, başka nl.mlartja kapılmış oldugunıı hic sanmadıSrım h» »eşitiikçî» yanıisamaya kemlisînî siirükleyen, bu «birkaç sfiz»ü yazdıran «crkeksi» dürtüler olmasın? Feminist fyiem ve harekeflprin birtnkım «aşınlıklari» barındırmış olrnnsı nlagandır. Ezilen irkiarın. ıılusların, cinslerin... mıicadeleieri hiçbir zanıan ölçülmiiş biçilmiş yataklar içinde akıu gitmez. Kadın hareketi de, konuyla îlgilenenlerin hildiği çibi, keıitii içindeki yanlışlara, «aşırılıklara» karşı nzel«<>liricî bir lutumu hiç elden bıraknuş degi! Atilla Dorsay, titiz bir sinema eleştirmeni olarak. sözgelimî e.şcinsellik Ribi «öikenli» bir temayı işleyen fiim lere, ortalaına kar^icinsel erkek ve kudınlardan beklenmeyerek bir ınlnyjş ve flııvarltlıklîi ya'losan h?r vazardır. Benee aynı yakiaşnnı kadmkırdan tîa esirgememelldir. Yokha kendi deyimiylp «tarilı boyunca her türlii yönetinı. din, sistcm ve ideotn.ii îçinde genel olarak ezilmiş, sömüriilmüş» olan kadıniarı «itidale davet» gnrevini bir erkek olarak kendiüinin tislenmesî çok sevimsix kaçıyor. Bırakalım kadınlnr kendi «aşırılıklarını» kendileri törpiilesinler. lirkeklerin üzerine gideceğî başka sîvrilikîer yok ınu?..» Sayın Avukat Orhan Ararun: «Kuşku» filrnl eleştirisl ile ilgiü olarak ya?'dık1arın!:n ilgiylfi okudurn. Dikkat ve tlginize teşekkiir ederim. Sayın îsmail Uğurlıı: Kartal Tibet'in eskî fılmlerl Sle Hglli olarak yazdıjcınız olay gerçekdışıdır. Böyle bir haber blzim gazetede ise yayınlanmamıştır. «Bırakahm, aşnnlnkSarını kadmfar törpü!esin» Ve iki mektup aric Mage'm «dü!}üşü». yani J'ahişeliğe başîaması, hic bir biçimdü abartılnıamış olarak, en yalın, en doğal bii'şeymiş gibi gereekleşir. Çünkü bu yoksul, lîu yozlaşmış çevrede başka türlü olması olanaksızdır. Babaevinde tanıdığı yakı şıklı, esmer adamla birkaç hafta süren sevişmelerden sonra adam onu tanıdığı bir eve götürüp yaşlı erkeklerin koynuna bırakır. Marie için yıllar sürecek ve kurtulunması olanaksız bir hayat başlamıştır. Yatacak, sü. rekli yatacak. kazandığını ise aksatmadan erkeğine ve recektir, İşin racoım böyledir. Çalıştığî her evde ismîrıi değlştireceklerdir, ismiyie birlikte Marie'nin herşeyi degişecektir. Bedenininkiyle atbaşı giden ruhundaki yıp ranma bakışlarma, yüzüne, t.avırlanna yansıyacaktır. Her kurtulmak lstediğinde batağa biraz daha saplanacaktır. Sevdiği erkeğin, «pezevenginin» para istekleri hiç bitraeyecektir. Kendine özgü (bizim rjek kavrayamadığımrz) «ölümkalım so runları», onur ve dürüstlük kavramları olan bu mikrokozma içinde Marie'nin tek başına çalışmak, bağımsız olmak, âşık olmak ve nihayet kaçıp kurtıılmak gibi îsteklerinin tümü, sistemitt kabagücü tarafmdan yokediieeektir: Bu mekanizma içînde başkaldmlara hak ta nınamaz... Ve küçük Marie, sonunda «vesika»smı polise geri verme direncini gösterdiğinde. bunun «konıyucusu»yla anlaşarak ım gerçekleçtiğini soran ahlak ınasası şefine şöyle diyecektir: «Koruyucu mu? Benim koruyucum hiç olmadı ki'»... «Dönüş», Jeanne Cordelier adlı bir Pransız îahişesinın anılanndan sinenıalaştırılmış bir îilm... Fahişelik sorununa hiç bir patetik veya kışkırtıcı yan ekîemeden. alabildiğine ne^5nel, soğuk, «klinik» bir yaklaşımla bu oİ3yı gözler önü ne serîj'or. C'ordelier'nin bîze de «Hayat Kadını» adıyla eevrilen ve yayınlandığında 'oüyük yankılar uyandıran kitabı. perdede içtenliği ve yansızhğmdan gelen büyük heyecan boyutlarma ulaşıyor. «Dünyanın en eski mes leğbne sinema belki de ilk kez böylesine teşhircilikten, duygu sömürüsünden arınrnış biçimde yaklaşıyor... Filmde aynı zamanda «pezevenk» rolünü de yüklenen Daniel Duval. genelde cinsel konulara ilgi duyan ortakuşak bir Fransız yönetraenl. Duval'in yönelimine ve Cordelier'nin anılarını sinemalaştırmasına herhan gi bir kusur bulmak zor.. Marie'nin karşılaştığı çeşitli erkek tipleri, cinsellik dünyasınm binbir gizine şaşırtıcı bir yolcııluğu gerçek ieştirirken, fahişelik olgu&unu yaratan toplumsai ve ekonomik koşullar da önem li ölçüde işleniyor. Erkeğin egemen, kadınm nesne olduğu ataerkil bir toplum yapısınm ve bunun ahlaksal alandaki sonuçlarının insanı utandıncı bir irdelemesi ortaya çıkıyor. Miou Miou ve Duval'in oyunları da övgiiye değer.. «Dönüşsü mevsimin en ilgi çekici filmlerinden biri sayıyorum. Fahişeliğe en küçük bir övgü veya özlem getirnıeyen, tam tersine onu en acı. en mutsuz yanlany)a sergiJeyen bu filmin sansür taratmdan yasaklanmış olmasına duyduğum hayreti ve Danıştay'ea serbest bı rakılmasma duyduğum sovinci de aynca belirtmek istiyorum. BıR KOPEKSiN SÖYLB 8AKÛ. il Mi ? İT OLMuZ KÖPBĞIN ARGOSUÛLJR j PEKı AlLE ADINİ NE &AN ADi ? Sinan Cetin'in "Bir Günün Hikâyesi,, baslıyor Kültür Servisi Sinan Çetin'in iki yıldır sansür engelini aşamadığı için gösterilemeyen filmi «Bir Günün Hikayesi», 13 ocak cuınarfesi günü Ankara Sanatevi'nds ya^ılacak gala ile gosterime giriyor. Nur Siirer'e Antalya'da en iyi kadm oyuncu ödülünü kazandıran film. Hyeres Uiuslararası Sinema Şenligi'nde de bırinci sf.ciimişti. F>kret Hak?.n, Nur Sürcr, Nizameffin Arıç ve Şerif Sezer'irı oynadığı film pazartesi gününden itibaren hem Ankanı. hem İstanbul'da vizyona girecek. i Vecqi kacif , o zomon M vet. inanılmaz seylei'... Dünyanın lıiçbir 'uygar* ülkesinde bunların oldugıuıu, oiabiîocepınj kimselere inandıramazsınız. Ama bizde oiuyor... IV'de Sinema'da zanıan zaman ilginç, önemli filmJer giderek başyapıtlar geçıyor. Eunlar siyah I beyaz olarak yayıınlanıyor. Buna karşılık, ckranJa görünup ün yapma sevdası peşinde, sırtına büldugunu geçirmiş ikinci, üçüncü sınıf şarkıcıların boy gösterdiği «eglence programhırı» gerçoklen «pamuk ipliği»ne baslı uyduruk diziîer renkli... Renge dayalı, renk dü&ünülerek. binbir ozcnie çevrilmiş sinema yapıthuı, «Harikalay Sirki», «Çöl Aslanı», «Müzikallerin Altın Çağı» veya «Rüyalar Pesinde» siyah / beyazken... Buna, uygar bir ülkede kimseyi inandıramazsınız... «" *ı Ikenin en büyük kenti. sinemanm başkenti lstanbul'da I I lüks sinemalara hâlâ 85 liraya giriliyor. Öğrenci iseniz ^"^ veya sabalı matineleri vehalk günlerinde ise 4045 liraya.. Oysa aynı kentte bir 'müzikal'e gıriş tam 1200 lira, tiyatrolar 600 lifa, maçlar 700 lira civarı... Üstelik tiyatroîarda yuzde beş oıan belediye rüsumu sinemalarda yüzde 40'ı buluyor. Bu oranda bir farkın varlığıni ve gerekçesini dünyanın hiç bir üikesinde hiç kimseye oçıklayamnzsınız. ine i'ilmi gristerime çıkıyor. Önemli. ilginç bir film.. Yalnızbizde/îil, tüm ciddi gazeteler filme eğiliyor, Milliyet.'te uzun bir oleştiri ve konuşma, Hıirriyet'te 3 yıldız vs.. Tam fünie bir ilgi oluşuyor, film afişlerden kalkıyor, yerine «Sıngırdak Şadiye»... O da tutmuyor, i!k günün akjamı Lüks sıneması yanına 'destek' koyuyor: Kartal Tibet' ın «İf{'et»i... COh oisun!..) Peki ama Milliyet'in, Hürriyet1 in, benim belli ölçüde etkilediğimiz, eleştiri vo notiarırnızîa salonlara yönelttigimiz okuyucu yok mu? Biz boşuna, kendimiz için mi yazıyoruz? Dünyanın herhangi bir ülke^inde basının bu ilgisini sağlamak için salon sahipleri, yapımcılar dört. perende atar, bu ilgiyi topladıiar mı eleştirilcri i;eser, büyültür. sinema kapılanna asar, filmi gittiğince sürdürürler. Bizde olanı ise dünyanın hiç bir uygar ülkesinde kimselero anlataraaz, onlan inandıramazsınız... Işte ülkemizin sinema alanından inanılmaz, bizim kanıksadıgımız. ama yabancı için gerçekten inanılmaz üç gönjnti'... Türkiye'de sinemanm niye sağhklı bir yapıya kavurın<".diîrınT bâlâ merak edivor musunuz? E Ben onu bunu bümem abi ] goga kuraljnırnı tiğnı«jo?Tıfea fcefj / îş benim evîo c ...Hi£ anloman? enaz 10yılİ «Mine» Hodri Meydan'da gösterilecek Kültür Servisi Atıf Yıl maz'ın •«Mine» adlı filmi 17 ocak pazartesi gününden başlayarak Hodri Meydan Kültür Merkezi'ndo gösterilecek. «Mine» her gün 14.00 16.00 ve 18.00'de, cumartesi ve pazar saat 12.45'de sunulacak. OLAR TEL4I5883 BafldatCad.Wo256 588798 fotograf se^isl Ahmot Ziya Alvhulut Nocmettiiı Akbuhıt ZihttfMlritoghı maden isleriseraisi I2ocak'1subati583 •^B m KSS^İ Ss«©JSS 6 27 OCAK 1983 •••' • j
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle