16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CüMHÜRIVEI «rek Tanzfmat dönemi olsun. gerek Hattğ% m i t \\l* dönemi olsun, bize yalmz Arruw pa'yı getirmek istemiştir. Fakat nasd Wr Avrupa yı getirmiştir? Dış biçimlni taklit «uretiyle. (...) t'lkede gerçek yöneUm, halkin gereksemesine uygun bir vönetim gerçekleştirilmezniştir. (...) Meşrutiyetin ilanı dahi, biliyorsunuz Jd, lcötfi yönetim hastalığına çare olmarruştır. Türk köylüsü Meşrutiyetten önce ne ise yine o durumda kalmıştır. Yine Türkiye köylüsünün başında jandarma, yine Türkiye köjiüsünün başında bitmez tükenmez savaşlar, vergiler başlamı? ve sürüp gitmiştir. Türk köylüsü yine Balkan'da. yine Karadağ'da. yine Doğu cephesinde, yine Yemen'de ölmüş, ölmiiş. ölmüştür. Içeride ise Türk köylüsü, bütün bu memleketin köylüsü harap olmuştur. Jandarmanın kırbacı aitında. mrmurun baskısı aitında ökiizünü satarak, teknesini satarak ölmüş. ezilmiş, harap olmuştur. 1908 yılında parlak törenlerle üân ettiğimlz Meşrutiyet yönetiminden köylü hiçbir şey anlamamıştır. Anladıği, yalmz düşündiiğünü kahvede söylemekten ibaret bir şeydir. (...) Köylü daima eşitliğine inanmayarak ve inanmamayı kendisinee bir kural sayarak, «Dur bakalım sonu ne olacak?» dlyerek, boynu bükük, yürekli, dayarukJı ve mütevekkil, beklemiştir.» maddesinlnî kuçük bir ışıklandırma İle Köy Enstitüsü (jani rafınerisiı nden geçirürnesiyle r.e mu cizeler yaratabildigini görmekten; büyük acı ise, bu potansiyelin Türlü hıyanetlerle yeniden körleştirilmesini görmekten doguyor. İş eğıtimine dayanan Köy Enstitüleri gerçekten birer beyin rafinerisi; sözüm ona din, aîılâk egitimi amacıyle açılan ve ezoerliğe dayanan egitim kurumlan ve Kuran kursları ise beyin körleştırme merkezleri olmuştur. Şimdi de böyle olması ve böyle kalmaEI isteniyor. Hıyanet, Türkiye'de kol geziyor. Köy Enstiriileri öğrencilerinin. Köy Enstitüleri dergilerinde yayımlanan araştırmalanna zaman zaman yeniden göz gezdirıyorum. Orneğin Tevfik Yıldınnı adlı bir öğrencinin «Hasanoglan Köyünün Geçim Durumu» ve «Hasanoğlan. treğil ve Araplar Köyünnn Aralık Bitkileri» başlıkh araştırma ve incelemelerinde kusursuz bir bilimsel yöntemin egemen oldugynu görmek, sevinç veriyor insana. (Köy Enstitüleri Dergisi I, Ankara 1945 Ocak, Cilt İ, sh. 3ö13). Köy Enstitülerinin deney dönemini <İ937 1940), orgütlenme ve gelişrne dönemini (1940 1946), degişiklik dönemini (1947 1950», geriye dönüş dönemi ve kapanışır.ı (1950 1954 ı «Evreleri, Getirdikleri ve Yankılariyle Köy Enstitüleri» adlı kitabında. (Ankara 19711 sistemli olarak gözönüne seren Şevket Gedikoğlu, kitabtn önsözünde «Köy Enstitiisü düzeninde sadece eğitbilim kitaplarında okunan. ileri toplumlarda uygıılamaları göriilen çağdaş eğitimin en yenlsi olan «IŞ EGITİMI» nin metot ve ilkelerinden yararlamlmakla. «Iş»i yalnız araç olarak kullanmakla vetinilmemiş; «!s> kavramı en çeniş anlamıyla tüm eğitim ve öğretimin ekseni haline setirilmiş; değer artırıcı. yapıcı ve yaratıcı bir etken niıeliği kazanmıstır. İşte. Köy Enstitüsü sisteminin özelliği efitirnde meydana getirdiği reform. eğitsel, ekonomik ve toplumsal değişme açılarından «Iş» kavratnına verilen geniş kapsam \e anlama, uyfulamalarin bu tenıel ilkeye göre yapı/mış olmasına dayanır.» demektedir ve işte amaç. köyü bu joldan «bütünüyle canlandırmaksnr. Eğer Köy Enstıîüleri haîn ellerce kaparjlmasaydı, Türkiye'de okuma yazma sorunu çoktaaan çözümlenmiş, halkımız Batmın ileri ulusları düzeyine ulaşmış ve deprem bölgelerinde bina yapımı yöntemleri köy çocuklannca incelenmış olacagı için deprem afetinde ölen vatandaşların sayısı çok azalmış olacaktı. Yer yok ki, daha neler neler olacagını sayıp dökebileyim!.. Köylünün Köy Enstitüleriyle olan yakın ilişkısini Şevket Gedikoğlu'nun kitabından başka, Ensfitü kökenli birçok yazarın inceleme re kitaplannda ve Prof. Dr. Ibrahim Yasa'nın 1%9'da yaymlanmış olan «Yirmibeş Yıl Sonra H»sanoğî«n Köyü» başlıkh kitabında (Sh. 202, 206. 209) okumak mümkündür. Hidayet Gülen'ip. «Köy Enstitülerinde Söylenen Halk Türküleri» adlı derlemesinde '1945) okudufumuz türküler. Enstitülerin canlı. neşeli eglenti akşamlannı anımsatıyor bize. Oraiarda şimdi somurtkan bir hava estiğini düşünerek zaman zaman ünintüye kapılıyorsam da Alman Filozofu Flchte'nin şu sözünti anımsjyarak bu üzüntüyü yeniyorum: «Ulkülerle tıkarlar sürekli çatışma dummundadır. Geçici olarafe çıkarlar üstün eelir t n u son zafrr ülkülerindir». Köy Enstitüleri tilküsünün yeniden zafer kazanacapna Inaaıyorum. 17 MüâN 1977 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Yargıç ve Politika Beyin Rafinerisi Hıfzı Veldet VELiDEDEOĞLU asnlığından, halk denilen tar çoğunluğuna doğru yönelen aydoniatma girişimleri başanlı olamaıruş, yüzeyde kalmıştı. ilk Anayasa tasarısını inceleyen Ozel Komısyonun Eaportörü Soysallıoğiu'nun, 57 yıl önce Meclis kürsüsünden söyledıği gibi, Tanzımat ve Meşrutiyet, Türk köylüsünün sosyal ve ekonomik yaşanıında bir degişiklik yapmadıgı gibi, Cumhuriyet yönetimi de köylünün yaşamına, göze görünecek bir degişiklik getirmemiştir. Halk yıgınlanna okuma yazma öğretmekle herjey çözümlenecek samlmıştır. Kaldı ki okuma yazma işi de başanlamamış. şu uzay r çagında halkımızın o 50'si hâlâ abecesiz (alîabesiz) kalmıştır. Bu dururaa göre, geri kalmışlığınnzın nedenini sadece sultanlann. vezirlerin. başvekillerin, daha sonra parlamenterlerin kötü yönetıminde değil, onları başmda tutan veya başa getiren düzenin kendisir.de aramak gerekiyordu: Yabancılar geri bir Türkiyenin tatlı bir açık pa2ar olmasmı. iç sömürücüler ise kendi relahlarını sağlamak ve sürdürebilmek için köylü yığınlarının bilinçsiz üreticilikte kalmasmı istiyorlardı. Durum böyle olunca Türkıyenirı kaltanması ve bagımsız bir devlet olarak ayakta durabilmesi, ancak altyapının. yani biiyük halk yığınlarının bilinçü bir üreticilik. yapıcılık ve müspet bilime bağlılık doğnıltusunda eğitilmesi ile olanak içine girebilecekti. Bu bir zorunluktu. Bu rajfinerinin bölümleri, aüe, topîumsal ortam, türlü derecedekı eğıtim ve ögretinı kurumlandır. Görüldü ki süregelen düzende, süregelen yontemle bu bölümler, Türk köylüsünün beyin gücü nü tam veıimlı duruma getirmek için yetmemiş ve oız bu >üzden geri kalrruşizdır. Köy Enstitüieri kuruldugu zaman yüz>ıllann bu oiumsuz sonucunu gözönünde bulunduran kurutuiardan Milli Eğinm Bakara rahmetli Hasan Ali Yücel 23 Mayıs 1944 tarihli bir yazısında şöyle diyordu: «Türk nıilleti artık bugünü ve yanru, kendini ve etruundaki canlı, cansız varlıklan. nibayet bütün dünyayı bilecektir. Bilimsizlik. frrdi, etrafındaki canlı. cansu varlıklara. milletine ve insanlığa faydalı olma aletinden mahrum bıraktığı içüı korkunç ve kötüdür. Zaten sınırlı olan insan hayatım bilimsizlik yüziinden e» fpna şekliyle geçirmek tabiatın ancak bllenden esirgemediji mutluluklardan kendi kendimizi zorla mahrum bırakmaktır. (Köy Enstitüleri II, Ankara 1M4. Giri» sh. I) İsmail Kakkı Tonguç da, ajTu kitapta 'sh. 1761 yayuılaaığı Köy Eğitim ve Öğretiminin Amaçları» ögşlıklı uzun ve geniş ınceıemesinde şöyle diyordu: «Köylerimizde mevsimler korkunç bir sessizİik lçjnde geçmektedir. Yalnız düfiinler ile rtinî baTTamların köy toplum hayatında ııyandırdıkları kıpırdanışlar. oralarda canlı bir hava yaratmağa yetmet Köy eğlentllerinin, zehlrleyıci içtdler, değersiz müzik parçalan ile zevksizce tertiplenen kaduı OTnatmaları yüzündrn, yer yer soysuzlaştıKinı unutmamak gtreldr ('..) Onun için köy toplum hayatım yeni değerierle bezpnıek gerekiyor. ( .) Köyü derinliklerine inerek ele almak bütünü ile canlandırmak lazıradırj Köy Knstitüleri girışiminın özü ve ruhu rah metli Tonguç'un yukarıja aktardtgım son cümlesinde somutlaşmaktadır: «Köyü ılcrinliklerine inerek ele almak. bütünü ile ranlandırmak.» B Değişmeyen Durum Yukarıki sözler, yaklaşık oiarak 57 yıl önce, 18 kasını 192O'de, Burdur miUetvekui İsmaıl Suphi Soysallıoglu tarafından iik Türkiye Büyük Millet Meclısi'nde ilk Anayasarm sörüsülmesi sırasında söylenmiştir. (TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, Cilt 10, sh. 363,364). Ve şimdi 57 yıl sonra bizler, «Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur» sözüne uygun olarak, hâlâ köyJüyü yükseltmekten, hâlâ ulus yapısında devrim yapmaktan söz ediyoruz. Düşünen kafalar ister istemez kendi kendine soracak: «Tanzimata, Meşrutiyete, Cumhuriyete. çok partili demokrasiye. 27 Mayıs Devrimine ve. onun Anavasasına. l î Mart'ın sözüm ona reformcu hükümetlerine rağmen. bu. niçin böyle oluyor ve bütün diinya ilerlerken niçin biz lıep yerimizde sayıyoruz ve bu yüzden hep geride kalıyoruz?» 150 yıldan beri yinelenen bu soruya şeriatçılar: «Şeriat kurallan uygulaamıyor da ondan geri kahyoruz.» yanıtmı veriyorlar. Ne demek uygulanmıyor? 1926'da Türk Yurttaşlar Yasasırun kabulüne değin ülkede şeriat kuraiiarı uygulanmıyor muydu? Arap ülkelerinde uygulanan şey şeriat kuralları değil de nedir? Onların hepsi geri kalmış ülkeler değil mi? Kalkınamayışımızın nedenlerini şeriat kurallannın uygulanmayışına bağlamak. düpedüz safsatadır. Tersine, kalkınamayışımızın nedenini, din kurallarırun gerçek aınacından saptınlarak bir sömürü aracı olarak kullanılrr.asında aramak gerekir. Islâm tarihinde ilk kez bu uygulamayü son verere'K şeriat kurallanna dünya işlerinden el çektiren ve dünya işlerinde katkısız müspet bilim yolunu açan hareket, Atatürk'ün gerçekleştirdiği büyük Türk Devrimi olmuştur. Ancak bu, sadece bir yol açma. bir yön göstermeydi. Devrimin tam başanlı olabilmesı ıçin, yüzyıllardan beri uyuyan halk yığınlanm aydırüatmak, bu yığınlardaki potansiyeli harekete getirmek gerekiyordu. Tanzirnat'tan. hatta daha öncelerinden beri üstyapıdan altyapıya, yani aydm denilen kent Tarihsel Gereklilik îşte Köy Enstitülerl bu zorunluğun, bu tarfh sel gerekliligın bir ürünii. bir meyvası olarak kurulmuş bejin rafinerileriydi. Bilindiği gibi rafinerüer, ham petrolü ve doğada ilk biçimiyle bulunan türlü sıvı maddelerı bir çok işlemden geçirerek srıtıp. onlardan çeşıtli urünler çıkaran teknik kuruluşlardır. Ham maddeler buralarda birbirini izleyen arıtım bö lümlerinden geçirilerek lnceltilir. Örnegin, fuel oil ve mazottan jet benzinine kadar agır veya ince yakıt maddelerl, rafinerilerde ham petroiden elde edilir. Insan beyni de bir ham maddedir. İşlenmezse, inceltilmezse, o beynin içindeki zeka cevheri verimli olrnaz. Çok yıllar önce, ktiçük > aşta ormanda kaybolmuş tek başma yaşamını sürdüren bir çocuk yakalanmıştı. Bu insan yavrusunun. hajTansal düzeyde kaldığmı, söz bilmediğini, bir takun hınltılı sesler çıkardığını bütün dünya gs.zete'eri uzun uzun yazdılar. Bu çocuk, uygar ortamda ysşarDağa bir türiü ahşamad! ve çabuk nl dü. Demek ki insan beyni de yararlı olabilmek için bir beyin raîinerisinden geçmek zorundadır. Köy Enstitüleri ülküsü ölmeyecek Hasan Ali'nin ve İsmail Hakkı Tonguç'un yazılarını okürken, Köy Enstitülerinin en yüksek düzeydeki gelisme yılı olan 1946'ları düşünürken ve ayrıca kişisel olarak Ankara"nın Hasanoglan' ından başlayıp Kars'ın Cilavuz'una degin birçok Köy Enstitüsünü ziyaretlerimde gördüğüm canlı ve ışıklı ortamı aaımsarken, hera zevk, hem de çok büyük bir acı ciuyuyorjrn. Zevk halkındakı zekâ potansiyelinln (yani beyin ham UJkenin ugu Prof. Bedrettin TUNCEL BİLİM DÜNYASI Dirilenlerin Anlattıkları # Yamtan «ornİAr «Ruh var mı°>. «öbür dünya diye bir şey var mı?», «Ahirette hesap günü var mı?», «Tanrı var mı?>, «Ölenler toprak olup giriiyor mu?». Ölmekte olanlar neler hissediyorlar?», «Dirilen bir kımse neler anlatabilir?»... gibi »orular, insanın öteden beri kendi kendine sorduğu sorulardır. Bu soruları ilk yanıtlayanlar dinler olmuştur. Zira, her din, bu sorulara verdiği yanjtlarla bir sistem haline gelmiştir. 0inler tarihi gözden geçirildiğinde, hemen bütün dinlerin bu sorulara olumlu yamtlar verdiğini görürüz. Durum böyle olunca. insanlarır. bu dünvada, öbür dünya için de çaîışmalartndan daha dogal bir şey olamaz. Ve bu nedenledir ki. biz, geçmiş uygarhKlar hakkında bugün yüzde î'üze yakın bilgi topiayabiliyoruz. Yukardaki sorulara filozoflar da yanıt aramışlardır. Zira. lelsefe «İlk nedenler, son amaçlar bilimi» diye tar.ımlanmıştır eski Yunan filozoflannca. Fakat. Fadece d'jsünmekle bu sorulara kesin yanıt bulmarun olanaksızlığt anlaşılınca feisefe, bu kez. «İnsan zihni acaba bu sorular;.'! yarııtlarını anlama j'eteneğine sahip midir?» sorusunun yanıtır.ı aramaya başlamıştır. Fakat, bu sonınun kesin biçimde aydınlanması da kabil olamamıştır. Öyle olmassydı çeşitli lelsefe sistemleri ortaya çıkmazdı.. # Ispatlı billmlerin tutumu Şimdi konuyu bilım adamlarj ele almıştır. Nıtekim, son yıllarda yayınlanmış olan bazı yapı larda, bu ezeli sorulara açıki:;< getirmek için yapılmış genış anketler yer almıştır. Yapıtlardan biri, Amerika'nm Virjinya Üniversite hastanesı ruh hastalıklan uzmanlarından Doktor Raymond A. Moody tarafmdan, öbürü. Amerikan Pizik Araştırmalan Der neği eski başkanı Doktor Karlis Osis ile iş arkadaşı Doktor Erlendur Haraldssor. tarafından yazılmıştır. Doktorlar, bu iş için binlerce doktora, hemşireye anket soruları göndermişler, yapıtlarının konulannı, gelen yanıtlardan çıkarmışlardır. Kendilerine soru yöneltilen doktorlarla hemşireler, yanıtîanru. ölmekte olanlarm, dirilenlerin arüattıklanna göre hazırlamzşiar dır. İkinci vapıtın yazarlan, bu konuda sadece Hıristiyan kültürü almış hastalann yamtlarımn insanı yanlış sonuçlara götürebilecegini düşünerek tarr.amen fark ir yargıcın politikayla ilçisi ne olmalı? İşte size çeşitli biçimlerde yamtlanabilecek bir soru, Kimi yargıç vardır; politikayla hiç ilgilenmex; kitap, gazete okumaz. Okusa bile. siyasal yani bulunmayan vaymlarla vakit feçirmeyi yeğler. Sabah işine gider, dosyalara başını eeer. riuruşmalarım biiirdikten sonra akşanı evine döner; terliklerini giyip televizyonun kaışısma seçeı. Çevresinden so.vııtlamıştır kendisini. Yaşadıkça çagmdan da sojullanır. Komşuları. tanıyanları, dostları bu yargıp için ne düşünürler? Çok mazbut adamdır; etliye sütlüye kanşmaz; politikaya bnlaşmaz... Ama yaşadığımız dünyada yargıç kendisini çevresinden soyııtlayabilir mi? Soyutlarsa yargıçlık yapabilir mi? . Bugün Türkiye'de sigara kaçakçılığı almış yürümüştür. Artık herkes Amerikan sigarası içiyor. Savcılar. komiserler, emniyet müdürleri, valiler, yargıçlar. yazarlar, eazeteciler, milletvekilleri. bakanlar, iş adamları... Geçenlerde çok satışlı bir gazetenin yayınladığı fotoğraflara bakılırsa, Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Kumandanlan da kaçak Amerikan sigarası kullanıyorlar. Demek ki suç toplumda yaygınlaştı. Türkiye'de sigara kaçakçılığı. hükümetlerin olunısuz siyasasıyla yayffinlaşmak olanağıııı buldu. Bu kaçakçılığın en kütiik ve en sorumsuz suçluları sokakta Amerikan sigarası salan çocuklardır. Polis ikidc bir bu çocukları yakalayıp adliyeye fetirir. Savcılıkça dava açılır. Yargıç. önüne çıkarılan küçük sanıkları Ceza Yasasının ilgili maddelerine göıe cezaya çarptırır. Acaba bu yargıç görevini yapmış mıdır? Yoksa bir yargıç Türkiveyi saran kaçakçılık akımınm siyasal köklerini ve nedenlerini oğrenmek zorunda mıdır? Çocukları kaçakçıhsa iten bir düzenin yarçıcı, sorumsuz küçükleri cezaya çarptırarak toplumda Iıukuku mu sağlamakıadır? • Bir başka örnek verelim : Bizim Ceza Yasamızm 14rinci maddesl .sosyaJ bir sınıfm diger sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesıs etmek veya sosyal bır sınıfı ortadan kaldırmak ıçm yayın yoluyla propaganda >apan. kimsenin 15 yıla kadar ağır cezaya çarptırılacağını yazar. Bu maddeye dayanan savcılar: yazar, kitapçı ve çeviriciler için davalar açarlar. Yar?ıcın önüne gelen iddianamede şu suçlama vardır : f'v Sayın Yargıç: Huzurunuzdaki sanık komünUm propagandası yapmıştır; 142'inci maddeye göre cezalandırılması geıekir. 142'iKi maddede .komünizm propagandası. diye bir suçun tanımı yoktur. Ama işçi sınıfuıın öteki sınıflar üstünde diktasını sağlamak yolunda propagandanm komünizm olduğu verisinden yolâ çıtalmış; 142nci madde böylece komünizmle ilişkili bir içerik kazanmıstır. Ne var ki 19701er dünyasında politikayı biraz izleyen kişi. Avrupanın büyük konıünist partilerinin böyle bir yöntemden ^azgeçtiklerini gazetelerden öğrenebilir. Iiılıyoruz ki Fransız, İUlyan, İspaııyol KomünLst parlilert "proletarya riiktasıoı artık bir yana bıraktılar; seçimle iktidara gelip. srçimle iktldardan gitme yolunu benimsedilor: ülkelerinin anavasal düzenini vc kurumlarını korumak. ricmokrasiyi derinleştirip yoğnnlaşUnnak yolunda bir program artık Avrupa komünistlerinin resmi görüşü oldu. Ku yeııi aşaınanın kuram tartışmalarını şlmdilik bir yana bırakalım. Çağımızın Avrupa'sının Rerekleri. komünistleriıı proletarya diktasmdan vazKeçmelerini bir toplumsal olgu niteliğinde yaşadığımız hayata getirdi. Şimdi Türkiyedeki bir yargıç, hem Avnıpa komunizmlnin vardıfı bu aşamayı bilmeyecek. hem de önüne fetirilen sanığı 13 yıla değin ağır hapis cezasma çarptıracak... Olıır mu? Yargıcın dünya politikasındaki defişmeleri izlemesi. çağımızm gereğidir. Artık Avrupa'da komüniznün propagandası. bir sınıfm öteki sınıflar üzerindeki dikta veya tahakkümünu değil; ileri demokrasiyi konu edinmiştir. Bu değişim, Türldye'deki komünizm propajrandası davalanm altüst edecek: hem ceza yargıçlannı. hem Yargi*ay nye* lerini yeni yonımlara götürecek zorunluklar yaratıyot. B lzde daha çok, elii yıl kadar önce dilimize çevrilen Grigori Petrov adlı, artık kenarda. köşede kalmış, unutuimuş bir y»zarın kitabının, «Beyaz ZambakUr ÜlkesUnia başiiğı üc tanuıan Finlandiya ya, Kıuey Avrupa nın Baluk, ky.ıUrında beş milyonu bulan ınsa«L»Eİ*Je ber yonricn dünyanın hayranlığıni kazanmış bir ülkesine Türkiye Cumhuriyeti Devleti Baskanı iik kez ayak basıyor. 12 nisan'da başlayan ve iki gün önce sona eren bu ziyaretin, iki ülke ilişkileri bakımından çok önemli bir asama olduğu İJiancındayıro. Böyle bir yolculuğun Finlandiya ile Türki.ve arasındakl ekonomik bağların genişletilmesi yanında, kültür alamnın çeşitli koUannda da karşılıklı eaüşmalara sirişiunesinin daha az önemli ounadıfını söylemeye bilmem serek var ını? On. oniki yıl önce Ankara'da imzalandiRi göy. lenen işbirligi anlaşmasının geliştirilmesl yönündeki çalışmaLar ne değin önemli olursa olsun, kültür aUnındaki i f hirliğinin iki ülke arasında anlayışlı biçimde başlatüması verimli bir «yatırım olur elbette. Ergun Balcı'nın Helslnki'den CumhuriyeUe verdiği haber önemliydi: Göriişmelerde ilgili Fin makamlannın yirmiden çok ortak proje çalışmaları önerecekleri anlaşılıyordu. Bunlar arasında kültür alaıuyla ilgili konulardan söz edilmiyor. Oysa, biraz önce belirttiğim gibi, bu alan gerçekten üzerinde durulmaya değer; iki ülkenin birbirini yakından tanıması, daha çok sevmesi, anlaması için kültür ilişkilerinden daha elverişii, daha dcğerli bir ortam bulmak kolay ını'.' Bugüne kadar iki kez bu küçük ama her yönden büyük, dünyada katıksız saygınlık kazanmış ülkeye, Kuzeyin Venedik'ine, Lönnrot'un, Kivi'nin, Mannerheim'in, Sibelias'un, H'estermarck'ın, Sillanpaa'nın, Nurmi'nin, Alvar Aalto'nun yurduna iki kez gittün. Bu ayın ikinci yarısında, Helsinki'de, Avrupa UNESCO Milli Komisyonları Konferansı var; bizim Millî Komisyon da katılıyor o toplantıya. Bu kez üçüncü olacak. Her seferinde, tarihi boyunca türlü baskılar karşısında kişiliğini. özgürlük, bağımsızlık duygusunu yitirmeyen, kültürlerinden gelen değerleriyle sanat ve edebiyat alanlarında varlıfını duyuran bu uzun kışlar, dünyada adı anılan ormanlar. göller ülkesine gönülden başlandık, oranın insanlannı cana yakın, lıele bizim insanunızı anJayacak ruhta göröük. Kendi değerlcri, ki.şilikleri içinde dünyaya, Avrupa'ya böylesine açılabilen ülkelerin sayısı çok az. Ülkcsinin politik yaşamında çok değerli, önemli yeri olan ve 1936 yılından bu yana. güçlü kişiliği, halk arasında uyandırdığı saygınlıkla. hele ikinci dünya savaşından sonra aldığı yüksek görevlerde gösterdiği ölçülü, tedbirli tutumu ile, Sayın L>ho Kaleva Kekkoncn, 1936 yılıudan bu yana, üç dönemden beri, Kalcvala'nın yıırdunda Devlet Baskanı. Yönetimdeki başarısı vanında, kültür değerlerine föstertlişi ilgi ve .vakınlıkla da ülkesinin scvsisini kazanmış. VT.l haziranmda. Helsinki'dc yapılan Kültür Politikaları Konferansı'nın açış konuşmasını dinleyenler, Finlandiya Devlet Başkanrnın bu vönünü anlamakta güçluk çekmemislerrii. Fin ulusunun kültür çalışmalanna verdiği büyük değerin, ulusıın tarihinden geldiğini, 1975 yılında, gene Helsinki'de toplanacak Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı için Finlaııdîya'nın cn elverişli ortamda bir ülke oldugunu. dahi» o tarihte. söylemişli. Fin ulusunun sağdııyusu ile, kendi kcndisi kalmasım bilen bir ülkenin Devlet Ba^kanı elbette böyJe konuşacaktı. 1971 yılında Türkiye'yc gelen Sayın Kckkonen. Suomi'nin (Finlandiyalılar kendi iilkelcrine bu adı veriyorlar) sekizinci Cumhurbaşksnı. Tarafsızlığin. barışseverliğin. özgürlüğün, ülkenin tarih ve coğrafyasından selen kökiü değerlerinin koruyucusu. Dünyanın belki en zençin halk bilgisi örneklerinl vermiş; güzcl sanatlann çeşitli varlığını ulusal ve evrensel öltüde tanıtlamış; miizik, mimarlık gibi Fin halkının öz değerlerindeıı gelen yapıcı. birleştirici sanatlarda üstünluğünü parlak örneklerle göstcrmiş: sporda insan ırücünün en giizel başarılanna kavuşmuş bir ülkeyle kültür alışverişi yapmanın yararları ortada. Okuryazar oranı çok yüfesek, cahilliği kökünden kazımış bir toplumda. az da olsa, Türk soyundan gelen iki üç bin insanın vaşadığını unutmazsak, bu alışverişin özelliği daha iyi anlaşılır. Kazan Türkleri, başta Helsinki olmak üzere, Tampere, Turku, Jarvenpaa gibi merkezlere yerlaşmişler. Hepsi de toplumda yararlı unsurlar durumunda. Onlarla biz de övünebîliriz, başkaları da. Finlandiya ile ilişkilerinıiz her ne kadar II. Mahmut dönemine. ticaret için kuzey denizlerinden bizim Akdeniz'e açılan Füı gemilerinin »sefine kâğıdı» istedikleri günlere kadar uzanırsa da, asıl ilişkilerin Atatürk Türkiyesinin kurulıışu ile başladığinı biliyoruz. Birbirini anlamak için j»ratümışa bcnziyen iki ülkenin özgüriük, bağımsızlık duygusu, özlemi gibi özellikleri; varlıklarını korumak yolunda çiriştikleri savaşmalar arasında benzcrlik yok mu? 12 kasım 1931 günü. Çankaya'da, Himatnamesini vermeye gelen Finlandiya Elçisi Pontus Artti'ye cevabmda Atatürk şöyle demişti: •Türkler. Finlandiyalıların hağımsız ulusal hayatlarmı kurmak ve düzenlemek hususunda ve ilerleme, gçlişme yolunda elde ettikleri verimli sonuçları daima ilgiyle izlemekte ve takdir etmektedir.» Devlet Başkanımızın bu ziyarcttnin iki ülke için çok yararü ve değerli sonuçlar verdiğine inamyorum. Yargıçlık kolay defil. Amerikan sigarası satan çocugn kes bir şeyier yapıyonlu. Her cezaya çarptırdıktan sonra ceketinln cebinden bir kaçak Vehbi BELGiL taraf kan ıçindeydi.» sigara çıkarıp tüttüren yargıcın yüreği rahat olabilir mi? Hemen bütün ölenler, ceA\Tupada komünizm çoğulcu demokrasiye döndükteıı sonsedlerinden ayrıldıktan sonra, ra Türkiye'de komünisti dikta propagandası yapmakla suçbambaşka yapılışta başka bir layıp on yıl ceraya çarptırmak, adalet mi sayilacaktır? h bir kültür» snhip öHilerin an Kalpten ölen ve diriltilen bir vücuda girdiklerini söylemişlerEvet. yargıçlartrnız artık çağımızın politikasını izlemek kadın da şunlan anlatmıstır: latacraklarını da merak etmişler dir, fakat bunun nasıl bir şey zorundadırlar.«Hemşireler öldügümü söyleyeve ankete, 700 Hint doktorunu oldugunu anlatamamışlardır. Bu da katmışlardır. Fakat, hayrettir, rek arkadaşlannı yardıma çagırGörevlerini sağUklı yürütroek için.konuda «n vuzuhlu konuşabilenher iki kültürde ölenlerin anlat dılar. O anda vücudumdan çıkaler. bunun «manevı» bir vücut rak battaniyemin aitmdan ilerle tıkJan arasında büjük yakınlık olabilecegmi belirtmişlerdir. Bu dim ve karyolanın demirlerini de görülmüştür. de geçerek dışan çıktım. Hayret yüzdendir k:. otomobil kazalann da can verip de dirilenler, hep • Anlahlanlann banlan : edılecek nokta, benim için artık şunu anlatmışlardır: «Kaza yerihiç bir engelin kalmamış olması Dirilen veya diriltilenlerin ço idı. Yani, bir duvan da, bir ka ne gelenler. benim varlıgımın ^ l l l l l l l l l l l l l l l l l l l l l l llllllll lllllllllllllllfItlfIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIII^J gu. ölüm anında şunlan hisset p;yı da. hiç yokmuşlarcssma ge farkında olmadan dosöoğru öntiklerini söylemişlerdir: çebiliyordum. Yataktan çıkıp ys lerine bakıp konuşuyorlardı. Ben re inınce. rüzgârın yerdeki bir kenara çekilmek istediğim halde « Hastahanedeki yatağımda vücudumu» dekâğıdı havaya kaldırması biçi onlar «manevi yatarken. basucumdaki doktorun minde havada yükselmeye başta ÜP geçiyorlardı.» benim hakkımda «öldü» dediğıni Dirilen veya diriltilenlerin E duydum. O anda, bir yerden ku dım ve tavana kadar yükselerek Oglumuz LEVENT DİZER'in bademcik ameliyaunı, = elektrik ampulünün yamndan ye hemen hepsi. ışıktan bır varlıîağıma rahatsız edici bir uğultu E müsfik davranışı ve hâzik elleriyle gerçekleştiren; E ve zil sesine benzer gürültüJer ri seyre başladım. Her şeyi açık, gın önüne çıkarıldıklannı, lakat E KtJLAK BURUN BOĞAZ HASTALIKLAilI S kesin bir biçimde görüyordum. bunun nasıl bir şey oldugunu angelmeve başladı. Bir yandan da MÜTEHASSISI E karanlık bir koridorda ilerlemp? Hemşirelerle doktorlar yatağı latmalanna dilin ysterli olmadı E ye başladım. Ve bir an. vücu mır. etrafmda koşuşuj'or lardı. gını belirtmişlerdir. Hıristiyan | Sayın, Operatör Doktor | dumdan ajnlarak yataktaki cese Hemsirelerden biri cesedimin af ölüler bunun Hazreti tsa. Y'ahuzına kendi ağzını dayayarak ciğer diler melek olabileceğıni söylediıni uzaktarseyre başlaâım. Doktorlarla hemsireler, beni di lerime havt>, doldurmaya çalısır mişlerdir. Bir çok ölüler bu varken ensesini bütün açıklıgı ile lık ile ilişkilerini şöyle anlatmışrıltmek için büyülc çaba harcıyor görüyordum. Derken, bir âlet ge lsrdır: «Doktorların öldüğümü lardı. Birden, bambaşka yapılışta tirdiler. göğsüme bir elektrik beyan ettiklerini bütün açıkiığiy E başka bir vücudumun bulunduayr l cB S gunun farkına vardım. Bu ara teli bağladılar, ve cereyan verdı le işittikten sonra. kendimi ma = amelıyat öncesi ve sonrası yakın alâkasını esirg«meyen, s ler. Vücudum birden sarsıldı. g«ra gibi zifiri karanhk bir yerde da, daha önce ölmüş akrabalaORTOPEDİ ve TRAVMATOLOJİ MÜTEHASSISI, £ buldum. Fakat, mağaranın derin = rımla arkadsşianm beni karşıla Kemiklerimin çatırdadığını hisset tim. Müthiş Dir şeydi b'J.» liklerinde bir yerde parlak bir = Sayın, Dr. £ maya geldiler. Derker, ışıktan b:r varhğın önünde buidunı kenaimi. Araba kazasında öldükten ışık görüyordum. Çok: parlak bir ışıktı bu, fakat gözleri kamaşBu varlık. dünyada neler yaptı sonra dıriltilen on dokuz yaşıntırmıyordu. Kendisine yaklaştım. ğımı sordu. Fakat, soru söz şek daki bir genç de şunlan anlatminnet ve teşekkürlerimizi arz etmeyi bir borç biUrlz. E Bana ölmeye hazır olup olma E linde değildı. Ama, ben onun ne mıştır; dığımı, dünyada neler yaptı*ımı istedigini anlayabiliyordum. «Bir arabanın son süratle üzeDtZER AtLESt E sordu. Anlattım. Fakat, söyledik = rimize geiip arabamıza çarptıgıSonunda, sınır 'hudutı gibi bir lerimden dolayı kendisi de hidE (Cumhuriyet: 359T) E nı gördüm. Ne olduğumu hatırengelle karşılaştım. Bu sınır, diirı layamıyorunı Kakat, kaza gecir det, kızgmlık gibi bir şey hissetya ile ahreti ayırıyor gibi geldi medim. Sonra, bana hayatımdan ÖllllimillllllllllllllllllllllllllHIIIIHlllllllllllllllIIIIIIIIIIIIIIIIIHIIIIIl" digim arabadan beş metre kadar bana. İşte o an, ölüm zamanımın parçalar gösterdi. Tıpla filmlerde henüz gelmedigini anladım. Dok uzakta, bir buçuk metre kadar ki gibi. Hayatımın her sırrı kenbaşladığımın torlar. hemsireler beni canlandır havada gezinmeye farkına vardım. Parçalanan ara disınce büiniyordu. İnsana sevgi mak için çalışmalannı sürdürüaşılavan bir hali vardı. Bu yüzbamıza doğru etraftan insanlar yorlardı. Halbuki ben dünyaya den kendisinden ayrılmak istemikoşuşuyordu. Arkadaşımın cesedönmek istemiyordum; neşe, huyordum. O zaman ışık, bana, dini ilk önce çıkardılar. Benim zur, sevinç içinde idim. Fakat, başkalannı da kendisini sevdiOREN cesedim arabanın bir köşesine sonunda yine yataktaki vücuduiktidarında sıkışmıştı. Kurtarmak için her gim kadar sevme ma girmek zonında kaldım.» olup olmadığımı sordu » I TEŞEKKÜR | I | YAVUZ BAÇ'a, AZiZ ÇÖL'e | 1 VİLL KONFERANS Veteriner Hekimler Derneği, hayvansal gıdalann insan beslenmesı üzerındekı etkiieri adlı konferansa davet eder. Konuşmacı: Doç. Dr. OSMAN NLRİ KOÇTÜRK Yer: Makina Mühendislen Odası, Selânik Cad. No: 75 Ankara Tarih: 18 nisan 1977 saat 18.30 (Ajans Güvenç: 1022) 3599 DÜYURÜ Istanbu! Üniversitesi Veteriner NÎŞANLANDIK MUTLUYUZ Sıdık? BAYSAL Yusuf Izzettin BOLKAN 16.4.1977 Fakültesî Dekanlığından (Oğretim GörevJisi Ve Uzman Alınacaktır) Fakültemiz Hay\ran Besleme ve Yem Maddeleri Kürsüsünde a ç ü buîunan bir kadroya bir ögretim görrlisi ve Farmakoloji ve Teksikoio.H Kürsüsünde açık bulunan bir Uzmanlık kadrorur;a bir ECZACI atanacaktır. İsteklilerın 3 Mayıs 1977 sah günü saat 17.00'ye kadar Fakülte Dekanlığma eserleriyle birlikta başvurmaiarı ilân olunur. (Basm: 15196/3596) Cumhurij'et: 3584 Yine hemen bütün dirilenler, ölüm denemesinin kendilerine iki şeyi öğrettiğini. bunlardan birisirun insanlar: derin bir sevgi ile sevmek, diğerinin ise bilgisini dvırmadan arttırmak oldugunu, bu yüzden, durmadan bilgilerini arttırmaya çalışacaklarını belirtmişlerdir. Dirilenlerin yine hepsi, ölümü istemediklerini, fakat onun korkulu bir şey olmadığını ısrarla söylemişlerdir. • Sonuç: Yukardaki özetler, kuşkusuz kesin bir hükme varmsk için yeterli olamaz. Zira. ölümle bunın buruna gelen her insanda bu gibi hallere rastlanmaktadır. Örneğin boğulurken kurtulanlar, hayatlarındaki bütün olayların, film gibi bir anda gözlerinin önünden geçtifini söj'lemektedirler. Olenlerin, dirilen ve diriltilenlerin hemen hepsi, hep, din kitaplarında yazılı şeylere uygun biçimde olay larla karşılaştıklannı anlatmaktadırlar. Bu da, anlatılanlarm. ölüm anındaki psikoîojik durum sonucu oldugu hissini insanda kuvvetlendirmektedir. Nitekim, hemen bütün has'alar, doktorların kendilerini «öldü» ilân etmelerinden sonra o anlattıkları ruh haletine girdiklerini açıkça soylemektedirler. Zira, insanlar. güıı delik yaşantılarında dinin o kadar çok etkisi aitında kalınaktadırlar ki, öldüklenr.i, işittıkleTi anda dinlerin propagandasmı, çağnşımla, hatır' ;maktadırlar. Bu konuda daha pek çok incelemelre gerek olduğuna şüphe yoktur. BAHAR ÇAĞRISI Lâle Hâlâ yagmur çamur sisli ve dumanlı kentlerde yaşayarüar! Sizi kısa bahar tatüleriniü içia VİLLA LÂLE'ye çağırıyoruz. • VİLLA LÂLE'ye bahar gelmiştir. Güneş cam gibi, denia ve hava masmavidir. • VİLLA LÂLE, sürekli kalorifer ve sıcak suyu, zengin sabah kahvaltısı, devamlı çıkan nefîs yemelderi, müstakil dairelerinde müzik ve televizyon yayını, iç ve dış telefonu ile hizmetinizdedir. • VÎLLA LÂLE, balayı seyahatine çıkanlarm doldurduğu sayfiye pansiyonudur. • VİLLA LÂLE'de tam pansiyon 150.00 TL.dır. • VlLLA LÂLE, Türkij'e'nin en temız, en ucuz ve lüks paasiyonudur. • VİLLA LÂLE, BL'RHiNÎYE ÖREN'dedir. Tel : 343 BURHANtYE (Cumhuriyet 3585) CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESi DEKANLIÛINDAN Fakültemizin aşağıda belirtilen kürsülerinde açık Asistanlık ve Uzmanîık Öğrenciliği kadroları vardır. İsteklilerin yabancı dil imtihanlan 3 Mayıs 1977 Sah günil saat 10.00'da, bilim dah imtihanları 10 Mayıs 1977 Salı günü a>nı saatte Fakültemiz Fakülte Kurulu Sa2onunda yapıZacaktır Adaylann 29 Nisan 1977 Cuma günü saat 17.00'ye kadar bir dilekçe, 4 fotoğraf ve mezun olduklan Fakülteden alacaklerı 4 adet ders notuyla birlikte Dekanlıgımıza müracaa^ ları. Açık Aslstanlık Kadrosu Olan Kürsü: Adet: Ksdyoloji ı Açık Lzmanlık Öğrenciliği Olan Kürnü: Adet: Radyo Terapi 2 (Basm:
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle