25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 tirkülerlmizln kimilerl tarihsel olayları çok güzel yansıtırlar. Bu konuda ornekler az değildir. Beğenilenlerden biri şudur: «Kıhcımı vurdunı taşa / Taş yarıldı baştan basa / Şanı büyük Osnıan Paşa / Plevne'den çıktnam diyor». Bu dörtlükte bir savunmayı, çok kötü koşullar içersinde aylarca yapmış, bu arada dünyaya parmak ısırtmıs, bir kahramanm oyküsü dile getirilmektedir. Gazi Osman Paşa (1832 1900) Çar lık Rusyası ordularına karşı 1877 Plevne savunmasmda yenilmişti. Gerçekteyse durum eskilerin «gallp sayılır bu yolda mağlup» özdeyişine tıpatıp uymaktaydı. Dünya kamuoyu, Paşa'nm vatandaşlan, giderek çarpışmış olduğu devletin «Çar»ı, «Çareviç»i, komutanları. askerleri Gazi Osman Paşa'ya karşı hayranlıklarla dopdolu bir sevgi besler olmuşlardı. Ne var ki; ondan kuşkulanan, bundan ötürü belki de onu sevmeyen bir tek kişi vardı, o da Sultan II. Abdülhamid'ti. Tahtmdan Indirilmek kaygusuyla yaşamı sürekli bir korku içersinde geçen bu Osmanoğlu, önceli (selefi) Sultan V. Murat ile birlikte Mithat Paşa'yı bir de Gazi Osman PaS&'yı saltanatı için çekinceli (tehlikeli) görmekteydi. Bunlardan ilk ikisine değinmek bu yazınm konusu dışındadır. Üçüncüsünü adı geçen padişah sarayına «Mâbeyin Müştri» yapmıştı. Pek olacak iş değildi ama ülkede bir «Cumhuriyet^ llan edilirse, halkın «Paşa»yı, «Cumhurbaşkanı» yapabileceği olasılığmı düşünmekte, bundan ötürü onu gözünün önünden ayırmamakta. halkla ilişkisi olmayacak bir görevde bulundurmaktaydı. Buna bir çeşit tutukluluk da denilebllirdi. Oysa Gazi Osman Paşa'mn siyasayla bir İlişkisi kesinkes yoktu. «Yıldız»dan Beşiktaş'takl konağına, konağından «Yıldız»a her gün sarayın dört atlı şahane faytonuyla gidip gelmekteydi. Bir akşam yatsı namazını kıldıktan sonra, saglığı birden kötüleşti. Bir yürek ya da beyln inmesinin saynlıksal belirtilerini göstererek ölüverdi. Ertesî gün îslâm geleneklerine göre cesedi yıkandı. Bu arada acı]ar içersindeki eşi. hemen bir hattat'ı çağırttı. Paşa'nm alnına«Eslrgeyen, bagışlayan Tanrı a£<na» (Besmele) anlatımının üstünlü, esereli Arapçasını. göğüs ke OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ya glnneylnlz, kâflr olur dinden çıkarsınız!» savmdadır. Bundan böyle «Ortaöğretim»de aşağıdaki diyaloglar güldürmece sayılmamalıdır. Dirimbilim (biyoloji) öğretmeni der se gelecek, «fizik, Uiınya için atouı kuramının önctni neyse dirimbilim îçin de, «evrim kuramı»nın önemi odur!» diyecek, arkadan tesbihiyle «ulumı diniye» hocası sınıfa girecek. tartışılması günah sayılan bir takım bilgiler verecek. Burada Saym Prof. Dr. Bedla Akarsu'nun «Felsefe Terimleri Sözlüğü»nden bir aktarmaya gideceğim: «Skolastlklerden J. Buridan'ın (ölUmü 1458) olduğu samlan, ancak onun yazılarmda rastlanmayan ünlii bir eşek vardır. Bu hayvan eşlt uzaklıkta bir sanıan torbasijia bir kova su arasında bulunup da iklsinden bîrini seçemediğinden açlıktan susuzluktan ölmüştür.» «Ögretim BirliJ;i»nin olmadığı ülkelerdekı okulların öğrencileri bilimle din arasında J. Buridan'ın «Eşegi» gibi kuşkusuz ölmezler, ama «düşlince tutarsızlığı»na salt bıçimde yuvarlanırlar. Bu ikili ögretimden sonra onlarm herhangi bir sorun karşısındaki açıklamaları, yorumlan hem «bilimsul». hem de «dinsei» dir. Sözün kısası onların «düşünce» diye ortaya sürdükleri cevher «danı üstünde saksüğan heline vurduın kazmayı» özdeyişine hepten uyar. Sultan II. Abdülhamit dönemi aydmlarmın çoğu öğretimin bu «tkili» tezgâhından geçmişlerd). O sırada halk yığmları da cehalet batakhğına iyice batmış olduğundan bu döneme «Obuscurantisme» (karanlık donem) denilmesl abartma sayılmaz. Ziya Gökalp gençliğinde kendisinl öldürme girişimine dek giden ruhsal bunalımımn kökenlnde, bir yandan çok güçlü «bilim öğretiml» nin, bir yandan da gene çok baskılı «dln eğitimi»nin yattığını söyler. «Yasamda en gerçek yol gösterici bilimdir» tümcesi «ögretim Birli?i»ne. «ö&retim Birlltl» de Atatürk'e gerçekten bağlı olmanm, onun yolunda bulunmanın başlıca ölçütüdür. «Tanzimatçı», «Obuscurantlste» kafanın beş para bile etmez «ikicilik»lnden Türk çocukları ancak bu «yasa»yla kurtulabilraişlerdlr. 25 ARALÎK 1982 T Eğitim Birliğindeıı Ikiciliğe mi? Ziya Gökalp, ikili öğretimin çatışmasıyla bunalıma girip intihara kalkıştığını belirtir. İkili öğretimin bu karanhğmdan, Atatürk'ün eğitim birliği ilkesiyle kurtulduk. Atatürk'e bağlı olmanın ölçütü, bu ilkeye uyup uymamamızdır. Karikatürün Dönüsü.., Blzde ilk mizah dergisi 187O'te yayınlandı. İlk Anayasamız 1876 tarihlidir. Anayasadan önce ülkemlzde karlkatür vardı. Meşrutiyetler döneminde karikatür etkin bir sanattı. Cumhuriyet döneminde de Cemal Nadlr yaygın bir ün yapmıştı. îkincl Dünya Savaşmdan sonra girdiğimiz çok partili dönemde karikatür dünyamızda blr büyük patlama oldu. Dar kapsamlı da olsa ülkede liberal bir soluk duyuluyordu. Karikatürcüler bu soluğu ciğerlerlnin gözeneklerine dek çektiler. Birbiri ardma mizah dergilerl çıkıyor; yerden biter gibi genç karikatürcüler yetisiyordu. O dönemde büyük ustalığa kavugan karikatürcüler bugün de çiziyorlar; ve (ne yazık kl) daha aşılamadılar. • 1950'ler karikatür sanatmın parlak yılları olmuştu. O dönemde karikatürsüz gazete domatessiz menemen gibi sayılırdı, Yıllar blrbirl ardından geçtlkçe ve Türkiye'de basınyaym alanı büyük sermaye denetlmlne glrdikçe karikatürcünün durumu da değlşti. 1960'ların bir patronunu anımsarım: gerçekte yumuşak ve uygar bir klşillği vardı: ama, gazetesinde karikatür çizen sanatçıya her ay çizelge çıkanrmış: Bak dostum, bu ay tam bes tane Amerlka' yı yeren karikatür çizdin. Doc. Dr. Sırrı AK1NCI miği bölgesi derisine de «Kur'ansm «İmranoglu» (Âli İmrân) suresinin «Tanrı kendisinden başka Tanrı olnıadığına tanıklıkta bulnndu» diye Türkçeye aktarılmış (Şehid Allah'ü ennehu lâ ilâhe illâ hüve) biçimindeki 18. âyetini çini mürekkcbiyle, gene üstünlü esereli Arap harflerinin iriceleriyle yazdırttı. Paşanın sayın eşi, bu girişimiyle Paşanın «ÖbürDünya»ya inançsız (imansız) gitmemesini, bu arada «cennetse gitmesini aklınca bir tür güvenceye almaktaydı. Oysa Îslâm dinine göre «şehitler», «gaziler» pek çok kişiyi de ellerinden tutarak. sorgusuz, sorusuz «Cenneti Âl&»ya giderler. Rahmetli Paşanın saym eşi, anlaşılan İslamlığın bu açıklamasından habersizmiş ki, üstün komutanlığıyla, blümü hiçe sayan yiğitliğiyle Moskoflar, Plevne nin berkiltllmiş (müstahkem) yerlerinin çevresini gömütler ülkesi yapmış kocasını, bir mektup kâğıdına çevirtmiş, üzerine de gene Arapça'yla «Küllü nefsin zâikat'ül mevt» (canlılann hepsi ölümü tadacaklardır) yazılmış ayetll örtüyü taşıyan tabut kapağım bir zarf gibi kapattırarak, Islamsal öteevren belgisinin (eschatologie) kafasında yarattığı lmgelerden oluşmuş eşdeyimle «fantastica» anlanımdakl «öbür dünya»ya özbeöz bir Türk olan ulusal kahrammı, «kavmi necibi Arap»tan (!) biriymlş gibi göndertroiştir. XIX. yüzyılm başmda, görünüşte dinsel inança bağlıhğı yansıtan, aslmda İslamlığın ne «credo»suyla ne de «cogito» suyla ilişkisi olmayan bu ilginç davranışa «bid'at» (innovation) ya da bir tür «mus kacıhk» dense hiç yanlış olmaz. Bu olayı anlatmaktan amacımız, Atatürk'ün blzl akılcı dünya görüjüne nasıl çektiğinl vurgulamaktır. *** Atatürk'e içtenlikle înanmış aydınların kimileri, onun bir bütün olan «Uevrim»inin kimi parçalarını ötekilerinden üstün tutarlar. Örneğin emekli Prof. Dr. H. V. Velidedeoğlu içm «Yurttaşhk Yasası» böyledir. Ben saym hocama kırk yıl önce Istanbul Tıp Fakültesi'nde biz usrencilere Atatürk Devrimi Tarihi'ni aşkla anlatırdı karşıt değil koşut olarak Atatürk'ün «öğretîm Birliği Yasası»nı, çagdaşlaşmamız Için geürdiği öteki yasalardan biraz üstün tutarım. Bu «yasasya gö re Türkiye'de «ÎlkOrtaöğretim»de yalnız pozitif bilime dayalı, yalnız pozitlf bilımi amaçlayan dersler okutulmuştur. Cumhuriyet'ten bu yana yetişen Türk kuşakları bu «yasa»dan ötürü hep bilimsellikle koşullandırılmışlardır. «Dln, fizikötesi bir inançlar dizgesi» olduğundan insanlık tarihi boyunca «bilim»le sürgit çatışıp durmuştur. Bilim felsefeclsi Sayın Prof. Dr. Cemal Yıldırım. «dünya görlişü ybniînden bilim gerçekçi rasyonalist, din'ae mistik rasyonalist'tir» demektedlr. Ben saym profesörün bu açıklamalanndan ikincisine katılmıyorum. Çünkü öteki din ler bir yana «göksel dinlersden hiç blrl «rasyonel» değildir. Bunların arasında yalnız İslâmlık «tansık» «mucize> öykülerini çok çok aza indirdiğinden dolayı «ussal» (rasyonel) değil de «ussallaştınlmış» (rationalise) sayılır. Bilim her zaman olaylar karşısında «Aman tartışılsın, oianaklıysa bir deneyden geçirtilsin!» der. Dın ise, bu konuda «Sakın tartışma okunmadığı dönemlerde yazının ve çizlnin etkisi zaten kalmamıştı. Çok partili rcjimin yozlaştığı (daha doğrusu yozlaştınldığı) yıllarda günlük gazetelerin çoğu gerçek karikatürü dışladılar; en bayağı örnekleri işlerlne geldlğince yayinladılar. Karlkatür sanatı, gazete ve dergilerde zorla barınıyordu. Usta karikatürcüler grafik sanatlann öteki dallarında kendilerlni göstermeye çalıştılar; bu yoldaki başarılan azım?anamaz; ama toplumsal ve siyasal yergiye dönük karıkatürlerin kim ,vurduya gittiği yıllar yaşandı. 1980'lerde karikatür yeniden parhyor. Niçin? Karikatür sanatmın dikkatll eleştirmenleri bu işln niçlnlerinl nedenlenni arayadursunlar, toplumsal dikkat yeniden karikatürlere yöneldi. Gazete okurlan her çizgide birşeyler arıyor, buluyor; yergi, espri, slmge, vurgulama açısından kiml zaman olmadık bir anlarnı öküzün altındaki buzağı gibi karikatürün çızgüermden çıkarıyor. Sanırım terorün bambum'u bitince ekonomik özveriyl üstlenen halk kesiminde bir duyarhlık olustu. Böylesine duyarlı çevre, karikatürcünün arayıp da bulamadığı ortamdır. Türk toplumu şimdlden boyutlarını kavramakta zorluk çektlğlmlz blr değlşlm içlndedir. Bu tür değlşimlerin yönellşlerini önce sanatçılar sezip vurgularlar. Karikatürün basınyayın yaşamma sanat değeriyle ve çizgl gücüyle yeniden döntişü bu bakımdan büyük anlam taşıyor. • Bugün karikatürün en güzel örnekleri Doğu Avrupa ülkelerinde üretiliyor. Çekoslovakya, Macaristan, Bulgaristan'da gerçekten değerli karikatürcüler var. Küba'da şaşılası nitelikte karikatürcüler yetlşmiş. Fransa, İtalya, İngiltere bu yolda yaya kalıyor; ama Federal Almanya, Doğu Almanya'dan geri kalmıyor. Karikatür öyle bir sanat ki her topraktan fışkırabiliyor. Türkiye'de karikatür sanatı uluslararası düzeydedlr. Şlmdi 1950'lerde klşiliklerini kamtlamış ustalarm yanısıra genç karikatürcüler yetişiyorlar. Çizgl nlteliği bakımından özgün bir dünya yaratabildikleri gün, onlar da ustalık kemerini kuşanacaklardır. Teror ortamında tozdan dumandan ferman neten: ResitCANBEYLİ HfiHR OKTAY AKBAL Milli Eğitim Bakanlığı Genel Sekreterl Saym Ahmet Bartu'dan «Aşçmın oğlu Padişah Olmuş» başlıklı yazımla ilgili bir açıklama aldım. Bakanlık Genel Sekreterliğinjn yazısmı okur larıma sunuyorum: «Yazınızda konu edilen «Atatürk Yüzyüı Kronolojisi» adlı kitabm yazan 2421982 günltt dilekçesiyle Bakanlıgımua başvurarak kitabmın okuilar ve öğretmenlere tavsiye cdilmesini istemiştir. Ancak, söz konusu kitap Bakanlığunız Talun ve Terbiye Başkanlığı'nca incelcmniş ve okul lara yardımcı veya kaynak kitap olarak tavsiyesi uygun görülmemiştir. 2871981 gün ve 7196 sayıb genelgemizle de Talim ve Terbiye Başkanlığınca kaynak ya da yar dımcı kitap olarak tavsiye edilmeyen kitapların, okullara sokulmaması islenmiştir. «Atatürk Yüzyıb Kronolojisi» adb kitabın han Ki okul veya okuilar da okutulduğu yazınızda belirtilmediğinden bu konuda şimdülk bir işlern yapıiamaınıştır. Kitabın bangl okullarda öğütlendiği ve sattırıldığım bildirdiğiniz takdirde gerekli işlcm yapılacaktır.» Bakanlık Talim ve Terbiye Kurulundan geçmeyen, Tebliğler Dergisinde öğütlenmeyen nice kitap okullanmızda satılmaktadır. Bunu, gazetemize kadar gelerek bilgi veren ve mektupıa üzüntülerinı bildiren öğrenci velilerinden öğreniyoruz. Nıtekim. adı geçen Atatürk Kronolojisml de bir veli getırip verdi. Okulda, oğluna öğütlemişler.. Bin lıra vererek almış zavallı baba... Ama kitabı biraz karıştırınca şaşırıp kalmış. Gazeteye kadar gelerek kitabı bize sundu. Söz konusu okulun adı bende saklıdır.. • Ankara'dan Edebiyat öğretmenl N. Ersln yazıyor: «TV'de 'Şiir Diınyası' adı altında gösterllen felâkel progranu lıerhalde siz de izliyor olmalısınız. îjiındiye dek susuşunuzu da doğrusu arkadaslarun ve ben hayretle karşıhyoruz. Bizim çocuklarıım/a, öğrencilerimize 'şiir' diye öğrettiklerimizıe bu programda sunulanlar arasında hic bir ilişki yok. Ya bizler 'şiir'in ne olduğunu bilmiyoruz, ya da bu prograraın sunucusunun sanatla, şiirle hic bir ilgisi yok! «Manzume» blle denilnıeyecek bir takım çlziktirmelerle btr program doldurulup, sonra da haikın karşısına çıkma yctkisini bu kişiye acaba kim vermiş? Buna bir de son derece kötü bir şive bozukluğu da eklenince ortaya 'şiir' degil, 'şiirin felaketi* çıkıyor. Yazıtarınızı sürekli izlediğimiz bir yazar olarak, 'şiir' adı altında sergilenen bu felâkete bugüne dek tepki göstermenlzi bekledik durduk. Göremeyince de üzülduk. Devlet TV'sinde eş dost batırı Içln böylesine seviyesiz ve sorumsuz progratnlar yapılmasına engel olraanızı, hem çocuklarımız adına, hem de edebiyat ve Türkçe ögretmeni arkadaşlarımızın ortak dilekleri olarak rica ediyoruz.» Evet, gerçekten de TV'deki 'Şiir' saati çok kötüdür. Konuşan ve şiirleri seçen kişi çoğunlukla kendl yayınladığı bir dergide «şiirslerini bastığı kişilerin propagandasını yapmaktadır. Adı duyulmamış kimseleri 'şair' diye tanıtmaktadır. Daha önce bu konuya çok değinenler oldu, ama hiç bir sonuç almamadı. Ben şu sıralarda böyle bir eleştirinin pek etkileylcl olmayacağını düşündüğümden mi, yoksa daha önemli sorunlar varken bunu hafife aldığımdan mı, nedir, bir türlü bu 'şiir felâketi'ni belirtmek olanağı bulamadım. Edebiyat öğretmeni okurum N.Ersm'e hak veriyorum. Boyle yanlış ve çlrkln bir 'şiir' programı bir an önce programlardan çıkarılmalıdır. Bu ülkede güzel şiir nedir bilen ve bu şiirleri yeterll bir güzelllkle sunabilecek değerli sanatçılar vardır. TRT yönetiminln en kısa sürede bu konuyu Cözümlemesi benlm de dlleğlmdir. 1975 yılında Ingiltere'de yayınlanan «Nature» adlı bilim dergisinde Türkiye'de fosilleşmiş insan ayak izlerinin bulunduğunu yazıyordu. Aynı yıl îsveç televizyonunda bu izlerin insanlık tarihi açısından önemini vurgulayan bir program yayınlandı. Bu yazımızda, çağımızdaki bilimsel ve teknolojik olanakların, arkeolojl ve ant ropolojl gibi dallara katkısma bir örnek olarak, Gediz kıyısmda bulunan bu izlerin tarihlendirilmesinden bahsedeceğiz. Dünyada şlmdlye kadar dört önemli insan ayak izl bulunmuştur. Bunların. Fransa'da Homo Sapien Sapien'e, Italya'da Homo Neandertalenis'e, Macaristan' da Archantropian'a ve niha yet Tanzanya'da Australopithecus Afaransls'e ait olduğu sanılmaktadır. Bunlar dan yalnızca Tanzanya'da bulunan örnek üzerinde mutlak bir tarihlendirme yönteml olan Potasyum/ Argon kullanılmış, diğerlerl sadece bulundukları tabaka larm durumlarmdan yani jeomorfolojik yöntemlerle tarihlendirilmiştir. Gedlz kıyısmda bulunan bu izler is.e termoluminesans (ısı yolu ile uyanlmış ışıma) yönteml ile tarihlendlrilerek, İzlerin günümüzden önce (5 bin yıl hata ile) 26.000 yüma ait olduğu sap tanmıştır. (Göksu, 1978). Gediz kıyısmdaki ayak izleri kaç yaşında? 0 İzlerin uzun yıllar bozulmadan kalabil ^^ raesi, üzerine düşen sıcak bazalt cürul tabakası ile mümkün ohnuştur. Halen izlerin üstü 5 100 metre yüksekliğinde bazalt cürufu ile kaplıdır. Doc. Dr. Yeter GÖKSU kalma termoluminesans sln yalinin siiinmesini sağlamıştır. Jeolojik devirlerde birikmiş enerji, izler üstüne düşen sıcak cüruf ile sillnince, termoluminesans saatı sıfırlanıp yeniden işlemeğe başlamıgtır. Böylece de termoluminesans yönteml ile izlerin en son ısıtılmasından günümüze kadar geçen süre saptanabilmiştir. İşte bu nedenle izlere îosil ayak izi demek yerine, pişmiş ayak izleri denilmesi daha doğru olacaktır. Niteklm bu pişme olayı tabakalarm tarihinden bağımsız olarak izlerin bırakılma tarihlnin saptanmasına neden olmug tur. A Ölçümler nasıl yapıldı? îzlerin bulunduğu tüf tabakasmdan ve izlerin altmdaki tüflerden ve izleri örten cüruf tabakasmdan ornekler alındı. Bunların içinden termoluminesans ölçümlerine uygun kristaller seçildl. Herbirinln termoluminesans sinyali ve radyasyona karşı verimleri ölçüldü. Aynca bu tabakalarm içerdiği radyoaktif maddelerin mlktarı da ölçülerek her blr tabakanm sağîadığı yıllık enerji miktarı hesaplandı. Bu ölçüm ve hesaplar sonunda izlerin 26.000+5. 000 yıl öncesine ait olduğu saptandı. Bir başka deyişle izler 5000 yıl ekslk veya faz lasıyla hatta aralığıyla 26.000 yıl öncesine aittl. Cumhuriyet Sahibi:CumhuriyetMatbaac[lıkveGazeteciIik T.A.Ş.adma NADİRNADİ Cenel Yayın Müdürü Müeşsese Müdürii Yazı İsleri Müdürü HASAN CEMAL EMİNEUŞAKLIGİL OKAYGON«=NSİN £ İzlerin bulunuşu Hl Ne yapmalı? Eşine dünyada ender rast lanan bu antropolojlk buluntunun, doğal çevresi İçin de korunabllmesl ve bölgede başka kazılann yapılma sı gerçekten önemlidlr. Ancak izler takip edildiğinde, taşman yükün zaman zaman yere bırakılmasmdan ilerl gelen İzlerin de olması, bu lnsanlarm alet veya ylyecek glbl başka kalıntıları da bırakmış olma olasılığıru güçlendirmektedir. Yenl kazılarla bulunacak bu tür ornekler, blze dlğer tarihlendirme yöntemlerlnln de uygulanmasına olanak sağlayacaktır. Böylece blr tek yöntemle elde edilen bu hata aralığı da giderek daralacaktır. KAYNAKLAR: Arpad, E. (1976). <tnsan Ayağt îzl Fosilleri: Yitirllen bir doğal anıt,> Yer Yuvarı ve tnsan, Cilt 1, Sayı 2. B^rnaby, W. (1975) Int. News Natııre 254, P. 553. Göksu, N. Y. (1978) cThe thermolummescence age de termination of fosll human footprlnts», ArcheoPhyslka, No. 10, p. 455464. Ozansoy, F. (1969) «Plelstocene Fossll Human Footprlnts in Turkey.» BulL of the M,R,E, Inst. of Tnrkey, No. 72, 204209. Ozansoy, F. (1970) Turklye Orta Pleistosen Fosll tnsanlan ve Palcolltik öncesl, Ankara Üniv. Rektörlüğü Yaymları. Tekkaya, I.. (1976) «tasanlara ait fosll ayak lzlerl,> Yer Yuvan ve tnsan, Cllt. 1 Savı 2. 1969 yılmda MTA prospektörlerlnden M. Çelik, De mlrköprü barajı clvarında bir seri insan ayak izl buldu. Bu İzler Kula yanardağ merkezine ait bir yanardağın çıkardığı tüflerin içinde yer almaktadır. Yerinde istenildiği gibi korunamayacağı anlaşılan bu izlerden 50 kadarı sökülerek MTA Tabiat Tarihi Müzesine getirilmiştir. (Arpad, 1979). İzler halen MTA tabiat tarihi müzesinde sergllenmek te ve müzenin en ilginç buluntularından biridir. Yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da ilgi toplayan, egine ender rastlanan bu bulgu, çeşitli bilim adam larının ilgisinl çekmiştlr. İlk kez F. Ozansoy (1969, 1970) izlerl, bulundukları tabakalarm durumundan ve biçimsel Özelliklerinden tarihlendirmlş ve bunların . 250.000 yıl öncesine ait oldu ğunu savunmuştur. Daha sonra 1. Tekkaya (1976) bölgenin volkanik aktivitesinl değerlendirerek izlerin zamanımızdan 12.000 yıl ön ce bırakılmış olduğunu öne sürmüştür. Yapılan jeomorfolojik araştırmaların birbirlerinden bu kadar farklı sonuçlar vermesi, izlerin bunlardan bağımsız bir yöntemle tarihlendirilmesl gereğini yarattı. İşte bu nedenle, izlerl Termoluminesans adı verilen mutlak tarih veren bir yöntemle incelemeye kaıar verdik. • Yazı Işteri MtldUrYardımcısı AHMET KORULSAN HaberMerkezi Müdürü YALÇIN BAYER Mizanpaj Yönetmeni....,.....,,.,,,.,,, ALİ ACAR TEMSİLCİUR • ANKARA : • İZMİR. : • ADANA :. SERVtS ŞEPLERİ • YALÇIN DOĞAN HİKMET ÇETİNKAYA MEHMET MERCAN * İZLER 26 BİN YIL ONCESINE UZANIYOR Izler, üzerlerino düşen sıcak cüruf İle sertleşip dayanıkblık kazanarak günümüze dek ulaşabillyor. 4 | Termoluminesans nedir? Katı cisimler ısıtıldıklarırtda ışık verirler. Ancak termoluminesans ışıması bildiğimiz kara cislm ışımasından f arklıdır. Kara cisim ışımasmı, tekrar eden ısıtmalarla gözleyebildiğimiz halde, termoluminesans ışımasmı tekrar gözleyebilmek için katıyı radyoaktif ışınlara maruz bırakmamız gerekir. O balde termoluminesans, katılarm, çevrelerindeki radyasyondan dolayı bünyelerinde depo ettikleri enerjiyi ısıtıldıklarında gerl vermelerl olayıdır. Yani, herhangi blr anda bir katıyı laboratuvarda ısıttığımızda, en son ısıtıldığı andan günümüze kadar biriken enerjiyi ölçmüş oluruz. Bir de her yıl aldığı enerjiyi yani çevresindekl radyoaktif madde miktarını ölçersek, o katımn en son ısıtıldığı andan günümüze kadar geçen süreyl sapta. ınış oluruz. İzleri nasıl tarihlendirebiliyoruz? İzler volkanik kül tabaka sı üzerinde bırakılmıştır. Ancak, böyle bir yüzey üzerinde sabah bırakılan blr lz akşama kadar bile bozulmadan zor dayanacağına göre, izlerin bu kadar yıl bozulmadan kalabilmesl na sıl mümkün olmuştur? îzlerin uzun yıllar bozulmadan kalabilmesi, üzerine düşen sıcak bazalt cüruf tabakası ile mümkün olmuştur. (Halen izlerin üstü 5100 metre yüksekliğinde ba zalt cürufu İle kaplıdır.) Na sıl fırınlanmış kil seramikleşerek uzun zaman dayanıklı hale geliyorsa, İzler de üstüne düşen bu sıcak cüruf ile sertleşerek dayanıklı hale gelmiştir. O halde, izler üstüne düşen sıcak cürufun ikl yararı olmuştur. Blrlnclsi İzlerin dayanıklılığmı, lkinclsl de termoluminesans yöntemlnin kullanılmasım sağlayacak olan Jşolollk devirlerden lstanbu! Haberlerî:SeIaha<fin CÜLERDış Haberter: Ergun BALCI Ekonomi: Osman ULAGAYYurt Haberleri: Barbaros GENÇAK Kiiltür: Aydın EMEÇ Magazin : Yalçın PEKŞEN Düzeltme: Konur ERTOP Arajtırma; ŞahinALPAY BÜROtAR KonurSokak No. 24/4 Y«ni?ehir ANKARA Tel: 17 58 25 17 58 66 idare: 18 33 36 Halit Ziya Bulvan No: 65/3 İZMİR Tel: 25 4709131230 AUtOrk Caddesl, T.H.K Işhanı Kat 2/13 ADANA Tel:1455019731 B«*anv*Yayan: CUMHURİYET Matbaacılıkve GazetecllikT.A.Ş. Türfcocağı Cad. 39/41, CağaloğluİSTANBUL P.K.: 246 Istanbul, Tel; 20 97 03 (5hat) T A t V l M : GÜNEŞ 8.22 ÖĞLE 13.14 İKİNDİ 15.33 25ARALIK1983 AKŞAM 17.46 YATSİ 19.24 İMSAK 6.37 PROF. DR. SATILIK VASITA 3 adet 1978 model RenaultTL acele satıbktır. İsteklilerin 28 30 40 no'lu telefona müracaatlan NECMETTİN AECYILDSZ Kulak, burun, boğaz hastahklan u?manı ,Yenl telefon numarasi: 31 46 53 Çahşma saatleri: 14.00 18.30
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle