19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 > Ne düşünüyorsunuz?.. ^Hiç. Yanıttaki «hiç» sözcüğü düşünülmeden duruiabıleceğini, demek insanın arada bir. o da pek gerekli ise düşüneceğini gös termektedir. Kimi zaman «Düşünelim bakalım» dememiz bundandır; ama o sözü söyledıkten sonra düşünmeğe başladığımıza hiç de güvenemeyiz. Duşünme, beynin kendi kendine yürüteceği bir işlev mi, yoksa istencimizin katkısı ile başlayan bir etkinlik mi? Şöyle de sorabiliriz: Düşünme, içgüdü mü, öznitelik mi, yoksa edinilmiş yeti ya da yaratı mıdır? Saym Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun geçen haftakı yazısmda, Voltaire'den çevrilme ilginç bir konuşu yer alıyordu; gerçi Velidedeoğlu hocamız yazısına «Özgtir Düşünce Anlayışı» başlığım koymuştu, ama bana göre «özgür , düşünce» değil, kısaca «düşünme» konusu daha ağır basıyordu o yazıda; tngiliz generali Boldmmd, düşünmekten korkan Enkizisyoncu Medroso'ya, «Düşünmeyi öğrenmek sizln ellnizdedin siz bir zekâ ile doğmuş bulunuyorsunuz.» diyordu. tmdi düşünme, özgürlüğü lçerir nn, yoksa gerektirir mi? Bize ezberletilen ya da zorlanan sözleri söylemenin «düşünrne» ile bir ilişkisi olmadığına göre, özgürlük onun ilk koşulu gibi, ya da doğasında var gıbi görünüyor, isteme ve yaratıcıhk ile gerçekleşen bir eylem. Sayın Velidedeoğlu'nun yazısı getlrdi beni bu konuya; oldu olacak, bıraz daha eşeleyelirn. Gracchus Babeuf'den çevrilen «Devrim Yazıları» kitabının toplatılmasını protesto etmekten mahkemeye verilmiştim; suçumun ne olduğunu açıklığa kavuşturmak için düşünme özgürlüğüm olduğunu savunduğum sırada, yargıç, «îstediğinizl düşünmekte özgürsünüz, ama içinizden» demişti bana. Bu anlayışa göre, kısıtlanamayacak bir özgürlük alanı içinde bulunuyorduk; ancak çok sessiz, ölüm sessizliği içinde bir alandı bu, çıt çıkmıyordu. Öyle ki, kimin ne düşündüğü değil, düşünülüp düşünülmediği bile belli değildi ve hapishaneler bu özgürlükten ötürü sessizce doluyordu. Düşünmenin sadece bir içeylem olmadığı bi OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 12 MART 1982 Hic Meiih Cevdet ANDAY lincine o gün varmışımdır. özgür düşünme, «düşünme özyetisi»nin ürünü olan •düşünce»nin özgürce açıklanması demekti çünkü. Saym Velidedeoğlu da yazısına onun için o başlığı koymuştu. Imdi, düşünmenin, soluklama gibi kendiliğinden ve sürekli bir islev olmadığmı daha yakından saptamağa koyulalım. Duşunce'nin ortaya çıkması için, önce düşünen bir özne, sonra da onun ruhsal (zihinsel) düşünme eylemi gerekiyur demektir. Bununla da bitmez; düşünülmüş olan düşüncenin içeriği ile dile getirilme biçimi de onlara eklenecektir. Daha açığı, deyiş bıCimine kavuşmamış bir düşünme, tamamlanmış değildir. Ancak bu, bir içdeyiş biçi mı de olabılıı İsteme ve yaratıcıiıkla ger çekleşen düşüncenin, demek, bir bilınç olayı olduğu ortaya çıkıyor. Gerçı duşunce yaratmadan yaşanabileceğine yukarda değinmiştik, ama düşünme yasaklannın, bir bilinç bölgesini kilitleyerek, düşünmeyen bir toplumu koşullandırdığını da unutmayalım. Böyle bir toplumun yönetimi kuşkusuz kolaydır, ama ona tam anlamı ile insan toplumu denemez artık. Çünkü düşünme insanın bir yetisidir. Buna esklden bizde «meleke» denirdi (faculte) Bundan bilinçü ruhsal oiaylann tümü anlaşüır. «Tefekkür melekesi»nden söz edilirdı eskiden. Kışinın dolaysız farkında olduğu bir zihinsel bölgedir bilinç ve önemli olan bu alanın doğumla başlayarak surekli genişlemesidir. Bu genişleme ise bir seçme süreci i!e gerçekleşir; düşünme, duyma, sezme işlevlerlnin sürekli uygulanması ile sağlanan bir süreç. Demek, yineleyelim, kendiliğinden olan bir iş değil bu; bilincin yapısında bir seçme süreci var. Bu İse özgürlügü gerekli kılar. Böyleco özgürlük, kendi başma değil, düşünmenin önkoşulu olarak istenmelidir Başka bir deyiş'e özgürlükle düşünmeyi ayn ayn ele almaya olanak yoktur. Içımüen düşünsem de, düşüncem için gerekli biçim toplumca bilinir olmalıdır. Bunun yolunu kesmek toplumu dilsiz bırakmakla eşanlamlıflır ki, böylece insanın başlangıcından daha öncesine dönülmüş olur. Ama olanaksızdır. Geleceğiz. Düşüncenin biçimi olarak dil sorunu ile ka'sı karşıya geliyoruz burada. Çağdaş dilbilimcilerin dediklerine göre, sözcüksel anlatımından soyutlanaıak ele alındığında düşüncemiz ruhbilimse açıdan, biçimlenmemış aynmsız bir yığındır. Göstergelerin yardımı olmadan, iki kavramı açık seçik ve sürekli biçimde birbirinden ayırmamıza olanak bulunmadığı inanışında filozoflar da, dilbilimciler de her zaman birleşmişler dir. Tek başına düşünce. hiç bir zorunlu sınıra rastlanmayan bir bulutsuyu andırır. Önceden oluşmuş, yerleşmiş kavram yoktur, dilin ortaya çıkmasından önce hiç bir şey belirgin değildir. Ama şunu da eklemeyi unutmayalım; bir bilginin dedigine gö re. dilden önceki insan toplumunu düşünmeit ise olanaksızdır, ne denli geriye gidersek gidelim, dil i!e karşılaşacağız. Dil toplumsaldır, öyleyse düşünme, eylemi tek başma başarılamaz. Demek düşünmeye ko nulan yasak bütün süreci kapsar. Burada önemli olan. özgür düşünmenin niteliğini oluşturan ortamdır. Düşünce ken diliğinden var edilemediğine göre, kisinin dil içinde sürekli seçme. sürekli karşılaştır ma ve kavram bulma eyleminde bulunması gerekir. Bu ortamı yok ederek •içinden dü şfln» demenln, «Düşünme!» demekten bir ayrımı yoktur. Insanlar bu buyruğa uya bilirler, hatta bundan btr tür rahathk da duysrlar, çünkü düşünme, seçme, karar verme işini başkasına, başkalarına bırakmışlardır, kendilerlnde hiç bir sorumluluk yoktur. Burada karar verenle o kararı uy guıayan arasında, (Buyurgan ile kul arasın da) öyle bir uyum doğuverir ki, sadistle mazoşist arasmdaki ilişkiye benzer bu, biri ötekinı yaratmıştır. Rahathk dediğim, faşıst buyurganlığın, yasakçılığın yarattığı sessizlik, çıt yok. Oysa düşünme güçtur. seçmeyi gerek tirdiğinden sorumluluk yükler. Sürekli bir soyutsomut, somutsoyut geçişini ister öz neden. Eununla da bitmiyor.. Düşünme, anlaşılvnası her zaman güç olmuş bir eylemdır ve sanki çeşitleri vardır. Bu yüzden de gelişmiş dillerde onu anlatan epey sözcü'ı yaratmak zorunluğu duyulmuştur. Ko numuzun daha da güç yanı, toplumlar arasında, «düşünme» yı anlatan terminlerde tam bir anlaşma kurulamamasıdır. Orneğin Fransızcadaki «Meditatation» sözcüğü lâ tinro kökenlidir ve bize «derin düşünme» diyg çevrilmektedir. Meditasyon. Buda'nın bir yöntemi idi, ama hiç de Avrupalı anlammda değil. Bodhy Dharma'nın duvara ba karak meditasyona girmesi, belki de düşünmemeyi amaçhyordu, nitekim uyuduğu nu anlayınca göz kapaklannı kesmişti. Biz de eskiden «istigraka dalmak» denirdi, gark olmuş, boğulmuş.. Neden?.. Düşünceden. Oldukça garip bir durum. Bunun gibi, mantık öncesi bir düşünce den ve mantıklı bir düşünceden de sözedile bilir. Düşlerin gözlemlenen olaylardan ayrıl madığı bir zihinsel dönem yaşanmıştır, mi toslar yeryüzü ile kanştınlmıştır Bilimsel düşünceyi insanoğlu çok geç buldu. O ise genelleşmemiştir Daha kötüsiı. düşünme yenlerin sürekli «düşünflyorum» inancı içinde bulunmalandır. Oysa düşünmeye kalmadan yaşan geçip gider. Ne düşünüyorsun?.. Hiç. Dügünme üstüne düşünmeğe başlar gi biyken yerim doldu. Bundan sonrasmı içimden düşünürüm. kimse kanşamaz. Muz Cumhuriyetleri? l Salvador, Guatemala, Nikaragua... Ajans haberlerinde, dünya basımnda, radyo ve televizyonlarında bu küçük ülkeler birinci sıralara tırmanmış durumdalar. E Oysa eskiden böyle miydi? Güney ve Orta Amerika tilkelerlnto yaygm adı «muz cumhuriyetleri» idi. Bunlara «tek ürtinIü ülke» admı da takmışlardı. Kiminde kahve, kiminde kakao, kiminde bakır, kiminde kalay, kiminde muz, kiminde petrol; dışsatımın birincil ürününü oluşturur; bir Amerikan kumpanyasının tekelinde bulunurdu. Amerikan tekeli, toplumdaki kompradorlarla sivil kesimi, cuntacı generallerle orduyu denetlerdi. Latufundia denen geniş çiftliklerle parsellenmiş topraklarda bir soy derebeylik sürerdi. Her Güney Amerika cumhuriyetinin ordusu. kendi ülkesinin işgal kuvvetiydi. Vaşington'a baph subayların, Amerika'da beyinleri yıkanırdı. Bunlar toplumdaki sermaye diktasının ücretli jandarmasıydı. Güney Amerika'daki siyasal çatışmalar, Amerika ve dünya için bir sorun değildi. • Çoğu Güney ve Orta Amerika ülkesinde bugün bile durum, yukarıda özetlediğimiz gibidir; ama bazı ülkelerde bir değişim sürecine girlldiğl de izleniyor. Artık ne Güney ve Orta Amerika bütünüyle esklsi gibidir; ne Kuzey Amerika... Orta ve Güney Amerika'da tkinci Dünya Savaşından sonra güçlenir gibi olan parlamenter demokrasi akımları, halkın sol güçleri iktidara tırmanma eğilimleri gösterince paydos borusu çaimmış; parlamenter rejimlerin Vaşingtonist askeri darbelerle yıkılmalarıyla askerl diktatörlük geleneğl yeniden canlanmıştır. Bu gidişatm güçlü ekonomik gerekçesi vardır. Az gelişmiş, (ya da sanayileşmemiş) kapitalizm, Batılı demokratik rejimi taşıyamiyor: diktatörlükler kapitalist ekonomik düzeni sürdürmek için siyasal araç olarak kullanılıyor: ama. bu acımasız rejimlere karşı bazı tilkelerde halk sllahlamp silahlı direnişe geçmekte, gerilla taktiğiyle Vaşingtonist ordulara karşı durmaktadır. Geçmiş yıllarda demokratik parlamenter yöntemlerin açmazlan, çoğu ülkede desperados (umutsuzlar) denen öncü gerillaların üremesine yolaçmıştı. Düzenli ordular bu küçük grupları temizledller; ne var kl Nikaragua'dan sonra El Salvador'da geniş halk yığınlarım kapsayan bir direniş sözkonusudur. • Pekl, Vaşington bu durumda ne yapacak? Vaşingtonist diktalara silah yardımı başarı sağlamakta yetersiz kalıyor. Eskiden olsa Amerika «Gambot Politikası» denen yöntemi uygular, olaya açıktan el koyardı. Bu politikanın Vietnam'da iflas etmesi çok şeyi değiştirdi. Amerikan ilerlcl kamuoyunun baskıları da Reagan yönetimini kısıtlamaktadır. Güney ve Orta Amerlka'daki uyanışm askerl yönetimleri zorlamaya başladığı süreçte ABD kendi kıstasında başmı belaya sokmuş demektir. Çünkü avuç içi kadar ülkelerde başlayan halk direnişleri bile Amerika'yı altüst etmeye yetmektedfr. Basra Körfezl'ne uzanmaya kalkan Reagan Haig; Weinberger üçlüsü, Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkışırken kendi mahallesindeki müşterilerini yitirmesin? OKTAY AKBAL HflVllt D Tunaya'yı Okurken... oğulu insan ile Batıh insanı ayırt eden bir tanım: Batılı. 'Madem ki düşünüyorum öyleyse varım' der. Doğulu ise, 'Madem ki inanıyorum, öyleyse vanm'... Geçenlerde yitirdiğimiz Enver Ziya Karal böyle dermiş. Türk devriminin karşısına dikilen en büyük engel budur: Doğu kafası... Yine Karal'ın deyimiyle böyleleri'Aristo'dan beri arpa boyu gitmemiş insanlar'dır. Prof. Dr. Tank Zafer Tunaya'nın 'Devrim Hareketleri tçinde Atatürk ve Atatürkçülük' adlı kitabmı okuyorum. Atatürk'ün 100. Doğum Yılı armağanı olarak basılmış. Kitabm i)k bölümünun başüğı bile yapıtm anlamını duyuruyor: 'Mesut, muvaffak ve muzaffer ve müreffeh bir Türkiye'nin oluş felsefesi'... Atatürk'ün büyük düşüydü bu, mesut, muvaffak, muzaffer ve müreffeh bir Türkiye'yi kurmak... Yaşamı boyunca buna çalıştı. 1930'lardaki Türkiye'nin, o günün koşullarına göre, bu amaca epeyce yaklaştığı söylenebilir, ama ölümünden sonra gerisingeriye döndü devrimci atılım, ya da yerinde saydı. Ki yerinde sayan bir toplum çaresiz geriye dönmüş demektir. Geçen gün gazetelerde ilginç bir yazı okudum: Almanya'da Türklere nasıl hakaret edildiği. nasıl k'.yıldığı, Türklerin nasıl hor görüldüğü büyük acıktıkla anlatılıyor... Almanlar varmış. 'Timsahlarla Türkler arasında maç yapılsa da, timsahlar Türkleri yese bitirse» gibi salakça espriler yumurtlayan... Gerçek şu ki, insanlarımız ezim ezim ezilmekte yaban ellerde... Horlanmak, azarlanmak, hakaret görmek, üç beş kuruş için onurunun ayaklar altmda kaldığını görmek... Atatürk'ün 'soylu Türk ulusu'nun şimdiki gerçeği bu!... «Atatürk'ün değişmez niteliğl gerçekçiliğidir» diyor Tunaya. Gerçekten de, o en bunalımlı dönemlerde bile titiz bir ressam gibi gerçekleri çizmiştir, halkına anlatmıştır. Kendisini de, halkım da aldatmak. kandırmak istememiştir. 1923'de şunlan söyler: •Bundan sonra pek mühim zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zaferler süngü zaferleri değil, iktisat ve iüm zaferleri olacaktır». Tunaya, Lozan'dan sonra bir tngiliz gazetesinin şöyle yazdığını belirtiyor: «Türkiye teorik bakımdan bağımsız bir hükümet oldu, ama bu ticaret ve sanatta yeteneksiz ve kapitalden yoksun olan halkın bağımsızlığının Ömrü pek kısa olacak ve eski durumu bir başkası üstüne alacaktır.» Bu yüzden Atatürk, Batı'nın dügüncesini, kaiasım. bilimını. sanatım. kültürünü almak, bu topraklara getırmek. yetişen kuşeklan çağdaş bir gençlik halindo oluşturmak çabasındadır. Tek çıkar yol, sömürgecı Batı'yı. Batı'nın bilimi, sağduyu3U, yontemiyle j.enmektedir. Onunla eşit silahlarla çarpışmak ve ü&tün çıkmaktır. Atatürk'ün 'Çağdaşlık', 'Uygarlık' 'Bilim' diye yıllar yılı didinmesi. savaşması bundanaır. Tunaya'ya göre, en büyük düşmanımız 'doğu kafası'dır «Türk tutucuları doğa dışı bir düşüncenin ve kuvvetlerin yeryüzünde icracıları saymışlardır kendilerini. Bu amaçla toplum üzerinde vesayet kurmak istemişlerdir. İnsanlara alın yazılarını akıl ve iradelerinin aydınlığında kurmak hakkını tanımamışlardır... Toplumun mürsitleri bilim değil kendileriydi». Atatürk bu kafayı yıkmaya. yok etmeye, azmeye çalıştı. "Vaşadığı sürece başardı. üstün çıktı. Ama ölümünd9n sonra kolay yolu seçen politikacılar Türk toplumunu kısa bir sürede 'doğu kafası'nın egemenliği altına soktıılar. 'İnsanlann uyuşuk ve sefil kalmalarında çıkar gören bir kuvveftir dayandıkları.. Tunaya'nın şu sözleri bugün de geçerlidir: «Atatürkçüler, çağdaş kafanın taşıyıcıları olarak hep bu çevreyle savaşmışlardır ve savaşmaktadırlar. Ve de savaşmak zorundadırlar.» tnönü bir gece yarısı Taşlık'taki evinde yaptıgı basın toplantısında yıl 1959 Lozan'da tngiliz ve Amerıkan temsslcilerinin kendisine şöyle seslendiklerini söylcmişti: «Paşa, her dediğimizi geri çeviriyorsun. anlıyoruz bağımsız kalmak istiyorsunuz. Ama siz yoksul bir ülkesiniz, paranız pulunuz yok, işin içinden nasıl çıkacaksınız. Eninde sonunda bize geleceksiniz. Para yalnız bizde var... O zaman şündi geri çeviıdiğiniz bütün önerilerimizi size birer blrer kabul etHreceğiz». tnönü'de 'Gelirsek, siz de öyle davranın' demiş... Önlerine gittik. önlerini değil, buyruklanıu benımsedık Ne oldu? Toplum bir şey mi kazandı? Hayır Borç borcu izledi, bağlanmalar bağlanmala n.. Horlanmalar. ezilmeler, dertler arttıkça arttı... tşte sonuç bu Atatürk'ün yolundan, 'bilim kafası'n dan kopmanın sonu bu... Okuyun Tunaya'nın kitabını, okuyun tüm gerçek Atatürkçülerin yazdıklannı... Umutsuzluğu. yenmenin yolu gerçekleri görmektir. Gösterenlere kızmamak, Atatürk'ün yolundan sapmamak, en başta da Atatürkçülüğü yozlaştırmamaktır. ürkiye'nin araştmcılan pek az, incelenecek konulan o kadar çok ki, hemen her yıl bir kaç taneyi geçmeyen iktisat ve tarih araştırması büyük boşluklar dolduruyor. Osmanlı tm paratorluğu, bir anlamda en az bilinen devletlerden biri. Arşivleri doğru dürüst tasnif edilmemiş duruyor. Türkiye dışındaki Osmanlı araştmcılan Türk araştıncüardan belki de daha fazla. Osmanlının iktisadi sos yal tarihi yazılmamışken Türkiye Cumhuriyeti hızla ikinci kuşağını bitirip üçüncü kuşaklara devroluyor. Yakmda Cumhuriyet'in kuruluşunu hatırlayanlar Birinci Meşrutiyet'in ilanını görenler kadar azalacak. Ya, yeni devletin o heyecan lı ve kritik anlannı, kararlarmı, belgelerini 21. yüzyılda ki çocuklarunıza nasıl aktaracağız? tnsanlar, belgeler, özel kitaphklar birbiri arkasmdan yok olurken, Cumhuriyet'in ve tüm kuruluşla rınm tarihini bir an önce yazmak yaşayan kuşağın başlıca görevlerinden biri olmalı. T Bir Merkez Bankasmm Doğusu | PARA VE KREDİ SİSTEMİNİN OLUŞUMUNDA BİR AŞAMA: TÜRKÎYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI» T.C. MERKEZ BANKASI 50. YIL KU RULUŞ ARMAĞANI, ÖZEL YAYIN, ANKARA 1981, BÜYÜK BOY 307 SAYFA) İLHAN TEKELİ VE SELİM İLKİN'ÎN ÖRNEK BİR ARAŞTIRMASI. ,.;,„ Ergun TÜRKCAN Bankası, Cumhuriyetin finans tarihi boyutunu 1930 başlarma getirerek bir görüş bütünlüğü yaratıyor. Bu kitap sadece Cumhuriyet'in ilk 7 yılıyla da smırlı değil. Klasik Osmanlı Düzeni İçin de Para ve Kredi Kurumlarının Nitelikleri başlıkh I. Bölüm, Osmanlı'nın sosyo ekonomik sistemini çok güzel bir biçimde özetliyor. Bundan sonraki yüz küsur sayfahk iki bölümde Tanzimat Sonrasında Para ve Kre di Sistemindeki Değişmeler ve İkinci Meşrutiyet İçinde Ulusal Bankacılığa Geçiş, tmparatorluğun klasik sistemindeki kaçınılmaz çöküşün dış borçlar yoluyla ve bankerler aracılığıyla yeni fakat Avrupa'ya bağımlı bir finans sistemine dönüşmesi Bu işler de sanıldığı kadar kolay ve «ucuz» değildir. Araştırma Enstitüleri'ni, üniversitelerin, kısaca devlet ve benzeri kuruluşlann destek ve olanaklarıyla uzman araştıncılann bir araya getirilmesi gerekir. Cumhuriyet'in 50. yılında tüm kuruluşlar ve bakanlık lar elli yıllık ya da 50. yıla kadar olan tarihçelerini yaz mak gibi saygıdeğer bir işe kalkışmışlardı. Bir kaçı dışında sonuç bir yığm rakş,m ve laf salatası kuşe kâğıda Atatürk'ten başlayarak kuruluşun Şube Md. Mv. kadar inen bir fotoğraf albümü. Bunlardan yararlanmağa kalksanız bir türlü, yararlanmasanız bir türlü... Çünkü tarih yazmak hep küçümsenen bir iş olmuştur. (Hep atalanmızın tarih yapmaktan tarih yazmağa vakti olmadığını söyleyerek övünürüz). Bu nedenle her kuruluş en işe yaramaz ya da kızağa çektiği memuruna «işkence etmek» ya da verimli elemanlannı bu işte «israf» etmemek için, kendine göre bir tarih yazma yön temi geliştirmiştir. Sınava Dogru ADRES nin en doğru yazımı gerçek leştirilmiştır. Bu sayfalarda yer alan tablolarda Osmanlı Borçlannın 1854'ten I. Dün ya Savaşı sonuna kadar olan gidişi bir bütün oluşturuyor. (Tablo I'in yani Birinci Dönem Osmanlı Dış Borçlan'nın toplam değeri ile bir üst kaleminde birim gösterilmemiş. Metin içinde 5.297.678.500'ün frank cinsinden Osmanlı'nın 1874 yılındaki toplam borcu olduğu anlaşılıyorsa da dağıtılmamış metinlerde düzeltilmesi yerinde olacaktır). Mu harrem Kararnamesinin 100. yıl dönümünde (20 Aralık 1881) milletçe borç tuzağının mekanizmasını ve kapsamını bir kez anımsamak her halde çok yararh olacaktır. Kitabm bundan sonraki iki bölümü esas konuya üiş kindir: Kurtuluş Savaşı'ndan Merkez Bankası'nm Kn ruluşuna Kadar Olan Geliş meler ile Merkez Bankası Kurulması Fikrinin Gelişme si ve Uygulamaya Geçiş, 150 sayfa içinde bu kritik dönemin, sorunlannı, çekişmelerini, kararlannı belli bir olgu etrafında analiz ediyor. Bu bölümler, kitabm hacmi kadar yer tutan 21 ekteki raporlar, veriler ve değer lendirmelerle bir bütünlük içinde okunmahdır. Bu raporlar Vissering, Celâl Bayar, Müller, Schacht ve Morf Raporlan'dır. Hepsi ik tisadi ve mali durumun de ğerlendirmesini yapmakta, yabancı gözüyle ekonomiyi değerlendirmektedir. ••• Bu çabanm hem Merkez Bankası hem, de diğer kuruluşlar için sürdürülmesi dilenir. özellikle, Merkez Ban kası tarihi Türkiye'nin para kredi sisteminin oluşumunu gösteren en değerli bir iktisat tarihi kesiti olacaktır. ÎMF'nin şimdiye kadar üç seri olarak çıkmış olan (1945 65, 1966 71, 1971 76) resmi tarihi de uluslararası para ve kredi sorunlan konusunda söz sahibi uzmanlara hazırlatılmış dev bir uluslararası para iktisat tarihidir. Sanırız Merkez Bankası da kendi tarihi ni, (hiç olmazsa yeni kanununun çıktığı 1970 yılına ka dar) yine bu başarılı yöntemle hazırlatır da sadece paraya değil, üniversitelerin sustuğu bir dönemde araştırmalara da Merkez olabileceğini Türk kamuoyuna gösterir. tlhan Tekeli ve Selim tlkin'e, araştırma dünyamızın bu iki ağır işçisine de, bundan sonraki yolların da sabır ve başanlar dilerim. Daha o kadar konu var ki... (Cumhuriyet 12 MART 1932 Vecihi Bey Tayyareci Vecihi Bey tarafından yapılmakta olan Kadıköy'ündeki Tayyare hangannın inşaatı hayli ilerlemiştir. Hangann iki haftaya kadar bitmesi ömit edilmektedir. Hangann inşaatı bittikten sonra Vecihi Bey bir deniz tayyaresi inşa edecek ve tayyarenin tamamlanmasından sonra da uçuşlara başlayacaktır. • 1982 Universite Adaylanna, 1982 Seçme S.navına hazırlanırken bir hizmcti! 1981 Sınav Sorularını ögrenrri'ok^ istiyorsanız 1981 Ü.S.S. soru ve çözümlcrini almayı gccıktirmcyin. Postayla pul karşılıüı adrcsinize yollanır, d 1 Günün ilanıl Komik Dümbüllü Ismail ) ••• Merkez Bankası, öz tarihi ne saygı göstererek öbür ku ruluşlar arasında seçkin bir yer alıyor. Kendi doğuşunu ve bu aşamaya kadar olan Türkiye finans tarihini yazma görevini bizim kuşağın en iyi iki araştırıcısma ve riyor. llhan ve Selim'e iki ayn araştıncı gözüyle bakmak yanlıştır. Onlar genelinde ortak çalışırlar ve kendi başlarma özel bir Araştırma Enstitüsü oluştururlar. Özel likle, 19. yüzyıl ortasıyla 20. yüzyıl ortası Türkiye tarihi ni kapsayan araştırmalan muhakkak ortak bir çalışma ürünüdür. Doğrusu da budur; artık araştırmalan tek başına yürütmek çok güçtür. tmzasma ortak lste meyenler ya verimsizdir ya da eksiklik ve hatalan üstlenirler. Bu çahşma îlhan Tekeli ile Selim tlkin'in Türkiye Cumhuriyeti tarihi üzerinde ki daha önce başlatılmış ve iki cildi basılmış olan çalışmalannm bir yeni halkasını oluşturuyor. 1947 Planından sonra 1929 Buhranı ve Poli tika Arayışlan (ODTÜ Yayınlan) ile birlikte Merkez B« gece halk gecesi. Duhuliye 20 kuruş. Komik Dümbüllü Ismail Efendi ve komik Aiımet Beyler ilk defa olarak iki kumpanya birden. Feridiye bülbülleri. Aynca M. Anastas balesi. Zengin teferruat. Ferah sınemasmda Sınava Doğru Dergisi Türk, ocağı Cad. 39/41 Cağaloğlu İSTANBUL Cumhunyel Sahibi: Cumhuriyet Matbaacılıkve GazetecilikT.A.Ş. adına ,. , NADİR NADİ Cenel Yayın Müdtlrü:..... MüesseseMüdürü: '. Yazı Işleri Müdürü: Basan ve Yayan ÇAĞDAŞ YAYINLARI . HASAN CEMAL EMİNE UŞAKLIGİL OKAY GÖNENSİN OKTAY AKBAL CIKTI İSTEME ADRESI CAGALOGLU TÜRKOCAGI CAD. NO. 3941İSTANBUl .Cumhuriyet Malbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. Posta Kutusu: 246 IStanbul Tel: 20 97 03 (5 Hat) BÜROLAR. • ANKARA:KonurSokak no. 24/4 Yenişehir Tel: 17 58 25 17 58 66 Idare: 18 33 35 • İZMİR: Halit Zlya Bulvarı No: 65/3 Tel: 25 47 0 9 1 3 12 30 • AOANA: Atatürk Caddesl, Türk Hava Kurumu Işhanı Kal 2/3 Tel: 14 5 5 0 1 9 731 Dünyaya Âcılmak Sonot ve yozın dünyamıı şairler. yazartor, anılar.. " ve yaşom üstüne denemeler. EDERİ 200 LİRA TAKVİM İMSAK GÜNEŞ ÖĞLE İKİNDİ İZ Mart 1982 AKŞAM YATSI. 5.43 7.19 13.24 16.40 19.10 20.40
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle