25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 8 3 HAZİRAN 1982 Hızlı kentleşme kentin öz yerlisini eritti larımn, meyve ağaçlannın süslediği kırlık alanlar gökleri delen konutlarla doludur. Sorun bakalım bu arsalar, bu gökdelen konutlar kimlerin tapusundadır. Bir zamanlar, bir hemşerimız için, «Ankara'nın konut yapılacak alanlannın yan tapusu elinde» derlerdi, bugün bir gecekondu yapacak kadar toprağı yoktur. Neden mi?... Bu abartılmış arsalar, artık para etmiyen eski Ankara'nın karanlık ve dar sokaklan arasında kalmıştır. Eski Ankarah lçin toprak, arsa böyle olmuştur da, iş alanı, sermaye, fabrika, han, hamam nasıl olmuştur? Onlar da, dışardan gelenlerin elindedir. Kimseyi küçümsemek ve kınamak lçin söylemiyorum. Bir bir kentin bahtı değişirken, öz halkının bahtı ile birlikte de. ğişmemiştir. Sadece Ankara'nın başkent oluşundaki olguda mı bu böyle olmuştur? Hayır, ulusal kurtuluş hareketıne katılanlar, kurtuluş hareketi sona erdiğinde, kotanlan ekonomik gelişimde, ülkeyi kurtarmadaki katkılan oranında pay alabilmişler midir? Paylaşım, kavga bittikten, evli evine köylü köyüne döndükten sonra yapılmıştır. Osmanlı'da olduğu gibi «gaza»dan sonraki bölüşümde yöntem aksamıştır. Ha, Namık Kemal'in dizelerindeki gibi, bir aşiretten nasıl cihangirane bir devlet çıkmışsa, bir ulusal kurtuluş savaşı sonrasında da parsayı toplayanlar çıkmıştır. Gerçekten savaşanlar, gerçek bölüşümün içinde olamamışlardır. ğiştiremıyenlerın, sonda olan lara gocunmadan bakmaları gerekır. Sabaha birlikte çıkmakla, ayrı ayn uyanmanm ayırımı olacaktır. Öz Ankaralmın şehrin başkent olmasmdan ötürü pek fazla çıkarı olmamıştır «Arsalan para etmiştir.» denecektir. Zaten arsa fıyatlan azıcık kımıldar gibi olduğunda Ankarah elindekini hemen çıkarmıştır. övle, arsa spekülatörleri sımgeliyebilir. «Ben Cumhuri. yet devrinde yetişen bir işadamıyım» diye kendinı tanımİayan zengin hemşerimizın söz leri ile kentin yoksul kökenıni çizmeye çalışalım: «... Çocukluğumun geçtıği yı) larda, evlerimizde ne akar su, ne elektrik, ne de ısınmak için kömür sobası vardı. Bahçenizde akar suyunuz ya da kuyunuz yoksa, mahall* çeşmesinden eve su getirip küplere ve ibriklere doldurur, böylece yıdınlatılırdı. Oers çalışmak, kı tap okumak, hesap yapmak içm 8 numarah lambayı yakardık. Mısafır geldiği zaman da 14 numarah lamba veya lüke yanardı Yemeklere gelınce... Sıyecek lerınuz evin serin bir yerine konan teldolaba yerleştirilir, yazm çabuk bozulacak yemekler de kuyuya sarkıtıhrdı. Birınci Dünya Savaşı'nda ekmek yok, şeker yok, çay yoktu. Çayı bulunca pekmezle içerdik. Ekmekler de şimdikj gibi şehir fırmlarında pişmezdı. Evde veya komşunun evınde ekmek fınrıı bulunur, bu fınnlar da bir hafta, on günlük ekmek yapılır, ev© getirilir ve on gün o ekmek yenirdi. ...Evlerde doğru dürüst ısına mazdık. Ne kok kömürü, ne kalorifer vardı. Kışın saç soba kurulur, bu sobalarda odun yanardı. Birkaç oda olduğu halde masraf olmasın diye aynı odada oturulur, aynı odada yemek yenir, aynı odada ya tılırdı. Bir çok erlerda soba yerine "kürsü' vardı. Bir mangala meşe kömürü doldurulur, yakılır, ondan sonra bir masanın altma yerleştirilir, etrafına sandalya yüksekliğinde tah tadan bir sehba konulur, üstüne örtü örtülür, ev sahibi ve misafirler ayaklarmı bu kürsil ye sokar ve ısıtırlardı. Kış şid detli olduğu zamanlar pencere kenarlan hamurla sıvanırdı. Temiz hava ancak kapılardan içeri gırerdi. Bir çok evlerde odamn altında ahırlar vardı. Bu ahırlarda at, inek beslenır dı. Bir yerden bır yere gitmek Sçin ya vürünür ya da eşeğe, atlı arabaya binilirdi. nmla oynardık. Ankara'nın b» ğa gıdıp gelme araçlarının en onemlısı eşektı. Babamın bana sunnet hedıyesı olarak aldığı eşeğıme neybeyı koyar, ustune bıner, bazan babamla, bazan yalnız, şehre gıderdım Babamın bır atı vardı, o da ata bınerdı. Şehre varmca, hayvanla rı evımızdekı ahıra çekıp, çarşıya çıkardık.» Tıpık ve başarılı bır Ankara lı boyle bır yaşamm ıçinden çıkıp gelmıştır. Başarısız olanmın da hayatı değışık değildır, boyledır. Nasıl Istanbul Istanbul'lularm, Izmır Izmir'lılerın, Adana Adana'lıların değılse, Ankara da eski Ankara'Iıların değıldır. Hızlı buyümenın içinde kentin oz yerlisi erımiştır. Boyle olunca, gelenek ler, görenekler, töreler de ya değışrmş, ya da çok az bır gru bun bıldıklen olmuştur. Bugun bır Ankara kulubü vardır. Yöneticilerini gençlerin oluşturduğu bu kulubün yerini, toplantı gunlerını bileni güçlukle bulabildim. îçlerınde ko nuştuklarım olduysa da çok genç olan bu yöneticiler de, yaşayarak değil, okuyup öğrenerek eski törelere sahiplik ediyorlardı. Bu yazıyı bıtırırken, yazılanlardatı, yaşayanlardan öğrendiklerımi yazdım. Benim yaşadıklarım, gördüklerim vardı, onlarla da tamamlamaya çalıştım. Umduğumdan da çok ilgl gördüm. Ankara'nın yakm geg mişini öğrenmek için böylesi bir ilgl gösterileceğini doğrusu ummuyordum. Hoşçakahn! • Oz Ankaralmın elinde satacak toprak, arsa yoktur İlk gelen otomobile herkes şaşkınlıkla bakıyordu Ç 25ağlıkh bir nüfus sayımı yapılamadığı ıçın Prof. Euşen Keleş'e gore kentin nüfusu 1920'lerde yaklaşık olarak 2025 bindir; şehircilik uzmanı Prof. Yansen'e göre ise bu yirmi binlik kent, 5060 yü içinde ancak 300 bine kadar büyür, daha fazla büyümez. Prof. Yansen, tasarılannı buna göre yapmış, büyüme, genişleme ve yayümayı. buna göre hesaplamıştır. Ankara'nın modern bir kent olmasını özleyen yöneticiler îse bu varsayımlara dayanarak şehrin büyüyeceğini sanmışlardır. îçinde yaşavanlar, bu Anadolu kasabasının güntin birinde bir başkent olacağını nasıl düşlememişlerse, bu kasabayı, bir devrim merkezi olarak seçenler de böyle bir büyumeyi hiç bir zaman düşünmemişlerdir. Tarih içinde Hitit, Prig, Roma dönemlerini yaşamış olan bu kentin bahtı, Ulusal Kurtuluş hareketini deneyenlerin elinde başka bir baht olmuştur. Şurasını da söyliyelim ki, kentlerin hızla büyüme ve genişleme oranı ile, içinde yaşayan insanlann ekonomik gelışmesi eşdeğerde olmuyor. Bir bakkal dükkanından bir holdüı, gin çıkması ne kadar sağlıklı ise, yirmi binlik bir kentten iki buçuk milyonluk bir metropolün çıkması da öylesine saglıklıdır. Buna şaşmamak gerekir, her iki olgu da bu kent te yaşanmıştır. S 4 Salt Ankaralı hemen hemen yok gibidir duğunu sezenler ön hazırlıkla. nnı yapmışlardır. Bugün Ankara'da, doğma büyüme dediğimiz salt Ankaralı, hemen hemen, hiç yok gibidir. Yakup Kadri'nin deyimi ile «yerlisi» gitrrüş, «yabanı» dolmuştur. Dahası var, kentin yerlıleri de artık yaban olmuşlardır. Çünkü kendilerini aşan bir büyümenin karşısında, o büyümenin içinde erimış, yok olmuşlartlır. Yazının içinde, Ankara demek olan Kaleiçinde, bir telc Ankaralmın yaşamadığını sbylerken bu olgıu yu vurgulamak istedik. Bir kentin içinde öz kentlısi yoktur. Oysa Kayseri, Konya, Sivas'ta büyüme, süreç içinde böyle olmamıştır. Buraya vergıdır. Başlangıçta, bir taksi sürücüsune nereli olduğunu sorduğunuzda, Ankara'nın dışmda kı bir kentli olduğunu söylerdi. Sonradan taksi sürücüleri kentin okumayazma olanağJ bulamayan gecekondulanndaı çıktılar. Şimdi ise taksi süru cüleri, Keskin, Haymana, Balâ gibi ilçelerinden akan çocuklardır. Esnafı, işçisi, emekçisi böyle olduğu gibi, gecekondularını dolduranlar da hep dışardan gelmedir. Buna Ankara'nın bölgesel dilinde «dışarlıklı» derler. Kuşbakışı tepeden bakanlar, kenti disiplinli, denetimli görürler. Nasıl başlangıçta bu denetim ve disiplin yapay olmuşsa, bugün öyledir. GözÖnündeki bürokrat merkezlere baktığmızda bir disiplinin hayram olursunuz, kentin varoşlarına doğru açıldığınızda, gecekondu bölgelerıne doğru kaydığınızda, bunun yerıni bir başıbozukluğun aldığını hemen görürsünüz. Başkentin bazı böl gelerıne hep vıtrin gibi bakıldığından, hep vitrin gibi olmuştur; bugun de ovledır. Bakımlı, süslü vitrinlerın ardı, bakımsız, onanmsız. dertlı evler ve sokaklarla doludur. Vaktıyle arsa spekülasyonlarının dillere destan olduğu dönemlerde, evlerinın ahırları bile para eden Ankaralmın çok şişindıği, zenginleştiği sanılırdı. Bir varsayıma dayanan bu söylenti acı gerçeğe dönüşmüştür, öz Ankarahnın elinde satacak toprak, arsa yoktur. Ellerinde olanlar ise yabandan gelmelerdir, kentin yerlileri değüdir. Keçiören, EUik, Ayvah, Dikmen, Seyran, Ayrancı gibi, bir zamanlar üzüm bağ Bugün bir Ankara kulübü vardır. Yöneticilerini gençlerin oluşturduğu bn kulübün yerini, toplantı günlerini bileni güçlükle bulabildim. İçlerinde konuştuklanm olduysa da çok genç olan bu yöneticiler de, yaşayarak değil, okuyup öğrenerek eski törelere sahiplik ediyorlardı. gibi elinde uzun süre tutarak bekliyememiştir. Çok ucuza arsa kapatanlardan söz edilir, doğrudur. Bu açıkgöz sayılanlar şehrin yerlileri değil, dışardan gelenleridir. Gecekondular da ilk yıllarda Ankara'nın kasabalanndan gelenlerle değil, daha uzak illerden gelenlerle dolmuştur. Bir kentin görünümünü, o kentin bakkallıkla başlayıp holdıngçiliğe değin uzanan bir hemşerisinin özgül görünümü kanma ve lçme suyunuzu sağ lardınız. Çamaşır yıkamak ıçin çay kenanna gidilir, orada çaydan su alınıp kazanda çamaşırlar kaynatılırdı. Ailece yı kanmak için de mahalle hama mına gidilirdi, o da ancak arada bir yapılan ıştı. Evlerde elektrik yoktu, çeşitli gaz lambalan yakıurdı. Bunlarm 3, 5, 8, 14 numaralılan olurdu. Eğer varlıklı bir evse, sonradan çıkan, gazyağı vakan lüks lambalan ile ay ocukluğumun geçtıği Ankara'da otomobıl yoktu. Hiç unutmam Ankara'ya ilk otomobıU Arslangüller admda bır Katolik tüccar getırdi. Bütün An kara Taşhan'ın önünde toplandı. Otomobil istasyona insan taşımaya başladığı zaman herkes şaşkınlıkla bakıyordu. ...Halka gelınce, Ankara halkının çoğu MUslüman Türkler di. Bir de Hıristiyan ve Museviler vardı. Hırlstiyanlar çalışırlar, kazanırlardı. îyi yer, 1yi içer, eğlenirler; iyi glyinır, güzel evlerde otururlardı. Hıristiyanlar askere alınmazlar, bedel öderlerdi. Türkün ise tü kenmek Dilmiyen bir gorevı vardı: Kur'a, ihtiyat, redif denilen, sonu gelmiyen askerlık hizmeti ve bu hizmet sırasında açlıktan, sefaletten veya düşmanla çarpışırken ölmek. tşte Ankara'nm hali bu, Türkiye' nin hali buydu. ...Okullar o kadar pis, o kadar ilkeldi ki, anlatmak Içın kelime bulamıyorum. Her zaman için pire bulunur, hocalar zaman zaman bit araması yaparlardı. Okul kışın mangalla odun sobasıyla ısıtılırdı. ...Yazın okulum tatiı olunca Çoraklıktaki bağda arkadaşla BİTTİ Anadolu kasabasının bir sabah bahtı açıldı 4 K üçük çiftçiler deyince galiba, o da bir kadın olan tarım ba kanının bazı zorluklan oluyor değil mi? H O smanlının tarih sahnesinden çekilmesi ile yerine Cumhuriyetin kurulması bu kentte karara bağlanmıştır. Birisi silinmiş, birisi çizilmiştir. Bugünkü kentsel ve ekonomik büyümeyi başmda kaç kişi görebilmişse, o günkti yıkım ve yeniden yapımı da o kadar kişi görebilmiş midir, bilmiyorum. Ama bir şeylerin bozulmakta, bir şeylerin kotanlmakta ol er hareketin sonunda, o hareketin balına yakın olanlar parmaklannı yalamışlar, ağızlarında tadını duymuşlardır. Ya, harekete katılıp da balın uzağında kalanlar ne olmuştur? Onlar eskiden neyseler, gene oraya dönmüşlerdir. Elbette ki, bu kentte., tarih için gok büyük ekonomik, politik kararlar alınmıştır. Başmda bu kentin hemşerileri nasıl tümüyle bu işin içinde değillerse, sonunda da tümüyle bu işin içinde olamamışlardır. Demiryolunun gelip kıyısında tıkandığı, bataklıklannda kurbağalann vırakladığı, bir dağm yamacına yapısmış, dar sokaklarında bebe toprağı satılan, çarşılarmda Hergele'de yiten hayvanları gören var mı diye tellalların bağırdığı bu kü çük, küçük olduğu kadar içıne dönük, kapah Orta Anadolu kasabasınm bir sabah bahtı açılmıştır. Başkent olmaya aday, ulusal kurtuluş hareketinin merkezi oluvermiştir. Az bir şans mıdır ve tarih içinde kaç kente nasip olmuştur? Her şeyi uzaktan seyretmek güzeldir. Şimdi uzaktan bakıyoruz ve uzaktan seyrediyoruz. Her şey başlangıçta düşünüldüğü ve başlangıçta kotanldığı gibi olmuştur. Başlangıcı de Haklısınız... Tabii bu, Edith Cresson'un beceriksizliğinden doğan bir sorun de ğil. Sekiz yıldan beri tanmsal gelırler düşme eğilımındeydi vo geriliyordu. Bizden ne yapmamız bekleniyor ki... Birkaç ayda bunları yükseltmek mi? Hem de Ortak Pazarın koyduğu kısıtlamalar ve Ingütere'nin tanm fi yatları konusundaki tavrı malumken! Biz sihirbaz değıliz kı... Elimizden geleni yapıyoruz ama geçmişten çok ağır miras aldığımız unutulmamalı... Seçimlere geri dönersek; dediğim gibi, geleneksel olarak sağa oy veren, başkanlık ve milletvekili seçımlerinde ise bize oy veren kadınlar ve çiftçiler gibi kesimler, son kanton seçımlerinde muhtemelen bize oy vermediler. Bu yıizden ben, son seçimlerde solun oylarımn tamamını yine aldığımızı düşünüyorum. Yani kaybedilen oylar solun oylan değil, ilk kez son seçimlerde bize güven gösterip, kantonallerde geleneksel şekilde oy veren seçmenlerin oylandır. Onun ıçin de bu sonuçların bizim için bir uyarı oldugunu söy lüyorum. Kendimize çeki düzen vermeliyiz. Zaman zaman bakanlarm açıklamaları arasında tutarsızlıklar gö rülüyor. Bu da seçmeni şaşırtıyor. Sayın Halimi, sosyallst hükümetin bugüne kadarkl icraatım nasıl değerlendiriyorsunuz?. îsterseniz, işbaşına geldiğimizden beri gerçekleştirilen reformların bir bilançosunu yapalım. Birkaç ayda çok, ama çok Önemli reformlar gerçekleştirildi. Millileştırmeler, yönetimde ademi merkeziyetçiliği sağlayan reform ve toplumsal re formlar. örneğin, ölüm cezasını kaldırdık. Ben oğullarıma, «milletvekllliğl yaşanumda sadece bunu gerçekleştirmiş olsaydım bile, ken dirnl tatmln olmuş sayardun», diyorum. Teorik olarak erkekler de feminist olabilir İnsanlar arası ilişkileri değiştirmek için iktisadın ötesine gitmek ve mantaliteleri ve kültürü değiştirmek gerekir. Bize göre devrimcilik burada anlam kazanıyor. Bunu açıklamak için verebileceğim en iyi örnek kürtaj hakkıdır. na gireceğiz. Bu, herzaman solun büyük düşü olmuştur ve bunu gerçekleştıreceğiz. Çünkü demokrasi salt siyası değildir. Aynı zamanda ıktisadı olmayan bir demokrasi aldatıcıdır. îsterseniz şöyle ifade edeyim: Yap mak istediğimız şey, olumlu anlamıyla ütopyayı gerçekleştirmek... Yanı birey ozgürlüğü ile toplumsal zorun luluğu bağdaştırmaktır. Tabıi bu hiç de kolay bir iş değıl. Önümüzdeki günlerde gündeme gelen, işletmelerde çalışanlarm hakları konusu, çalışanları işyerinde patronla eşit bır konuma getirmeyi amaçlamaktadır. Çünkü ona, sendikasında faal olma ve işyeri koşullannı tartışma hakkım getirecektir. Mıllileştirmeler bu değişikliklerın öngorüldüğü bağlamda çok önemlidir. Çünkü bu bize bürokrasi ve örgütleri denetlemek için önemli bir araç sağlayacaktır. O halde, millileştirmeler, çalışanlarm hakları, ademi merkezıyetçılik ve diğer reformlan birarada düşünmek gerekir. Bu yoldan sosyalizmi kurarken, bürokrasi ve getirdiğı sakıncaları safdışı bırakmayı başarmayı umuyoruz. Başarabilir miyiz? Herhalükarda, çabamız bunun için. Sayın Haliml, size son olarak şunu sormak isterim: Bir yandan toplumsal değişime çok önem verlyorsunuz. Örneğin, feminlzm bağlamın da, «Dünyayı değiştirmek için feminizm» sloganııu ortaya attıruz. Ama öbür yandan da köklü değişiklikleri, varolan sistemin yerleşlk ku rumlan (5. Cnmhnriyet rcjlmi) çerçevesinde gerçelcleştirlyorsunuz. Bu lldsi arasında bir çelişkl yok mu? Size daha önce, Choisir' den söz ederken, dar anlamda devrimcı olmadığımızı söylemiştim. Ancak feminızm, insanlar arasındakı ilışkıleri değiştirmeyi amaçlıyor. önemli olan budur. Kuşkusuz insanların karınlarınm doyurulması da önemlıdir. Ama karııjlar doyduktan sonra, diğer bir kesım tarafmdan ezilen insanlar varoldukça patronlarca ezilen işçiler veya erkeklerce ezilen kadınlar gibi fazla bır değişiklik yapıldığı söylenemez. Dolayısıyla dar anlamda devrimcilik, Marksist bile olmayan, Stalinci, mekanist bir devrimciliktir. Biz buna karşıyız. Fransız Feminist isele HALİMİ üe Kadınlann üzerıne söyleşi...' ŞırinTEKEÜ sik anlamda buna ancak bir reform denebilir. Ama gelın bır de kadmlara sorun.... İstemedıkleri bir analığa mahkum olan kadmlara. Onlann yaşamında bunun bir devrim olup olmadığına bakın. Kuşkusuz bu hak, yerleşik kurumları sarsmaz ama reformlar biribirine eklendiğinde, yavaş yavaş, dün yaya bakma biçimleri, yaşama tarzları ve bır ekonomıu n işleyişi öylesine değışebilır ki, sonunda nitel bir sıçrama gerçekleşebilir... Ve bu olurken de ne savaş olmuş, ne de kan dökülmüştür. Kadmlar şiddeti sevmezler. Kadınlann çalışma hayatına ılişkin değişiklıkler için de aynı şey geçerli. Ben bunun ancak sosyalızmle çözümlenebileceğine inanıyorum, şahsen. Ama öte yandan da sosyalizmm kadının kurtuluşu için gerekli bir koşul olmakla birlikte, yeterli koşu] olmadığmı düşünüyorum. Bunun için, sık sık, «Feminizm, sosyallzm ve buna ek olarak bir başka şeydlr» derim. Ve işte bu eklenen şey çok önemlidir ve onu ancak biz kadmlar, hem kadınlar hem de erkekler için sağlayabiliriz. Gördüğünüz gibi ben, feminizmin dar anlamma karşı çıkıyorum. Bence teorik olarak erkekler de feminist olabilir. Ama yine de bunu onlardan pek beklemeyelim. Çünkü bunu beklersek, onlardan, kendl ayncalıklanna kendi elleriyle son vermelerini istemiş oluruz. Erkekler, «egemen olma zornnlnluğundan» kurtulmanın kendileri için nasıl bir rahatlama, bir özgürlük demek oldugunu şımdiden bllemezler. Bilirsiniz, bir başka halkı ezdıği sürece, ezen halkm da özgür olmadığı söylenir. Ben bunun bireyler için de geçerli oldugunu düşünüyorum. Ezmek de hiç kolay bir şey olmasa gerek. Ve hele ezme hali, ezenle ezilen arasında, erkekle kadın arasmda olduğu gibi, duygusal, düşünsel ve cmsel ilişkiler ve önünde sonunda, dünyayı birlikte kurma isteği bulunduğu zaman daha da zorlaşmaktadır. O zaman, kadının kurtuluşunu isteyen bızler «iki cins için de özgürlük» istiyoruz. Kadın ve erkeğin, yan yana, eşit olarak ve kendl öz değerlerini koruvarak, yeni bir dünya kurmalannı istiyoruz. Kuşkusuz bir süre için aralarında bır çatışma olması kaçınılmazdır. Çünkil hiç bir kimse, kendi iradesiyle ayrıcalıklarmdan vazgeçmez. Ama bu çatışma ve mücadele devresinde bile nihai hedefi hatırda tutmalıyız. Bu hedef erkekleri ortadan kaldırmak değil, onlan daha iyi yapmaktır. Ve onlan daha iyi yapabilmek için onları ikna edebilmeliyiz. Onları, bu hedefin doğruluğuna, biz kadmlardan başka kim ikna edebilir ki! Bu zevkli sohbet ve açıklamalannız için, size teşekkür ederim. POLİTİKA W Mehmed KEMAL Manitacı ismail sınız, ne görgüsuz kişilersiniz!... •Niye böyle dersin İsmail Ağa?» «Ulan, karyola olmayan eve gramo fon gırer mi?» Köylüler şasırmışlar. 'Ne yapalvm öyleyse?» Elinin altında bronz, san kaplamah, iki kişilik bir karyola varmış... Onu hemen kakalamış. «Bu harmanda», demiş. «Karyola alırsınız. Bir daha harmanda da gelirsiniz, size güzel, borulu bir gramofon veririm.» Köylüler karyolayı almışlar. Samanpazan, Koyunpazarı çarşısında biraz eski, yaşlı esnafa ManJtacı İsmail Ağa'yı sordum: «Tamr mıydınız?» 'Nasıl tanımayız, yaman adamdı» Dolaşırken her önüne gelene «merhobo» dermiş. Selam vermiyenleri de azarlarmış. 'Lan, Allahın selamını İsmail Ağa'dan esirgiyor musunuz'* Selam da para ile, pulla mı satıhyor?» Anlatırlar. bir gün tstanbul'a gitmiş. llk gidiyor İstanbul'a, Köprünün üstu bir kalabahk, bir kalabahk... Tannnın bir kulu da, bu kalabahgın içinde îsmail Ağa'ya «merhobo» demiyor. yüzüne bile bakmıyorlar. ismail Ağa bu, nasıl tanımazlar onu?.. Canı çok sıkılmış, birden elini şakağına koya'ak: «/t oğlu itler...» diye bir nara atmış. Sesi duyanlar, «bu adam deli mi, nedir?» diye dönüp bakmışlar. İsmail Ağa da o zaman. 'Bu şehirde ne de çok da itoğlu it var...» diyesi olmuş... Manitacı İsmail Ağa böyle adamdı işte. Nitel bir sıçrama gerçekleşebilir Manitacı Ismaıl Ağa ıçın başkentin llk eskicisi denebılir. Üstünde üst üste gıyilmiş paltolar, gocuklar, yamçıiar boy na asılmış durbunler, tesbihler. kolyeler, beline takılmış eski tabancalar, kamalar, sağında, solunda allı gtiilü poşular, eşarplar, ceplerinde kehribar ağız hklar, çarşıda dolaşırdı. Bit pazannm. ya da sonradan gordüğümüz Amenkan pazanmn kurucusu sayıhrdı. Çar>ıda eski ne isterseniz Manitacı tsmail Ağadan sorar, bulabilirdiniz de... 'İsmail Ağa, şöyle iyisinden bir feeh ribar ağızlıh istiyorum.» «Olur » Ya cebinden çıkanr vcrir, ya da, «yarın gel, sana güzel bir ağızhh vereyim» derdi. Yok yoktu İsmail Aga'da!.. Her şeye var derdi de, o gun veremez, birkaç gun sonra sağlardı. Kaçakçı de?ıldi, sattıklannın içinde kaçaklar da bulunmazdı Onun için polisle arası iyiy dı, polis ona dokunmazdı. Hırsızvık malı battıgı da gorulmemişti. Çarşınm bir tür susu imişçesine dolaşırdı. Harman zamanı, bir gun köylüler gelmişler, İsmail Ağa'dan borulu bir gra mofon istemişler. îsmail Ağa yok dememiş. *İsmail Ağa bir gramofon istiyoruz.» «Nasıl olsun?» «Şdyîe borulu, güzel bir şey.» O günlerde İsmail Ağa'nın elinde onlann istediği gibi de. istemedıgi gibi io bir gramofon yokmuş. Ne yapsm? Köylülere sormuş: «Ulan sizin evde karyola var mı?» «Vofe İsmail Ağa.' Azarlamaya başlamış köylulerl: •Ulan. sizler ne utanmaz adamlar nsanlar arası ilişkileri değiştirmek için ise iktisadın ötesine gitmek ve mantaliteleri ve kültürü değistirmek gerekir. Bize göre devrimcilik burada anlam kazanıyor. Bunu açıklamak için size verebileceğim en iyi örnek, kürtaj hakkıdır. Kla İ BİTTİ # T ü m istisna mahkemelerine son veriyoruz B unun dışında ttim istısna mahkemelerine son veriyoruz. Devıet Güvenlik Mahkemesını kaldırdık. Son günlerde de askeri mahkemele rı lağvettik. Çünkü insan haklarma ve s omma hakkma sajgımız gereğı, demok ratık bir rejimde, «v. 'sik hukukun, olağan yargı mahkemelerinin yetsrli olduğuna inanıvoruz. A Ezmek hiç kolay bir şey olmasa gerek. Hele ezme hali, ezenle ezilen arasında, erkekle kadın J arasında olduğu gibi, düşünsel ve cinsel ilişkiler ve önünde sonunda dünyayı birlikte kurma istegi bulunduğu zaman daha da zorlaşmaktadir. Demek ki, bugüne kadar yaptığımız şeyler çok önemli ve temeldir. Önümüzdeki yaşama dönemi ve temr'uzdaki olağanüstü dönemde, yeni bir alana, işletmelerde çalışanJann ^atJan konusu Şirin Tekeli, Halimi il e konuşurken..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle