Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
31 MART 1982 Bu dünyada en beter şeylerin bile beklenmecülc bir yaran olabiliyor. Ticari TV dizileri kadar beter bir şey olabllir mi? Sanatın sadece parodisl, taklidi oldukları halde, ayrıca hiç niyet etmekslzin, sanat için anlamlı bir boyutu gösterebildiler gibi geliyor bana Soru şu: Anlatı türünde «hayata benzerlik» etkisinln yaratılması. Anlatı, en eski destanlardan, masallafdan beri var dünyada. Bu tür geleneksel, çoğu zanıan sözlü edebiyattan kaynaklanan anlatılarda, hikâyenin sonu genellikle dinleyenler tarafından bilinlrdL Daha sonralan. özellikle ro manla birlikte, mitolojiden veya dinl kaynaklardan alınan göreneksel hikâyelerin yerine kurgusal kişilerin başından geçen özel, bireysel hikâyeler anlatılmaya baslanınca, hikâyenin nasıl bitecejri sorusu da önem kazandı. Bu yeni çığır içinde okur. romanı bitirlnceye kadar hlkâyenin sonunda ne olacağını bilmiyordu. Gelgelelim, rortıanı yazan biliyordu bu sonu. Böylece. geleneksel aniatının teleolojik, yani belirli bir sona, amaca göre belirlenen yapısı, rornanda ancak bir dereceye kadar kınlabildi. Klasik romanın örgütienB6 ilkesi olan olay örgüsıi, romanda anlatılan olaylar arasında nedensel ilişfciler kurar, bu olay zincirleri içinde roman kişilerinin kişiliklerini açar. gösterlr. Böylece bn kişiler. içinde yer aldıklan olayların nedensel, dolayısıyla zoruniu akişı içinde, romaneının ön ceden bildiği, tasavladtğı sonlarına yaklaşır, bu sona erişirler. Kayat sonsuz, roman lse bitımli oldugıı için, romancı eserinde mılmkün olduğu kadar gerçekllğe benzeyen, hnyata benzeyen bir bütün lük kurmaya çalışır. Bu bir sovıjtlama kadar bir yoğunlaftnmayı da gerektfrir. ö r rtefcin, bazı büyük ondokuzıınr.u yüzyü romancılarırın Dickens gfbi ahlâkçı bir dürıya görüşleri vardi. Onun için romanlarında kurdukları olay örguiert 1yi leri ödüllendirip kötüleri ce zalandınyordu. Romancı KÜLTÜR YAŞAM Cumhuriyet 5 insanlar ve sanat murar belge Kötü TV dizilerinin akla getirdiği bir estetik boyut 4 | Klasik roman geleneğinde romancı, olayın nasıl sonuçlanacağma karar verdikten sonra yazmaya başlar. Böylece, kisilerin hayatlan, roman daha yazılmadan önce tamamlanmıştır. Tutulduğu için uzatılan TV dizilerinde ise kisilerin hayatları açık kahyor. Bu, «anlatı »türünde karakter yaratmanın yeni bir tekniğini bulma potansiyelini taşıyor. Doylece, hayatta varolduguna inandığı genel bir 11keyi. beiirli bir romanma yerleştirdiği somut roman kişileri yoluyla canlandırmış. örneklemiş oluyordu. Başka dünya görüşleri, baş ka roman yazma teknikleri de olabilir elbette, ama bütün bunlar, romandaki kişüerin ve olayların romanonın kafasmda önceden tasarlanmış bir sona doğru iierlemesi kuralınt değiştirroiyordu. Oysa bu yüzyılda nayata, hayatta doğaüstü bir «adaletin tecellisîne» aynı gözIe bakmıyoruz. Nice iyiletin trajik biçimlerde yok olup gif.tiğini. niee kötülerin burunları kanamadan ecellerine ulaşabildiklerini biliyoruz. Bunun da ötesinde, bireylerin hayatlarının bu romanlarda anlatıldığı şekilde önceden belirlenmedlğini görüyoruz. Hayatta belirlenmeler şüphesiz var, ama bunlar bireylere olduk ça geniş seçtne hakları tanıyor ve hayatmız. önceden bilinen bir sona göre degil, yaptığınız seçmeler sonucunda karşılaştığınız konjonktürlere göre biçlmleniyor. Yani hayatm sonu açık. romanın sonu ise kapalı romanı yazan bireyin biltncinde kapah. Bu bakımdan da. roman tekniğinde, zorunlu olsa bile hayatın yapısına benzemeyen bir şey var. îşte sözünü ettiğim ticari televizyon dizileri bu nok tada bir yenilik getiriyor. Bilindiği gibi bir televizyon şirketi bir senaryo yazarına. diyelim yirmi dört parçadan oluşan bir dizi ısmar lar; dizî tutarsa. «Haydi, on iki tane daha yaz» derler. Ti cari başarıya göre bu böyle sürüp gidebilir. örnegin Dallas. Uzadıkça Türk sine Kotü estetiği2: PekirTde 55 gün Fatih ÖZGÜVEN Hollyvvood, yabancı ülkeleri anlatan filmlerde seyircilerinin «yabancılık çekmemesi» için, ister Çin olsun ister An tarktika, ister Sibirya olsun ister Sahra, o «uzak diyar»ın Hollywood stüdyosundaki gö rüntüsünü kurar. «Başka ttlkeler»den söz eden Hollywood filmlerinde, perdede gördüklerimizin ashnda, üzerlerine kılıf geçirilmiş son derece «Amerikan» bir dizi görüntü va durumdan ileri gitmediğinl biimem farKettiniz mi? Cornel Wilde'h «Ömer Hayyam'm Aşklan»ndakı (TV) İran'ı, «Pariste Bir Anıerîkah»nın (TV) Pans'îni, hatta «Dr. Jivago»nun Eusva'sını bir düşünün ., Pazar Si nem ası 'n da seyrettiğimiz «Peldn'de 55 Giin»lin Çin'inl de sanki bir yerden, belki de Nancy Kwan'ÎJ «Surie VVong'un Diinyası»ndan (TV) tanıyor gibiyiz! Evet. film gerçek bir tarihi dönemi, 1900 yıllannda bölge bölge sömürgeci yabancı devletlertn işgali altmda bulunan Çin'i, cökmekte olan Pu Mançu hanedanım, Boxer avaklanmala nnı «konu ediniyor». Ama p°püler kultürün en etkin metinleri olan ticari sinema filmlerinde yazılı metinlerin tersine, birşeyin «konu edinilmesl» değil fllmde «gösterUen» şeyler belirleyicidir. İşte «Peldn'de 55 Gün»de de konu verilerine boş verip görüntülerl ve klişeleri izlemeye kojrulduğumuzda bir bir eski tanıdıklan buluruz karşımızda. Yana yatırdıfr şapkası, asker traşı, kibirli yakışıklılığı lle kaç kovboy filminin yıldız», «eylem adamı» Charlton Heston, Inglliz tarzı mizah anlayışı, badem bıyığı, uygar ve evclmen hayat görüşü ile Avrupaiun «ruhu» David Niven zaten eksiksiz birer klişedirler. Ne var ki, daha da önemlisi ikl sinto de «tan'dcn de ÇSn» bir film ortamında varolmalandır. Çünkü bu sinemaskop Çin'e yatandan baktıgınızda görürsüntla kJ, sözkonusu olan sadece Batı kültürlerinin biünclnde yaşayan Çin klişelerinden oluşma bir «Çin göriintüsü»dtir. Çin împaratoriçesinl egzotik rollerin değlşmez oyuncusu Flora Robson'ın (alışılmısın dışmdakl vüz yapısı Hintli. Cinli, Rus, Mısırlı v.b. çeşitli etnik kimliklere biirtinebilme flrsatı veren oyunculardan biri) oynaması bir yana, dekorun, cevre d«zenlemesinin de «Hpik Çlnli» sayılagelmiş pagodalardan, By masmın melodramlannı an dırmaya başlayan bu diziyle Türkiye halkı arasındaicl ilk günlerin aşkı bitti sanıyorum; şimdî ilişki. vazgeçilemeyen bir evlilik havasında devam ediyor. Baba Ewing'in sahicisinîn ölümünden sonra dizide yapılan değişiklikler yukarıda anlatmaya çalıştığım anlam da ilginçti, Gerçek hayatla «sanatsal» taklidi arasında zorunlu bir ilişki kuruldu böylece. Ama bu gibi raslan tıların ötesinde, başarılı olduğu için uzatılan dizilerde şöyle bir durumla karşılaşı yoruz: Bu dizîler zaten geneliîkle çok sayıda kişilerle ilerleyen «episodik» bir yapıyı benimsedikleri için. di zi belli bir anda kesildiğinde kisilerin çoğunun hayatı noktalanmış olmuyor. «Yerusini yaz» denildiğinde, se naryo yazan, elindeki insan malzemesine göre yeni hikâyeler üretmeye başlıyor. Sözgelişi, tutuyor Bobby'yi senatör yapıyor. Bobby başından beri «senatör olmak için yaratılmış bir adam» değil. Gene de ,o za mana kadar çizilen kişiliğinde öyle bazı özellikler var kl, senatör olabilir, olduğu zaman yadırganmaz. Başından beri Sue Ellen'in bir adama bağianmadan ya şayamadığını biüyoruz. Dizi uzadığında kendine yepyeni bir sevgili bulsa bu eski sevgilisinin babası da olsa pek şaşmayacağız. es ki adamlarmdan birine. hat ta Jr'a da dönse. Sözün kısası, bu dizilerde insanların kişilikleri az çok beiirli, ama devam etmek zorunda oldukları için romanlardaki gibî bir dar kader olmuyor. Dizi bittiğî zaman vardığı nokta. varması gereken tek ve zorunlu nokta değil. Varabileceği noktalardan biri. Yani, hayatta olduğu gibi. Bu dizilerin «gerçekçi olmak» gibi bir kaygıyla üretilmedîğini biüyoruz. Sanatla ilişkileri. kendi ticari başarıları için sanatta denenmiş, yararı kanıtlanmış teknikleri sömürmekten ibaret. Gene de, varolmak, başarılı olmak için tutulma ları .tutulmalan için de bir noktada bir «gerçeklik etkisî» yaratmaları gerekiyor. Böylece. ne yaptıklarınm pek de bilincinde olmadan, yapılarına uygun bir yeniiik getiriyorlar. O dizilerin çerçevesinde. onlarm genel mantığı içinde çok anlamlı değil bu yenilik. Ama onlarm gerçek sanattan yaraflandJğt gibî ontardan yarar Janmayi büebilecek bir ger çek sanatçı da bu yeni boyuttan çok önemli sonuçlar çîkabilir. Örneğin. yirminci yüzyıl bilînçliliği açısından romanda tedirgin edici olmaya başlayan «telelojik» yapıja değîştirebilir. Sanat alanında yeni oluşum Erol ÇANKAYA Sanatın yakın zamanlara kadar devindiği sınırlı alanın son dönemde genişlediği görülüyor. Oysa, bu «yakın zamanlara» kadar Türkiye'deki sanatkültür yoğunlaşması ancak «meraklısına» seslenebilen bir alanda kalıyordu. Bir iki istisna dışmda, sanat dergiciliği ancak birkaç bin kişiyle yüzyüze geiebilmek demekti. Dergilerin büyük çoğunluğu daha çok «edebiyat» dergisi olarak yayımlanıyor, edebiyatın dışmda kalan sanat türleri önemsenmiyor, resim eleştirmenleri sayfa bulamıyor, müziğe yer verilmiyordu. Arada bir olsun, sinema, dil, eleştiri gibi konulardaki özgül bir alan içinde kalan kimi dergiler yayımlanmadı değil; ama bunlar da kısa ömürlü oldular genellikle. Eu türden birçok dergi en başta ekonomik gereklere uyarak kapanıp, nice bir şeyler yapma isteğinin boğulmasma yol açtılar. Arada bir görülen ayrıksı rtrneklerin dışındaki çoğu dergi yıllar boyu Valery'yi onaylayan bir biçimde, «edebiyatın laboratuvarlan» olarak işlev gördüler. Genellikle az sayfalıydı f u dergiler, biri batıp biri çıkıyordu, kiminin mürekkebi elinize bulaşabiliyordu. Sorunla^a derinlemesine girilemiyordu ama bu «emektar» dergilerle şrene de çok şey vapılabildi. İlk ürünler buralarda yayınnlanıp sevinçler saldı, birçok tartışnıanın yararlı sonuçlan bu dergi sayfalanmn üzerinde alındı. Bu tür dergilerin zaten öteden beri îçinde olduklan koşullar daha da zorlaşarak yayıncılığı artık iyice bir «iflas masası»na çevirdi. Bu dergilerin karşısına bir olumsuz etken daha çıktı şimdi: Büyük parasal güce sahip ve geniş bir kitleye açılabilen sanat dergileri. Bakkal, kasap. ev sahibi tarafından kuşatılmış. kazandıgının marjinal faydası şiddetle artan ve hele öyle tutkulu bir okuma isteğiyle yanıp tutuştuğu filan da olmayan günümüz okuru ne yapacak bu koşullar içinde? Okuru bu nitclikteki kişiler olan küçük dergiler ns yapacak? Okur elbette vazgeçilmez malları ikide bir gözden geçirip tüketim tercihlerini ayarlayacak, b " nra kimi yayınlar haklı da olarak ya alt, sıralara düşecek ya da hepten vazgeçilecek onlardan. Bütün bu tutumları yüzündcn suçlanabilir mi günümüz okuru? Bu elbette mümkün değll; bir çok yazarçizer bile aynı davranışı gösterivorsa okur daha da haklı. Türkiye'nin yayıncılık alanında hemen farkedüen olgu dergiciliğe de sıçradı son biriki yılda. Yayın alanında artık biiyük paralar söz sahibidir. Bu piyasanın isterleri sanat ürününün nerdeyse özünü öe biçimini de belirleyeeek boytıtlara varmıştır. Ticarîleşme sürecine edebiyattan daha önce girmiş olan resim alanmdaki yeni yönelişler de oldukça ilginçtir. Yayın ortammı da içine alan bu yönseme içinde şimdiye dek geçerli olmuş olan «sanat dergisi» anlayısı da böylece bir evrilme içine girdi. Artık, büyük sayılara ulaşan okur yıgmlarma ulaşabilen sanat dergileri yayımlanıyor Türkiye'de. Gerçi Türkiye'deki nüfusun 45 milyon olduğunu söyleyip ulaşılan 1520 binlik tira.ilara burun kıvıranlar çıkacaktır ama bu sayının da önemli, üstelik çok önemli olduğunu unutmamak gerekiyor. Hem, sanat dergileri bin satarken de bu üikenin nüfusu aşağı yukan ajTiıydı ve bu nicelikteki dergiler gene var. Hangi itkilerle olursa olsun, hele başlangıç için dergilere olan bu ilgi neresinden bakılırsa bakılsın sevindiricidir. Yayımlanan çok satışlı bu dergiler daha da ciddi bir edebiyat okurunun. sanat izleyicisinin yetişmesıni sağlayacak bir okul işlevini görürlerse, bunun toplumsa] kaza.no hanesindeki önemi biiyük olacaktır. Herkcsin gözlemledifti bu olpru şüphesiz bellj bir toplumsalekonomik anın koşullarmdan ortaya çıkan bir «trend»in sonucudur. Sanat, rifirgîlerinin nicel ve nit.el yönden yetkinleşirken daha geniş okur kalabalığına açılması en başta, sanat olayıyla çok daha fazla kişinin içlidışlı olmasını yaratacaktır. Zaten öyle bir yere srelindi ki, EÜnüınüz insanı evinin duvarlarındaki aüe fotoğrsflannı indirip ağlayan çocuklu posterler, ünlü tablolann çoğaltmalannı filan asıyor. Aile resmi asmak basbayagı bir Eörgüsüzlük! Dahs incelmiş bir beğeni sahibi o!up gücü de yetenler ise galerilerdeki tablolann çerçevelerine küçük kırmızı pullar yapıştırıyorlar. Gerçi bu arada duvarlannm rengine uyacak tablolann peşinde olanlar da bulunuyor ama eh, bu da bir şeydir! Sayılan olgularm dıçmda tehlikeler de var elbet. Öncelikle, sanat yapıtınm daha çok izleyiciye yönelirken bağrmdaki birçok estetik «erdem»ini bu yaygmlaşma karşılıgında ödun olarak sunmasıdır. Poütik ödün lerden söz etmiyorum; çok r'v ha başka bir aşınma bu. Biraz geç de olsa sonunda piyasa koşullanna uyarak «pazar»ını kuran sanat olgusunun kendint bu koşullar çerçevesînde sürdürmesi önemli bir sakınca ola rak beliriyor. Yanısıra, izleylcinin, yani bu piyasa içindekl «tnketicflerin» eğilimlerini etkileyip öne çıkabilmek için temasal ya da salt biçimsel kimi yeniiîklere başvurulup birtakım moda akımlann yaratılması olayımn da altı çizilmelidir. Böylece «1aboratuvar»dan «endüstri»ye geldik. Bu dar imkânll dergiler belki bundan sonra özellikle öncülüğe girişmeli. Bu da azımsanaCak iş değil aslında. Değinmeler: Roman ve Büyü Bazı esterik teorisyenleri sanatın büyüden doğduğuna inanırlar. Herhangi bir düşünsel yapıyı tek bir neden le açıklayan bütün indirgemeci teoriler gibi buna da fazla yakınlık duymazdım eskiden. Gelgelelim, son zamanlarda ülkemisde türe yen yeni «romancılık» akımı karşısıncia, bu büyü teorisini daha bir ciddiye almak goreğini duydum. Klasik tanımıyla büyü insanın elinden gelmeyen bir şeyin olmasını istemesi, elin den gelmediği için bu şeyin taklidini yapnıası ve taklit yoluyla o olayın sahiden ger çekleşmesini beklemesidir ya; işte yeni romanlarımızın çoğunda böyle bir tavır var. Romancılar kendilerı bir şey olmak istiyorlar: Örneğin çok çapkın bir adam olmak, örneğin dostluk ve sevgi dolu bir insan olmak ve buna benzer şeyler. Hemen oturup roman yazıyorlar ve romanda kendileri ol duğunu tahmin ettirdikleri kişiler işte aynen böyle oluyor. Ya da bu romancılanmız birilerine kızıyorlar, onları aşağılamak istiyorlar. Yüzüne karşı yapamaymca gene aynı işlemi tekrarlayıp tutuyor, romanlanna koyuve riyorlar o kişileri. Tanıyanların h?men farkedebilecekleri «alameti farikaiar» yerleştirip kişilîğin geri kalan kısmını da, o aşağılamak istedikleri biçime sokuyorlar. Hayatın, kendi istediği gibi olması için roman yazan ki şi, ashnda ne yapıyor? Büyü degil de nedir bu?.. Böylece tuhaf şeyler oldu. Hem hayatta hem roman larda yaşayan insanlar çıktı ortaya. Daha kötüsü, hayatta yaşarken romanda ölenler de var. Karşılaşmca ne diyeceğinizj bilenjyorsunuz böylelerine: «başın sağ olsun» mu demeli acaba? Ama sonunda hepsi, hepimiz öleceğîz gerçek hayatta, bu ölümsüz romanlardan birine kapağı atmayı başaranlanmız ise ebediyen yaşayacak. Belkr artık yayıncılar da çart koşmaya başladı: «Bestett aşatı tanmmış Isim koydunsa satış hnlı olmuyor» diye. Eleştirmenlikle uğraşan bir kişi olarak, bu yeni roman tiirü karşısında nasıl bir eleştiri tarzı geliştirme nin gerektiğini düşünüyordum. Ne de olsa sanat büyüden çıkmış olabilir, ama eleştirinin büyüden çıktığını söyleyen yok. Sahi. nereden çıkmış bu eleştiri? Neyse ki, düşünce hayatımızm her alanında öncülüğüyle tanınan Yalçm Küçük. bu eleş tîrj sorunumu çözdü. Yukanda anlattığım türe girdiğini söyledîği bir romanı eleş tirmek üzere, «Ben orada an latılan adamı taıiınm, o senin anlattıptn gibl degildlr.» dedi. Üstelik, sözkonusu romanı, sağlık nedenîyle halı üzeri"de okuduğu gerçeğini de belirtti. Yeni roman tarzına uygun yeni eleştiri tarzı böyleoe belirlenmiş oldu. BiTiR;P BÜVLOtJfP OLUNCu N E ÇIN.DE VÇ AVBUPALI Pragmatık Amenkalı asker ve eylemci: Charlton Heston;; ince, nüktedan, diplomasi ustası Ingiliz: David Niven, rolünün yapaylığını aşarak kendini gerçesiiğini yansıtmayı başaran Ava Gardner. da fteykellerinden, Çin fenerlerinden, hasır şapkalardan, tahtırevaniardan, çekik gözierden. saç örgülerinden, sokak köşelerini kollayan «slnsi» Çinlilerden oluşması dikkatî çeker. Hareketlar seyirciye şöyle uzaktan «kabuki» tiyatrosunu hatırlatacak kadar Çinli'dir, «ikebanasmsı çiçek düzenlemeleri göze yabancı eelmez (Çin ya da» Japon farketmez aslmda), fılmin başındaki tmparatoriçe'nin Ölen bülbülü ise başka bir Batıiının, Andersen'in yazdığı Çin masaimdan aşırmadır. Bu nesne ve kavramlann tek tek «Çin'e özjcü» olduğu bir gerçektir. Ama tıpkı biı Japon evinin öniinde yelpazesiyle poz veren geyşa kızı gösteren herhangi bir takvim yapragı örneği, bütün bu ögelerin görsel bir bütünlük içinde kurgulanması bize öteki Çin'i, Hollywcx)d'un aşkınlaştırılmış Çin'ini sunar. İşte asıl kültür ablukası da filmde «anlatılanlann» çok ötesinde, lkonografik açıdan sistemli olarak «yeniden düzenlenmiş» bu stüdyo yapısı Çin yoluyla gerçekleşir. Nasıl tıpkı Paris deyince Eyfel'in. Roma deyince Trevi Çeşmesi'nin tanıdıkhğına sığmıp, o Ulkelerin kültürünü «klişe» nin bayutuna indirgiyorsak, bu filmde de aynı mantık işler. Genelde, Hollywood fümlnln mantıgmda «ysbanen» olamn giderilmesi, baştca kültürlerin tedirgin edicilikten çıkarılması yabancı çevreyi «eezotik» kılmakla gerçekleşir. Dorothy Lamour minyon Tahiti'li, Yul Brynner haşin Moğolistan'lı, Gary Cooper çapkın Fransız olduğunda dünyamıza o dünyaiardan gelebilecek zararlı etkiler giremez, her şey yolundadır, sevdiğimiz yıldızlar bu dekorlaştırılmış «başka yerw3e tanıdık kimliklerini sürdürebilirler, «aşklannı. ızdıraplannı, acılannı» yaşayabilirler. «Peldn'de 55 Gün»de oyuncu kimliğinin klişe olma özelligini aşan tek oyuncunun Ava Gardner olduğunu gene ancak «Mogambo»yu, «Klimanjaro'nun Karlan»nı seyretmiş kötü film tutkunlan değerlendirebilecektir. Ava Gardner tam bir klişe olan Rus «kurtizan» Nataşa rolünü adeta «klişe'ye karşı» oynayarak kendinin kılar. Çarpık gülümsemesi, girdiği salonda adının agızdan agıza dolaşması, filmin hifcâyesi gereği kendini feda ettiğl insanlarla ölmin her karesinde kadm ve oyuncu varlıgı ile alay ediyor olması nedeniyle filmdeki gerçek yıkıcı özün taşıyıcısıdır Ava Gardner. Sinemanın bütün büyük yıldızlan gibi Ava Gardner de. ne anlatırsa snlatsın sinemanın anlattığının deSü göstenttgiBİi) asıl mesa] olduğunu sesBBİşt&r çiinkU. Beden Eğitimi Öğretmenleri Derneği Başkanlığından Faaliyett durdurulan Der neğimiz Sıkıyönetim Komutanlığının 443912 sayılı 10 mart 1982 tarihlî yazısıyla açılmıştır. Üyelerimize ve tüm beden eğitim öğpstnıcnlerine duyururuz. Yönetim Kuruln Hürriuet B»r av» n en seçkin ürünlerini sunon dergi Ayın Dosyası'nda Divan Edebiyatı inceleniyor BULUT ELEKTRONtK MEHMET BüLtJT TV Radyo, teyp, oto teyp montajı, video, tamiri ve bakımı itinalı ve garantili yapılır. Yenisnlar Cad. No: 68 SABITER İST. •OKTAYAKBAL • O.ZtKl CAKALOZ »FAHİRİZ »ZEVYAT S E I İ M O Ğ I U CÜ1TEM AKIN FA2IL Ht/SNÜ OACLARCA SAMİ KARAOREN MEHMET SEYDA SABAHATTfN KUDRET AKSAL KONUR ERTOP CEVDET KUORET R(J$TO ŞARDAC SINA AKYOl SUKRAN KUROAKUl BURCAK EVRtN SEZER TANSUG MELIH CFVDFT ANDAY FILIZ A Ü I A S L O İSMFT ZEKİ EVUBOCLU TUGRUlTANYOl TOKTAMIS ATE5 SAIÎ MADEN CENGİZ CUNDOGDU SELMA rfJKEL ŞAHAP BALCIOCLU MURATHAN MUNGAN i TUNCER UÇAROt TARIKGUNERSFL BAŞARAN RAUF MUTIUAY TOMRİS UYAR NECATI GÜNGOR MURAT BEIGF FETHİ NACI TURGUT UYAR VEDA1 GUNVO» İIHANBERK İLBERORTAYLI ISMAd UYAROCLU FARUKGUVENÇ ATİILA BIRKİVF CELAl OZCAN HİLMİ YAVUZ SFIAHATTİNHİLAV EDIP C ANSFVÎR SFVGİSANLI HIKMFT İLAYDIN NFCATICUMALI VECDİ SAYAR YAŞAR İLKSAVAŞ $îir hikave deneme. inceleme söyteşı. eleştiri ve kitap tanıtımıyia Ertujcrul ATI5 Nural BtRDEN CIVA Sadık KARAMUSTAFA KadfiOZAYTFN Şule SÖNM£Z \ SATILIK i? Merkezl Cağaloğlu'nda sahiblnden satılık üc kotlı Ev. Tel.: 71 90 85 Mıne GOZEN Gülsün KARAMUSTAFA • 66 AN 539 no.hı C karnesini düşürmek suretiyle kaybettik. Hflkümsüzdflr, Kort Kak, EtHL Ştt desenleri ve fotoğraflarıyla GÛSTERI'de NİSAN SAYISI ÇIKTI