22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 8 13 EYLÜL 1981 Ingiltere Mektubu BATI BASINININ SÜREKLİ GÜNDEAAİNDEYİZ AhmetTAN 12 EylüVden sonra Türkiye'nin haber değeri arttı îsrail ile Arapları saymazsak, bir yıldır, Afganistan, İran ve Polonya ile birlikte Batı kamuoyunda adımızı geçirdik durduk. LONDRA Cirit, yağlı güTeş, kaymaklı kadayıf, rakı mu habbeti, kırmızıda geçmek, boş •vermek ve köfte ekmek gibi ulusal ve tarihsel tutkularımızdan biri de elbette ki, ecnebilerin bizim hakkııruzdaki düşünceleri ile ülkemizden sözetmeleridir... ! 12 Eylül onikinci ayını dolduirurken, bu merakımızı ve isteğimizl doya doya olmasa bile, epeyce giderme olanağı bulduk. İsraü ile Arapları saymazsak, Batı kamuoyunun, dolayı' sı ile basınımn gündemindeki dört «banko ülke»den biri idik son bir yıldır. Afganistan, İran ve Polonya, yanısıra, bazen baş ta, bazen ortada adımızı geçirdik durduk. Aslında Batı'nın «siyasal gün demi»ne ginnek, hele de «banko kalem» olmak her babayiğit ülkenin harcı değil. Bu işin bnemli bir bedeli var. Biz, herhalde bu bedeli en indirimll tarifeden ödeyen ülkeyiz. Iki yıldan beri, manşetlerden inmeyen komşumuz îran' la, Orta Asya'dan eski komşumuz Afganistan'm durumuna bir bakm... Burüann ödedigi bedel bize kesilen bilete göre, kafclanılır gibi degil. Polonya ise, en yiiksek tarifeden ceaalı bilet ödeme korkusu içinde... Bu nedenle, Batı basmınjn gündeminde olmanm pek iç açıcı hele de tutku olacak yanı pek yok... Yurt dışmda BasınYayın bürolarırmz var. Bunlann başlıca görevi bulundukları ülkede gazetelerde, radyo ve TV programlarındaki Türkiye ile ilgili haberleri toplayıp, Ankara'ya bildirmek... Bu bürolar birkaç merkez dı şında Türkiye'nin gazetelerde pek «esamesinin okunmamasından» yakmıp dururlar. Geçen POLİTİKA ingiliz VE ÖTESİ Snobluğu Mehmed Kernal akşilik (Nakşı bend, Nakışbend), Buhara'da dogmuş bir islam mutasavvıfı olan Bahattm Muhammet' in (13181389):' izlediği yoldur. Bu tarikat Yesevilik ve Bektaşillkten sonra kurulmuş, sünnî'müslümanlar arasında önce Asya'da. sonra Ortadoğu ve Balkantor'da yayılmıştır. Kuzey Afrika'ya değin uzandığı da olmuştur.. Bahattin Nakışbend'e sorarlar: «Sizin yolunuzun ilkelerl nelerdir?...» «Halvet der encümen'dir. Yani görünüşte holk ile, gönülde hak ile birlik olmaktır. Kendinl yakarmaya öylesine vereceksın. pazara girdiğinde sözü ve gürültüyü duymayacaksın.» Ormano dalınca ağaçları görmemek gibi... Nakışbend yoluna girdin ml artık onun bütün koşullarını ve kurallarını yerin e getirmek zorundasm. Bunlan şbyle sıralamışlardır: Hoş Derd«m, Nazar Ber Kadem, Sefer Dsr Vatan, Halvet Der Encümen, Yod Kert, Baz Geşt, Nigahı Daşt, Yad Daşt, VukufI Zamanî, VukufI Adedî, Vukufi Kalbi... Bu yola giren tekkede eğitime gecer. Duşünceden arınıp kendini yakarıya verlr. önce BOI mem9 oltına kalbe doğru yönelmek... Dikkat ve ilgıyi kalbin üstüne toplomok... t â sözcüğu söylenirken soluk derin olarak iceri cekilir, dayanılamayacak kadar içerd» tutulur, ilâhe sözcüğü önce soğa, illâllah sözcüğü sola kalp üstüne vurularak soluk dışarı gönderilir. Bunlar goğse ve başa da dağılmıştır Kalp, sol memenin iKI parmak altında ve kırmızı, sol memenin iki pormak altında sarı olur. Boyle soluk alınır, verilir... Alınır, verilir... NaKşılerde sema yoktur. Ama bazıları cıkmış, Mevlevilerde olduğu gibi sema varmışcasıno göstermiştir. islamlığın kökeninde tarikat bulunmaz. Cünkü, ne peygamber, ne de onun sahabeleri arasında tarikatcılık bulunmadığı gibi, tasavvuf ve sotilık gibi sözcüler de yoktur. Kalpten kalbe yol gitmesl, insanların kalblne glrerek onları etkı altına almak gibi fizyolojik bir yöntem de bılinmyor. Psikolofık olarak etkilemek ve etkilenmek gıbi yontemler varsa da bunun kalple ilişlği bulunmadığı biliniyor. İslamlıkta kalpten kalbe yol bulma yontemı değıl, öğrenme ve öğretme yönteml gecerlidir. Muhammed'in amcası Ebu Talip, Müslümanlığı Kabul etmeden öldü. Eğer kalpten kalbe bir yol gıtse, Muhommed bu yontemi denese, Ebu Talip Müslüman edılırdi. Ebu Talip, «Korktu da Müslüman oldu» demesınler dıye dine girmedi. Mezhep ayrılıklarından ve tarıkatçllikten Anadolu 'ıaikı cok cekmıştır. Cünkü halkın bilgisizllğinden yararlonarak sömürucüler çıkmıştır. Cumhuriyet'ten sonra bunun içın tarikatler yasaklanmış. tekkeler, zaviyeier, dergahlar kapatılmıştır. Yanında alımlı, güzel kadınlarla birkaç zirzop. !ngıhz züppesi, ülkemize geliyor, biz de bunları «Mol bulmuş mağribi» gibi törenlerle, ya ala ala heylerle karşılcırnnk, değer vermek istiyoruz. Bunu bir turizm göstarıs; olarak yapıyorsak. İşin gerceğini de sergllememız gerekır. Güze! kadınlarla, birkaç kadın alarak caka satan ingiliz züppesi işirıi çok lyl bilen bir maceracı olobilır. Çarşaf, peçe gibi atraksiyonlara glrerken herKesı kandırdım sanabilir. Çantadan çarşaf cıkarıp ortünme bir gosteri değilse nedir? Her capkın erkek Doylfi kar.dırmacayla yanına güzel kadınlan toplarsa ne'er yapmaz? Hele bu bir kez yol olsun, kaç fırsatcı cıkacaktır ortaya bir seyreyleyin!... Auetier vardır, örnek verelim. «Allah kim! hidayete erdirmlsse, o hldayete »rml?tir. *.Mah kiml delâlete süriiklemişse, ondan başka kendine dost bulamayacaktır.» (İsra 97). «İnsanların coğu sen istesen mümin olamazlar.» (Yusuf 103). Önce ayetlerin, sonra yasatann, daha sonra da dsneylerin yadsıdığı bazi gösterileri yenlden diriltmek ve bilmeyenlere yutturmak mı istiyoruz? Bunlar cehalet değilse, biraz ihanet olmuyor mu?.. N yılın 12 Eylül'ünden başlayarak bu durum degişti. O günden beri, Batı'nın kasaba gazetelerine dek hemen hergün Türkiye dış haberler sütunlBnnın sürekli konuklan arasma girdi. Örneğîn Londra'daki basın büromuzun kayıtlanna göre, son on iki ayda Türkiye için yazılanlar, radyo ve TV programlarnıda söylenenlerin toplamı son beş yıldaki toplanun birkaç kat üstünde ldi. Oysaki, bu tarihten önce Ba tı kamuoyunun gündemlne girebilmek için Türkiye nelere sahne olmadı ki... Büyük dost ve muazzam müttefiküniz Ame rika'nm «aınbargo» şarkısı söy leyerek beş yıl boyıınca ensemizde boza pişirdiği zaman çıkarttığımız feryaüan Batı b a a m mürekkep harcamaya değmez buldu. Sokaklarda her ay yüzlerce siyasal cinayet işlenmesı, ölü sayısımn iki yılda Ku sey İrlanda'da on yılda ölenlerin kırk katını aşması falan bi le Türkiye'ye «haber değeri» kazandıramadı. Ne enflasyonun yüzde 130'u aşması, ne de öteki ekonomik, mali rekorlanmız haber olamadı. Oysa ki, çok da fiyakalı bir kartvizitimiz vardı: «Norveç dı şıncU Sovyetler'le sının olan tek NATO tiyest... Avrupa'da en büyük ordusu olan mültefik.» «Oaemli olan insanlık ve par lamenter ekonomik düzendir» diyen hür dünya ve basını bu dünyada kendisine bir yer yap mak için direnip duran Türkiye'ye, parlamenter demokrasiye ve serüvenlerine kulak vermiyorlardı. Dış basın bürolaıımızın yöneticileri yırtınırlardı. Türkiye' nin iki satır olsun gazetelere girmesine. "Vatandaşlarımız da öyle... Hakkunızda yabancı basın ne söyiemiş diye yerli gazet€lerimiz heyecanla karıştırıhrdı. Tüm çabalara karşın, biı türlü Batı'nm gündemine alınamıyorduk. Ama tam bir yıl önce, bir gece ansızm, hem de kırk beş milyonumuz uykusun <ia iken, Batı Kündemine alı' verdi bizi. Uvertiirü beş kıtaya sürekli yayın yapan BBC Dünya Servisi beş sözcükle yaptı: «Türkiye'de Silahlı Knvvetter TÖnetime elkoydu.« O dakikadan başlayarak, teleksler, kameralar, mikrofonlar Türkiye'ye yöneltildi. Ülkemiz Batı basımnda özendiğimiz yere kavuşmuş oluyordu. Bu arada Türk'ü fesli, birden lazla karıîı, Türkiye'yi ise, Nepal ya da Bangladeş'e yakın bir yerlerde bir ülke sanan orta kültürlü, Batılıya kendimizi tanıtma olanağı çıkıruştı. MANŞKTE ÇIKMAK 13 eylül 1980 günkü tnglliz basını Türltiye haberleri ile dolup taşıyordu: « Türkiye'de yönethne el koyan generalter NATO'ya ve Batıya boğlılar.» (Times) « Tttrldye'den beş milyar doktr alacaklı bankerler darbeyi endişe ite karşıladılar.» (Guardian) « Baykan Carter1» TCrkJye'deki darbe haberi «Damdaki Kemancı» tenuilinl seyrettiği sırada verildl. Ankara'daki ABD Elçili^tnden, darbenin nlteUği hsklanda biljri alan Bafkan daba sonra oyunu srTretmeye devam etti.» (Daily Express) « Avrupa'daM tüm müttefik ordularının en büyüğü olan Ttirk ordnsn iyi teçhiıatlandınl mış olmayabllir, >ma. Batı için son derece hayatidir.» (BBC TV 11.00 haberleri). «Uluslararası bankalar dev rilen Demirel hükiimeti'nin mali sörfişmcclsl Özal'ın dummunun ne olacağuu endişe ile izliyorlar. (Guardian'). «NATO koımıtanlan Ttirk Ordusu'nnn yönetime elkoymaBindan hoşmıtlar.» (Dail Mir ror). 4 «NATO"nun askeri kanadına Yunantstan'ın dönmeaine Tiirk generallerinin irin verip, vermej'eceği enclişe konnsu.» (ITV TV haberleri). «Darbe ile Türkiye'nin AET're başvurnsu askıya alınmıç olacağı İçin Brüksel'de bii ytik bir rahatlık ve sevinç egemen.» (Financial Ttmes"». O günden başlayarak Batı basınuım gundemindeki yerinüzi üç aşağı beş yukarı korıryorun. Haısinemizin muhasebe defter lerini, öndıktıstık satış rnakbuzlarnmn, benzin alım faturamızı Batüı maliyecüerin önüne seriyoruz. Batılı parla" menterlere «teftiş veriyoruz.» Ama, bizle ilgili yazılan yüzlerce, binlerce haberden hiçbirisi özlediğimiz, istedigimia giöi olmuyor. Belli beürsiz bir gariplik hisaediliyor kaleroe alınışlannda... Bizi anlatırken bile, bizden söz etmiyorlar. Kendi sorunlaruu dile getiriyorlar Kibi.. Tutanakları ufandnran *>; # sözler Et fiyatlarından üyeye laf atılıyor: Sen de kasap dükkanı aç, zaten insan kasabısın,, "7 Bu sövgülerden canınız sıkıldıysa, İşin biraz da eğlenceli yanlarına değineyim. Kürsüden bir üye anarşi konusunda bilımsel eleştiriSıni yapıyor. Anarşinln vitamlnl oldunuz, anarşınin vitamini oldunuz... Böyle suclanan partinin üyelerinden biri bu suclamayı yanıtlıyor: Siz de anarşinin gübresisinlz... (M. Meclisi, b:5, 9.11.1978, O:l, s: 180) Aynı sıralardan bir saldırı daha: Sen de anarşinln dinamitlsin... İNSAN KASABI Aynı oturumda et fiyatlarının yüksekliğınden yakınan bir üye şu yanıtı alıyor/ Sen de bir kasap dükkanı ac, zaten insan kasabısın... ( S : 185) Bir başka gün Senato kapısını aralayalım: Kürsude konuşan bir sayın konuşma Üğur MUMCU l Paris Mektubu Bülent CAKIM yakınan cı tŞimdi hAJkümetteslniz haydl önlesenize» dıye sataşan bir üye şu yanıtı alınca ortalık karışryor: Sen yoktun o zamanlar yavrum, bilmezsin bunları... Bir üye, bir başka üyeye yavrum diyebillr miydi? Bu nedenle bir üye yerinden fırlayıp bağınyor: YovniTn diyorsun, yavrum ne demek? Yavrum diyemezsin, yavrum... Sonra «Yavrum dlyemerslniz» diyen üye, yavrum konusunda gerekli açıklamayı alamayınca seslenıyor. Devam evladım, devam... Gec, oradan geç... Yavrum deme... Pekl cocuğum diyorum... (C. Senatosu, b: 28, 3.2.1977, 0:2, S: 74) «Yavru, evlat, cocuk» tekerlemesi ile bu tartışma efendice kapanmış otuyor. «PEKİ BABACIĞIM» Bir gün de sinirli bir Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı kendisine sataşan bir mılletvekiüne «Müsod» buyurun evladım» deyince şu sevimli yanıtı alıyordu: Pekl bobacığım... (M. Mecllsi, b:125, 27.8.1980, o:l, s: 748) Aynı oturumda bir eski bokan icm bir uy» şunları söylüyor: Sayın başkan bu odam Wr zamon|ar ayak yalıyordu... (s: 751) Aynı oturumda, Meclis Başkanlık Divanı üyeleri arasında bir ıtışme başladı. Bir üye, öteki üyeyi, yerinden kaldırmaK îstryor, bu yuzden Millet Meclisi kürsüsünae bir itışme başlıyordu. Oelin bu tartışmayı da tutanaktan izleyelim: Sandalye gasbı, ayıp, Sende haysıyet varsa aşağıya iner8in, ar, haya kalmamış.., Daha heyecanlı bir üye cok demokra tik bir oneride bulunuyon NlzameMin kaldır onu, vursana ağzıno bir tane.. (s: 764) Terbiyesız adam, yazıklar olsun sana. Alçafc şerefsiz odam... BÜYÜK BAŞ, KÜÇÜK BAŞ Bir başka gün biri kürsüden konuşmasına şöyle başlıyor: Muhalefetin büyükbaşı ve >küçükbaşlarını bu salonda göremiyoruz... Bunun üzerine bir uye cok güçlü bir mantık ile bu sözleri karşıliyor: Beyefendi burosı ahır değil, tarla değil, burada buyükboş küçükbaş hayvan yok... Bir başka üye bu güclü savunmaya katılıyor: , Meclis'de büyükbaş hayvan da yok küçuk baş da yok, sözünü geri alsin burada hayvan yok... Millet Meclisi Bcışkan derın hoşgörüsü ile bu «büyükbaş» «küçükbaş» tanımiarının hayvanlara cağnşım yaptıramayacağını anlatıyor: Efendim rica ediyorum, büyük partiler, küçuk partiler anlamına gelmişse tavzlhe gerek yok... (M. Meclisi, b: 159, 15.6. 1978, o:l, S: 37071) Bir üye kürsüden muhalefet partilerinı şöyle tanımlıyor: Halk huzurunda eğer birşeyler söylemek istlyorsanız, sepetinizde pamuk varsa, oturduğunuz yerden kısır tavuk gibi, «gıg gıg, gıg» yapıp, bir yumurta veremeyen insanlar gibi oturamazsınız... Hemen yanıt geliyor: Terblyesiz o ne biçim söz Kürsüdeki direniyor: Değerli arkadaçlarım, biz kısır tavuk diye yurmırtlomayan tavuğa... (gürültüler). Bir üye. Sayın başkan, bu zat kendisinl kümeste mi zannedlyor? Burası kümes değil, Millet Meclisi... (M. Meclisi. b:1, 1.11.1978, o:l, S:2526) Gensoru önergelerınin birinde bir partl sözcüsü konuşuyor: Muhterem arkadaşlorım, heybelerinde llim ramına herhangl birşey bulunmayanların... Bir üyeden yanıt: Heybe atlarda olur... (M. Meclisi, b:102. 30.6.1980 O:l, S: 518) Bu böyle bir de «yüz, surat ve ayna» uzerine ceşitleme var: Bir üye kürsüden: Bu şamarın izinl...nin suratında görmeye başlomış bulunmaktayız... Sen kendi kara surotına bak... Eve gldince aynaya bakacağım.. (M. Meclisi, b:112, 21.2.1979 0:2. S:397) Haydi bir de «satılmışlık» tartışmalarına gelelim: Bir Bakan kürsüde, aşağıdan boğırılıyor: Kaçma, kaçma bugün flyotın daha da arttı... Bakan: O sizin fiyatınız, blzim d»ğll, satılan sizsinlz, slz... Bir üye: Haydl, iyl glttlnlz, İyi flyata gittlnlz... Bu arada, bir üye, karşıt partinin olduğu sıralara tükürüyor, bir üye durumu saptayıp, bağınyor: Oradan tükürüyorkır, ayıp oluyor Moclise, yerlnizden cevap versenjz sayın Ba kan... (M. Meclisi, b:61. 23.2.1979, 0:2. s: 5051) YARIN: YAVUZ HIRSIZ Fransada ulusallastırmalar gündeme geliyor PARİS Fransa tatildeh dönüyor. Salı günü parlamento »• çtldı. Çarşambe günü dörtbuçuk saat süren ve bizzat Başkarun kat.ılması ile Elysee Sarayında yapılan Bakanlar toplantısmda ulusallaştırmalara ilişkin ana hatlar belirlendi ve ulusallaştırılan işletmelerin eski sahiplerine ödemelerin nasıl yapılacağı saptandı. Hükümetir» kabul ettiği kararlar arasmd» üç ve on müyon frangın üzerindeki gelirlerin ek vergilendirilmesi ve nibayet özel radyolarm serbest yayın yapmalarına izin verilmesi de var. Figaro ve öteki sağ kanat gazeteleri, felaket saatinin çaldığını haber veriyorlar. İşverenier Sendikası İkinci Başkanı, işletmelerin ulusallaştırılmasından çok, bankaların u'.usallaştırılmasından kaygı duyduklannı belirttî. Adı geçene bakılırsa, devlet böylelikle kredılerin kullanunında tümüyle söz saiıibi oluyor, bu durum ıse «hür teşebnüs» zihniyeti ile ba^daşabilir bir durum degildir. Hükümetin ulusallaştırma kararının uygulanmasında ölçüt olarak bankaya yatırılan mevduatın bir milyarı aşması alındı. Bazı bankacılar bu yaklaşımı eleştiriyorlar ve çok daha büyük ticari i^lemlere finansman sağlayan ticari bankaların, salt mevduat bulundurmadıkları için ulusallaştırma dışmda kaldıklarım ileri sürüyorlar. Mevduat ölçüttme bakılarak ulusallaştırma dışmda kalan banka sayı.sı 65. Aynca rransa'da faaliyet gösteren 136 yabancı banka da hükümet kararlarmdan doğallıkla etkilenmiyor. Devlet ulusallaştırma yoluyla bundan böyle ticari banka 1 lardaki mevduatın yiızd© 95'ini denetim altında bulundurma olanağma sahip. 'Esasen bankaların önemli bir bölümü, 1946 yılmda De Gaulle tarafuıdan devletleştirilmisti.) Hükümet ilk planda beş büyük işletmeye dcrhal el koyuyor. Bu beş büyük işletme sunlar: CGE/SAİNT GOBAİN, PUK, BHONE POULENC. THOMPSON BRAND. Hükümet aynca demir çehk sanayiirün de yüzde Sfî'ine el koymakta. Bu konudaki yasal düzenlemenin ekım aymdaki bütçe görüşmeleri sırasında getirileceği bildiriliyor. Telekomünikasyon ve sofistike silah yapımcısı Matra ile Dassault gruplarmda ilk planda devletin yüzde 51 hisse ile hakim dunıma gelecegi, Dassault grubunun beş yıl sonunda tümüyle devletin eline geçeceği anlaşılıyor. Ulusallaştırılması söz konusu olan gruplar içinde Boussel Uclaf, ITT Fraiîce ve CII Honeywell Bull gibi yabancı aksiyonerlerin önemli agırlık taşıdığı gruplar da var. •Ulusallaştırılan ışletrnelenn akşiyonlarını elinde bulunduranlara. devletin çıkaracagı sabıt faizli tahviller verileoek. Spekülasyonun önlenmesi için, ulusallaştırüacak işletmelerin Paris Boısasında işlem görnıesi durduruldu. İşverenier, Fransa'yı «Komünlst ülkeler dışında devletin her şeye el attığı. Fkonomik hayatı tümüyle südümünp aldıgı tek ülke» diyerek tanımlıyorlar ve ulusallaştırmaların burada durmayacağım söyhiyorlar. Bir sağ gazetenin perşembe günü için kendine seçtiği manşet «Fransa Artak SosyaHst Oldu» idi. Isvec Mektubu Demir OZLU NCRVEÇTE YARIN SECİM VAR STOCK.HOLM Norveç'te parlamento seçimleri yann (14 eylül günü) yapılacak. 1977 yıluıda yapılmış olan son genel seçimlerde «sol kanat» meclıste sağın 77 sandalyesine karşılık 78 sandalye kazanarak, güçlükle iktidar olabümiştir. Norveç parlamentosunda sandalyelerin dağılışı şoyle: SOL SOSYALİSTLER 2 İŞÇÎ PARTtSI 76 SOLLAR 2 DINCI HALK PABTISÎ 2 MERKEZ PARTÎSt 22 SAĞCI PARTİ 41 TOPLAM 155 Bu yılın hazıran ayında yapılmış olan bir kamu oyu yoklaması 1977 seçimlerinde oyların %4,4'ünü almış olan Sol Sosyalist ParU'nin oy oranınm %5,9'a çıktığını, Sağ Parti'ye oy verenler oranmın da %29,9'dan %31,5'a yükseldiğini, Sosyal Demokrat Işçi Partisi'ninse oy oranınm %42,3'den %36,9'a düştüğünü gösteriyor. İşçi Partisi, bugunkü seçim kampanyasmda sendikaların tam desteğini sağlıyamıyor. Bunun da nedenı işçı sendikalarının işverenlerle yaptıkları toplu sözleşmelerde, sosyal demokrat iktidarın, işçiler lehine, kararlı bir ağırlık koymaması. İşçi sendikalarının hoşnutsuzluğu. Bu yüzden siyasal gözlemciler 14 eylül seçimlerinde sağm zaferinin mümkün oldugunu söylüyorlar. Işçüerin beşte biri sağa oy vermekte. Bu sayı artarsa sol cephe 50 yıldır ilk kez seçimlerden yenilgiyle çıkmış olacak. Seçim kampanyası esas olarak işçi Partisi Başkanı Bayan Başbakan Gro Harlem Brundland ile Sağcı Parti Başkanı Kare Willoch arasında bir söz düellosu şeklinde geçmekte. Fakat sağ partilerin çoğunluğu almaları halmde de kolaylıkla bir burjuva hükümeti oluşturmaları olası görünmüyor. Bunun nedeni Dinci Halk Partisi'nin «kürtaj» yasasının değiştirilmesini kesinlikle ıstemesi, Sağcı Parti'nin ise bu konudaki liberal tavn. öte yandan Sağcı Parti, Norveç'te, denizde bulunmuş olan petrol üretiminin iki misline (90 milyon ton) çıkarılmasını, yani ülkenin kapltalist anlamda hızlı gelişmesini istiyor. Merkez Partisi ise, petrol yataklarımn hızla tüketilmesinden yana değil. Sağ partilerin programlannda aynca şunlar da var: • Kazanç ve intikal vergilerinin azaltılması, • Konutlarda öael mülkiyet rejiminîn güçlendirilmesi, • Bazı petrol işletmelermin bzel sektöre devri. Dış politika konulan ise, bu çekişmeli seçim kampanyasına şimdiki halde karıştırılmıyor. «Nükleer sitahlardan annmış bir Kuzey Avrupa» politikası konusunda tam bir sessizlik hüküm sürüyor. Bu konuyu ortaya atarak, îşçi Partisi ile olan çatışmasını büyütmek istemiyor. Sağcı Parti: öte yandan kendî partisi içinde de bu politikamn taraftarları oldugunu biliyor. Geçtiğimiz aylarda îşçi Partisini bolünmenin kıyısına kadar getiren NATO sorunu üzerinde de tam bir sessizlik var. îşçi Partisi, bu sorunu gündeme getirerek parti içi tartışmalan alevîendirmek istemiyor. İsveç Sosyal Demokrat tşçi Parysi Başkanı Olaf Palme'den sonra, Federal Almanya Şansölyesî Helmut Schmidt de geçen hafta sonu Oslo'vu ziyaret ederek, Norveç Sosyal Demofcrat İşçi Partisi'ne duyduklan yakmlığı gösterdiler. İskandinav gazetelerinde Olaf Palme'nin Btı. Gro Harlem'le dansederken çekilmiş fotoğrafları yaymlandı. BODRUM Ak giysili mavi gözlü Bodrum .. İnsan selinde birbirini kaybetmiş olan Bodrumlular, bu yaz yağmurunun geçmesini bekliyorlar. «Ge ue birlikte olataçız» diyorlar?. Oysa ölümün beyaz kanatlan hiç de öyle söylemiyor. Arada bir kaptığını alıp götürüyor, hem de sessîz sedasız. îşte birkaç hafta önce Bodrum'un ün lü Çakır Ayşe'sini de aramızdan çekip aldı. Cevat ŞaMr'in güzelliğine tutsak düştüğü, Çakır Ayşe'yi. Romanlannda Mustafa Vfeşilova ondan sözettiği için Cevat Şakir'e cok kızardı. Belki de bu nedenle Azra Elrhat her mavi yoîculuğa çıktığında, Çökertma'ye uğrar, ona birşeyler götürür, gönlünü alırdı. Askerük kocasım alıp götütmüş bir daha da geri vermenfuşti. Bir hafta içinde iki oğlunu da akrep sokmasmda kaybetmis, kızıyla tek başma kalmıştı. Bunlar yetmesnniş gibi, güzelliği de başma bela olmuş, yüz yıllik: ömrünün seksen yıhnı, «lulluğun, guzelliğin kendisine çevrilmiş silahlanna karşı kullanmış, aralıklarla yenik düştüğü de olmuştu. Sonunda o iri yürek çilenin tavasında eridi v« yoklufun kucağına düştü... GeSîsme, fil yavrusunun gelişmesine benziyor Bodrum'u düşünürsünüz. Bodrum'u düşünürüm. Göz lerimin önüne ak giysili, mavi gözlü, bir dilber gelir. Ak giysili mavi gözlü, evet ona bu adı veriyorum. Küçücük sokakları bilinir, kenarı köşesi bilinir, koyu, koyu bilinir, ya yaşlanmayan Bodrum... Onun iri yüreği... Bunun bilindiğim söylemek, zoıdur. O uzun saçiarım esintiye bırakinış bir dişidir. «Bodrum dişi de tından çok seviyoruz, tıpkı Paris gibi.» diyen Pransızlar belki de haklıdırlar. Ama bu dişılik Paris dişiliğine hiç benzemez. Bir artemisya dişiliğidir bu. Sağlam bir yüreği, güçlü bir bileği vardır... Tüm bunlara değin Bodrum bir çelişkiler yöresidir ;< Hangi köşesinden bakarsanız bakm, kabul etmedjği" çirkinlikleri uzatıverir size. tlk örneği tiyatroda görebilirsiniz. Karayollan o canım tiyatronun önüne bir utanç duvan çekmiştlr. Bodrum'un doğasından sanki tiyatroyu saklamıştır. Tiyatronun sahnesi sanki bir mezar içine yerleştirilmiştir. Tüm bunlar da yetkililerin gözleri örıünde olmuştur. Üsteük tiyatroda, Doçent Ümit Serdarojîkı'nun sürdürdüğü onarım çalışmaları da askıya alınmıştır. Bir vakitler gönlünü Bodrum kalesine vermiş oldugunu söyleyen ve şimdi eski eserler Genel Müdürlüğünü yöneten Sayın Nurettin Yardımcı da, bu tiyatroya sırtmı dönmüş bulunuyor. Bodrum'lu şimdi soruyor. «Bu yol buradan gecerkrn, bu utanç duvarı, canım tiyatroyu çukura gömerken, Bodrum'un yüzünii arşipele dönmüş iıuisi, idam edilirken nasıl susabildinlz. Siz oııarıma ambarffo koymuş olan sayın Ümit Serdaroğlu. sizin Bodrum'luva, Halikarnasosa söyliyecek hiçbir şeyiniz yok mu. ödenek yok sözcüğü her şeye yetiyor mu?. Sevgilerînin ipiiği pazara çıkmış olanlar, sizler bir daha Bodrum'a s;elmiyecek misiniz...» Gidenlerin yerine yenisl gelmiyor. Kocamış ağaçlar yavru vermemiş, bir tükenişin üJrtinttlsU yakalıyor insanı, ağaçlandırma çalışması diye bir şey yok. Bu tutku Cavat Şakir'le birlikte geçip gitmiş. Kıyılarda iri ılgm ağaçları var. Rüzgar uzaklara, ağaçlara diplerine durmadan döküntü bırakıyor. Gölgeleri de cılız. Belediye parkmm içindeyiz. Balıkçmın bir vakitler diktiği ulu ağaç bize gülümsüyor. Seddin tam kıyısmda kalmış. Tüm belediyede adını bilen yok. Ziraatçılara soruyoruz, bakalım diyorlar. belli ki onlarda da bilen yok. Adliyenin bahçesinde de yeni dikilmiş bir çiçek açan ağaca raslıyoruz. Üzeri çiosk dolu. Rodos'tan getinilmiş, Hâkim Suat Bey getirtip dikmiş. adını bilen yok, ns.s',1 üretiltfîğini de . Sevmek için aşk gerek, Aşk da satm almmaz ki... «Bodrum batıya açılan bir penceredir.» Politikacılarm uydurduğu bir laf. Oysa Bodrum Dünya'ya uzanan bir açlk kenttir. «Sınır kapılari uyarıldı, sınır kapıları kapatıldı.» Bunlar yöııetim buyruguna uygun sözlerdir. Ancak yalnız yasaya uymak isteyenler için önem taçır. Oysa yasasızlarla tasasızlar, rahathkla Bodrum'a giriş çıkış yapabilirlsr. Bodrum'un smır kapısı duvarsız bir kapıdır. Ya da duvarsız bir kapıya ad konmuştur, sınır kapısı dıye. Acılı yıllarm, olaylann Bodrum'da bıraktığı adlar ise Eodrum'un yapısına hiç mi hiç uymamaktndır. Kara Ada, Kara Toprak, Kara Incir, Kara Ova, Kara şu, kara bu, say sayabildiğin kadar. O;sa duru sularm ak köpüğe dönüştüğü yerdir Bodrum, Kara ovanın renk çümbüşü, kök boyalan, halıcılığı, kara toprağın san narenciye bahçeleri, yeşili, kara incirin ak kumlan karalarm çok uzağmda kalmışJardır... Bodrum Mektubu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle