19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 MART 1982 üzyıllardır «işbölümü» denilen cenderenin içinde yaşadığımız Için, kendimiz sanatçı değilsek, sanatm yalnızca alıcısı olarak görebiliyoruz kendimizl. Birileri beste yapıyor, biz dinUyoruz, birileri resim yapıyor, biz bakıyoruz, birileri yazıyor. biz okuyoruz vb. Bir «gelecek kehâneti» ise ileride Işbölümünün kalkabileceğini. o zarnan herkesin. başka şeylerin yanısıra birer sanatçı da olabileceğini söylüyor. Sabah balık tutup akşam resim yapmaktan söz ediyor. Ama, sanat pratikleri bügün büdlğimiz gibi kalacaksa, böyle bir şey gerçekleşebtllr ml? Müziği alalım. Beste yapmak bir yana, bir alet çalmak kolay mı? Gerçi insanları alet çalmaktan uzak laştıran şey, teknoloji oldu; plak, radyo gibi araçlar müzlği evimize getirmezden önce. toplumda pek çok feişi, özellikle de kadınlar. bir saz çalmayı öğrenir, kendi miUiklermi kendilerl ealarlardı. Ama saz çalmak ycniden böyle yaygınlaşsa da, herkesin Rir.hter. Menuhin olması pnk mümkün görünmüyor. Onlar gibi calabilmek için onlar kadar çalışmak gerek. Onlar kadar çalışacaksa tnsanlar, de mek ki gene başka işlere vakit bulamayacaklar. Sarıat pratiklerinin bugün varmiş oldugu incelme aşarnastnda. aynı insanın hem ressam hem de mfeikçi olması ne kadar güç bir şey. Böyle insanlar yok değil, ama çok az. KÖLÎOR kişl de hayatına bir tür gttzellik katmak istiyor ve kendi dışında oluşmuş bir üsluba başvuruyor. Bunun bir «gUzelIlk» olmadığı sanırım kanıtlanabilir de. Ama «zevksizliğin» aitında yatan şey de, son analizde bir güzellik ihtiyacı değil mi? Bu açıdan bakıldığında giyim kuşamdan çanak çöm lege kadar her şey, bu «yasama üslnbu olarak sanathlık» kapsamma girer. Başka bir deyişle, yalnızca toplumdaki bireyler sanat eseri üretmekle kalmazlar, ken dilerini de sanat eseri olarak üretirler. Bu ikinci boyut gerçekleşebilirse, insan ve sanat, algılayan bir özne ile algılanan bir nesne olarak karşı karşıya durma ilişkisinin dışına çıkabilirler. Sanatsal üretim, yalnızca bazı bireylere vergi bir üstün yetenek olma görOnümünü kaybeder. Bu bir ütopya mı? Belki öyle. ama olsun ütopta gibi görünen r.iee çeyler gerçekleşt! ve insanlar da ütopyasız yaşayamıyor. YAŞAM Cumhuriyet 5 Y insanlar ve sanat muraı belge Zeki Müren ve Bülent Ersoy'a iyi niyetli bir "mersiye,, Ünsal OSKAY ı ekl Müren'der» Bülent Ersoy'a müziğimizde bir ı şeyler oluyor.. Müzikle iljiıenenıer, bu ikj sanatçımızın, belki de hormonal yapılannın Kczcınriirdığı bir üstünlükle, surdine bir ses rengine sahip olduklarını soylerler; ayrıca, özeilikle Zeki Müren'in tenor ve basın yanısıra, kadın seslerinden cito'don da ses alanı «ça lablldiği» ilerı sürülür. Surdine ses ise Çaykovski'nin canzonetta'sındo kemanlara takılıve ren kücük bir aparatla elde edılen hüzünlü seslerde olduğu oib, Pcmantizmin, ilk zamanlar daki hırcınlığından usanıp sı ğiTfl'ğı yumuşak başlı ama fdünyadon» artık hafifçs uzaklaşmaya başlaınış kendi «iç mekânının» sesidir. Ciiinhurıyet Döneminden ön c.e Istonbul'un orta sınıf kesim le'inin oturduğu güngörmüş omo artık düşüş içine girerı semtlerindeki evlerin so kağa bokan dar cephelerinin ord>rtj cskilnıiş arka bahçelerınde hekimler, kâtipler, men'urlar toplanır ve kanun, cumbüş, ud ve kemanla meşkederlerdi. Bu musıkide uslu, terniı/eli, nezahetli bir hüznün ycffıfıoığını ve bu ic mekânın sesinin carandığım» biliyoruz. Zeki Müren ise, 1950'lerden itibaren kentlerimizdeki yeni in sarlorın tarandığı» bu iç mekânın sesini getirdi bize. Altıyol'un. Kuşdilı Çayırının, Kur r.Tip.aııdere'ye cıkan sokaklann, herbiri kendi «uzletinin» se6s;ii;ğine cekilmış eski evle rinoeK' tnusiki âlemlerinin ter Sıne, Zeki Müren, kentlerde fkolabalıklara» dönüşen yeni insanlarımızın hem gürültülü, hem de biraz «Işveli» ic mekâ n'nın sesini sundu bize. Alışfığı mekânlarını, yakınlonnı, «coğrofyasını» yitirıp kentlerîn yeni oluşan hayatına korışan insanlarırnız coğalıyordu. Onların bu geleneksız leştırıci kalabalıklaşma içinde •sığındıklorı» uzleti dile getırmek ıcın, tane tane, her kelifiesı ılk kez duyulduğunda da bu geleneksiz kalmış insanlann bıie hemen anlayıvereceği bir muzık dil 1 oluşturdu. Yeni uzfelin bu ilk ortak dillerinden binn' oluşturduktan sonra, çoğu.nuiun hoyatta hic görrnedi ğınız «manolyaiardon» söz eöerken kentin «hlçleştirici» ha yatındo artık idealize ettiğimiz, erişilmezleştirdiğimız «aşklarırmza» sunacağımız ciceklerı de soyutlamamızı öğretti bize. Sevgililerimizi «modonnalar» olarak yaşamaya başladığımız bu ilk yıllardan sonra biz de, Zeki Müren de değiştik. Kent lerımız, kentlerimizin dışındaki hayüt a!cnıarımız hırçın bir hözne bürünmeye başladı. Ah rr>et Harrd: Tanpınar'ın dey'ş'y's, kerdl kültür tarihinde dram geleneği oluşturamomış b:r tcpiumken, 1950'lerde melodran^crc merak sardık. Bu nu. hâ!o. bizi yitirmekte oldudunyamıza Şoray'larm ».gözierinden» de koparak, cvcımp kndınlara» oradnn da, «:so^'unnr.> ve «horlanırcasına hemen yere yatırılan» kadın Ipr.a oolu porno filmlere yörmıdık.. I9b3'leıp'n başlarında bile nokuyapın adanı olacağına» v» cça'ışanın zengin olocagıno» ır'onılaıı bir dünyamız var ken. 18K) lorın sonlarında. oku mnkla coi'smakla değil. fırsatloricın vcrarlanmayı bilmekle. SücHilerin önünde fırsatlar kol lamckla «ocfcm» olabileceğimizi düşünmeye başladık. 1970enn sonlarına doğru Ise, tcp'tınrtumuz her gün yeni «şokior» vaşamaya başladı. Bu yenl hevotımızda insanca ye ni gelenekler oluşturamadık, «kuroi* diye toplumumuzun önüne konulanlar; her yönü İle har gün degişen bir toplumsal çerjei'iık karşısında, mıtlerindftn yoksunlaşmış butün ritüei'e1' g.bi, icinıizı ısıtmoyan, bi zi inandırmayon şeylerdı. Top iurnun coskı ve denetıml altmdaki hayat alanlarımızda uyar gibi gözüksek de, kendi iç mekdnımıza cekıldiğimızde, içımizcie bulanık bir ısyan ve eîiklıK vardı. Okumuşumuz, okumamışımız, birbirimizden oyrı düşrnüş, ışımiz, ©kmeğımız, IIK kez duyoblldiğlmlz bek ientilerimi? uğruna cok şeylere ses cıkarmadan katlanmaya çolıştık. Şımdi, işte bunun icindir kı, bize Zeki Müren de yetmez oldu! 1950'lerin altın ceıceveli gozlükler takmış, pırıl pırıl yüzlü, saçları sıkı sıkıya taran mış, hakkında «duyduklarımızı» yükssk sesle söyleyemediğimiz bir ses sanatcısı olan Zeki Müren'in ordındnn. bırden bire ortaya çıkan/çıkarılıveren Bü Gündelik hayat ve sanat analizde? Güzel bir biçim. üstün bir fortn değil mi? Musa heykeli yalmzca bir mekânda durmakla kendini insanlığın bütününden esir geyebilir, ama. şu «güzel biçim» soyutlaması bir şekilde bütün insanların hayatına sokulamaz mı? Şüphesiz artık «Musa Heykeli» olarak değil. başka biçimlerde somutlanmış olarak. Belki her giin gördüğümüz, her gün kullandığırni7, eşyanın biçimce güzelleştirilmesi geleceğin heykeli olabilir. Heykel soyutlandığında «üçboyutlu gü zel biçim» demek olduğuna göre. Ama bunlann da ötesinde «herkesin sanatçı olması», sanatın bir yaşama Uslubu olarak hayata, gündelik hayata girmesi olmalıdır herhalde. Bugün evini yapma plastik çiçekle ve benzeri nesnelerle süsleyen l lent Ersoy'a «merok sordık.* Bülent Ersoy, kendisine «Sanat Güneşimiz» dememizi biie istemiyordu. Zeki Müren gibi, ilk ün kazandığı günlerde, toplurrıun geniş kesimlerindeki yaygın etik'in dışında bir «özel ho yat» sürdürmenin zahmetini bi le cekmiyordu. Gazino Endüst risine ve bu Endüstride «meş rulaştırılıp» toplumsal hayatımızın «açık» (overt) davranışlar alcnınn «bı.ıloştırılan» yenl etik'ine teslim olmuştu; kazanılması mümkün bir ünün, zenginliğin, «knlabalıklan» sıyrılıp «bireyleşmenin» simgesiydü... Bizi de bu tur «yolların oğzına» getirip bırakan bir hayatın icinden çıkmamızın güçleştiğini gördükce. onu bu yenl kımliğini ortaya koymakta açırılıklara iterek, onurtla bizırrı aramızdakı «mesafenınjı varltğını sürdürmeye calıştık. Bu sürecte, ruhsal durumumuzun celişkili yapısını sezinleyen bo yalı basın, magazınler ve «komedi» geleneğinden yoksunlaşmış mizah derglleri, Bülent Ersoy'u, icimizdeki bulantıyı dışa vurmakta kullanacağırnız bir «husumet nesnesi» yo da «günah keclsi» oiarak da önümüze koydular, zamon zaman.. «Bu ne kadın, ne erkek...» dedilsr. Kimliğini netleştirmek; icin, ameliyat olmasını «enerdiler.» «Hom» bir endüstrının elinde olduğu icin, bir yanlışlık oidu bu. Biz, Bülent Ersoy' un kimliğinde böyle bir netlik aramadık... Bızim adımıza da edındiği eski bulanık kimliği, belirli bir ölçüde. belki de toplumumuzun bircok kesimlerinde başlayon «kimlik bulanıklığînın» cok daha ilşri, cok daha yoğun bir bıçimi olduğu icin, bize daha ilginç vs anlamlı geliyordu. Sabahları evden cıkıp «lç« glderken,» günun ilk «samsun' ıınu» aldığıınız gazeta boyll büfelerinin önünden gecerken gözümüze iliştiğınde. Bülent Ersoy'un da, bütün «üoltanatına» rağmen ve bütun «Itlcillğine» rağmen, yolnızca, «ayna ya düşürülmüş bir görürrtü» ol duğunu kavranıamız gereklyor. Bülent Ersoy'a gosterdlğimiz «hastalıklı llgiden,» onun «örselenıniş İnsan» kimliğini horgbrmemizin nedenı olan kaba ergilciliğimizden, «oşksıîlığımızın» ürünü olan ve kelimelerl biıe ücübeşi gecmeyen gütteip, ın tekrarlandığı müzikisrden, lcimizin ezikliğini bil« «öl guileştiren» bu «soğuk» vs «ocımasız» yaşamo üslubumuz dan Cz kurtulmamız, «oynapır» dişındaki dünyamızo bakmarnızı bekliyor! ZaV' MCren'i. Bülent Erao\''u «rahot bırakmamız,» hic de, sard.ğ'nız kodar zor değlldir, aslında!... Kadri bılinmemıs klasıkler Kadınlan, «rop»larınm ne ujTnayan çanta ya da ayakkabı kullanmaya, bir <le sahte mücevher takmaya karşı uyardıktan.. sonra, erkek kıhğına geçerek ilkin traşın fazilefierıni anlatıyor. Bazı kişil?r.daha etkileyici göriinnıek için sakalbıyık bırakabilirler, fakat «tarihte dahi hareket ve faaliyet kudretlerile halk kitlelerinl sevk ve idare iktidarile miimtaz büyük enerji adamları matruş yüzlüdürler: «Sezar, Napolyon Bonapart gibi.» Ve Amerikahlar gıbı uygar insanlar ba.zan gtinde iki kere t.ra.> oluyor. «Kravat Erkek Ttıvaletinin Barometresıdir»: bu önemli bölümün ana fıkri, kra^ vatm gösteriş için değil «kostümünüziin (ensenbleinl ikmal etmesi için» takılması gereği. Her hususta «realist» olan ya^ ^anmız yaz sıca^ında çagı geçmiş bir adabı muaşeret uğruna helâk olmamamızı öğütlüyor; bu bir «Amerikanize oluş» belki, ama daha «doğal». Mamafih AmerikaUların en pratik adamlar oldnğunu da iti rar edilehilir. Mııaseretin degilse hfle modanın bir çok taraflarına onların hakim olduklan görülüyor. Etemokrat düşünceli, resmlyete kıymet vermeyen yazarırmz, frak ve smokin gîymekte de aşınya kaçmamak gereğine değindikten sonra at yarjşı ..kılıgmdan, ata binme, kır ve otomobil kıyafetlerinden söz edıyor: Bir kısım Haııımlarımız da, hir çok erkeklerinviz gibi şehir rialıilindp ve baricinde at şe^intisi yapıvoılar. Hanımlar için morta. ata ıiinmr kıyafetini asrın zevkine cöre taldbetmekte ve çok güzcl, çok sade kıyafetler tanzim etmektedir. Bir hanımın gerek sehir dahilînde. gerek şehir haricinde at gezintilerinclc mutiaka bu kıyafetlerin en sade. fakat kibarını tercih etmesi ınuvafık olriıığunu kayda bile lüzum yolrtur. Adabı muaşeret, biİEİli yazann elinde zaman zanıan bir toplumsal öğreti düzeyine bile yükseliyor. örnegin. sokak mua^ereti anlatıhrken ortaya çıkan şu hikâye: Bir Parisli. tslâm olmak istemlş ve beğendiğl şarkı geranek öyleyse sanat, pratiklerlnin kendileri önemli ölçüde değişmeden, toplumda herbesin sanatçı olmasını bekleyemeylz. öyle teknıkler olmalı ki. bugünkü büyük uzmanlaşma gerekmeden, herkes bu tekniklerle kendince bir şeyler üretebil sın Deminki müzik örnegine bakalım: Nereden başlamış, nasıl gelişmlş, bugüne nasıl gelrnlş? Dünyanın çoğu ilkel topluluğunda, ör neğin müzikli törenlerde, hâlâ herkes olaya katılablliyor. Afrika'mn yüzyıllardır çoksesli dediğimiz mü ziğe sahip olması, bu toplu katıhmın bir sonucu. Ama bizlm de aralannda olduğumuz toplumlarda daha Ok halk ozanının ortaya çıkışından bu yana muzikte uzmanlaşma başlamıştı. özelllkle Ktjçesans . sonrasında sazlaf'çaü gelişti. Gene de, yukanda söylediğim gibi, profesyonel müzîkçi olmayanlar da evlerinde çaüp garkı söyleyebiliyordu. Batı romanlarmda. evlenme ada yı genç kızlann «tnarifet» llstesînde saz çalmaktaki ba şarılarının da yer aldığını okuraz hep. Öte yandan, bü tün bu süre içinde profesyonel icracının teknik becerisi alabildiğine gelistl. Sesin kayda alınması ve saklanması mümkün olduktan soııra da amatör müzikçi yok denecek kadar azalırken, kaydedilecek değerde roüzik yapmak üzere, virtü özlük düzeyl daha da yükseldi (ayrıca, belll bölümleri jeniden çahp plağa kayaetmek mümkün olduğu İçin, bu teknik ilerlemeyle kusursuz plaklar yapüablldi.) Gelgelelim, bütün bu tarih boyunca insan sazlarım doğadan aldığı malzemeyıe yapmış ya da dofcanın verdiği kendi sesini kullanmış ve doğanın seslerlni taklit etmişti. Gtinümftzfie, doğadan gelmeyen, insan yapısı olan «elektrontk» de işin içine girdi. Henüz belirli bir tip müzikte gşçerligl olan, kullanımı faz l yaygınlaşmayan bu im.a k&ndan ileride nasıl yararlanılacağım şimdiden bilemeyiz. Ama belki bu yenl yol. herkesin kendi müziğini yapmasına (hem beste, hem de icra olarak) elverecektir. Plastik sanatları düşünelim. İçinde yapıldığı somut pratiğin bir gereğl olarak, resim veya heykel tektir; sanatçının koruyucusu ısmarlamış ya da finanse etmiştir (bu koruyucu bir ku rum, örneğin kîlise, ya da bir aristokrat, ya da zengin bir burjuva olabilir). Ya da sanatçı, daha sonraki dönemlerde, o eseri yapmış ve piyasa mekanizmaları içinde satrrtıştır. Eserl satın alan, o tek eserln tek sahibi olma koşuluyla o parayı ödemiştir. Mikelancelo'nun Musa heykeli Roma'da durur. Kendisinl görmedikçe, resimden filan bakmakla, ne olduğunu gerçekten anlayamazsmız. Görmek İçin de Roma'ya gitmeniz gerek. Kaç kişi istediği gibi kalkıp gidebilir Roma'ya? Ve her büyük sanat eserini gerçekten tanımak tçin diyar diyar gezmemlze tmkân var rm? Şimdi bir başka soru sorayım: «Musa hey kell> gibi bir sanat eserinl son kerteye ksdar soyutlarsak, nedir bu heykel son içln Tanına,bir hoca alıtu?. Bir güıi hoca Kfcndi burnunu hir srürültii ilc içeri ç*kerefe sokağııı tam göbeğine tükürüvermlş ve güya hu ttikürük ParisH'nin yiizüne inmis pibi biçare adam arkasına bakTnadan mem leketine kaçmış. İşte sörgüsüz ve muaşeretsi^ bir hoca, iilkemize bir yeni Müslüman kaybettiriyor. ParisJi, Avrupalılardan baska «Bir kadın için bu manzara pek miistekrebtir. Hamdolsnn kaduılarunız bu cihette erkeklerden çok nazîktirler re onlar arasında kaldırımlarda dolaşan alelade sokak kadınlanndan başka tükiiren hemen hiç yoktur.» Kitabın yazüdığı tarihte, «Ba lolarda muaşeret» bölürnii nün bulunmaması düşünü.leme7xîi. Tuüımluluktan yana ıılusal gerçsklerimizin bilinoin de olan yazarunız Hanımla ra her bal'o içfiı ayn dikHrmeytn, diyor; tuvalet. Hanımların balolard» her dansa îstirak ettnemeye. müte madiyen ayni kavalye ile dan» etmemeje ve hele sarhoş edici içkilcr kullanmamaya dikkat etmelcri lazımdır. Hanımlar kendileri «»arhoş edici» olduklarına göre ve sar hoşluk «letafct»lerine aykırı dü şeceğine göre ıçkiden uzak dur malılar (Bu arada erkekler iki kat sarhoş olmak dvırumunda ama erkek dediğiniz de dayanıkiı olmalı). Atçah Kel Melımet İlber ORTAYLI nu belirtir. Her koylü ayaklan masmda hükümdar değil onun etrafındaki kötü yöneticilerdir ayaklananların hınç duyduklaŞu sıra Ankara Halk Tiyatro n.. Ne dünyanın düzeninin ne su, Orhan Asena'nın «Atçalı olduğunu uzun boyltı düşünür Kel Mehmet»ini yeniden sahne ler, ne de hükümdarm ne oldu ledi. gunu. Bu nedenle oyunda ade Aydın'ın Atça kasabasında ta bir Yunan trajedisindeki ko halk efelerin en ünlüsünün ro gibi, tarihin sesini veya sağ heykelini dikmiştir. Atçalılann duyuyu ilade eden (Yazann te övüncüdür Kel Mehmet Efe... zinı sergileyen) Deii Yani'nin İkinci Mahmud döneminin ta söyledikleri bence Atçah olayı rihine Atçalı Kel Mehmet dam nı abartmak dışında realiteden îS'asını vuranlardan biridir. S\ıl uzaklığı ölçüsünde zaman zatan Mahmud'un kendisi, hooası man estetik ibr probiem. de ya Halet Fiendi, Atçalı Kel Meh ratıyor. Onbir yıl sonraki san met, Hüsrev Paşa, Londra se neye konuluşda bu Deli Yani' fareti kâtibi Mustafa Eeşid nin biraz daha akıllanmasını (Paşa). Aslında dram konusu ve az konuşturulmasını bekler kişileri aramak için verimli dik. Fakat buna karşüık, bu bir pazardır bu dönem... Dev sefer sahneye koyucunun ve oletiıı beş asırlık temellerinin yunculann daha gerçek bir At sarsıldığı ve yeni atıhmlara gi çalı Mehmed Efe ortaya çıkar rişilen, yıkılan ordunun, değiş dığını da görüyoruz. Perde atirilrneğe çalışılan mali düze çıldığında canlı bir güreş sahnin, zayıflayan kolluk gücünesi ile seyirci etki altına alm nün yerini soyguncu toprak adı ve bu sürdü gitti. Kimi oğalarının, ayanlann, vergi mül yuncuların başansına, kimisitezimlerinin (yani ihale ile ver nin uyumsuzluğuııa rağmen gi toplama işini aian müteah«Atçalı Kei Mehmet»in bu se hitler) ve eşkiyalarm aldığı ferki sahnelenişini onbir yıl ön bir kargaşa devri... Bu karga cesine göre kesin bir başan di şada kötülerin ortasmda direye nitelemek yanlış olmaz. nen hakyemez yöneticiler de Orhan Asena tiyatromuzda var, kötü yöneticilerm adamı dilimizi en güzel kıülanan yaolan eşkiyanın yanında, da|:a zarlanmızdandır. Özellikle taçıkıp ezilenlerin hakkmı zorla rihi oyunlannda kullandığı ba arayan efeler de var. Atçalı zı anahtar kelimeler ve düin Kel Mehmet böylclerinin içinyapısından ustalıkla yararlana de destanlaşan biri. Tarihin çiz rak kendine özgii bir uslub ya gisine, olaylann gelişimine ters ratabilmiştir. düşen bir kahraman belki ama, Atçalı ne tarihin çarkını Oyuncu kadrosu eşitsiz bir çevirebilecek tarih yapan bir etkinlik gösteriyor. Erkan Yükişidir, ne de adaleti getirmecel (Atçah Kel Mehmet'de) Fat ğe çalışırken gülünç olan bir ma Bezel (Elvan Ana da) Büsaf adamdır. O her iilkede kar len Yıldıran (Deli Yani'de), Da gaşa devrinde ezilenin yanında ra Kutlay. A Gül, Bahadır H direnen destansı kahramanlar Tokmak gibî seyirciyle kolay dan biridir.Atçalı aslında şiirin diyaloğ kuvan oyuncular yanın Büzelliği ile çizilecek bir yiğit da, oyunun dramaük gerilimitir. Despot ve soyguncu bir yö ni düşüren oyuncular da var. netimi düzeltmek için Aydın vi İlhan Yılgör'ün ciekorunu ve layetini basar, vali konağına Ertuğrul Bayraktar'm müziğini yerleşir, «Valiyi vilâyet, hademeyi devlet» diye mühür ba» ohjmlu bir katkı olarak belirtsarken, Padişah kulu olduju melc gerekir. KIMBILIR BENİNE GÜZEL GÜNLER Hürriuet Gösten sanat/cdcbK'at Aym Dosyası FUSUNAKATll OKTAY AKBAL OKTAYAKINC1 SABAHATTİN KUORET AKSAL ÜSTÜN AISAÇ TAÜPAPAYDIN NİYAZİ ASIAN KÜRŞAT BA5AR SÜREYYABfcRFE ERCÜMENTBERKÎft NFCATİCUMAtl OCUZDURUKAN METİNJEIOĞLU KONUR ERTOP EROL EVCİN BURÇAK EVREN ORHAN GENCEBAY SAFFETCÜNDECER NECATİGÜNGÖR VEDATGUNİYOI FARUK GÜVENÇ OOCAN H1ZIA.V Türkiye'de Müzik Nereye Gidîyor ? YA5ARİIKSAVA$ OZDEMIRİNCE ERHANKARAESMEN GULSUN KARAMUSTAFA MEHMED KEMAL ŞÜKRANKURDAKUl ONAT KUTl AR FKİZ ALt LASLO ZÜLFÜ ÜVANElf GEYVAN MACMILLAN ZEKİ MÜREN NEDİMOTYAM CENGİZÖNDERSEVER MEHMET ÖZBEK EM1NÖZDEMİR ADNAN ÖZER KtMAlÖZER PEKCAN SFVGISANLI v ADMANSAYGUN TIMURStlCUK SENNURSEZER »SMET SIKAl RUH1 SU CENGİZ TANÇ SEZER TANSÜĞ H NURAN TEZCAN MEHMET TEZKAN HAMDİ TOPCb ORAY TUGLAN NIDATÜFEKCİ SELMATÜKEl YILDIRIMTÜRKER AZ£RYARAN FKDOĞAN YJLMAZ AYŞEGUIYUKSEL i,ıır, hıkâve. deneme. ıncelcme. clcşlirı, söyleşi. kitap tanıtma ( yazılarıyla.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle