23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
tKİ PARİS Günumuzdefl dokuz bln Vil önce yaşonmış olduğu aniaşılan /eraltı kentı *Çata\höyük> deki buiguların ıncelenmesı, buraaa oturantann bira ictikieri gerçeğinı ortaya Koymuştur. Uygarlık tarihçilerınin, «ıckı içılen dönemler içki içilmeyen dönemler» bölümlemesı bana pek sağlam görünmez; neden derseniz, içki yasağı, ickl Içilmediğinin gostergesi değildir. Ancak bif, içkının uyggrlığımız üzerındeki etkisini, yazılı tarihten spnrg wceleyeb,ılecek duruma gelmişizdır. Çünkü sanat ile ıçkj araşmdakj iligki, ancak bu dönemde bir kültür konusu olarak ele alınobilmiştir. Ama bu ilişki, Doğu ve Batı külturierinde değışik bicimler gösterlr. İçki geleneğı Batı'da Dionissos'dan, Doğu'üa ise Cemş:d'den başlatılır. İ!k| bır tanrı. ıkıncısi masalsı bır kişi. İkisi de şarabın bulucusuaur. Dionissos ölup dirilen bir tonrı idi, onun dırılişinde toprck göveri, bağlar olgunlaşır,. Bugün de sürüp gıden üzüm bayramlcrı, eskj Anadolu"da Bacchus (Dionissos) için yapılart bağbozumu şenliklerinden kalmadır. D onissos, yonında bırtakım sarhoş yarotıkiarla dağ ba/ır dolaşır; ozgürlüğun, içtenlığın, coşkunun tanrısıdır o. Eskiden «Âyıni Cem» diye adiandırılan içki törenleri, gerçı kapalı yerlerde yopılırdı. ama Bac chus şenüklerının doğuya özgü bır görünüşu idi. fÂyıni Cem» içki sofrasının dınsel tören biçimine girmesıüir; kimı mezhep:erde. tarıkatlarda kut sal sayılır. Bizde kimi şeyhulislâmların bile şiir yazarak meyhaneyj övmeyi göze alrnalan bundandır. «Mey» tanrısaldır. Batıda olsun, Doğu'da olsun, ozanlar, bu gelenekten çok yardım ummuşlardır. Dahası, içki coşkunluğu ve ondan doğan duşler, dupeduz şiire konu olmuştur. Şsırde, olcğcnüsîüler avı oklın sınırlarını aşmoy, gerektirmez mi? Bu soruya kolaylıkia cevet> yanıtını vermeyelım de, biraz bekleyelim. Ozanlann Içk: duşkünlüğünu onlaton en tuhaf şiir, bence Mevlânâ'nındır; şöyle başlıyor: Çi didem hâb şeb k'imruz mestem Anlomına gclınce... gece düşünde ertesi gün sarhoş olacağmı görmüş de «duş çıktı» diyor. Kendı ölçeğmde çevırisj: CUMHURtYET 14 ARAL1K 1979 olayfer BİR EKSİK VAR Melih Cevdet ANDAY Dun akşam gördüğüm düş çıkiı mestim içki ıçmenın bundan yaman bahanesi görülmüş değıldır. Doğunun «rind» kavramında, yaşamı şıirleştiTnek, bunun içın de kendınden geçmek anlayışı varaır. Çünkü sonumuz piumdur nasıl olsa! Düşünmeye ne gerek var! Hef gelen rind kanor zevke bu mecliste Kemal Cânibi rahmele son çektiği sogaria doner Batıda ise Dionissos geleneğı, bıçim değıştirerek surüp gitmiştır. Ortaçağda şurap, İsa'nın kanı idı, İSQ demışti tŞarap ıçın, bu banım kanımdır» dıye. oğrencilerine. (Muhammed Peygamber, camıde sarhoşlar kcvga çıkarana dek şorabı yosaklamamıştı.) Eski Yunon'da, Lâtın'de şarap, su yerine geçerdi. Bugün fransızcada tsusadım» demek, ışarap istiyorum» anlammadır. Villon sarhoşun biri idi. Shakespeare. anlaMdığına göre. arkadaşları ile günlerce meynaneye kapanırmış. Geçen yüzyılın ünlü Fransız ozanlan nerdeyse ayılmazlardı. Baudelaire'in içki ile Dirlıkte afyon da çektiğini bıliyoruz. Örneklerl çoğaltıp durmayalım, omacımızdan uzaklaşacoğız; buniar dünyanın çekilmezliğini unutrtıak için mi, yoksa esinlenmek ıçın mi içerlerdl, yommlar çeşitlıdir. tDemek Doğuda da, Batıda da ozanlar lelyorlar» diyerek kestirip atmıyalım; Batı geleneğinde bir de Apollon tanrı vardır (o da Anodolu'lu): usun, ölçunün, uyumun tanrısıdır o, calışmakla varılacak mükemmellığin, araya coşkuyu kctmadan kurulacak biçimln tannsı. Bu Ikl tarîrının Batı uygarlığı üzerındekı ortak etkisini en derli toplu biçimde ortaya koyan Nıetzsche'djr. Tragedya bu iki tanrının ortak etkisinden doğar. Doha genışletırsek, insandaki coşkunluk, sınır tanımazlık duygulorı, doğa iie birleşme içgüdusu çılgınlık, ölcüsüzlük, kısaca «ruh> adı altında îoplayacağımız şeyler, usun ölçü, biçim, süreklilık, ustalık, denge isteyen buyrukları ile birleşerek yaratabilir ancak sanat yapıtını. Batı geleneğınde bır sanatçı, ne denli içerse ıçsin, sonunda ayılıp Apollon'un dıleklerinı ansır, aiyalektık bir süreç içinde, coşkusunu bir biçime sokma gereğinı duyar, kendisini bu uğurda yorucu bir calışmaya verir, ustalaşmok içın eski yapıtları örnek q!ır. işte klasık bu demektir. Doğu geleneğinde (sozgelışi bizde), fklasikıin hep tartışma konusu olması evardır yoktun çekışmesi, Apollon Dionissos dıyalektiğınin eksıkiığinden olsa gerektir. Batı yazınında, sanatında, klasik ffe romantiğın birbirini izleması rastlantı değildır. Gerçsküstucülük akımının ünlü ozanlarından birı, Robert Desnos, bir şiinnde bu iki tanrıyı yanyang yurutür: Marchant ensemble, en cornpagnous Voıci Bacchus et Apollon Le temps est court, l'espace est long Şpn d.izedekl oyun niteüği bir yana, Bacchus • Apollon ikilisının, zaman uzay ikilisi i!e bir araya gfetirilmesi, blze yepyeni bir düşün çev renl (ufku) oçmaktadır Cünkü zaman ve uzay kategorılen de bırbırınden ayrı olarak eie alınamaz. Var olmanın ya da var etmsnın 1 K koşulu1 dur bu. Bır ulusa tarih ile coğratya bunun icin gereklidir. Ölüm ile ölumsüzlük, bu yüzden kafamızı yormaktadır. (Apollon'un ölüp dirilen bir tanrı olmaması çok öğretıci.) Doğu geleneğinde ise, Cemşid'in karşısına tus»un gostergesi olan bir tann çıkarılmamıştır; bu yüzden orada ozan içer kendinden geçer, belki de yok olmak, Tanrı'ya ermek ister... Belkı de yok olan aramck, anlatmaktır dogu geleneğinde sanatın ereğı. Böyle olduğu icın de, Batı'daki anlomda bir «klasik» cramak olanaksızdır orada. Bana sorarsanız, yalnızca Dionıssos'la ozan olunamaz. Bizde klasik . romcntık tartışmasının, aşağı yukarı yüzyıllık bir geçmişi var. Fakat on yedinci yüzyıl Fransız klasisizmini doğuran Yunan Latin yapıtlarımn örnek tutulması olayı bize yabancı olduğu ve iran şiiri ile Arap duzyazısının böyle bir kaynak görevinı yerine getirmesi oıanaksız bulunduğu icin, bu tartışma, bizde hep bir zorakilık içinde geçmiştir. Zıya Gökalp'ın, romantizmi halk sanatına bağlaması, klasikte uluslararası biçimlerin zorunluluğunu one surmesl, konuyu çozümlemeye hiç de eiverişlı değıldır; nıtekım onun, bizde klasik yazının Tanzimat yazını ile başlayqb;leceğine inandığını söylemesi de bunu göstenr. Düşünün ki, Ychya Kemal bunun tam tersine, bütün Tanzimat ve Sarveti Fünun şirini bir yana bırakıyor ve daha gerrye giderek Türkçe sesi Divan'da arıyordu. Bu yozıda amacım, bir şiir yazı sorununu herkesin bildiği bu sorunu yeniden dile getirmek değildi. Bir toplumun tüm karaktenni anlamak için gerekli saydığım kımı özellıklere değinmek istedim. Çünkü bir toplumun ne olduğu ne oımadığı, onun yazınına, sonatına bakılarak anlaşılır Bizde ise yazın ve sanat, bugün bile Dir heves, bir duygu, bır boş zamanlan doldurma işi olarak görülmektedır. Niçln dersiniz? Yazıma cşarap>!a başladığım içın, Paris'te bugünlerde piyasaya çıkan yeni Beauıolais'den bir bardak içip zamanı ve uzayı unutmağa bakacoğım. KARlKATÜRCÜLER DERNEGÎ 10. Yıl, Kutlama İzlencesi 14 ARALIK 79 CUMA lmza Günü: Tepebaşı Karikatür Müzes) 14.00 18.00 Şodi Dinççağ, Ferruh Doğan, Savaş Dinçel, Müjdat Gezen, Oktay Ekinci. Muzaffer İzgü, 15 ARALtK 79 CUMARTESİ imza Gunü: Tepebaşı Karikatür Müzesl ifOO 18.08 Turhan Sefçuk, Aziz Nesin, Nail Güreli Tan Oral, Haslet Soyöz, Mehmet Semih, Nezıh Danyal, Portrs Çizimi: Tepebaşı Karikatür Müzesi 13.00 18.00 Sergi Açılışı: Tepebaşı Karikatür Müzesi 18.30 cMizah ve Evren» Uluslararası Karikatür Sergisl açılışı. Qt\ur Töreni: Tepebaşı Karikatür Müzesi 19.00 30 çalışma yılını tamamlaycn yirmi çizerimize Onur Madalyonlarınm verilmesl töreni. 20 ARALIK PERŞEMBE Acık Oturum: Sinematek Salonu Taksim 15 00 1800 cTürkiye'de Yapısal Değişme ve Karikatür» Çizgi Film: Sinematek Salonu Taksim 19.00 21 ARALIK CUMA Komedi Filmleri: Sinema ve TV. Enstitüsü Salonu Balpnurncu 19.00 Altına Hücum, Şarlo Gâçmen 22 ARALIK CUMARTESİ Komedl Filmleri: Sinema ve TV. Enstitüsü Salonu Bo|mumcu 16.60 Komedi Filmlerlnden Derleme, Muppei Sho«. (Cumhuriyet: 9614) Anayasa Savaşımı.., OKTAY AKBAL Hayır «Antidemokratik bir düzenin toplum duzenine egemen oiması...» İstanbul Barosu Genel Kuruluna sunulmak üzere hazırlanan Yönetim Kurulu rapo runda böyle bir olasılıktan söz edilmektedir. Devlet Guvenlık Mahkemeleri'nin kurulmasına ilişkin girişimler, olağanüstü haller yasasınan tek yönlü bir nitelıkle hazırlanması. Sendikalar v e Dernekler Yasasında yapılmak istenen değişiklikler İstanbul Barosunca tehlikeli özlemler ve istekler sayılmaktadırl «Bu değişikliklerj temel hak ve özgürlüklere dayanan demokratik anayasal düzenle bağdaştırmak olanaksızdır.» istenen, Anayasa'nın bir kez daha geriye dönük bir içenkle degiştirilmesidir. Kurıjjduğu güjıden itibaren, 1961 Anayasası'na ters düşen, karsı çıkan bir siyasal kuruluş olan Adalet Partisi ve onun Genel Başkanı, ber fırsatta, ber duruKlda suçu Anayasa'ya yıkmıştır. 12 Mart donemınde bu Anayasa'yı ve bu Anayasa'nın getirdiği hak ve ozgurlukleri kısmak, hattâ ortadan kaldırmak girişimleri baş destekçi olarak AP'yi bulmuştur. Oysa Turkiye'nin Anayasa çjzgisindekj tüm guçleri ve kuruluşlan J96ö'd.an bu yana «hak ve özgürlük» savaşımı vermektedirler. Bugün de yine aynı Anayasal savaş:m içindeyız. Bu savaşımda bir kez daha üstümüze dügen gorevleri yerine getirmek zorundayız. İstanbul Barosu Yönetim Kurulu diyor ki: «Anayasa'nın. siyasal iktidarın benimsediği resmi ideolojiye ters düşen fıkir akışlanna kapalı olduğımu iddia etmek ve bu iddiaya dayanılarak, kapalı fikirlere dayalı partı, dernek, sendika ve meslek kurulu$larını ortadan kaldırmak Anayasa'nın öngördüğu çogulcu demokrasiyi yadsıyarak fiilen davletin Anayasa'nın 9. maddesine göre değişmezliği kabul edilen demokratik nitehğinı de ortadan kaldırmak demektir.» Yine Baro'nun raporuna gore, «Yürurlükte bu!unaq 274 sayıh Sendikalar Yasası siyasal partilerle organik bağlar kurma dışında isçılerin sendıkal örgutlerinin politik konularla uğragmasını yasaklamamaktadır. IŞÇJ sınıfının ekonomik ve polıtık çıkarlaruu koruma ve geliştirme mücadelesi toplum düzenini eleştirilmesi yasağınm getirilmesi halinde soyutta kalır. Dünyanın hiç bir demokratik ülkesi sendikalar için siyaset yasagı koyrnamıştırTürkiye'nin «Yeraltından işgal edilmekte oldugu» apaçık bir gerçektir. İstanbul Üniversıtesi Rektörünun Tütengil'm tabutu başında söylediği bu söz. hiç bir yoruma gerek bırakmayacak kadar somut bir gerçektir Bu «işgal» kimi zaman yerüstune de çıkıyor. Son günJerdg bir takım Bakanhklarm, özelUkle Milli Eğitim Bakanlığı koridorlannm ve odalarmua sorumsuz militanlann işgaline uğradığı. bunlara kolluk güçlerinin de yardım ettiği görülmektedir. Öldürülen değerli yurt çocuklannm katilleri bulunmamaktadır. Ele geçirilenler de •Kaçınlmakta»dır. Bu işgalci guç, öylesine büyük ve tehlikeli bir örgüttür. Alp. bu işgalci güç yakmda yerüstüne de çıkacak diyor. Bu korkunç güç somut biçtmde orta yerde dururken. suçu ve suçlulan yasal dernek, sendika, parti ve örgutlerde, Anayasanın tanıdığı hak ve özgürlüJderde aramak, bu yüzden de bu hakları kısmaya, önlemeye kalkışmak büyük, bağışlanmaz bir yanılgıdır. Yanılgı değilse, bilerek ya da bilmeyerek bu işgalcilere yardım etmektir. Yann İstanbul Barosu Genel Kurulu toplanacak. Anayasa'nın baş savunuculan, koruyuculan, uygulayıcılan olan Türk hukukçularınin en güçlü, en köklü örgütü olan İstanbul Barosu büyük sorumluluk taşımaktadır. Son yıllarda demokratik hak ye özgürlükleri savunma savaşımının ön yerinde İstanbul Barosunu gördük. Ne var ki bu savaşun bitmemiştir. iki yıllık bir «Demokratik sol» hükümetln yanrn yamalak da olsa Anayasal haklara saygılı yönetiminden çıkılmış, yeniden örtülü bir MC iktidanna geçilmiştir. MC iktidan demek Anayasal hakların kısılmak. önlenmek, hattâ geri aluımak dönemi demektir. MC'ci partilerin, liderlerin Türkiye'yi çağımızın gerilerine sürüklemek özıemleri karşısında Anayasa çizgisindeki hukukçulanmız, avukatlanmız yeni bir hukuk savaşının öncüleri olmak zorundadırlar. istanbul Barosu uyelerinin yannki Genel Kurula büyük bir çogunlukla katılmalan, «işgalci» güçleri ve bu işgalcileri suçlamayıp, cezalandırmayıp, tüm suçu Anayasal örgüt ve kuruluşlarda. Anayasal hak ve özgurlüklerde bulan bir yanlış tutum ve davranışa karşı çıkmalan bu Anayasal savaşımda büyük bir ağırlık oluşturacaktır. stanbul Hukuk Fakült«si Ceza Hukuku ve Suç bilim Enstitüsünün duzenlediği «Ceza Yargılaması Yasasının Ellinci Yılı» konu lu bılimsel şölen. 2225 ekinı 1979 gunJeri arulan fakültenin güzel bir salonunda yapıldı. Gerçekten bilim adamlan ve uygulamacılar dört guzel gün yaşadılar. Bilimsel susamışlıklannı. şu nulan bildiriler üstünde uygarca tartısarak gidermeye savaştılar. Bilimsel $ölen basında ya terince yankı uyandırmadı. Ancak, bu aslında yargılama nın kendi kendisiyle içe dönük bir hesaplaşması değil di. Değil mi ki, uygarlık, ceza yargılamasının ve adaletinin bir izdüşümüydü, öyleyse bir özhesaplaşmadan çok, şu andaki Türk uygarlığmm da bir irdelenmesiydi. Nitekım, şölene katılan|ar. bu çarpjcı niteltgi zaman zaman belirgin hir biçimde yaşadılar. ^ \ İlk günün ilk oturumunda, sayın Profesör Dr. Ayhan Onder, ağır bir yüku otnuzlamıştı. Kaynak y&sayla bizim yasamızı yanyana getirerek. aynldıklan noktalan, kaynak yasada oimayıp da yasamıza eklenen, ya da kaynak yasada bulunup da bize aiınmayan hükümleri. değiştirilerek alınan maddeleri bir bir sergiledikten son ra, yasamızın geçinüği değişiklik eğrisini başanyla çizdi ve kaynak yasanm son durumu hakkmda bilgi sundu. Sayın Onder, böylece, araştırmacılara ve uygulama cılara ışık tutan bütüncul bir belgeyi. değer yargılanndan özenle kaçınarak tar tışmaya açmış oluyordu. Sanıyorum, bu konuda oluşan yargi; Batı yasalannın uzun düşünsel birikimlerin ürünü oldukları, doğal ve uyumlu bir evrün içinda bulıjnduklan, buna karşıhk, Doğu yasalannın, Batı kokepli de olsalar, bir evrimden çok, gel gitler çizen bir başkalaşım (metamorfoz) geçirdikleridir. Prof. Önder'in b^darisi gün boyunca tartışıjda, durdu. İ Bilimsel Şölende Hesaplaşma BİLİMSEL ŞÖLENDE KURAMCISI VE UYGULAYICISIYLA TÜRK HUKUKÇULARININ ADALETE BİLİNÇLİ BİÇİMDE YAKLAŞTIĞI KANTTLANDI. Sami SELÇUKCumhunyet Başsavcı Yardımcısı İkincl günün ilk oturumun da Profesör Dr. Öztekin To sun, hazırhk soruşturması konusundaki yürekli önerilerlo yüklü bildirisini açıkladı. Sayın Tosun. karşılaştırmalı bir inceleme fftp^f^k, dava açmada yasal zortınluluğun bırakılıp Cumhuriyet Savcısına değerlendirme yetkisi tanıyan duruma ıjygunluk sjstemine geçilmesini, Adalet Bakanının izin venne yetkisiyle kimi suçlar da (yetkili eylera gibi) yakınına koşulunun kaldınlma sını, Cumhuriyet Savcısının kolluk ve yönetim üzerinde daha etkin kıhnmasını ve pna yargıç yetkisinin tanınmamasını, s.aaığın konumunun guçleqdirılmesini tartışı labilir. ama güçlü kanıtlarla savunduAyıu gün öğleden sonra, Sayın Profesör Dr. Erpl Cihan, sanığın konuırıu ve sor gusu üzerine bildirisini. anayasamızın ışığmda ve özetle âdil bir düzen demek olan hukuk devlsti kavramı doğrultusunda sundu. Sanık yargılama öznelerinden biriydi ve insanca sorguya çekilmeüydi Bunun koşıjlla nru ınceleyen Sayın Cihan, günümüzün başhca derdi olan patolojik sorguya değindi. Böylece bir kez daha herşeyin ölçüsü olan insana yaraşan bir adalet hümanizması katılanlarca aynntıh bir biçimde irdelendi. A daleti, adalot olmaktan alıkoyan herşey gibl işkence başta olmak üzere sanıgın özgür davranışlarına engel dla» B* varsa ona karçı 6a vaşılraalıydı. Ceza hukukunda. kimse ya sada öngörülmeyen suçlarla cezalandırılamazdL Yargılanmaksızın da kimse hüküm giymemeliydi. Üçüncü gün, birbirlerini bütünleyen bu iki ilkeden sonuncusunun aynklannı Sayın Doçent Dr. Erdenar Yurtcan anlattı. Kutlanası bir dille kaleme alınan bildiri. ceza kararnameleriyle ön ödeme kurumlannın nitelikierini, bir suç patlamasına tanık olan çağımızda. bu iki kurumun önemini çarpıcı bir bjçimde vurguladı. Sayın Yurt can, son değişikliklerle kapsamı genişleyen bu kurumların aksayan yönlerine ve ne doğrultuda bir evrim Izlemeleri gerektiğine de ışüc tuttu. Aynı gün öğleden sonrakl oturumda, Adalet Bakanlığı nın değerli temsilcileri. çok ilgi çeken bildirilerini sundu lar. Konu, ceza koyuşturmalannm aktanlması ve ceza yargılannın uluslararası değeriydi. Gittikçe küçülen bir dünyada yaşandığı, egemenlik kavramının artık eski ka tıhğını yitirdjği. devletlerin «Ne bis in idem» ilkesini ev rensel boyuîlarda gerçekleştirmek için özverilerde bulunarak karşılıklı söziesmeler yaptıklan. geniş bir biçimde sergilendi. Böylece bildiriyi sunanlar. kıvanç duyulacak denli derli toplu bir bilgiyi bilimsel şölene getirmiş oldular. 25 ekim günü sabahı. bilimse! şölene katılan'ar. Ens titü Müdürü Saym Profesör Dr. Nevzat Gürelli'nin, bilirkişilik konusundaki özlü bii dirisini beğeniyle dinlediler. Konu, uygulamada zaman za man yargıcın yerini alacak ve neredeyse kanıtlan deger lendirmeden çok tamtlama aracı düzeyine çıkacak den ü önem kazanan bir kuruma ilişkindi. Sayın Gürelli, ilkin bılirkişilik kavramının sınırlarını çağdaş anlayış içinde çizdi ve onu bir güzel tanımladı Bu konuda, kurumlaşan kimi önyargılan da dile getirerek. bunlann aşılması gerektiğini belirttL Bilirkişilerin düşüncelerin^ değerlendirirken özen gösterilecek noktalara dikkati çek ti. Ulkemizde, ceza adaletinin gerçekleşmesinde büyük işlevleri olan bılirkişilik kurumu. yeterince duzenlen memişti. Profesör Gürelli'nin bildirisi tartışmaiarla birlikte, ceza adaletinin san cılarının da ortaya koyma fırsatıru sağlayarak amacına ulaştı. Aynı gün, bilimsel şölenin son bildirisini Sayın Pro fesör Dr. Nurullah Kunter sundu. Sayın Kunter, ne za man yazsa. ne zaman konuş sa, okuyanı, ya da dinleyeni, «Gene ne yenilik getirdi acaba?» diye sabırsız bir bek lenti içine iten o aydınlık kafasıyla herkesi etkilemesi ni bildi. Konu. Türk yargıla ma hukukunda direnme yetkisiydi. Sayın Kunter. kendi ne bile ödün vermeyen bilimsel dürüstlük ve nesnelliğıyle. o güzel yapıtının 1978 baskısındaki direnme kavramının niteliğini tam açıkhğa kavuşturamadiğmı belirterek söze başladı. Fransız kö kenli kurumun anatomisini çizerek, nasıl Türk tipi bir •Uymamaiı direnme» kurumunun doğduğunu sergiledi. Yapıtında olduğu gibi. hukuk imbiğinden geçme süzme kavramlarla öylesine gü zel ve özgün bir bildiri getirdi ki, onu dinleyenler, ya da bildirisini okuyanlar, Sa yın Kunter'in hukukumuzu yıllardır ışıtan kafasına yü rekten ve içtenlikle şağlık dilediler. Kim ne derse desin, bu bilimsel şölende bilim adam lan ve uygulamacılar, bilgi açlıklannı gidererek bütünleştiler. Ceza adaleti, bir tcplumun uygarlığının mikrokosmosuydu. Onu klasik hukukun katı beileğiyle ve günumüz toplumuna dar ge len çelikten giysisıyle değil; kuramsal içe dönüklükten kurtararak içtihadi mirasye diliğe ve atomlaşmaya izin vermeden, çağdaş toplumun hukuk dinamizmine uygun bir anlay:şla uygulamahydık. Hukukta. mutlak olarak benimsenesi değil. şimdi lik benimsenesi ve toplumun evrimi doğrultusunda mut laka aşılası kurallar vardı. Yargılan durmamacasına yargılamaktı bir bakıma hukukçunun görevi. ön yar gılan yenmekti Buniar çağ daş hukukçunun başat yanlan olmaiıydı. Tersi durumda. hukukün dura^anlaşması kaçmılmazdı. Sorun buyük ölçekli. sonımluluk ağırdı İşte bu bilimsel şölen kuramcısı ve uygulama cısıyla Türk hukukçusunun adalete bu bilincle yaklaştığını kamtlamıstır. Sanıyorum ki bu, top'umumuz için az güvence değildir. Anıları Yaşatılacaktır Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatıfleri BirHğl Işyerlerinde çolışan emekçilerın sınıf ve kitle sendikccılığı ilkeleri etrafında, BANKSEN'de orgütleneb Imeieri içın yılmadan çalışan TARSKOOPİŞ Genel Sskreteri HÜSEYİN 0ZSOY ile Yönetim Kurulu üyesi HİKMET TANMAN'ı bir trafik kazası sonucu yitırdik. Ailesine. yakınlarına ve tüm mücadele arkadaşlarına boşsağlığı dileriz. DİSK. BANK SEN GENEL MERKEZİ T: BANKSEN ölen arkadaşlarımızın yakınları icin trfr'bağış kamponyası açmıştır. Bağışların Yapı ve Kredl Bankosı Edırne Şubeşi, 12.959/3 nolu hesaba yatırılması rica olunur. (Cumhuriyet 9620) Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası İdare Merkezinden Bankomızco. 1211 sayıtı kanunun verdiğl yetkiye dayanılarak 17 aralık 1979 tarihinden itibaren yeni tedavü|e çıkarılacak olan 1000 liralık banknotlar üzennaekı imza\ar tBAŞKAN» Ismaıl Hakkı A/dınoğlu ve eBAŞKAN YARDIMCISI» Tan|u Polatkan şeklinde değıştırılrnıştır. Bu kupürumuzün boyutları. rengı ve dığer mteliklerl 29 mayi8 1978 torıhınde tedavüle çıkarılmış bulunan 1000 liralık banknotların aynı olup, soz konusu banknotlarla birlikte tedavül edecektlr. Keyfiyet ilân oiunur. fBasm: 25760/9666) PANEL TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI İSTANBUL ŞUBESİ 1979 YILI SONUNDA TÜRKİYE SANAYİİ YÖNETEN KONUŞMACILAR Yavuz ŞAYÜLKEN (MMO İstanbul Şubesi) Sadun AREN, Prof. (DİSK Araştırma Merkezi Mud.) özlem ÖZGUR (Ekonomist, Gazetecl) Ermukan ŞENGEZER (Sınai Kalkınma Bankası Uzmanı) Yavuz ZEYTİNOĞLU (Eskişehir Sanayi Odosı) : ! NOT ı 15 ARALIK 1979 Cumartesi Saal: 1400 istanbul Belediye Sarayı Meclis Salonu Saraçhane İSTANBUL Panel herkese açıktır. LtBKA TİCARET A.Ş. Tasarruf Sahiplerine Duyurur Kuruluşumuzun, %25 Yiliık Faizli Tahvilleri 10.12.1979 Tarihinden İtibaren ETİBANK T.A.Ş. BEYOĞLU ŞUBESİNDE Satışa Sunulacaktır Ihroo Edilecek Tahvil Tutan Satış Süres: İlk Faız Tediyesl ilk İtfa Vade, Tahvıllerin Nev| Kupurler 100.000.000. TL. 10.12.1979 19.12.1979 (10 G'jn) 1912.1980 19 12.1982 7 yıl Hamıline 2500 adedl 10.000 TL. 1000 adedı 25.000. TL. 1000 adedı 50 000 TL (Cumhuriyet: 9618) Salış sureslnln bltlmlni taklp oden Iklncl yılın sonundan İtibaren tahvrt raallklerl Itfc planına bağlı oimaksızın stedıkleri her zaman tahvıllerini kısmen ı/eya tamamen lade ile bu zamana kadar işlemiş faizleriyle bırlıkte anaparalarını yetkili kılınacak bankalardan gerl alabıieceklerdlr. Tahvil fgiz hodlennm arttırılması ve bu arttırıma İlişkin mevzuatın daha önce cıkartılmış tahvil twt hadlerlnın de arttırıl masına müsaade etmasi halinde yeni faiz oranları Şirket.miz tahvillerine de aynen uyaulanır Tahvıllerin satıjı anaparo lararacılığı ile yapılır. faızlerınm tedıyesi yetkili kılınacak banka veya banka T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TEMEL BİLİMLER FAKÜLTESİ DEKANLIĞINDAN Fakültemize Katıhal Fiziğı Dalında 1 adet Doçent ile Ingilizce dılınde 1 adet cevırıcı alınacaktır. İsteklilerın 26 araiık 1979 gunu mesai bıtımıne kadar Fakültemız Dekanlığına dılekçe iie muracaatları duyurulur. HEDEF, DEV BİR DENİZ GÜCÜ! TÜRK DONANMA VAKFINA TAPACAĞINIZ YARDIMLARLA BU HEDEFE ULAŞABİLtRİZ. (Guzel Sanatlar: 2339/9609) (Basın: 25814/96161
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle