19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 ernangi bır konuda (bu konu lster makro organlzasyon, ister mikroorganlzasyon düzeyinde olsun) amaçlann bilimsel planplanlanması gerekir. Planlann ulusal kaynaklar için optimum amaçlar öngördüğü tanımlamalarda bile amaç bütünlüğünü korur. Gerek planlar, gerekse plan içinde uygunlaştırılmış yoğun programlar yapılsın, gerek önce mikro ve makro organizasyonlar kurarak, sonrada planlamalar ve program çahşmalarma geçilsin, her iki halde de amaç aynı olacaktır. Her hangl bir amacm belirlenmesi, çağdaş gelişmeler doğrultusunda değerlendihltnesi ulusal kaynaklarla uyumluluğu ortaya konan o amacın daha lyl bir biçimde sonuçlandmlmasım sağlayacaktır. Bütün bunlar yapılırken, koşullar ne olursa olsun, amacm saptırılması, çarpıtılması, savsaklanması, hele vazgeçilmesi hataların en bUyüğüdür. Fakat planlama içinda ele alınan bir amacm elde edilmesi çalışmaları, başka bir toplumsal gereksinmeli amacın dolajiı elde edilmesine yardımcı oluyor ya da bunu tamamhyorsa ulusal damgalı ikl amacm birleşmesi ve tek amaca yönlendlrilmesi bir hata olmayacaktır. Bir veya blrden çok amaç, ulusal kalkınma için bir planın ayrıunaz öğeleri Ise, toplumun bütün sektörlerinin onayını almı? obnası gerekecektir. Aksi halde sektörler arası uyumsuzluk sapmalara döntişeblllr. Bu ortamda da, planın öngördüğü amaç gerçekleşemeyecektir. Ya da bir organizasyon içinde öngörülen bir amacm elde edilmesi merkezi bir planlamayla emrediliyorsa, o zaman da toplumun buna gösterdiği uyum ya da tepkisi ortaya çıkacaktır; ya kabul ya red edilecektir. Dolayısıyla amaç yine gerçekleşemiyecektir. Şu halde bir organizasyonun tipi ve ölçeği ne olursa olsun plan yapılmadan önce planlamacılarm, yapıldıktan sonra bu organizasyonlar içinde etkin bir komuta zinciri oluşturacaklann; öngörülen amaç ya da amaçlann başan şansı, o amaca yönelen, bir başka deyişle yönlendirilmeyi severek, bilerek kabul eden insanların niteliğine bağlıdır. 3 ŞUBAT 1982 •lkllklerinl ne de bu eksikllkten kaynaklanan organizasyonlann içe dönük yapılannı ve iç piyasaya yönelik ekonomik seçeneklerini ortadan kaldırabilmişlerdir. Sayısız etkenlerden do layı çok iyi yetiştirilmiş insan gücüne gerek sinme duyulmamıştır. Oysa bugün çok konuşulup, yazılan dışsatım bir dışa açılma olgusudur. Bu olgu organizasyondan ayrı düşünülemez. Organizasyonun içinde bir bölümdür. Organizasyonun yapısı ve içeriğinden soyutlanamaz. Onun içindir ki nitelikli insan gücüyle başarılı ya da başarısız olacaktır. Bu gerçegi kabul etmedikçe hiç bir amaç tutarlı sonuç vermeyecektir. Bu amaç sözü edilen dışsatım seferberlıği olsa bile... Bir dışsatım patlamasından söz ediliyor. Eğer ulusal eğitim düzeyi çağdaş ölçlilerde olsaydı, toplum bu gazete manşetlerme zaten inanmazdı. Akıl almaz ödünlere karşın dıssatımın ana kalemini yine geleneksel tarım ürünleri oluşturmaktadır. Ve bütün bu ödünler sonunda: «Gerçek dışsatım endeksi ancak 100.0' den 101.0 rakamına çıkabilmiştir. Oysa milyon dolar olarak 1973 yılındaki 1317,1'den 1980 yılında 2910.1 rakamına çıkabilmiştir. Bir başka karşılaştırma: 19R1 yılında (Ocak haziran dönemi) gene milyon dolar olarak dışsatım 1.957.2 iken dışalım 3.708.2 olmuş ve dış ticaret dengesi eksi 1.751.0 aleyhimize olmuştur. Bir başka anlatımla dışsatım dahil tüm dış döviz girdüeri toplamı. ancak dışalım İçin harcadıgımız dövizin 1/3'ünU karşılamaktadır. Geleneksel tarım ürünleri dıssatımınm genel dışsatım içindeki oranı 1980'li yıllarda % 4O'ı oluşturmaktadır. (Para Kred) dergisi sayı 12 Prof. A. llkin.» HI Dıssatımın Alfabesi GERİ TEKNOLOJİ, RASYONEL OLMAYAN BİR ORGANİZASYON İLE, VE, BUGÜNKÜ PLAN HEDEFLERİYLE TERS ORANTILI EĞİTİM DÜZEYİYLE DIŞSATIMDA PATLAMA BEKLEMEK, EKONOMİK YAPIYI GÖRMEZLİKTEN GELMEKTİR. Mantığın Dili... Mantık denen bir kavram var. Kavramın gırdisinı çıktısım cok kurcalamağa gelmez; çünkü ilk cağlara dek uzanmak gereklr. Ben günlük ycjşamda geçerli mantıktan söz açmak Istiyorum. Yalın, pecerli, gösterişsiz mantık hayatımızı yönlendlrir; düşüncelerimize egemendir. Mantıksız olamayız cevreden uyarırlar: Mantıksızlık etme! Kemal KARGÜL MaH parlayıp aynı özde bir tanımlama yaparsak, organizasyon: Sonucunda yarar olan her türlü amaç için, insanlann o yönünde çabalannı birleştirmeleri, kurumlaşmaları, örgütlenmeleri bilinçli bütünleşmelerinin simgesidir diyebiliriz. Organizasyonları büyüklüklerl bakımından makro ve mikro olarak iki ana grupta, aıtıaçları bakımından ise siyasi, toplumsal ve ekonomik ağırlıklı üç grupta, süreleri yönünden de kısa dönemli organizasyonlar, uzun dönemli organizasyonlar olarak iki ana grupta toplayabiliriz. Müşavir minin yeni gelişmelerl neredeyse lnkâr ettiğı bir çok ülkede nitelikli eleman değil, işsiz üretıldiği» vurgulanmaktadır. îşte başaramadığımız, ya da başanlması kimi çıkarcılarca önlenen budur. Durum böyle olunca, çok ıyı kaleme alınıp amaçlandınlan planlar da, programlar da sadece vazı ve söz olarak kâğıtta kalmıştır. • YÜZDE 62'Sİ KOLEJ MEZUNU tnsanla amaç arasındaki sonsuz uzantılann bir başka kesiti dışsatım ve organizasyon ikilemidir. Çağımızın sürekli değisen teknolojileri nedeniyle, bu teknolo.iiye uyum sağlayan, nntta ulusal teknolojiler geliştiren, araştıran, uygulayan nitelikli insanlar olmahdır. Planlanacak her amacın rasyonel gerçekleştirilmesi için organizasyonlann yapıları dışa dönük ve dış piyasalarda rahat davranabilecek, tüm rekabet koşullarını izleyebilecek, anmda değerlendirebilecek, gerektiğinde dış piyasada reeksport işlemlerine başvurabilecek, arbitraj oyunlarmı büyük ustalıkla ve kurallanna göre oynayabilecek esnek bir yapıya dönüştürUlmeltdir. Oysa bugünkü organizasyonlarda bu kıvrakhğı bulmak olanaksızdır. Ayrıca bu biçim ve içeriği, nitelikli insanlann yapabileceği, herbirl ayn uzmanhk dalları ve dışsatım geleneği göreneği isteyen bir sektörde, bir çalışma alanmda başarı kazanmak, hele başarıyı sürdürebilmek söylendiği kadar kolay değildir. Onun için bugünkü yapı ve kadro ile bu işi başarmak olanaksızdır. Basit bir örnek verirsek: «1960 yıhndan önce Amerika'da yapılan bir araştırmada 9162 girişimcinin başarısızlık nedeni şu Uç ana grupta toplanmıştır: Yetersizlik: 0/n 41,7, görgüsüzlük: °'o 44,9, savsaklama: c'o 9,6 aynı yıllarda yapılan başka bir araştırmada B. Amerika'da yöneticilerin % 62'sinin kolej mezunu oldugu görülmüştür. Bu oranm 1962 yılmda °b 70'e çıktığı kestirilmiştir. Avrupa'da yöneticilerin çoğu yüksek öğrenim görmüştür. Rusya'da bu oran % 90'ın üstündedir.» (Prof. Mehmet Oluç İşletme organizasyonu ve yönetimi). Bu gerçekleri politikacılann bir çoğu, bürokratların ise tümü çok iyi bilmektedir. Ama iki yüzyıldır ne vatandaşlarının bu nitelik ek «MUM GİBİ» TOPLUM Hangi tip plan hazırlamrsa hazırlansjn, hangi model düşüntilürse düşünülsluı, bu süreç içinde amaç ya da amaçlar ne olursa olsun, onu hazırlayan da, yönlendiren de, başaracak ya da başarısızlığa uğrayacak olan da gene msan olacaktır. Onun içindir ki İnsanın sayısal niceliğine deSil. niteliğine önem vermek gerekir. Bu niteliklerden yüzyıllar boyu yoksun kaldığı içindir ki, Tanzimat Fermanı ile başlayan, Birinci Meşrutiyet ile hızlanan poHtik formüller, aktarılan Batı hukuku, zorlandıkça zorlanan geliştirilmemiş hukuk mantığı bizi hem politik anlamda hem de ekonomik anlamda Batılı yapamamıştır. Çağınm bir kaç yüzyıl gerisinde bırakılmış toplum (o zaman tebaa idi) kendine karşın, kendisinden habersiz ne verllirse onu almaya alıştırılmış, sonuçta da bir yazarımızın tanımıyla «mum gibi» toplum yapılmak istenmiştir. O çağda da zamanımızda da aydmlar ya susarak ya iktidarlara hoş görünmek için gerçekleri saptırarak ya da niteüklerini geliştirmediklerinden, yanlış yorum yaparak toplıımun çağdaşlaşmasına engel olmuslar, giderek içinde yaşadıklan toplumun gözünde saygınlıklann! vitirmişlerdir. Eğitimci iktisatçı işletmed üçgeninden oluşan, çağdaş gereksinmeleri gören, ulusal kaynaklann rantabl işletilmesini üstlenecek, bölgesel özellikleri içeren, kaynak tüketmeyen bir model yaratılıp insanlar eğitilememiştir. Uluslararası çalışma örgiitü İLO'nun raporundan «Dün yadaki bir çok eğitim sistemlnin çağın gerisinde kaldıgı, msslekl egitimin teknolojik ?,elioim karşısında vetersiz kaldığı. eSitim sfstp ALFABEDEN BAŞLAMAK Eğer ikl yüzyıl önce Avrupa gibi sanayl devrimine hazırhklı girip 19. yüzyılda bunu başarabilseydik, gene o yıllarda eğitim sorunlarımızı çözüp, dışsatım organizasyonlarının amaçlarmı saptayabilssydik, buçün dışsatımda bir patlama yapacak planlamamız gündeme almabilirdi. O zaman bu amaç tutarlı görünebilirdi. Ama ne yazık ki. en geride kalmış teknoloji, irrasyonel organizasyonlar ile, ortalamanın çok altında, kaynak yutan plan hedefleriyle ters orantıh bir eğitim düzeyivle, dıssatımda patlama yapmayı düşünmek ekonomik yapıyı görmezlikten gelmek demektir. Kaldı ki dışsatım, avrıca pazarlama tekniğiyle içiçe yaşayan onsuz diişünülrpevecek bir satıs türildür. Bu bakımdan somut olan gerçek. bu işin alfabesinden baslamaktır. ToDİumu üretken ve dışa dönük atılımlara Mzırlıkh kılmak icin. seçilen model içinde. bütün çalışanları nian hedeflerine uvumlu vüksok t/»knik eğitı'mle donatıp, hepsine bir yabancı dil ögretebilirsek, her sektördeki organizasvnna hemen uvum sağlayacak beceriler vsrebiliyorsak ve bunlan üniversltelerln araştırmacı ve freliştirmeci dialogundan yararlandırıp tarlasında, fabrikasmda, işletmesinde çağdaş eğitimle bilgi ve görgülerini veniteyebilivorsak. işte o zaman ortaya çıkacak orprRnizasyonlarda amaç acık ve seçik planlanabilecek ve patlamalar, gerpk üretim. eerekse dıssatımdîî sremokleseb'lenoktir Günlük mantıkla konuya yaklaştığımda ben Avrupa Konseyi İle Türkiye lllşkllerlnl kavrıyamıyorum. Avrupa Konseyi Damşma Meclisi'nin bize yönelik son ka ran yenilir yutulur şey değil. Bu doğru... Ama anlıyamıyorum, bizl bu örgütte kalmaya zorlayan nedir? Eğer örgüt lcişlerlmlze karışıyorsa ne yopalım? Avrupa Konseyi'ne girmemlz İçin blzl klmse zorlamamış; hem Avrupa Konseyi hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinl imzalamışız: ve bazı yükömlülükler üstlenmişiz. Ne var kl artık Işimlze gelmiyorsa bu örgütlerden cıkalım dostlar... Kal, diye klmse yakamıza yapışmıyor kl... Diyeceksinlz kl: Senl hınzır senl!. Avrupa Konseyi'nden cıkalım do Batı'dan kopalım mı? Hem böyle bir iş yaparsak OECD ve AET keslmlnden gelen krediler yardımlar kesılmez mi? Sonra ülke Içine dönük yüzünde bu kararın etkileri ne olur? Sen Türkiye'yi yalnızlaştırmaya mı colışıyorsun? Komünizmln kucağına mı atacaksın? Yanıfc Dur bakalım kardeşim, akıl var mantık var. sağduyu var. Ben Türkiye'yi komünlzmin kucağına atmak Istemiyorum; basında söylenenlere ve yazılanlara bakılırsa sosyallstler. komünistler, solcular, Avrupa Konseyi'ni, AET parlamentosunu avuclarına almışlar; Türkiye'yi bu örgütlerden atmaya çalışıyoriarmış Babıâlı gczetelerini okumuyor musun? Demek ki komünistler, sosyalistler, solcular, hem Avrupa Konseyi'nden, hem AET'nin yedek üyeliğlnden bııi dışlarpaya cabalıyorlar: hem icimizden yıkmak ıcın çırpınıyorlar; hem kuzeyden bastırıyorlar. Bu mantıkla nereye varacağız? • Tutmayan başka mantıklar da var. Diyorlar ki işadamlarımız: 12 Eylül olmasaydı 24 Ocak kararları başarıvo ulaşamazdı; artık ekonomi düzeliyor. Demek kl ekonominin düzelmesi için 12 Eylül'de yonetime bütunüyle askerin el koyması gerekiyormuş. Hem terorü sıfırlamaya doğru gldiyoruz. hem dışsatım patlaması gercekleştı, hem enflasyonun beli kırıldı. hem «Türkiye'nin Ekonomik Muclzesı» boslıyacak... Mantık dıyor ki. Peki kardeşim, öyleyse ordu yönetlmde kalsın, gıtmesın. Madem kl ekonomlyi askeri yönetim düzeltiyor, siviller bu İşi kıvıramıyor, nedsn «Batılı demokrasi, çok portill re|im, parlomenter düzen» diye tepiniyoruz? • Bu kez de diyeceksiniz kl: Hınzır seni, ordu'nun yönetimde kalıp yıpranmasını istiyorsun.. Mantık yanıt veriyor: Mademkl herşey iyi gidlyor. neden yıpranacakmış? • AMAÇTAN SOYUTLANAMAZ Organizasyonlan kısaca tanımlamadan bu nitelik kavramınm ne denli önemli olduğunu kabul etmemiz zorlaşabilir. Çünkü organizasyonlar nitelikll insan ve amaçtan soyutlanamaz. Bu bakımdan organizasyonlar insanlarm topluluk halinde yaşamaya başladıklan tarihten itibaren zamanımıza kadar varlıklarmı türlü adlar altında sürdürmüşlerdir. Ve insanın ekonomik özgtirlüğü arttıkça, toplum içeriÇi değişime uğramış, toplumsallık mantığı gelismiştir. Böylece toplumun geçirdiği evrelerle çağdaş boyutlara ve bugünkü modern orEanizasyon yapısına ve işleyişine ulaşılmıştır. Bazı uzmanlara göre orçanizasyon «Belir]i amaçlara varmak için bir insan grubunun faaliyetlerini koordine etmeye yarayan belirli yapj, kural ve prosedürlerin bütünüdür » (Prof. Toker Derell Organizasyonlarda davranış) Başka bir tanıma göre de. «Bir amaç etrafında insanlann bilinçli teşekkülUdür.» Biraz to HOTIR OKTAY AKBAL Ermeni Sorunu, Nedir? Fransız subayı Kont de Cholet'nin 1892'de yayıınlanmış kitabında Erzurum yörelerinde yaşayan KUrtlerden ve Ermenllerden söz ederken «Yılın altı yedi ayı karla kapü bu bölgede yaşayan Kttrtler ve Ermeniler son yıllarda büyük bir kaynaşma içindedir. Kuzeyde ve raerkezde Kürtler, güneyde ise Ermeniler yaşarlar. Ne var ki Er. meniler'in yasadığı yerier Ktirt topraklanyla çevrelentniştir. Soy aynlığı, ayrıca din tarla, her gün kavgalara, çekişmelere, sayısız olaylara yol açıyor» demektedir. Kont de Cholet, KUrt derebeylerinin Ermeni topraklannı elde etmek için her türlü çabayı gösterdiklerinl de yazıyor. Evet, Ermeni sorunu tarihseı yenyle, boyutlanyle, gerçek yanlanyle gözler önüne serilmelidir. Bunun zamanı gelmiş ve geçmiştir. TarihçiJerimiz bu konuyu neden gereğı gibi dikkatle, önemle ele almadılar, bilemem. Belki çoğunlukla belli saplantılardan kendilerini kurtaramadıklarından, kendilerini tarih biliminden çok önyargıh görüşlere kaptırdıklarından .. Val^ry'nin «Tarih bilim değildir» özdeyişine gelin de hak vermeyin. Nedense bir kısım tarihçi, Osmanlı'yı sürekli savunmak, korumak gerekliliğinî duymuşlardır. Kimi Osmanlı'yı ya yerin dibine batırmıştır. Kimi de tam tersini yapmış, Osmanlı'da en küçük bir kusur bulmamak, leke sürmemek için tarihin gerçeklerini gözlerden uzak tutmak çabasma dıl»müştür. İşte bu yüzden Ermeni sorunu tüm açıklığıyle gözler önüne bir türlü serilmemiştir Herkes bılir ki Osmanlı împaratorluğu yüzyıllar boyunca bir halklar topluluğuydu, tam bir insan karmaşası, karmakarışıklığı. Değişik dinler, mezhepler, soylar bu topraklarda iç içe yaşamıştır. Sürekli iç kavgalar, birbirleriyle çekişme, zaman zaman boğuşma halinde... Osmanlı împaratorluğu ise yalnızca Anadolu topraklarından top^adığı askerleriyle öteki halklar askere almmazlardı, ne Kürtler, ne Araplar, ne Rumlar, Ermeniler, Yahudıler, ba?ka soylardan gelenler bütün bu geniş, kalabalık, dagınık toplulukların yasadığı Ulkeleri korumaya, savımmaya, yönetmeye çalışıyor; doğa) olarak bu pörevı hele son yüzyıllarda gereği gibi yerine getiremıyordu. Araplar, başkaldırıyor, birbirleriyle kanlı çarpışmalara kalkışıyor, asiretler başka aşiretlerin gözünü oyuyor, hıristıyan azınhkların vaşadığı bölgelerde ise başka soydan gelen ya da geldiği varsayılan insan topluluklan o yerlere sahip çıkmak savaşımı veriyorlardı. Dogu ıllerindek) KUrt Ermeni çatışması çörüldügü gibi h'Jyük ımtîaratorlııgun içindeki çeşıtli etnik gruplann çıkar hesHDİannın sonucudur. Güçsüz tmparatorluk bunlarla başa çıkamamıştır. Osmanlı împaratorluğu dönemlerinde iyiköttl pek çok olay geçmiştir. Osmanlı'nın düşmanlan sayısızdı; bu düşmanlar devleti yıkmak için büyük çaba harcıyorlar, en başta da ıçte kışkırtmalara başvuruyorlardı. Osmanh yönetımi de gerekli karşılıklan veriyor, bu başkaldırmaları çeşitlı yollardan, zaman zaman güç kullanarak bastırıyordu. Hele Birinci Dtinya Savaşi sırasında Doğu bölgemızdekt Ermeni toplulukları Çarlık Rusyasının kışkırtmalan sotuıcu işgalci ordularla işbirliği etmişler, Türk halkına en agır davranışlara girişmişlerdi. Bu arada, Kürt diye tanımlanan aşiretler de bu durumdan yararlanarak Ermenilere karşı «yok etme, mallan ele geçirme» girişimine başladılar. tşte «Ermeni kıyımıı» adı verilen ve varım yüzyıldan daha uzun bir zaman geçm»Bine rağmen dillerden düşürülmeyen olay budur; Türklerin düşmanlığmdan değil, daha başka nedenlerden kaynaklanmaktadır. Ermeni tedhiş örgütleri durmaksızuı TUrk dlplomat larını öldürüyor. Bir öç alma savaşının sUrdürüldüp durmaksızuı belirtiliyor. Dünya kamuoyu bu konuyla 11gileniyor, ama işin iç yüzünü aynntılanyla, gerçeğiyle bilmeden, öğrenmeden... Altmışyetmiş yıl öncenln Ocünü almaya kalkışanlann, hem de bu öç almaya onlan Jten nedenleri gereği gibi bilmeden suçsuz insanlann canına kıyanların, akıldan yoksun klmseler olduklan açıktır. Onlan bu kanlı işlere iten çevreler, kişiler kimlerdir? önemli olan budur. Osmanlı Devletiyle en küçük bir llişkisi kalmamış, yepyenl bir devlet olan TUrkiye Cumhuriyeti, tarih yapraklanndakl gerçekleri bir bir ortaya dökmek, bu çirkin, kanlı öç alma savlarınm yanlışlığını kanıtlamak gücüne sahiptir. Soğukkanlılıkla, sağduyuyla, tarihsel olaylara yansız bakarak, yorumlamalan eksiksiz yerine getirerek, dünya kamuoyu bu «Ermeni Sorunu» konusunda aydınlatılmalıdır. Vakit geçirmeden... ürüst bir tartışmanın başta gelen kuraiı. gerceklerın carpıtılmamasıdır. Klşlnin, katılmadığı bir görüşü kötü göstermek amacıyla yanıltmalara başvurması olumlu bir davranış değildlr. Duşmanca tutumunu her zaman ortaya koyan bir gazetenin ya zarı, «Dılcilerin Incileri» başlıklı yazi8inda Türk Oil Kurumu'nu kötüledikten sonra, bakınız gerçeğl nasıl çarpıtıyor. Sayın Prof. C. Mıhçıoğlu'nun Türk Dill Dergisi'nln mart 1980 sayısındakl cAy Adlorı» boşlıklı yazısını «öz konusu ederek: «Sayın Profesör. bugün, dilimizdekl ay adlarına, şöyle birer karşılik 'türetmlşlerdl': Ocak = Ocak... Şubat = Gücük... Mart = Yelin... Nlsan = Açaray... Mayıs = Gülay... Haziran = Bozaran... Temmuz = Blçlm... Ağustos = Derlm... Eylül = Verim...» D Tartışmada Dürüstluk TÜRKLER, OZELLIKLE CUMHURİYET DÖNEMİNİN KENDİLERİNDE YAYGIN OLARAK UYANDIRDIĞI «TÜRKLÜK BİLİNCİ» İLE DİLLERİNİ YABANCI DİLLER BOYUNDURUĞUNDAN KURTARARAK ÖZLEŞTİRMEKTEDİRLER. yansıtılmıştır. Işın doğrusunu boylece belirttikten sonra ay adları konusunda birkac yöne değinmede yarar umuyorum Ünlü Tarıhci Prof. Osman Turan (1914 1978)'ın, «Onikl Hayvanlı Türk Takvlml» adlı yapıtından öğrendığımize göre, öncele'i ay adlarımız: Aramay, Iklndl (Iklncl) ay, ücünç, törtlnç... Bir ylğlrmlnç (onbirlncl), klclk ay olmak üzere genelllkle sayı nitemlerl ile söylenirmiş, O Turan, «Bugün dahl Anadolu'da Şubat için küçük ay denir» dlyor. Durum Romalılarda da böyle Imlş. Onların da Mart Ilk olmak üzere ayları, sayı nitemlerl İle eöylenlrmlş. Bu ku rala göre beşincl ay Quintllis, sonraları Jules Ceasar'ın; altıncı ay = Sexllls de ilk Roma İmparatoru Augustus Ceasar'ın adlarını alarak, Julius ve Augustus (blzlm temmuz ve ağustosumuz) olmuşlardır. Türkler özelllkle Cumhuriyet dönemlnln kendllerlnde yaygın olarak uyandırdığı Türklük bllincl İle, dlllerinl ozleştirmektedirler. Yüz yıllardır kullandıkları Arap ay adlarından, örneğin: Muharrem, Safer, Reblülevvel, Reblülâhır'lardan kurtulmuşlardır. C. Mıh çıoğlu ve benzerlerl övülesl calışmalarla özleşme Işlemine katkıda bulunmaktadırlar. Bu olumlu davranışlar ne denli sevlndirlcl İse, bunlan carpıtarak toplumu yanıtlmaya ça lışanların davranışları o denll üzücüdür. Dil devrimine karşı olanların davranışları, düşünen Insanları yanıltmayacaktır. Anadıll egemenliğinin ulusumuzun kalkınmasında, uyanmasında cok büyük etkisi olduğunu kavrayonların Inancları, onlan nasıl olsa etkisiz kılacaktır. Bunu bilmenin mutlulu ğundayız. • Gelln dostlarım, önce kendl kendlmlı* karşı ictenlikli olalım; mantığımızı yitirmeden konuşmasmı öğrenirsek sorunlarımızı daha kolay çözebllirlz. Dr. Rüştü ERGUN yoptığı çalışma, yurdumuzun değişik yörelerinde kullanılan Türkce ay odlarını göstermektedlr. Şubat: Ay adlannın çoğu gibi Süryanice kökenll • XVI. yy.' da yazılmış Bâbusül Vâsıt adlı Arapça Türkce sözlükte şubat lcln, <Rum aylarından birl, Türkler ona «Gücük derler». Mort: XV. yüzyılda Farsçadan dlllmlze cevrllen Melhamel Şemsiyye adlı yapıtta Yllln karşılığı verilmiştlr. Yilln ya da yelln sözcüklerl Bursa, Isparta yörelerlnde kullanılmaktadır. Nlsan: Diyarbakır yörelerlnde Açaray diye adlandınlmaktadır. Mayıc Isparta yörelerlnde Bükülek. Diyarbakır yörelerinde Gülan, İstanbul, Elazığ yörelerlnde Gülayı diye blllnen bu ayı, Mıhcıoğlu Gülay olarak önermektedir. Haziran: Yurdun değişik bölgelerlnde Kiraz ayı, Ünüs, Bozaran diye bilinmekte olup. bunlardan Kayseri yörelerinde kullanılmakta olan sonuncusu önerilmektedir. Temmuz: Değişik yörelerde Orak, Orak ayı, Blçlmay diye blllnen adlar arasından da, sonuncusu Blclm olarak önerilmektedir. Ağustos: Yurdun değişik yörelerlnde Buğday gün, Orak ayı, Bozaran diye bilinmekte olan bu ay İçin Sayın Mıhçıoğlu cok yerlnde bir uslamlama İle, «Ağustos, genelllkle tahılın saptan ayrıldığı, sapın samana dönüştüğü. tahılın cuvala doldurulup kaldırıldığı bir derlenlp toparlanma ayıdır» dedikten sonra, Dermek eyleminden türettiğl Derlm'l öneriyor. Eylül'e Verlmay denlldiğinin, Tarama sözlüğünün basılmamış glrgllerinde bulunduğunu bildlrlyor. (Bugün, basılmış olan son oylumun 4096. sayfa sında Ordu, Ünye yörelerinde Verlmay karşılığı olarak Eylül' ün gösterilmiş olduğunu görü voruz.) Prof. Mıhçıoğlu'nun özetlnl sunduğum bu özlü calışma sı. o gazetenin yazarının yukarıya aldığım tümcesiyle, küçümsenerek, toplumu yanıltma amacıyla; yanlış olarak Bu satırları okuyanlar, hlc duraksamadan Mıhçıoğlu'nun dokuz ayın adına karşılık bulduğunu sanacaklardır. Oysa sorun hic de böyle değildır. Işın aslını Sayın Mıhçıoğlu'nun o güzel, övülesl calışmasından özetleyerek sunuyorum. Yazar, söz konusu yazısının başında: «Teşrinievvel, Teşrinlsani, Kânunuevvel, Kânunusanl» aylarının adları, 15 ocak 1945 günü Resmi Gazete'del yayımlanan 4696 sayılı «Bazı ay adlannın değlştirilmesi hak kında kanun»la: Ekim, Kasım, Aralık, Ocak olarak değlştirilmişti» dediğine, değişme önergesini Erzincan Mebusu Behcet Kemal Cağlar'ın verdiğinl bilclirdiğine göre, Ocak söücuğünün kendislnce türetilmediğı ortaya çıkmış oluyor. GfiıoNm öteki ay odlarına: Sayın Mıhcıoğlu'nun, Dil Kurumu'nun her birl yuvarlak sayı İle beş,sr bin sayfalık İkl dev vcpıtından, Tarama sözlöğünden ve Derleme sözlüğönden, bfıyök ölcöde yararlanarak (5OV1LQnCE) (Cumhuriyet 3 ŞUBAT 1932 GAZÎ HAZRETLERİ mtışlar ve akşam üzeri şehirde otomobille bir gezinti yaptıktan sonra tekrar saraya dönmüşlerdir. Reisieumhur Hazretleri dün bir müddet Dolmabahçe saraymdakl hususı dairelerinde meşgul ol HALİÇ ŞİRKETÎ Haliç şirketinin vaziyetı ni tetkik etmek Uzere Be lediye Reis Muavini Hamit Beyin başkanlığmda kıırulan komisyon dün de Haliç idaresinde toplanarak tetkikatına devam eylemiştir. Kati vaziyetin tespiti için bir toplantı daha yapılmasma lüzum görüldüğünden gelecek toplantıda bu konudaki rapor hazırlanmaya başla nacaktır. lGünün üanı! Susuz, sabunsuz, fırçasız! Susuz, sabunsuz, fırçasız bir anda traş olmak lstiyorsanız Razvit« kremint alınız. Yüzünüzde kırmızılık ve tahrişat kalmaz. Cildmız muattar ve yumuşak olur. Tüpü her yorde 50 kuruş. I LA N SOSYAL SİGORTALAR KURUMU İLAÇ VE TIBBİ MALZEME SANAYİI MÜESSESESİ MÜDÜRLÜĞÜNDEN 1 Müessesemlzln Ihtlyacına blnaen; a 1 adet Çabuk Granül Kurutma fırını b 1 adet Otomatlk Şlşe Yıkamo Maklnası o 1 adet Hamur maklnası (j 1 adet Toz ve Granül doldurma maklnesl tekllf alma usulü İle satınalınacaktır. 2 Ihaleye Iştlrak etmek İsteyen flrmalarm Idarl şartname esasları dahlllnde hazırlıyacakları tekllf mektuplarını engeç 22.2.1982 pazartesl günü mesal saatl so nuna kadar Kozım Orbay Caddesl No. 108110 Bomontl/SİŞLİ'dekl müessesemlze vermelerl veya aynı gün ve aaatte bulundurmak üzere posta İle göndermelerl gereklr. 3 Tekllf mektupları zarfı lcerslne mumessllllk belgelerl konulacoktır. 4 Postada vakl geclkmelar kabul edllemez. 5 Bu Işe alt Idari şartname ve fennl şartname mesal saatleri lcerslnde müessesemlz Satınılma Komlsyonu Başkanlığından temin edileblllr. 6 Kurum Ihaleyl yapıp yapmamakta ve dlledlğl flr malardan almakta eerbest olup, 2490 sayılı yasaya tabl değildir. (Basın: 10615) 87S ADÎ TASFÎTE VE ÎFLASIN AÇILMASI İLANI ZtLE tFLAS MEMURLUĞÜNDAN 982/1 MUfllsin adı soyadı ve ikametgahı: Burhan Kadir Aktuğba Zile Tur Otobüs îşletmesi. tflasm açıldığı tarih: 5.1.1982 Zile Asliye Hukuk Mahkemesi'nln (Ticaret Mahkemesi sıfatı ile) 5.1.1982 tarih ve 981/584 esas, 982/1 karar nolu kararı ile iflasına karar verilmiş olan yukarda ad ve soyadı yazılı müflis hakkmda tasfiyenin şimdilik adi tasfiye yolu ile yapılmasma tensip kılınmış olduğundan: 1 Alacaklıların v» istthkak lddlası sahiplerlnin alacak ve istihkaklarını ve bunların dayanağı olan be!geleri veya örneklerini bu ilandan İtibaren 1 ay İçinde memurluğumuza kayıt ettirmeleri veya tevdl eylemelert, 2 Müflise borçlu olanların aynı süre içinde kendilerini ve borçlanm bildirmeleri, aksi halin (tc. tf. K. nun 336'ncı maddesi uyarmca) cezai sorumluluğu gerektireceği, 3 Müflisin mallannı her ne suretle olursa olsun ellerinde bulunduranlar o mallar Uzerinde kanunl haklan saklı olmak şartı ile bunlan aynı süre içinde iflas dalresi emrtne tevdl etmeleri, makul özre dayanmaksızm vermezlerse cezal sorumluluğa uğrayacaklan ve rüçhan haklanndan mahrum kalacaklan (îc, îf. K.'nun 336). 4 22 şubat 1982 pazartesi günü saat 14.00'de Zile Ağır Ceza Mahkemesi Salonunda ilk alacaklılar toplantısı yapılacağından alacaklılann bu toplantıya gelmeleri veya yetkili bir vekft göndermelerl, müflis ile müşterek borçlu olanlar ve kefillerinin ve borcu tekeffül eden sair kimselerin bu toplantı da hazır bulunmaya hakları olduğu Uan ve tebliğ olunur. 13.1.1982. (îc. tf. K.'nun 219, 336). (Basm: 11000) Cumhuriyet S a h l b l : Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazeteciük T.A.Ş. adına „ NADİR NADİ Cenel Yayın Müdürü: MüesseseMOdürü: Yazı Ijleri Müdürü: • Baaan vt Yay#n BÜROLAR. • ANKARA: Konur Sokak nol 24/4 Ysnlşehlr Tel: 17 58 25 17 58 66 Idare: 1833 35 • İZMİR: Hallt Ziya Bulvarı No: 65/3 Tel: 25 47 0913 12 30 • A D A N A : Atatürk Caddesl, Türk Hava Kurumu Işhanı Kat 2 Tel:1455019731 TAKVtM İMSAK OONEŞ ÖÖLE 13.27 İKlNDf 16.08 3 HASAN CEMAL EMİNE UŞAKLIGİL OKAY CÖNENSİN Cumhurlvat Matbaaeılık va Gazatacilik T.A.Ş. Posla Kutusu: 246 İstanbul Tel: 20 97 03 (S Hat) 5UBAT 1982 YATSI 19.59 AKŞAM 18.25 «•31 8.10
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle