18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
O NİKİ CUMHURİYET 11 ARALIK 1979 EKONOMI... EKONOMI... EKONOMİ... EKONOMİ... EKONOMİ... EKONOMİ.. EKONOMİ... EKONpMI... EKONOMU Dinç TAYANÇ î ÜRKİYE ekonomlsinin rahatsızlıklarun giderek sermaye kesimi de hissetmeye ve hattâ yaşamaya başlıyor gibi. Geçtiğimiz günlerde. sermaye piyasasının iki temel gostergesi; hlsse senetleri ve tahvUlerde ortaya çıkan dengesizlik, iş çevrelerini bir yandan şaşkınlığa uğratırken bir yandan da tedirgın etti. Gerçekten de hisse senetlennde 1979'un başmda başlayan. düşme hızla sürmekte, buna karşılık tabvü piyasasındaki canlılık alabüdiğince artmaktadır. İşi rakamlara dökmek gerekirse durum daha da netleşmekte. 1979 yüının ilk dokuz ayı sonuna dek piyasaya surülen hisse senetlerinin değeri yalnızca 252 milyon 400 bin lira. Buna karşılık, aynı dönemde özel kesimin tahvü «ihracı» ise 2 milyar 700 milyon lirayı bulmuş. İş çevrelerinl rahatsız eder görünen bu gelişmenin temelinde, kuşkusuz ki ellerinde para bulunan kişilerin. genellikle kısa dönemde yüksek kazanç getirecek yatınmlara» yönelmeleri yatıyor. Diğer blr deyişle, tasarruf edilen ya da «herhangi bir yoldan» kazanılan paralar, şirketlerin hisse senetlerinden daha fazla kâr hem de çok daha kısa sürede sağlayacak alanlara; ömegin «Serseri Para» piyasalanna ya da tahvülere yöneliyor. TAHVtLLER. Gectiğimiz mayısın başında, özel kesimin tahvil faizlerini yüzde 2l'den yüzde 25'e çıkartmasının da bu gelişmedeki payı yadsınamaz. Aynca, çeşitü «piyasa işlemleri» yardımıyla, bu faizlerin çok daha yükselebileceği v e yüzde 40 sımrını aşabileceği d 0 bilinen bir gerçek. Geçen yıllarda önemll kârlar dağıtmalanna ve 1979 içinde sermaye artınmına gitmelerine karşın, pek çok büyuk şirketin hisse senetlerine karşı talebin eski duzeyinde kalamayışı, iş çevrelerini belirli bir •likit para» darhğına süruklemiş bulunuyor. Şöyle ki. şirketler. «Halka Açılma» girişimleriyle ve kuşkusuz ki denetimi asla ellerinden. kaçırmayan sermayedarlann çabalanyla hisse senedi çıkartıp halktan para toplayabildikleri günlerj çok gerilerde bıraktılar. Şimdilerde bunun yerini tahvillerin aldıgı görülmekte. Piyasada çalışan ve gazetelerde her gun boy boy ilanlan çıkan bir çok «menkul kıymetler borsası» var. Bunlardan «şahıs adıyla» ilân verenlerin dışındakilerin tumü de Türk ekonomisine egemen olan dev holdinglerin denetim ve yönetiminde... Peki bu holdingler neden bir «menkul kıymet borsası» kurma zorunluluğunu duysunlar? Kuşkusuz ki işin bir yanında piyasayı ve piyasada dolaşan tahvil ve senetleri denetim altında tutabilmek var. Öteki yanında yatansa, piyasa konusunda uzmanlaşan kişilerin verdikleri bilgiye göre bir hayli ilginç: Büyuk bir şirkete. diyelim ki uç ay sonra nakit para gerekecek. Bu paranın da tahvil yoluyla sağlanması planlaruyor... Böyle durumlarda, şimdilerde çok yay^ gınlaştıgı ileri sürülen bir yöntem uygulanıyor. Tahvil. şirkete bağh «menkul kıymet borsası» aracılığı Ue, para gereksiniminin doğmasmdan önce piyasaya sürülüyor ve örneğimizde üç ay olan süre boyunca işletilecek para sağlaaıyor. Tahvillerden sağlanan paralarm, onlara ödenecek faizden çok daha yükseğini getirebilecek «serbest piyasalarda» işletilmesi bilindiği gibi çok kolay ve rahat bir işlem. Sonunda, şirkete «gerçekten» para gerekince işlemler normale dönüştürülüveriyor, bu arada sağlanan kazanç da «iş riskinin» karşılıgı olsa VERGİSİZLtKı Ğte yandan, tahvile para yatıranlann da oldukça yüksek kârlar sağladıklan söyleniyor. Şöyle kl, piyasaya sürülen tahvillerin çoğunun «ufak rakamlı küpürler»den oluştuğu bir gerçek. Piyasa uzmanlan büyük rakamhlar için rahatlıkla «göstermehk» sözünü kullanabiliyorlar. Üstelik, tahvillerin hemen tümü «hamiline» yazılı oldugundan vergl sorunu (!) da kendiliğinden giderilmiş oluyor... Böylelikle, hem tahvilin faizinden gelir sağlanabiliyor, hem de vergi ödemekten kurtulunuyor. Üstelik, Türkiye'de istemeyen şirketlerin kârlannın açığa çıktığı da görülmüş iş değil. Buna da olsa olsa «yatınm riski»nin karşüığı demek gerekecek herhalde... İşin buraya kadan, tahvil piyasasmın çekiciliğini gösterebilir. Uzmanlann hesaplanna göre, 1980 yılında da hisse senetlerindekl gerilemeye karşılık, tahvillerdeki canlılık sürecek ve belki daha da artacak. BİR SORU: İşin bu noktasmdâ, akla aşın kuşkuculuğa dayanan bir soru takıbyon Türkiye'deki büyük şirketler, kapitalist sisteme gore cahşıyorlarsa, nasıl olur da • hem de sermaye artınmına gitmış bir şirketin hisse senetleri sahlamaz? Çok kuşkulu bir uzmanın bu soruya getirdiği yanıt, üzerinde uzun süre düşunülmeye değer nitelikte: «Piyasada büyük işler yapan şirketlerin hemen tümü anonim şirkettir. Anonim şirketlerde, kâr edilse bile bunun dağıtılıp dağıtılmayacağı genel kurul kararlanna bağlıdır, Türkiye'de çoğu anonim şirket, bir aılenin ya da belirU gruplann denetiminde oldugundan, bu karann alınması hiç de zor değildir. Böylelikle kâr dagıtılmayınca, hisse senedi sahiplerinin alacaklan paylar küçülmeye başlar. Öyle ki, sonunda piyasadaki en düşük faizli tahvil bile daha kârlı duruma geçiyerir. Bu, anonim şirketlerin politikasıdır. İkinci aşamada, piyasaya bol bol tahvil çıkartılır, tahvilden sağlanan para tam anlamıyla nakit paradır, hisse senetlerinde bu her zaman gerçekleşmez oysa... «Üstelik, enflasyonun bu denli yüksek boyutlara ulaştığı Türkiye'de bugün halktan toplanan milyonlar, faizleriyle birlikte geri ödeninceye dek deterlerini öyle yitirirler ki.. «Kısacası, piyasada son günlerde yaygınlaşan ve bunalım olarak gösteriler olgu. bir olasılıkla. dev şirketlerin uyguladıklan bllinç li bir politikanın da sonucudur.» Çok kuşkucu bi r yaklaşım ama. Türkiye'de herşeye kuşkuyla bakmak zorunda olduğumuz bir dönemde yaşamıyor muyuz? Tahvil piyasası neden canlandı, hisse senetleri neden düşüyor? PİYASADA CALIŞAN VE GAZETEUERDE HER GÜN BOY BOY İLÂNLARI ClKAN BİR ÇOK cMENKUL KIYMETLER BORSASI» VAR. BUNLARDAN, ŞINDAKİLER, HEMEN «ŞAHIS ADIYLAı İLAN VERENLERİN DlTÜMÜYLE OTÜRK EKONOMİSİNE EGEMEN VE YÖNETİMİNDE BATININ ÖNERDİĞİ İHRACATA YÖNELİK BÜYÜME MODELLERÎNİN BAŞARI ŞANSI YOK Uluç GÜRKAN Dünya Ihracatının Gelişimi (Ortalarua Yıllık Yüzde Değişme) 196076 Sanoyl Üikeieri 4,5 5,1 9,1 7,8 Gelişen Ülkeler 6.3 3,7 12,7 6,3 Dünya 3,1 3.3 7,0 5,7 1976SO Sanayl Gelişen Üikeieri Olke 3.3 3,3 6,5 5.9 3.2 3,3 105 6,1 ANAYİLEŞMÎŞ Batı, gelisme yolundakl ülkelenn îumune, bu arada Türkıye'ye, ısrarta «ıhracata yonelık» bir buyume modelı uygulotmaya çalışmaktadır. IMF'nın «standby» auzenlemelerı bu amaca yonelık oldukça somut cslgelerdır. Dunya Bankasının Türk uzmanlarından Kemol Dervış tarafından geçtığımız yıl gerçekleştırilen bır çalışmada, «ıhracata yonelık» buyurrıe modelinin Türkıye somutuna uyarlanmasıno çalışııdığı bılinmektedır. Dünya Bankasının «Türkıye: Krızden Buyumeye» adlı son raporunda da, bu modelin tfazıletlen» sıralanırken, Turkıye'nın sorunlarına hızh sanayıleşmede çozum arayap dörduncu plan sert bır dılle eleştınlmektedır. Kısa adı OECD olan Ekonomık İştarliği ve Kalkınma Örgütü de devrededır. Bu örgütün. orta ve uzun dönemde uygulanması gereklı (!) ekonomi polıtikcları uzerınde başlattığı tartışma, onumüzdeki çünlerde yenlden gündeme geıecekMr. 1978 ve 1979 yılları, DPT yönetıcılennın direnmelerıne karşın, Batı kaynaklı «ihracata vunelfk» büyüme modelimn Ecevit hükümetince benimsendığlni ortaya koymuştur. DPT yönetiminde, en az 67 ıle yenı valiler afamak kadar önemsenmesi gereken bir değişıklığı gercekleştırdikten sonra, Detnirel hükümetınden beklenen, modele işlerlik kazandınnoktır. Demirel hükumetinin dış ilişkilere yaklaşımı bu bekleyişi doğrulayıcı niteliktedır. Süleyman S Yakıt ve enerp Dığer bırınciler Mamul mallar Toplam tıcaret Dunya 6,7 4,4 9,1 7,4 Sanayileşmiş ülkelerdeki durgunluk gelişmekte olan ülkelerin ıhracatlanndaki artışları engelliyor Demirerin, Batı'da yken prestı)inl yeniden kazanmaya ve Bülent Ecevıt'in Batılı scsval demokrat partılere dayalı avontajını aşmaya ozen gosterdiği izlenmektedır. Hakıı gerekçeiere aayansa bile, Batılı fınansman kuruluşlarında cıumsuz karşılanan «DÇM» uygulamasının yukünü sırt'ayan Yılmaz Ergenekon'a Bckanlık verılmemiştır. Dünya Bankası. Japon ve Amerıkan işadomları çercevesınde soygınlığı bulunan, bu arada kendısi de Turkiye'nin önde gelen işadamlan orasında yerını alan Turgut Ozal, DPT'nın yönetiml yanında fıılen Başbakan Yardımcılığı gorevine getlrlîmıştır. Batıl: merkezlerde iyi tanınan Melih Esenbel ve Oğuz Gokmen gibi dıplomatlar da, Türkiye Bırleşık Amerıka ve Türkıye AET ilişkilertnde özei mısyonluklar yüklenmıştir. Butün bu gel.şmelerın ötesinde, «ihracata yönelık» büyume modelı hukümet programmın ortaya koyduğu seçımı yansıtmaktadır. Oysa, dünya ekonomısinin gelişim ıbu modelı gocersiz kılmaktadır. DÜNYA EKONOMİSİ LAN DEV HOLDİNGLERİN DENETİMİ AKKALLARDA son günlerde Tekel tarafından uretılen çayı bulmak oldukça guç. Ama, hangı bakkala giderseniz Rizespor icın caketlenmış çayı bulmanız hlc de guç değıl. Tekel'ın sattığı cay yuz lira. Rizespor icın satılan çay ikiyüz lira. Çayın Rizespor için satılması Ikl amaçlı. Bıri Rizespor'un propagandası we bu yöntemla bu kulübe ek bır getır sağlanması. ikinci amaç Rızespofun amacını aşryor. Burada bu kulübün cayını pazarlayan bır firma açıktan gelır sağlıyor. Tekel'in yüz liralık çayı ıle Rizespor'un iki yüz lıralık çayı arasındaki fark Rizespor Ile bu pazarlama kuruluşu arasında paylaşılıyor. Pazarlayan fırma ünlu bır ışadamının şırketierı arasında yer alıyor. Tekel çayı yerine Rizespor çayı ıçmek belli bir cikamenin» sonucu. B Bakkallarda son günterde belll blr markanın çamaşır tozu bulunmuyor. Ama, aynı fırma piyasaya yenı bır çamaşır tozu sürmüş durumda. Yenl çamaşır tozunun kalitesı ve nitelıkleri şu anda bakkallarda bulun suz Başbakanlık Musteşarlığına getirllen klşinin özellikler.nde yatmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti tcrıhinde bugüne değln görülmemiş bir olayla karşılaşılmış. özel kesimın tüm kuruluşlarının bırleştiği ve ekonomiyi yönlendırmedo tartışmasız benımsedık leri blr kışı, Turgut Özal, Başbakanlık Musteşarlığına getirılmiştır. Bu ıkilı blr olguyu vurgulamaktadır. İlki, Demırel'in üçüncü döneminin, ya da altıncı hukümetının, ekonomlk işleri nasıl yönlendıreceğl noktasıdır. Yani pratikteki işlerlığe ılışkindır. Turgut Özal eskı planlamacı, eskı bankacı, yeni demirci. yenl sanayıcı. eskı ve yeni bır yönetıcıdır. Liberal bir ekonomının nasıl yönetileceğıni gerek devlette, gerek özel kesımde edındlği deneyımlerle çok iyi bılen bır kişidır. Özal' ın Bcışbakanlığa mus'eşar oluşu iç ve dış ekonomık kararlarda onun «bu hükümetin beynı» oluşu demekt'r, Dışişlerf Bakanlığı nın ekonomıyle ilgılı sekreten, Malıye Bakanlığının Hazine Genel Müdürü. Merkez Bankası Başkanı hep ona bağlı, onun eşgü unlü tekellerin tartışmasız «genel koordinatöru» nıteliğıni kişilığınde toplayan Ozal, iç ve dış ekonomik kararlarda Türkiye'yl en liberal yasalara göturmeye. tum ekonomiyl özel kesimin emnne vermeye hazır bır kişidır. Bu işle görevlendirilmiştır denemez. Çunkü, gorev verilmemiştir. O gorevi yapan, bızzat gerçekleştiren kişidir. 1970 devaluasyonunu yapanların başında gelen (o tarıhte DPT Müsteşarıdır) Turgut Bey'ın önümuz dekı günlerde neler yapacağı daha AnKara' ya geldiğı ılk gün belli olmuştur. DPT'de düzenlenen bir toplantıda Özal'ın ilk sorusu «toplu sozleşme duzenıne» ılışkındir. Madeniş ıle MESS arasında toplu sozleşme görıişmelerı yurutülürken. Özal'ın MESS Genel Başkanlığından müsteşarlık koltuğuna oturması Demirel hükümetmin, dolavısıyla Turgut Özal'ın kışilığınde tum yerlı sermayenın işçiler hakkında ne düşundüğünü açık ca göstermektedır. Aynı toplantıda Özal bır ara «... şirketinın (çok uluslu bır yağ şırketi) yerlı yatırımcılarla ortak yatınm yapması» önerisini dıle getırmiştir. YORUIvl Gölge Başbakan .Yalçm DOĞAN. moyan çamaşır tozunun kallteslnden daha düşük. Bır süre herkes yeni çamaşır tozunu kullanacak. Ama, eskisini arayacak. Eskisinin bir süre sonra fiyntını yükseltmek için bundan daha iyi bir yöntem olamoz. Yeni çamaşır tozunu pazarlayan bir firma da, bu arada kötü kalite ile lyl para kazanacak. çayı pazarlayan firma, aynı zamanda çamaşır tozunu da pazarlayan fırma. Yani, aynı ünlü iş adamının firması. Eski çamoşır tozu yerine, yeni bir çamaşır tozu kullanmak belli bir «ikamenin» sonucu. Aslında mallarda görülen. zaman zaman dünyanın her yerinde başvurulan bu ekonomik yönteme. Türkiye'de bambaşka blr alanda başvurulduğunu görüyoruz. Olayların başdöndürücü hızı İçinde, o olaylan açıklayıcı lp uçları bulmak her zaman olanaklıdır ve bu küçük gibi görünen noktalar kimi zaman blr döneml tümüyle açıklamaya yetecek nitelikler taşımaktadtr. Bunlardan blrisi ve en önemlisl de, kuşku: dümünde çalışan «bürokratlar» oiacak. kararı ise Turgut Özal verecektır. DPT musteşarlığına vekalet etmesi, onun ekonomik kcrarlarda gücünü arttıran blr başka öge nıtelığındedir. Ancak, bu tümüyle pratikte karar alma ya ve ekonomik çarkın işleyişine yönelik bır durumdur. Asıl önemli yan. Turgut Özal' ın misypnu, yüklendıği görev ve geldiği yer lerdir. Üzennde bin kez durulması gereken yan da, budur. Turgut Özal kimdir? DPT Musteşarlığında, TÜSİAD kurucuları arasında bulunuşu, daha sonra Dünya Bankasmda çalışma yıllcrı, ünlü bir holdıngin genel koordlnatörlüğiı, Türkiye'de ilk kez «vasıflı çelık» üreten bır kuruluşun başına geçmesi, Türkiye' deki sermayenin en keskin ve işçilere karşı en amansız tutum takınan kestmınin MESS'in Genel Başkanlığı... Oldukça zengin bir deneyimle Başbakanlık Musteşarlığına oturan Turgut Özal'ın kitn bilır başka hangi özellikleri vardır?. Türkiye'deki en Demirei'ln yenl döneml cumhurtyet tarlhinın en liberal dönemini beraberinde getirmektedır. ^Akla gelebilecek her ekonomlk alan yerli ve yabancı sermayeye fütursuzca açılacaktır. Otomotıv endüstrışınae. yağ sanayiinde ve petrolde. özellıkle bu üç kesımde uluslararası şirketler Türkiye'de cirit otacaktır. Türkiye'deki uzantılarını da yanına alarak... Işte. Turgut Özal bir yanda Batı Ile llişkileri içerdekl uzantılarla «koordine» edecek, öte yandan Arap Dünyası ile petrol konusunda llişkileri gelıştırmeye çalışacaktır. Bunu yaparken de, sermayenin çok yakındığı MSP'yi marke etmeyl elbette unutmayacaktır. MSP'nin çöküşü onunla hız kazanacak ve somutlaşacaktır. Turgut Özal sermayenin temsilcisi değildir. Sennayenin kendısidir. Ama. Süleyman Demirel sermayenin temsilcisidir. Sermaye anlaşılan kötü çamaşır tozu pazarlamaktan bıkmış, aslının fiyatını yükseltmek için kendisine bizzat iktidar çarkı içinde yer vermlştir. Sanayileşmiş batılı ülkelenn geçmlş yıliarda gercekleştirdıkleri büyüme hızlarına yakın gelecekte ulaşmalan beklenmemektedır. Bırleşık Amerıka ve Avrupalı ülkelerin buyume hızlarına ilişkın b Igıler bu doğrultudodır. Batıaa yaşonan durgunluğun, batı çevreslnde yer almış gel.şmekte olon ulkelere de yansıması kacınılmazdır. Petrol fıyatlarındakı artıştan da etk.ienerek, gelişmekte olan ulke'enn oğırlaşon c.demeler dengesi guçlukleri, büyüme hıziarında sanayıleşmış ulkelere gore daha ılerı boyutta gerı kalışıara nsden olmcktcdir Kapitalist dunyadakı daralmamn ıstıhdam ve dış tıcaret uzerındek, olumsuz etkılerı de açıktır. Dunya ıhracaîının g e c n ş dor.cm venlerı ile geleceğa ılışkın bekleyışlerm özetierdığı ılışıktekı lob lo da bu daralmanın bovu'iann ortaya koymaktadır. Tablonun inceısn'nesı, gel.şrrekta olan ülkelerın ıhracat şcns'onrrn aunya tıcaretının gırdığı durgunluğJn da otssmce kotu olabıleceğıni ortaya koymaktadır. Gelişmekte olan ülkelenn dünya tıcaretj içindeki paylarının 1890 yılında oncak 1976 duzeyınde kaîacağma ve 1960'a gore daha da gerıleyeceğine ılışk'n bekleyışler, batı kaynaklı «ih racata yönelık» büyume modelını geçersiz kıl maktadır. Bu yargıyı güciendiren olgulann ba çında «anayıleşmış ulkelerde gözlenen «konıma cılık» eğıl.mlerı gelmektedır. Gelışmekte olan ül keler arasında en çok ihracat yapabılen Güne' Kore ve Hong Kong. BırlesiK Amerıka'ya yapo cakları ihracatlarını 1S75 a2eyının altına du şürmeye zorlanmışlardır. İhracata getirılen bu tur sınırlamaların dı şında, tarife^dışı engellemelerle. gelişmekte o lan ülkelerin sanayileşmiş batılı ulkelere yapa madıkları ihracatın değeri, GATT tarafından yıl da 50 milyar dolar kadar tahmın edılmektedıı Bu tutar, dunya ticaretının yaklaşık yüzde 5'ir oluşturmaktadır. Yalnızca Turkiye'nin AET ülke lerıne girmesı önlenen tekstil ürunlerinin ihra değeri 100 milyon dolara yaklaşmaktadır. Korumacılık eğilımleri, gelecek yıllarda, sanc ylleşmiş Batı'dakı durgunluk ve işsızlığe parale olarak artacağa benzemektedir. Bu durumda. gc lişmekte olan ülkelerin salt ihracata yönelık bı yüme çabalannın fazlaca anlam taşımayacağı c çıktır. Gelişmekte olan ülkelerin büyümelerinl hn landırmak için dış kredi kullanımına bel bağlı maları da geçerlı tr.r yöntem gibi görünmemel tedir. Ödemeler dengesi açıklarını borçlanara karşılayon gelışmekte olan ülkelenn 1970'de 74 milyar dolar olan dış borç yukleri 1979'da 4( milyar doları aşmıştır. Bu toplam içinde ıhıac kredilerının payı yüzde 35'den 29'a düşerken, & best piyasadan borçlanma yüzde 16'dan yüzc 40'a yükselmıştir. Devletten devlete yardımlar aa yüzde 39 duzeyınden yüzde 25"e ger.ledı günümüz ortamında, gelişmekte olan ülkeler borçlanmalarının koşulları ağırlaşmakta ve po tık bir nitelık kazanmaktadır. Sonuçta. zorun ara ve yatınm malları Ithalatı kısıtlanmaktad Görünen, gelışmekte olan ülkeler için gerçek a lamda sanayıleşmekten başka bir seçeneğm b lunmadığıdır. u Türkiye, eski borçlarını ödemek için yeniden büyük borçlar almak zorunda,, KONOMİK ve Sosyal EtOdler Konfergns Heyeti'nce düzenlenen «1979 Sonbaharmda Turkiye'nin İktisadl Durumu ve özel Sorunları» konulu seminerde açış konuşmasını yapan Konferans Heyetl ikinci başkanı Dr. Şahap Kocatopçu, Turkiye'nin yepyeni bır dönemın eşiğınde bulunduğunu belirtmış, bu gerceğin bildiri ve tartışmalarda göz önünde bulundurulmasını önermlştlr. E Seminere İlk bildiriyl sunan Devlet Yatırım Bankasından Dr. Tülin Sener, geçmiş yıllarda üretim artış hızının çok düşük düzeylerde kalması, yatınm artış hmnın gerilemesi, KİT açıklarının büyümesl ve para arzındaki süratli artışlar nedeniyle arztalep dengesinin lyice bozulduğunu belirtmiş, 1980 büt çe ve programım incelerken ise şunları söylemiştir: cöngörülen büyüme hızının gercekteşebilmesl İçin ekonominln uretim potansiyellnl gösteren GSYİH'nın gerçekleşmesl önemlidir. Programda öngörülen GSYİH artış oranı biraz iylmser bir tahmın olarak görünmektedir, 1980 yılında, kısa devrede büyümeyl etklleye cek etken, kurulu mevcut kapasltenln tam kullanımıdır. Bu İse petrol, hammadde, yedek parça ve ara malı dışalımı ile mumkündür. Oysa sabit fiyatlarla son yılların verilerine dayanılarak yapılan analizlerde reel dışalımda artış olanağı pek görülmemektedir. Ancak hükümet programmda belirtildiğı gibi, yabancı sermaye girişl kısa dönemde özendirilebilirse belki reel dışalım yükselerek GSYİH'nın %6.5 gibi yüksek bir oranda gerçekleşmesl mümkün olabilir. Aksl halde eğer gerçekleştırilen büyüme hızı programlanandan küçük olursa, kurulan bütçeprogram den gesi nedeniyle, ortaya çıkacak para arzı yine ekonominin ememeyeceğl blr harcama fazlası yaratacak. bu ise öngörülen %35 dolayındakl fiyat artışını yine hıziandırabüecektlr.. ikinci olarak konuşan eski Kambiyo Genel Müdürü ve halen Garanti Bankası Genel Müdür yardımcısı Yavuz Canevi, Türkiye'nin 1958 ve 1970'dekinden daha derin bir dorboğaz içinde bulunduğunu belirtmiş ve bunun, petrol fiyatlarındaki artış, ticaret hadlerinin oleyhe gelışmesi ve dunyadaki durgunluk gibi dış etkenlerin yamsıra kimi iç etkenlerden kaynaklandığını ileri sürmüştür. Canevi, ithal ikamesl yoluyla sanayileşme potıtikasmın ve dış kaynakların yetersız ıç tcsarrufların yerine ikcme edılmesınin Türkıye'yı ÇOK ciddl bır aış ödemeler darboğazıyla karşı karşıya gettrdiğini vurgulayarak. «yakın gelecekte eski dış borclarımızı ödemek İçin de büyük mıktarlarda yeniden borçlanmamız gerekecektir», demiştir. Türkiye'de mevcut sanayinin %50'lık bir kapasite kullanımıyla bile yılda en az 5 milyar dolarlık dışolıma «mahkum» bulunduğunu belırten Canevi, «ekonomının dışa bağımlı sanayi kapasıtesi iç talepteki aşın baskı nedeniyle üre'imi sürdürmek kararlığında olduğundon kaçak ithalât, çift ödeme, kabul kredilerinde ödenen aşırı teyid komısyonları İthalât sıstemınin ayrılmaz birer parçası olmuşlardır. Bu durum ise maliyetlerdeki artış yoluyla bır yandan enflasyonu kamçılarken bir yandan da normal yollardan üikeye gelecek işçi dövızlerine aşırı blr talep yaratarak hem TL'nın değerinl zorlamış ve hem de ekonomideki öncelikleri aaptırmıştır». demiştir. Yavuz Canevi çözüm olarak belli blr fıyat duzeyı hedefınin saptanmasını ve gerçekçi bir «Ikilı kur» polıtikasının uygulanmasmı önermiş. tir. Canevi, uluslararası piyasada rekabete açık belirlî temel ihraç malları ve temel ithal mal ları İcın uygulanacak ve m:nıdeva!üasyonlarla desteklenecek bır SÂBİT KUR; uıusıararası piyasaya yenı çıkmış ya da çıkması arzulanan, dolayısıyla başlangıçta teşvık ve süövansıyonu gerektiren ihraç mallanyla İşçi dövizlerı ve kimi ithal malları icın de GÜDÜMLÜ DALGALI KUR uygulanmasının yerinde olacağını belırtmıştır. Türkiye'nin «ekonomik performans» göstergelerinde belırgın bir iyileşme sağlamadan yeni dış kredi sağlama olanaklarının sınırlı olduğuna da dikkat ceken Yavuz Canevi, Türkiye'nin İMF ile 23 yıl vadeli bır anlaşma yapmasının dış kredi çevrelerini olumlu yönde etkileyebıleceğıni ileri sürmüştür. TÜRKİYE'NİN D!Ş BORÇ ÖDEME TABLOSU (1978 • 83) (MİLYON DOLAR) 1978 1979 1980 1981 1982 1983 FAİZ ANAPARA TOPLAM 750 1,000 1.150 1.300 1.450 1,600 560 870 1 030 1 250 1,600 1.950 1,310 1,870 2,180 2,550 3,050 3,550
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle