19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 abancı dil öğrenmenln, özellikle ülkemiz insanlan için, önemine sözüm yok. Yabancı dil öğretmenin dünyaca bilinen iyi işlenraiş, bilimin süzgecinden geçmiş bir yolu yordamı var. Kuşkusuz ona da sözüm olamaz. Benim sözüm Bakanhğımızın yabancı dille öğretiml ya bancı dil öğretiminde yöntem saymasına ve ülkenin hemen her yöresinde bunu uygulamaya geçmesine. Yabancı dille öğretim yapan resmi ve özel okulların devlet eliyle yaygm hale getirîlmesi, halkımızın bu okullara özendirilmesi ve ba'sınımızın bu salgını desteklemesi küçümsenemeyecek bir sorun. îzin verirseniz bu yöntemin gerisindeki boşluğu ve ilerisindeki yıkıcılığı ile. acıh öyküsünü kısaca anlatmak istlyorum. Bundan on yıl kadar önce lcat edilen Anadolu liselerinin sayısını 'ilk adımda her ile bir tane açma' hızına kendimizl kaptırmadan sorunun dört bir yanı ile tartışılması gerekir. Eskiden açümış adı ve sayısı belll bu tür bir kaç okul gerekçe olarak gösterilernez. Onlarm açıldığı zamanki siyasal, toplumsal ve ekonomik koşullar düşünülmeden o günlerin eğitim gerekleriyle bugünküler karşılaştırılamaz. Sözgelişi. Osmanlı döneminin yabancı dil ortammda iş gören bankalan, demiryolları, ticaret işleri ve belediyelerin hizmet kurumları bugün yoktur. Yabancı dille öğretimin, yabancı dil b'ğretmede yöntem olarak kullanıldığı baş ka bir ülke olmadığını savunanlara katılmıyorum. Bütün gelmiş geçmiş sömürgelerde kullanılan yöntem budur. Oralarda anadilin ilkel bir dil olarak aşağılanması ve zanıanla ölü dil haline getirilmesi bu yolla sağlanmıştır. Bağımsızhğına kavuşan o ülkeler bugün yöntemin acı meyvalarını dermekte ve anadillerini öğretim dili yapmağa çahşırken büyük zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Osmanlı dönemindeki gerllemenin bag ta gelen nedenlerinden biri anadilimiz Türkçeye yer vermeyen bugün Kuran kursu adı altında sayılarını her gün biraz daha artırdığımız Osmanlı modeli ilkokul (Sıbyan Mektebi) olmuştur. Bu okullarda Arapça sözcükler, Arapça metinler kullanıldığı halde Arapça da yok sayılabilirdi. Arapça metinlerin kaynağı Kuranı Kerimdi. Onlar anlaşılmak lçln değil, kutsal olduğu İçin okutulurdu. Ve biz bu dilsiz okulda (Sıbyan Mektebinde) ilk dersimiz Elifba'ya (Alfabe'ye) başlamadan Kuranı, bir tek sözcüğünü anlamadan ve yüzünden okumasını bilmeden, ezberlerdik. Laik olmayan o eğitim düzeninde erek bireyce, toplumca yaşamayı öğrenmek değil, mekanik yoldan imanla içi OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 3 MART 1982 Y Yabancı Dille Öğretim BUNDAN ON YIL KADAR ÖNCE İCAT EDİLEN ANADOLU LİSELERİ ÜSTÜNDE CİDDİ OLARAK DÜŞÜNMELİ, KENDİ ANA DİLİNİ AŞAĞILAYICI SÖMÜRGE SİSTEMİNİ BENİMSEMEKTEN VAZGEÇMELİYİZ. YABANCI DÎL ÖĞRETMENÎN BAŞKA YÖN TEMİ VARDIR. H. Hüsnü CIRITL1 Emekli Talirn ve Terbiye Kurulu Başkanı ve Kültür Müsteşan mizl doldurmak ve öbür dünyaya hazırlanmaktı. Atatürk'ün aydınlığında Sıbyan okullanndan ve bu okulların sözümona Türkçeleştirilmiş 1leri Tanzimat örneklerinden kurtulduk. Okullarımızda anadilimize ve Türklüğümüze kesinkes kavuştuk. Ne yazık ki kavuşmamızla arada kalan kısa bir süre yok sayılırsa yeni bir gafletin kucağına düşmemiz bir oldu. cuğun öğrenme hakkına ve gerekstnimtne karşıhk derslere kalmaktadır. Genellikle yarım yabancı dille anlatılan ve yarım yabancı dille dinlenilen bu derslerin kısıtlanmış zamanı ne hale getireceği, öğretimin düzeyini nereye kadar düşüreceğl ortadadır. Bu, uzun uzun tartışılacak bir konu. Merak eden dostlarıma Hasan Ali Yücel'in Birinci Milli Eğitim Şurası açış konuşmasını okumalarmı salık veririm. Ayrıca, 1978 yılında Türk Tarih Kurumu'nca yayınlanan <BUim, Kültür ve öğretim Dili olarak Türkçe» adlı 600 sayfalık kitabı okumalı. Bunda Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı. Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu ve Ord. Prof. Enver Ziya Karal'ın bu sorun hakkmda değerll yazıları var. Sözü biraz genele götürmek istiyorum. Çarpık bir eğitim düşünüşünün getirip önümüze koyduğu bir tutum bu. Kla sik Doğu felsefesiyle Klasik Avrupa felsefesinin ve blnlerce yılhk Anadolu kültü rünün bileşimi niteliğinde olması beklenen temel eğitim felsefemiz Avrupa üzerinden aşarak gelen, asıl kaynağı bilinmeyen savruk bir açık pazar felsefesi için de kendini bulmadan yitirdi. Bir çeşit yararcı, perakendeci kapkaç felsefesine eteğimizi kaptırdık. Atatürk'ün ulusal değerlere dayalı güven ilkesini unuttuk. Bu koşullar altında verdiğimiz Urünlerin hiç biri bizim değildir. Kendi elimizle kendimizl kendimize «el» ettik. Kişilikli ulusal bir eğitim düzenine sahlp olmak önemlldir. Bugün kişiliğl olmayan ulusal bir eğitim düzeninden, yarın kişiliği olan bir devlet düzeni çıkmaz. îş bu kadarla da kalmıyor. Yaban ellerin yaptıklarınm iyisine gözlerimizi kapıyoruz, kötüsüne bakarak akıl almaz şey ler yapıyoruz. Yüz yıllar boyu paralı okutma bilmemiş kuşaklarm son halkası bizler Yüksek öğretimi bir kalemde paralı ediverdik. (Yasa: 14.6.1973/173938). ••• Sözü buraya kadar getlrmemi hoş görün. Temelde Sıbyan Mektebi düzeniyle anadilinl öğretim dili olarak hor gören yabancı dille öğretim düzeni, bağışlanabllir bir abartmayla, aynıdır. Imdl, her önüme gelene sormak isterim: Bunun ulusçulukla, Türkçülükle. Türk soyekinciliğiyle (kültürcülüğüyle) bağdaşır bir yanı var mı? 1931'de ve 1961' de yürürlüğe giren iki yasa yargısı gereği (1931/17781, 1961/2224)'ta ilkokuldan başlayarak hiç ara vermeksizin anadiliyle bilim, teknik okutmadan Türkçeyi bilim ve teknik dünyasına kazandırmanın, aynı zamanda bilim ve teknik dünyasını Türkçeye kazandırmanın başka bir yolu düşünülebilir mi? Bilimde yaratıcılığa giden yolun anadilinden başladığını eğitim psikolojisi verlleri içinden kolayhkla çıkarabilirsiniz. Bilim kavramlannı doğuştan hemen sonra başlayıp adım adım yaşayarak, soluk alarak, severek, sevilerek öğrendiğimiz anadilimizle elimize, gözümüze ve içimlze sindirmeden bilimde, teknlkte ve sanatta yaratma gücünü nasü buluruz? Yabancı dille öğretimtn normal öğretim düzenini sakatlayıcı ve öğrencilerl özel dershanelere sürükleyici sonuçları da var. Söz konusu okullar ögretmen gözü ile irdelenince insanı şoke eden gözlemlere varılır. Haftahk sürenin yarıya yakın bir bölümü yabancı dil öğretmeğe ayrılmaktadır. Kalan öbür yarı zaman ço VII. Milll Eğitim Şurası'nda eskl bir maliye Bakanının Orta Öğretimi paralı etme çıkışlarını, rahmetli Cevat Dursunoğlu ile zor önlemiştik. Yüksek Öğretimin ardından Orta Öğretimin de paralı olması için bir ileri (!) görüşlünün bu fikri. bir daha gündeme getirmesi yetebilir. Burada bize özgü büyük bir atılım hareketine (!) değinmemek hakbilmezlik olur: ÎmamHatip okullarını ImamHatip okulu olmaktan çıkarıp laik lisenin yerini süratle alan dinsel liseler haline getirmenin ilk büyük adımı atılmıştır. (Yasa: 14.6.1973/173932). Gerekçe masumcadır ve kamuoyunu kolayca yanıltacak niteliktedir. Bu okullar da orta derecelidir ve meslek okuludur. Oysa. dinsel eğitimin özü deneysel eğttimin özü ile bağ daşmaz. Bağdaştırmağa çalışmak da dinimize hizmet değildir. Biri Fizikötesi (transcendental) âlemin Tanri bilimidir; ışığın, nurun kaynağıdır. Deneye deneye öğrenmeli, yaşam insanoğluna Tanrının bağışıdır. Tanrı öğrenmez. öğrenmeyle elde edilen sözün anlatabildigi kadariyle, o ânında bilir. İnsan Tanrısma da yakarışla, günlük yaşama deneyimleriyle adım adım ulaşabilir. Mevlana insamn deneyim dağarcığma bir biçim raksı ve müzi ği katmıştır. Yunus şiiri ile bu ışık kerva nma katılmıştır. Bu iki ulu kişinin hüma nizmi dünün, bugünün ve yarının Anadolu halkını Tanrı biliminin ateşi yöresinde toplama hayalinln ürünü olmuştur. Bu onlar için beraberlik, birlik aşkı idi. öbürü. deneysel eğitimin özü tse, bu ftlemin bilimidir. Bunun değeri bu dünya yı insanca yaşanır, gönençli hale getirmektedir. Bir süre bu yöntemle yaşamaöğrenme deneyimi kazanan, ülke gereksi nimi ölçtisünde, bazı çocuklar din bilgisine kendilerini adayabilirler. Her iki bilim de insana ayrı ayrı daha rahat hitap eder. Bunları birarada yü rütmeye kendlmizi zorlaymca her iki yan da bundan zarar görebilir. Laiklik işte bu zararı önlemek ve toplumu bundan ileri gelecek büyük felaketlerden korumak içindir. Dünün ve bugünün dünyası bunun somut açıklamalarıyla doludur. Kısacası: görünmez eller bu ülke 1nsanlannı, bizleri bir bilinmeyene doğru sürüklemektedir. O yer neresidir? Asıl sorun bu. Sonra her şey geç olabilir (*). (•k) Blzim, Batılılar benzeri, uzun bir demokrasi peleneğimiz olmadığı gibi modern eğHlın görenejjimiz de yok. O iilkeler öğretim dilitıi anayasalarına koymak şövle dursun, îngiltere, tsrail ve Yeni Zelantla gib! bazilan anayasaja bile çerek görmevebilirler. Biz anayasamızın lıazırlandığı bugünlerdr «Türk okullarmda. öffretim dili Türkçedir.» yarsısım anayssamıza koymayı düşünebilmeliyiz.) XXX Gasrdaslasmanm Ölcüsü... . üm tarihsel süreçlerde yaşanan dönemlerl değerlendirmek için elimizde bir güzel ölçüt var: Aydınlarla devlet ilişkileri... Çok ötelere gitmeyelim; 100'üncü doğum yılında andığımız Atatürk'e bakalım. Mustafa Kemal, ilk gençlik yıllarmdan beri cağının aydmlarıyla, yazarlarıyla, düşün adamlanyla birlikte ve içiçedlr. O çağın kuşaklarma yurtseverliğl aşılayan ozanların başında Namık Kemal gelir. Bu «sakıncalı ve tehlikeli» yazar ve ozan Atatürk'ün belleğine yerleşmiştir. Daha sonraları Mehmet Emin'den Halide Edib'e, Falih Rıfkı'dan Ruşen Eşref e, Reşat Nuri'den Yunus Nadi'ye değin aklınıza kim gelirse Mustafa Kemal'in yanındadır. Türkiye'nin şairleri Atatürk îçin şiirler yazmışlardır. Bunların arasında padlşahlara yönelik «kaside»lere benziyen ve dalkavukça nitelikler taşıyaniar vardır; ama bütün bir ömür boyu başını dik tutmuş; her tür çıkarcılığa karşı koymuş; yurtseverlik, özgürlük. çağdaşlık yoluna benliğlnl koymuş ozanların Atatürk için yazdıkları şiirler bir kocaman kitap oluşturmaktadır. Kimler yoktur Ki bunların içinde? Vecihi Tirnuroğlu'nun hazırladığı «Atatürk Şiirlerl Antolojisi» adlı kitabı alıp okuyun inceleyln. jf'azıl Hüsnü Dağlarca, Melih Cevdet Anday, Nazım Hikmet, Aşık Veysel, Sabahattin Ali, Arif Damar, Şükran Kurdakul ve adı bu köşeye sığmayacak nice şairin Atatürk'e yazdığı şiirlerin anlamı. Atatürk'ün de anlamını vurgulamaktadır. Türkiye'de aydmla, ozanla, yazarla, bilim adamıyla devletin arasının açıiması, 2'nci Dünya Savaşından sonra hızlandı. Öyle bir aşamaya ulaşıldı ki aydın, sanatçı ya da yazar iie «devlet düsnıanı» deyimi birbirine karıştırıldı. Nerede bir düşün adamı, yazar, sanatçı. ozan varsa, «sakıncalı kişi» sayıldı. İşadamlarıyla yakınlaşma, düşün ve sanat adamlarıyla uzaklaşma sürecinde yol aldıkça ülkeye bir yarar mı sağlandı? Yoksa bunalımdan bunalıma düşmenin bir göstergesi midir aydınlara, sanatçılara. yazarlara. düşün ve bilim adamlanna yönelik düşmanlıgın yoğunlaşması ve gelişmesi? o , « • T CVCT OKTAY AKBAL 'Mucize,,nin Gercek Yüzü... (okurlardan Ozsoy Operası ve gercekler 11 Şubat 1982 günkü Cumhuriyet'te sayın Faruk Güvenç' In «ÖZSOY OPERASI» konulu yazısının bir bölümü şöyle sü rüyordu: «ÖZSOY'un müzlk ya pısını 1934 yılının koşullarından soyutlayamayız. Blrkap klçinln dışında ne sollst vardı o zamanin Türkiye'sinde ne koro ne de doğru dürüst bir orkestra. Saygun bu molzeme ürerln» zorlayarak bir elblse dikınlştir. Bu nedenle eserde konuşma rolieri d* ağırlık taşır.» O sanatsal olayların Içlnde ve o günlen yaşamış bir kişl olarak ÖZSOY üzerino kaleme alınmış yazının bu bölümünü cok yadırgadım. Gecmlşe dönük eleştirller, tarihsel olguları ve gsrcekleri yansıtmalıdır. ÖZSOY'un yapısı v^ o günkü koşullara gelince, doğal olarak o zaman. bugünkü geniş «imkânlar» yoktu. Ama ya pıcı, basarıcı v e içtenlikle güc kaynaklao vardı. O operada sollst. soprano Nimet Vahit Idl. Solist, Nurullah Şevket Ta? kıran nasıl unutulur?.. Koroyu oluçturan Müzlk Ögretmen Okulu'nun ciddi eğitim görmüş yeteneklı öğrencileri ve bir kısım amatörlerin çıkar düşünco sinden arınmış emeklerl... Ve koro şefı H. Bedi Yönetken1in olağanüstü calışmalarj n«den onımsanmoz?., Koregraflde Setma ve Azade Selim Sır rı imzaları vardı. Sahne, dekor ve kostüm bu gunleri aratmayacak düzeyde idı. OZSOY OPERASI değlnlldiği gibi ilk kez 1934 yılı 19 haziran akşamı «Halkevi» sahneslnde, Atatürk ve İran Şehinşahı onuruna sergllendi. Demek ki Cumhuriyet yönetlml 10. yılını doldurmuştu; burada küçük bir yanılma olmuş. Bu cok görkemli geceyi başka ge celer izledi. Fakat o yorgunluklar yılgınlığa dönüşmedi. Amatörlerin coğunlukta olmasına karşın, Saygun, elbise ye benzetilen bu yapıtı kendini zorlayarak dikmemıştir. Ankara'da güclü bir orkestra vardı. Şimdikı adı Devlet Sen fonl Orkestrası olan topluluk o zaman «Riyaseticumhur Filarmoni Orkestrası» idi. 1826 yı lından, yakın zamana kadar cok değerler yetiştirmiş yurt dışında başarılar sağlamış disıplinli bir sanat varlığı Idl. «Riyaseticumhur As. Armonl Müzikasısda yurt Icl ve dışında sanat gücünü ispatlamıştı. Opera çalışmalarında aksayan yöne gelince... Vecihi Timuroğlu'nun hazırlayıp düzeniediğl «Atatürk Şiirleri Antolojisi»nde beş bölüm var. Bu Türkiye'nin çağdaşlaşması diyebileceglmiz sürecin belirli dönemlerini de vurguluyor. Kitabın birinci bölümü Atatürk'ün sağhğmda yazılan şiirlerden oluşuyor. İkinci bölüm ölümünde yazılanlardır. Üçüncü bölümde Atatürk'e sevgı vc saygıyı içeren şiirler toplanmıştır. Dordüncü bölümün başlığı ilginç: « Siyasal iktidara karşı Atatürk şiirleri ve Atatürkçülüğün yorumunu yapan şiirler..» Beşinci bölümde «Atatürk Eylemi»ne ilişkin şiirlere yer verilmiş. Böylece yakın tarihimizln ve Atatürkçülüğün çizgileri ozanların şiirleriyle ortaya çıkıyor. Peki, Türkiye'nin şairleriyle, sanatçılarıyla, yazarlarıyla, düşün adamlanyla bu denli bütunlesmiş bir Atatürk'ten sonra nasıl ve neden herşey değişebilmiştir? Türkiye edebiyatının en önde gelen sanatcılarını kim zorlamıştır «Atatürk için şiir yaz» diye? Ya da bu şairler yazdıklarından ötürü bir çıkar mı sağlamışlardır? Hayır... Aydınlara, şairlere, sanatçılara, yazarlara, çlzerlere, düşün ve bilim adamlarma yönelik baskıların Atatürkçülükle bir ilişkisi olamaz; Türkiye'de İkinci Dünya Savaşmdan sonra yoğunlaşan sanat ve kültür düşmanlığının Atatürk'le İlişkisi bulunamaz. Aydınlarıyla, yazarlarıyla, sanatçılarıyla yaKinlaşan yönetim çağdaşlaşır; uzaklaşan yönetim çağdışılığa doğru sürüklenir. «Bence bütün uygulamaların altmda ttç ana hedef yatıyor, hiç söylenmese de, bugünkü politikanm esas hedefleri bunlar.» îstanbul Sanayi Odası Başkan Vekill Avukat Murtaza Çelikel 'Arayıs' dergisinde yayınlanan konuşmasında Turgut özal'ın ekonomi politikasının üç ana hedefini şöyle saptıyor: Birincisl, tekellerin ve dev holdinglerin güçlendirilmesi, tekellerin korunması... tkincisi gelir dağılımını özellikle, memur ve çahşan kitleler alyhine bozmak... Üçüncüsü, ekonomik büyümeden vazgeçme anlayışı... önemli olan «1970 yularraın yanlış iktisat polittkalan ile beslenip semiren alle holdinglerini korumak»tır. «Bunların bankalan var, dev sanayi şirketleri var, yönetim kurullarında büyük adamlar var.» Murtaza Çelikel'i Hukuk öğrenciliği yıllarmdan beri tanırım. Yıllar sonra «sanayici» olmuş o da... Ama «büyük» sanayicilerden değil, Türkiye'nin gerçeklerinl, yararının nerde olduğunu, nerde olmadığını bilen aydm bir iş adamı... Bir gün Özal'a şöyle demiş: «Aldığınız eksik kararlarla şekavetin emanetçisi oluyorsunuz, temenni etmem ki küçük ve orta boy sanayinin mezar taşınm metin yazarı olamayasınız.» Çelikel şunları ekliyor: «Ama Sayın özal'a küçük ve orta boy sanayii batırma politikası yetmemiş olsa gerek ki bu gidişle bütün TUrk sanayii mezarlık haline getirecek kararlarında ısrarlı. O zaman da hepimiz için bir tek kitabe yaznıası yeterli.» 'Türk Mucizesi' dedikleri 24 Ocak kararları lkinci yılını doldurdu. Daha ne kadar beklenecek bu 'mucize'yi görmek için? Herhalde biz orta yaş sınınndakilerin ömrü yetmez! Gençliğimizde bir 'nurlu ufuklar', 'kemer sıkma' sözleri vardı. Otuz yıldır kemerleri sıktık, nurlu ufuklara bakıp durduk. Ama bir türlü görülemedi o 'nur\ ne de aydınlık bir 'ufuk'... Her gelen bir umut ışığı yaktı, kimi şöyle kimi böyle, dayanalım, direnelim, azıcık sıkıntıya katlanalım çoluk çocuğumuz rahat yaşasm dedi. Böyle diyerek bu güne, Bay özal'ın ekonomik krallığını sürdürdüğü günlere geldik. Geldik ki, aynı söz, üç beş yü daha geçecek, dişimizi sıkacağız, kemerleri sıkacağız, canımızı sıkacağız, herşeyi sıkacağız!. Borçları ödemek, yeni borçlar almak, onları ertelemek, yeni zenglnler yaratmak, eskilerini daha da zenglnleştirmek... Otuz yıldır hep bu, hep bu... Murtaza Çelikel'in sözlerini okumayı sürdürelim. 24 Ocak kararlarımn birinci özelliğinin tekellerin korunması olduğunu söyleyen İSO Başkan Vekili, ikincl özellik olarak şunu ileri sürüyor: «Gelir dağılımını özellikle memur ve çahşan kîtleler aleyhine bozmak. Şekerli hastaya ensülin tedavisi yapar gibi günde iki defa devalflasyonun anlamı bu. Sanki mcmur ve işçiler gelirleri tedricen düşürülürse farkma varmazlar! Türkiye zaten dünyada gelirin en kötü dağıldığı ülkelerden biri... Orta sınıfın yok olduğu bir ülkede yapılacak Anayasa ne kadar mükemmel olnrsa olsun, lüks bir kitaplık hatırası olur. Eğer ülkede demokrasi istiyorsak orta sınıfa bir göz atalım. Kaç kişi kalmış?» Arayış'm sorduğu «Şu halde siz bugttnkü politikalarm bir alternatifi olmadığı görüşüne karşi çıkıyorsunuz?» sorusunu da. Çelikel, bir sanayici olarak şöyle yanıtlıyor: «Bugünkü politikaların alternatifi vardır. Hedeflerimiz bellidir. Birincisi hızlı büyüme, tkincisi işsizlikle derhal ve bütün gücümüzle mücadele, üçüncüsü gelir dagıhmmdaki bozulmayı durdurma ve hatta tersine çevirme. Bunları yaparken tekellerle mücadelenin zorunluluğu açık... Hangi kesimden ve hangl amaçla gelirse gelsin 'alternatifi yoktur' çı&lıklan gayri ciddidir. Dünyada bunalmı var, başka ülkelerde de işler kötüye gidiyor bahanelerinin arkasma saklanmak iki ayın modası oldu. Bakalım başarısızlıklarımn ve çaresizliklerin daha ne bahaneler icat edecekler?» Hep birlikte bakıyoruz! Sakıp Sabana'ya bir öneri Sayın işadamı Sakıp Sabancı'mn, Sayın Ord. Prof. Fahrettin Kerim Gökay, Sayın Prof. İhsan Doğramacı, Sayın Prof. Siyami Krsek'in büstlerini hizmet verdtkleri sağhk kurumları önüne dikmek için Sağhk ve Sosyal Yardım Bakanlıgından izin isteğinde bulunduğunu gazetelerde okudum. Saym hocalanmızın hiz,metlerinin taltdirle anılması gerektiğini herkes bilmektedir. Saym Sabancı çok faydah hayırlı tesisler yapmış değerli bir işadamıdır. Acaba saym hocalanmızın büstleri yenne bu sağhk müesseselerine yataklı pavyon inşa ederek hastalann faydalanmasına yararlı bu pavyonlara değerli hocalanmızın isimlerini koydursa daha yararlı bir iş yapmiî olmaz mı? Daha çok hasta vatandaşımızın ve ailelerinin dua ve takdirlerini kazanmış olur. Bu arada çok önemli faydah hizmetler vermekte olan İstanbul Çapa Tıp Fakültesi iç hastalıkları servisine kalp elektrosu çeken bir kaç tane cihaz alsa. Ayni fakültenin göz hastalıkları polikliniğine daha çok vatandaşa hizmet verecek modern cihazlarla teçhiz edilmiş bir ek pavyon yaptınp yine takdir ettiği hizmeti geçenlerin isimlerini verse çok ama çok dalıa takdir edilecek minnet ve şükrania anılacak bir hizmet ifa etmiş olmaz mı? Sayın Sabancı'mn bu isteğimizi nazara alacagı ümidi içinde şimdiden şükranlanını ve tebriklerimi kendilerine saygı ile ileürim. Cemalettin TUNCA Maltepe I tSTANBUL (Cumhuriyet 3 MART 1932 Güzel Sanatlar Akademisinin ellincl senei devriyesi münasebetiyle bu gece bir müsamere verilecektir. Bu eğlenceye bütün Güzel Sa GÜZEL SANATLAR AKADEMÎSÎ natlar Akademisi mensupları, Akademl mezunları iştirak edeceklerdir. Eğlence sabaha kadar devam edecektir. Sultanahmet ilkokulu kapatı lacak mı? Sultanahmet İlkokulunun vllâyet binası yapılacağını öğrendik. Oğrencl velilerl olorok kara kara düşünmeye baş ladık. Bu okulun kapatılmasıyla oırlikte öğrencilerin Mah mutpaşa ve Kadırga ilkokullarına dağıtılacakları söyleniyor. Sultanahmet llkokuluna uzaklardan gelenler var. Bir de bu öğrencilerin Mahmutpaşa ilkokuluna, ya da Kadırga llkokuluna nasıl gldeblllrler? Bu olayın başka bir yönü de, ikln ci yarıda öğrencller nasıl okul larından ayrılıp, değlşik bir çevreye, değlşik öğretmenlere uyum sağlayacaklar? 500 kadar öğrencinln cevre okullara dağıtılması yerine Tüten'in Halkalı projesiyle ilgili yanıtı 13.1.1982 tarihli gazeteniztn 2. sayfa 6. sütununda yer alan «Halkalı Projesi Ne Oldu» başlıklı Bülent Çakır'ın şikayetleriyle ilgili yazınız Arsa Ofisimize incelettirilmiştir. îstanbul Halkalı mevkiinde Yeni Yerleşim Alanlan olarak kamuiaştırilmasma başlamlan bölgede tapu ahm işlemleri sürdürülmekte olup, 1982 yıll sonuna kadar, 810.966.696 TL. ödenerek 1.991.691 m2 yüzölçümlü alanın mülkiyeti arsa ofisimize geçmiştir. Bölgenin 1/1000 ölçekli inaar planı onay safhasındadır. Sözkonusu bölgeden arsa sahibi olmak için 10.000, TL. yatırmış olan Uyelerln 2487 Sayılı Toplu Konut Yasa'sı hü kümlerinden öncelikle yararlandınlmaları Bakanlığımızca öngörülmektedir. Bilgilerinizi rica ©deriz. Dr. ŞERtF TtÎTEN ÎMAR ve ÎSKAN BAKAN1 Evet., Ne var kl, genc Kom pozitör A. Adnan Saygun'un bir bina gösterılip okulun da opera yazmakta v e yönetmekğıtılması önlenemez mi? Sene teki başarısına karşı cıkan şef lerın Sultanahmet İlkokulunun Zeki Bey emre rağmen Filarmo böyle kapatılması bizleri üzu nl Orkestrasını opera calışmalarına göndermiyor. Tüm kadyof. Bütün bunları etraflıca dü ro ile prova yapmak olanaksız. şünenler var mıdır acaba? Bu yüzden kıml melodilerden Yetkililerden bütün bunları dü vazgecllip, tonal yazı yeğlenlyor. Ve unutmamak gerekir kl şünmelerini rica ediyoruz. o günün koşullarında majör, öğrenci Velilerl minör esası geçerliydl. Opera demek, orkestra demektir. Kısa zaman, büsbütün daralmakta. Orkestranın gelmeyişinden ve calışmaların ak samasından Atatürk'ün haberi yok. Nlhayet «Halkevi relsl Fe rlf Celâl Bey» durumu Atatürk'e fletiyor. Ve Atatürk Zekl Beyl huzuruna çağırtarak, sert bir dille şu sözü söylüyor: «ZEKİ, ZEKİ BU BİR İNKILAP HAREKETİDİR.» Zeki Bey kendlnı şeflikten ve Müzik Ögretmen Okulu Mü dürlüğü'nden tasfiye ediyor. Fakat Atatürk, yaylı calgıları İstanbul'dan, nefesll calgıları da Askerl Muzlkadan takviye ettlriyor. ÖZSOY, Türk operasınm ke8in başlangıcıdır. Elll yıllık bu sonatsal olayları en somut bir biçimde değerlendirmek elbet sayın oğretmenim A. Adnan Saygun'a düşer. Ancak kendllerl tüm yaşamı boyunca polemikten ya da anılarını yazıp söylemekten hoşlanmaz görünür. M. Nezlhl GÜLCÜOĞLU I Günün ilanıl Kocataş suyunu ve gazozunu bakkalınızdan, sucunuzdan arayınız. Her yerde fiyatı evinize teslim damacanası 50 kuruştur. Kurşun mühürlere, bandrollara dikkat ediniz. ARAYINIZ! Cumhuriyet Sahibi: Cumhuriyet MatbaacılıkveGazetecilikT.A.Ş, adına . ;..„ NADİR NADİ Cenel Yaym Müdürü: . HASAN CEMAl Müessese MUdürü: , EMİNE UŞAKUGİl Yazı Ijleri Müdürü: OKAY GÖNENSİN Basan ve Yayan Cumhuriyet Matbaacılık vs Gajelecllik T.A.Ş. Posta Kutusu: 246 IStanbul Tel: 20 97 03 (5 Hat) BÜROLAR • ANKARA:KonurSokakno. 24'4 Yenlşehir Tel: 17 5£ 25 17 58 66 Idare: 18 33 35 • İZMİR: Mallt Zlya Bulvarı No: 65/3 Tel:2547 09131230 • A D A N A : Alalürk Caddesi. Türk Hava Kurumu Işhanl Kalİt$ Tel:1455019731 TAKVİM İMSAK GÜNEŞ 3 Mart 1982 ÖĞLE 13.26 İKİNDİ 16.35 AKŞAM 19.02 YATSf 20.32 5.55 7.31
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle