Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURJYET 5 MAflT 1977. II61. 3 ANÂT EDEBİYAT Orhan ÜRAL sevmişızdir. İ geçse, durgun Yasam, köyde ya da kentte de saatleri çevrernızdekiler!e konulr toplum olarak yüzyillar boyunca sohbeü rak bölüşmeyi en sevilen olay diye düslemışız". Köyde tanâır başmda uzayan kış geceleri aarla güzelleşmış, kentteki konak sefası da, yine ıbetle bır ayn inceliğe bürünmüştür. Sohbeti severiz. Dünyamızı yeniieyea, tekdügünlerimize apayn bir renk katan sohbetın çevıınde bir semaver, bır çay barciağı, patlayan mı, boza ya da şarap ve rakı kadehi bulunur. Yalen önemlısi, sevilen, guvenilen kjşinın konuşsı çağlar boyunca bir anlam derinligi taşımışBirbirinl gerçekten seven ve manan kişilerden ieyerün gözlenni uzaktan da olsa tıiç seyrettiniz ? O gözler ne güzel, ne ışütılı bakar: Gençse undur; yaslı ise büyıilü bir elle dinç görünüme •ünmüştür sanki... Sohbet, yaşanmış anılarm dürüstlüğüyle içiça ılmüşse, yaşlı adam gözlerde saygı ile büyür. ngönnüş kişinin sohbetındeıci o duru, arınmış slikle, cıvan adamın acelecı sıcak telâşını bırbı3en ayırarak değerlendirmsk gerekmez mi? Sohbet deyince, büyük ozarJan hep düşlerım.. Yurius'un Divanı na eğildikçe, kendi kurdugu ;elik evreninden bir ışık demeti gehr gözlerimı laştırır: Kimesne Hmseye etmcmiş ola Anı kim kendime ben etmişim ben Bu dizeler, kişinin özberjıği ile ıçtenlik dolu leşisi, bir hesaplaşmasıdır. Ne güzel suçlar keni. Bu suçlamada bir kendinden kopma ve yina dine dönme, ne anlamlı dile getirürrüş. Pişılıgını, öz çocuğu gibi sever ve sonra bencilliksıynlışın kurtuluşuna koşar sanki... Dcğa güzellikleri ile gözleri jşıltılı ve hoşgörüalnı kirışkırış bir Pîr Sultan Abdal usulca yauza gelir. Darağacına yaklaşmak üzredir. Hızır a silinmiştir onca. Bir ölüm gerçeğinin sogufc ığundan da ötede dost vefasızhgır.dan ince ince ınır : Kanı benim ile lokma yiyenler Başı caıu dost yolun~ koyanlar Sen ölmeden ben ölürüm diyenJer Dostlar da geriye kaçtı bulunmaz Kişi aldanmanın özünü ve yanılmanın bağışazhğını tanıyabümek için dönülmez bir sonu görmeüdir? Öyle sanırım ki, Pir Sultan bu ılerde bağırgan değildir. Eritilmiş bir kurşun olan sözcüklerinde yanılgının onanlmaz iç îinım benliginin o zaptedılmez kalesinde yaHilmi Yavuz'un dal çıplakl:ğı gibi güzeüm dindeki tanımla: «Bir hiiznün soyadıdır pir sultan» Bir yalnızhğı benımseme ve kendi kendine yetbencillik de olsa, bir güvendır. Hayâli, sevgıı yanında gönül adlı bır divanemn kaldığını, n garip olduğunu ve hoş tululması gerektığinı erken, varhğım silerek gidişm mutlulugunu yaAm hos tut garibindir efcndim işte biz gittik Gönöl derler seri kuyunda bir divanemiz kaldı Sitem dolu bu söyleşi, eergın bır katılıkla dekalenderi bir hoşgörü ve incelıkle dile getıril;ir. XVFI. yü>yıl Divan şairlerinden Şeyhülislâm ya Efendı sedırine oturmuş, o güzel İstanbuTjahar görüntüsünü kendisiyle söyleşerek iç dün nda yaşamaktadır: BülbüIIer ötrr güller açar şâd gönül yok Hiç böyleliğin görmemişiz faslı bahârın Bahar gelmiştir; bülbüller öter, güller açar, ız sanatçının gonlü sevinçli değildir. Aşk. arış.CiyMşİ. .bezginiik. ^jhtiyarîık ya da v sarayla ilerdeki tedSrginlik bıinun nedeni. olâbilir. O ;erne ile seyredilen bahar, ozamn bakıslannrir içsisi ile kurşuni pas donukluğundadır. 3ehçet Necatigil, sesınde heceleri bölen dııımalarla, gözlerınde uzak uıııklara kaçışlann itlerı ile, bir yalnızlıgın bölüşüimez ortamını ulardan annmışügm saydamlıgı içinde yaşar. lerindeki sözcükler, yüzeysel anlamlarm ötede bir derinlığa ulaşır: Vıkılışlar, kalkışlar aynı güne raslamasa! Öglen bir dostu gömdüm, sece eğienttdeydim Suç benim mlydl, çağ. Içığa vurmak istemediğimLzi incelikle belirlebir özeleştirı ve kendinden yakınma, bu içet zenginliginin büyuk boyutlarında ayn bır llikle karşınııza çıkar. Hktay Rıfat. «tsli Almyazımız» adlı şıirinde ;k ve diiş izlenımlerini duru bir anlatımla ve sine özentisiz dile getirir: Bütün umudumuz masaldadır vc tuzda. Un yok ki yoğursun ince bilekli kızlar! Yalın testi. çıplak zeytin, kuru baziama. Tanyeri değirnıeni kızarır usuica, Tağar eökten damlara buğday, çavdar, arpa. ruz bıle, b:r umut gerçegı degıldir. Doğa ve ı acımasızlıgı süssüz, keskin bir vuruculukla ırmrdadır: «Yalın testi, çıplak zeytin, kuru Lma.> ^lkesinden gurbete düşen kısi, yalnızlıgın içs azlıgıyla, ürkek ve tedirgindır. Özlemler sıtna tutulmuştur o anda... Anılar. sevgiler ve niş sanılan geçmişteki güzel görüntüler bir ek sağnagı ışıltısıyla bellekte canlanır. Bir ıbul özleminde Nazım Hikmet'in de kolu kaöylesine kınktır: «Bir Üsküdar balkonunda guruba karjı demlenir gibi bn akşatn fistü, Laypzigte, tıramvay durağında tadını çıkara çıkara, yudum rudnm kederleniyonıın.» Yuduın yudum, tadını çıkara çikara kederlekişinin kendi yalnızlığma ve kirnsesızüğine asıdır. Ee'lekte her gsçen gün daha uzaklara n, sisler içinde y:tip giden ve en umulmaz gözlerde sergaenen anılara sesleniş güzelliği, ;ıda tüter. • evdiklsrimizi ve onlarla olan söyleşileri anım. Hele şu sevüenler ötelerde, çok ötelerde ise, n dizesini iç titreşmesi ile söylemez miyiz? «Ağlarun hâtıra geldikçe güluştüklerlmiz» 'TADINI ÇIKARA ÇIKARA; YUDUM YUDUM ÜZÜLMEK ŞARLO: YOKSULLUK BANA BİR ŞEY ÖĞRETMEDİ Çeviren: Bertan ONARAN ESKi KUŞAKLARIN FıLMLERiMi DEFALARCA SEYREITiKLERi, GENÇLERİN5E ANCAK SiNEMA EL KiTAPLARINOAN TANIDIKLARİ BUYÜK GÜLDÜRÜ USTA5I CHARLtS SPENCER CHAPLiN'LE JOSE • LUıS DE ViLiALONGA'NIN YAPÎIĞI SÖYLEŞiNiN BıR BOIÜMÜNİ SUNUYORUZ: kendılerini üstün sayanlann nitelik ve iyiliklerinl olduğundan fazla degeriendirmemenın dışında, yoksulluk bana hiç bir şey öğretmemişür. V. Demek ki elisıkı olmasanız da parsyı seviyorsunuz? Ş. Elbette seviyorum: Ama salt harcamak için. Yaııımı yöremı güzel şeylerle donatabilmek, şarabm iyısinı ıçebılmek, harıka peynırler yiysbiimek için sevıyorum: Bakm, elisıkı olduğumu söyiemek çok kolay bir hüner. Herr.en ardından, Yahudı olduğuma gbre, eiisıkıhğımın çok doğal sayılması gerektığı ekleniyor çünkü. V. iyi ama. Yahudi değil misiniz? Ş. Hayır. Kimi zaman, ne yazık ki diyesim gelıyor! Hollywood'a geldiğım zaman, sinema dünyası denen yeni çevrede bir Yahudi'nin başanya uiaşmasmm çok daha kolay olduğunu gördüm. Benimle ilgilenen ıik yapımcı benı Yahudi sandı. Sinemayla uğraştığıma göre, başka ne olabilirdim ki... Ben de adamı düş kınklığına ugratmadım. İngiltere'nin en yoksul sınıfında dunyaya gelmış, r.nasız atasız şatosuz biri oldugumdan, böyle önyargılarai kulak asacak halim yoktu. Yahudi olmamı ıstiyorlardı. oldum. V. Mc Carthy dönemindeki su(,lamalara karşın, Amerika'da kaldınız ve «Sahne Işıkları»nı çcvirdiniz... Ş. Evet. Ama Oona haltalardır Avrupa'ya gidelim diyordu. Hollywood'dan nefret etmeye baş ladı. «Sahne Işıkları»ru çevırdim, basın gösterisınden sonra film «Time. ve «Life tarafından kıyasıya eleştırildi Avrupa'ya hareket ettik. Londra ve Paris'te kısa bir süre kaldıktan sonra Isvıçre'ye gelip Lausannea yerleştik. V. Amerika'dan hareketinizde, yapıtlannızı ve servetinizi gerçekleştirdiğiniz ülkeden aynlmanın hnznü var rnıvdı icinizde? ş. Umduğumdan çok daha az heyecanlanmış olmanm hüznü vardı. V. Hiç bir zaman Amerikan ynrttaslığıoa girmediniz. Ned«n? Ş. Amerika'dayken. Birleşik Devletler'e vergı veriyordum: Oona Amerikan yurttaşhgından çıktı. Bugün îsviçre uyrukludur. V, Sizse hâlâ Ingilizsiniz. Îngiliz Krallıeının sizi Laurence Olivier fibi aksovlu yapmanus olmasına canınız sıkıldı mı hiç? Ş. Pek çok insan sorar bana bu soruyu. Sorsunlar. Sir Charles Chaplin, ha? Umurumda bıle değil. (...) V. Oona'yla evlendiğinizde babasının, Eugene O'Neil'in tepkısi ne oldu? Ş. O güne dek epeyce savsakladığı babalık sorumluluklannı anımsadı. Oona on sekizini bitırmişti, bense elli beşimi. Santa Barbaradan 2ö km. uzaklıktaki küçük bir köyde, Carpinteria'da evlenoik. Aylarca gazetecnerden kaçrnak zorunda kaldık. Sonra işler yatıştı. Ama Amerıka'yla aramın açılması o günlerde baslauı. (...) V. Her yıl, Vevey'de. büyük alana bir sirk gfliyor. Siz de, yanmızda bütün yakınlaruiız, gösteriyi izliyorsunuz... Ş. Sirk benim için hâlâ dünyanm en güzel gösterisidir. Sirkle tiyatro en büyük tutkularım. Oona'yla ikimiz zaman zaman, sırf oyun görmek için Londra'ya gideriz. V. Peki ya sinema? Ş. Biliyor musunuz. aslında başkalannın işlerıyle pek az il.şiliyiın. Kızım Geraldine'i «Doktor Şikago^da seyretmedim bile. Rolüne uydugunu söylüyorlar. V. Şarlo'yıı ne yapacaksınız? Ş. Bütün ömrümce yaptığım g)bi. onunla yakmdan ılgileneceğim. Çünkü Şarlo hâlâ benim. V. öteden beri inançsız yasadınız. Bufrün. sokscnlik bir insan ı>larak, ne düşünüyorsunuz dinsel inanç konusunda? ş. Yaşlandıkça, daha yakından ilgiteniyorturt. Dtnsel inancın, zihnimrzin bir uzanHsı oMu5u kar.ısındayım. Bir gün. büyük Rahmaninorun onünde. inançsız olduğumu söyledim. «Dinsız nasıl sanat yapıyorsunuz?» diye sordu ünlü besteci. Keyfi kaçımş olarak. «Benim için sanat bir ınançtan çok, duygudur» dıye karşılık verdim. Rahma ninof da şöyle yanıtladı: «Din de öyle.« Şimdi artık Rahmaninofun haklı olduğunu biliynrnm. Sohbeti severiz. Tekdüze günlerimize renk katar, yeniler bizi,, V. Charlie Chaplin, onbeş yirmi yıldır tsriçre (1P yaşıyorsunuz. Hoilyuuod'da ya da başka yerlerde sürdüğünüz yaşamı arıyor musunuz? Ş. Hayır. Şimdi anıl: Ban'daki çevresi ngaçlıklı konakta sürdüğüm ömür yaşamın ta kendisi. Çileklerimle, eriklerimle. armutlarımla, karımla ve çotuklanmla ugraşıp onlan yetistiriyorum. Her sabsh altıda kalkıyorum. Oona'yla başbaşa kahvalt: ediyorum. Yirmi beş yıldır kahvaltımı o ftazırhyGr. Yediyle sekiz arası elime geçen bütün gazetelerı okuyonım. Sekizde çalışrnaya başlıyorum. Öğle yemefiriden önce, bir saat dinleniyorum. Bir öğretmenle otuz dakika tenis oynuyor, otuz dakıka da yüzüyorum. Hemen ardından, yine işe koyııluyonım. Yemekten sonra şekerleme yok. Şekerleme Latinlere göredir. Saksonlar öğleyin yatağa girmemelidirier, yoksa hiç kalkamazlar. Doğa böyle istiyor. Akşamüstü altıda her şeyi bırakıyonım. Sıcak suyla uzun uzun jTkanıyor. kolonya'yla ovunuyor, sonra günün ilk «cin torüği»ni yuvarlıyorum. Her akşam yemeğe konuk çağinyorum. Hiç bir zaman altıyı geçmiyor konuklarımın sayısı. kibariarıysa kırk nlda bır çagınyorum. Dostlarımız yazar, müzikçi. sanatçı. benim gibi panayır rambazları: Georges Simenon, İgor Markeviç, James Mason vb. V. Hemen her verde biraz cimrl oldujnmuz söylenir. Ne dersiniz? Ş. Sanmam. Yalnız paraj'a saygım \ardır. Parasızlığın insana neye malolduğunu çolt iyi bilirirn. Amerikalı bankacı ve resim biriktirici John Pierpont Morşan bir gün bana: «Bak Charlie, para ancak onu unutmaya yarar» dedi. O günlerde «değerim» beş milyon doları geçmiştl. «Bense. Mr. Morgan, paranın hep anımsar.mas] gereken bir şey oldugu karusmdayım» dıye karsıUK verdim. Ama o bu sozü anlayamazdı. Doğuştan zengındi... V. Sizse yoksul doğdunuz. . Ş. Chaphn para rnutsuz çocukluk knnusunda epey gevezelik ediîdi öugüne dek. Somerset Maugham şunları yazmıştı: «Chaplin için Londra'nm güney kesimindeki sokaklar bin türlü eğlencenin, serüvenin geçtıği bir tiyatrodur. Bu kenar mahallelen acı acı özledigini sanıyorum.» Bir bakıma haklıydı. Londranın kenar mahallelerini hiç bir zaman unutmadım. Pisliklerinı de. yoksulluklarını da. tiksinçliklerini de! BiLir misiniz, varlıklı kişilerin yoksullugu baskalarına çekıci bir şey gibi yutturmaya çalışmalarına hiç dayanamam. Böylesi, açlara pastamn niteliklerini öven Marie Antoinette'ın yaptığına benzer! Eski yoksulluk gürüerini özleyen birine rastiamadım bugüne dek. Kendi payıma yoksulluğıı ne çekıci bulurum, ne de öğrenci. Belki de varlıkh sınıfm ve sözüm ona IŞÇİLİKTEN GELME BiR YAZAR: SEAN O'CASEY Cevat ÇAPAN O'Casey adı bugün tiyatro dünyasında özellikle Çetecinin Gölgrsi. Dünyanm Düzeni, Şaban ve Tıldıziar gıbı Dublin ışçı kesımının yaşantılarmdan esinlendıği oyımlarıru akla getirir. Bu o\omlar trlandah mıliiyetçüerin îngiliz birliklerine karşı baslattıkları cUrenişın, İrlanda'mn 1S21 barış antlaşmasıyle guneyde bağunsız bir yönetim kurmasınrian sonra başlayan iç savaşın ve 1916'daki Paskalya Ayaklanmasınm Dublin'deki örgütler.memiş işçi kesiminin gundelik yaşayışma nasıl yansıdığını sergiler. «Belâü Yıllar> diye anılan bu dönemi ele nlırken. O'Casey'nin hiç bir hayalciliğe kapılmadar. kendi sınıfmın çeüşküerini, îriar.da milliyetq:\sri arasmdakı sözde kahramanlan oldufu kadar. yoksul halkın kısır dinsel çekişmelerini, bağnazhklannı da acımasız bir alaycılıkla eleş'irdiji görülür. Bu oyunlar 1904 yılmda kurulan ve dünya tiyatro edebiyatına John Millington Synge, Lady Gregory ve William Butler Yeats gibi ojTin yazarları kazandıran Abbey Tiyatrosunu 1930lerin başında içine düştüğü ekonomik bunahmdan kurtarmış. bu tiyatro topluluğunun yurt dışına yaptığı gezilerle İrlandalı oyun yazarlannın uluslararası line kavuşmasmı sağlamıstı. Ne var ki, 1928 yılında O'Casey'nın yer.ı oyi.ın'i tiümüş Kupa, Abbey Tıyaîrosu yönetmenlerinden Yeats'in raponıyla ger: çevrilir.ce, O'Casey ile ıflâstan kurtardığı Abbey Tiyatrosu arasındaki olumlu ilışki de kopmuş oldu. O'Casey o kırgınlıiî havası içinde İngiltere'ye göç etti. ölünceye kadar da anayurduna dönmedi. Gümüs Kupada yazar, bazı sahneierde. daha önceki oyunlarının geçtiği Dublin'in işçi mahallelerinden ve o oyunların gerçekçi anlatımından uzaklaşıyor, o yıllann modası dışavurumcu tiyatro dilini denemeye çahşıyordu. O'Casey'nin bu deneyci tutumu daha sonra sürgünde yazdıgı bazı oyunlarında pek basarılı sonuçlar vermedi. Bunda ilk oyunlannın kaynağı oian çevreden uzaklaşmasmın ve o>unları başanyla yorurnlayan sanatçılardan yararlanamamasının da önemli bir payı olduğunu sanıyorum. Kırmızı Göller O'Casey'nin işte bu ikinci döneminde yazdıgı, ama hiç degilse düşlerinde yeniden Dublin'in işçi mahallelerine. kendi gençlık yıllarına dönebildiği için. o ilk oyunlarının sıcakİ^ını yeniden yakaladığı basarılı oyunlanndan biri. Oyundaki olayların bir grev çeiTeşinde gellşmesine rafmen, Kırmızı Güller'irt allşlîagelmiş grev cyunlanna benzediğı söylenemez. Grev olayı O'Casey'nin gençlik anılarına, o yıllann coşkun dııyguiarına dönmesi için bir çıkış noktası olarak kullanılıyor bu oyunda. Oyunun kahramanj genç demıryolu işçisi Ayamomı ve annesi Mrs. Breydon, OCasey'nin kendi gençlik yaşantılanndan ve kendi annesinın anısmdan esinlenilerek çizümiş. Ama Ayarnonn öyle bir oyun kahramanı ki, oyun ilerledikçe çevresindeki yoksul insanlarla ve Dublin şehriyle özdeşleşiyor, oyunun gerçek kahramanı da böylece yeni bir hayatın tohumunu içinde tasıyan koca bir şehir oluyor. Oyuna bütünlügünu veren de kişilerin çizilişinden çok, yazaruı yaraîtığı bu düşselşiirsel hava. Bu genel hava oyunun ilk iki perdesinde (Üsküdar Şehir Tiyatrosundaki bölümlemeye göre ilk iki tablosunda> kanlı canh, somut kişiler arasuıdaki Katolik Protestan, küçük burjuva işçi, aydın cahil çatısmalarıyle ve Ayamonn'un bütün bu çatışmalardan ezılenier arasmda bir güçbirliğl saglama çabalanyle belirlendikten sonra, oyunun üçüncü tablosunda bu sorunların daha genel bir çerçeve içinde ve simgeci bir yöntenıle işlenmesiyle yaraülıyor. Ojunun dörduncü tablosu ise Ayamonn'un grev gösterıleri sırasında sömürge askerlerı tarafından öldürülmesiyle bir agıt niteligi kazanıyor Kırrauı Güller 1964te, o yıl içinde ölen O'Cssey'yı saygı ve sevgiyle anrnak amacıyle çevrilmişti. O yıldan beri Şehir Tiyatrosunun morgunda gün ışığma çıkmayı bekliyordu. İşte bu tiyatro rrevsımınde. Üsküdar Tiyatrosu yöneticileri ve sanatçıları O'Casey'ye yaraşır bır coşkuyla ele al.p sejirci karşısına çıkardılar bu oyunu. Kırmızı Giiller'de, bu o>"unu canlandıran bütün oyunculann kişiliklerini olumlu yönde etkileyen bir iyilik ve güzellik duygusundan söz edildiğini okumuşum bır tiyatro dergisinde. Üsküdar Tiyatrosunda izleme olanagı buldugum çalışmalarda, oyundaki iyilik ve güzellik duygusunun bu oyunun gerçekleşme sine emeği geçen bütün sanatçılarca da nasıl paylaşıldığını sevinerek gördüm. Oyun ele alınırken îrlanda'nın yerel özellikleri, Katolik Protestan çatışmasının bize yabancılığı, Ayamonn'un Shakespeare tutkusu, O'Casey'nin anlatımında bol bol yararlandıgı Kutsal Kitap üslübunun yadırganacagı kaygısı asılması güç engeller gibi görünmüştü başlangıçta. Çalışmalar ilerledıkçe, O'Casey'nin b:ze ne kadar yakın bir oyun yazan olduğu, Kırmızı Güller'in bizim sorunlarımıza da ışık tutan devrimci, evrensel bir oyun oldugu daha iyi anlaşüdı. Ben, kendi adıma. bu oyunun Türkiye'de oynanmasından büj'ük bır sevinç duyuyorum. Oyunu seyredenlerin de bu duyguyu paylaşacaklarını sanıyorum. ırmıa Güller, konusunu 1913 Dublin Ulaştırma îşçilerinin baçlattığı grevden alan bır oyun. Yazan Sean O'Casey de o y:llardaki sendikalaşma hareketinin önde gelen sorumlulanndan biri. Dublin'deki ünlü Abbey Tiyatrosunda ilk oyunlarının ovnandığı 1P24 yılma kadar hayatmı işçilikle kazanmıs O'Casey. 188.1 yılmda dogduguna göre. oyun yazarlıgına kırkmdan sonra başlamış. 19fi4 jnlında ölünceye kadar da yirmiden fazla oyun, altı ciltlik bir otobiyografi. birkaç deneme kitabı yazmajn başarmıs. Ayrıca dünyanm dört bir yanındaki okurlanna binlerce mektup yazmış. K Boşluğun Gülümseyen Bulutu Istiyorsak bütün aklımızdan geçtnleri Anyorsak gcrçeje çıkan her yoiu Bahğız biz beynimiz dcnizlerle dolu Istiyorsak istiyorsak her şeyi Tasamaya başlamayı beklemcye Susmayı kızmavı bağırmayı Sonradan pişman olınamayı Bir daha pişman olmamayı Veniden söze girroeyi eyieme girismeyi Sevgllerde dolaşmayı kitaplarda gezinmeTi Bir köseye çekilmevi Iradeyi bilemeyi Ortaya çıkmavı tekrar devinmeyi Istemek istcmeyi Bitirmek istcnıcvi Bırakmak istemeyi Boşluğun ;rülüiTi«pyptı bulutunu Buolann bcnzerlerini benzeme^enlerini Katı!aşıp bencilleşmeyi eriyip ortaklaşmayi Durmayı durmayı durmayı Şarkılar kusma.in scsîer boşaltmayı Torgunluğa saklanmayı Acıya saklanmayı <)lüme saklanmavı Birden araja kalkmayı vcre ^•urmayı Yine düşlerin en güzclini kurmayı İstiyorsak daha iıiç göriilmenıişleri duyulmamışlan Olması gerekcn olmaınısları İstiyorsak gerçcgi eerçeğin içinden . geçirmeyi IstiTor*ak. isti.vorsak çünkü Kafamız kuilanılmanrş zanıanîarla dolu başlama>~ı Türk romanına girecek insanlar toplumsal farklılaşmalarını yaşıyorlar?5 Kemal BEKİR içinde değerlendirebüiyoruz. Sözgelimi Sabahattin Alı, Rudyard Kipling'den bir kuşak önce yaşamış Charles Dickens'in adını vurgulaîarak anıyor. Yine de öykünmecihk, kısa süreli de olsa, yazınımız da etki alanları bulur. Steinbeck tanınır. makinele şen tanm kesimindeki toprak işçılerinin durumuna onun gözüyle bakrna eğüimi ortaya çıkar. Var oluşçuluk akımının, kendine özgü bakış açısıyla yeniden değerlendirdiğl birtakım yazarlar. gerçek'in verilmesinde değişik yöntemler getiren «yeni dalga» romancıları. bir süre kendilerinden söz ettirir. Yazınımızda benzeri ürünler verilmeyo çalışılır. Kuşkusuz, kendinl aT&maya, glderek bulmaya yönelen bir karmasadır bu. Sanırım 1960'lara defin sürmüştür. Sonucu dogal karsılamak gerekir, çünkü, Batı'da roman, toplumsal değişimlerle crta ya çılayor. Kentsoylu devrimi, sanayi devrimi, ulus laşma hareketlert, işçi sınıfmın ortaya çıkışı, köy lülüğün degişimi, iki büyük savaşın öncesinde ve sonrasında yeni düşün'lerin gelişip yayılması ile, öteki yazın türleri gibi roman da, içerik yönünrisn olsun, biçim yönünden olsıon, değiştı, yeni boyutlar kazandı. Bizde tODİumsal. eknnnmik rip^isimlprin Ratı'yı andırmadığı ya da geriden izlediği düşünülürse romancıhğımızm vardıgı noktayı olumlu değerlendırmek gerekir. Tanzimat'tan sonra birçok degersiz öykünme ürününün yanısıra, kimı yazarlarımız, hiç değılse. içine düştükleri «alafrangalasma»yı acı ya da gülünç yönleriyle yansıtmasını bıl diler. Daha sonralan kimi yazanmız. kent insanım yarı Avrupalı çizme özentisine düşerken den.seli bir roman ycpısı kurabilmeyi oaşardı. Kimi yazarlanmız, biraz savruk da olsa, kentin kıyı köşe insanlannı, romanlannda canl) kanlı yaşattı. 1950'lere dek duragan toplumumuzda. Anadolu kökenli romancılanrmzdan birkaçı, geçmiş yazınla hemen hjcbir baü kurmadan basarılı ürünler ver di. Deneyleri sağlıklıydı, ele aldıklan toplumu, bireyleri tanıyorlardı. Bakış açılan sağlam, yazarUklan özgiindü. Kimi de tari'mmize yeni bir yorum getirerek ayakta kalmasını bildi. Gelişen de Ser yargılan. geçmişreki birkaç romancımızı, karanhktan aydmh*a çıkardı. Bu arada sözü, tkinci Dünya Savaşından sonra hızlanan köy Konulu romanlarımıza (özellikle köy romanı demıynruınl ge:irmeden edemeyecenı sakızı çiğneyenler bir yana bırakılırsa, bu rur romanlardan bıkkmlık getiren kimi yazarlarımızı anlamak zordur. Yazınımızın Anadoluya eğılmemesi olanaksızdı. Artık ülkemiz sanayıleşme, Ana dolu'da da kentleşme sürecine gırdi. Türk romar.ına girecek insaniar tnplumsal farklılaşmalarını yaşıyorlar, kentlerle iliskileri değişiyor. Bu hıziı degişim süreci. romancıyı, hızlı üretime, yeni gsreisinimlerle ortaya çıkan okur'un isteklerini hemen karşılamaya zorluyor. Sanırım, bu yeni koşullarla soluklanacak romancılı^ımız. Ama bu g ? <çiş dönemmde bir ikılemle karşı karşıya. Roman. bir yönüyle deney, gözlem. yorum ürünü jayılabi leceğine göre aceleye jtetirilmesinde kayba ugrayacağı gözden kaçıyor. Burada. 12 Mart dönemiyİH ügıli yapıtların vetersizüği anımsaıımall. Romanımızın dününe. bugününe, toplumsal değişim açısından bir bakıştır bu. Toplumsal, siyasal işlev vüklediğim samlmamalı. Romanm kendine özgü dili, yazınsal değerı, yazann özgürlüğü ayn bir sorun. Bu sorunun çözümüyle elde edilen ölçütler, bireycî yazarlar için olduğu Tevfik AKDAĞ vfik Fikret ürerine bir incelemede okudugu•u ammsıyorum. Cynltl ozan, Rudyard Kip ı :ng'in bir romanını okumuş da, yanılmıyorşuna benzer bır söz etmiş: «An.» demiş, «ah, Bizde de böyle romanlar yazılsa...» Haktarı, an yana. özgürltikçü ozanın eu yaıulgısını. in ıeci o günün koşullarına bağhyordu. Öyle 'evf:k Fikret gibi düşünür bir ozanm, îngiliz irgeciliğinin sözcülüğünü edsn bir yazan dendiremeınesi başka nasıl yorumlamr? SanıBatı'ya açılmamızdan sonra, böylesi yargıla[ki d° dejildır bu, sonu da. Doğal bir sonuç. ürünü sanatları. bu arada roman'ı, bize akta n, toplumurmızun ölçütleri yoktu. Bu slizden nmeye sidilecek. yazanlar da, okuyanlar da ıkta esen yenilik havasından nurlu olacak)aha sonralan. Batı ile kiiltür i ıştıkça, bu karmaşüiıın durulduğunu goru;oBatılı vazarlan. kendi tonlumları ile iiiskıleri Geldik Hepimiz bir yerlerdeydik Başka bir yere geldik Değişen dünyanın sürecinde Karanlık bir sudan geldik Ne ırül eski RÜIdür simdi Ne beysir eski beyeir Kırmadan incitmcden Maymundan insana geldik Bakmayın siz bu bencll Bu havvansal karga^a Değişen dünyanm içinde insana biz yeni geldik. Kuhi Su