18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 1 ARALÎK 1982 undan 46 yıl önce, 3 ağustos 1936'da «Ankara'yı bir kanalla Karadeniz'e bağlamak!. başlığıyla CUMHURİYET'te çıkan bir yazı çok ilgimi çekmişti. Yaziı başmakale olarak Yunus Nadi tarafından kaleme alınmıştı. O zaman ben, îstanbul Yüksek Mühendis Mektebi'nde bir öğrenci ?dim. Ve meslek derslerine henüz başlarnamıştık bile... Önce başyazıda Yunus Nadi'nin ilerı sürulen duşuncolermi sunalun: Esash etüdleri sonradan yapıîmak üzere şimdiden bir konu ortaya atıyoruz: ANKARA'yı bir kanalla denize bağlamak imkânı yok mudur? Avrupa'da deniz kıyısında olmayan devlet merkezlerinin çoğu büyük bir su kenarmdadir ve bu su ile hem denize bağhdır, hem de içeride büyük bir suyun, büyük bir şehir için ne büyük bir nimet olduğunu ise söylemeğe hacet bile yoktur. Sovyellerin bizdeki Büyüki'.çisi Karahan, bir görüşmemizde Moskova'nın bir kanalla Volga'ya bağlanacağından bahscderken Ankara için buna benzer bir işi Cumhuriyet'in niçin ele almadığını sordu. Fikir yeni bir $ey değildir. Ve su işleri ise Cumhuriyetin izlediği meselelerin birincilerindendir. Ankara'nm içinden geçebilecek yeni şeklini, bu suyun küçük gemiler işlemesini sağlayacak bir kanalla akıtılması düşüncesi teşkil eder. Biz bu işi evire çevire düşünerek nihayet olumlu bulduk. Örneğin, Ankara'nın içinden geçecek sularm en önemlisi Kızılırmak olacağını ve eğer düzey uygunsa biz oradan açılacak bir kanalla denize ulaşabileceğimizi sanıyoruz... Kanal, Kızılırmak'tan Ankara'ya geldikten sonra Çubuk deresi vadisinde ilerieyerek Sakarya'ya katılacak ve böylelikle büyüyecek olan o nehrin kolları da islah edilmck suretiyle denize kadar uzanacaktır. İlerde Sakarya'yı ve Sapanca'yı da İzmit Körfezi'ne bağlamak raümkündür. Bugün için yalnız fikir.» B Büyük Projeler İbrahim BATUKAN Yük. İnşaat Mühendisi Böyle bir fıkri uygulama alanına koymak, geniş ve az engebeli ovalarda akan ırmaklar üzerinde (Rusyada oldugu gibi) her zaman raümkün ve ekonomik olabilir. Ama, Anadolu yaylasında akan Kızılırmak'la Sakarya'yı birleştirmek suretiyle Cküçük gemilerin işleyebileceği bir su yolu ile), Ankara'yı Karadeniz'e veya Marmara'/a bağlamak, bir ham hayal olmaktan oteye geçemez. Bunu bir teknik adam olarak siz nasıl söylersiniz» demeyiniz. Evet, biliyorum; bugün tekniğin hakkından gelemeyeceği fKanser'in devası ve Uzay'a ait problemler hariç) hiç bir konu kalmamıştır, denilebilir. Yukanda sözünü etliğimiz projeyi gerçekleştirmek için bakmız neler gerek? 1 Önce. küçük gemilerin yüzebileceği kadar da olsa, bol ve devamlı su gerekir. 2 Aradaki engebelerin kuçük ve iki ırmak düzeyının boyle bir bağlantıya uygun olınası gerekir. 3 Ankara'nın bir kanalla denize bağlanmasında çok önemli faydalar ve zorunluluklar bulunması gerekir. 4 Bu konuya yatınlacak paranm rantabl olması ve kurulacak tesisin fizibil (yani yapılabilir) olması koşuldur. Mühendis çıktığım yıllarda II. Dünya Savaşı'mn başında hem de Su Kolundan çıkmış olmama karşuı ne ben ve ne de hocalanm bu konuyu yanıtlayamazdik. Çünkü o yıllarda teknik bugunkü kadar geişmemişti. Irmaklanmızm yıllık debilerini (verilerini) belirleyen ölçümler ve daha bir çok veriler yoktu. 1937'de başlayan su seferberliğiyle ırmaklarımızm belirli yerlerine yerleştirilen su seviye ve debi ölçümlerini sağlayan cihazlar sayeslnde, 1955'lere doğru az çok bir bilgiye sahip olmuştuk. Sonuç şu idi: Kızıhrmak'ta su yoktur. Yıllık ortalama debi 2,5 milyar mıJ. kertesindedir. (15 yıllık ortalama 2.58 milyar m''dir.) Sakarya ise 2,27 milyar mJ'tir. Bu şu demektir: Kızılırmak'tan sanıyede ancak 80 m3 kadar devamlı su akmaktadır. Bu rejimi sağlamak icin Hirfanlı Barajı'nı yapmak gerekmiştir. Bu yapılmıştır ama. böyle bir su yolu için değil; sanayi ve şehirlerimize elektrik enerjisi üretmek, sulama mevsiminde çiftcimize sulama suyu sağlamak ve taşkmlan önleyerek zararlannı gidermek îçin yapılmıştır. Ikinci olarak, Anadolu yaylası çok engebeli (anzah), dağlıktır. Ankara'nın deniz düzeyinden yüksekliği Gençük Parkı Hipoclrom çevresinde 840 meire olup Hirfanlı Barajı'nın mınimum (asgari) su düzeyine tekabül etmektedir. Suyu bu düzeylerde Ankara'ya getirmeğe olanak olmadığından çok daha yukarılara gıtmek gerekir. Halen Kızılırmak'ın bu kesiminde eğimi 0,002 (binde iki) kertesindedir. Aynı eğimle akıtmayı duşunsek (Ankara Hirfanh arası J50 Km.'dir.) 300 m.'lik bir yükseklik farkına ıhtiyacımız olacaktır. Daha kaynaga gitmek suretiyle, bir an için bu yüksekliği sağlasak bile tepeler, daglar karşımıza dıkilecektir. Haydi onları da tünellerle geçüğimizi varsayaltm; bunu makalede sozü edildigi gibi 1000 mahpusla 10 yılda (o devrin parasıyla bir kaç milyon liraya) gerçekleştirmeğe olanak var mıdır? Bir fayda sağlamaktan uzak olan bu ışın bugünku parâ degen üzerinden mali portesi en azınöan 30 milyar liradır. Ve bunu öyle sanıldığı gibi 1000 mahpusla falan yapmağa olanak yoklur. Fakat; Türkiye'nın teknik gucu, para ve araç gereç sağlanmak koşuluyla, böyle bir projeyi gerçekleştirmeğe kadirdir. ••• Biz burada projenin yapılabilirliği ve ekonomik olacağı yönünden değıl de, ortaya atılan fikri eleştirme yönünden ele alıyoruz. Ve dünya yüzünde böyle büyük projeler yapılmıştır. yapılmaktadır, yapılacaktır da!... Bunlara bir kaç örnek vermek suretiyle konuyu gözlerinizin önünde canlandırmak istiyoruz: Yurdumuzla aynı enlem kuşaklan içınde bulunan Meksika bugün çok kurak bir memlekettir. Kuzeyde, Kanada'da ise bol su vardır. Kuzey buzullannın beslediği bu bol sularm bir kısnu Colombia ırmağı ile Büyük Okyanus'a, öbür kısmı Lawrence ırmağı ile Atlas Okyanus'una akıp gitmektedir. Konunun büyüklüğü hakkmda bir fikir vermek için belirtelim ki, yalnız Colombia ırmağmm bir yılda denize akıttığı su miktan 127 milyar m!'tür. (1928 yılında) Halbuki, bütün Türkiye akar sularuıın yılda denizlere akıttığı su miktan sadece 85 milvar m' düzevindedir. NAWAPA (5) Projesi adı verilen bu planın gerçekleştirilmesi için 30 yıllık bir süre ve 100 milyar dolarlık bir harcama öngörülmektedir. Bu geleceğe matuf bir proje olup, Kuzey Amerika'dakl çöllerle (Teksas, Arizona, Nevada gibi) Meksika'nın sulama ve enerji gereksinmelerini karşılamak üzere Kuzey'in bu bol suları Gü Yunus NADÎ'nin 46 yıl önce ortaya attığı konu bu. Hepiniz bilirsiniz, rahmetli Yunus Nadı akıllı, zeki. bilgili. kültürlü, rievrimci ve milliyetçi, kabiliyetli bir gazetecj idi. Ama teknik bir adanı değildi. Hele hele Kızılırmağı Sakarya'ya bağlamak suretiyle Ankara'yı denize ulaştırmak fikrini teknik adamlar bile akıl edemez, savunamazlardı. Aslmda akıl ederler, bilirlerdi de, ekonomik bir çözümü olmadığı jçin savunamazlardı. Saym Yunus Nadi makalesinde bu fikrin. o zamanın Rus Büyükelçisi Karahan'dan geldiğini. Ruslaruı Moskova'yı bir kanalla Volga'ya, Volga'yı da Don'a birleştirerek Karadeniz'e bağlantı kurmalanndan mulhem olduklan anlasılıyor. Yine de ihtiyatı elden bırakmayarak «Eğer duzey uygunsa» demek suretiyle, işi fen ehline bırakıyorlardı. Oysa, Don ve Volga Nehirleri'ni bir kanalla birleştirmeyi ilk kez biz Türklerin, düşundüğünü ve konuyu fikir alanından çıkanp gerçekleştirmeye giriştiklerini biliyoruz. ney'e akıtılacaktır. Sulanacak alan 22 milyon 800 bin hektarı bulacaktır. ••• Şimdi sizlere, uygulaması tamamlanmış olan bir başka büyük projeden söz edeceğım: Bu bir eyalet projesi olup, California Su Projesi adı altında gerçek leştirilmiştir. Projeye 1955 yılında ba^lanmıştır. 1971 yılmda tamamlanmıştır. Projenin mali portesi 2 milyar dolar ( ortalama bı r doiar 180 TL.'den 3R0 milyar TL) olup, 1516 yılda ancak gerçekleştirılebilmiştir. Projenin kapssmındp 5 adet barai. (hele bunun ik'M Orcvılle'le PanLu* Barnilan,) gerek yükfeklik ve gerekse dolgu hacimleri bakımından dünyanın sayılı büyuk barajİRrındandır. Califomia Eyalet Projesinin amaa, Meksika sımrı vakınındaki San Diaro ve 2 5 milyona vaklaşan (hinterlandı ile beraber 6.743 0001 Los Angeles gibi büyük. gelişmiş sanayi şehirlerinin ve tüm California çöl ve ovalarınin sanayi. kullanma ve sulama suyunu devamlı. bol ve güvenilir bır şekilde sağlamaktır. Toprak büyüklüğü yönünden, Türkiye' nin 4/5'ine yakın bir eyalet bOvle dev bir projeyi gerçekleştirmek için parayı nereden bulmustur? Federal devletin garantisi altında, eyalet hükümetinin, eyalet halkına borçlanma suretiyle çıkardığı hisse senetleri sphşından sağlanmıştır. Üretilen eneriiden. sarfolunan sanayi. kullenma ve sulama suyundan almacak ücretlerle, kısa zamanda bu büyük yatırima harcanan kapital amorti edilecektir. Biz de halkımıza bu gıivenceyi sağlayabîlsek. bu duyguyu aşılayabilsek Harran, Suruç, Urfa ve Mardin Ovalannj (Yukan Mezopotamya) sulavacak büyük projeyl gerçekleştirmek, 2000 yılında 7580 milyonu bulacak nüfunumuzu beslemek sorun olmaktan çıkacaktır Sevinerek hemen belirtelim: Bu dileğimiz gprcekleşme yolundadır. Yıllardır etüt vP planlamasi sürdürülen GüneydoSu Anadolu Büyük Projestnin bir k'sım üniteleri halen inşa halinde bulunmaktadır (Karakava Barajı ve Hidroelektrik Santrali; Atatflrk Barajı ve tJrfa Tünelleri gibi). Sırf Atatürk Baraiı ve Hidroelektrik Santrahnın maliyeti 480 2 milyar TL. olup, kurulu gticü 8X300=2400 mesrawatt ve yılhk üretim R9 milyar kwh.'dır. Daha birçok üniteleri bulunan Güneydosu Anadolu Projesinin tamamlandığında milli ekonomiye katkısı 3t)5 milyar TL./yıl' dır. Bunun 144 milyar TL.'si sulamadan sağlanacaktır. Asîında Güneydoğu Anadolu Projesi (Yukan Mezopotamya Projesi). Dicle ve Fırat ırmaklan ve kollarının aşağı kesimleri ile Güneydoftu sınırlanmız Içinde kaIan alanda kurulacak tesisleri kapsamaktadır. Yaklaşık 2600 milyar TL.'yl bulacak bir yatınmı gerektiren dev bir proje niteliğîndedir. Bilincsiz Teknolojinin Tuzakları... umhuriyet, yeni baskı tekniğlne geçmek için gerekli yatırımları yapıyor, önlemleri alıyor. Birkac ay sonra Cuınhuriyet okuru teknik açıdan daha üst düzeyde bir gazeteye kavuşacak. Artık okunaksız harf, düşük satır, silik fotoğraftan kurtulacağız. Kuşkusuz boya küpüne düşmüş bir gazete sözkonusu değil. Tüm dünya basınında geçerli olduğu gibi siyahbeyaz çıkacağız; ama gazetenin hazırlanışındaki süreç kısalaeak. Hem ofset tekniğine geçmek artık Cumhuriyet için zorunludur. Niçin? • Çünkü Türkiye'nin basın yaşammda ofset tekniğine geçmeyen gazete kalmadı. Tipo baskısının koşullarını içeren koskoca rotatifler hurdaya çıkarıldı. Oysa bu rotatiflerin çoğu yepyeni makinelerdi; en aşağı çeyrek yüzyıl daha kulianılabilirlerdi. Baskı tekniği değişince hammadde, yedek parça. her türlü araç gereç pazarı da yeni koşullara göre oluştu. Cumhuriyet, ne doğru dürüst mürekkep bulabiliyordu, ne uygun nitelikte kâğıt, ne klişe çinkosu, ne matrls kartonu, ne de yedek parça... Değişen koşullar ortasmda ister istemez yeni teknolojiyi benimsemek zorunda kaldık. Çünkü okurlara temiz baskılı bir gazete sunamıyoruz. • Acaba Türk basmında tekniğin değişmesi ülke açısından olumlu mudur? Yeryüzünde uydularla birbirlne bağlanan lletişim ağı orülmüştür. Radyolar ve televizyonlarla dünyanın her yerinde haberler gazetelerden onre halk yıgınlarına duyurulur. Günümüzde «yazılı günlük yaym» daha çok «yorunı» ve «haberyorum» alanmda etkinleşmiştir. Bu geli^me sürecl içinde gazeteler hangl teknolojiyi kullantrlarsa kullansmlar, radyo ve televizyonlardan daha önce haber veremezler. Türkiye'de basm daha çok uzun süre (1960" larda dışardan satm alınan) rotatiflerle üretim yapabilir; düşün açısından işlevini yerine getirebilirdi. Dünyanın uygar ülkelerinde bizimki gibi boyalı bir basına raslanamaz. En son teknikleri içeren olanaklar Türkiye'de «dışa bağınılı girdi»lerle yürütülebilen bir basın duzenı yaratmıştır. Teknolojik devrimin bat>kı dünyasında sagladığı olanaklarla Ahu Tuğba'nın ya da Banu Alkan'm çıplak fotoğraflanm basarak ve lotarya düzenleyip tiraj pompalıyarak gazetemizi satabiliyorsak basm yaşammda ilerlemeden söz açabilir miyiz? Batı dUnyasmm bilimde dev adımlarla 1lerledlğini, bu adımlann hemen endüstri üretımine dönüştürüldüğünü ve piyasaya yansıtıldığını biliyoruz. Acaba Batı'dakl her yeniliğl gazete ve dergi Ilanlannda izleyen ve her yıl yeni bir müzik setlyle evini donatan, Türk însanı uygar mıdır? Batıcı mıdır? Çağdaş mıdır? Yoksa bu sorulann yanıtmı dinlediği müziğin niteliği mi belirler? • Bilimsiz teknoloji satışı, sanayileşmiş ülkelerin azgelişmişleri sömürü düzeninde çağımızın yönteminl vurgular. Türkiye'de bilimsiz teknoloji pazariaması çok yaygmdır. Ülkemizde tillm yatînmları sıfıra sıfır elde var sıfır îormülüyle tanımlanacak kadar azdır; ama teknoloji transferlerlne (daha doğrusu haracma) ödediğlmiz değerler çok büyüktür. Kurtulmahyız bu tuzaktan... • Cumhuriyet zorunlu biçimde yeni bir baskı tekniğine geçiyor; ama. ben dlyorum ki keşke bu zorunluk doğmasaydı; Türkiye basını eski rotatiflerde daha özgür ve fikir içerlği bakımından daha dolgun bir nitelikle yaşamım sürdürphtlseydl... C HnüflB AKBAL Daha neten: ReşitCANBEYLİ Uyku ve düs dünyası: s t ?fızyolojı laboratuvarlarına }*'}r. örneklerden de bilindiği gibi günde yalnızca 3 veya 4 saat uyku ile bütün bir yaşam boyunca verimli ve sağ lıklı bir çalışma temposunu sürdürmek olanakh. Bazı araştırmacılar günde 78 saatlik uyku süresinin aşın ol duğunu ve ilerde insanlarm koşullanmayla çok daha kısa uyku süreleriyle yaşamla nnı sürdürmeyi öğreneceklerini ileri sürüyorlar. rap îstanbul'dan M.K. Imzalı bir mektupta şunlar soruluyor: «Merak etliğimiz ?u: Yenl Anayasa dünya Uteratüründe «sağ kanat», «sol kanat», «orta kanat» diye ta> nımlanan siyasal görüşlerin hepsine olanak tanıyor nıu? Bir yurttaş «sol kaoat» destekleyebilecek mi? Tüm u y gar ulusların benimsediği, kabol ettifi, giderek Iktidara getirdiği (tspanya'da, tsveç'te, Portekiz'de, Frsnsa'da, Yunanistan'da, daha başka ülkelerde oldufa gibi) sosyaiist bir dünya göriişüne, herhang^ Wr Tiirk yurttaşı sahip çıkabilccek mi? Ne yarak kl en yetkili kişiler bile bunu kesiniikle yanıtlayamıyoriar, biz de slze bunu soralım dedik.a Sol, sağ, orta sözcükleri partilerin Parlamento yelpazesindeki yerlenni gösterir. Herkes biUr ki, Parlamentolarda solda ilericiler, halk yğınlanrun yararın» herşeyin önüne alanlar yer alır, sağda da tutucular, daha çok sermayeye öncelik verenler; ortada da ılımlılar, hem emeğe, hem sermayeye aynı oranda yer vermeyi doğru bulanlar... Sol, ülkeden ülkeye değişik bir anlam kazanır. Öyle ülkeler vardır ki, orada Uberaller «sol»da yer ahrlar, çünkü onlarm solunda daha «ilenci» bir topluluk yoktur. öyle ülkeler vardır ki, sosyalistler ortanın solunda kahrlar, çünkü orada komünist partisi vardır, hatta komünistleri bile beğenmeyen aşııı solcular vardır. Kısacası görece bir tanımlamadır sol, sağ... Sosyaiist görftşler, tutumlar da çogu eaman birbirine karşıttır. Yorumlar değişlr, uygulamalar değişir, her ülkenin koşullan değişir. Dolayısıyle sosyaiist partılerın tutum ve davranışları o ülkede başka, bu ülkede daha başka olur. Yeni Anayasarmza göre, kurulacak partilerin kimi daha solda, kimi daha sağda yer alacaktır, Kimi de orta yerde, yani «Merkez»de yerleşecektir. Bu sol, sağ da Anayasa çizgisi içinde olacaktır elbet... Ben Sosyal Demokrat, hatta Batı ülkelerinde benzeri görülen türde Sosyalıst partilerin Anayasa'ya aykırı düşmeyeceği kanısındayım. Şimdilik soylenebilecek budur. Bu konuda kesin konuşmak için daha vakit erkendlr. Bir çok okur da Seçim Yasası va Partiler Yasası hazırlanırken bizlerın bu Konuda düşüncelerimlzi açıkça yazmacUğımızı söylüyor. Gazete sayfalarmaa bir takım partilerden, bu partilerin kuruousu olarak adlan geçen kişilerden sözederek, bu konuda da niye suskunluk gösterdiğimizi soruyorlar. Evet ben de bir takım gazetfilerde bu konuda yorumlar, haberler okuyorum. Falanca partınin yandaşları şu ya da bu ad altında birleşccekiermiş, liderler, yonetici kadroda yer alanlar şunlannış, bunlarmış. Yok Barış Partisi, Merkez Partısı, Devıet Partisi, Sosyal Demokrat Parti, Anadolu Partisi, Kemalistler Partisi vb vb. On yjllık boyKot cezası alanlarm hiç sesi çıkmıyor, beş yıllıklar ise az çok kıpırdanma durumunda, bunlar parti yöneticisı, kurucusu olamayacaklarsa da milletvekili adayı seçilebllecekler, dolayısıyle o partinin, dolayısıyle ülkenm yöneüminde etkili birer kişi durumuna gelebilecekler. Doğrudur, Türkiye'nin siyasal yaşamı yeni bır dönemece ulaşmıştır. Çok partill demokrasl döneminin 1983 sonbahanndan sonra yapılacak genel seçimlerle başlaması bekleniyor. En yetkili kişiler bu konuda kesin konuşuyor. Ama az önce de yazdığım gibi bu konuda kesin konuşmak İçin vaktln erken olduğu kanısmdayım. Herşey daha karanlıkta, ne olacağı, ne yapılacağı belırsız. Nive erken öten horoz olmalı, niye bu karanlıkta olmayan bır ışığı aramah? En iylsi Mra» daha beklemek. Türkiye Sıkıyönetimler'le yönetilmektedır. Demek Türkiye'de gerçek bir «barış ve huzur ortamı» kurulamamış ki Sıkıyönetimler sürdürülmektedir. O zaman da gündelik siyasa Ustüne yorumlar rahatlıkla yapılamaz. Yurt ve ulus çıkarlannı dtişunmek, herşeyin önünde gelir. Ne zaman, Sıkıyönetimler kalkar: ne zaman MGK'nin iki yıldanberi yayınladığı bildiriler, yasaklamalar kalkar; ne zaman Anayasa yasaklanndan başka bir yasaklama, bir önlem yoktur; Anajasa sınırları içinde görüş ve düşünce bildlrmek özgürlüğü tanımr, ancak o zaman yazarlar, aydınlar düşüncelerim çekinmeden, açık açık yazabilirler. Yarı özgürlük içinae çerçek bir düşünce ve görüş bildlrme olağanı bulıuımaz. Yeni partilerınn kurulma hazırlıkları, yeni lider «daylan, seçim yasası, partiler yasası. Bütün bunlar (Arkası 11. Sayfada) Uykunun önemini kanıtlayan bir gerçek in den biri de uyku sırasmda beysanlann ve hayvanlann uykusuzluğa dayanık bedenin değil aslında Beyinnin dinlendiği savı. lı olmadıklan. Farelerde ve köpeklerde 35 den uyku sırasmda yapılan günü aşan uykusuzluk ölümle sonuçlanmak kayıtlarda durumun böyle ve uyanık ta. İnsanlar da genellikle 48 saatlik uykusuz olmadıgıfarklıbeynin,bile yohalden olsa luktan sonra halsizlikten ve düşünmekte güç ğun bir etkinlik içinde bulunduğu görülür. lük çekmekten söz ederler. terli: Arastırma sonuçları nsan yaşamının en uyku ile ilgili yaygm olarak az bilinen, en gizem li yani belki de uy inanılan klişelerin çoğunun kudur. Günün yal^ yanlış olduğunu ortaya çılaşık üçte birini alıp götü kartmış ve çok ilginç yeni ren, bazılan için fazlalığıy bulgulan da birlikte getirla. diğerleri için azhgıyla miş olmasuıa karşın. uykuyakmma konusu olan, düş nun gerçekten ne ise yaradı leriyle düşündüren, karaba ğı. işlevl henüz bilinmiyor. sanları ile korkutan, horla Çoğu kişiler uykunun teme madan uyurgezerliğe dek çe lınde günlük uğraşlarla yoşitli illetleriyle insanı ugraş rulmuş bedeııi, kasları dintıran karanlık bir dünyadır lendirme gereğinin yattığını sanır. Çeşitli deneyler uyku uyku. Uyku ve düşler insan ları çok eskiden beri ilgilen ile kaslann dinlenmesi aradiren'konular olmuş. Babil smda nedensel bir bağın olve Asıırlulardan kalma tab madığmı gösteriyor. Bütün letler Milattan 5000 yıl önce günunü yatakta veya vücut ısısmdaki suda geçiren (va sinde bile insanlann uyku ve düş konulanna önem ver dolayısıyla yorulmayan) dediklerini, düşleri aynntıla ncklerin uykulannın günlük rıyla kaydedip yorumlar ritmi ve uzunluğu normal yaptıklannı gösteriyor. Es yaşamlarındakinden farklı ki Mısırlılar ise düş tanrısı değil. Bir başka kanıt da tam 11 günü uyumadan geSerapis'e adadıkları tapınak larda gecelerini geçirip, bu çiren bir kişinin bile bu den tannnın uykularmda ya li yorgunluğu gidermek için şamları ile ilgili önemli düş 14,5 saatlik uykuyu yeterli bulması (aynı kişinin ikinci ler görmelerine yardımcı ol duğuna inanmışlar. Daha günkü uykusunun uzunluğu ise 8 saat olmuş.) yakın zamsınlarda bile uyku ve düşlerin gizemi insanları etkilemeyi sürdürmüştür. Ör 41 Uyku, göz ve beyin neğin bazı Afrikalı zenci ve Aynı şekilde uyku ile gözKuzey Amerikalı kızılderili lerin dinlenmesi arasmda ne kabilelerinde uyku ile uya densel bir bağ bulunmadığı nıklık, düş ile gerçek yaşam söylenebilir. Uyku ile ilgili arasmdaki sınırlar kesin ola kuramlarm en ilginçlerinrak çizilmemiştir. öyle ki . bazı kabilelerde düşünde bır yılan tarafından ısmlan bir kızılderilinin uyandığında bu ısırığa karşı gerekli tedaviyi istemesi doğal karşılanırmış. I Uykunun ve düşlerin İSlevlerini açıklamakta güçIük çeken bazı bilim adamları uykunun belki de evrim sırasmda bir aşamada işe yaramış fakat giderek Işlevini yitirmekte olan bir olgu olduğunu ileri sürmekte. Kuşkusuz bu denli önemli bir pslkoloiik ve fizyolojik olguya apandisit gibi işlevsiz bir mekanizma gözüyle bakmak yanlış. Yine de uykunun gizemini çözmek için daha yoğun ve uzun bir araştırma dönemi gerekli. £ Uykusuzluk ve ölüm ^ Uyku ile ilgili önemli sonınlardan biri de kişinin sağlıkh ve başanh bir yaşarru sürdürebilmesi için gerekli günlük uyku süresi. Çoğu yetişkin kişi bu sürenin günde 78 saat olması ge rektiğine inanır. Yine genel likle bu sürenin bebekler için 1216, yaşhlar için de 56 saat arasında değiştiği varsayılır. Yapılan araştırmalar gerçeğin buna yakın olsa bile insanlar arasmda önemli degişkenliklerin sözkonusu olduğunu göstermek te. Bu farkhlıklann fizyolojik açıdan zararlı olduğu söy lenemez. Ayrıntılı inceleme lere konu olmug bazı ilginç Günlük uyku süresi Uykunun işlevi bilinmiyor olsa bile, uykunun önemini kanıtlayan bir gerçek insanlarm ve hayvanlann uykusuzluğa dayanıkh oimadıklan. Farelerde ve köpeklerde 35 günü aşan uykusuzluk ölümle sonuçlanmakta. însanlarda da genellikle 48 saatlik uykusuzluktan sonra halsizlikten ve düşünmekte güçlük çekmekten sözederler. Buna karşılık uzun süre uykusuzluğun gerçekten ne denli zararlı olduğu, kişinin düşünme yeteneğini ve performansını ne ölçude etkilediğide kesin olarak bilinmiyor. Doktorlann ve uyku uz manlarınm denetiminde yapılan bir deneyde yaklaşık 264 saati uyumadan geçiren genç bir adamın zihin kapasitesi. gene] performansı ve psıkolojik durumu bakımından beklenenden daha sağlıkh ve «normal*e yakın olması bu konuda da alışılagelmiş genellemelerin geçerliliğin kısıtlı olabileceğini gösteriyor. Cumhuriyet Sahîbi: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş.adına NADİR NADİ Cenel Yayın Müdürü Mües^ese Müdürü Yazılşleri Müdürü HASANCEMAL EMİNE USAKL1CİL OKAYCÖNENSİN AHMET KORULSAN YALÇIN BAYER ALİ ACAR YALÇIN DOĞAN HİKMET ÇETİNKAYA MEHMETMERCAN • • Yazı İşleri Müdür Yardımcısr Haber Merkezi Müdürü MizanpajYönetmeni TEMSİLCkCR • ANKARA : • İZMİR : • ADANA : SERVİS ŞEFLERİ • istanbul Haberleri.Sclahattin GÜLER Dış Haberler « Ergun BALCI Fkonomı: Osman ULAGAYYurt Haberleri. Barbaros ÇENÇAK Kültür: Aydın EMEÇ Magazin : Yalçın PEKSEN Diizeltme: Konur ERTOP Araştırma. ŞahinALPAY BÜROLAR • Uyku ve düşlerle ilgili daha bilimsej ve nesnel çalışmalann 1950'lerden başlaya rak gelişme gösterdiği söyle nebilir. Bu alandaki teknik olanakların artmasıyla hızlanan araştırmaların sonucunda uykunun ve düşlerin incelenmesinin doğal ortamı olarak uyku laboratuvarlan gelişmiş ve yaygınlaşmıştır. Laboratuvar deneyleri ise uykunun ve düşlerin çeşitli fizyolojik boyutlarda birbir lerinden aynştınlabilen, ay n dinamiğe ve kökenlere sa hip evreler olarak ele almabileceğini vurgıılamakta. Uyku ve düşlerin laboratuvarda incelenmesi oğu kişiler uykuya, ancak va o da pek sık olmamak koşııluyla düşlerle keslntiye uğrayan tekdüze bir olgu gözüylo bakar. Gerçek ise hiç de böyle değil. Uyku laboratuvarlannda yapılan araş tırmalan. Insanlann 7 8 satlik bir uyku süresi içinde periyodik olarak genellikle dört ayn uyku evresi geçirdiklerini, bunun dışında düş görme olasıiığının yüksek olduğu bir başka evranin de bulunduğunu gösteriyor. Ç 41 Uyku ile ilgili klişeler Uykunun ne denli gizemIi olduğunu görebilmek için bugüne dek yapılan araştırmaları şöylece özetleme ye %• Laboratuvarda Uykunun Gözlenmesi Tipîk bir «yku laboratuvanndd deneğin kafatasmla ve yüiünde çeşît11 yerlere blrer düğme büyüklügünde elektrotlar yerleştirilir. Bu elektrotlar beyinde, yüz kaslannda ve gözlerde üretilen elektrik akımlannın fdaha doğrusu zayıf gerilim voltaj farklannın) kablolarla bir ampüfikatöre ileülmesini sağlar. Amplifikatörde yük seltilen gerilim farklan poligraf denilen bir aygıt aracılığıyla bir kâğıt şeridine çizilge şeklinde kaydedilir. Böylece denek uyurken beyninde, kas lannda ve gözlerinde üretilen elektrik ekımlanmn zaman içinde değişimleri gözlenebilir. Poligrafın kâşjf'şeride çizdiği gorillm farklan kaydın yapıldığı yere göre elektroenseflogram (EEG, kafatasından) elektrokülogram (EOG. gözlerden )veya elektromyogram (EMG, kaslardan) diye adlandınlır. Bu üç tür göstergenin incelenmesînden, uykunun kendi içinde dört evreye aynlan bir yavaş uyku dönemi ile düş görme olasılığınm yüksek olduğu daha kısa bir akt.if uyku sürecinden oluştuğu anlaşılıyor. Yavaş ve aktlf uyku türleri yaldaşık 90 dakikalık devreler şeklinde yinelenir. Geceda ortalama 78 saat uyuyan bir kimse böylece yaklaşık be^ kez bu yavaş aktif uyku devrelerinden geçer. Bu süre içinde aktif uykunun payı % 20 civarındadır. Te!:175825175866ldare. 183335 Tei:2547 09131230 Hallt Ziya Bulvarı No: 65/3 İZMİR Konur Sokak No. 24/4 Yenfşehir.. ANKARA Atatürk Caddesi. T. H. K Işhanı Kal 2/13 ADANA Tel: 14 55019 731 Basanve Yayan: CUMHURİYET Matbaacılık ve .GaZelecllikT.A.Ş. TIİrkoca§ı C«d. 39/41, CağaloğlulSTANBUL P.K. 246 İstanbul, Tel: 20 97 03 (5hat) TAKVİM 1 AHAL1K 1982 İMSAK GÜNEŞ 6.19 8.02 ÖĞLE İKİNDİ AKŞAM 13 02 15.28 17 4ü YATSI 19.19 UĞUR MUMCU Silah Kaçakcılığı ve Terör Ermeni ve Rum Kaçakçılar . Bulgar Şirketleri Türk Kaçakçıları Papa Olayı. Mafya konusunda Türkiye'de belgelere dayanan ilk ve tek kitap. ^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle